"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"2709 sayılı 1982 Anayasasının 10. maddesinde;
"Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 07/05/2004 - 5170 S.K./1.mad) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 07/05/2010-5982 S.K./1. md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 07/05/2010-5982 S.K./l. md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (...) (İptal ibare: Anayasa Mah.nin 05/06/2008 tarihli ve E. 2008/16, K. 2008/116 sayılı Kararı ile.) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
şeklinde hüküm yer almaktadır.
2709 sayılı 1982 Anayasasının mülkiyet hakkı başlıklı 35. maddesinde ise
"Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." şeklinde hüküm yer almaktadır.
2709 sayılı 1982 Anayasasının suç ve cezaların şahsiliği başlıklı 38. maddesinde ise
Madde 38- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinin 1. fıkrasında;
"Bir hakka dayanmaksızın kamuya veya özel kişilere ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası verilir." şeklinde hüküm yer almakta idi.
3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkında Kanunun 15. maddesinde;
Mahkeme kararıyla kendisine teslim edilmeksizin aynı taşınmaz mala ikinci defa yapılan tecavüz veya müdahale, ister tecavüz veya müdahalesi önceden önlenen kimse tarafından, isterse başkaları tarafından birinci mütecaviz yararına ilk defa yapılmış olsun, fiil daha ağır bir cezayı gerektiren ayrı bir suç teşkil etmediği takdirde, bu suçu işleyenler hakkında;
a) Taşınmaz mal, kamu kurum veya kuruluşlarına ait bulunuyorsa veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz veya umumun menfaatine ait yerlerden ise altı aydan iki yıla kadar; şayet taşınmaz mal diğer tüzelkişilere veya gerçek kişilere ait ise üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
b) Tecavüz veya müdahale silahlı bir kişi veya silahsız olsalar dahi birden fazla kişiler tarafından yapıldığı takdirde (a) bendindeki cezalar bir kat artırılarak hükmolunur.
c) Tecavüz veya müdahale taşınmaz malı aralarında paylaşmak veya ortaklaşa kullanmak amacıyla iki veya daha çok kişinin birleşmesiyle işlenirse (b) bendi ile artırılan ceza ayrıca üçte bir oranında artırılır. Bu amaçla birleşen kişilerden en az birisinin silahlı olması halinde ise (b) bendi ile artırılan ceza ayrıca yarı oranında artırılarak hükmolunur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinin 1. fıkrasında 25/02/2009 tarih ve 5841 sayılı Kanunun 1. maddesi ile yapılan değişiklik ile,
"Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir."şeklinde değiştirilerekkamuya ait taşınmazlara yapılan tecavüzlersuç olmaktan çıkarılmıştır.
Bu değişiklikten sonra da Yargıtay 8. Ceza Dairesinin yerleşik uygulamaları ile bu durum bir çok mütecavizin eylemi cezasız bırakılmıştır.
Yargıtay 8. Ceza Dairesi daha sonraki tarihlerde verdiği kararlar ile uygulama alanını daraltarak; artık belediye sınırları içinde yer alan taşınmazlara TCK'nın 154. maddesinin uygulama olanağının bulunmadığı ancak şartlarının varlığı halinde 3091 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabileceği yönünde kararlar vermeye başlamıştır.
12.11.2012 kabul tarihli ve 06.12.2012 tarihinde Resmi Gazetenin 28489 sayısında yayımlanan6360 sayılıOn Üç İlde Büyükşehir Belediyesi ve Yirmi Altı İlçe Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun ile Büyükşehir Belediyesi kurulan veya var olan illerin merkez ve ilçelerine bağlı olan köylerin tüzel kişiliği kaldırılarak mahalleye dönüştürülmüş ve kapsam bir hayli genişlemiştir.
Ancak, üzüntüyle belirtmek gerekir ki; bu maddenin uygulandığı yerlerde ikamet eden vatandaş Anayasaya göre aynı hak ve yükümlülüklere ve bu bağlamda kanun önünde eşit olması gerekir iken yapılan kanun değişiklikleri ve farklı uygulamalar ile büyük bir ayrıştırma ve haksızlığa maruz kalmaktadır.
Zira 3091 sayılı Kanunun 15. maddesinin uygulandığı yerlerde bu kanun maddesinin uygulanması ve bu bağlamda bu maddeyi ihlal eden kişinin men kararından sonra ikinci kez aynı eylemi yapması tabiri diğerle aynı suçu bir kez daha işlemesi şartı var iken 154. maddenin ihlali için 1 kez bu eylemin gerçekleştirilmesi yeterli görülmektedir. Bir çok vatandaşımız bu yüzden sırf kanunu bilmemesi, uyarılmaması ve çoğu kez bu şekilde el atmanın suç olduğunu bilmeden bu nedenle sabıkalı duruma gelmektedir. Ve de biz kanun uygulayıcıları tarafından "kanunu bilmemek mazeret sayılmaz"kılıfına sığınılarak verilen cezalar nedeniyle mağdur duruma düşürülmektedirler.
Evrensel hukuk kuralları gereği suç ve cezaların orantılı ve eşit olması aynı zamanda ülkenin tamamında yeknesak olarak uygulanması gerekir.
Velhasıl; aynı kanunun maddesi farklı yerlerdeki vatandaşlara farklı uygulanmakta ve kişiler arasındaki eşitsizliğe yol açmakta ve dahası bu durum büyük şehirlerde ikamet eden veya iş yapan büyük sermaye sahipleri tarafından da kötüye kullanılarak rant kapısı açılmasına yol açmaktadır. Kanunların aynı ülke vatandaşına eşit olarak aynı uygulanması gerekmekte iken buna aykırı davranılmasına yol açan suç ve cezaların orantılılığı ile Hukuk Devleti ilkesine aykırı olduğu kanaatine varılan 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinin iptali gerekir.
Yukarıda anılan nedenlerle 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinin Anayasa'nın 2. maddesindeki Hukuk Devleti, 10. maddesinde öngörülen eşitlik ilkesi (eşit suça eşit ceza ilkesine aykırılık) ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesindeki adil yargılama hakkına aykırı olduğu kanaati ile Anayasanın 152. maddesi gereği Anayasa Mahkemesine başvurulmuştur. Gereğinin yapılarak 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 154. maddesinin iptaline karar verilmesi Anayasanın 152. maddesi gereği arz olunur.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/131
Karar Sayısı : 2015/11
Karar Tarihi : 14.1.2015
R.G. Tarih-Sayı : 7.4.2015-29319
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Karapınar Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 154. maddesinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Sanık hakkında, mera vasıflı taşınmaza hububat ekmek suretiyle tecavüzde bulunduğu iddiasıyla açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun'un itiraz konusu olan 154. maddesi şöyledir:
"Hakkı olmayan yere tecavüz
Madde 154- (1) (Değişik: 25/2/2009-5841/1 md.) Bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verilir.
(2) Köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır.
(3) Kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve Hasan Tahsin GÖKCAN'ın katılımlarıyla 16.7.2014 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda, bu hükmün iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak, bu kurallar uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için, elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali istenen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir.
Kanun'un "hakkı olmayan yere tecavüz" başlıklı 154. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verileceği; (2) numaralı fıkrasında, köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilmiş bulunduğunu bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapt eden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında (1) numaralı fıkrada yazılı cezaların uygulanacağı; (3) numaralı fıkrasında da, kamuya veya özel kişilere ait suların mecrasını değiştiren kimse hakkında birinci fıkrada yazılı cezaların uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta olan davada, sanık hakkında, köyde bulunan 134 ada, 1 parsel numaralı mera vasıflı taşınmaza hububat ekmek suretiyle tecavüzde bulunduğu iddiasıyla kamu davası açılmıştır.
Dolayısıyla davada uygulanacak kural, Kanun'un itiraz konusu 154. maddesinin tamamı değil, "meraya tecavüz" suçunu düzenleyen (2) numaralı fıkrası olup, anılan (1) ve (3) numaralı fıkralarının bakılmakta olan davada uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Bu fıkralara yönelik başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Açıklanan nedenlerle, 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 154. maddesinin;
A- (1) ve (3) numaralı fıkralarının, itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından, bu fıkralara ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B- (2) numaralı fıkrasının ESASININ İNCELENMESİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatih ŞAHİN tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, itiraz konusu kuralla, sadece köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan tecavüzlerin cezalandırıldığı, belediye sınırları içinde yer alan aynı nitelikteki taşınmazlara yapılan tecavüzlerin ise 3091 sayılı Kanun'un 15. maddesi gereğince ancak ikinci kez tecavüz hâlinde cezalandırılabildiği, bu durumun hukuk devletinin bir gereği olan suç ve cezaların orantılılığı ilkesi ile eşitlik ilkesine aykırı olduğu belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 154. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, bir hakka dayanmaksızın başkasına ait taşınmaz mal veya eklentilerini malikmiş gibi tamamen veya kısmen işgal eden veya sınırlarını değiştiren veya bozan veya hak sahibinin bunlardan kısmen de olsa yararlanmasına engel olan kimseye, suçtan zarar görenin şikâyeti üzerine altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adlî para cezası verileceği; itiraz konusu (2) numaralı fıkrasında ise köy tüzel kişiliğine ait olduğunu veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edildiğini bilerek mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zapteden, bunlar üzerinde tasarrufta bulunan veya sürüp eken kimse hakkında, maddenin (1) numaralı fıkrasında yazılı cezaların uygulanacağı hüküm altına alınmıştır. Buna göre itiraz konusu kuralda belirtilen fiilleri işleyenler, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacaklardır.
İtiraz konusu kuralda, sadece köy tüzel kişiliğine ait veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz malları kısmen veya tamamen zaptedenlerin cezalandırılacağı belirtildiğinden anılan taşınmazlarla aynı nitelikte olup da belediye sınırları içerisinde kalanlara yapılan tecavüzler itiraz konusu kural uyarınca cezalandırılmamaktadır. Belediye sınırları içerisinde kalan aynı nitelikteki taşınmazlara yapılan tecavüzler şartları oluşmuşsa 3091 sayılı Taşınmaz Mal Zilyetliğine Yapılan Tecavüzlerin Önlenmesi Hakkındaki Kanun'un 15. maddesi uyarınca cezalandırılmaktadır.
3091 sayılı Kanun'un 15. maddesinde, tecavüzün önlenmesine dair idare tarafından verilmiş ve infaz edilmiş bir karar varken, aynı taşınmazla ilgili aynı kişi veya onun yararına üçüncü kişiler tarafından yapılan ikinci tecavüz suç olarak düzenlenmektedir. Maddenin birinci fıkrasının (a) bendinde, ikinci kez tecavüzde bulunulan taşınmazın kamu kurum veya kuruluşlarına ait veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz veya umumun menfaatine ait yerlerden olması durumunda mütecavizin altı aydan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılacağı öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve kanunlarla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Hukuk devletinde, ceza ve ceza yargılamasına ilişkin kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa'nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinimleri göz önüne alınarak saptanacak ceza siyasetine göre belirlenir. Kanun koyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, ne şekilde soruşturulacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği konularında takdir yetkisine sahiptir.
Köylerdeki sosyal yaşam ve ekonomik faaliyetler, mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmazların köy halkı tarafından ortaklaşa kullanımını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle, anılan taşınmazlara bireysel kullanım amacıyla yapılacak tecavüzler köylerde huzursuzluğa ve büyük çatışmaların çıkmasına neden olabilmektedir. Kanun koyucunun da köylerin sosyo-ekonomik yapısını dikkate alarak köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmaz mallara yapılan tecavüzleri itiraz konusu kuralla cezai yaptırıma bağladığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, kanun koyucunun, korunmak istenen hukuki yararı, suçun niteliğini ve meydana gelen neticeyi dikkate alarak sadece köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmazlara yapılan tecavüzü itiraz konusu kuralla cezai yaptırıma bağlaması takdir yetkisi kapsamında olup kuralda, hukuk devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen "kanun önünde eşitlik" ilkesinin ceza yargılaması alanında uygulanması, aynı suçu işleyenlerin kimi özellikleri göz ardı edilip her yönden aynı kurallara bağlı tutularak yargılanmaları anlamına gelmez. Eşitlik ilkesi, birbiriyle aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını, ayrıcalıklı kişi ve toplulukların yaratılmasını engellemektedir. Aynı durumda olanlar için farklı düzenleme eşitliğe aykırılık oluşturur. Anayasa'nın amaçladığı eşitlik mutlak ve eylemli eşitlik değil, hukuksal eşitliktir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi ihlal edilmiş olmaz. Mağdurun veya failin durumlarındaki farklılıklar bunlara değişik kurallar uygulanmasını gerektirebilir.
İtiraz konusu kuralda öngörülen suçun koruduğu hukuki değer ile 3091 sayılı Kanun'un 15. maddesinde düzenlenen suçun koruduğu hukuki değer birbirinden farklıdır. İtiraz konusu kuralda düzenlenen suçun amacı, köy tüzel kişiliğine ait olan veya öteden beri köylünün ortak yararlanmasına terk edilen mera, harman yeri, yol ve sulak gibi taşınmazları, bireysel kullanım amacıyla yapılacak müdahalelere karşı korumaktır. 3091 sayılı Kanun'un 15. maddesinde ise bir yandan idari makamlar tarafından verilen karara aykırı davranış cezalandırılırken, bir yandan da zilyetliğe yapılan ikinci tecavüz cezai yaptırıma bağlanarak kamu düzeninin korunması amaçlanmaktadır. Dolayısıyla, itiraz konusu kuralda düzenlenen suçu işleyenler ile 3091 sayılı Kanun'un 15. maddesinde düzenlenen suçu işleyenler aynı hukuksal konumda bulunmadıklarından aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamaz.
Kaldı ki, kural olarak suç ve ceza arasında adalete uygun bir oranın bulunup bulunmadığının saptanmasında, benzer bir suç için öngörülen ceza ile yapılacak kıyaslamanın değil, o suçun yarattığı etkinin ve sonuçlarının dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle bir suç için öngörülen cezanın başka bir suç için öngörülen cezayla karşılaştırılması suretiyle yapılan değerlendirme, anayasal denetime esas oluşturmaz.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
VI- SONUÇ
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun, 25.2.2009 tarihli ve 5841 sayılı Kanun'un 1. maddesiyle değiştirilen 154. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 14.1.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Alparslan ALTAN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
Zühtü ARSLAN
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN