“1-)Dairemizde görülmekte olan bu kamu davası dosyasında
Küçükçekmece Cumhuriyet Başsavcılığının 15/03/2022 gün ve 2022/… esas sayılı
iddianamesi ile Sanık …'ın Şikayetçi …'a yönelik 05.02.2022 ve 13/02/2022
tarihlerinde Kasten Yaralama ve Kişiyi Hürriyetinden Yoksun Kılma eylemleri
nedeniyle TCK'nun 109/2,109/3-e, 86/2, 86/3-a, 3 53. maddeleri gereğince
cezalandırılması istenilmiştir.
Kamu davası Uyap'tan yapılan tevzii sonucunda Küçükçekmece 3.
Asliye Ceza Mahkemesine dağıtılmış ve bu mahkemece yapılan yargılama sonucunda
mahkemenin 11/05/2023 gün ve 2022/… Esas 2023/… Karar sayılı kararı ile Sanık …'ın
TCK'nun 109/2, 109/3-e,53. maddeleri gereğince neticeten 4 yıl hapis cezası ile
cezalandırılmasına ve Kasten Yaralama Suçunun ise Kişiyi Hürriyetinden Yoksun
Kılma suçu olarak değerlendirilmesi sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar
verilmiştir.
İlk derece mahkemesinin bu kararının Sanık … ve Müdafii Av…. ve
Müşteki … tarafından istinaf edilmesi üzerine keza Uyap'tan yapılan tevzii ile
kamu davası dosyası dairemize tevzii olunmuş ve dairemizce yapılan istinaf
incelemesi sonucunda ise dairemizin 27/09/2023 gün ve 2023/… Esas 2023/… Karar
sayılı ilamı ile tespit edilen hukuka aykırılıklar nedeniyle ilk derece
mahkemesinin kararı CMK.nın 289/1 maddesi delaletiyle CMK.nın 280/1-e maddesi
gereğince bozularak ilk derece mahkemesine iade olunmuştur.
İlk derece mahkemesince bozma üzerine yapılan yargılama sonucunda
bozma ilamında belirtilen hukuka aykırılıklar giderilmiş ve Küçükçekmece 3.
Asliye Ceza Mahkemesinin 29/02/2024 gün ve 2023/… Esas 2024/… Karar sayılı
kararı ile sanığın yeniden TCK'nun 109/2, 109/3-e, 110/1,53. maddeleri
gereğince 1 yıl 4 ay hapis cezası, TCK'nun 86/2,86/3-a,52/2 maddeleri gereğince
3600 TL adli Para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Bu kararında istinaf olunması üzerine Dairemizin 26/06/2024 gün
ve 2024/… Esas 2024/… Karar sayılı ilamı ile bu kerre ilk derece mahkemesinin
kararında hukuka aykırılık olmadığı yönünde yapılan tespit ile esastan red
kararı verilerek ilk derece mahkemesinin kararı KESİN nitelikte bir karar ile
onanmıştır. Bu karara İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı
09.07.2024 tarihinde görüldü vermiş ve Dairemiz kararı kesinleşmiştir.
Kesinleşen karara karşı sanık müdafi ve Müşteki tarafından
yapılın yeniden yargılama talebi Küçükçekmece 3.Asliye Ceza Mahkemesi
tarafından 11.11.2024 tarihinde red edilmiştir.
Yeniden yargılanma talebinin reddi kararına karşı bir itiraz
yapılmamıştır.
Dairemizin kesin nitelikteki esastan red kararına karşı Sanık
Müdafinin başvurusu üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından CMK'nun 308/A maddesi gereğince itiraz yasa yoluna başvurulması
üzerine, İtiraz Dairemiz tarafından incelenmiş ve 23.12.2024 tarihinde verilen
ek kararla itirazın reddine karar verilmiş ve yasa gereğince dosya İstanbul
Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulan gönderilmiştir.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu
26.12.2024 tarihinde toplanarak 2024/… esas 2024/… karar sayılı kararı ile;
"İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığı
tarafından gerçekleştirilen itiraz üzerine mezkur dosya hakkında icra edilen
inceleme ve değerlendirme neticesinde;
Yargılama konusu olayda savunma ve itirazlarına başvurulan
sanığın tüm savunmalarında, olay günü mağdur eşi ile aralarında sözlü başlayan
tartışmanın büyüdüğünü, karşılıklı olarak birbirlerine vurduklarını, mağdurun
kendisini kaybettiğini, 9 ve 12 yaşlarında 2 çocuklarının olduğunu, mağdurun
ortak çocuklarına zarar vermemesi aynı zamanda çocuklarının olan biteni
görmemesi için mağduru bir kaç dakika yatak odasına kilitlediğini, mağdurenin
telefon ederek polis memurlarını çağırdığını beyanla savunmasında, mağduru
zorla tutma yönünde kastının olmadığı hususunda manevi unsur eksikliğine dayalı
suçun oluşmadığı yönünde savunma yaptığı görülmektedir.
Mağdur …'ın soruşturma ve kovuşturmanın çeşitli aşamalarında
vermiş olduğu, eylemin gerçekleşme şekli hususunda birbirleriyle ciddi ve
esaslı şekilde mübayenetler taşıyan şekilde sözlü ve yazılı beyanlarıyla
açıklama yaptığı, yargılama sırasında soruşturma aşamasında olay günü
karşılıklı sözlü ve fiziksel kavga akabinde kendi kendisini oturma odasına
kilitlediğini, sanık eşinin kapıyı kırıp içeri girdiğini, sonrasında yatak
odasına götürerek oraya kilitlediğini, akabinde polis memurlarının geldiğini
ifade etmesine rağmen ona ilişkin düzenlenen 13/02/2022 tarihli polis tutanağı
içerisinde, olayın kendilerine kadına yönelik aile içi şiddet olarak
aksettirildiği, olay yerine geçildiğinde yine kendilerini mağdurun karşıladığı,
sanığın kendisini darp ettiği ve tehdit ve hakaretlerde bulunduğu yönünde
davacı ve şikayetçi olduğunu ifade eder şekilde beyanda bulunduğu, hürriyeti
tahdit yönünden herhangi bir açıklama ve şikayette bulunmadığı anlaşılmıştır.
Mağdurun 18/05/2023 tarihinde ilk derece mahkemesi kanalıyla
Bölge Adliye Mahkemesine gönderdiği dilekçede, ilk derece mahkemesinin eşi
hakkındaki hürriyeti tahdit suçuna ilişkin kararının haksız ve hukuka aykırı
olduğunu, olay günü yaşadıkları olguların her evlilik içinde yaşanabilecek
tartışma olduğunu, duruşmada verdiği ifadelerin farklı algılanıp tutanağa
geçildiğini, sadece tartışma yaşadıklarını, olay tarihinde kendisinin odaya
kendini kilitlediğini, eşinin herhangi bir müdahalesinin olmadığını ifade ettiği;
Mağdurun 24/10/2024 tarihinde ilk derece mahkemesine başvurarak
"Yargılamanın Yenilenmesi" talebinde bulunduğu, sanığın olay günü
hürriyeti tahdit yönünde bir davranışta bulunmadığını, yanlış yere ceza
almaması için bu başvuruda bulunduğunu, olay günü birbirlerine vurduğu ve
hakaret ettiklerinin doğru olduğunu, ama bunu karşılıklı olarak yaptıklarını,
kendisini çocuklar ile beraber alıp başka bir odaya kilitlediğini, kocasının
kapıyı zorla açarak kendisini alıp yatak odasına götürdüğünü, çocuklarını da
aşağıya gönderdiğini, polis memurlarını da kendisinin aradığını, sanığın
işlemediği bir suçtan dolayı ceza almasının ve öğretmenlik görevinden olmasının
kendisini ve çocuklarını maddi ve manevi olarak yıpratacağını ve aile
birlikteliklerini zedeleyeceğini beyan ettiği görülmüştür.
Mezkur itiraz yukarıda açıklanan tüm beyan ve belgeler
doğrultusunda kül halinde değerlendirildiğinde, öncelikle söz konusu eylemde
sanık ikrarı ile vücut bulduğu üzere, sözlü ve fiziki bir tartışma
gerçekleştiği, bu esnada saldırıların karşılıklı olarak sanık ve mağdur
tarafından birbirlerine yapıldığı, nihayetinde sanığın mağduru ortak yatak
odalarına kilitlediği ve akabinde polislerce müdahale edilerek olayın tutanağa
aktarılarak soruşturma işlemlerine başlandığı anlaşılmaktadır.
Sanık tarafından her ne kadar kilitleme olgusu ikrar edilmiş ise
de; yargılama konusu olayda çözülmesi gereken hukuki mesele, eylemin fiili
gerçekleşme şekli olmayıp, itiraz konusu olduğu üzere, somut maddi olayda
manevi unsurun, yani sanığın mağdurun hürriyetini tahdit etme kastının mevcut
olup olmadığına ilişkindir.
Dava ve mahkumiyet kararına ilişkin olayın tetkikinde; tüm taraf
beyanlarıyla sabit olduğu üzere, karı koca arasında gerçekleşen sözlü ve fiili
bir kavganın olduğu tereddütsüdür. Mağdurun hazırlık aşamasında sıcağı sıcağına
alınan ve sanık tarafından doğrulanan beyanında, öncelikle mağdurun çocukları
da alarak kendisini başka bir odaya kilitlediği, bu suretle sanığın girmesine
engel olduğu açık olup, ayrıca mağdur tarafından polislerin telefonla arandığı
dikkate alındığında, olay esnasında mağdurun üzerinde cep telefonu olduğu ve
herhangi bir haberleşme imkanının sanık tarafından engellenmediği yine
tartışmasız bir olgu olup, sanığın bu engelleme imkanını kullanmaması, manevi
unsurun varlığının değerlendirilmesinde maddi bir neden olarak kanaate esas
ciddi bir olgu olarak kabul edilecektir.
Somut maddi olayda yine her iki tarafın ortak beyanlarından
anlaşıldığı üzere, kavga sırasında çok küçük yaşta olan 2 ortak çocuğun tüm bu
olayların gerçekleşmesi esnasında tarafların yanında olması, mağdur tarafından
ifade edildiği üzere, ilk gerçekleşen odaya kilitlemeye çocukların mağdur
tarafından götürülerek, onların da bu kilitleme olay ve mahalline dahil
edilmesi, özellikle sanığın çocukların zarar göreceği endişesi ve bu vahim
olaylara daha fazla şahit olmamaları için mağduru başka bir odaya götürmesi ve
çocukları ayırarak başka bir yere göndermesi olguları savunmayı hem doğrular
mahiyette görülmüş hem de yine kastın varlığının değerlendirilmesinde sanık
lehine bir maddi dayanak olarak düşünülmüştür.
Yine, sanık ve mağdur olmak üzere her iki tarafca da sadece çok
kısa bir an için mağdurun yatak odasında tutulduğunun açıklanması, bu esnada
mağdurun üzerinden haberleşme imkanı sağlayan cep telefonunun alınmaması,
polislere ihbarın mağdur tarafından yapılması, ihbar üzerine düzenlenen
tutanakta sadece hakaret, tehdit ve müessir fiil olaylarının mağdur tarafından
anlatılması karşısında, sanığın kavgayı sonlandırmak, mağdurun kendisine veya
çocuklara zarar vermesini önlemek, küçük ortak çocukların kavganın şiddetine ve
görüntüsüne daha fazla maruz kalmamasını amaçlayarak ve başka bir kasıt
taşımaksızın, çok kısa olarak ifade edilen ve süresi dahi net olarak tespit
edilerek ortaya konulamayan şekilde, anlık olarak yatak odasında mağduru tutma
şeklindeki eylemde, sanığın doğrudan doğruya hürriyeti tahdit kastı taşıdığı,
olayın başından beri bu kasıt ile hareket ettiği yönündeki kabulün mahkumiyete
esas maddi olay ile örtüşmediği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Cumhuriyet
Başsavcılığı tarafından ileri sürülen itirazın bu yönüyle usul ve yasaya uygun
olup, kabulü yönünde aşağıdaki şekilde vicdani ve hukuki hüküm tesis etmek
sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
" şeklinde gerekçe ile Dairemizin KESİN nitelikteki
kararını KESİN nitelikte bir karar ile oyçokluğu ile kaldırmıştır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar
Kurulunun bu kararı sonrasında CMK'nun 308/A maddesi gereğince kaldırılan
dairemiz kararı zorunlu olarak duruşmaya alınmış ve dairemizdeki kovuşturmaya
başlanılmıştır. Dairemizin esas numarası 2025/236 olarak UYAP tarafından
belirlenmiştir.
Bu süreçte Dairemizce yapılan değerlendirmede; İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun Dairemiz kararının kaldırma
kararının hukuka aykırı olduğu vicdani kanaatine ulaşılmış, keza bu bozma
kararının dayanak yapıldığı CMK'nun 308/A maddesinin ve bu madde ile bağlantılı
olan 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 34/2 maddesi ve bu
maddelerin uygulanmasının husule getirdiği hukuki neticelerin ehemmiyetli
seviyede Anayasa'ya aykırı uygulamalar doğurduğu değerlendirilmiş ve Anayasaya
aykırı görülen CMK'nun 308/A maddesinin v bu madde ile bağlantılı olan 5235
sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 34/2 maddesi ve bu maddelerin
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun uygulanması
ile husule gelen Anayasa'ya aykırı uygulamaların ortadan kaldırılabilmesi için
mezkur maddelerin Anayasa'nın 152/1 maddesi gereğince Anayasaya aykırılığının
denetlenebilmesi için Anayasa mahkemesine başvuruda bulunmakta lüzum
hissedilmiştir. Anayasa mahkemesi kararı gelene kadar 5 aylık yasal süre
içerisinde karar verilmeyip bu hususun bekletici mesele yapılması kararı
Dairemizce alınmıştır.
2-)Anayasa'nın 152/1 maddesinin "...Bir davaya bakmakta
olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
hükümlerini Anayasaya aykırı görürse..." şeklinde düzenlemesi ile
anayasaya aykırı olması nedeniyle incelenmesi talep olunabilecek kanun
maddesinin kamu davasında uygulanabilecek bir maddi hukuk maddesi veya usul
hukuku maddesi olması gerektiğini öncelikli koşul olarak düzenlenmiştir.
CMK.nın 308/A maddesinin ve bu madde ile bağlantılı olan 5235 sayılı Adli Yargı
İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanunun 34/2 maddesi Dairemizde derdest bulunan kamu
davasında uygulanıp uygulanmadığının belirlenmesi açısından yapılan
değerlendirmede;
CMK'nun 308/A maddesi;
"Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz
yetkisi
Madde 308/A- (Ek: 20/7/2017-7035/23 md.)
(1) (Değişik cümle: 28/3/2023-7445/22 md.) Bölge adliye
mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine
verildiği tarihten itibaren bir ay içinde kararı veren daireye itiraz edebilir.
Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (Ek cümleler: 28/3/2023-7445/22 md.)
Sanık aleyhine itiraz edilebilmesi için kararı etkileyecek nitelikte esaslı bir
hatanın bulunması zorunlu olup, bu itiraz sanık veya müdafiine daire tarafından
tebliğ olunur. Tebligat, ilgililerin dava dosyasından belirlenen son
adreslerine yapılmasıyla geçerli olur. İlgililer, tebliğden itibaren iki hafta
içinde yazılı olarak cevap verebilir. (Değişik cümleler: 17/10/2019-7188/30
md.) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse
kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri
başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz
edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak üzere
bir rapor hazırlanır. (Ek cümleler: 17/10/2019-7188/30 md.) Kurulun itirazın
kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun verdiği
kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde
Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları arasından belirlenen ve
dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun bu
maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu
tarafından belirlenir."
Şeklinde düzenlenmiştir.
5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye
Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 34/2 maddesi
Başkanın görevleri
Madde 34- Bölge adliye mahkemesi başkanının görevleri şunlardır:
1. Mahkemeyi temsil etmek,
2. Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve
hukuk daireleri başkanlar kuruluna ve adalet komisyonuna başkanlık etmek, ceza
daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu ile komisyon
kararlarını yürütmek,
3. Mahkemenin uyumlu, verimli ve düzenli çalışmasını sağlamak,
genel yönetim işlerini yürütmek ve bu yolda uygun göreceği önlemleri almak,
4. (Ek: 15/8/2016-KHK-674/9 md.; Aynen kabul: 10/11/2016-6758/9
md.) Hukukî veya fiilî nedenlerle bir dairenin kendi üyeleri ile toplanamadığı
hâllerde ilgisine göre diğer dairelerden kıdem ve sıraya göre üye
görevlendirmek,
5. Bölge adliye mahkemesi memurlarını denetlemek veya
denetletmek, personelden kendisine doğrudan bağlı olanlar hakkında ilgili
kanunda belirtilen disiplin cezalarını uygulamak,
6. Hükme bağlanan işlerde adlî yargı ilk derece mahkeme hâkim ve
savcılarına verilen not fişlerini mercilerine göndermek,
7. Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak."
Şeklinde düzenlenmiştir.
CMK'nun 308/A maddesi, CMK'nun 308. maddesinin Bölge Adliye
Mahkemelerinde uygulanması için getirilmiş paralel bir düzenlemedir. Bu sebeple
tüm içeriğinin aynı olması gereklidir. Fakat bu böyle değildir.
Yüksek mahkemenin malumları olduğu üzere Bölge Adliye
Mahkemelerinde iki tane Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu bulunmaktadır. İlki tüm
ceza dairelerinin başkanlarının katılımı ile oluşan bir kuruldur. İstanbul'da
bu Daire sayısı 36'dır. Bu 36 Dairenin Başkanlarının katılımı ile toplanır,
Başkanlığını ise İstanbul bölge Adliyesi Komisyon Başkanı yapar. İkincisi ise
sadece CMK'nun 308/A maddesi gereğince yapılan itirazları incelemekle görevli
Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu olup bu kurul CMK'nun 308/A maddesindeki
"Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye mahkemelerinde Hâkimler ve
Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları arasından belirlenen ve dört üyeden
oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar. Başkanlar kurulunun bu maddeye
ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından
belirlenir." şeklindeki düzenlemeye göre kurulur. İstanbul'da bu sayı 4
kişi olup bu kurula İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Başkanı başkanlık eder ve
Başkan dahil toplam 5 kişiden oluşur.
36 Ceza Dairesi Başkanının Komisyon Başkanı başkanlığında
toplandığı Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun görevleri 5235 sayılı yasanın 35.
maddesinde şöyle belirlenmiştir:
Başkanlar kurulunun görevleri
Madde 35- Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu
ve hukuk daireleri başkanlar kurulu kendi aralarında toplanır ve aşağıdaki
görevleri yaparlar:
1. Daireler arasında çıkan iş bölümü uyuşmazlıklarını karara
bağlamak,
2. (Mülga: 15/8/2016-KHK-674/10 md.; Aynen kabul:
10/11/2016-6758/10 md.)
3. Re'sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza
dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza
Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer
olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin
nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye
mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar
arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli
olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda
bir karar verilmesini istemek
4. Kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirmek.
(Değişik fıkra: 20/11/2017 – KHK-696/92 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7079/87 md.) (3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza
davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili
hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık
bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar
verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu
fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.
Başkanlar kurulu eksiksiz toplanır ve çoğunlukla karar verir.
(Ek fıkra: 20/7/2017-7035/12 md.) Gelen işlerin yoğunluğu ve
niteliği dikkate alınarak bölge adliye mahkemeleri ceza ve hukuk daireleri
arasındaki iş bölümü, Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından belirlenir.
"
HSK tarafından belirlenen 4 Ceza Dairesi başkanının Komisyon
Başkanı başkanlığında toplandığı Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun görevi ise
CMK'nun 308/A maddesinde belirlenmiştir. Bu madde ise şöyledir:
"Bölge adliye mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığının itiraz
yetkisi
Madde 308/A- (Ek: 20/7/2017-7035/23 md.)
(1) (Değişik cümle: 28/3/2023-7445/22 md.) Bölge adliye
mahkemesi ceza dairelerinin kesin nitelikteki kararlarına karşı bölge adliye
mahkemesi Cumhuriyet başsavcılığı, re’sen veya istem üzerine, kararın kendisine
verildiği tarihten itibaren bir ay içinde kararı veren daireye itiraz edebilir.
Sanığın lehine itirazda süre aranmaz. (Ek cümleler: 28/3/2023-7445/22 md.)
Sanık aleyhine itiraz edilebilmesi için kararı etkileyecek nitelikte esaslı bir
hatanın bulunması zorunlu olup, bu itiraz sanık veya müdafiine daire tarafından
tebliğ olunur. Tebligat, ilgililerin dava dosyasından belirlenen son
adreslerine yapılmasıyla geçerli olur. İlgililer, tebliğden itibaren iki hafta
içinde yazılı olarak cevap verebilir. (Değişik cümleler: 17/10/2019-7188/30
md.) Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse
kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri
başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz
edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak
üzere bir rapor hazırlanır. (Ek cümleler: 17/10/2019-7188/30 md.) Kurulun
itirazın kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun
verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye
mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları
arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi yapar.
Başkanlar kurulunun bu maddeye ilişkin çalışma usul ve esasları, Hâkimler ve
Savcılar Kurulu tarafından belirlenir."
Şeklinde düzenlenmiştir.
Aslında CMK'nun 308/A maddesi, CMK'nun 308. maddesine paralel
olarak getirilen bir düzenlemedir. Bu nedenle CMK'nun 308/A maddesi içeriğine
göre yapılan itirazları inceleyecek mercinin de aynı CMK'nun 308. maddesindeki
düzenleme gibi tüm ceza dairelerinin başkanlarının katılımı ile oluşacak Ceza
Daireleri Başkanlar Kurulu olması gerekirken burada farklı bir uygulamaya
gidilerek sadece 4 ceza dairesi başkanının komisyon başkanı başkanlığında
toplanarak karar vereceği bir kurul getirilmiştir. Bu şekilde bir düzenleme
getirilerek 5235 sayılı kanunun 26. ve 28. maddeleri ile CMK'nun 308/A
maddesinin birbiri ile çelişmesine de sebep olunmuştur. Zira 5235 sayılı
yasanın 26. maddesi Bölge Adliye Mahkemelerinin oluşumunu (Teşkilatını)
açıklarken sadece bir tane Ceza Daireleri Başkanlar Kurulunun varlığını
düzenlemiş ve aynı kanunun 28. maddesi ise bu kurulunun ilgili tüm Dairelerin
başkanlarından oluştuğunu belirlemişken, CMK'nun 308/A maddesi ikinci ve sadece
4 tane ceza dairesi başkanından oluşan başka bir ceza daireleri başkanlar
kurulu getirmiştir. Bir başka deyişle Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile
Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunu Bölge
Adliye Mahkemelerinin hangi organlardan oluşacağını 26. maddede belirledikten
sonra 28. madde ile bu organlardan Ceza Daireleri Başkanlar kurulunun yapısını
emredici bir hükümle "...Bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar
kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulu, bölge adliye mahkemesi başkanı ve
ilgili dairelerin başkanlarından oluşur...
" şeklinde belirlemesine rağmen, CMK'nun 308/A maddesi bu
defa "Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse
kararını düzeltir; görmezse dosyayı itirazı incelemek üzere ceza daireleri
başkanlar kuruluna gönderir. Kurula gönderilen itiraz hakkında, kararına itiraz
edilen dairenin başkanı veya görevlendireceği üye tarafından kurula sunulmak
üzere bir rapor hazırlanır. (Ek cümleler: 17/10/2019-7188/30 md.) Kurulun
itirazın kabulüne ilişkin kararları, gereği için dairesine gönderilir. Kurulun
verdiği kararlar kesindir. Dörtten fazla ceza dairesi olan bölge adliye
mahkemelerinde Hâkimler ve Savcılar Kurulu tarafından daire başkanları
arasından belirlenen ve dört üyeden oluşan başkanlar kurulu bu incelemeyi
yapar. " şeklinde başka bir düzenleme getirerek ikinci bir Ceza Daireleri
Başkanlar Kurulu oluşturmaya sebebiyet vermiştir.
Bu durum Anayasanın 142. maddesinde düzenlenmiş olan
"Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri
kanunla düzenlenir" hükmüne açık olarak aykırıdır. Zire 5235 sayılı yasa
Anayasanın 142. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemelerinin teşkilat ve
yapısını düzenlemiş bir kanundur. Bu kanundan ayrı bir yerde karışıklığa yol
açacak şekilde ikinci bir düzenleme ile ikinci bir Ceza Daireleri Başkanlar
Kurulu düzenlemesi yapılmaması gereklidir.
3-) CMK'nun 308/A maddesindeki düzenleme ile getirilen 4 üye ve
Adalet Komisyonu Başkanından oluşan Ceza Daireleri Başkanlar Kurulu yapısı
itibariyle de Anayasaya aykırıdır.
Şöyle ki;
Yukarıda arz ve izah edildiği üzere CMK'nun 308/A maddesi,
CMK'nun 308. maddesine paralel olarak getirilmiş bir düzenlemedir. CMK'nun 308.
maddesi gereğince yapılan itirazları inceleyen Yargıtay Ceza Genel Kurulu ,
Yargıtay'da görev yapan Ceza Daireleri Başkan ve Üyelerinden oluşmaktadır. Bu
kurula başkanlık eden kişide Yargıtay Başkanı değildir. Yine yasa gereğince Yargıtay'da
yapılan seçim sonucu belirlenen bir Yargıtay üyesidir. Bir başka deyişle
Yargıtay Ceza Genel Kurulu atamayla değil tamamı yasa gereğince doğal üye olan
ve fiilen yargı görevi yapan kişilerden oluştuğu gibi başkanı da fiilen yargı
görevi yapan kişiler arasından seçilen biridir.
Oysa CMK'nun 308/A maddesi itirazlarına bakan Ceza Daireleri
Başkanlar Kurulu ise 5235 sayılı yasanın 26. ve 28. maddesine aykırı olarak
CMK'nn 308/A maddesinin içinde sonradan düzenlenmiş ayrı bir Ceza Daireleri
Başkanlar kuruludur. Bu kurul Bölge Adliye Mahkemesinin tüm başkanlarından
oluşmamakta, sadece (İstanbul için) 36 ceza dairesi başkanı arasından HSK'nın
seçimi ile oluşan 4 üyeden teşekkül etmektedir. HSK tarafından seçilen bu 4
üyeye Bölge Adliye Mahkemesinin Başkanı başkanlık etmektedir. Oysa aynı zamanda
Adalet Komisyonu Başkanın olan bu üyenin yargılama faaliyetine katılımı yoktur.
Adalet Komisyonu Başkanı idari görev yapan bir makamdır. İdari görev yapan bu
başkanın, komisyon başkanlığına ataması idari görev olduğu için isteği
bağlıdır. Bu makam 5235 sayılı yasanın 31. maddesinde düzenlenmiştir. Yasa
gereğince CMK'nun 308/A maddesine göre teşekkül eden Ceza Daireleri Başkanlar
Kuruluna başkanlık eden Bölge Adliye Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanı,
yapılan itirazların görüşmelerine katıldığı gibi, meselenin halli için oy da
kullanmaktadır. Kurul 2/3 çoğunlukla karar verdiği için kullandığı oy
etkilidir. Bir başka deyişle idari görevde bulunan biri yargılama görevine ait
bir alana katılmakta ve neticeye etkili oy kullanmaktadır.
Yüksek mahkemenin malumu olduğu üzere; Türkiye Cumhuriyetinde
yargılama yapan mahkemeler üç derecelidir. Bölge Adliye mahkemesi ise bu
sistemde ikinci derece mahkemelerdendir. Her üç aşamada da görev yapan
kişilerin bağımsız ve tarafsız olması zorunludur. Anayasanın 142. maddesi;
"Mahkemelerin kuruluşu
Madde 142 – Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi
ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir." şeklinde bir düzenleme yaparak
mahkemelerin nasıl kurulacağını açıklamıştır.
Yine Anayasanın 138. maddesi ise :
"Mahkemelerin bağımsızlığı
Madde 138 – Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya,
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler."
şeklinde bir düzenleme ile Hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını
belirterek hakimlik mesleğinin idari bir görev olmadığını belirtmiştir.
Yine Anayasanın 139.maddesi
"Hakimlik ve savcılık teminatı
Madde 139 – Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri
istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin
veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük
haklarından yoksun kılınamaz." şeklinde bir düzenleme yaparak hakimlerin
azlolunamayacağı belirtmiştir. Hakimlerin hakimlik ünvanları ellerinden hiç bir
şekilde alınamaz iken, komisyon başkanlığı kadrosunda bulunan kişi kendi
istemediği halde bile bu makamdan alınabilmektedir.
Anayasanın 140. maddesi
C. Hakimlik ve savcılık mesleği
Madde 140–Hakimler ve savcılar adli ve idari yargı hakim ve
savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hakim ve savcılar eliyle
yürütülür.
Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına göre görev ifa ederler.
Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve
ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev
yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin
kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve
yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya
yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
Hakimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet
görürler; askeri hakimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda
gösterilir.
Hakimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, Resmî ve
özel hiçbir görev alamazlar.
Hakimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına
bağlıdırlar.
Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde
çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar,
hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve
derecelendirilirler, hakimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan
yararlanırlar." şeklinde bir düzenleme yapmıştır. Bu maddeye göre kimlerin
ne şekilde yargılama faaliyetine katılacakları, bu kişilerin haklarının ve
görevlerinin neler olduğu, bu görevi nasıl ifa edecekleri anlatılmıştır.
Anayasanın bu maddesinde açık ve net olarak idari görevde olan hakim ve
savcıların yargılama faaliyetlerine katılamayacakları açıklanmıştır.
Neticeten;
CMK'nun 308/A maddesi gereğince yapılan itirazları
değerlendirmek için kurulan ve 4 üye ile Adalet Komisyonu başkanından teşekkül
eden Ceza Daireleri Başkanlar kurulu gerek Bölge Adliye Mahkemesinde ki tüm
ceza dairesi başkanlarını kapsamaması, gerek 4 üyesinin HSK tarafından
seçilerek atanması, gerek ise başkanlık edip oy kullanan Adalet Komisyonu
Başkanının idari kadroda olup yargı görevinin olmaması sebebiyle Anayasanın 9.,
10., 11., 36., 37., 38., 40., 138., 140., 141., 142. maddelerindeki
düzenlemelere aykırıdır. Dolayısı ile bu kurulun yapısı ve işleyişini
düzenleyene CMK'nun 308/A maddesi de Anayasanın 9., 10., 11., 36., 37., 38., 40.,
138., 139., 140., 141., 142. maddelerine aykırıdır.
Yüksek mahkemenin keza malumları üzerine; AİHM'nin yargı
bağımsızlığı üzerine oldukça fazla karar bulunmaktadır. Bağımsız yargı ilkesi,
hukukun temel prensiplerinden, özelde, kuvvetler ayrılığı ilkesinden kaynaklanmaktadır.
Yasama, Yürütme ve Yargı, devletin üç ayrı ve bağımsız erkini oluşturur. Her
erkin kendisine mahsus sorumlulukları ve yetkileri bulunmaktadır. Kuvvetler
ayrılığı ilkesinin temelinde yatan neden, bu yetkilerin tek elde toplanması
halinde, bunların kötüye kullanılabileceği ve dolayısı ile hürriyetlerin
tehlikeye düşebileceği endişesidir. Bu nedenle en azından yargı kuvvetinin
yasama ve yürütme erkinden ayrı tutulması gerekir. Aksi halde hakim aynı
zamanda kanun koyucu olacaktır. Şeklinde öğretide tanımlanmaktadır. Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi kararları uyarınca mahkemenin yürütme ve yasama ile
taraflardan bağımsız olması, mahkeme üyelerinin görevlerini yaparken emir ve
talimat almamaları ve hesap verme durumunda kalmaları demektir.AİHM mahkemelerin
bağımsızlığı hususunda üyelerin atanma biçimine, görev süresine, görevden
alınma usulüne , üyeler emir verme yetkisine sahip bir makamın bulunup
bulunmadığına, üyelere etki edilmesini önleyecek tedbirlerinin alınıp
alınmadığına önem vermektedir. Mahkemenin genel bir değerlendirme ile
"bağımsız bir görünümde" olup olmadığı da belirleyicidir. (AİHM
-Stamek/Avusturya davası)
4-) CMK' nun 308/A maddesi ile bağlantılı olan 5235 sayılı Adli
Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve
Yetkileri Hakkında Kanunun 34/2 maddesi itibariyle de Anayasaya aykırıdır.
Bu madde düzenlemesi;"Bölge adliye mahkemesi ceza
daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kuruluna ve adalet
komisyonuna başkanlık etmek, ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri
başkanlar kurulu ile komisyon kararlarını yürütmek" şeklinde olup
uygulamada bu görevi idari bir görev olan Adalet Komisyonu başkanı yapmaktadır.
Adalet Komisyonu Başkanı bu kurullara başkanlık ettiği gibi oy da kullanmaktadır.
Kullandığı oy yukarı da açıklandığı üzere CMK'nun 308/A maddesi itirazlarında 5
kişiden oluşan kurulda sonuca etkili bir oydur.
Anayasanın 9. Maddesi Yargı Yetkisi başlığı taşıyıp :
"Madde 9- yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve
tarafsız mahkemelerce kullanılır." Şeklinde düzenleme içermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere 5235 sayılı yasa gereğince tüm ceza dairelerinin
başkanlarının katılımı ile oluşan Ceza Daireleri Başkanlar Kuruluna, gerek ise
CMK'nun 308/A maddesi gereğince düzenlenen bir komisyon başkanı ve 4 ceza
dairesi başkanından oluşan ikinci Ceza Daireleri Başkanlar kuruluna başkanlık
eden Adalet Komisyonu Başkanı mahiyeti itibariyle idari görevde olan kişi
olduğundan AHİM içtihatları veçhesinde bağımsız ve tarafsız sayılmamaktadır.
Anayasanın 36 .maddesi Hak Arama Hürriyeti başlığını taşıyıp;
"Madde 36- herkes, vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiç bir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz." şeklinde düzenleme içermektedir. Yargı merci terimi bağımsız
ve tarafsız hakimlerden teşekkül etmektedir/etmelidir.
Anayasanın 37. Maddesi Kanuni hakim güvencesi başlığını taşıyıp;
"Madde 37- hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka
bir merci önüne çıkartılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne
çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler
kurulamaz." şeklinde düzenleme içermektedir.
Anayasanın 142. Maddesine göre çıkartılmış olan ve Bölge Adliye
Mahkemelerinin de teşkilat yapısının belirleyen 5235 sayılı yasanın 34/2
maddesi, CMK'nun 308/A maddesindeki 4 kişi ve bir başkandan oluşan ikinci Ceza
Daireleri Başkanlar Kurulunun başkanını da belirleyen bir maddedir. Yukarıdaki
açıklamalar çerçevesinde idari görevli olan Adalet Komisyonu Başkanı Anayasanın
ve AHİM'in anladığı anlamda tarafsız/bağımsız değildir. Dolayısı 5235 sayılı
yasanın 34/2 maddesi Anayasanın dilekçe başında sayılan maddelerine aykırı bir
düzenlemedir.
Anayasanın 138. maddesi
"Mahkemelerin bağımsızlığı
Madde 138 – Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya,
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler."
şeklinde bir düzenleme ile Hakimlerin görevlerinde bağımsız olduklarını
belirterek hakimlik mesleğinin idari bir görev olmadığını belirtmiştir.
Yine Anayasanın 139.maddesi
"Hakimlik ve savcılık teminatı
Madde 139–Hakimler ve savcılar azlolunamaz, kendileri
istemedikçe Anayasada gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin
veya kadronun kaldırılması sebebiyle de olsa, aylık, ödenek ve diğer özlük
haklarından yoksun kılınamaz." şeklinde bir düzenleme yaparak hakimlerin
azlolunamayacağı belirtmiştir. Hakimlerin hakimlik ünvanları ellerinden hiç bir
şekilde alınamaz iken, komisyon başkanlığı kadrosunda bulunan kişi kendi
istemediği halde bile bu makamdan alınabilmektedir.
Anayasanın 140. Maddesi
C. Hakimlik ve savcılık mesleği
Madde 140–Hakimler ve savcılar adli ve idari yargı hakim ve
savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten hakim ve savcılar eliyle
yürütülür.
Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına göre görev ifa ederler.
Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve
ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev
yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin
kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve
yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya
yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenlenir.
Hakimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet
görürler; askeri hakimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda
gösterilir.
Hakimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, Resmî ve
özel hiçbir görev alamazlar.
Hakimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına
bağlıdırlar.
Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde
çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar,
hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve
derecelendirilirler, hakimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan
yararlanırlar." şeklinde bir düzenleme yapmıştır. Bu maddeye göre kimlerin
ne şekilde yargılama faaliyetine katılacakları, bu kişilerin haklarının ve
görevlerinin neler olduğu, bu görevi nasıl ifa edecekleri anlatılmıştır.
Anayasanın bu maddesinde açık ve net olarak idari görevde olan hakim ve
savcıların yargılama faaliyetlerine katılamayacakları açıklanmıştır.
Neticeten;
5235 sayılı yasanın CMK'nun 308/A maddesi ile bağlantılı olan
34/2 maddesi CMK'nun 308/A maddesi gereğince yapılan itirazları değerlendirmek
için kurulan ve 4 üye ile Adalet Komisyonu Başkanından teşekkül eden Ceza
Daireleri Başkanlar Kuruluna katılıp oy kullanması Adalet Komisyonu Başkanının
idari kadroda olup yargı görevinin olmaması sebebiyle Anayasanın 9., 10., 11., 36.,
37., 38., 40., 138., 140., 141., 142. maddelerindeki düzenlemelere aykırıdır.
5-)Son olarak belirtmek gerekir ki;
Yüksek mahkemenin malumları olduğu üzere;
Ve;
Anayasa Mahkemesinin 20/07/2022 gün ve 2021/121 Esas, 2022/88
Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere;
Yüksek mahkeme;
İptali talep olunan kanun maddesinin Anayasa'ya aykırılığının
tespitinde sadece kanun maddesinin lafzen Anayasa'ya aykırı olup olmadığını
denetlemekle yetinmemekte, bu kanun maddesinin yargı mercilerince uygulanış
şeklinin sonucu olarak temel hak ve özgürlük ihlallerinin meydana gelmesi
halinde dahi iptali talep olunan maddenin Anayasaya aykırı olup olmadığı
denetimini yapabilmektedir. CMK.nın 308/A maddesi ve 5235 Sayılı Yasanın 34/2
maddesi de tam da bu maddeler arasında yer alır.
Zira HSK, CMK'nun 308/A maddesi gereğince yapılan itirazları
değerlendirmekle görevlendirdiği hakimleri ismen değil çalıştıkları dairelerin
isimlerini zikrederek atamaktadır. (36 Ceza Dairesi Başkanı, 9 Ceza Dairesi
Başkanı gibi) bu durum belirlilik ilkesini ortadan kaldırmakta, tabi hakim
ilkesine aykırı yargılanması sonucunu doğurmakta, böylece en temel hak ve
özgürlük olan adil yargılama hakkını zedelemektedir.
Bu nedenlerle;
KARAR;
CMK' nun 308/A maddesi ve bu madde ile bağlantılı olan 5235
sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin
Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun 34/2 maddesi; iş bu kamu davası
dosyasında dairemizce KAMU DAVASININ GÖRÜLMEYE BAŞLANMASI AŞAMASINDA KAMU
DAVASINDA UYGULANAN MADDE OLDUĞUNA,
Mezkur maddelerin Anayasa'nın 9., 10., 11., 36., 37., 38., 40.,
138., 139., 140., 141., 142. maddelerine aykırı OLDUĞUNA,
Anayasa'nın 152/1 maddesi gereğince dairemizin aykırılık
yönündeki teklifinin değerlendirilmek üzere dava dosyasının uyap üzerinden
ANAYASA MAHKEMESİNE BAŞVURUDA BULUNULMASINA, DAVA DOSYASININ UYAP ÜZERİNDEN
ANAYASA MAHKEMESİNE GÖNDERILMESINE,
İş bu kamu davasının Anayasanın 152/3 maddesi de gözönüne
alınarak 5 ay süre ile Yüksek Mahkemenin bu süre içerisinde karar vermesi
ihtimaline binaen karar verilmeyip, DOSYANIN DERDEST BEKLETİLMESİNE,
Dairemizin işbu kamu davası dosyasında 24/01/2025 tarihindeki
tensip kararı istinaden ek olarak ve yasa yolları kapalı olmak üzere karar
verildi.”