"...
I- İPTAL ve YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN GEREKÇESİ
Dava dilekçesinin gerekçe bölümü şöyledir:
“…
III. GEREKÇE
6300 sayılı Bazı Kanunlar ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim
Standartları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanunun 10 uncu maddesiyle 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında
Kanuna eklenen ek 5 inci maddesi ile özelleştirilen kuruluşların nihai devir
sözleşmelerinin imzalanarak devir ve teslim işlemlerinin tamamlanmasından sonra
özelleştirme işlemlerinin bütün sonuçlarıyla birlikte tamamlanmış bulunması,
söz konusu kuruluşları devralanlar tarafından üretim, yatırım, modernizasyon,
istihdam ve bunlara bağlı her türlü hukuki, ticari ve mali tasarruflarda
bulunulması nedeniyle oluşacak fiili imkansızlık karşısında geri dönülemeyecek
bir yapının ortaya çıkması halinde yargı kararlarının uygulanmasına yönelik olarak,
tesis edilecek iş ve işlemler konusunda Bakanlar Kurulu yetkilendirilerek,
yürütme organına kamu malvarlığının özelleştirilmesi sonrasında yargı organı
tarafından verilen/verilecek olan yargı kararlarını uygulamama ve giderek yargı
kararlarının yerindeliğini denetleme ve hatta yargı kararları yerine geçecek iş
ve işlemler tesis etme yetkisi verilerek Anayasal iktidar (egemenlik) bütünüyle
yürütme organında merkezileştirilmiştir.
Daha açık bir ifadeyle hukuka aykırı olduğu, usulsüzlük veya yolsuzluk
yapıldığı gerekçeleriyle idare mahkemeleri ile Danıştay tarafından iptal edilen
özelleştirme uygulamalarında, özelleştirilen kamu malvarlığının Devlete iade
edilmesinin, kamunun uğradığı zararların sorumlularından tazmin edilmesinin ve
usulsüzlük veya yolsuzluk yapılmış ise sorumlularının hukuka hesap vermelerinin
önüne geçilmesi için Bakanlar Kuruluna, idare mahkemeleri ile Danıştay’ın
verdiği iptal kararları ile adli mahkemelerin verdiği kamu malvarlığının kamuya
iadesi, ilgili kamu kuruluşları adına tescili ve yargı kararlarını uygulamayan
sorumlular hakkında verilen tazminat ve ceza davası kararlarının ortadan
kaldırılarak yapılan hukuka aykırılık, usulsüzlük ve yolsuzlukların aklanması
ve ayrıca yargı kararı yerine geçmek üzere iş ve işlem tesis etme yetkisi
verilmiştir.
Siyasal iktidar bunu ilk defa da denememiştir. Benzer bir
düzenlemeyi, 13.02.2011 tarihli ve 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve
Diğer Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanuna ilişkin
Tasarının 93 üncü maddesinde de yer vermişti.
Ancak, Yasa Tasarısının Plan ve Bütçe Komisyonu Alt Komisyonunda
görüşülmesi sırasında, düzenlemeye Alt Komisyonun CHP’li üyelerinin Anayasaya
aykırı olduğunu belirterek sert tepki göstermeleri ve 02.12.2010 tarihinde de
basın duyurusu yoluyla kamuoyunun gündemine taşımaları üzerine düzenleme
Tasarıdan çıkarılmak zorunda kalınmış; Plan Bütçe Komisyonunda da Alt Komisyon
Kararına uyulmuştu[1].
Siyasal iktidar olağan yasama faaliyeti sürecinde
gerçekleştiremediği amacını, 6300 sayılı Kanuna ilişkin 223 sıra sayılı torba
kanun teklifinin 26.04.2012 tarihinde TBMM Genel Kurulunda görüşülmesi
sırasında verilen bir önergeyle, yani bir gece yarısı operasyonuyla
yasalaştırmıştır.
Önergenin gerekçesinde madde metnindeki ifadeler yinelendiğinden
gerekçesi önerge lehine söz alan Başbakan Yardımcısı Sayın Bekir Bozdağ ile AKP
Grup Başkanvekili Sayın Nurettin Canikli’nin TBMM Genel Kurulunda yaptığı
konuşmalardan anlaşılabilmektedir.
Sayın Bekir Bozdağ şöyle demiştir: “Bu önergede öngörülen
değişiklik esasında bugüne kadar fiilî olarak uzunca bir zamandır, bizden
önceki hükûmetler tarafından da bilfiil uygulanmış ama yasal dayanağı da
olmadan uygulanmış bir uygulama var. (…) Öte yandan Bakanlar Kurulu da bu
konuda bir prensip kararı alıyor. Tarihe baktığınızda 27/4/1992’de, Yüksek
Planlama Kurulunun 90’da başka bir kararı var. (…) Şimdi, burada, sıkıntı izah
da edildi. Esasında mahkeme kararlarının gecikmesi nedeniyle ortaya çıkan bir
sorun var. Beş yıl sonra mahkeme bir iptal kararı veriyor. Yürütmeyi durdurma
da başta vermemiş. Eğer yürütmeyi durdurma vermiş olsaydı, o zaman ona göre
işlem tesis edilecekti. Beş yıl sonra burada pek çok tasarruf yapılıyor. Bazen
özelleştirilen yerler el de değiştirmiş olabilir. Burada birtakım imkânsızlıklar
ortaya çıkıyor. Eğer siz bu çerçevede bunları eski hâline irca edelim diye adım
attığınızda, belki aldığınızdan daha fazlasını vermek gibi bir başka sorun da
ortaya çıkacak …”
Aynı oturumda önerge lehine söz alan Sayın Nurettin Canikli’de
benzer gerekçeler ileri sürmüştür.
Sayın Bozdağ ve Sayın Canikli’ye göre önergenin gerekçesi özetle,
birincisi benzer kararların daha önceki hükümetler tarafından yasal dayanağı
olmadan alındığı, kendi yaptıklarının ise Bakanlar Kurulunun alacağı kararları
yasal dayanağa kavuşturmak olduğu; ikincisi ise yargının yürütmeyi durdurma
kararı da vermeden iptal kararlarını beş yıl sonra vermesi ve dolayısıyla bu
süre içinde telafisi olmayan hukuki ve fiili tasarruflarda bulunulması nedeniyle
özelleştirilen kuruluşlar için verilen yargı kararlarının yerine getirilmesinin
fiilen imkânsız hale gelmesi.
Ancak, Sayın Bozdağ ile Sayın Canikli’nin sözünü ettikleri
27.4.1992 tarihli Bakanlar Kurulu Kararını Danıştay 10. Dairesi Anayasanın 2
nci, 125 inci, 138 inci maddeleri ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanununun 28 inci maddesine aykırı bularak 28.5.2004 tarihli ve E: 2002/4061,
K: 2004/5219 sayılı Kararı ile iptal etmiştir.
Dolayısıyla siyasal iktidarın yaptığı, alacağı Bakanlar Kurulu
Kararının Danıştay tarafından aynı gerekçelerle iptal edilmesinin önüne geçmek
için Anayasaya aykırılığını bile bile yasal dayanağa kavuşturmaktır.
Gerçekliğini iptali istenen hükme dayanarak Bakanlar Kurulu
tarafından alınan 2012/3240 sayılı Kararname bütün açıklığıyla gözler önüne
sermektedir.
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanunun iptali
istenen ek 5 inci maddesindeki hüküm uyarınca Bakanlar Kurulu’nca alınan
11.06.2012 tarihli ve 2012/3240 sayılı Kararnameye ekli (12.06.2012 tarih ve
28321 sayılı Resmi Gazetede yayımlanmıştır) Karar’ın 1 inci maddesinde,
“(1) Özelleştirme uygulamaları sonucunda nihai devir sözleşmesi
imzalanarak devir ve teslim işlemleri tamamlanmış olan özelleştirme işlemleri
hakkında verilen yargı kararlarının uygulanmasında ortaya çıkan fiili
imkansızlık nedeniyle;
a) Eti Alüminyum A.Ş.’nin %100 oranındaki hissesinin satış
yöntemiyle özelleştirilmesi,
b) Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’ye ait Kuşadası Limanının
işletme hakkı verilmesi yöntemiyle özelleştirilmesi,
c) Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’ye ait Çeşme Limanının
işletme hakkı verilmesi yöntemiyle özelleştirilmesi,
ç) SEKA-Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş.’ye ait Balıkesir
İşletmesinin varlık satışı yöntemiyle özelleştirilmesi,
d) Türkiye Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin %14,76 oranındaki
hissesinin İstanbul Menkul Kıymetler Borsası Toptan Satışlar Pazarında
satılması,
işlemlerini iptal eden yargı kararlarıyla ilgili olarak geriye ve
ileriye yönelik herhangi bir işlem tesis edilmemesi ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca bu yönde yapılmış olan iş ve işlemlerin devam ettirilerek
sonuçlandırılması kararlaştırılmıştır.”
denilerek özelleştirme işlemlerinin iptaline ilişkin yargı
kararlarının uygulanması yerine, uygulanmaması ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığınca yargı kararlarının uygulanmamasına yönelik olarak yapılmış olan
iş ve işlemlerin devam ettirilerek sonuçlandırılması kararlaştırılmıştır.
Bakanlar Kurulu Kararına konu edilen özelleştirme işlemlerinin ve
sonrasındaki hukuki sürecin seyri ise şöyle gelişmiştir:
a) Eti Alüminyum A.Ş.
Seydişehir Eti Alüminyum Tesislerinde bulunan kamu hissesinin
tamamı 17.06.2005 tarihinde alüminyum fabrikası, arazisi, sosyal tesisleri,
Oymapınar Hidroelektrik Santrali, üretime esas boraks maden rezervi, tesisin
Antalya’daki mal varlıkları ve limanı ile birlikte blok satış yöntemiyle CE-KA
Grubuna 305 milyon ABD Dolarına satılmış ve satış işlemi 25.07.2005 tarih ve
2005/84 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile onanmıştır.
Sonrasında satışın ve 25.07.2005 tarih ve 2005/84 sayılı
Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının iptali için Danıştay’da dava açılmıştır.
Danıştay 13. Dairesi 29.05.2006 günlü ve E. 2005/7873 sayılı Kararıyla Eti
Alüminyum A.Ş.’nin %100 oranındaki kamu payının özelleştirme kapsamında
satılmasına ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 25.07.2005 tarih ve 2005/84
sayılı kararının ve ihale sürecinin yürütmesinin durdurulmasına; 27.11.2007
günlü ve K: 2007/7896 sayılı kararı ile ise iptaline karar vermiştir.
Yürütmenin durdurulması kararına yapılan itiraz üzerine Danıştay İdari Dava
Daireleri Kurulu YD. İtiraz No: 2006/1048 sayılı Kararıyla itirazın reddine,
03.06.2010 tarihli kararı ile ise Danıştay 13. Dairesinin iptal kararının
onanmasına karar vermiştir.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ise, ne yürütmeyi durdurma, ne
iptal, ne de onama kararlarını uygulamış; hiçbir şey olmamış gibi davranarak
hukuka aykırı özelleştirmenin uygulamasına devam etmiştir.
Öte yandan, özelleştirme ihalesinin şartnamesinde;
- 5 yıl içinde en az 110 milyon dolar yatırım yapılması;
-Üretiminde kullanılan boksit madeninin işlenmeden ihracının
yasaklanması;
- Oymapınar Hidroelektrik Santralinin, otoprodüktör lisansı
dışında kullanılmaması ve elektrik üretiminin en fazla yüzde 25’inin diğer
kullanıcılara satılabilmesi;
Şartları bulunmasına rağmen, bu şartların hiçbirine uyulmamış;
yatırım olarak göstermelik bina tadilatları yapılırken, boksit madeni ise
işlenmeden satılmıştır.
CHP Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yazılı soru önergesine
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’ın verdiği yanıttan;
Oymapınar HES’in Dengele ve Uzlaştırma Sistemi üzerinden elektrik enerjisi
satış tutarının 2008 yılında 57.9 milyon TL, 2009 yılında 210.1 milyon TL
olduğu; TEİAŞ Genel Müdürlüğü kayıtlarına göre ise brüt üretimin yüzde
74.8’inin piyasada satışının gerçekleştirildiği anlaşılmıştır.
Aynı soru önergesine verilen yanıttan, ÖİB’nın 29.07.2005 tarihli
sözleşmenin feshi ve hisselerin İdare’ye iadesi talebiyle Eti Alüminyum A.Ş.
ile şirket hissedarları aleyhine, iptal kararından iki sene sonra Ankara 4.
Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 2008/160 esas sayılı dosya ile dava açıldığı
anlaşılmış; daha sonra ise Özelleştirme İdaresi Başkanlığı açtığı davadan
çekilmiştir.
TMMOB Metalurji Mühendisleri Odası Danıştay’ın kesinleşmiş
yürütmeyi durdurma ve iptal kararlarının uygulanmamasında, kişisel olarak
sorumlulukları olduğu gerekçesiyle Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan, o
dönemin Maliye Bakanı Kemal Unatıkan, Sanayi Bakanı Ali Coşkun, Ulaştırma
Bakanı Binali Yıldırım, ve Devlet Bakanları Mehmet Şimşek ve Ali Babacan ile
Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanı Metin Kilci ve Başbakanlık
Özelleştirme İdaresi Başkan vekili Ahmet Aksu hakkında 10 bin liralık manevi
tazminat davası açmış; Ankara 16. Asliye Hukuk Mahkemesi ise 27 Mart 2012
tarihli kararıyla, Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde yer alan yargı
kararlarının uygulanmasına ilişkin hükümleri ihlal ederek “yürütmeyi durdurma
ve iptal” kararlarının uygulanmamasında kişisel kusurları olduğu gerekçesiyle
Başbakan Tayyip Erdoğan ile 5 bakan ve özelleştirmeden sorumlu 2 bürokratı 10
bin lira manevi tazminata mahkûm etmiştir.
b) Kuşadası Limanı
Kuşadası Limanı’nın 30 yıllık işletme hakkı, 28 Nisan 2003
tarihinde 36 milyon TL fiyat veren Kuşadası’nda kurulu çok ortaklı LİMAŞ
A.Ş.’ye ihale edilmiştir. İhaleyi alan Limaş A.Ş. belirlenen sürede ihale
bedelini yatıramayınca Özelleştirme İdaresi Başkanlığından ek süre talebinde
bulunmuş; ancak, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ek süre vermediği gibi limanın
30 yıllık işletme hakkını 27 milyon lira teklif ile ikinci en yüksek teklifi
vermiş olan İsrailli işadamı Sami Ofer’in oğlu Eyal Ofer’in sahibi olduğu Royal
Caribbean Cruise, Avrasya Yatırım ve Ege Ticaret’ten oluşan (Ege Port)
konsorsiyuma ihale etmiştir.
Aydın 1’inci İdare Mahkemesi, Kuşadası Limanı’nın işletme hakkının
30 yıllık süreyle ihale edilmesine ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun
30.04.2003 gün ve 2003/17 sayılı kararını, hukuka aykırı bularak 02.06.2010 gün
ve K: 2010/936 No’lu kararı ile iptal etmiştir. Başbakanlık Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı’nın temyiz başvurusunu görüşen Danıştay 13. Dairesi ise,
08.03.2011 gün ve K: 2011/952 sayılı kararıyla, Aydın 1. idare Mahkemesi’nin
“Kuşadası Limanının Özelleştirme İhalesi’nin iptali” kararını onamıştır.
Öte yandan, söz konusu konsorsiyum Şartnamede yer almamasına
karşın limana 56 adet işyeri yapmış; işyerlerine ilişkin imar planları ise
idare mahkemelerince iptal edilerek verilen ruhsatlar geçersiz sayılmıştır.
c) Çeşme Limanı
Çeşme Limanının işletme hakkı, Özelleştirme Yüksek Kurulunun
28.04.2003 tarihli ve 2003/17 sayılı kararına istinaden 28.05.2003 tarihinde
imzalanan İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi ile 11 milyon 250 bin ABD Doları bedel
üzerinden Yılmaz Ulusoy’un başında bulunduğu gruba 30 yıllığına devredilmiştir.
Açılan iptal davasını, İzmir 1. İdare Mahkemesi 03.12.2004 tarih
ve E:2003/1500, K:2004/1486 sayılı kararı ile reddetmiştir.
Kararın temyiz edilmesi üzerine Danıştay 13. Dairesi ise yerel
mahkeme kararını 28.02.2006 tarih ve E: 2005/7150, K: 2006/1231 sayılı
Kararıyla, işletme hakkının devri ihalesi öncesinde Rekabet Kurumundan görüş
alınmaması ve İşletme Hakkı Devir Sözleşmesi de dava konusu edilmesine karşın
mahkemece bu konuda karar verilmemesi gerekçeleriyle bozmuştur.
Bozma kararı üzerine İzmir 1. İdare Mahkemesi, yapılan işlemin
Rekabet Kurumunun görüşünün alınmamış olması ve “Çeşme Limanı’nın coğrafyası ve
otoyol bağlantısı ve üzerinde Gümrük İdaresi’nin mevcut olması nedeniyle Ro-Ro
gemileriyle yapılan kombine taşımacılık açısından fiili tekel konumu arzettiği”
gerekçeleriyle 12.04.2007 tarih ve E:2007/247, K: 2007/422 sayılı kararı ile
iptaline karar vermiştir.
ç) Seka Balıkesir Kağıt Fabrikası
Seka Balıkesir Kağıt Fabrikasının 18.03.2003 tarihinde pazarlık
usulüyle yapılan özelleştirme ihalesine, Albayrak Turizm Seyahat İnşaat Ticaret
A.Ş. tek firma olarak katılmış ve tek firmanın katıldığı ihale 25.03.2005
tarihinde sonuçlandırılarak Seka Balıkesir Kağıt Fabrikası yaklaşık 1800 dönüm
arazisi, 185 lojmanı, sosyal tesisleri ve diğer varlıkları ile birlikte 1.1
milyon ABD Doları bedel üzerinden özelleştirilmiştir.
Türkiye Selüloz İş Sendikasının özelleştirme ihalesinin iptali
için açtığı davada Bursa 2. İdare Mahkemesi, 28.07.2003 tarih ve E: 2003/791
sayılı kararıyla ``Piyasa değeri 51.2 milyon ABD doları olan SEKA Balıkesir
İşletmesi´nin özelleştirilmesi için pazarlık usulüyle yapılan ihale sonucunda
1.1 milyon ABD dolarına satılmasına ilişkin dava konusu işlemde, kamu yararına
ve özelleştirmenin amacına uygunluk bulunmadığı’’ gerekçesiyle yürütmenin
durdurulmasına; 15.10.2003 tarihli ve E:2003/791, K: 2003/1250 sayılı kararıyla
ise, özelleştirme ihalesi ile Özelleştirme Yüksek Kurulu kararının iptaline
karar vermiştir.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının Bursa 2. İdare Mahkemesinin
yürütmenin durdurulması kararının iptali için açtığı davayı Bursa Bölge İdare
Mahkemesi 18.09.2003 tarihinde reddetmiştir.
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bu kez Danıştay’a yürütmeyi
durdurma ve iptal istemli temyiz davası açmış; Danıştay 13. Dairesi 07.05.2004
tarihinde mahkeme kararının yürütmesinin durdurulması talebini reddederken;
06.06.2005 tarihli ve E. 2005/1300, K: 2005/2986 sayılı kararıyla ise yerel
mahkeme kararını onamıştır.
Bu karara karşı Özelleştirme İdaresi Başkanlığının açtığı karar
düzeltme talebini de Danıştay 13. Dairesi 03.03.2006 tarihli kararıyla
reddetmiştir.
Bursa 2. İdare Mahkemesinin 28.07.2003 tarihinde yürütmeyi
durdurma, 15.10.2003 tarihinde iptal kararı vermesi ve Bursa Bölge İdare
Mahkemesinin de 18.09.2003 tarihinde yürütmeyi durdurma kararını onaması
üzerine Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 19.02.2004 tarihinde bildirimde
bulunarak Albayrak Turizm Seyahat İnşaat Ticaret A.Ş.’den Balıkesir SEKA
İşletmesinin iadesini istemiş; 10.06.2003 tarihli sözleşme kapsamında anılan
firmaya devredilen taşınmaz ve irtifak hakları ile taşınırların SEKA’ya iadesi
talebiyle anılan firma aleyhine Balıkesir 1. Asliye Hukuk Mahkemesine E.
2005/59, Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesine ise E: 2005/50 sayılı dosyalarla iki
dava açmıştır.
Balıkesir 1. Asliye Hukuk Mahkemesi 25.02.2005, Bigadiç Asliye
Hukuk Mahkemesi ise 28.03.2005 tarihli kararlarında işletmenin kullanımındaki
tüm taşınır ve taşınmazlar ile irtifak haklarına ihtiyati tedbir konulmuştur.
Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2005/50 sayılı dosyasında
görülen dava kapsamında 09.05.2007 tarihinde Bigadiç tapu sicilinde Albayrak
Turizm Seyahat İnşaat Ticaret A.Ş. adına kayıtlı bulunan 15 adet taşınmaz ile
16 adet taşınmaz üzerinde anılan firma lehine kurulan irtifak haklarının iptal
edilerek, SEKA (Sümer Holding A.Ş.) adına tesciline karar verilmiştir.
Bu kararın Yargıtay 19. Hukuk Dairesince onaylanıp kesinleşmesi
sonrasında söz konusu taşınmazlar ile irtifak haklarının SEKA (Sümer Holding
A.Ş.) adına tapuda tescil işlemleri 07.06.2010 tarihi itibariyle
tamamlanmıştır.
Öte yandan, Balıkesir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinde E. 2005/59
sayılı dosya üzerinden süren dava ise hala devam etmektedir.
Diğer yandan, Albayrak Turizm Seyahat İnşaat Ticaret A.Ş. ise,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ile SEKA (Sümer Holding A.Ş.) aleyhine
özelleştirme bedeli 1.100 bin ABD Dolarına mahsuben yapılan 460.803 ABD Doları
peşinat ve birinci taksit ödemesi ile işçilere yapılan ihbar tazminatı, izin
ücreti, SSK primi ve işletmenin mevcut haliyle muhafazası için dava tarihine
kadar yapılan diğer zorunlu harcamalar karşılığı olarak (fazlaya dair hakları
saklı kalmak kaydıyla) 700.000,00 TL’nin ödenmesi talebiyle Balıkesir 1. Asliye
Hukuk Mahkemesine E. 2005/59 sayılı dosyasında karşı dava açmıştır.
Firma ayrıca, Bigadiç tapu siciline kayıtlı taşınmazların rayiç
bedelleri karşılığında 20.000,00 TL tazminat ödenmesi talebiyle Bigadiç Asliye
Hukuk Mahkemesine E: 2005/93 sayılı; iptal kararı nedeniyle uğranılan
3.000.000,00 TL zararın tazmini talebi ile ise Balıkesir 1. Asliye Hukuk
Mahkemesine ise E: 2005/54 sayılı davaları açmıştır.
Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2005/93 sayılı dosyasında
açılan dava, Mahkemenin 29.09.2005 tarihli karar ile “yetki yönünden”
reddedilirken; Balıkesir 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin E: 2005/59 sayılı
dosyasında açılan karşı davada ise henüz bir karar verilmemiştir.
d) Tüpraş’ın yüzde 14.76’sının satışı
2004 yılında Tüpraş’ın yüzde 65.76’sı 1,3 milyar dolara
Zorlu-Efremov Grubu’na satılmıştır. Petrol-İş Sendikası’nın açıklamasına göre
bu tutar Tüpraş’ın 2 yıllık karına karşılık gelmektedir. Ankara 10. İdare
Mahkemesi bu satışı iptal etmiş; Danıştay 13. Dairesi de kararı onayınca
şirketin satışı durdurulmuştur.
ABD Ankara Büyükelçisi Eric Adelman tarafından Washington’a
gönderilen 20 Ocak 2004 tarihli kriptoda, söz konusu satıştan çıkar
sağlandığına yönelik iddialara ilişkin mesaj geçildiği Wikileaks Belgelerinde
yer almıştır.
Daha sonra ÖİB’nın, Tüpraş’ın yüzde 14.76’sını 04.03.2005
tarihinde başka hiçbir aracı kuruluşa haber vermeden Global Menkul Değerler
aracılığıyla, İsrailli işadamı Sami Ofer’e, üstelik o günkü borsa değerinin
yüzde 8 altında bir fiyat üzerinden 569 milyon ABD Dolarına sattığı ortaya
çıkmıştır.
Altı ay sonra 2006 yılında ise Tüpraş hisselerinin kalan yüzde
51’i Koç-Shell ortaklığına 4 milyar 140 milyon dolara satılmıştır. Bu satış, 2
yıl öncesinin 4 katına karşılık gelmektedir ve Tüpraş’ın yüzde 51’inin satış
fiyatı üzerinden yapılan hesaplamada, Tüpraş’ın yüzde 14.76’sının
özelleştirilmesinde kamunun 750 milyon dolar zarar ettiği sonucu ortaya
çıkmaktadır.
Petrol-İş Sendikası, satış işleminin iptali için Anakara 12. İdare
Mahkemesine dava açmış; Ankara 12. İdare Mahkemesi ise 30.12.2005 tarihli ve
E:2005/465, K:2005/2019 sayılı kararıyla özelleştirme işlemini iptal etmiştir.
İptal kararını Danıştay 13. Dairesi, 29.11.2006 tarih ve E:
2006/2885, K: 2006/4526 sayılı kararı ile onamıştır.
Bu bağlamda, Kuşadası Limanı hariç diğerlerinde yargının yürütmeyi
durdurma ve iptal kararları olağan seyri ve süresi içinde verilerek bir gecikme
söz konusu olmamış; Kuşadası Limanı özelleştirmesindeki gecikmiş karar ise
yargıdan değil, davanın geç açılmasından kaynaklanmıştır. Ayrıca, Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı’nın yargı kararlarını uygulamaya yönelik girişimlerinden
hukuksal sonuçlar alınmış; yargı kararlarının uygulanmamasına ilişkin kişisel
sorumluluk davaları da tazminatla sonuçlanmıştır.
Gerçekten de yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, Eti
Alüminyum A.Ş.’nin %100 oranındaki kamu payının özelleştirme kapsamında
satılmasına ilişkin Özelleştirme Yüksek Kurulu’nun 25.07.2005 tarih ve 2005/84
sayılı kararının yürütmesini, Danıştay 13. Dairesi 29.05.2006 günlü ve E.
2005/7873 sayılı kararıyla aradan daha bir yıl geçmeden durdurmuştur.
Çeşme Limanının işletme hakkının devrini öngören Özelleştirme
Yüksek Kurulunun 28.04.2003 tarihli ve 2003/17 sayılı kararının iptali için
açılan davayı İzmir 1. İdare Mahkemesinin 03.12.2004 tarih ve E:2003/1500,
K:2004/1486 sayılı kararı ile reddetmesi üzerine Danıştay 13. Dairesi yerel
mahkeme kararını 28.02.2006 tarih ve E: 2005/7150, K: 2006/1231 sayılı
kararıyla aradan iki yıl geçmeden bozmuştur.
SEKA Balıkesir Kağıt Fabrikasının 25.03.2005 tarihinde yapılan
özelleştirme ihalesinin yürütmesini, Bursa 2. İdare Mahkemesi 28.07.2003 tarih
ve E: 2003/791 sayılı kararıyla daha dört ay içinde durdurmuştur.
Tüpraş’ın yüzde 14.76’sının 04.03.2005 tarihinde İMKB’de satışını
Anakara 12. İdare Mahkemesi 30.12.2005 tarihli ve E:2005/465, K:2005/2019
sayılı kararıyla daha bir yıl dolmadan iptal etmiştir.
Dolayısıyla siyasal iktidar ve emrindeki ÖİB, yargı kararlarını
Anayasanın 138 inci maddesinde öngörülen şekilde zamanında uygulasa idi ne
fiili imkansızlıktan ne de geri dönülemeyecek bir yapının ortaya çıkmasından
söz edilebilirdi.
Nitekim, SEKA Balıkesir Kağıt Fabrikasının özelleştirilmesine
ilişkin yargı kararlarını geç de olsa uygulamak için girişimde bulunan ÖİB,
bundan sonuç almış; Bigadiç Asliye Hukuk Mahkemesi 09.05.2007 tarih ve E:
2005/50 sayılı kararı ile Bigadiç tapu sicilinde Albayrak Turizm Seyahat İnşaat
Ticaret A.Ş. adına kayıtlı bulunan 15 adet taşınmaz ile 16 adet taşınmaz
üzerinde anılan firma lehine kurulan irtifak haklarının iptal edilerek, SEKA
(Sümer Holding A.Ş.) adına tesciline karar vermiş; bu kararın Yargıtay 19.
Hukuk Dairesince onaylanıp kesinleşmesi sonrasında ise söz konusu taşınmazlar
ile irtifak haklarının SEKA (Sümer Holding A.Ş.) adına tapuda tescil işlemleri
07.06.2010 tarihi itibariyle tamamlanmıştır.
ÖİB’nın Eti Alüminyum A.Ş. ile şirket hissedarları aleyhine, iptal
kararından iki sene sonra Ankara 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ne 2008/160 esas
sayılı dosya ile açtığı davadan çekilmesiyle ise benzer bir sonucun ortaya
çıkmasını bizatihi Siyasal İktidara bağlı ÖİB engellemiştir.
Bu engellemeye ilişkin olarak ise, Ankara 16. Asliye Hukuk
Mahkemesi 27 Mart 2012 tarihli kararıyla, Başbakan Tayyip Erdoğan ile 5 bakan
ve özelleştirmeden sorumlu 2 bürokratı 10 bin lira manevi tazminata mahkûm
etmiştir.
Bu bağlamda, yargı kararlarıyla iptal edilen özelleştirmelere ilişkin
olarak fiili imkansızlıktan dolayı geri dönülemeyecek bir yapı ortaya çıkmış
ise, bunun nedeni yargı kararlarının geç verilmesi değil, yargı kararlarını
Anayasanın 138 inci maddesine rağmen uygulamayarak Anayasal suç işleyen Siyasal
İktidar ile emrinde bulunan ÖİB’dır.
Kaldı ki Siyasal İktidar ile emrindeki ÖİB yargı kararlarını
uygulamayarak fiili imkansızlığa dayalı olarak geri dönülemeyecek bir yapının
ortaya çıkması için elinden geleni yapmış olmakla birlikte bunu başaramamıştır.
Çünkü, özelleştirilen tesisler ile araziler yerlerinde durmakta;
hisse senetleri İMKB’de işlem görmektedir. Özelleştirme bedelleri, devredilen
kamu malvarlığı ve ÖİB’na yapılan ödemeler ile TÜFE, TEFE, GSMH deflatörü, İMKB
endeksi ve TCMB faiz oranları ile yasal faiz oranları bellidir. Devralan
firmalar tamir, bakım, onarım ve ek tesis yapmışlar, teknolojiyi yenilemişler,
istihdamı ve kapasiteyi artırmışlar, çeşitli maliyetlere katlanmışlar veya
hiçbir şey yapmadan aynıyla korumuşlar, işletmeden gelir elde etmişler veya
başkalarına satmışlar ya da devretmişler ise tüm bu işlemler için yaptıkları
harcamalar ve katlandıkları maliyetler ile elde ettikleri gelirler yasal defter
ve belgelerinde kayıtlıdır; hukuken kayıtlı olmak durumundadır. Tüm bu gelir ve
giderler ile katlanılan maliyetlerin bilirkişi heyetleri tarafından kuruşu
kuruşuna hesaplanması mümkündür; çok daha karmaşık davalarda hesaplanmaktadır.
Kaldı ki yargı kararlarının uygulanmasına ilişkin olarak herhangi
bir fiili imkansızlığa dayalı geri dönülemeyecek yapı durumu ortaya çıksa dahi,
Anayasal bir “hukuk devleti”nde ve Anayasanın Başlangıcı ile 2 nci, 6 ncı, 9
uncu, 125 inci ve 138 inci maddeleri bağlamında fiili imkansızlığa dayalı geri
dönülemeyecek yapıya karar verecek olan da yürütme organı değil, yetkili yargı
mercileridir.
Yasa koyucunun yaptığı düzenlemenin, hukuki ve fiili hiçbir
gerekçesi bulunmamakta ve yürütme organının yaptığı hukuka aykırı özelleştirme
uygulamaları için idari ve adli yargı mercilerince verilmiş ve verilecek olan
yargı kararlarını bertaraf ederek kamu malvarlığının peşkeş çekilmesini
meşrulaştırarak sürdürme dışında başkaca bir amaç da taşımamaktadır.
Anayasanın 2 nci maddesinde, hukuk devleti ilkesi Cumhuriyetin
temel nitelikleri arasında sayılmış; 4 üncü maddesinde ise bu ilkenin
değiştirilemeyeceği ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceği kurala
bağlanmıştır.
Anayasanın 2 nci maddesinde yer alan hukuk devleti, insan
haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, eylem ve
işlemleri hukuka uygun olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku
tüm devlet organlarına egemen kılan, anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, tüm eylem ve işlemleri bağımsız yargı denetimine açık
olan, yasaların üstünde yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri ile
Anayasanın bulunduğunun bilincinde olan devlettir.
İptali istenen düzenleme, bağımsız mahkemelerce verilmiş yargı
kararlarının Bakanlar Kurulu kararına dayalı olarak uygulanmamasını, hukuka
aykırılığı yargı kararıyla tescil edilmiş olan iş ve işlemlerin yargı
kararlarına rağmen sürdürülmesini ve yargı kararlarının Bakanlar Kurulu
kararlarıyla değiştirilmesini öngördüğünden, Anayasanın 2 nci maddesindeki
hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamaktadır.
Öte yandan, hukuk devleti ilkesinin öğeleri arasında yasaların
kamu yararına dayanması, kuralların herkes için konulması, kamu düzeninin
kurulması ve korunması amacına yönelik bu kurallarda adalet ve hakkaniyet
ölçütlerinin göz önünde tutulması gerekliliği bulunmaktadır. Buna göre kamu
yararı düşüncesi olmaksızın, diğer bir anlatımla, yalnız özel çıkar veya belli
kişilerin yararına olarak herhangi bir yasa kuralı konulamaz. Oysa, iptali
istenen düzenlemenin, bağımsız mahkemelerce iptal edilmiş olan ve kamuoyunda
adı ve tarafları bilinen ve hatta yazılı ve görsel medyada AKP ve Sayın
Başbakan ile ilişkisi kurulan firma sahiplerinin özel çıkarlarını korumanın
yanında kamu yararını söz konusu kişilerin şahsi çıkarlarına feda etmeyi,
kurulu bulunan kamu düzenini hukuka aykırılıklardan arındırarak korumak yerine
belirli kişilerin yararına örselemeyi, kamu malvarlığını adalet ve hakkaniyet
ölçülerine aykırı olarak özel şahıslara hukuka aykırı bir şekilde aktarmayı
öngördüğü açık olduğundan, iptali istenen düzenlemeler hukuk devleti ilkesine
bu açıdan da aykırıdır.
Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrasında kuvvetler ayrımı
ilkesine yer verilmiş; 6 ncı maddesinde, egemenliğin Anayasanın koyduğu
esaslara göre yetkili organlar eliyle kullanılacağı ve hiçbir kimse ve organın
kaynağını Anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamayacağı kurala
bağlanmış; 9 uncu maddesinde, yargı yetkisinin Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılacağı belirtilmiş; 47 nci maddesinin ikinci fıkrasında,
Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin
mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve
usullerin kanunda gösterileceği hüküm altına alınmış; 125 inci maddesinde,
idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu
istisnasız bir şekilde kurallaştırılırken; 138 inci maddesinin son fıkrasında
ise, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir surette
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” denilerek yine
istisnai bir duruma yer verilmemiştir.
İptali istenen hükümler, Anayasanın 47 nci maddesine göre,
Devletin, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve diğer kamu tüzel kişilerinin
mülkiyetinde bulunan işletme ve varlıkların özelleştirilmesine ilişkin esas ve
usulleri düzenlemeyi değil, özelleştirmelerin 4046 sayılı Yasadaki esas ve
usullere aykırı bir şekilde yapıldığı gerekçesiyle iptaline ilişkin yargı
kararlarını geciktirmenin de ötesinde yargı kararlarına uymamayı ve hatta yargı
kararlarını değiştirmeyi öngördüğü için Anayasanın 138 inci maddesinin son
fıkrasına; yargı yolu açık olan özelleştirme iş ve işlemlerinde son sözü
söyleme yetkisini Bakanlar Kuruluna vererek yargı yoluna başvurulmasını
anlamsızlaştırarak değersizleştirdiği için Anayasanın 125 inci maddesine;
özelleştirme iş ve işlemleri sonucunda verilen yargı kararları konusunda
Bakanlar Kuruluna kaynağını Anayasadan almayan yetkiler verdiği için Anayasanın
6 ncı ve 11 inci maddelerine; özelleştirme iş ve işlemlerinde yargı yetkisinin
kullanımını ortadan kaldırarak egemenliği bütünüyle yürütme organında
merkezileştirdiği için Anayasanın Başlangıcı ile 6 ncı ve 9 uncu maddelerine
aykırıdır.
Yukarıda açıklandığı üzere,26.04.2012 tarihli ve 6300 sayılı Bazı
Kanunlar ile Kamu Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 10 uncu maddesiyle
24.11.1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna
eklenen ek 5 inci maddesindeki, “… özelleştirme uygulamaları sonucunda
kuruluşların nihai devir sözleşmelerinin imzalanarak devir ve teslim
işlemlerinin tamamlanmasından sonra özelleştirme işlemlerinin bütün
sonuçlarıyla birlikte tamamlanmış bulunması, söz konusu kuruluşları devralanlar
tarafından üretim, yatırım, modernizasyon, istihdam ve bunlara bağlı her türlü
hukuki, ticari ve mali tasarruflarda bulunulması nedeniyle oluşacak fiili
imkansızlık karşısında geri dönülemeyecek bir yapının ortaya çıkması halinde
yargı kararlarının …” ifadesi, Anayasanın Başlangıcının dördüncü fıkrası ile 2
nci, 6 ncı, 9 uncu, 11 inci, 125 inci ve 138 inci maddelerine aykırı olduğundan
iptali gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
6300 sayılı Kanunun 10 uncu maddesiyle 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanuna eklenen ek 5 inci maddesi ile yürütme organına
kamu malvarlığının özelleştirilmesi sonrasında yargı organı tarafından
verilen/verilecek olan yargı kararlarını uygulamama ve giderek yargı
kararlarının yerindeliğini denetleme ve hatta yargı kararları yerine geçecek iş
ve işlemler tesis etme yetkisi verilerek Anayasal iktidar (egemenlik) bütünüyle
yürütme organında merkezileştirilmiş; anılan hükme dayanılarak Bakanlar
Kurulu’nca alınan 11.06.2012 tarihli ve 2012/3240 sayılı Kararnameyle ise, Eti
Alüminyum A.Ş.’nin %100 oranındaki hissesinin satış yöntemiyle
özelleştirilmesi, Türkiye Denizcilik İşletmeleri A.Ş.’ye ait Kuşadası Limanının
işletme hakkı verilmesi yöntemiyle özelleştirilmesi, Türkiye Denizcilik İşletmeleri
A.Ş.’ye ait Çeşme Limanının işletme hakkı verilmesi yöntemiyle
özelleştirilmesi, SEKA-Türkiye Selüloz ve Kağıt Fabrikaları A.Ş.’ye ait
Balıkesir İşletmesinin varlık satışı yöntemiyle özelleştirilmesi, Türkiye
Petrol Rafinerileri A.Ş.’nin %14,76 oranındaki hissesinin İstanbul Menkul
Kıymetler Borsası Toptan Satışlar Pazarında satılması işlemlerine ilişkin
olarak idari yargı tarafından verilen iptal ve adli yargı tarafından verilen
kamu malvarlığının iadesi, kamu kurum ve kuruluşları adına tescili ve yargı
kararlarının uygulanmamasında kişisel sorumluluğu olanların tazminata mahkum
edilmesi kararları ortadan kaldırılarak, kamu malvarlığı aksi yargı kararlarına
rağmen hukuksuz bir şekilde özel şahısların eline geçmiştir.
Bu durumdan, kamunun zarar ve ziyanlarının doğduğu bir gerçektir.
İptali istenen düzenleme yürürlükte kaldığı sürece Bakanlar Kurulu tarafından
alınacak benzer kararlarla kamunun ileride telafisi olmayan zarar ve
ziyanlarının doğacağı da apaçık bir gerçektir.
Öte yandan, Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve
düzenlemelerden en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti olmanın en önemli
gerekleri arasında sayılmaktadır. Anayasaya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle
korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun
üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden
giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasaya
açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesine dava
açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
26.04.2012 tarihli ve 6300 sayılı “Bazı Kanunlar ile Kamu
Gözetimi, Muhasebe ve Denetim Standartları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun”un 10 uncu maddesiyle 24.11.1994 tarihli ve
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanuna eklenen ek 5 inci
maddesindeki, “… özelleştirme uygulamaları sonucunda kuruluşların nihai devir
sözleşmelerinin imzalanarak devir ve teslim işlemlerinin tamamlanmasından sonra
özelleştirme işlemlerinin bütün sonuçlarıyla birlikte tamamlanmış bulunması,
söz konusu kuruluşları devralanlar tarafından üretim, yatırım, modernizasyon,
istihdam ve bunlara bağlı her türlü hukuki, ticari ve mali tasarruflarda
bulunulması nedeniyle oluşacak fiili imkansızlık karşısında geri dönülemeyecek
bir yapının ortaya çıkması halinde yargı kararlarının …” ifadesi, Anayasanın
Başlangıcının dördüncü fıkrası ile 2 nci, 6 ncı, 9 uncu, 11 inci, 125 inci ve
138 inci maddelerineaykırı olduğundan iptaline ve uygulanması halinde
giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar doğacağı için, iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüğünün durdurulmasına karar verilmesine ilişkin
istemimizi saygı ile arz ederiz.”"
[1]Düzenleme
şöyleydi: “MADDE 93- 24/11/1994 tarihli ve 4046 sayılı Özelleştirme
Uygulamaları Hakkında Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
GEÇİCİ MADDE 25- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarih itibariyle
özelleştirme işlemleri tamamlanarak devir işlemleri sonuçlandırılan ve devralan
tarafından özelleştirme öncesi duruma dönülmesine imkan vermeyecek şekilde
devredilen kuruluş için üretim amaçlı yatırım ve buna bağlı ticari, mali ve
hukuki tasarruflarda bulunmuş olanlara ilişkin; mahkemelerce verilen iptal ve
yürütmeyi durdurma kararıyla ilgili olarak İdarece herhangi bir işlem tesis
edilmez, bu konuda açılan davalardan feragat edilir.”