“I) İtiraz Yoluyla İptaline Karar Verilmesi İstenilen Kanun
Maddesi:
1- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Parasal
sınırların artırılması" başlıklı Ek 1. maddesinde;
"1. Bu Kanunda öngörülen parasal sınırlar; her yıl, bir
önceki yıla ilişkin olarak 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun
mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden
değerleme oranında, takvim yılı başından geçerli olmak üzere artırılmak
suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan
kısımları dikkate alınmaz.
2. 17. madde uyarınca duruşma yapılmasının zorunlu olduğu
davaların belirlenmesinde davanın açıldığı; 45. ve 46. maddeler uyarınca
istinaf veya temyiz yoluna başvurulabilecek kararların belirlenmesinde ise ilk
derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın verildiği
tarihteki parasal sınır esas alınır. Ancak nihai karar tarihinden sonra parasal
sınırlarda meydana gelen artış, bölge idare mahkemesinin kaldırma veya
Danıştayın bozma kararı üzerine yeniden bakılan davalarda uygulanmaz."
hükmüne yer verilmiştir.
2- İtiraz başvurusunun özünü; parasal sınırların artışında
davanın açıldığı tarihin değil, mahkemenin karar verdiği tarihin esas alınması
nedeniyle davanın açıldığı tarihte istinaf kanun yolu incelemesine tabi olan
söz konusu uyuşmazlığın, 2025 yılında bulunulması nedeniyle mahkemece nihai
olarak kararın verileceği tarihte istinaf kanun yolunun kapatılarak verilen
kararın kesin hale gelmesi oluşturmaktadır. Yukarıda yer verilen kanun maddelerinin
altı çizili olarak gösterilen bölümlerinin; "zaman bakımından
uygulama" ile ilgili olarak "davanın açıldığı tarihteki dava
değerinin esas alınması" şeklinde değil, ilk derece mahkemesi veya bölge
idare mahkemesince nihai kararın verildiği tarihteki parasal sınırın esas
alınması nedeniyle kanuni düzenlemenin iptaline karar verilmesi gerekmektedir.
3- İdare hukuku alanında da içtihatlarla kabul edilegeldiği
gibi, bireyler yönünden öznel nitelikte sonuçları olan birel işlemlerin
dayanağı yönetmelik kurallarının normlar hiyerarşisi içinde üst hukuk kuralları
getiren Anayasa ve yasa kurallarına ya da hukukun üstün ilkelerine aykırı
düzenlemeler getirdiği durumlarda; dayanak yönetmelik kuralının gözardı
edilebileceği ve uyuşmazlığın hukuksal çerçevesinin üst hukuk kurallarına ve
üstün hukuk ilkelerine göre çözümlenebileceği kabul edilmiştir. İlgililer
hakkında tesis edilen işlemlerin dayanağının bir kanuni düzenleme olması
durumunda ise, yasal düzenlemenin gözardı edilmesine olanak bulunmamakta,
Anayasaya aykırılık taşıdığı kanaatine varılan Kanun maddesinin iptaline karar
verilmesi istemiyle Anayasa Mahkemesine somut norm denetimi yolu ile
başvurulması gerekmektedir.
II) Konu ile İlgili Kanun Maddeleri:
4- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin
2. fıkrasında, "İstinaf, temyizin şekil ve usûllerine tâbidir."
denilmiş; 48. maddesinin 6. fıkrasında, "... Temyizin kanuni süre
geçtikten sonra yapılması veya kesin bir karar hakkında olması halinde de
kararı veren merci, temyiz isteminin reddine karar verir. İlgili merciin bu
kararları ile bu maddenin 2. fıkrasında belirtilen temyiz isteminde
bulunulmamış sayılmasına ilişkin kararlarına karşı, tebliğ tarihini izleyen
günden itibaren yedi gün içinde temyiz yoluna başvurulabilir." hükmüne,
aynı maddenin 7. fıkrasında ise, "Temyiz dilekçesi verilirken gerekli harç
ve giderlerin ödenmemiş olduğu, dilekçenin 3. madde esaslarına göre
düzenlenmediği, temyizin kanuni süre içinde yapılmadığı veya kesin bir karar
hakkında olduğunun anlaşıldığı hâllerde, 2 ve 6. fıkralarda sözü edilen
kararlar, dosyanın gönderildiği Danıştayın ilgili dairesi ve kurulunca, kesin
olarak verilir." hükmüne yer verilmiştir.
5- 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve
Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un Ek 1. maddesinde;
"1. Bu Kanunun tek hâkimle çözümlenecek davalara ilişkin 7. maddesindeki
parasal sınırlar; her yıl, bir önceki yıla ilişkin olarak 4/1/1961 tarihli ve
213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca tespit
ve ilan edilen yeniden değerleme oranında, takvim yılı başından geçerli olmak
üzere artırılmak suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk
lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz.
2. Tek hâkimle çözümlenecek davaların belirlenmesinde dava
tarihindeki, miktar artırımı yapılan hâllerde ise artırımın yapıldığı tarihteki
parasal sınır esas alınır." hükmüne yer verilmiştir.
III) Anayasaya Aykırılık İncelemesinde Öncelikli Hususlar:
6- Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 11. maddesinin ikinci
fıkrasında kanunların Anayasa’ya aykırı olamayacağı belirtilmiş; 152.
maddesinde de; "Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun
veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddî olduğu kanısına
varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri
bırakır. Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddî görmezse bu iddia, temyiz
merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır. Anayasa Mahkemesi, işin
kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu
süre içinde karar verilmezse mahkeme davayı yürürlükteki kanun hükümlerine göre
sonuçlandırır. Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar
kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak zorundadır. Anayasa
Mahkemesi’nin işin esasına girerek verdiği red kararının Resmî Gazetede
yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya
aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz." hükmüne yer
verilmiştir.
7- 03. 04.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun "Anayasaya
aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi" başlıklı 40. maddesinde,
"Bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu davada uygulanacak bir kanun veya
kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya
taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına
varırsa;
a) İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı
olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslını,
b) Başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneğini,
c) Dava dilekçesi, iddianame veya davayı açan belgeler ile
dosyanın ilgili bölümlerinin onaylı örneklerini, dizi listesine bağlayarak
Anayasa Mahkemesine gönderir.
Taraflarca ileri sürülen Anayasaya aykırılık iddiası davaya
bakan mahkemece ciddi görülmezse bu konudaki talep, gerekçeleri de gösterilmek
suretiyle reddedilir. Bu husus esas hükümle birlikte temyiz konusu yapılabilir.
Anayasa Mahkemesi, işin kendisine noksansız olarak gelişinden
başlamak üzere beş ay içinde kararını verir ve açıklar. Bu süre içinde karar
verilmezse ilgili mahkeme davayı yürürlükteki hükümlere göre sonuçlandırır.
Ancak, Anayasa Mahkemesinin kararı, esas hakkındaki karar kesinleşinceye kadar
gelirse mahkeme buna uymak zorundadır." hükmüne yer verilmiştir.
8- Bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve görevine giren bir dava bulunması ve iptali istenen
kuralın da o davada uygulanacak olması gerektiği hususu Anayasa Mahkemesinin
istikrar kazanmış yerleşik kararlarında açıkça vurgulanmıştır. Anayasa'nın 152.
maddesine göre, bir davaya bakmakta olan mahkemenin itiraz yoluyla bir kanun
hükmünün iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvurabilmesi için iptali istenen
kuralın davada uygulanacak nitelikte olması gerekir.
Dava hakkında yukarıda yer verilen kanun hükmü ve (daha önceki)
bölge idare mahkemeleri uygulamaları nedeniyle istinaf kanun yolu açık olarak
değil, kesin olarak karar verilecek olması nedeniyle, ilgili Kanun maddesi
davada uygulanacak niteliktedir.
9- Esasen; hem Danıştay hem bölge idare mahkemelerine ilişkin
olan farklılıklar zaman bakımından uygulama getirilmeyen kanun maddesi ve
uygulamadan kaynaklanmaktadır. Anayasa Mahkemesi tarafından itiraz yoluyla
kanunun iptali amacıyla yapılan başvurularda, kanunun tüm yönlerinden
incelenmesi yerine 'yalnızca istinafa ilişkin olduğu' şeklinde bir sınırlamaya
gidilmesi şeklindeki uygulamalar nedeniyle öncelikle istinafa tabi kararlar
yönünden işbu dosyayı doğrudan ilgilendiren istinafa tabi olup olmama ile
ilgili açıklamalar yapılacak, ardından aynı kanun maddelerinden kaynaklanan
temyize tabi kararlar yönünden de açıklamalar yapılacaktır.
IV) Bölge İdare Mahkemesi ve Danıştay Uygulamaları:
10- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 45. maddesinin
2. fıkrası uyarınca istinafın temyizin şekil ve usullerine tabi olması, 48.
maddesinin 6. fıkrası uyarınca temyizin (istinafın) kesin bir karar hakkında
olması halinde, kararı veren merciin temyiz (istinaf) isteminin reddine karar
vermesi, 45. maddesinin 1. fıkrası uyarınca konusu beş bin (yeniden değerleme
oranında artırılarak) Türk lirasını geçmeyen vergi davaları, tam yargı davaları
ve idari işlemlere karşı açılan iptal davaları hakkında idare ve vergi
mahkemelerince verilen kararların kesin olup, bunlara karşı istinaf yoluna
başvurulamayacağı, ek 1. maddesi uyarınca 2577 sayılı Kanunda öngörülen
sınırların yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle zaman bakımından
uygulanması konusunda, davanın istinafa tabi olup olmaması veya temyize tabi
olup olmaması ile ilgili uygulamalardan söz edilmesi gerekmektedir.
11- İtiraz yolu ile başvurulan kanunun önceki halinin yürürlükte
olduğu dönemde; Bölge İdare Mahkemelerince; 2577 sayılı Kanunda öngörülen
sınırların yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanan sınırın
belirlenmesinde, ilk derece mahkemesi tarafından kararın verildiği tarih esas
alınmaktadır.
Örneğin; İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 3. İdare Dava
Dairesi'nin 18.04.2023 tarih ve E:2023/491, K:2023/491, İstanbul Bölge İdare
Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi'nin 24.01.2023 tarih ve E:2023/266, K:2023/217,
Gaziantep Bölge İdare Mahkemesi 4. İdare Dava Dairesi'nin 09.05.2023 tarih ve
E:2022/4493, K:2023/417, Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 4. İdari Dava
Dairesi'nin 02.11.2022 tarih ve E:2021/985, K:2022/2098, Bursa Bölge İdare
Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nin 18.05.2023 tarih ve E:2023/650, K:2023/835,
Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dairesi'nin 30.05.2023 tarih ve
E:2023/605, K:2023/740 sayılı kararlarında başvuru tarihi, işlem tarihi,
davanın açıldığı tarih değil ilk derece mahkemeleri tarafından kararın
verildiği tarih esas alınmaktadır.
12- Danıştay tarafından ise, 2577 sayılı Kanunda öngörülen
sınırların yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanan sınırın
belirlenmesinde, bölge idare mahkemesi tarafından kararın verildiği tarih esas
alınmaktadır.
Örneğin; Danıştay 2. Dairesi'nin 26.10.2022 tarih ve
E:2022/3278, K:2022/5367, Danıştay 10. Dairesi'nin 15.03.2023 tarih ve
E:2020/872, K:2023/1292, Danıştay 6. Dairesi'nin 02.03.2023 tarih ve
E:2023/938, K:2023/2195, Danıştay 3. Dairesi'nin 16.03.2023 tarih ve
E:2023/883, K:2023/841 sayılı kararlarında başvuru tarihi, işlem tarihi,
davanın açıldığı tarih ve bölge idare mahkemelerince benimsendiği gibi ilk
derece mahkemeleri tarafından kararın verildiği tarih değil, bölge idare
mahkemeleri tarafından kararın verildiği tarih esas alınmaktadır.
13- Ayrıca; Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 08.03.2021
tarih ve E:2021/6, K:2021/7 sayılı Bölge İdare Mahkemesi Kararları Arasındaki
Aykırılığın Giderilmesi İstemi Hakkında Kararı ile; "Yukarıda bahsedilen
Kanun hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, parasal bir değerin tazmini
amacıyla açılan vergi, tam yargı ve idari işlemlere karşı açılan iptal
davalarının, yargılama sürecinde bir defaya mahsus olarak artırılmak üzere,
dava dilekçesinde düşük bir miktar gösterilerek açılabileceği, ancak nihai
karar verilinceye kadar miktar artırımında bulunulmayan ve konusu beş bin Türk
lirasını (2021 yılı için 7.000-TL) geçmeyen davalarda mahkemelerce verilecek
kararların kesin olduğu ve bu kararlara karşı istinaf yoluna başvurulamayacağı
sonucuna ulaşılmaktadır.
Buna göre, 2577 sayılı Kanun'un 45. maddesinin 1. fıkrasında
belirtilen kesinlik sınırı altında bir değerle açılan ve nihai karar
verilinceye kadar miktar artırımında bulunulmayan davalarda mahkemelerce
verilecek kararlar kesin nitelikte olup, bu kararlara karşı yapılan istinaf
başvurularının esasının incelenmesine hukuken olanak bulunmamaktadır."
gerekçesiyle bölge idare mahkemeleri arasındaki aykırılığın giderilmesine karar
verilmiştir.
14- Islah imkanı bulunması nedeniyle yalnızca kesinlik sınırının
üzerinde bir miktar belirtilmek suretiyle açılan tam yargı davalarında da Bölge
İdare Mahkemelerince, ilk derece mahkemesi kararları esas alınarak kesinlik
sınırının belirlenmesi nedeniyle istinafa tabi olacağı düşünülerek dava
açıldıktan sonra yeniden değerleme oranları ile ilk derece mahkemesinin verdiği
kararın kesin nitelikte olduğu kabul edilmektedir. Bu da yeniden değerleme
oranının hangi oranda olacağı önceden bilinemeyeceğinden, ıslah müessesesini de
anlamsız kılmaktadır.
Örneğin; Ankara Bölge İdare Mahkemesi 1. İdari Dava Dairesi'nin
18.04.2023 tarih ve E:2022/2628, K:2023/2228 sayılı dava dosyasında, kesinlik
sınırının 7.000,00-TL olduğu 2021 yılında 8.000,00-TL maddi tazminat istemiyle
açılan ve kesinlik sınırının 9.000,00-TL olduğu 2022 yılında verilen ilk derece
mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunda bulunulamayacağına karar
verilmiştir.
15- İlk derece mahkemelerince; davanın açıldığı tarihte
yürürlükte bulunan dava değeri esas alınarak istinafa tabi olması gerektiğine
ilişkin kararlar da bölge idare mahkemelerince incelenmemekte, kararın verildiği
tarihte verilen kararın kesin olduğuna karar verilmektedir.
Örneğin; Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi'nin
06.10.2022 tarih ve E:2022/19, K:2022/9 sayılı dosyasında, kesinlik sınırının
7.000,00-TL olduğu 2021 yılında 8.160,00-TL tutarındaki idari işlemin iptali
istemiyle açılan ve kesinlik sınırının 9.000,00-TL olduğu 2022 yılında verilen
Van 4. İdare Mahkemesi'nin 29.03.2022 tarih ve E:2021/2109, K:2022/636 sayılı
ilk derece mahkemesi kararına karşı istinaf başvurusunun incelenmeksizin reddine
karar verilmiştir.
Örneğin; Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 3. İdari Dairesi'nin
30.06.2022 tarih ve E:2022/1057, K:2022/1767 sayılı dava dosyasında, " ...
kararın verildiği yıl itibarıyla uyuşmazlık konusu miktarın kesinlik sınırının
altında olması nedeniyle) 2577 sayılı Kanun'un 45'inci maddesinin 1 numaralı
fıkrası uyarınca verilmekle kesin nitelikte bir karar olduğu ..."
belirtildikten sonra "istinaf incelenmeksizin ret kararı verildikten sonra
bu karara karşı istinaf başvurusu olduğu takdirde yeniden Dairemize gönderilmek
üzere dava dosyasının Mahkemesine iadesine" karar verilerek kesinlik
sınırının belirlenmesinde, kararın verildiği tarihin esas alınması gerektiği
belirtilmiştir.
16- 2577 sayılı Kanun'un Ek 1. maddesinde, yeniden değerleme
oranında yapılan artırımların ne zamana kadar yapılacağına ilişkin bir sınır
bulunmadığından, 'kaldırma gönderme' kararları üzerine verilen kararların dahi
istinaf incelemesi sırasında, istinaf yoluyla incelenen son karardaki miktar ve
istinaf yoluyla incelenen son kararın verildiği tarih esas alınmakta idi.
Örneğin; Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 2. İdari Dava Dairesi'nin
29.12.2022 tarih ve E:2022/4057, K:2022/5627 sayılı dava dosyasında, kesinlik
sınırının 5.000,00-TL olduğu 2018 yılında 1.000,00-TL maddi tazminat istemiyle
açılan ve 'dilekçe ret' ve 'istinaf başvurusu kabul edilerek kaldırma gönderme'
kararları üzerine kesinlik sınırının 9.000,00-TL olduğu 2022 yılında, ıslah
sonucu 8.471,65-TL ödenmesine karar verilen ilk derece mahkemesi kararına karşı
istinaf başvurusunda bulunulamayacağına karar verilmiştir.
17- 2577 sayılı Kanun'un Ek 1. maddesinin 2. fıkrasına
"Ancak nihai karar tarihinden sonra parasal sınırlarda meydana gelen
artış, bölge idare mahkemesinin kaldırma veya Danıştayın bozma kararı üzerine
yeniden bakılan davalarda uygulanmaz." şeklinde düzenleme getirilmesi ile
bahsedilen sorun kısmen çözüme kavuşmuştur.
V) Anayasal Düzenlemeler ve Temel İlkeler:
18- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız
şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili
kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi
ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı; fikir, inanç
ve kararıyla anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde saygı ve mutlak sadakatle
yorumlanıp uygulanmak üzere, Türk Milleti tarafından, demokrasiye aşık Türk
evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunduğu başlangıç
hükümlerinde belirtilen 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
"Cumhuriyetin Nitelikleri" başlıklı 2. maddesinde;
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve
adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve
sosyal bir hukuk Devletidir." düzenlemesine,
"Devletin temel amaç ve görevleri" başlıklı 5.
maddesinde;
"Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını
ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak,
kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak
ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın
maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya
çalışmaktır." düzenlemesine,
"Hak Arama Hürriyeti" başlıklı 36. maddesinde;
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz." düzenlemesine,
"Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması" başlıklı 13.
maddesinde;
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın
yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve
ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve laik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz." düzenlemesine yer verilmiştir.
19- Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan "hukuk
devleti"nin temel ilkelerinden biri "belirlilik"tir. Bu ilkeye
göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu bir takım güvenceler içermesi gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal
güvenlikle bağlantılı olup; birey, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu, kanundan öğrenebilme imkânına
sahip olmalıdır. Birey, ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörüp, davranışlarını düzenleyebilir.
20- Hukuk güvenliği, kuralların öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
kanuni düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2009/51, K.2010/73, K.T. 20/5/2010; AYM, E.2009/21,
K.2011/16, K.T. 13/1/2011; AYM, E.2010/69, K.2011/116, K.T. 7/7/2011; AYM,
E.2011/18, K.2012/53, K.T. 11/4/2012). Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümünün
15.10.2014 günlü ve B.No:2012/731, Mahmut Manbaki kararından alıntılanmıştır.
21- Bu kapsamda hukuki güvenlik ilkesi, kişilerin hukuksal
ilişkiler kurarken tabi olacakları hukuk kurallarını önceden bilmeleri anlamına
gelirken, hukuki istikrar ilkesi ise, bu kurallara dayanılarak kazanılan
hakların korunacağı güvencesinin kişilere verilmesini ifade etmektedir.
22- Diğer yandan, Anayasa’nın "Hak arama hürriyeti"
kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında; "Herkes, meşru vasıta ve
yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı
olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." hükmüne,
"Temel hak ve hürriyetlerin korunması" kenar başlıklı 40. maddesinin
dördüncü fıkrasında; "Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal
edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını
isteme hakkına sahiptir." kuralı yer almaktadır.
23- Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda
karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar.
Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya
da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu
yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2021/20,
K.2022/84, 30/6/2022, § 10).
24- Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkı
kural olarak mutlak bir hak olmayıp sınırlandırılabilen bir haktır. Bununla
birlikte getirilecek sınırlandırmaların, hakkın özünü zedeleyecek şekilde
kısıtlamaması, meşru bir amaç izlemesi, açık ve ölçülü olması ve başvurucu
üzerinde ağır bir yük oluşturmaması gerekir. (Serkan Acar, B. No: 2013/1613,
2/10/2013, § 38) Devletler bir davanın açılabilirliğine ilişkin olarak takdir
hakları gereği bazı sınırlamalar getirebilir ve bu davalar, nitelikleri gereği
düzenleyici işlemlere konu olabilir. Bununla birlikte bu sınırlamalar, dava
açmak isteyen bir kişinin mahkemeye erişim hakkının özüne zarar verecek
seviyeye ulaşmamalıdır (Benzer yöndeki AİHM kararı için bkz. Edificaciones
March Gallego S.A./İspanya, B. No: 28028/95, 19/2/1998, § 34 ve Rodríguez
Valín/İspanya, B. No: 47792/99, 11/10/2001, § 22).
25- Bunun yanında bir mahkemeye başvuru hakkının yasal bir takım
şartlara tabi tutulması kabul edilebilir olsa da mahkemeler, usul kurallarını
uygularken bir yandan adil yargılanma hakkını ihlâl edebilecek aşırı
şekilcilikten diğer yandan da yasalar tarafından düzenlenen usul kurallarının
ortadan kaldırılması sonucunu doğurabilecek aşırı gevşeklikten kaçınmalıdırlar
(Walchli/Fransa, B. No: 35787/03, 26/7/2007, § 29).
26- Buna göre mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren
düzenlemelerin kanunla yapılması, ayrıca Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkını
sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp
kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte
olması gerekir.
VI) Anayasaya Aykırılık Değerlendirmesi:
27- 2577 sayılı Kanun'un Ek 1. maddesinde yer alan mevzuat
hükümleri uyarınca, 2577 sayılı Kanun'da öngörülen parasal sınırlar; her takvim
yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o
yıl için 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun mükerrer 298. maddesi hükümleri
uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme
oranında artırılması suretiyle uygulanmaktadır.
28- 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve
Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu ve Görevleri Hakkında Kanun'un Ek 1. maddesinin
1. fıkrasındaki; "Bu Kanunun tek hakimle çözümlenecek davalara ilişkin 7.
maddesindeki parasal sınırlar; her takvim yılı başından geçerli olmak üzere,
önceki yılda uygulanan parasal sınırların, o yıl için 213 sayılı Vergi Usul
Kanununun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl
tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle
uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların bin Türk lirasını aşmayan kısımları
dikkkate alınmaz." düzenlemesine yer verildikten sonra 2. fıkrasında;
"Tek hâkimle çözümlenecek davaların belirlenmesinde dava tarihindeki,
miktar artırımı yapılan hâllerde ise artırımın yapıldığı tarihteki parasal
sınır esas alınır." şeklinde bir düzenleme bulunması nedeniyle dosyaların
'tek hakim' ile mi 'heyet' ile mi çözümleneceğine ilişkin parasal sınırların
artışında, dava tarihi ile ıslah tarihi esas alınmıştır.
29- 2577 sayılı Kanun'un ek 1. maddesi ile yeniden değerleme
oranlarının belirlendiği Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri dikkate alınarak
yapılan hesaplama neticesinde, konusu para ile ölçülebilen davalarda;
kesinlik/istinaf sınırı 2017 ve 2018 yılında 5.000,00-TL, 2019 yılında
6.000,00-TL, 2020 ve 2021 yılında 7.000,00-TL, 2022 yılında 9.000,00-TL, 2023
yılında 20.000,00-TL, 2024 yılında 31.000,00-TL, 2025 yılında ise 44.000,00-TL
olarak belirlenmiştir.
30- Temyiz sınırı ise 2017 yılında 103.000,00-TL, 2018 yılında
117.000,00-TL, 2019 yılında 144.000,00-TL, 2020 yılında 176.000,00-TL, 2021
yılında 192.000,00-TL, 2022 yılında 261.000,00-TL, 2023 yılında 581.000,00-TL,
2024 yılında 920.000,00-TL, 2025 yılında ise 1.324.000,00-TL olarak
belirlenmiştir.
31- Söz konusu sınırların uygulama tarihinin belirlenmesinde; -
mevcut kanuni düzenleme öncesinde de - Danıştay tarafından bölge idare
mahkemelerinin karar verdiği tarih esas alınmakta, bölge idare mahkemeleri
tarafından ilk derece mahkemelerinin karar verdiği tarih esas alınmakta, ilk
derece mahkemelerince, bölge idare mahkemelerinin uygulamaları esas alınarak
kesin nitelikte kararlar verilmekte, istinaf yolu açık olmak üzere verilen
kararlar da söz konusu durumu değiştirmemektedir.
32- 2577 sayılı Kanun'daki parasal sınırların yeniden değerleme
suretiyle artırılması sırasında, Danıştay ve bölge idare mahkemeleri arasındaki
uygulama farklılıkları oluşturmakla birlikte her iki uygulama da davanın
tarafları bakımından hakkaniyetli olmayan sonuçlar doğurmaktadır. Zira, dava
açıldığı anda temyize tabi bir dava, sonradan istinafa tabi hale gelebilmekte,
istinafa tabi olan bir dava da istinaf yoluna kapalı hale gelebilmektedir. Söz
konusu durum, konusu belirli bir miktarı geçmeyen iptal davaları ve özellikle
konusu belirli bir miktarı geçmeyen tam yargı davalarında, davanın açıldığı
tarihteki sınırın uygulanmaması nedeniyle hakkaniyete aykırı sonuçlar
doğurmaktadır.
33- Özellikle enflasyon nedeniyle yeniden değerleme oranının
yüksek olduğu son birkaç yıl içerisinde aynı tarihte açılan aynı miktarlı
uyuşmazlıkların, derece mahkemelerinin farklı tarihlerde karara bağlaması
nedeniyle bir kısmının ilk derece mahkemesinin tek hakimi tarafından kesin
olarak karara bağlanmış sayılması, bir kısmının bölge idare mahkemesi
tarafından kesin olarak karara bağlanmış sayılması bir kısmının ise temyiz
yoluna açık olmak üzere Danıştay tarafından kesin olarak karara bağlanmış
sayılması sonucunu doğurmaktadır.
34- İlk derece mahkemelerince kararın verildiği tarihteki
kesinlik sınırının dikkate alınması, bölge idare mahkemelerince ilk derece
mahkemesi tarafından karar verildiği tarihin esas alınması, temyiz merciince
ise bölge idare mahkemesince verilen karar tarihinin esas alınması suretiyle
kesinlik, istinaf ve temyiz sınırlarının belirlenmesi, aynı miktara ilişkin
benzer nitelikli uyuşmazlıkların farklı tarihlerde karara bağlanması nedeniyle
farklı dereceli yargılama yapılmasına neden olmaktadır.
35- 2577 sayılı Kanun'un yukarıda aktarılan maddelerinden, iptal
ve tam yargı davalarında verilen kararlardan hangisinin istinafa veya
hangisinin temyize tabi olduğu hususunun, açılan davaların "konusuna"
göre belirlenmesi, ancak bu miktarın -nihai kararın verildiği tarihteki parasal
sınır- şeklinde belirlenerek davanın açıldığı tarih şeklinde- bir zamanının
belirlenmemiş olması, yeniden değerleme oranında yapılan artırımların ne zamana
kadar yapılacağına ilişkin bir sınır da bulunmaması nedeniyle kanuni düzenleme
hakkaniyete aykırı olarak düzenlenmiştir.
36- Anayasa Mahkemesi tarafından itiraz yoluyla kanunun iptali
amacıyla yapılan başvurularda, istinafa tabi kararlar yönünden bir sınırlamaya
gidilmesi şeklinde uygulamalarda bulunulması nedeniyle nedeniyle öncelikle
istinafa tabi kararlar yönünden işbu dosyayı doğrudan ilgilendiren istinafa
tabi olup olmama ile ilgili açıklamalar yapıldıktan sonra aynı kanun
maddelerinden kaynaklanan temyize tabi kararlar yönünden de açıklamalar
yapılmış ve aşağıda her iki durum için de çözüm yolu belirtilmiştir.
37- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun Ek 1.
maddesinin 2. fıkrası "nihai kararın verildiği" ifadesi yerine
"davanın açıldığı" ifadesinin yer alması, hem "Kesin - İstinaf
Yolu Açık" sorununu hem de "İstinaf Yolu Açık - Temyiz Yolu
Açık" sorunu olmak üzere yukarıda aktarılan sorunların tamamını
giderecektir. Bununla birlikte miktar içeren tam yargı davalarına özgü olarak
ayrıksı bir düzenleme yer almaz ise; fazlaya ilişkin hakların saklı tutularak
"şimdilik 1.000,00-TL" şeklinde açılan davalarda, örneğin "süre
ret" kararı verilmesi durumunda ıslah edilme imkanı olmadığından, ıslah
edilebilmesi durumunda yüksek miktarlı olabilecek uyuşmazlığın kesin olarak
karara bağlanmasına neden olunabilecektir. Aynı şekilde ıslah edilmesi üzerine
10.000.000,00-TL dahi olsa davanın açıldığı tarihteki parasal sınırın esas
alınması durumunda "Heyetli ancak kesin" olarak karara bağlanması
gereken yeni bir uyuşmazlık türü ortaya çıkacaktır. Bu nedenle, 2576 sayılı
Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri Ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluşu Ve
Görevleri Hakkında Kanun'un Ek 1. maddesinin 2. fıkrasındaki "... miktar
artırımı yapılan hâllerde ise artırımın yapıldığı tarihteki parasal sınır esas
alınır." şeklindeki düzenlemenin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanun'un Ek 1. maddesinin 2. fıkrasında da yer alması, belirtilen sorunun
ortaya çıkmasının önüne geçebilir.
38- Kanuni düzenlemede yer alan zaman bakımından uygulama ile
ilgili nihai kararın verildiği tarihin esas alınması ile ortaya çıkarılan durum
ile, dava açıldığı anda yargılamanın hangi yargı merci tarafından kesin olarak
karara bağlanacağının belirli olmaması nedeniyle davanın tarafları başta olmak
üzere yargılama mercilerini de doğrudan ilgilendirmektedir. Söz konusu kanuni
düzenleme; dava açıldıktan sonra istinaf sınırının veya temyiz sınırının
değişmesi nedeniyle kanun yollarına başvurulması açısından, kanuni açıklığın
bulunmaması nedeniyle hukuki belirlilik, hukuki öngörülebilirlik ilkelerini
ihlal ettiğinden ve davanın açıldığı anda hangi yargı mercii tarafından davaya
bakılmasının belirli olmasını öngören tabii hakim ilkesini, dolayısıyla hukuk
devleti ilkesini ihlal ettiğinden Anayasanın 2. maddesine, dava açıldıktan
sonra istinaf sınırının veya temyiz sınırının yeniden değerleme oranında
artırılarak öngörülemez şekilde değiştirilmesi nedeniyle hak arama hürriyeti ve
adil yargılama ilkesinin bir unsuru olan iki dereceli yargılama ilkesini ihlal
ettiğinden Anayasanın 36. maddesine aykırılık teşkil etmektedir.
VII) Sonuç ve İstem:
39- 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun "Parasal
sınırların artırılması" başlıklı Ek 1. maddesinin 2. fıkrasında yer alan;
" ... ilk derece mahkemesi veya bölge idare mahkemesince nihai kararın
verildiği tarihteki parasal sınır esas alınır. " hükmünün; Anayasanın 2.
ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varıldığından, anılan kanuni
düzenlemenin iptali istemiyle itiraz yoluyla Anayasa Mahkemesine başvurulmasına,
40- Dava dosyasının onaylı bir örneği ile dizi listesine
bağlanarak işbu kararın aslı ile birlikte Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
41- Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar ve en
çok 5 ay süreyle davanın geri bırakılmasına, bu süre içerisinde Anayasa
Mahkemesince bir karar verilmemesi halinde, mevcut mevzuat hükümleri ile
dosyadaki bilgi ve belgelere göre davanın görülmesine,
42- Kararın bir örneğinin taraflara tebliğine, 22/01/2025
tarihinde karar verildi.”