“Bilindiği gibi 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334.maddesinin ilk fıkrasında kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler hükmü yer almaktadır.
Maddenin ikinci fıkrasında ise kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilecekleri düzenlenmektedir. Burada adli yardımdan yararlanabilecekler arasında ticaret şirketlerinin ve kooperatiflerin sayılmadığı görülmektedir.
Maddenin gerekçesinde gerçek kişiler için öngörülen adli yardımdan, istisnaî olarak, kamuya yararlı dernek ve vakıfların da yararlanabilmelerinin düzenlendiğini ve kamuya yararlı dernek ve vakıfların faaliyetleri sırasında taraf olmak zorunda kalacakları dava ve işler sebebiyle yapacakları harcamaları karşılayacak yeterli malî kaynaklarının bulunmaması durumunda, gerçekleştirebilecekleri kamuya yararlı faaliyetlerin de tehlikeye girmesi söz konusu olabileceğinden, bu tür tüzel kişilerin de adli yardımdan yararlanmaları uygun bulunduğu belirtilmiştir. Gerekçenin mefhumu muhalifinden tüzel kişilerden sadece kamuya yararlı dernek ve vakıfların adli yardımdan yararlanabileceğinin belirtildiği anlaşılmaktadır.
ANAYASAYA AYKIRILIK SORUNU:
AİHM’nin ve Anayasa Mahkemesi’nin çeşitli kararlarında da istikrarlı olarak belirtildiği gibi adli yardım kavramı doğrudan adil yargılanma hakkı ile ilgilidir. Bu temel hak Anayasanın “Hak Arama Hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin ilk fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” şeklinde ifade bulmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinde de adil yargılanma başlığı altında adil ve aleni yargılanma, bilgilendirme, savunma, vekil tutma ve adaletin yararı gerektiriyorsa ücretsiz hukuki yardım alma, sorguya çekme veya çektirme, çevirmen yardımından yararlanma gibi haklar düzenlenmiştir.
AİHM, 6. maddenin dava tarafı bir bireye hukuki temsil sağlanmasını gerektirip gerektirmediği konusunun davanın kendine özgü koşullarına bağlı olduğunu belirlenmesi gereken konunun, koşulların tamamı göz önünde bulundurularak, adli yardım sağlanmamasının başvuranı adil yargılanma hakkından mahrum bırakıp bırakmayacağı hususu olduğunu belirtmektedir.
Bundan başka AİHM adil yargılanma hakkı ve adli yardımla ilgili bütün kararlarında adli yardımdan yararlanma bakımından kişiler açısından herhangi bir ayrıma gitmemiştir. Aksine AİHM bir çok kararında yargıya erişimin engellenmesinin gerçek veya tüzel kişi ayrımı yapılmaksızın AİHS’nin 6.maddesinin ilk fıkrasındaki adil yargılanma hakkının ihlali niteliğinde olduğu kabul etmektedir (…).
AİHM yakın tarihli Türkiye ile ilgili verilen Nalbant ve diğerleri/Türkiye kararında, mahkemeye erişim hakkına dair uyguladığı genel ilkeler yönünden tüzel kişiler ile gerçek kişiler arasında herhangi bir farklılığın bulunmadığını bazı kararlarına da atıf yaparak belirtmiştir. AİHM, yukarıda bahsedilen Nalbant ve diğerleri/Türkiye kararında başvuran şirketler hakkında yerel mahkemelerin muafiyet taleplerini yeterince detaylı bir değerlendirme yapmadan sadece iç hukukta ticari şirketler yönünden adli yardıma ilişkin bir hüküm bulunmadığına atıfta bulunarak reddettiklerini, yerel mahkemelerin iç hukukta adli yardıma dair bir hükmün olmayışını ticari amaçları olan bütün tüzel kişilere uygulanacak mahkeme harçlarından muafiyet konusunda ayrım gözetmeksizin bir kısıtlama olarak ele aldığını ifade etmiştir.
AİHM ilgili kararda sonuç olarak ticari şirketin ödeme gücüyle ilgili bireysel durumunu dikkate almaksızın adli yardım talebinin iç hukukta hüküm bulunmadığı gerekçesiyle kategorik olarak reddetmesinin mahkemeye erişim hakkına orantısız müdahale olduğu sonucuna ulaşmıştır. AİHM ayrıca hâlihazırda mahkeme harçlarından muafiyete ilişkin genel bir yasağın Sözleşme’nin 6. maddesi yönünden bir sorun teşkil edeceğine hükmetmiştir
Anayasa Mahkemesi de adli yardım ile ilgili bütün kararlarında AİHM ile paralel bir şekilde adli yardım talebinin adil yargılanma hakkı çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiş ve adli yardımdan yararlanabilecek kişiler bakımından herhangi bir kısıtlamaya gitmemiştir(Anayasa Mahkemesi’ nin Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. , B. No: 2020/22192, 17/5/2023 ve 09.01.2014 ,B. No : 2013/1977 sayılı ve benzer kararları).
Anayasanın 36.maddesi ve AİHS’nin 6.maddesinin ilk fıkrası 6100 sayılı HMK’nın 27.maddesinde kendini bulmaktadır. Hukuki dinlenilme hakkı başlıklı 27.maddesinde davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgililerinin, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olduğu belirtildikten sonra bu hakların a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,b) Açıklama ve ispat hakkını,c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini olduğu düzenlenmektedir.
Hukuki dinlenilme hakkının bir uzantısı olarak görülen HMK’nın 334.maddesinde ise adli yardımdan yararlanabilecek kişiler sayılmış, ticaret şirketlerinin olduğu tüzel kişilerin bu haktan yararlanamayacağı konusunda açık bir düzenleme getirilmemiştir. Anayasa Mahkemesi çeşitli kararlarında usul kurallarının kişilerin mahkemeye erişim haklarını ihlal edecek tarzda yorumlanmayacağını belirtmiş olması karşısında bu yorumun yapılması yanlış olmayacaktır.
Aynı şekilde davanın açılması, delillerin sunulması ve yargılamanın yürütülmesi safhalarıyla doğrudan ilgili olan ve oldukça geniş bir şekilde düzenlenen HMK’nın 27.maddesi ile HMK’nun 334.maddesini bu anlamda daha dar bir şekilde yorumlanması bir çelişki doğuracaktır.
Yine AİHM kararlarında da belirtildiği üzere AİHS’nin 6.maddesi yargılama makamlarının, kişilerin adil yargılanma hakkını, buradan hareketle mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacak şekilde yorumlanamayacaktır. Gerek AİHS’nin 6.maddesi gerekse AİHM kararlarında adalete erişim hakkı anlamında gerçek kişi ve tüzel kişi ayrımı yapılmamaktadır.
Anayasa'nın değişik 90. maddesinde usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasa'ya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacağı, usulüne göre yürürlüğe konulmuş temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşmalarının esas alınacağı kuralı da dikkate alındığında ticaret şirketlerinin ve kooperatiflerin adli yardımdan yararlanamayacağı düşünülemeyecektir.
Aksi takdirde Anayasanın 36.maddesinin verdiği güvence ile mahkemelere adli yardım talebi ile başvuran ticaret şirketleri, bu taleplerinin sadece tüzel kişi olması nedeniyle reddedilip adil yargılanma hakkından mahrum kalması ile karşı karşıya kalabileceklerdir.
Ticaret şirketlerinin ve kooperatiflerin sadece tacir olması nedeniyle adli yardım talebinin kabul edilmemesi üzerine bazı durumlarda, kendi ödenmiş sermayesinden daha fazla harç ve yargılama giderleri ödemeye zorlamak , yukarıda belirttiğimiz gibi adalete erişim hakkının ihlali anlamına gelmektedir.
Bu nedenle ticaret şirketlerinin ve kooperatiflerin adli yardım talebi değerlendirilirken sadece tacir olmaları ve açıkça HMK’nun 334.maddesinde sayılmamaları nedeniyle reddedilmemeli, adli yardım talebi açıkça dayanaktan yoksun değilse ve davanın mahiyetine göre ödenecek harç ile yargılama giderleri bu nitelikteki tüzel kişilerin malvarlığı ile karşılaştırıldığında ödenemeyecek durumda ise adli yardım talebi kabul edilmelidir.
Dolayısıyla HMK'nun 334.maddesinin mevcut düzenlemesi ile sadece gerçek kişiler ve bazı tüzel kişiler hakkında adli yardım talebinde bulunabilmesi yukarıda belirtildiği gibi Anayasa'nın 36. maddesi anlamında adil yargılanma hakkının ihlali anlamına gelmektedir. Bu durumun ise Anayasa Mahkemesi'nin Kemtaş Tekstil İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. kararında da belirtildiği gibi (paragraf 83)somut norm denetimi ile gideriminin daha doğru bir yol olacağından Mahkememizce Anayasa'nın 152.maddesi uyarınca ilgili hükmün iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına karar verilmiştir.
KARAR :
1-Davacı tarafın 20.02.2024 tarihli dilekçesinde yapmış olduğu adli yardım talebi değerlendirildiğinde 6100 sayılı HMK'nun 334.maddesinin 2.fıkrasının Anayasa'nın 36. ve 10.maddesine aykırılık teşkil ettiği kanaatine varıldığından bu hükmün Anayasa'nın 152.maddesi gereğince iptali için Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmasına,
2-Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına, dosyanın Anayasa Mahkemesi'ne kayıt tarihinden itibaren beş ay içinde karar verilmediği durumda davanın yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasına oy birliği ile karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/141
Karar Sayısı : 2024/132
Karar Tarihi : 23/7/2024
R.G. Tarih - Sayı : Tebliğ edildi.
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Batı Asliye Ticaret Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa’nın 10. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kat karşılığı eser sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptal ve tescil davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 334. maddesi şöyledir:
“Adli yardımdan yararlanacak kişiler
MADDE 334 – (1) Kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin, gereken yargılama veya takip giderlerini kısmen veya tamamen ödeme gücünden yoksun olan kimseler, iddia ve savunmalarında, geçici hukuki korunma taleplerinde ve icra takibinde, taleplerinin açıkça dayanaktan yoksun olmaması kaydıyla adli yardımdan yararlanabilirler.
(2) Kamuya yararlı dernek ve vakıflar, iddia ve savunmalarında haklı göründükleri ve mali açıdan zor duruma düşmeden gerekli giderleri kısmen veya tamamen ödeyemeyecek durumda oldukları takdirde adli yardımdan yararlanabilirler.
(3) Yabancıların adli yardımdan yararlanabilmeleri ayrıca karşılıklılık şartına bağlıdır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca yapılan ilk inceleme toplantısında başvuru kararı ve ekleri, Raportör Sümeyye KOCAMAN tarafından hazırlanan ilk inceleme raporu ve itiraz konusu kanun hükmü okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
2. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi” başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada uygulanacak bir kanun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda anılan fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği kurala bağlanmış; söz konusu fıkranın (a) bendinde “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı”, (b) bendinde “Başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneği” Anayasa Mahkemesine gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır.
3. Maddenin (4) numaralı fıkrasında ise yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
4. Anılan İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli kararında, Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği, (2) numaralı fıkrasında da itiraz başvurusunda gerekçeli başvuru kararının aslının Anayasa Mahkemesine sunulacağı ifade edilmiştir. Anılan fıkranın (a) bendinde ise “Başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneği” Anayasa Mahkemesine sunulacak belgeler arasında sayılmıştır.
5. Yine İçtüzük’ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede başvuruda eksikliklerin bulunduğunun tespit edilmesi hâlinde itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği, (2) numaralı fıkrasında ise anılan (b) bendi uyarınca verilen kararın itiraz yoluna başvuran mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden başvurmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
6. İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin aynı dava dosyası üzerinden itiraz konusu kurala ilişkin olarak daha önce Anayasa Mahkemesine yaptığı başvuru Anayasa Mahkemesinin 4/4/2024 tarihli ve E.2024/76, K.2024/84 sayılı kararıyla gönderilen belgeler arasında başvuru kararına ilişkin tutanağın onaylı örneğinin bulunmadığı gerekçesiyle 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin reddedilmiştir.
7. Yapılan incelemede itiraz yoluna başvuran Mahkeme, aynı kurala ilişkin olarak yeniden Anayasa Mahkemesine başvuruda bulunmuştur. Bakılmakta olan davanın heyet hâlinde görülecek işlerden olmasına rağmen itiraz başvurusunda gönderilen 24/6/2024 tarihli tutanakta yalnızca mahkeme başkanının imzasının bulunduğu, bu hâliyle söz konusu tutanağın anılan Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde belirtilen nitelikte bir başvuru tutanağı olarak değerlendirilemeyeceği anlaşılmaktadır.
8. Öte yandan İçtüzük’ün 49. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca Mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden itiraz başvurusunda bulunması mümkün olmakla birlikte yapılacak başvuru önceki başvurunun devamı mahiyetinde olmayıp yeni bir başvuru niteliği taşımaktadır. Bu sebeple aynı kurala ilişkin yapılacak yeni başvurunun Anayasa, 6216 sayılı Kanun ile İçtüzük’te belirtilen yönteme uygun olması gerekmektedir.
9. İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin daha önceki başvuruya ilişkin olarak düzenlenen 15/3/2024 tarihli gerekçeli başvuru kararıyla Anayasa Mahkemesine yeniden itiraz başvurusunda bulunduğu, bu başvuruya ilişkin yeni bir gerekçeli başvuru kararının düzenlenmediği anlaşılmaktadır. Bu itibarla itiraz başvurusunda daha önceki başvuruya ilişkin düzenlenen gerekçeli başvuru kararının bu başvuru açısından Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine uygun bir gerekçeli başvuru kararı olarak değerlendirilemeyeceği açıktır.
10. Açıklanan nedenlerle 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) ve (b) bentleri ile İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendine ve (2) numaralı fıkrasının (a) bendine aykırı olduğu anlaşılan başvurunun 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
III. HÜKÜM
12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 334. maddesinin (2) numaralı fıkrasının iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE 23/7/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR