“Sanık hakkında 17.08.2023 tarihinde işlediği iddia olunan kadına karşı kasten yaralama suçundan dolayı TCK'nın 86/2-2, 86/3-a maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle kamu davası açılmıştır.
Yargılama sürecinde yürürlükte olan 7499 sayılı yasayla değişmeden önceki CMK'nın 272/3-a maddesinde "hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üç bin Türk Lirası dahil adli para cezasına yönelik mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulamaz" şeklinde bir düzenleme bulunmaktadır.
Söz konusu düzenlemeye göre sanığın, suçun işlediği tarihte ve yargılama sürecinde yürürlükte bulunan usul yasaları gereği üçbin Türk Lirasından fazla olan olası bir mahkumiyet hükmüne karşı istinaf yasa yoluna başvuru hakkı bulunmaktadır.
Sanık hakkında henüz hüküm verilmeden önce 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesinde ise "272. maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan "üçbin" ibaresi "onbeşbin" şeklinde değiştirilmiştir" şeklinde bir düzenleme mevcuttur.
Yargılama sürecinde yürürlüğe giren iş bu 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesiyle değişik CMK'nın 272/3-a maddesi gereğince sanığın, üçbin Türk Lirasından fazla onbeşbin Türk Lirasından az olan doğrudan doğruya verilen adli para cezalarını içeren mahkumiyet hükümlerine karşı ise istinaf yasa yoluna başvurması mümkün değildir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere yargılama sürecinde 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesi, sanığın, doğrudan doğruya verilen onbeşbin Türk Lirasına kadar olan adli para cezasına yönelik yasa yoluna başvurma hakkını kaldırmıştır.
Anayasamızın 7. maddesine göre yasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisindedir.
Söz konusu yasayı ihdas eden Türkiye Büyük Millet Meclisinin, günün ekonomik koşulları ve paranın değerine binaen CMK'nın 272/3-a maddesinde yer alan üçbin Türk Lirası ibaresini, onbeşbin Türk Lirası olarak değiştirmesi, yasama organının takdir hakkı kapsamındadır. Ancak Anayasamızın 11. maddesine göre Anayasa kuralları, yasama organını bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Dolasıyla; yasama organı tarafından ihdas edilen yasaların, Anayasaya uygun olması gerekmektedir.
Usul yasalarının, lehe veya aleyhe olduğuna bakılmaksızın derhal uygulanması ilkesi, "yeni yasanın, öncekine göre daha mükemmel olduğu" şeklindeki hukuki görüşün tezahürüdür. Ancak yeni yasa, Anayasaya uygun olduğu ölçüde uygulanabilir mükemmel bir yasa olduğundan 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesindeki kuralın, Anayasaya aykırı olup olmadığının öncelikle mahkememizce değerlendirilmesi gerekmektedir.
Cumhuriyetin nitelikleri başlıklı Anayasanın 2. maddesine göre Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bir hukuk devletidir.
Kanun önünde eşitlik ilkesi başlıklı Anayasanın 10. maddesinde; herkesin, benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.
Anayasanın hak arama hürriyeti başlıklı 36. maddesine göre ise herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Anayasadaki temel kurallar kapsamında, 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesinin, öncelikle hukuk devleti ilkesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
Anayasanın 2. maddesi kapsamında yapılan değerlendirme; "hukuki belirlilik" ve "hukuki güvenlik" ilkeleri, hukuk devletinin temel ilkelerindendir.
Bu ilkeler ışığında, hukuk devletlerinde ihdas edilen yasaların, önceden öngörülebilir olması ve kişilerin hukuki güvenlik haklarını ihlal etmeden uygulanabilir olması gerekmektedir.
Somut dosyanın yargılama sürecinde, kesinlik sınırının, üçbin Türk Lirasından onbeşbin Türk Lirasına çıkarılması; günün ekonomik koşullarına göre önceden öngörülebilir olsa da bunun, ne zaman ihdas edilip uygulanabilir olacağı, sanık bakımından öngörülebilir bir olgu değildir.
Bu itibarla; ne zaman ihdas edilip uygulanabileceği önceden öngörülemeyen bu yasanın, sanık açısından hukuki belirlilik taşımadığı, sanığın hukuki güvenliğini sağlamadığı değerlendirildiğinden Anayasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Ayrıca; "hukuki belirlilik" ve "hukuki güvenlik" ilkeleri kapsamında şöyle bir örnek de verilebilir. Söz gelimi; 7499 sayılı yasada, yasa koyucu, toplumun ihtiyaçlarını gerekçe göstererek takdir hakkına binaen "6 aya kadar olan hapis cezalarına yönelik yasa yoluna başvurulamaz" şeklinde bir kural koysaydı; 01.06.2024 tarihinden önce işlenen ve yargılaması devam suçlar bakımından "derhal uygulama" ilkesi kapsamında kesin hüküm mü verilecekti? Yoksa bu kuralın, Anayasal teminat altındaki hukuk devleti ilkelerine aykırı olup olmadığı mı tartışılacaktı? Bu açıdan bakıldığında da yasama yetkisinin, Anayasadaki temel kurallara uygun olması sonucuna ulaşılması gerekmektedir.
Anayasanın 10. maddesi kapsamında yapılan değerlendirme; söz konusu temel kurala göre yasalar, hakkaniyete ve adalete aykırı sonuçlar doğurmamalıdır. Ancak; 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren 7499 sayılı yasa, yürürlük tarihi öncesi ve sonrası uygulamalarla hakkaniyete aykırı farklı sonuçlar doğurmaktadır.
Söz gelimi; sanıkla aynı hukuki durumda olan bir kişi hakkında 01.06.2024 tarihinden önce verilen aynı miktardaki doğrudan bir adli para cezasına yönelik olarak istinaf yasa yoluna başvurma hakkı mevcut iken 01.06.2024 tarihinden sonra devam eden yargılama süreçleri sonunda verilebilecek aynı nitelikteki ceza miktarına karşı yasa yoluna başvurulamayacaktır. Dolasıyla; bu farklılığın, Anayasanın 10. maddesinde belirtilen "herkesin, benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu" ilkesine aykırı olduğu, temel kuralda belirtilen "benzeri sebepler" kavramının, eşitlik amacı doğrultusunda geniş bir şekilde yorumlanması gerektiği değerlendirilmiştir.
Anayasanın 36. maddesi kapsamında değerlendirme; 01.06.2024 tarihi öncesindeki usul kuralı gereği, kendisi aleyhine verilmesi muhtemel bir hükme karşı hak arama hürriyeti kapsamında yasa yoluna başvurma hakkı olan sanığın, kendisinden kaynaklanmayan sebeplerle yargılamasının 01.06.2024 tarihinden sonrasında devam etmesi ve bu yargılama neticesinde sanığın, olası bir mahkumiyet hükmüne yönelik olarak istinaf yasa yoluna başvuramaması, sanığın hak arama hürriyetini kaldırmıştır. Bu itibarla; 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesinin Anayasanın 36. maddesine de aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Anayasanın 2. 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaatinde olduğumuz bu yasanın uygulanmasıyla ilgili çıkabilecek sorunların, yargı mercileri tarafından sanık lehine yapılabilecek değerlendirmelerle çözülemeyeceği, yargı mercilerinin, iş yoğunluğu ve benzeri sebeplerle "usul yasalarının derhal uygulanması" ilkesine dayanarak onbeşbin Türk Lirasının altındaki doğrudan adli para cezalarına yönelik istinaf başvurularını kabul etmeyeceği, nitekim, ilk derece mahkemeleri ve üst yargı mercilerinin, yürürlük tarihi itibariyle kesinlik sınırını onbeşbin Türk Lirası olarak uygulamaya başladıkları görülmüştür.
Dolayısıyla; üçbin Türk Lirasından fazla, onbeşbin Türk Lirasından az kesin mahkumiyet hükümlerine karşı sanık ve aynı hukuki durumda olan kişilerin, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma dışında seçenekleri bulunmamaktadır.
Kanaatimizce; Anayasa Mahkemesi, bu tür bireysel başvuru yollarına başvurulmasını beklemeden söz konusu yasanın, anayasaya aykırı olup olmadığının incelemesi, olası bir iptal kararı verilmesi halinde ise yasama organının, Hukuk Usulleri Muhakemeleri Kanununda olduğu gibi her yıl yeniden değerlendirme oranı veya başka somut ve objektif kriterler doğrultusunda belirlenebilecek bir kesinlik sınırı getirmesi gerektiği, bunun "hukuki belirlilik" ve "hukuki güvenlik" ilkelerinin gereği olduğu, aksinin kabulü halinde, aynı hukuki durumda olan kişilerden birinin yasa yoluna başvurma hakkını ortadan kaldırması nedeniyle hakkaniyete aykırı sonuçlar doğuracağı sonucuna ulaşılmıştır.
Sonuç olarak; sanık hakkında 17.08.2023 tarihinde işlediği iddia olunan kadına karşı kasten yaralama suçundan dolayı TCK'nın 86/2-2, 86/3-a maddeleri gereğince cezalandırılması istemiyle açılan davanda 7499 sayılı yasayla değişmeden önceki CMK'nın 272/3-a maddesi gereğince "hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen üçbin Türk Lirası dahil adli para cezasına yönelik mahkumiyet hükümlerine karşı istinaf yoluna başvurulamaz" şeklinde bir düzenleme olduğu ancak yargılama sürecinde 01.06.2024 tarihinde yürürlüğe giren 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesinde "272. maddenin üçüncü fıkrasının (a) bendinde yer alan 'üçbin' ibaresi 'onbeş bin' şeklinde değiştirilmiştir" şeklinde bir düzenleme olduğu, yargılama sürecinde yürürlüğe giren usule ilişkin bu yasanın, sanığın, olası bir hükme karşı yasa yoluna başvurma hakkını kaldırmasından dolayı Anayasanın 2, 10 ve 36 maddelerine aykırı olduğu, her ne kadar, günün ekonomik koşulları ve paranın değerine binaen CMK'nın 272/3-a maddesinde yer alan 'üçbin Türk Lirası' ibaresinin, 'onbeşbin Türk Lirası' olarak değiştirilmesinin yasa koyucunun takdirinde olduğu ileri sürdürülebilir ise de usul yasalarının önceden öngörülebilir olması ve aynı hukuki durumda olan kişiler arasında hakkaniyete aykırı olacak şekilde farklı sonuçlar doğurmaması gerektiği, adalete ve hakkaniyete aykırı olabilecek farklı uygulamaların, yargı mercileri tarafından sanık lehine yapılacak değerlendirmelerle çözülemeyeceği, zira yargı mercilerinin, iş yoğunluğu ve benzeri sebeplerle "usul yasalarının derhal uygulanması" ilkesine dayanarak onbeşbin Türk Lirasından az olan doğrudan adli para cezasını içeren mahkumiyet hükümlerine yönelik istinaf başvurularını kabul etmeyeceği, nitekim yürürlük tarihi sonrasındaki uygulamanın da bu yönde olduğu, dolayısıyla kendileri aleyhine verilen üçbin Türk Lirasından fazla, onbeşbin Türk Lirasından az kesin mahkumiyet hükümlerine karşı kişilerin, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma dışında seçeneklerinin olmadığı, kanaatimizce; Anayasa Mahkemesinin, bireysel başvuruları beklemeksizin söz konusu yasanın, anayasaya aykırı olup olmadığını incelenmesi ve olası bir iptal kararına göre de yasa koyucunun, Hukuk Usulleri Muhakemeleri Kanununda olduğu gibi her yıl yeniden değerlendirme oranı veya başka kriterler doğrultusunda belirlenebilecek bir kesinlik sınırı getirmesi gerektiği anlaşılmakla Anayasamızın 2. 10. ve 36. maddelerine aykırı olan CMK'nın 7499 sayılı yasanın 37/5-d maddesiyle değişik CMK'nın 272/3-a maddesinin iptal edilmesi için gereğinin takdir ve ifası arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/132
Karar Sayısı : 2024/237
Karar Tarihi : 25/12/2024
R.G. Tarih – Sayı : 26/2/2025 - 32825
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Adana 20. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen (a) bendinin iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Eşe karşı kasten yaralama suçundan açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 272. maddesi şöyledir:
“İstinaf
Madde 272 – (1) İlk derece mahkemelerinden verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. Ancak, onbeş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler, bölge adliye mahkemesince re'sen incelenir.
(2) Hükümden önce verilip hükme esas teşkil eden veya başkaca kanun yolu öngörülmemiş olan mahkeme kararlarına karşı da hükümle birlikte istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Ancak;
a) (Değişik: 31/3/2011-6217/23 md.) Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere, sonuç olarak belirlenen onbeşbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,
b) Üst sınırı beşyüz günü geçmeyen adlî para cezasını gerektiren suçlardan beraat hükümlerine,
c) Kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümlere,
Karşı istinaf yoluna başvurulamaz. (Ek cümle:14/4/2020-7242/17 md.) Bu suretle verilen hükümler tekerrüre esas olmaz.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 52. maddesinin (1) ve (2) numaralı fıkraları şöyledir:
“(1) Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir.
(2) En az yüz ve en fazla beşyüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 23/7/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev alanına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme 5271 sayılı Kanun’un 272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinin iptalini talep etmiştir.
4. Bakılmakta olan davanın konusu eşe karşı kasten basit yaralama suçuna ilişkindir. Kasten basit yaralama suçunun düzenlendiği 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 86. maddesinin (2) numaralı fıkrasında anılan suç için seçimlik olarak hapis veya adli para cezası öngörülmüştür. Anılan Kanun’un 50. maddesinin (2) numaralı fıkrasında suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hâllerde hapis cezasına hükmedilmişse; bu cezanın artık adli para cezasına çevrilemeyeceği düzenlenmiştir. Buna göre bakılmakta olan davada sanığın suçunun sabit görülerek hapis cezasına hükmedilmesi hâlinde bu cezanın adli para cezasına çevrilmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
5. Bu itibarla 5271 sayılı Kanun’un 272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinin “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere,...” bölümünün bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
6. Açıklanan nedenlerle 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen (a) bendinin;
A. “Hapis cezasından çevrilen adlî para cezaları hariç olmak üzere,...” bölümünün itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu bölüme ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. Kalan kısmının esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
7. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçesi ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
8. 5271 sayılı Kanun’un 272. maddesinin (1) numaralı fıkrasına göre ilk derece mahkemelerince verilen hükümlere karşı istinaf yoluna başvurulabilir. On beş yıl ve daha fazla hapis cezalarına ilişkin hükümler ise bölge adliye mahkemesince resen incelenir.
9. Anılan maddenin (3) numaralı fıkrasında hapis cezasından çevrilen adli para cezaları hariç olmak üzere sonuç olarak belirlenen on beş bin Türk lirası dâhil adli para cezasına mahkûmiyet hükümleri ve üst sınırı beş yüz günü geçmeyen adli para cezasını gerektiren suçlardan verilen beraat hükümleri ile kanunlarda kesin olarak verileceği belirtilen hükümlere karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacağı ve bu hükümlerin tekerrüre esas olmayacağı düzenlenmiştir.
10. Söz konusu fıkranın (a) bendinde yer alan “…üçbin…” ibaresi 7499 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle “…onbeşbin…” şeklinde değiştirilmiştir. Buna göre anılan değişiklikten önce sonuç olarak belirlenen üç bin Türk lirası da dâhil bu miktara kadar hükmedilen adlî para cezalarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulması mümkün değilken değişiklikten sonra on beş bin Türk lirası da dâhil olmak üzere bu miktara kadar hükmedilen adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacaktır.
11. 5237 sayılı Kanun’un 52. maddesinin (1) numaralı fıkrasında adli para cezasının, belirlenen tam gün sayısının bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Hazineye ödenmesinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında adli para cezasının bir gün karşılığı alt ve üst sınır öngörülmek suretiyle kişinin ekonomik ve diğer şahsi hâlleri gözönünde bulundurularak takdir edileceği hüküm altına alınmıştır. Anılan fıkrada yer alan ve bir gün karşılığı adli para cezasının alt ve üst sınırını belirleyen “En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası…” ibaresi 7499 sayılı Kanun’un 9. maddesiyle “En az yüz ve en fazla beşyüz Türk Lirası…” şeklinde değiştirilmiştir.
B. İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle; 5271 sayılı Kanun’un 272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının (a) bendinde yer alan “…üçbin…” ibaresinin 7499 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle “…onbeşbin…” olarak değiştirildiği, suçun işlendiği ve davanın açıldığı tarihte istinaf kanun yolu açık olan bir uyuşmazlıkla ilgili olarak usul kurallarının derhâl uygulanması nedeniyle anılan değişikliğin yürürlüğe girdiği 1/6/2024 tarihinden sonra sonuç olarak belirlenen on beş bin Türk lirası dâhil adli para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf kanun yoluna başvurulması imkânının ortadan kalktığı, değişiklikten önce açılan davalarda mahkemelerin farklı sürelerde yargılamayı sonuçlandırabileceği de dikkate alındığında davanın daha önce karara bağlanması hâlinde karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulabilecekken yargılama süreci uzun süren davada istinaf hakkının kullanılamayacağı, bu durumun hukuki belirlilik, öngörülebilirlik ve eşitlik ilkeleriyle çeliştiği, ayrıca hak arama özgürlüğüyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 10. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
13. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
14. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ve bunun doğal sonucu olarak da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Bu düzenleme ile güvence altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden birisidir (AYM, E.2017/120, K.2018/33, 28/3/2018, § 17).
15. Anayasa Mahkemesinin kararlarında, mahkemelerce verilen bir hükmün başka bir yargı mercii tarafından denetlenmesini talep etme hakkının Anayasa’nın 36. maddesinde düzenlenen hak arama özgürlüğü kapsamında güvence altına alındığı belirtilmiştir (AYM, E.2018/71, K.2018/118, 27/12/2018, §§ 8-10; E.2020/21, K.2020/53, 1/10/2020, § 19).
16. İtiraz konusu kuralda mahkemelerce sonuç olarak verilen on beş bin Türk lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacağı öngörülmektedir. Dolayısıyla kuralla söz konusu miktarın altında kalan adli para cezalarının kesin olarak verilmesine imkân tanınmak suretiyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkına sınırlama getirilmektedir.
17. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmiştir. Buna göre hükmün denetlenmesini talep etme hakkına sınırlama getiren kuralın kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerektiği açıktır.
18. Hükmün denetlenmesini talep etme hakkını sınırlamaya yönelik kanuni bir düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir olmaları gerekir.
19. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
20. Kuralda öngörülen kesinlik sınırının miktarı ile uygulanacağı kararların kapsamının açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
21. Anayasa’nın 36. maddesinde hükmün denetlenmesini talep etme hakkı için herhangi bir sınırlama nedeni belirtilmemiş olmakla birlikte özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Öte yandan Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir.
22. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade edilmiştir. Bu itibarla devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin çareler oluşturmak zorundadır (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013).
23. Belli bir miktarın altında kalan doğrudan adli para cezasına mahkûmiyet hükümlerine ilişkin olarak ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararların kesin olduğu öngörülmek suretiyle davaların makul süre içinde ve daha az masrafla sonuçlandırılmasının amaçlandığı bu itibarla kuralın anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı anlaşılmaktadır.
24. Kuralla hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp ölçülü olması da gerekmektedir.
25. Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
26. Kuralda ceza mahkemelerince verilen ve belli bir parasal sınırın altında kalan adli para cezasına mahkûmiyet kararlarına karşı kanun yolunun kapalı tutulmasının davaların makul süre içinde sonuçlandırılması, istinaf mahkemelerinin iş yükünün azaltılarak kanun yolu incelemesinde miktar itibarıyla daha ağır nitelikli mahkûmiyet kararlarının verildiği davalara zaman ve mesai ayrılmasını sağlama amacına ulaşmak bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
27. Bunun yanı sıra istinaf mercilerinin daha az öneme sahip davalarda emek ve mesai sarf etmelerinin önlenerek yargısal sürecin hızlandırılması hususunda alınacak tedbirlerle ilgili olarak kanun koyucunun geniş takdir yetkisi bulunmaktadır. Önem derecesi nispeten düşük suçlar bakımından ceza davalarında verilen kararlara karşı istinaf kanun yolunun kapatılmasının kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında öngörebileceği tedbirlerden biri olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla doğrudan hükmedilen adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet kararlarından belli bir parasal sınırın altında kalanların verildiği anda kesin olmasının ulaşılmak istenen meşru amaç bakımından gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
28. Diğer yandan hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın meşru amaç bakımından elverişli ve gerekli olması yeterli olmayıp orantılı da olması gerekir. 5237 sayılı Kanun’un 52. maddesinde düzenlenen bir gün karşılığı adli para cezasının alt ve üst sınırını belirleyen parasal değerlerin de kuralda yapılan değişiklikle aynı oranda yükseltildiği gözetildiğinde, kuralla öngörülen amaca ulaşmak için ilk derece mahkemelerinin önem derecesi nispeten düşük suçlar için hürriyeti bağlayıcı ceza içermeyen ve doğrudan on beş bin Türk lirası ve altında adli para cezasına mahkûmiyet kararlarına karşı istinaf kanun yolunun kapatılması suretiyle hükmün denetlenmesini talep etme hakkına getirilen sınırlamanın paranın satın alma gücündeki değişim karşısında adalet ve hakkaniyet duygusunu zedeleyecek sonuçlara yol açtığı söylenemez. Bu itibarla kuralın hak arama özgürlüğüyle çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
29. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 10. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 272. maddesinin (3) numaralı fıkrasının 31/3/2011 tarihli ve 6217 sayılı Kanun’un 23. maddesiyle değiştirilen (a) bendinin “...sonuç olarak belirlenen onbeşbin Türk Lirası dâhil adlî para cezasına mahkûmiyet hükümlerine,” bölümünün Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 25/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI