“Anayasa'nın kanun önünde eşitlik başlıklı 10. maddesi; "Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
...
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar." şeklindedir.
"Özgürlüklerle ilgili olarak Anayasada yer alan en önemli kavramlardan birini de yasa önünde eşitlik ilkesi oluşturmaktadır... eşitlik açısından ayırım yapılmayacak hususlar madde metninde sayılanlarla sınırlı değildir. ‘Benzeri sebeplerle’ de ayırım yapılamayacağı esası getirilmek suretiyle ayırım yapılamayacak konular genişletilmiş ve böylece kurala uygulama açısından da açıklık kazandırılmıştır" AYM, E.1986/11, K.1986/26, 4/11/1986 tarihli kararı.
Anayasa'nın Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması 13. maddesi; "Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz." şeklindedir. Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
Mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması gerekir. Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir (AYM, E.2011/111, K.2012/56, 11/4/2012; E.2014/176, K.2015/53, 27/5/2015; E.2016/13, K.2016/127, 22/6/2016, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 38; Mahmut Üçüncü, B. No: 2014/1017, 13/7/2016, § 81).
Anayasa’nın 35. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni ve fikrî hakların yanı sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
Anayasa’nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanması mümkündür.
Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir./ Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” denilmektedir. Anılan maddeyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin bir haksızlığa uğradığını iddia edebilmesinin ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin, uğradığı zararı giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2017/178, K.2018/82, 11/7/2018, § 11).
Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, § 52).
Somut olayda ise; 9.056,00 m2 yüz ölçümlü arsa vasfındaki davacıya ait taşınmazın 371,64 m2'lik orta kısmından davalı DSİ lehine irtifak hakkı tesis edildiği, davalı DSİ lehine tesis edilen irtifak hakkının 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 727. maddesinde belirtilen mecra hakkı kapsamında kaldığı, Yargıtay 5. HD'nin 2021/394 Esas, 2021/14206 Karar sayılı kararının da aynı yönde olduğu, dosyaya ibraz olunan 28.01.2025 tarihli bilirkişi raporundan davalı DSİ lehine tesis edilen mevcut ittifak hakkının davacının taşınmazında inşaat yapma hakkına kısıtlama getirdiği, irtifak hakkının taşınmaz içerisinde başka bir yere naklinin mümkün olabileceğinin anlaşıldığı ve yeni güzergahın koordinatlı olarak dosyaya ibraz edildiği, davacının talebinin 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 746. maddesinin 1. ve 2. fıkrası kapsamında kaldığı, anılan düzenlemeye göre yükümlü taşınmaz malikinin durum değişirse mecranın kendi yararına başka bir yere naklini isteyebileceği, yer değiştirme giderlerinin kural olarak mecra hakkı sahibine ait olduğu, ne var ki 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 744. maddesindeki; "Mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde, bu Kanunun mecralara ilişkin komşuluk hükümleri uygulanmaz." şeklindeki düzenleme nedeniyle 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 746. maddesinin 1. ve 2. fıkrasının davacı lehine uygulanamayacağı, davalı DSİ lehine kamulaştırma yolu ile tesis edilen irtifak hakkının başka bir yere nakli ile ilgili olarak dava tarihinde yürürlükte olan 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nda özel bir hüküm de bulunmadığı dikkate alındığında, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 744. maddesindeki; "Mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde, bu Kanunun mecralara ilişkin komşuluk hükümleri uygulanmaz." şeklindeki düzenleme nedeniyle davacının davalı lehine tesis edilen mecra hakkının naklini isteyememesi sonucunu doğurduğu, iptali talep edilen kuralın eldeki davanın etkili bir şekilde karara bağlanmasını engellediği, yargıya erişim hakkına orantısız kısıtlama getirdiği sonucuna ulaşılmakla iptali talep edilen kuralın Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü kapsamında mahkemeye erişim hakkına aykırı olduğu,
9. 056,00 m2 yüz ölçümlü arsa vasfındaki davacıya ait taşınmazın 371,64 m2'lik orta kısmından davalı DSİ lehine tesis edilen irtifak hakkının davacının taşınmazda inşaat yapma hakkına kısıtlama getirdiği, mecranın naklinin talep edilememesi nedeniyle de davacının mülkiyet hakkını kullanımının orantısız bir şekilde engellendiği ve iptali talep edilen kuralın Anayasanın 35. maddesinde düzenlenen mülkiyet hakkına aykırı olduğu,
Diğer taraftan özel hukuka göre irtifak hakkı tesis edilirken fedakarlığın denkleştirilmesi, taşınmaz malikleri açısından objektif olarak en az külfet yüklenecek ve en az zarar görecek olanının tercih edilmesi, irtifak hakkının taşınmazı bölmeyecek şekilde taşınmaz sınırından, komşu taşınmaz var ise taşınmazların ortak sınırından tesis edilmesi gibi ilkeler uygulanmakta iken, vatandaşın mülkiyet hakkıyla ilgili biraz evvel belirtilen evrensel ilkelerin kamulaştırma yolu ile irtifak hakkı tesis edilirken çoğu defa dikkate alınmadığının da bilinen bir gerçek olduğu (somut olayda da davacıya ait taşınmaz sınırından irtifak hakkı tesis edilme imkanı varken bu hususa riayet edilmeyerek taşınmazın ortasından irtifak hakkı tesis edilmesi gibi), iptali talep edilen 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 744. maddesindeki; "Mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde, bu Kanunun mecralara ilişkin komşuluk hükümleri uygulanmaz." şeklindeki hükmün de kamulaştırma yolu ile irtifak hakkı tesis edilirken biraz evvel belirtilen evrensel ilkelerin uygulanmamasına sebebiyet verdiği, iptali talep edilen düzenleme ile davacının mülkiyet hakkına yapılan kısıtlamanın Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçülülük ilkesine aykırı olduğu,
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 744. maddesinin 1. fıkrası ile; her taşınmaz malikinin, uğrayacağı zararın tamamının önceden ödenmesi koşuluyla, su yolu, kurutma kanalı, gaz ve benzerlerine ait boruların, elektrik hat ve kablolarının, başka yerden geçirilmesi olanaksız veya aşırı ölçüde masraflı olduğu takdirde, kendi arazisinin altından veya üstünden geçirilmesine katlanmakla yükümlü olduğu düzenlenmiş ve Türk Medeni Kanunu'nun 744. maddesi uyarınca tesis edilen mecranın aynı yasanın 746. maddesi uyarınca naklinin talep edilmesi mümkünken, idarenin kamulaştırma yoluyla tesis ettiği mecra irtifaklarının naklinin iptali talep edilen kural nedeniyle talep edilememesinin Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesine aykırı olduğu, kamulaştırma yolu ile tesis edilen irtifak hakları TMK 744/1. maddede belirtilen ihtiyaçlar nedeniyle tesis edilmekte olup, aynı veya benzer ihtiyaçlar nedeniyle özel hukuk hükümlerine dayalı olarak tesis edilen mecra hakkının naklinin talep edilmesi mümkünken, kamulaştırma hükümlerine dayalı olarak idare lehine tesis edilen mecra irtifakının naklinin talep edilememesi sonucu idare lehine tesis edilen mecra hakkına üstünlük tanınmak suretiyle vatandaşın idare karşısında açık ve orantısız bir şekilde zayıf duruma düştüğünün kabul gerektiği, her iki yasaya göre tesis edilen irtifak hakları aynı nitelikte ve aynı amaçlara hizmet etmekte iken, iptali talep edilen kurala dayalı olarak idare lehine tesis edilen mecra hakkının naklinin talep edilememesi sonucu Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesinin ihlaline sebebiyet verildiği, Anayasa Mahkemesi'nin E.1986/11, K.1986/26, 4/11/1986 tarihli kararı da dikkate alındığında iptali talep edilen kuralın Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesine aykırı olduğu sonuçlarına ulaşılmaktadır.
TALEP: 4721 sayılı TMK'nun 744/2. fıkrasındaki "Mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde, bu Kanunun mecralara ilişkin komşuluk hükümleri uygulanmaz." şeklindeki kuralın Anayasa’nın 10.,13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı sebebiyle iptali için 2709 sayılı Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi'ne başvuru yapılmasına,
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40/5. maddesi uyarınca başvuru hakkında karar verilinceye kadar davanın geri bırakılmasına, 5 ay içinde karar verilmediği takdirde davanın mevcut hükümlere göre devamına,
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40/1. maddesi uyarınca iş bu gerekçeli başvuru kararının ve eklerinin Anayasa Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2025/93
Karar Sayısı : 2025/153
Karar Tarihi : 10/7/2025
R.G.Tarih-Sayı : 17/10/2025-33050
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Bodrum 3. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 744. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’nın 10., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Mecraya ilişkin irtifak hakkının nakli talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 744. maddesi şöyledir:
“a. Katlanma yükümlülüğü
Madde 744- Her taşınmaz maliki, uğrayacağı zararın tamamının önceden ödenmesi koşuluyla, su yolu, kurutma kanalı, gaz ve benzerlerine ait boruların, elektrik hat ve kablolarının, başka yerden geçirilmesi olanaksız veya aşırı ölçüde masraflı olduğu takdirde, kendi arazisinin altından veya üstünden geçirilmesine katlanmakla yükümlüdür.
Mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde, bu Kanunun mecralara ilişkin komşuluk hükümleri uygulanmaz.
Mecrayı geçirme hakkı, hak sahibinin istemi üzerine ve giderleri ödemesi koşuluyla tapu kütüğüne tescil edilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 27/3/2025 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
3. 4721 sayılı Kanun’un 704. maddesinde arazi, tapu kütüğünde ayrı sayfaya kaydedilen bağımsız ve sürekli haklar ile kat mülkiyeti kütüğüne kayıtlı bağımsız bölümlerin taşınmaz mülkiyetinin konusunu oluşturduğu belirtilmiştir. Anılan Kanun’un 718. maddesinin birinci fıkrasında ise arazi üzerindeki mülkiyetin, kullanılmasında yarar olduğu ölçüde üstündeki hava ve altındaki arz katmanlarını kapsayacağı düzenlenmiştir.
4. Bir taşınmazın maliki tarafından başka bir taşınmazın ya da kişinin yararına taşınmaz üzerinde sınırlı bir ayni hak tanınması mümkündür. İrtifak hakkı, bir eşya üzerindeki kullanma ve yararlanma yetkisinin malikten başka bir kimseye sağlanmasını ifade eden sınırlı bir ayni haktır. Bu hak ile eşya sahibinin kullanma ve yararlanma hakları kısmen veya tamamen hak sahibi lehine sınırlanmaktadır. Bu kapsamda malikin mülkü üzerindeki kullanma ve yararlanma haklarını kullanması irtifak hakkı sahibi lehine yasaklanmakta, bu hakların irtifak hakkı sahibi tarafından kullanılması öngörülmektedir (AYM, E.2022/158, K.2024/206, 5/12/2024, § 13).
5. İrtifak hakkı kişi lehine kurulabileceği gibi taşınmaz lehine de kurulabilir. Kanun’un 779. maddesinin birinci fıkrasında, kapsamına mecraya ilişkin irtifak hakkının da girdiği taşınmaz lehine olan irtifak hakkının bir taşınmaz üzerinde diğer bir taşınmaz lehine konulmuş bir yük olduğu, söz konusu hakkın yüklü taşınmazın malikini mülkiyet hakkının sağladığı bazı yetkileri kullanmaktan kaçınmaya veya yararlanan taşınmaz malikinin yüklü taşınmazı belirli şekilde kullanmasına katlanmaya mecbur kıldığı belirtilmiştir.
6. 727. maddenin birinci fıkrasına göre su, gaz, elektrik ve benzerlerinin mecraları işletmenin bulunduğu taşınmazın dışında olsa bile aksine bir düzenleme olmadıkça o işletmenin eklentisi ve işletme malikinin malı sayılır. Anılan maddenin ikinci fıkrasına göre komşuluk hukukunun gerektirdiği hâller dışında bir taşınmazın böyle bir mecra ile ayni hak olarak yüklenmesi, ancak bir irtifak hakkı kurulması suretiyle mümkün olabilir. Bu kapsamda sözleşmeyle taşınmaz lehine bir irtifak hakkı kurularak yükümlü taşınmazdan mecra geçirilmesinin mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
7. Öte yandan irade serbestisine dayanan iki taraflı borç doğurucu sözleşme ile idare lehine de mecra geçirilmesine ilişkin irtifak hakkı kurulabilir. Bu kapsamda taşınmazdan mecra geçirilmesi için bir taşınmazın maliki ile idare arasında sözleşme yapılabilir. Bunun yanı sıra kamulaştırma yoluyla mecra irtifak hakkı kurulması da mümkündür.
8. Anayasa’nın 46. maddesi uyarınca devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği hâllerde gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.
9. Kamulaştırmanın usul ve esasları 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nda düzenlenmiştir. 2942 sayılı Kanun’un 3. maddesinin birinci fıkrasında idarelerin kanunlarla ve Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle yerine getirmek yükümlülüğünde oldukları kamu hizmetlerinin veya teşebbüslerinin yürütülmesi için gerekli olan taşınmaz malları, kaynakları ve irtifak haklarını bedellerini nakden ve peşin olarak veya bazı hâllerde eşit taksitlerle ödemek suretiyle kamulaştırabilecekleri, 4. maddenin birinci fıkrasında ise taşınmaz malın mülkiyetinin kamulaştırılması yerine amaç için yeterli olduğu takdirde taşınmaz malın belirli kesimi, yüksekliği, derinliği veya kaynak üzerinde kamulaştırma yoluyla irtifak hakkı kurulabileceği öngörülmüştür. Bu itibarla kamulaştırma suretiyle mecra irtifakının kurulmasının da mümkün olduğu anlaşılmaktadır.
10. Anılan Kanun uyarınca kamulaştırma yapılabilmesi için ödenek temini, kamu yararı kararının alınması ve kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi süreçlerinden sonra yetkili idare tarafından kamulaştırma kararının alınması gerekir. Kamulaştırma kararı, özel mülkiyette bulunan taşınmazın kamu mülkiyetine geçmesiyle sonuçlanan kamulaştırma sürecinin kurucu unsurunu oluşturmaktadır. Yetkili idare tarafından hukuka uygun bir şekilde verilen bir kamulaştırma kararı bulunmadan kamulaştırmanın sonraki aşamalarına geçilmesi mümkün değildir (AYM, E.2023/97, K.2023/192, 8/11/2023, § 49).
11. Kanun’da kamulaştırma kararının alınmasından sonra kamulaştırmanın tapu siciline şerh verilmesi, satın alma usulünün uygulanması, bu usul ile kamulaştırmanın yapılamaması hâlinde ise kamulaştırma bedelinin tespiti davası açılması öngörülmektedir. Söz konusu davada kamulaştırma bedeli tespit edilecek ve taşınmazın idare adına tesciline karar verilecektir.
12. Ayrıca Kanun’un 14. maddesinde kamulaştırma işlemine ilişkin dava hakkı düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci fıkrasında kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10. madde gereğince kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabileceği hükme bağlanmıştır.
B. Anlam ve Kapsam
13. 4721 sayılı Kanun’un 731 ila 755. maddelerinde taşınmaz mülkiyetine ilişkin kısıtlamalar düzenlenmiştir. Bu kısıtlamalardan biri olan komşu hakkı ise anılan Kanun’un 737 ila 750. maddelerinde düzenlenmiştir. Mecra geçirilmesine katlanma yükümlülüğü de bu kapsamdaki kısıtlamalardan biridir.
14. Kanun’un 744. maddesinin birinci fıkrasında her taşınmaz malikinin uğrayacağı zararın tamamının önceden ödenmesi koşuluyla su yolu, kurutma kanalı, gaz ve benzerlerine ait boruların, elektrik hat ve kablolarının, başka yerden geçirilmesi olanaksız veya aşırı ölçüde masraflı olduğu takdirde kendi arazisinin altından veya üstünden geçirilmesine katlanmakla yükümlü olduğu düzenlenmiştir.
15. Bu bağlamda komşu arazi maliklerinin taşınmaz üzerinden mecra geçirilmesi konusunda anlaşamamaları ihtimaline binaen kanun koyucu, komşuluk hukuku çerçevesinde taşınmaz malikine mecra geçirilmesine katlanma yükümlülüğü getirmek suretiyle komşu taşınmaz lehine zorunlu bir kanuni irtifak hakkı kurulmasını öngörmüştür. Bu kapsamda komşu arazi maliklerinden birine mecra geçirilmesini talep etme hakkı tanınırken diğer taşınmaz malikine arazisinden mecranın geçirilmesine katlanma külfeti yüklenmektedir.
16. Söz konusu maddenin itiraz konusu ikinci fıkrasına göre mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde bu Kanun’un mecralara ilişkin komşuluk hükümleri uygulanmayacaktır.
C. İtirazın Gerekçesi
17. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kural kapsamında mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde mecralara ilişkin komşuluk hükümlerinin uygulanmamasının söz konusu durumlarda mecraya ilişkin irtifakın nakli imkânını ortadan kaldırdığı, bu durumun taşınmaz malikinin mülkünden etkin şekilde faydalanmasını engellediği, ayrıca kuralla taşınmaz malikinin mahkemeye erişim hakkına da sınırlama getirildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 10., 13., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
18. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
19. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda malikin mülkünden yoksun bırakılması veya mülkünü kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması mülkiyet hakkına sınırlama oluşturur (AYM, E.2024/79, K.2024/182, 5/11/2024, § 20; Recep Tarhan ve Afife Tarhan [1. B.], B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
20. Mecra irtifak hakkına konu taşınmaza yönelik kullanma ve yararlanma haklarının mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bu kapsamda kamulaştırma hükümleri uygulanarak taşınmazından mecra geçirilen taşınmaz malikinin 4721 sayılı Kanun’da mecraya ilişkin komşuluk hükümlerinden faydalanamaması, mülkünden daha elverişli koşullarda yararlanması imkânını ortadan kaldırmak suretiyle mülkiyet hakkına sınırlama getirmektedir.
21. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür. Öte yandan mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
22. Anayasa’nın anılan maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
23. Buna göre mülkiyet hakkı, Anayasa’da öngörülen nedenlere bağlı olarak ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.
24. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
25. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu nitelikleri taşıması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
26. Kuralda mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde Kanun’un mecralara ilişkin komşuluk hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmüştür. Bu çerçevede kuralın kapsam ve sınırlarının hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
27. Bunun yanı sıra Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 35. maddesinde ise mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
28. Anayasa’nın 46. maddesinin birinci fıkrasında “Devlet ve kamu tüzelkişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.” denilmiştir.
29. Türk hukukunda idarelerin kamu hizmetlerini yerine getirirken ihtiyaç duydukları ancak kendilerine ait olmayan taşınmazlar üzerinde tasarrufta bulunabilmeleri ilke olarak kamulaştırma ile mümkündür. Kamulaştırma, mülkiyet hakkının idarenin tek taraflı tasarrufu ile malikin rızası olmaksızın sınırlandığı veya sona erdirildiği istisnai hâllerden biridir. Nitekim Anayasa’da temel haklardan biri olarak düzenlenen mülkiyet hakkı üzerinde yarattığı etkiden dolayı Anayasa koyucu kamulaştırmayı özel olarak düzenlemiştir. Bu itibarla kişinin mülkiyet hakkının rızası dışında tek taraflı bir işlemle sonlandırılmasının Anayasa’ya aykırı olmaması için Anayasa’nın 46. maddesinde öngörülen usul ve esaslara uyulması gerekmektedir (AYM, E.2023/97, K.2023/192, 8/11/2023, § 47).
30. Bu itibarla kamulaştırma işlemi, taşınmaza el koymaya zorunlu kalındığında kamu yararının özel mülkiyet hakkından üstün tutulduğu durumlarla sınırlı olarak ve Anayasa’da belirlenen usul güvenceleri izlenerek yapıldığında hukuka uygun sayılır (AYM, E.2017/110, K.2017/133, 26/7/2017, § 11; E.2020/47, K.2023/36, 22/2/2023, § 110; Şevket Karataş [GK], B. No: 2015/12554, 25/10/2018, § 45). Dolayısıyla kamulaştırmanın amacı kamu yararını gerçekleştirmektir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
31. Kuralda mecra geçirilmesinin kamulaştırma kurallarına bağlı olması hâlinde mecralara ilişkin komşuluk hükümlerinin uygulanmayacağı öngörülmek suretiyle idare lehine kurulan mecra irtifakları bakımından yükümlü taşınmaz malikleri lehine 2942 sayılı Kanun’da getirilen güvencelerin bertaraf edilmesinin önüne geçilmesi amaçlanmıştır. Bu itibarla kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
32. Diğer yandan mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın Anayasa’nın 13. maddesi uyarınca ölçülü olması gerekir. Amacı temel hak ve özgürlüklerin gereğinden fazla sınırlandırılmasının önlenmesi olan ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
33. Yükümlü taşınmaz malikinin kamulaştırma usulünde öngörülen güvencelerden mahrum bırakılmamasını amaçlayan kuralın meşru amaca ulaşma bakımından elverişli olduğu açıktır.
34. Kanun koyucunun kamulaştırmadan beklenen faydanın devamı için alacağı tedbirlerin yöntemini belirlemede takdir yetkisinin bulunduğu gözetildiğinde kuralda öngörülen düzenlemeden daha hafif bir sınırlama aracı ile meşru amaca ulaşılmasının mümkün olduğu da söylenemez. Bu itibarla kuralın söz konusu amaca ulaşmak bakımından gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
35. Mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın ölçülü olabilmesi için orantılılık ilkesi gereğince öngörülen sınırlama ile elde edilmek istenen meşru amaç arasında adil ve makul bir denge gözetilmelidir. Bu nedenle kuralda öngörülen sınırlamanın, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında kurulmaya çalışılan adil dengeyi bireyler aleyhine aşırı külfet yükleyecek ölçüde bozmaması gerekir.
36. Anılan Kanun’da kamulaştırmanın usul ve esasları, kamulaştırma yapılmasının şartları, kamulaştırma sürecinde izlenecek yöntemler hak kaybına neden olmayacak biçimde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
37. Anayasa’nın 46. maddesinde ve Kanun kapsamında taşınmazı kamulaştırılarak veya kamulaştırma yoluyla taşınmazı üzerinde irtifak hakkı kurularak mülkiyet hakkı sınırlanan kişi lehine öngörülen güvenceler gözetildiğinde kuralla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın mecra geçirilen taşınmazın malikine aşırı bir külfet yüklemediği sonucuna ulaşılmıştır.
38. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 36. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 744. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 10/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI