ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/158
Karar Sayısı : 2024/187
Karar Tarihi : 5/11/2024
R.G.Tarih-Sayı : 10/3/2025-32837
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. İstanbul Bölge
Adliye Mahkemesi 27. Hukuk Dairesi
(E.2023/158)
2. İstanbul 10. İş
Mahkemesi (E.2023/187)
3. Ankara 11. İş
Mahkemesi (E.2024/100)
İTİRAZLARIN KONUSU:
27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (1)
ve (2) numaralı fıkralarının Anayasa’nın
Başlangıç kısmı ile 2., 5., 10., 13., 35., 36., 49., 55. ve 90. maddelerine aykırılığı
ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: İş
sözleşmesinden kaynaklanan alacak davalarında itiraz konusu kuralların
Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkemeler, iptalleri için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu
kuralların da yer aldığı 27. maddesi şöyledir:
“İş sözleşmeleri
MADDE 27 – (1) İş sözleşmeleri, işçinin mutad
işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı
kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka tâbidir.
(2) Tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş
sözleşmesine, işçinin işini mutad olarak yaptığı işyeri hukuku uygulanır.
İşçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde, bu işyeri mutad
işyeri sayılmaz.
(3) İşçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak
yapmayıp devamlı olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesi,
işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbidir.
(4) Ancak hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle
daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü
fıkra hükümleri yerine bu hukuk uygulanabilir.”
II. İLK İNCELEME
E. 2023/158 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M.
Emin KUZ, Rıdvan GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin
katılımlarıyla 26/10/2023 tarihinde yapılan ilk
inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
E. 2023/187 Sayılı Başvuru Yönünden
2. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Rıdvan
GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri
BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 27/12/2023
tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada
eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
E. 2024/100 Sayılı Başvuru Yönünden
3. İçtüzük
hükümleri uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan
FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla
30/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARLARI
E. 2023/187 Sayılı
Başvuru Yönünden
4. 27/11/2007 tarihli
ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptaline
karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna ilişkin E.2023/187 sayılı
davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle E.2023/158 sayılı dava ile
BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas incelemenin E.2023/158 sayılı
dosya üzerinden yürütülmesine 27/12/2023 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar
verilmiştir.
E. 2024/100 Sayılı Başvuru Yönünden
5. 27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel
Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkralarının iptallerine karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2024/100 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2023/158 sayılı dava ile BİRLEŞTİRİLMESİNE, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2023/158 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 30/5/2024 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN
İNCELENMESİ
6. Başvuru
kararları ve ekleri, Raportör Onur MERCAN tarafından hazırlanan işin esasına
ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
7. 5718 sayılı Kanun’un 1. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında yabancılık unsuru taşıyan özel
hukuka ilişkin işlem ve ilişkilerde uygulanacak hukukun, Türk mahkemelerinin
milletlerarası yetkisinin ve yabancı kararların tanınması ile tenfizinin anılan
Kanun’la düzenlendiği, (2) numaralı fıkrasında ise Türkiye Cumhuriyeti’nin
taraf olduğu milletlerarası sözleşme hükümlerinin saklı olduğu belirtilmiştir.
8. Kanun’un 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
hâkimin, Türk kanunlar ihtilafı hükümleri ile bu hükümlere göre yetkili olan
yabancı hukuku resen uygulayacağı ve yetkili yabancı hukukun içeriğinin
tespitinde tarafların yardımını isteyebileceği, (2) numaralı fıkrasında yabancı
hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara rağmen tespit edilememesi
hâlinde Türk hukukunun uygulanacağı, (3) numaralı fıkrasında ise uygulanacak
yabancı hukukun kanunlar ihtilafı hükümlerinin başka bir hukuku yetkili
kılmasının sadece kişinin hukuku ile aile hukukuna ilişkin uyuşmazlıklarda
dikkate alınacağı ve bu hukukun maddi hükümlerinin uygulanacağı düzenlenmiştir.
9. Söz konusu maddenin (4) numaralı fıkrasında
uygulanacak hukuku seçme imkânı verilen durumlarda taraflarca aksi açıkça
kararlaştırılmadıkça seçilen hukukun maddi hükümlerinin uygulanacağı, (5)
numaralı fıkrasında hukuku uygulanacak devletin iki veya daha çok bölgesel
birime ve bu birimlerin de değişik hukuk düzenlerine sahip olması hâlinde hangi
bölge hukukunun uygulanacağının o devletin hukukuna göre belirleneceği, ilgili
devletin hukukunda belirleyici bir hükmün bulunmaması durumunda uyuşmazlıkla en
sıkı ilişkili bölge hukukunun uygulanacağı öngörülmüştür.
10. 5. maddede yetkili
yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan hükmünün Türk kamu düzenine açıkça
aykırı olması durumunda bu hükmün uygulanmayacağı ve gerekli görülen durumlarda
Türk hukukunun uygulanacağı, 6. maddede de yetkili yabancı hukukun uygulandığı
hâllerde düzenleme amacı ve uygulama alanı bakımından Türk hukukunun doğrudan
uygulanan hükümlerinin kapsamına giren durumlarda bu hükümlerin uygulanacağı
belirtilmiştir.
11. 40. maddede Türk mahkemelerinin milletlerarası
yetkisinin iç hukukun yer itibarıyla yetki kurallarına göre belirleneceği ifade
edilmiş, 44. maddede ise bireysel iş sözleşmesinden veya iş ilişkisinden doğan
uyuşmazlıklarda işçinin işini mutat olarak yaptığı işyerinin Türkiye’de
bulunduğu yer mahkemesinin yetkili olduğu, işçinin işverene karşı açtığı davalarda
işverenin yerleşim yeri, işçinin yerleşim yeri veya mutat meskeninin bulunduğu
yer Türk mahkemelerinin de yetkili olduğu düzenlenmiştir.
12. 27. maddenin itiraz konusu ilk kural olan (1) numaralı fıkrasında iş sözleşmelerinin işçinin mutat
işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgari koruma saklı
kalmak şartıyla tarafların seçtikleri hukuka tabi olacağı öngörülmüştür. Bu itibarla kural uyarınca işçinin mutat işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip
olacağı asgari koruma saklı kalmak şartıyla yabancılık unsuru taşıyan iş
sözleşmelerinde hukuk seçimi yapılması mümkündür.
13. Anılan maddenin itiraz konusu diğer kuralı oluşturan
(2) numaralı fıkrasında ise iş sözleşmesinin
taraflarınca hukuk seçimi yapılmamış olması hâlinde sözleşmeye, işçinin işini
mutat olarak yaptığı işyeri hukukunun uygulanacağı, işçinin işini geçici olarak
başka bir ülkede yapması durumunda bu işyerinin mutat işyeri sayılmayacağı
hükme bağlanmıştır.
14. Bununla birlikte maddenin (4) numaralı fıkrasında hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı
ilişkili bir hukukun bulunması durumunda sözleşmeye, (2) ve (3) numaralı
fıkralarda öngörülen hukukun yerine daha sıkı ilişkili hukukun uygulanabileceği
ifade edilmiştir.
15. Bu itibarla kural uyarınca yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde taraflarca hukuk seçimi yapılmayan
hâllerde sözleşmeye, işçinin işini mutat olarak yaptığı işyeri hukuku
uygulanabilecektir. Ayrıca kurala göre işçinin işini geçici olarak yaptığı
ülkedeki işyeri mutat işyeri olarak kabul edilmeyecektir.
B. İtirazların
Gerekçeleri
16. Başvuru
kararlarında özetle; işverenin yurt dışındaki işyerlerinde çalışan işçilerin
alacaklarına ilişkin uyuşmazlıklarda kurallar uyarınca mutat işyeri hukukunun
uygulanmasının işçinin anayasal haklarından mahrum kalmasına yol açtığı,
Türkiye’de tescil edilmiş şirketlerin yurt dışındaki işyerlerinde çalışan Türk
işçilere kurallar gereğince yabancı hukukun uygulanması nedeniyle bu işçilerin
aynı şirketin Türkiye’de çalışan işçilerine tanınan hakları elde edemedikleri,
bu durumun ise eşitlik ilkesiyle çeliştiği, mutat işyeri hukukunun yeterince
gelişmemiş olabileceği gözönünde bulundurulduğunda anılan hukukun uygulanmasını
öngören kuralların devletin çalışanların hayat seviyelerini yükseltme
yükümlülüğüyle bağdaşmadığı, ücretli hafta ve bayram tatili ile ücretli yıllık
izin haklarının işçinin daha sıkı bağlı olduğu hukuk yerine kurallar uyarınca
mutat işyeri hukuku ya da seçilen hukuk hükümlerine tabi olmasının söz konusu
hakların hayata geçirilememesine yol açtığı, devletin uluslararası sözleşme
hükümleri uyarınca yabancılık unsuru bulunan iş sözleşmesiyle çalışan işçilerin
haklarını koruyucu önlemleri almakla yükümlü olduğu, bu nedenle sözleşmeyle
sıkı ilişkili hukukun işçiyi koruyan hükümlerinin hukuk seçimiyle bertaraf
edilmesinin engellenmesi gerektiği, sözleşmeye uygulanacak hukuk kurallarının
taraflarca bilinmesi, ayrıca işverenin uygulanacak hukuk konusunda işçiyi
bilgilendirmesi gerektiği ancak kuralların bu hususta herhangi bir hüküm
içermediği, bu durumun mülkiyet hakkının yanı sıra silahların eşitliği ilkesini
de ihlal ettiği, yabancılık unsuru taşıyan iş uyuşmazlıklarının çözümü için
kurallar uyarınca uygulanacak olan hukuka ilişkin hükümlerin bilinmesinin
yeterli olmadığı, ilgili ülkedeki içtihadın da araştırılması gerektiği, yabancı
hukukun değişmesinin mümkün olduğu dikkate alındığında kuralların iş
mahkemelerinin farklı kararlar vermelerine neden olabileceği ve bu yönüyle
belirlilik ilkesiyle bağdaşmadığı, ayrıca kurallarla adil yargılanma hakkının
ve devletin çalışanları koruma yükümlülüğünün de ihlal edildiği belirtilerek
kuralların Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2.,
5., 10., 13., 35., 36., 49., 55. ve 90. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
C. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
1. (1) Numaralı
Fıkranın İncelenmesi
17. Anayasa’nın 49. maddesinde “Çalışma, herkesin
hakkı ve ödevidir./ Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve
çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alır.” denilmek suretiyle
sosyal devlet ilkesinin çalışma hayatındaki görünümü olan devletin çalışanları
koruma yükümlülüğüne ilişkin özel bir güvence öngörülmüştür.
18. Danışma Meclisinin anılan maddeye ilişkin kabul
ettiği metnin gerekçesinde devletin işçi-işveren ilişkilerinin seyircisi değil
dengeleyicisi olması ile çalışma barışını koruyacak tedbirleri alması gerektiği
ve bu durumun devletin taraf tutması anlamına gelmediği belirtilmiştir. Millî
Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonunun değişiklik gerekçesinde ise devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları korumak ve işsizliği önlemeye
elverişli ekonomik bir ortam yaratmak amacıyla gerekli tedbirleri alacağının
öngörüldüğü ifade edilmiştir. Anayasa’nın
söz konusu maddesinde 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinin
Değiştirilmesi Hakkında Kanun’un 19. maddesiyle
yapılan değişikliğin gerekçesinde de devlete
çalışanların yanı sıra işsizleri de koruma görevi verildiği belirtilmiştir.
19. Bu itibarla iş sözleşmesinin zayıf tarafı olan
işçinin korunmasına yönelik düzenlemelerin öngörülmesi suretiyle işçi-işveren
ilişkilerinde dengenin sağlanması devletin çalışma hakkına ilişkin pozitif
yükümlülüklerinin bir gereğidir.
20. Kuralda iş sözleşmelerinin, işçinin mutat işyeri
hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip olacağı asgari koruma saklı kalmak
şartıyla tarafların seçtikleri hukuka tabi olacağı öngörülmüştür.
21. Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinin tabi
olacağı hukukun, başka bir deyişle bu sözleşmeler bakımından bağlama hükmünün
belirlenmesi kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Dolayısıyla
iş sözleşmelerinde hukuk seçimine imkân tanınması da kanun koyucunun
takdirindedir. Bununla birlikte yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerine
uygulanacak hukuka yönelik düzenleme içeren kuralın devletin çalışanların
korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle çelişmemesi gerekir.
22. Bu bağlamda iş sözleşmelerinde hukuk seçimine ilişkin
tanınan imkânın işçinin aleyhine sonuç doğurmasını engelleyecek nitelikte
düzenlemeler bulunmalıdır. Başka bir ifadeyle iş sözleşmelerinde hukuk seçimi
yapılmasının işçinin aleyhine sonuç doğurmasını engelleyecek güvencelerin
mevcut olmaması devletin çalışanların korunmasına ilişkin pozitif
yükümlülükleriyle bağdaşmayacaktır.
23. Mülga 20/5/1982 tarihli ve 2675 sayılı Milletlerarası
Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 24. maddesinde sözleşmeden doğan
borç ilişkilerinin tarafların açık olarak seçtikleri hukuka tabi olduğu, tarafların
açık şekilde bir hukuk seçmemiş olmaları hâlinde borcun ifa yeri hukukunun,
borcun ifa yerinin birden fazla olması durumunda borç ilişkisinin ağırlığını
teşkil eden edimin ifa yeri hukukunun, bu yerin de tespit edilemediği
durumlarda ise sözleşmeyle en yakın ilişkili yerin hukukunun uygulanacağı
belirtilmiştir. Buna karşın mülga 2675 sayılı Kanun’da yabancılık unsuru
taşıyan iş sözleşmesi ve iş ilişkilerinde
uygulanacak hukuka ilişkin özel bir düzenlemeye yer verilmemiştir.
24. Kuralda ise yabancılık unsuru taşıyan iş
sözleşmelerinde hukuk seçimine ilişkin özel bir hüküm öngörülmüştür. Bununla
birlikte kuralda tarafların seçtiği hukukun, işçiye mutat işyeri hukukunun
emredici hükümlerinden daha düşük seviyede bir koruma sağlaması durumunda uygulanmayacağı
belirtilmiştir. Dolayısıyla kuralın mutat işyeri hukukunun emredici
hükümlerinin işçiye sağladığı korumayı güvence altına aldığı anlaşılmaktadır.
25. Nitekim kuralın gerekçesinde, borç sözleşmeleri
alanındaki genel yaklaşıma uygun olarak bireysel iş sözleşmelerinde de hukuk
seçimine imkân tanındığı ancak iş sözleşmelerinin niteliği gereği anılan
imkânın işçi lehine ve sınırlı olarak kabul edildiği, taraflarca seçilen
hukukun objektif bağlama hükmüne göre belirlenen hukukun işçiyi koruyan düzenlemelerinden
daha elverişsiz hükümler içermesi durumunda uygulanmasının mümkün olmadığı,
dolayısıyla mutat işyeri hukukunun işçiyi koruyan hükümlerinin asgari koruma
standardı olarak kabul edildiği ve hukuk seçimi yoluyla bu standardın altına
inilmesinin engellendiği ifade edilmiştir.
26. Kuralda mutat işyeri hukuku asgari koruma ölçütü
olarak belirlenmiş ise de iş sözleşmesinin mutat işyeri hukukunun yanı sıra
başka bir hukukla da ilişkisinin bulunabileceği açıktır.
27. 5718 sayılı Kanun’un 27. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında hâlin bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir
hukukun bulunması durumunda sözleşmeye anılan maddenin (2) ve (3) numaralı
fıkralarında öngörülen hukukun yerine daha sıkı ilişkili hukukun
uygulanabileceği belirtilmiştir.
28. Bu itibarla iş sözleşmesinin taraflarınca hukuk
seçimi yapılmaması hâlinde bu sözleşmenin mutat işyeri hukukunun yerine daha
sıkı ilişkili hukuka tabi kılınması mümkündür. Buna karşın iş sözleşmesinde tarafların
hukuk seçimi yapmış olmaları durumunda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili hukukun
uygulanabilmesine imkân tanınmamıştır.
29. Maddenin gerekçesinde iş hukukunun kamu hukuku
karakterli yönlerinin de bulunması ve işçinin iş görme edimini mutat işyerinin
bulunduğu ülkede yerine getirmesi nedeniyle söz konusu ülke hukukunun iş
ilişkisinde objektif bağlama hükmü olarak öngörüldüğü, bu çerçevede bireysel iş
sözleşmelerinde en sıkı ilişkili hukuk olarak mutat işyeri hukukunun kabul
edildiği ifade edilmiştir.
30. Buna göre iş sözleşmelerinin ilke olarak mutat işyeri
hukukuyla sıkı ilişki içinde olacağı değerlendirilmek suretiyle bu hukukun
objektif bağlama hükmü olarak öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Bununla birlikte
maddenin (4) numaralı fıkrasında iş sözleşmesinin mutat işyeri hukukundan başka
bir hukukla daha sıkı ilişkili olmasının mümkün olduğu düzenlenmiştir.
Başka bir deyişle söz konusu fıkrada mutat işyeri hukukunun her durumda iş
sözleşmesiyle en sıkı ilişkili hukuk olmayabileceği kabul edilmiştir.
31. Bu bağlamda tarafların tabiiyeti, sözleşmenin dili ve
imzalandığı yer, iş görme ediminin ifa edildiği işyeri, işçinin tabi olduğu
sosyal güvenlik sistemi, tarafların yerleşim yerleri ile sosyal ve hukuki
ilişkilerinin yoğunlaştığı ülke gibi unsurların sözleşmenin hangi hukukla daha
sıkı ilişkili olduğunun belirlenmesinde dikkate alınması mümkündür.
32. Anılan hususlar dikkate alınmak suretiyle tespit
edilen daha sıkı ilişkili hukukun işçiye mutat işyeri hukuku veya sözleşmeyle
belirlenen hukuktan daha yüksek standartta bir koruma sağlayabileceği açıktır.
Başka bir ifadeyle sözleşmeyle daha sıkı ilişkili hukukun aynı zamanda işçiye
yüksek standartta koruma sağlayan bir hukuk olabileceği kuşkusuzdur.
33. Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde hukuk
seçimine imkân tanınması mümkün ise de işçi ile işveren arasındaki menfaatler
dengesinin korunmasına yönelik tedbir alınması devletin pozitif yükümlülükleri
kapsamındadır. Bu çerçevede hukuk seçimi yapılmaması durumunda işçinin sahip
olacağı haklardan anılan seçim nedeniyle mahrum kalmasını engelleyecek
nitelikte düzenlemelerin öngörülmesi gerekmektedir. Başka bir deyişle daha sıkı
ilişkili hukukun işçiye yüksek standartta koruma sağlaması durumunda hukuk
seçimiyle işçinin bu korumadan mahrum bırakılmasını önleyecek hükümlerin
bulunması gerekir.
34.
Nitekim anılan Kanun’un genel gerekçesinde “…Avrupa Birliğine üye devletler arasında uygulanmak üzere
yapılmış çeşitli sözleşmeler vardır. Bunlar arasında milletlerarası özel
hukukta çok önemli bir yeri olan ‘Avrupa Topluluğunda Borç Sözleşmelerine
Uygulanacak Hukuk Hakkında Sözleşme’ ile ‘Mahkemelerin Yetkisi ve Mahkeme
Kararlarının Tanınması ve Tenfizine İlişkin Sözleşme’ de bulunmaktadır.
Sözleşmelerden ikincisi Avrupa Topluluğu Tüzüğü hâline getirilmiş, ilkinin de
Avrupa Tüzüğü hâline getirilmesine çalışılmaktadır. Özellikle borç
sözleşmelerine uygulanacak hukuka ilişkin Roma Sözleşmesi (Roma I) diye de
anılan Sözleşmenin hükümleri, üçüncü devlet vatandaşlarının Avrupa Birliği
üyesi olan devlet vatandaşları ile ilişkilerinde de çoğu kez uygulanma alanı
bulabilmektedir. Türkiye Avrupa Birliğine girdiği takdirde, o zamana kadar
tüzük hâline getirilecek olan sözleşme zaten müktesebata dahil olacaktır. Bu
itibarla anılan hükümlerle uyumlu bir kanunun kabulü ile ona ilişkin tatbikatın
gelişmesinin, bazı zorlukları aşmada yardımcı olacağı muhakkaktır…” denilmiştir. 17/6/2008
tarihli ve 593/2008/EC sayılı Sözleşme Yükümlülüklerine Uygulanacak Hukuk Hakkında
Avrupa Parlamentosu ve Konseyi Tüzüğü’nün (Roma I) 8. maddesinde de bireysel iş
sözleşmesinde hukuk seçimi yapılmaması hâlinde daha sıkı ilişkili hukukun
uygulanmasına imkân tanınmış, ayrıca işçinin hukuk seçimi yapılmaması durumunda
sahip olacağı korumadan anılan seçim nedeniyle mahrum kalmasını engellemeye
yönelik bir güvence öngörülmüştür.
35. Bu bağlamda iş sözleşmesinde hukuk seçimi yapılmaması
hâlinde anılan sözleşmeyle daha sıkı ilişkili hukukun uygulanabilmesi
mümkün iken hukuk seçimi yapılan sözleşmelerin daha sıkı ilişkili hukuka tabi
kılınamaması nedeniyle bu seçimin işçinin aleyhine sonuç doğurabileceği
anlaşılmaktadır.
36. Nitekim sözleşmenin zayıf tarafı olan işçinin işveren
karşısında hukuk seçimine ilişkin pazarlık imkânının ilke olarak sınırlı olduğu
açıktır. Başka bir ifadeyle işçinin lehine olan hukukun seçilmesi konusunda
işverenle pazarlık yapabilmesi ilke olarak güçtür.
37. Kaldı ki yabancı hukukun içeriğinin tespitinde ciddi
zorlukların yaşanabileceği değerlendirilmek suretiyle Kanun’un 2. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinde hâkimin yetkili yabancı hukukun
içeriğinin tespitinde tarafların yardımını isteyebileceği, (2) numaralı
fıkrasında ise yabancı hukukun olaya ilişkin hükümlerinin tüm araştırmalara
rağmen tespit edilememesi hâlinde Türk hukukunun uygulanacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla sözleşmenin zayıf tarafı olan işçinin, iş
hukuku gibi teknik bir alanda hâkim tarafından dahi tespit edilmesi güç olan
yabancı hukukun içeriğine ilişkin olarak kendi çabasıyla yeterli düzeyde bilgi
edinebilmesi ve bu hukukun uygulanmasının lehine sonuç doğurup doğurmayacağını
öngörebilmesi de oldukça zordur.
38. Buna göre hukuk seçimi yapılması suretiyle işverenin
daha sıkı ilişkili hukukta öngörülen yükümlülüklerden kurtulabileceği ve bu
durumda işçinin söz konusu hukukun sağladığı korumadan mahrum kalabileceği
açıktır. Başka bir ifadeyle sözleşmenin zayıf tarafı olan işçinin hukuk seçimi
yapılmamış olması durumunda sahip olacağı haklardan anılan seçim nedeniyle
yararlanamayabileceği anlaşılmaktadır.
39. Bu itibarla hukuk seçimi yapılmaması hâlinde işçinin
sahip olacağı hakların anılan seçimle bertaraf edilmesini mümkün kılan kuralın
işçi-işveren ilişkilerinde makul bir denge sağlamadığı ve devletin çalışanların
korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
40. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 49. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Muhterem İNCE ve Ömer ÇINAR bu görüşe katılmamışlardır.
Kural Anayasa’nın 49.
maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 5., 10., 13., 35., 36., 55. ve 90.
maddeleri yönünden incelenmemiştir.
2. (2) Numaralı
Fıkranın İncelenmesi
41. Kuralda yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmesinde
tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları durumunda anılan sözleşmeye,
işçinin işini mutat olarak yaptığı işyeri hukukunun uygulanacağı, işçinin
işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde bu işyerinin mutat işyeri
sayılmayacağı hükme bağlanmıştır.
42. Yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde
tarafların hukuk seçimi yapmamış olmaları durumunda bu sözleşmenin tabi olacağı
hukukun, başka bir deyişle bağlama hükmünün belirlenmesi kanun koyucunun
takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır. Bu kapsamda anılan sözleşmenin, işçinin
işini mutat olarak yaptığı işyeri hukukuyla ilişki içinde bulunacağını
değerlendirmek suretiyle ilke olarak söz konusu hukuka tabi olacağını öngörmek
de kanun koyucunun takdirindedir.
43. Öte yandan işçinin iş görme edimini geçici olarak
başka bir ülkede ifa etmesinin sözleşmeyi bu ülkeyle bağlantılı duruma
getirmeyeceğinin değerlendirilmesi suretiyle işçinin işini geçici olarak yerine
getirdiği ülkedeki işyerinin mutat işyeri sayılmayacağının öngörülmesi de
mümkündür.
44. Bununla birlikte sözleşmenin mutat işyeri hukuku
dışında başka bir hukukla da ilişkili olabileceği açıktır. Bu bağlamda tarafların
hukuk seçimi yapmadığı iş sözleşmelerine uygulanacak hukuku düzenleyen
kuralın devletin çalışanların korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle
çelişmemesi gerekmektedir.
45. 5718 sayılı Kanun’un 27. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında hâlin bütün şartlarına göre iş
sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması durumunda sözleşmeye,
kuralda öngörülen hukuk yerine daha sıkı ilişkili hukukun uygulanabileceği
belirtilmiştir. Buna göre anılan fıkrada tarafların hukuk seçimi yapmamış
olmaları durumunda sözleşmeye, daha sıkı ilişkili hukukun uygulanıp
uygulanmayacağı hususunda hâkime yetki tanındığı anlaşılmaktadır. Nitekim
fıkranın gerekçesinde somut olayda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun
bulunması durumunda bu hukukun uygulanması imkânının zorunlu olmamak şartıyla
kabul edildiği ifade edilmiştir.
46. Bu bağlamda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir
hukukun bulunmasına rağmen kuralla öngörülen mutat işyeri hukukunun
uygulanmasına karar verilmesinin de mümkün olduğu gözönünde bulundurulduğunda
fıkrada hâkime tanınan yetkinin devletin çalışanların korunmasına ilişkin
pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmayan sonuçların doğmasına neden olup
olmayacağının incelenmesi gerekir.
47. 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu’nun 5. maddesinde anılan Kanun ile 11/1/2011 tarihli 6098 sayılı Türk
Borçlar Kanunu’nun genel nitelikli hükümlerinin uygun düştüğü ölçüde tüm özel
hukuk ilişkilerine uygulanacağı öngörülmüştür. 4721 sayılı Kanun’un 4.
maddesinde ise kanunun takdir yetkisi tanıdığı veya durumun gereklerini ya da
haklı sebepleri gözönünde bulundurmayı emrettiği konularda hâkimin hukuka ve
hakkaniyete göre karar vereceği hükme bağlanmıştır.
48. Buna göre 5718
sayılı Kanun’un 27. maddesinin (4) numaralı fıkrasında tanınan yetki kapsamında
hâkim, sözleşmeye uygulanacak hukuku hukuka ve hakkaniyete göre belirleyecektir. Bu kapsamda
söz konusu fıkra uyarınca uygulanacak hukukun belirlenmesinde devletin
çalışanların korunmasına ilişkin pozitif yükümlülüklerinin dikkate alınmasının
anayasal bir zorunluluk olduğu açıktır.
49. Nitekim fıkrada sözleşmenin daha sıkı ilişkili hukuka
tabi olacağının öngörülmesi yerine bu hususta hâkime yetki tanınmasının
amacının işçiyi korumak olduğu kuşkusuzdur. Başka bir ifadeyle fıkrada
hâkimin mutat işyeri hukuku ile daha sıkı ilişkili hukuktan hangisinin işçiye
daha yüksek standartta bir koruma sağladığı konusunda değerlendirme
yapabilmesine imkân tanınmıştır.
50. Bu bağlamda sözleşmeyle daha sıkı ilişkili hukukun
işçiye mutat işyeri hukukundan daha yüksek düzeyde bir koruma sağlaması
durumunda hâkim, mutat işyeri hukuku yerine daha sıkı ilişkili hukuku
uygulayabilecektir. Dolayısıyla daha sıkı ilişkili hukukun uygulanması
konusunda hâkime tanınan yetkinin işçinin aleyhine sonuç doğuracağı söylenemez.
51. Bu itibarla
yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde hukuk seçimi yapılmaması durumunda
bu sözleşmelerin işçinin işini mutat olarak yaptığı işyeri hukukuna tabi
olacağını, ayrıca işçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması hâlinde
bu işyerinin mutat işyeri sayılmayacağını öngören ve kanun koyucunun takdir
yetkisi kapsamında kalan kuralın anılan sözleşmelerin daha sıkı ilişkili hukuka
tabi kılınmasına engel teşkil etmediği gözönünde bulundurulduğunda devletin
çalışanların korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleriyle çelişmediği sonucuna
ulaşılmıştır.
52. Açıklanan
nedenlerle kural, Anayasa’nın 49. maddesine aykırı değildir. İtirazların reddi
gerekir.
Kenan YAŞAR bu görüşe
katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 5., 10., 13., 35.,
36. ve 55. maddelerine de aykırı olduğu
ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 49. maddesi
yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın Başlangıç kısmı ile 2., 5.,
10., 13., 35., 36. ve 55. maddeleri yönünden
ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 90.
maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
53. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte; 30/3/2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural
tekrarlanmak suretiyle Anayasa Mahkemesinin gerekli gördüğü hâllerde Resmî
Gazete’de yayımlandığı günden başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği
tarihi bir yılı geçmemek üzere ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
54. 5718 sayılı Kanun’un 27. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının iptal edilmesi nedeniyle doğacak hukuksal boşluk kamu yararını ihlal
edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası ile
6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince bu kurala
ilişkin iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından başlayarak altı
ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI. HÜKÜM
27/11/2007 tarihli ve 5718 sayılı Milletlerarası Özel
Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin;
A. (1) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve
İPTALİNE, Muhterem İNCE ile Ömer ÇINAR’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü
fıkrası ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrası
gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ALTI AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. (2) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Kenan YAŞAR’ın
karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
5/11/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
KARŞI
OY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz
iş sözleşmesinden kaynaklanan alacak davalarında uygulanan 5718 sayılı
Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin
itiraz konusu (1) numaralı fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğu gerekçesi ile oy
çokluğuyla iptaline, aynı maddenin itiraz konusu (2) numaralı fıkrasına yönelik
iptal talebinin ise oy çokluğu ile reddine karar vermiştir.
2. (1)
numaralı fıkranın iptaline katılmakla birlikte (2)
numaralı fıkranın iptali talebinin reddine
yönelik karara aşağıda açıklanan nedenlerle katılma imkânı olmamıştır.
3. Mahkememizce
Kanun’un 27. maddesinin (1) numaralı fıkranın iptalinde yabancılık unsuru
taşıyan iş sözleşmelerinde hukuk seçimi yapılmış ise kural uyarınca daha sıkı
ilişkili hukukun uygulanamaması nedeniyle işçinin söz konusu hukukta öngörülen
korumadan mahrum kalabileceği gerekçesi ile anılan fıkra Anayasa’nın 49.
maddesine aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
4. İptal
edilmeyen söz konusu kural, yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde,
taraflar arasında uygulanacak hukukun belirlenmemiş olması veya yapılan hukuk
seçimi anlaşmasının geçersiz sayılması durumunda, işçinin işini mutat olarak
yaptığı işyerinin hukukunun uygulanması gerektiğini öngörmektedir. Ancak
işçinin işini geçici olarak başka bir ülkede yapması durumunda, bu işyeri mutat
işyeri sayılmamaktadır (MÖHUK m. 27/2).
5. Öte
yandan, iş sözleşmesi ile daha sıkı ilişkili bir hukuk düzeninin varlığı
halinde, mutat işyeri hukuku veya işverenin esas işyerinin bulunduğu ülke
hukuku yerine, bu daha sıkı ilişkili hukuk uygulanabilir (MÖHUK m. 27/4).
6. Türk
Anayasası’nın başlangıç kısmında yer alan ifadeye göre, her Türk vatandaşı,
temel hak ve özgürlüklerden eşitlik ve sosyal adalet gereğince yararlanarak
onurlu bir yaşam sürdürme hakkına sahiptir. Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye
Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanmıştır ve bu bağlamda,
devletin, bireyleri güçlüler karşısında koruyarak toplumsal eşitliği ve sosyal
adaleti sağlaması gerektiği söylenebilir.
7. Sosyal devlet; çalışma gücünden ya da imkânından yoksun olan
kişileri koruyucu ekonomik tedbirler alan, sosyal risklerin yarattığı
olumsuzlukları bertaraf edebilecek sistemler öngören, gelir dağılımının
dengesini gözeten, kamu yararı gereği sosyal ve ekonomik ilişkilere müdahale
edebilen, herkesin insan onuruna uygun asgari yaşam şartlarına sahip olması
için çalışan, kişilerin hayatlarını sağlıklı şekilde sürdürebilmeleri,
sağlıklarını kaybettiklerinde ise tedavileri için gerekli finansmanı sağlayacak
yöntemleri geliştiren, topluma sağlıklı ve huzurlu bir gelecek vadeden
devlettir (AYM, E.2022/15, K.2022/73, 1/6/2022 § 3).
8. Ayrıca çalışanların ücret ve diğer parasal haklarını zamanında
ve eksiksiz olarak tahsil edebilmelerine yönelik düzenlemelerin öngörülmesi de
sosyal devlet ilkesinin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır (AYM, E.2020/75,
K.2023/188, 8/11/2023, § 10).
9. Anayasaya
göre devlet, sosyal adaleti sağlamakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, işçi-işveren
ilişkilerinde de kendini göstermelidir. Kanun'un 27. maddesinin (2) numaralı
fıkrası uyarınca ilk olarak uygulanacak hukuk işçinin işini mutat olarak
yaptığı işyerinin hukukudur. İş sözleşmesi ile daha sıkı ilişkili bir hukuk
düzeninin varlığı halinde daha sıkı ilişkili hukuk uygulanabilecektir. Daha
sıkı ilişkili hukukun ne olduğu kanunda belirtilmemiş bu durumun tespiti
hâkimin takdirine bırakılmıştır. Kısacası bir Türk işçi Türk bir işverence yurt
dışına çalışmak için gönderildiğinde hangi hukuka tabi olacağını bilse bile bu
hukukun içeriğine yönelik sağlıklı şekilde bir bilgi sahibi olması beklenemez.
Bu durumda ise Türk uyruklu işçilerin yurt dışındaki işyeri hukuklarından doğan
alacaklarına ilişkin davalarda işçiler Türk hukukunun sağladığı korumadan
mahrum kalabilecektir. Bu durum, sosyal hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmamakta
ve işçilerin haklarının yeterince korunmaması riski doğurmaktadır.
10. Nitekim
“İşçinin işini mutat olarak yaptığı yer hukukunun uygulanması gerektiği buna
göre Mozambik İş Kanunu gereği uyuşmazlığın çözümünün gerektiği, çalışılan ülke
hukukunda öngörülen 6 aylık sürenin dolduğu gerekçesiyle davanın reddine” dair
ilk derece mahkemesi kararı Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin E.2024/4527,
K.2024/7811 sayılı kararı ile onanmıştır.
11. Aynı
şekilde Yargıtay’ın bir başka kararına göre; “Tarafların hukuk seçimi anlaşması
yapmadıkları veya yapılan hukuk seçimi anlaşmasının geçersiz olduğu dönemde iş
sözleşmesine, kural olarak işçinin işini mutat olarak yaptığı işyeri hukukunun
uygulanması gerektiği 5718 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinin ikinci fıkrasında
genel bir kural olarak düzenlenmiştir. Burada yetkili kılınan hukuk, işçinin
işini fiilen yerine getirdiği yer ülke hukukudur. Mutat işyeri hukuku,
karakteristik edimin ifa yeri hukuku olarak iş sözleşmesiyle en sıkı ilişkili
olan hukuktur. 5718 sayılı Kanun’un 27 nci maddesinin dördüncü fıkrasında
düzenlenen daha sıkı ilişkili hukuk ise bir istisna hükmü olup bu hükmün iş
sözleşmelerinde dar yorumlanması gerekir (Yargıtay 9. HD. E.2023/18439,
K.2024/7533).
12. Yine
Yargıtay’a göre; “Davacı tarafından iş görme edimi fiilen söz konusu Ülkede
yerine getirilmiş olup ilgili dönemlerde mutat işyerinin de işçinin işini
fiilen yaptığı Rusya olduğu sabittir. Davacıya belirtilen dönemlerde ücreti de
USD olarak ödenmiştir. Daha sıkı ilişkili hukukun tespitinde sadece işçi ve
işverenin Türk olması tek başına belirleyici kriter kabul edilemez. Buna göre hukuk
seçimi anlaşması bulunmayan ve daha sıkı ilişkili hukukun Türk hukuku olmadığı
anlaşılan çalışma dönemleri bakımından uyuşmazlığa mutat işyeri hukukunun
uygulanması gerektiğinin düşünülmemesi hatalıdır.” (Yargıtay 9. HD.
E.2023/18439, K.2024/7533).
13. Yine
çoğunluk kararında sözleşmeyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunmasına
rağmen kuralda öngörülen mutat işyeri hukukunun uygulanmasına karar
verilmesinin de mümkün olduğuna ve bu konuda hâkime takdir yetkisi verildiğine
işaret edilmiştir.
14. Anayasa'nın
10. maddesi, kanun önünde eşitlik ilkesini güvence altına almıştır. Bu ilkeye
göre, herkes eşit haklara sahip olmalı ve nesnel ve makul bir neden bulunmadığı
sürece hukuki düzenlemelerle kişilere ayrıcalık tanınmamalıdır. 5718 sayılı
Kanun'un 27. maddesinin (2) numaralı fıkrası, Türk işçilerini eşit olmayan bir
konuma sokmaktadır. Türkiye'de tescil edilmiş bir şirketin yurt dışında çalışan
Türk işçisinin hakları, aynı şirketin Türkiye'deki işyerinde çalışan işçisinin
haklarından farklı olabilmektedir. Bu durum, işçilerin sahip olduğu temel
işçilik haklarının kanun önünde eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan bir şekilde
düzenlenmesine yol açmaktadır ve bu da Anayasa'nın 10. maddesine aykırılık
oluşturmaktadır.
15. Anayasa'nın
49. maddesinde, çalışma hakkı ve devletin bu hakları koruma yükümlülüğü açıkça
belirtilmiştir. Devlet, çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma
hayatını geliştirmek, işsizliği önlemek ve çalışma barışını sağlamak için
gerekli tedbirleri almak zorundadır. 5718 sayılı Kanun'un 27. Maddesinin (2)
numaralı fıkrası, özellikle gelişmemiş bir ülkenin işyeri hukukunun Türk
işçisini koruma konusunda yetersiz kalabileceği bir durumu ortaya koymaktadır.
Yurt dışında çalışan bir Türk işçisinin, yurt içindeki işçi ile aynı haklara
sahip olmaması, Anayasa'nın 49. maddesindeki devletin çalışanları koruma
konusundaki pozitif yükümlülüğüne aykırıdır. Mutat işyeri
hukukunun işçiye sağladığı hakların Türkiye'deki hukuk sistemine göre daha
zayıf olması durumunda, işçilerin hak kayıplarına sebep olacaktır.
16. Türk
hukukunun uygulandığı durumlarda, vatandaşların Türk hukukunun hükümlerini
bildiği varsayılmaktadır. Ancak işçiden, uygulanacak başka bir hukuk düzenini
öğrenmesi beklenemez. Bu sorumluluk, işverene aittir. 5718 sayılı Yasa'nın 27.
Maddesinin doğrudan sonucu, işçinin hangi koşullarda çalışacağını ve hangi
haklara sahip olduğunu bilmemesi, hakkını arayamaması gibi sorunlara yol açar.
Mutat iş yeri hukukunun uygulanması halinde zamanaşımı ve hak düşürücü
sürelerin Türk hukukundan farklı olması sebebiyle işçilerin hak kayıpları
meydana gelecektir.
17. 5718
sayılı Kanun’un 27. maddesi, işçinin mutat işyeri hukukuna tâbi olması
durumunda, işçi alacaklarına ilişkin davalar işverenin zamanaşımı itirazları
veya hak düşürücü süreler nedeniyle reddedilebilecektir. Bu, işçinin mülkiyet
hakkını, yani çalışma hakkından doğan alacakları ve diğer haklarını tehdit
altına sokar. İşçi, kendi işyerinde uygulanan hukuk düzenlemelerinin farkında
olamayacağı için işçi yabancı hukukun içeriğine ilişkin sağlıklı şekilde bilgi
sahibi olamayacağından, haklarının ne zaman sona ereceğini veya hangi süreler
içinde dava açması gerektiğini bilemeyecektir. Bu durum ise işçinin Anayasanın
güvence altına aldığı haklarının ihlali anlamına gelir.
18. Sonuç
olarak, 5718 sayılı Kanun'un 27. Maddesinin (2) numaralı fıkrası Türk
işçilerinin haklarını yeterince korumamakta, eşitlik ilkesini ihlal etmekte ve
sosyal devletin pozitif yükümlülükleriyle bağdaşmamaktadır. Ayrıca, işçilerin
ulusal hukukun sağladığı korunmadan mahrum kalmalarına neden olmaktadır.
19. Tüm
bu açıklamalar ışığında, 5718 sayılı Kanun’un 27. maddesinin itiraz konusu (2)
numaralı fıkrasının Anayasa’nın 10. maddesinin yanı sıra 49. maddesinde yer
alan Devletin çalışanları koruma yükümlülüğüne de aykırı olduğu ve iptali
gerektiği gerekçesiyle çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.
KARŞI OY
Sayın Mahkemece çoğunluk tarafından benimsenen görüş
uyarınca 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un
27. maddesinin 1. fıkrasının Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar
verilmiştir. Aşağıda belirttiğimiz gerekçeler ile söz konusu maddenin
Anayasa’ya aykırı olmadığı kanaatinde olduğumuzdan Sayın çoğunluğun görüşüne
katılmıyoruz.
İptal davasına konu 5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk
ve Usul Hukuku Hakkında Kanun’un 27. maddesinin ilk fıkrasına göre, “İş
sözleşmeleri, işçinin mutad işyeri hukukunun emredici hükümleri uyarınca sahip
olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla, tarafların seçtikleri hukuka
tâbidir”. İptal gerekçesinde yabancılık unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde
sözleşme özgürlüğü çerçevesinde hukuk seçimi yapılması mümkün olmakla birlikte,
işçinin daha sıkı ilişkili hukukun korumasından yararlanaması için gerekli
tedbirlerin alınması gerektiği, işçinin işveren karşısında pazarlık imkanının
ilke olarak sınırlı olduğu, hukuk seçimi yapılan iş sözleşmelerinde işçinin
daha sıkı ilişkili hukukun korunmasından yararlandırılmamasının çalışanların
korunmasına yönelik devletin pozitif yükümlülüğü ile bağdaşmayacağı, bu
nedenlerle söz konusu fıkranın Anayasa’nın 49. maddesine aykırı olduğu
belirtilmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, günümüzde yabancılık
unsuru taşıyan iş sözleşmelerinde tarafların sözleşme özgürlüğü çerçevesinde
hukuk seçimi yapabilmeleri bir çok ülke tarafından kabul edilen bir ilkedir.
Nitekim “Akdi Borç İlişkilerine Uygulanacak Hukuk Hakkındaki AT Tüzüğü (Roma
I)”, iş sözleşmesinin taraflarına hukuk seçimi yapma imkanı tanımıştır. (Bu
tüzük 592/2008 EC numarasını alarak 4.7.2008 (L.177, s.6) tarihli Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır). Roma I Tüzüğü’nün 8/1 maddesinde, iş sözleşmelerinin
tarafların 3.madde uyarınca seçtikleri hukuka tabi olduğu belirtilmiş, ancak
yapılacak hukuk seçiminin, hiç hukuk seçimi yapılmasaydı 8. maddenin 2., 3. ve
4. fıkralarında gösterilen hukukların emredici düzenlemeleri uyarınca işçinin
sahip olacağı korumadan mahrum bırakamayacağı düzenlenmiştir. 5718 sayılı
Kanunun 27. maddesinin ilk fıkrasında işçinin mutad işyeri hukukunun emredici
hükümleri uyarınca sahip olacağı asgarî koruma saklı kalmak kaydıyla,
tarafların seçtikleri hukuka tâbi olduğu, ikinci fıkrasında tarafların hukuk
seçimi yapmamış olmaları hâlinde iş sözleşmesine, işçinin işini mutad olarak
yaptığı işyeri hukuku uygulanacağı,işçinin işini geçici olarak başka bir ülkede
yapması hâlinde, bu işyeri mutad işyeri sayılmayacağı, aynı maddenin üçüncü
fıkrasında işçinin işini belirli bir ülkede mutad olarak yapmayıp devamlı
olarak birden fazla ülkede yapması hâlinde iş sözleşmesinin, işverenin esas
işyerinin bulunduğu ülke hukukuna tâbi olduğu, son fıkrasında ise, ancak hâlin
bütün şartlarına göre iş sözleşmesiyle daha sıkı ilişkili bir hukukun bulunması
hâlinde sözleşmeye ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri yerine bu hukukun
uygulanabileceği düzenlenmiştir.
Görüldüğü üzere, Roma Tüzüğü ile 5718 sayılı Kanunun 27.
maddesinin ayrıştığı nokta, iş sözleşmelerinde taraflarca hukuk seçimi
yapılması halinde Tüzük, daha sıkı ilişkili hukukun uygulanmasına imkan
tanırken, 5718 sayılı Kanunun buna imkan tanımamasıdır. Bununla birlikte,
Kanunun 27. maddesinin ilk fıkrasında tarafların hukuk seçimi yapmaları halinde
mutat işyeri hukukunun işçiyi koruyan asgari düzenlemelerinin saklı olduğu
belirtilerek hukuk seçimi yapılsa dahi işçiye asgari bir koruma sağlandığı
gibi, 5718 sayılı Kanunun kamu düzenine aykırılık başlıklı 5. maddesi uyarınca
seçilen hukukun yerine Türk Hukukunun da uygulanması mümkün olacaktır. Kanunun
5. maddesine göre, “Yetkili yabancı hukukun belirli bir olaya uygulanan
hükmünün Türk kamu düzenine açıkça aykırı olması hâlinde, bu hüküm uygulanmaz;
gerekli görülen hâllerde, Türk hukuku uygulanır”. Buna göre, tarafların
seçtiği hukukun ve mutat işyeri hukukunun korumasının yeterli olmadığı hallerde
kamu düzeninine aykırı bir durum varsa Türk Hukukunun uygulanması her zaman
mümkün olup, hukuk seçimi yapılması halinde 5718 sayılı Kanunun 27. maddesinin
4. fıkrasında belirtilen daha sıkı ilişkili hukuk korumasından işçinin
yararlandırılmamasının Anayasa’ya aykırı olduğu söylenemez. Kaldı ki daha sıkı
ilişkili hukukun uygulanmasını engelleyen düzenleme, 5718 sayılı Kanunun 27.
maddesinin 1. fıkrası değil, aynı maddenin 4. (son) fıkrasıdır. 5718 sayılı
Kanunun 27. maddesinin son fıkrası 2. ve 3. fıkralara atıf yapmasına karşın
hukuk seçimine imkan tanıyan ilk fıkraya atıf yapmamıştır. Hal böyle olunca bir
an için çoğunluk görüşünün yerinde olduğu kabul edilse dahi, iş sözleşmelerinde
taraflara hukuk seçimi imkanı tanıyan 27. maddenin ilk fıkrasının değil, daha
sıkı ilişkili hukukun uygulanması için bu fıkraya atıf yapmayarak hükmü kapsam
dışı bırakan, dördüncü (son) fıkranın Anayasa’ya aykırılığı söz konusu
olabilir.
Bunun yanında daha sıkı ilişkili hukuk her zaman Türk
Hukuku olmayabilir. Sözleşmeyle sıkı ilişkili hukukun nasıl belirleneceği 5718
sayılı Kanunun 24. maddesinin 4. (son) fıkrasında belirtilmiştir. İşverenin
işyerinin veya meskeninin Türkiye’de olmaması, işin Türkiye’de yapılmaması veya
işçinin Türk vatandaşı olmaması hallerinde sözleşmeyle ilişkili hukuk Türk
hukuku olmayabilir. Ancak daha sıkı ilişkili hukukun yabancı bir hukuk olduğu
hallerde dahi kamu düzenine aykırılık varsa, Türk Hukuku uygulanabilecektir.
5718 sayılı Kanun hükümleri yabancılık unsuru içeren olaylarda hangi hukukun
uygulanacağını düzenleyen kurallar olup, yabancılık unsuru içeren iş
sözleşmelerinde işçi Türk vatandaşı olmayabileceği gibi işveren de Türk şirketi
olmayabilir. Türkiye’de çalışmaya gelen yabancı uyruklu kişinin mutat
işyerinden (Türk iş mevzuatından) daha fazla koruma sağlayan (Ü) ülkesinin
hukuk kurallarının uygulanması hususunda işveren ile sözleşme yapması ve
uygulanacak hukuku belirlemesi mümkün iken, 5718 sayılı Kanunun 27. maddesinin
ilk fıkrasının iptali ile işçi lehine hukuk seçimi yapılması ve üçüncü bir
ülkenin hukukunun uygulanması imkanı işçinin elinden alınmış olmaktadır.
Sayın çoğunluğun iptal gerekçesi daha çok Türk vatandaşı
olan işçilerin, hukuki koruması zayıf olan yabancı ülkelere çalışmaya gitmesi
ve hukuk seçimi yapılarak işçinin Türk Hukukunun korumasından
yararlandırılmaması düşüncesine dayanmakta olup, 5718 sayılı Kanunun yabancılık
unsuru içeren tüm olaylara uygulanan genel kanun olduğu nazara alındığında bu
düşüncenin isabetli olduğu söylenemez. 5718 sayılı Kanun sadece iş
sözleşmelerinde değil, tüketici sözleşmeleri, fikri mülkiyet haklarına ilişkin
sözleşmeler, sözleşmeden doğan borç ilişkileri, eşya taşıma sözleşmeleri gibi
pek çok yabancılık unsuru içeren sözleşmelerde tarafların hukuk seçimine imkan
tanımıştır. Bu yönüyle 5718 sayılı Kanun kendi içinde bir bütünlük ve tutarlık
içermektedir. Yukarıda belirttiğimiz üzere, Kanunda iş sözleşmelerinde
tarafların hukuk seçimi yapmaları halinde işçinin korunması açısından mutat
işyeri hukukunun asgari koruması saklı tutulmuş olup, yine Kanunun 5. maddesi
uyarınca Türk kamu düzenine aykırılık halinde Türk Hukukunun uygulanması her
zaman mümkündür. Bu nedenlerle, 5718 sayılı Kanunun 27. maddesinin 1. fıkrası
Anayasanın 49. maddesine aykırı olmadığından iptal yönündeki çoğunluk görüşüne
katılmıyoruz.
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Ömer ÇINAR
|