ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2018/94
Karar Sayısı : 2023/10
Karar Tarihi : 25/1/2023
R.G.Tarih-Sayı :
12/7/2023-32246
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyeleri Engin ALTAY, Özgür ÖZEL, Engin ÖZKOÇ ile birlikte
114 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 1/2/2018 tarihli ve 7077 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabul Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 9. maddesiyle 31/7/1970 tarihli ve 1325 sayılı Millî
Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilâtı Hakkında Kanun’un 2. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen (d) bendinin “…personelin güvenlik soruşturması ve
arşiv araştırması hizmetlerini Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü…” bölümünün,
B. 12. maddesiyle 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı
Kuvvetleri Disiplin Kanunu’nun 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen
(h) bendinde yer alan “...eylem birliği içerisinde olmak...” ibaresinin,
C. 48. maddesiyle 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 2.
maddesine eklenen (4) numaralı fıkranın,
Ç. 51. maddesiyle 6112 sayılı Kanun’un 32. maddesinin;
1. (2) numaralı fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinde
yer alan “...yüzde birinden yüzde üçüne kadar...” ibaresinin,
2. (5) numaralı fıkrasına eklenen;
a. İkinci cümlede yer alan “...beş güne...” ibaresinin,
b. Üçüncü cümlede yer alan “...beş günden on güne...”
ve “...yayın lisansının iptaline...” ibarelerinin,
c. Dördüncü cümlede yer alan “…yayın lisansının
iptaline...” ibaresinin,
D. 55. maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu’na eklenen ek 31. maddenin birinci fıkrasında yer alan “...veya
Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara...”, “..., mensubiyeti
veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı...” ve “...Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından...” ibarelerinin,
E. 62. maddesiyle 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 4. maddesine eklenen (5) numaralı
fıkranın üçüncü cümlesinin,
Anayasa’nın 2., 7., 13., 20., 28., 36., 38., 42., 70., ve
125. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin
durdurulmasına karar verilmesi talebidir.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un iptali talep edilen kuralların da yer aldığı;
1. 9. maddesiyle 1325
sayılı Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (d) bendi şöyledir:
“d) Bakanlık merkez ve
taşra teşkilatı ile bağlı, ilgili ve ilişkili kuruluşlarında görev alacak
personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hizmetlerini Milli
İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü aracılığıyla,”
2. 12. maddesiyle
6413 sayılı Kanun’un (1) numaralı fıkrasına (h) bendinin eklendiği 20.
maddesinin ilgili kısmı şöyledir:
“Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren
disiplinsizlikler
MADDE 20 – (1) Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını
gerektiren disiplinsizlikler şunlardır:
…
“h) Terör örgütleriyle
ilişkisi olmak: Terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde olmak, bu
örgütlere yardım etmek, kamu imkân ve kaynaklarını bu örgütleri desteklemeye
yönelik kullanmak ya da kullandırmak, bu örgütlerin propagandasını yapmaktır.
…”
3. 48. maddesiyle 6112
sayılı Kanun’un (4) numaralı fıkranın eklendiği 2. maddesi şöyledir:
“Kapsam
MADDE
2 – (1)
Bu Kanun, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altında, her türlü
teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun elektromanyetik
dalgalar veya diğer yollarla yapılan radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın
hizmetleriyle ilgili hususları kapsar. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı
yetkisi altındaki medya hizmet sağlayıcılar, ikinci fıkra gereğince Türkiye'de
yerleşik kabul edilenler ile üçüncü ve dördüncü fıkra hükümlerine tabi
olanlardır.
(2) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Medya hizmet sağlayıcı, şirket merkezinin Türkiye'de
bulunması ve yayın hizmetlerine ilişkin editoryal kararların Türkiye sınırları
içinde alınıyor olması durumunda Türkiye'de yerleşik kabul edilir.
b) Medya hizmet sağlayıcının şirket merkezinin Türkiye'de
bulunmasına rağmen, yayın hizmetlerine ilişkin editoryal kararların Avrupa
Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesine taraf başka bir ülkede alınması ya da yayın
hizmetlerine ilişkin editoryal kararlar Türkiye'de alınmakla birlikte şirket
merkezinin anılan Sözleşmeye taraf başka bir ülkede bulunması durumunda medya
hizmet sağlayıcı, yayın hizmeti faaliyetini yürüten işgücünün önemli bir
kısmının bulunduğu ülkede yerleşik kabul edilir. Ancak,
1) Yayın hizmeti faaliyetini yürüten işgücü her iki
ülkede de bulunmakla birlikte, hangi ülkede daha yoğun olarak çalışıldığının
tespit edilemediği durumlarda medya hizmet sağlayıcı, şirket merkezinin
bulunduğu ülkede yerleşik kabul edilir.
2) Yayın hizmeti faaliyetini yürüten işgücünün önemli bir
kısmının, her iki ülkede de yoğun olarak faaliyet göstermediği durumlarda medya
hizmet sağlayıcı, faaliyetine Türkiye'de daha önce başlamış olması ve Türkiye
ekonomisi ile istikrarlı ve etkili bir bağlantısının bulunması hâlinde
Türkiye'de yerleşik kabul edilir.
c) Bir medya hizmet sağlayıcının şirket merkezi
Türkiye'de bulunmakla birlikte, yayın hizmeti faaliyetine ilişkin editoryal
kararların Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesine taraf olmayan bir ülkede
alınması ya da yayın hizmetlerine ilişkin editoryal kararlar Türkiye'de
alınmakla birlikte şirket merkezinin anılan Sözleşmeye taraf olmayan üçüncü bir
ülkede bulunması durumunda medya hizmet sağlayıcı, yayın hizmeti faaliyetini
yürüten işgücünün önemli bir kısmının Türkiye'de bulunması hâlinde Türkiye'de
yerleşik kabul edilir.
(3) İkinci fıkra hükümlerinin uygulanamadığı durumlarda;
a) Türkiye sınırları içinde konuşlandırılmış uydu
bağlantısını kullanan medya hizmet sağlayıcılar,
b) Türkiye sınırları içinde konuşlandırılmış uydu
bağlantısını kullanmamalarına rağmen, Türkiye'ye ait uydular üzerinde kapasite
kullanan medya hizmet sağlayıcılar,
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altında
kabul edilir.
(4) (Ek:
17/4/2017-KHK-690/58 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7077/48 md.) Türkiye'ye
ait uydular üzerinden Türkçe olarak Türkiye'ye yönelik yayın yapan veya yayın
dili Türkçe olmamakla birlikte Türkiye'ye yönelik ticari iletişim yayınlarına
yer veren yayın kuruluşları, bu maddenin diğer fıkralarına bakılmaksızın
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altında kabul edilir. Bu
kuruluşların da Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yargı yetkisi altındaki
kuruluşlar gibi Üst Kuruldan yayın lisansı alması zorunludur.”
4. 51. maddesiyle 6112
sayılı Kanun’un değişiklikler yapılan 32. maddesinin ilgili kısımları şöyledir:
“…
(2) (Değişik birinci cümle: 17/4/2017-KHK-690/61 md.;
Aynen kabul: 1/2/2018-7077/51 md.) 8 inci maddenin birinci fıkrasının
diğer bentleri ile ikinci ve üçüncü fıkralarında ve bu Kanunun diğer
maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan
ve/veya bu Kanun hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini
yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve
alanı gözönünde bulundurularak, ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki
brüt ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari
para cezası verilir. (Mülga ikinci cümle: 17/4/2017-KHK-690/61 md.;
Aynen kabul: 1/2/2018-7077/51 md.) (…) İdarî para cezası miktarı, radyo
kuruluşları için bin Türk Lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı
medya hizmet sağlayıcıları için onbin Türk Lirasından az olamaz.
…
(5) 8 inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d)
bentlerindeki ilkelerle dördüncü fıkrasına aykırı yayın yapılmasını müteakip
verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı ihlalin
tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne kadar
durdurulmasına; ikinci tekrarı halinde ise, yayın lisansının iptaline karar
verilir. (Ek cümleler: 17/4/2017-KHK-690/61 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7077/51
md.) 8 inci maddenin birinci fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri
dışındaki bentlerini, aynı maddenin ikinci fıkrasını ve bu Kanunun yayın
hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini
yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal
eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayını beş güne kadar durdurulur.
Bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı halinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun
yayınının beş günden on güne kadar durdurulmasına; ihlalin ikinci
tekrarı halinde ise yayın lisansının iptaline karar verilir. Programlarının
yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun
yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine aykırı olarak
yayınlarına devam etmesi halinde yayın lisansının iptaline karar
verilir.
…”
5. 55. maddesiyle 2547
sayılı Kanun’a eklenen ek 31. madde şöyledir:
“Ek Madde 31- (Ek:
17/4/2017-KHK-690/65 md.; Aynen kabul: 1/2/2018-7077/55 md.)
Terör
örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Millî Eğitim
Bakanlığı tarafından belirlenen yurtdışındaki yükseköğretim kurumları,
enstitü ve merkezlerden mezun olanların eğitimlerine ilişkin olarak almış oldukları
diploma ve derecelerin denklik işlemleri yapılmaz ve bu hususta başlamış olan
işlemler tamamlanmaz.”
6. 62. maddesiyle
6749 sayılı Kanun’un 4. maddesine eklenen (5) numaralı fıkra şöyledir:
“(5) (Ek:17/4/2017-KHK-690/72 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7077/62 md.) Bu maddede öngörülen usuller uyarınca, terör örgütlerine
veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya
iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilerek idari işlem tesis
edilmek suretiyle kamu görevinden çıkarılanların itirazları üzerine yapılacak
değerlendirme sonucunda görevlerine iadesine ilişkin işlemler aynı usullerle
yapılır. Bu kapsamda görevine iade edilenlere kamu görevinden çıkarıldıkları
tarihten göreve başladıkları tarihe kadar geçen süreye tekabül eden mali ve
sosyal hakları ödenir. Bu kişiler, kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı
herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz. Bu personelin görevlerine
iadesi, kamu görevinden çıkarıldıkları tarihte bulundukları yöneticilik görevi
dışında öğrenim durumları ve kazanılmış hak aylık derecelerine uygun kadro ve
pozisyonlara atanmak suretiyle de yerine getirilebilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU,
Hicabi DURSUN, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ,
Recai AKYEL ve Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 17/5/2018 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma talebinin esas inceleme aşamasında
karara bağlanmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör
Cem GÜNDOĞDU tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu
kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların
gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun'un 9. Maddesiyle 1325 Sayılı Kanun’un 2. Maddesinin Birinci
Fıkrasına Eklenen (d) Bendinin “…personelin güvenlik soruşturması ve
arşiv araştırması hizmetlerini Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve
Emniyet Genel Müdürlüğü…” Bölümünün İncelenmesi
3. 2/7/2018 tarihli ve 703 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’nin 23. maddesiyle 1325
sayılı Kanun’un dava konusu kuralın da yer
aldığı 2. maddesi yürürlükten kaldırılmıştır.
4. Açıklanan nedenle konusu kalmayan
iptal talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekir.
B. Kanun’un 12. Maddesiyle 6413 Sayılı Kanun’un 20. Maddesinin (1)
Numaralı Fıkrasına Eklenen (h) Bendinde Yer Alan “...eylem birliği
içerisinde olmak...” İbaresinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
5. Dava dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren
disiplinsizlik nedeni olarak düzenlenen terör örgütleriyle eylem birliği
içerisinde olmak kavramının belirsiz ve öngörülemez olduğu belirtilerek
kuralın Anayasa’nın 2., 13., 38. ve 70. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
6. Dava konusu kuralın yer aldığı 7077 sayılı Kanun, olağanüstü hâl kapsamında
çıkarılan 17/4/2017 tarihli ve 690 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı
Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından onaylanması sonucu yürürlüğe girmiştir. Bununla
birlikte kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmediğinden
kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden
öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
7. Anayasa’nın 70. maddesinin birinci
fıkrasında “Her Türk, kamu hizmetlerine girme hakkına sahiptir.”
denilmek suretiyle kamu hizmetlerine girme hakkı güvence altına alınmıştır.
8. Anılan hak sadece kamu hizmetlerine
girmeyi değil kamu hizmetlerinde bulunmayı/kalmayı da güvence altına almaktadır
(AYM, E. 2021/104, K. 2021/87, 11/11/2021, § 48). Dolayısıyla kişinin kamu
hizmetinden çıkarılması sonucunu doğuran düzenlemeler Anayasa’nın 70. maddesi
kapsamındadır (AYM, E.2020/77, K.2021/93, 16/12/2021, § 13).
9. Dava konusu kuralla terör
örgütleriyle eylem birliği içerisinde olduğu tespit edilen personelin
Silahlı Kuvvetlerden çıkarılmasına imkân tanınmak suretiyle kamu
hizmetlerine girme hakkına bir sınırlama getirilmektedir.
10. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel
hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili
maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir.
Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve
lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
11. Buna göre kamu hizmetlerine girme
hakkına sınırlama
getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejimini düzenleyen
Anayasa’nın 13. maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir. Anayasa’nın söz konusu maddesi uyarınca kamu
hizmetlerine girme hakkına getirilen sınırlamalar kanunla yapılmalı, Anayasa’da
öngörülen sınırlama sebeplerine ve ölçülülük ilkesine uygun olmalıdır.
12. Bu kapsamda kamu hizmetlerine girme
hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli
olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli,
ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
13. Esasen temel hak ve özgürlükleri
sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde
kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
14. Kuralda terör örgütleriyle eylem
birliği içerisinde olmak Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezasını gerektiren
fiiller arasında sayılmıştır. Terör kavramı 12/4/1991 tarihli ve 3713 sayılı
Terörle Mücadele Kanunu’nda tanımlanmıştır. Anılan Kanun’un 1. maddesine göre
terör; cebir ve şiddet kullanarak, baskı, korkutma, yıldırma, sindirme veya
tehdit yöntemlerinden biriyle Cumhuriyet’in Anayasa’da belirtilen
niteliklerini, siyasi, hukuki, sosyal, laik, ekonomik düzeni değiştirmek,
devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü bozmak, Türk devletinin ve
Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek, devlet otoritesini zaafa uğratmak,
yıkmak veya ele geçirmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, devletin iç ve
dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacıyla bir örgüte
mensup kişi veya kişiler tarafından girişilecek her türlü suç teşkil eden
eylemlerdir. Terör örgütleri de anılan maddede sayılan amaçlara yönelik olarak
suç işlemek üzere meydana getirilmiş örgütlerdir (AYM, E.2018/73, K.2019/65,
24/07/2019, § 184).
15. Kuralda yer alan Silahlı Kuvvetlerden
ayırma cezasının uygulanabilmesi için öncelikle 3713 sayılı Kanun’un 1.
maddesinde belirtilen amaçlara ulaşmak maksadıyla meydana gelmiş bir örgüt
tarafından gerçekleştirilen somut bir terör eyleminin söz konusu olması, Silahlı
Kuvvetler mensubu olan kişinin de aynı amaçla bu eyleme fiilî olarak müdahil
olması gerekmektedir.
16. Terör örgütüyle eylem birliği içinde
olmak her bir terör eylemine göre farklılık gösterebilir. Türk devletinin ve
Cumhuriyet’in varlığını tehlikeye düşürmek amacına yönelik terör eylemleri ile
devletin iç ve dış güvenliğini, kamu düzenini veya genel sağlığı bozmak amacına
yönelik eylemler, amacı gereği farklı şekilde gerçekleştirilebilir. Dolayısıyla
belirtilen amaçlar çerçevesinde gerçekleştirilen eylemlerde Silahlı Kuvvetler
mensubunun ne tür bir eylem birliği içinde olacağının önceden belirlenmesi
zordur. Bu nedenle kanun koyucunun genel bir belirleme yaparak terör
örgütleriyle eylem birliği içinde bulunanların Silahlı Kuvvetlerden ayırma
cezası ile cezalandırılmalarını öngördüğü anlaşılmaktadır. Bir başka ifadeyle
anılan şekilde genel bir belirleme yapılması kuralın belirsizlik taşıdığı veya
keyfîliğe karşı gerekli kanuni güvenceyi taşımadığı anlamına gelmemekte, kanun
yapma tekniğinin doğasından kaynaklanmaktadır. Zira kanun kurallarının genel
olması, somut olayın özelliğine göre değişebilecek tüm çözümleri kuralın
bünyesinde barındırma, bir başka ifadeyle kuralın amaca uygun sonuca
ulaştıracak herhangi bir çözümü dışlamasını önleme ihtiyacından
kaynaklanmaktadır. Terör örgütleriyle eylem birliği içinde olma fiili somut
olayın özelliğine göre kanuna dayalı olarak idare tarafından belirlenecek ise
de idarenin bu işlemi mahkeme tarafından denetleneceğinden bu fiilin nihai
olarak kapsamı kanuna dayalı olarak yargı kararıyla ortaya konulabilecektir.
Dolayısıyla kuralın belirsiz ve öngörülemez olduğu söylenemez (benzer yöndeki
değerlendirme için bkz. AYM, E.2018/73, K.2019/65, 24/7/2019, § 186).
17. Kuralın Anayasa’nın 13. maddesine
uygunluğu denetlenirken sınırlamayı haklı kılan sebebin, başka bir ifadeyle söz
konusu düzenlemenin meşru amacının bulunup bulunmadığının da ortaya konulması
gerekmektedir.
18. Anayasa’nın 70. maddesinde kamu
hizmetlerine girme hakkı sınırsız bir hak olarak düzenlenmemiş, bu kapsamda
maddenin ikinci fıkrasında “Hizmete alınmada, görevin gerektirdiği
niteliklerden başka hiçbir ayırım gözetilemez.” hükmüne yer verilerek hizmete
alınmada görevin gerektirdiği niteliklerin gözetilmesi anılan hak
bakımından özel bir sınırlama nedeni olarak öngörülmüştür. Diğer yandan hizmete
alınmada görevin gerektirdiği niteliklerin gözetilmesi -hakkın kapsamı
gereği- bu niteliklerin kamu hizmetinde bulunma sırasında devam etmesini de
içermektedir. Bu bağlamda anılan fıkra ile hizmete alınmada görevin
gerektirdiği niteliklerden başka hiçbir ayrım gözetilemeyeceği öngörülerek bir
yandan kamu hizmetine alınmada aranacak şartların belirlenmesi hususunda kanun
koyucuya takdir yetkisi tanınmış, diğer yandan da söz konusu şartlar
belirlenirken bu hakka getirilecek sınırlamaların ancak görevin gerektirdiği
niteliklerle uyumlu olması hâlinde mümkün olabileceği ifade edilmiştir. Buna
göre kamu hizmetine girme hakkına getirilecek sınırlama görevin gerektirdiği
niteliklerden başka bir şarta bağlanamaz. Bu husus, anılan maddenin
gerekçesinde “…Kamu hizmetine alınacak memur ve kamu görevlileri ile ilgili
düzenlemede bu hakkın kötüye kullanılmasını önleyecek hükümler getirilmiştir”
biçiminde vurgulanmıştır (AYM, E.2018/89, K.2019/84, 14/11/2019, § 16).
19. Bu itibarla, kuralla öngörülen
düzenlemenin meşru amacının bulunup bulunmadığının saptanması için Silahlı
Kuvvetler personelinin kamu hizmetinden çıkarılması sonucunu doğuran ve
disiplin suçunun konusunu teşkil eden fiilin görevin gerektirdiği niteliklerle
ilgisinin olup olmadığının tespit edilmesi gerekmektedir.
20. 4/1/1961 tarihli ve 211 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’nun 1. maddesinde Türk Silahlı Kuvvetleri
kara, deniz ve hava kuvvetleri subay, askerî memur, astsubay, erbaş ve erleri
ile askerî öğrencilerden teşekkül eden ve seferde ihtiyatlarla ikmal edilen,
kadro ve kuruluşlarla teşkilatı gösterilen silahlı devlet kuvveti olarak tanımlanmış,
35. maddesinde ise vazifesinin, yurt dışından gelecek tehdit ve tehlikelere
karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün
muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak, Türkiye Büyük Millet Meclisi
kararıyla yurt dışında verilen görevleri yapmak ve uluslararası barışın
sağlanmasına yardımcı olmak olduğu belirtilmiştir.
21. Silahlı Kuvvetler personelinin yurt
savunması açısından önemi ve bu kapsamdaki görevlerinin niteliği gözetildiğinde
terör örgütleriyle eylem birliği içinde olmamasının anılan personelin hizmetin
mahiyeti ve özelliği gereği haiz olması ve görevde bulunduğu sürece de koruması
gereken temel niteliklerden biri olduğu açıktır.
22. Bu itibarla kuralla getirilen
sınırlamanın Anayasa’nın 70. maddesinde belirtilen sınırlama sebebine uygun
olarak öngörüldüğü anlaşılmaktadır.
23. Diğer yandan Anayasa’nın 13. maddesi
uyarınca sınırlamanın ölçülü olup olmadığının da değerlendirilmesi gerekir.
Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen
amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca
daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
24. Terör örgütleriyle eylem birliği
içerisinde olduğuna karar verilen personelin Silahlı Kuvvetlerden ayırma cezası
ile cezalandırılmasının öngörülmesi, görevin gerektirdiği temel niteliklerle
bağdaşmayan fiillerde bulunulmasını engelleyici ve caydırıcı niteliktedir. Bu
yönüyle iptali talep edilen kuralın, kuralla ulaşılmak istenen amaç yönünden
elverişli ve gerekli olduğu söylenebilir.
25. Kurala konu fiilin işlenmesi hâlinde
uygulanması öngörülen cezasının orantılı olup olmadığının tespitinde ise mesleğin
özelliği ile kişinin hak ve menfaatleri üzerinde oluşturduğu tesir ve
yaptırımın gerekçesini oluşturan meşru amacın niteliği gözönünde
bulundurulmalıdır.
26. Kuralda belirtilen fiil karşılığında
öngörülen ceza 6413 sayılı Kanun’da Silahlı Kuvvetler personeli hakkında
muhtelif fiiller karşılığında uygulanabileceği belirtilen disiplin cezaları
içinde en ağır ceza olan ve personelin tabi olduğu mevzuat hükümlerine göre
Türk Silahlı Kuvvetlerinden ilişiğinin kesilmesi veya durumuna göre
sözleşmesinin feshedilmesi sonucunu doğuran bir yaptırımdır. Yurt savunmasının
sağlanması temeli üzerine oluşturulan Silahlı Kuvvetler tarafından yürütülen
hizmetin hassasiyeti ve burada görev yapan personelin toplumsal güven ve huzur
adına taşıdığı önem gözetildiğinde, terör örgütleriyle eylem birliği içerisinde
olduğuna karar verilen personelin Silahlı Kuvvetlerden ayırılması neticesinin
yaptırım ile korunmak istenen hukuki değerler ve elde edilmek istenen kamusal
yarar karşısında bireye makul olmayan, orantısız bir külfet yüklemediği
sonucuna varılmıştır.
27. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 13. ve 70. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 70. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir
inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 38. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C. Kanun’un 48. Maddesiyle 6112 Sayılı Kanun’un 2. Maddesine
Eklenen (4) Numaralı Fıkranın İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
28. 6112 sayılı Kanun’da radyo, televizyon ve isteğe
bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi, ifade ve haber alma
özgürlüğünün sağlanması, medya hizmet sağlayıcılarının idari, mali, teknik
yapıları ve yükümlülükleri ile Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun (Üst Kurul)
kuruluşu, teşkilatı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esaslar
belirlenmiştir.
29. Anılan Kanun’un 2. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında bu Kanun’un Türkiye
Cumhuriyeti devletinin yargı yetkisi altında her türlü teknik, usul ve
araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun elektromanyetik dalgalar veya
diğer yollarla yapılan radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetleriyle
ilgili hususları kapsadığı belirtilmiş, (2) numaralı fıkra gereğince Türkiye’de
yerleşik kabul edilenler ile (3) ve (4) numaralı fıkra hükümlerine tabi
olanların Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargı yetkisi altındaki medya hizmet
sağlayıcılar olduğu ifade edilmiştir.
30. Söz konusu maddenin (4) numaralı
fıkrasında Türkiye'ye ait uydular üzerinden Türkçe olarak Türkiye'ye yönelik
yayın yapan veya yayın dili Türkçe olmamakla birlikte Türkiye'ye yönelik ticari
iletişim yayınlarına yer veren yayın kuruluşlarının maddenin diğer fıkralarına bakılmaksızın Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargı
yetkisi altında kabul edileceği; bu
kuruluşların da Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargı yetkisi altındaki kuruluşlar gibi Üst Kuruldan yayın
lisansı almalarının zorunlu olduğu hükme bağlanmış olup belirtilen fıkra dava
konusu kuralı oluşturmaktadır.
31. Kanun’un 3. maddesinde yayın
lisansı medya hizmet sağlayıcı
kuruluşlara, bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan yönetmelik ve diğer
düzenlemelerde belirtilen şartları haiz oldukları takdirde kablo, uydu, karasal
ve benzeri ortamlardan her türlü teknoloji ile yayın yapabilmeleri için her bir
yayın türü, tekniği ve ortamına ilişkin olarak ayrı ayrı olmak üzere Üst
Kurulca verilen izin belgesi şeklinde tanımlanmıştır.
32. Kanun’un 19. maddesinde özel medya hizmet sağlayıcı
kuruluşlar açısından yayın lisansının münhasıran radyo, televizyon ve isteğe
bağlı yayın hizmeti sunmak amacıyla Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre
kurulmuş anonim şirketlere verileceği belirtilmiş; yayın lisansı türleri,
süresi ve devrine ilişkin düzenlemeler öngören 27. maddesinde ise medya hizmet
sağlayıcı kuruluşların kablo, uydu, karasal ve benzeri ortamlardan yayın
yapabilmeleri için her bir yayın tekniği ve ortamına ilişkin Üst Kuruldan ayrı
ayrı lisans almak zorunda oldukları hüküm altına alınmıştır.
33. Her bir yayın tekniği ve ortamına yönelik yayın
lisanslarının verilme esas ve usulleri için ise ayrı ayrı yönetmelikler
çıkarılmak suretiyle bu hususta düzenleyici kurallara yer verilmiştir. Bu
kapsamda çıkarılan ve 15/6/2011 tarihli ve 27965 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Uydu Yayın Yönetmeliği, aynı Resmî
Gazete’de yayımlanan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kablolu Yayın Yönetmeliği
ve 23/12/2018 tarihli ve 30634 sayılı Resmî Gazete ’de yayımlanan Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu Karasal Yayın Lisansı ve Sıralama İhalesi Usul ve
Esasları Hakkında Yönetmelik hükümleriyle yayın lisansları yayın ortamlarına
göre ayrı düzenlemelere tabi kılınmıştır.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
34. Dava
dilekçesinde özetle; dava konusu kuralla yargı yetkisinin kapsamının
genişletildiği, söz konusu düzenlemenin Türkiye tarafından 7 Eylül 1992
tarihinde imzalanan ve 4/11/1993 tarihli ve 3915 sayılı Kanun’la onaylanması
uygun bulunan Avrupa Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’nde düzenlenen yargı
yetkisi kavramıyla örtüşmediği, gerek anılan Sözleşme’de gerekse iç mevzuatın
uyumlu hâle getirilmesi taahhüdünde bulunulan Avrupa Birliği Görsel İşitsel
Medya Hizmetleri Yönergesi’nde başka ülkeden alınan lisans veya yayın izninin
yeterli görüldüğü, Anayasa’nın 28. maddesinde güvence altına alınan basın
özgürlüğünün sınırlanmasında Anayasa’nın 26. ve 27. maddeleri hükümlerinin
uygulanacağı, bu maddelerde öngörülen sınırlama sebepleri dışında basının
sansürlenmesinin, halkın haber alma özgürlüğünün sınırlanmasının mümkün
olmadığı, söz konusu anayasal güvencelerin yayıncının başka bir ülkeden lisans
ya da yayın izni aldığı durumları da kapsadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın
28. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
35. 7077 sayılı Kanun’la düzenlenen dava
konusu kural olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmediğinden
kurala ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden
öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
36. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43.
maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 26. maddeleri
yönünden de incelenmiştir.
37. Anayasa’nın 26. maddesinin birinci
fıkrasında “Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka
yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu
hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da
vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri
yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.” hükmüne yer verilerek ifade
özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
38. İfade özgürlüğü yalnızca düşünce ve
kanaatlerin içeriğini değil iletilme biçimlerini de koruma altına almaktadır.
Nitekim Anayasa’nın 26. maddesinde ifade özgürlüğünün kullanımında
başvurulabilecek araçlar söz, yazı, resim veya başka yollar olarak ifade
edilmiş ve başka yollar ifadesiyle her türlü ifade aracının anayasal
koruma altında olduğu vurgulanmıştır. Anılan maddenin birinci fıkrasının son
cümlesinde radyo ve televizyon yayınlarının 26. maddenin koruması altında
olduğu belirtilmiş olup radyo ve televizyon yayınlarının ifade özgürlüğünün
ayrılmaz bir parçası olduğu konusunda şüphe bulunmamaktadır (AYM, E.2019/70,
K.2019/81, 16/10/2019, § 10).
39. Anayasa’nın 28. maddesinde ise basın
özgürlüğü güvence altına alınmıştır. Maddenin birinci fıkrasının ilk cümlesinde
“Basın hürdür, sansür edilemez.” denilmiş, ikinci fıkrasında ise “Devlet,
basın ve haber alma hürriyetini sağlayacak tedbirleri alır.” düzenlemesine
yer verilerek basın ve haber alma özgürlüğünün korunması amacıyla önlemler
alınmasının devletin görev ve sorumluluğunda olduğu belirtilmiştir.
40. Türkiye'ye ait uydular üzerinden
Türkçe olarak Türkiye'ye yönelik yayın yapan veya yayın dili Türkçe olmamakla
birlikte Türkiye'ye yönelik ticari iletişim yayınlarına yer veren yayın
kuruluşlarının Türkiye Cumhuriyeti devletinin yargı yetkisi altında kabul
edilerek yargı yetkisi altındaki diğer kuruluşlar gibi yayın lisansı almaları
gerektiğini düzenleyen dava konusu kural ifade ve basın özgürlüklerine
sınırlama getirmektedir.
41. Dava konusu kuralla Türkiye'ye
ait uydular üzerinden Türkçe olarak Türkiye'ye yönelik yayın yapan veya yayın
dili Türkçe olmamakla birlikte Türkiye'ye yönelik ticari iletişim yayınlarına
yer veren yayın kuruluşlarının maddenin diğer fıkralarına bakılmaksızın Türkiye
Cumhuriyeti devletinin yargı yetkisi altında kabul edilmekte ve yayın lisansı
almaları zorunlu kılınmaktadır. Yayın lisansına ilişkin usul ve esaslar ise 6112
sayılı Kanun’un 27. maddesinde düzenlenmiştir. Dava konusu kural ve anılan
Kanun hükümleri bir bütün olarak değerlendirildiğinde, yargı yetkisi altında
kabul edilen ve yayın lisansı alması gereken yayın kuruluşlarının herhangi bir
tereddütte yer vermeyecek şekilde açık, net ve öngörülebilir nitelikte ortaya
konulduğu dolayısıyla hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik şartlarını taşıyan
kuralın kanunilik ölçütünü sağladığı anlaşılmaktadır.
42. İfade özgürlüğünün düzenlendiği
Anayasa’nın 26. maddesinin birinci fıkrasının üçüncü cümlesinde bu fıkra
hükmünün radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların
izin sistemine bağlanmasına engel teşkil etmediği belirtilmiş bu suretle radyo,
televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine
bağlanması mümkün kılınmıştır.
43. Anılan maddenin ikinci fıkrasında
söz konusu hakkın sınırlama sebepleri gösterilmiş, bu kapsamda “Bu
hürriyetlerin kullanılması millî güvenlik, kamu düzeni, kamu güvenliği,
Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez
bütünlüğünün korunması, suçların önlenmesi, suçluların cezalandırılması, Devlet
sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, başkalarının şöhret
veya haklarının, özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek
sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine
getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.” denilmiştir. Maddenin dördüncü
fıkrasında ise “Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına
ilişkin düzenleyici hükümler, bunların yayımını engellememek kaydıyla,
düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.” hükmüne
yer verilmiştir.
44. Anayasa’nın 28. maddesinin üçüncü
fıkrasında da basın özgürlüğünün sınırlanmasında Anayasa’nın 26. ve 27.
maddeleri hükümlerinin uygulanacağı ifade edilmiştir.
45. Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa
Sınırötesi Televizyon Sözleşmesi’nin 4. maddesinde tarafların Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 10. maddesine uygun olarak ifade ve haber alma
özgürlüğünü sağlayacakları belirtilmiştir. AİHS’in 10. maddesinde ise
Anayasa’nın 26. maddesinde yer verilen hükme benzer olarak “Herkes ifade
özgürlüğü hakkına sahiptir. Bu hak, kamu makamlarının müdahalesi olmaksızın ve
ülke sınırları gözetilmeksizin, kanaat özgürlüğünü ve haber ve görüş alma ve de
verme özgürlüğünü de kapsar. Bu madde, Devletlerin radyo, televizyon ve sinema
işletmelerini bir izin rejimine tabi tutmalarına engel değildir. / Görev
ve sorumluluklar da yükleyen bu özgürlüklerin kullanılması, yasayla öngörülen
ve demokratik bir toplumda ulusal güvenliğin, toprak bütünlüğünün veya kamu
güvenliğinin korunması, kamu düzeninin sağlanması ve suç işlenmesinin
önlenmesi, sağlığın veya ahlakın, başkalarının şöhret ve haklarının korunması,
gizli bilgilerin yayılmasının önlenmesi veya yargı erkinin yetki ve
tarafsızlığının güvence altına alınması için gerekli olan bazı formaliteler,
koşullar, sınırlamalar veya yaptırımlara tabi tutulabilir.” düzenlemesi yer
almaktadır.
46. Dava konusu kuralın gerekçesinde bitkisel gıda takviyeleri ve benzeri
destekleyici ürünler, cinsel içerikli ürün satışı, sohbet, arkadaşlık ve eş
bulma hatları ve hizmetleri, telefon numaraları verilmek suretiyle izleyici ve
dinleyicileri yanıltıcı, ara kazan, bul kazan ve benzeri türden yarışma,
çekiliş, lotarya ve benzeri adlar altında ödül ve ikramiye taahhüdünü içeren
yayınların büyük bir kısmının Üst Kuruldan lisans alınmaksızın yurt dışından ve
Türkiye’ye ait uydular üzerinden yapıldığı, yine bu yayınların çoğunluğunun
yayın dilinin Türkçe olduğu, ticari iletişim yayınlarının hedef kitlesinin de
Türkiye’de bulunduğu belirtilerek düzenleme ile bu bağlamda yaşanan sorunların
çözülmesinin amaçlandığı ifade edilmiştir.
47. Bu çerçevede Türkiye'ye ait uydular
üzerinden Türkçe olarak Türkiye'ye yönelik yayın yapmak isteyen veya yayın dili
Türkçe olmamakla birlikte Türkiye'ye yönelik ticari iletişim yayınlarına yer
vermek isteyen yayın kuruluşlarının yargı yetkisi altında kabul edilmelerinin kuralın
gerekçesinde ifade edilen alanlarda kamu düzeninin sağlanması amacını taşıdığı
bu itibarla kuralın anayasal bağlamda meşru bir amaca sahip olduğu anlaşılmıştır.
48. Diğer yandan Anayasa’nın 13. maddesi
uyarınca temel hak ve özgürlüklere yönelik sınırlamaların demokratik toplum
düzeninin gereklerine uygun olması, bir başka ifadeyle demokratik toplumda
zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılaması gerekir. Bu bağlamda Türkiye’de
etkisini gösteren yayınların düzenlenmesi ve denetim altında tutulması amacıyla
bu yayınları yapan yayın kuruluşlarının yargı yetkisi altında kabul edilmesinin
ve bu konuda izin sisteminin etkili bir şekilde işletilmesinin demokratik bir
toplumda zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşılamaya yönelik olmadığı
söylenemez.
49. Kuralda belirtilen yayın kuruluşlarının Türkiye Cumhuriyeti devletinin
yargı yetkisi altında kabul edilip yayın lisansı alma zorunluluğuna tabi
kılınması suretiyle hedef kitlesi Türkiye’de bulunan yayınların belli bir düzen
içinde tutulması ile kontrol ve denetiminin sağlanmasının mümkün kılındığı
gözetildiğinde kuralla getirilen sınırlamanın anılan meşru amacın
gerçekleştirilmesi bakımından elverişli ve gerekli olduğu anlaşılmıştır.
50. Bununla birlikte kuralda öngörülen
düzenlemenin doğrudan veya dolaylı olarak görsel ve işitsel medyada çok
sesliliği, haberleşme özgürlüğünü, bağımsız ve tarafsız yayıncılığı engeller
nitelikte bir etki ve sonuç doğurmaması gerekir.
51. Kural kapsamındaki yayın
kuruluşlarının almaları zorunlu kılınan yayın lisansının, anılan kuruluşların 6112 sayılı Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak çıkarılan
yönetmelik ve diğer düzenlemelerde belirtilen şartları haiz oldukları takdirde
kablo, uydu, karasal ve benzeri ortamlardan her türlü teknoloji ile yayın
yapabilmeleri için her bir yayın türü, tekniği ve ortamına ilişkin olarak ayrı
ayrı olmak üzere Üst Kurul tarafından verileceği anlaşılmaktadır. Söz konusu
yayın lisansıyla ilgili usul ve esasları düzenleyen mevzuat hükümleri
incelendiğinde anılan lisansın alınması bakımından kural kapsamındaki
kuruluşlarla yargı yetkisi altındaki diğer kuruluşlar arasında bir farklılık
bulunduğundan, başka bir ifadeyle söz konusu yayın lisansının alınması
bakımından bu kuruluşların daha ağır usul ve şartlara tabi kılındığından söz
edilememektedir.
52. Diğer yandan kuralda belirtilen yayınların muhatap
kitlesinin Türk toplumu olduğu ve yayınlarda Türkiye’ye ait uyduların
kullanıldığı dikkate alındığında kuralla ulaşılmak istenen kamu yararı ile
ifade ve basın özgürlüklerine yönelik kişisel yarar arasında bulunması gereken
makul dengenin gözetildiği ve kuralın orantısız bir sınırlamaya neden olmadığı
sonucuna varılmıştır.
53. Ayrıca Avrupa Sınırötesi Televizyon
Sözleşmesi’nin AİHS’in 10. maddesindeki güvencelere atıf yaptığı gözetildiğinde
kuralda öngörülen düzenlemenin bu sözleşmeyle bağdaşmadığı da söylenememektedir.
54. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi
gerekir.
Ç. Kanun’un 51. Maddesiyle
6112 Sayılı Kanun’un 32. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Değiştirilen
Birinci Cümlesinde Yer Alan “...yüzde birinden yüzde üçüne kadar...”
İbaresi ile (5) Numaralı Fıkrasına Eklenen; İkinci Cümlede Yer Alan “...beş
güne...”, Üçüncü Cümlede Yer Alan “...beş günden on güne...” ile “...yayın
lisansının iptaline...” ve Dördüncü Cümlede Yer Alan “…yayın lisansının
iptaline...” İbarelerinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
55. 6112 sayılı Kanun'un
32. maddesinde Üst Kurulun idari yaptırım uygulama yetkisine ilişkin hükümlere
yer verilmiştir.
56. Anılan maddenin (1)
numaralı fıkrasında 8. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a), (b), (d), (f),
(g), (ğ), (h), (n), (ö), (s), (ş) ve (t) bentlerindeki yayın hizmeti ilkelerine
aykırı yayın yapan medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara ihlalin ağırlığı, yayının
ortamı ve alanı gözönünde bulundurularak ihlalin tespit edildiği aydan bir
önceki aydaki brüt ticari iletişim gelirinin yüzde ikisinden beşine kadar idari
para cezası verileceği; bu idari para cezası miktarının radyo kuruluşları için
bin Türk lirasından, televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet
sağlayıcıları için on bin Türk lirasından az olamayacağı; idari tedbir olarak
ihlale konu programın yayınının beş keze kadar durdurulmasına, isteğe bağlı
yayın hizmetlerinde ihlale konu programın katalogdan çıkarılmasına karar
verileceği; ihlalin mahiyeti gözönünde bulundurularak idari para cezası ile
birlikte idari tedbire karar verilebileceği gibi sadece idari para cezasına
veya tedbire de karar verilebileceği belirtilmiştir.
57. Maddenin (2) numaralı fıkrasında Kanun'un 8.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının yukarıda sayılan bentler dışında kalan
bentleri ile (2) ve (3) numaralı fıkralarında ve Kanun'un diğer maddelerinde
belirlenen ilke, yükümlülük veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya bu Kanun
hükümleri kapsamında Üst Kurul tarafından belirlenen yükümlülüklerini yerine
getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya ihlalin ağırlığı, yayının ortamı ve alanı
gözönünde bulundurularak ihlalin tespit edildiği aydan bir önceki aydaki brüt
ticari iletişim gelirinin yüzde birinden yüzde üçüne kadar idari para cezası
verileceği; idari para cezası miktarının radyo kuruluşları için bin Türk lirasından,
televizyon kuruluşları ve isteğe bağlı medya hizmet sağlayıcıları için on bin
Türk lirasından az olamayacağı hüküm altına alınmış olup anılan fıkrada yer
alan “...yüzde birinden yüzde üçüne kadar...”
ibaresi dava konusu kurallardan ilkini oluşturmaktadır.
58. Kanun’un 32. maddesinin (1) ve (2) numaralı
fıkralarının her ikisi de idari yaptırıma ilişkin olmakla birlikte aralarında
yaptırımın türü ve verilecek idari para cezasının miktarı bakımından
farklılıklar bulunmaktadır. (1) numaralı fıkrada bazı yayın ilkelerinin ihlali
hâlinde idari para cezası ve/veya idari tedbir öngörülmekte, (2) numaralı
fıkrada ise (1) numaralı fıkrada belirtilen yayın ilkeleri dışında kalan yayın
ilkelerinin ihlali düzenlenmekte ve tek bir yaptırım usulü olarak alt ceza
sınırı maktu olarak aynı olmakla birlikte oransal aralık olarak daha düşük bir
idari para cezası verilmesi öngörülmektedir. Öte yandan maddenin (8) numaralı
fıkrasının ikinci cümlesine göre de (2) numaralı fıkrada belirtilen her bir
ihlal için bir defaya mahsus olmak üzere, idari para cezası uygulamak yerine
medya hizmet sağlayıcı kuruluşunun uyarılmasına Üst Kurul tarafından karar
verilebileceği düzenlenmiştir.
59. Maddenin (2) numaralı fıkrasında 7077 sayılı Kanun’un
dava konusu kuralın da yer aldığı 51. maddesiyle yapılan değişiklikler
öncesinde iki aşamalı bir yaptırım usulü öngörülmekte; belirtilen ihlallerin
gerçekleşmesi hâlinde öncelikle uyarıda bulunulacağı, uyarının ilgili kuruluşa
tebliğinden sonra ihlalin tekrarı hâlinde ise idari para cezası verileceği
belirtilmekteydi. Kanun koyucu söz konusu maddede değişikliğe giderek idari
para cezası uygulanması yerine medya hizmet sağlayıcı kuruluşa uyarıda
bulunulmasını bazı kıstaslar belirlemek suretiyle Üst Kurulun takdirine
bırakmıştır. Yine aynı değişiklikle Üst Kurul tarafından belirlenen
yükümlülükleri yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara yaptırım
uygulanması da mümkün kılınmıştır.
60. Kanun’un 32. maddesinin (5) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde ise 8. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (d) bentlerindeki ilkelerle (4) numaralı fıkrasına aykırı yayın yapılmasını
müteakip verilecek yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde aynı
ihlalin tekrarı hâlinde, medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının on güne
kadar durdurulmasına, ikinci tekrarı hâlinde ise yayın lisansının iptaline
karar verileceği düzenlenmiştir.
61. (5) numaralı fıkranın dava
konusu diğer kuralların da yer aldığı ikinci, üçüncü ve dördüncü cümlelerinde
ise 8. maddenin (1) numaralı fıkrasının (a), (b) ve (d) bentleri dışındaki
bentlerini, aynı maddenin (2) numaralı fıkrasını ve bu Kanun’un yayın
hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen hükümlerinden herhangi birini
yaptırım kararının tebliğinden itibaren bir yıl içinde yirmiden fazla ihlal
eden medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yayınının beş güne kadar
durdurulacağı; bir yıl içinde aynı ihlalin tekrarı hâlinde medya hizmet
sağlayıcı kuruluşun yayınının beş günden on güne kadar durdurulacağı,
ihlalin ikinci tekrarı hâlinde ise yayın lisansının iptaline karar
verileceği, programlarının yayını veya yayınları süreli durdurulan medya hizmet
sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen kararın gereklerine
aykırı olarak yayınlarına devam etmesi hâlinde yayın lisansının iptaline
karar verileceği hüküm altına alınmıştır.
62.
(5) numaralı fıkranın 7077 sayılı Kanun’un
51. maddesiyle değiştirilmeden önceki hâlinde yalnız fıkranın birinci
cümlesinde yer alan yayın ilkeleri bakımından tekraren ihlal belirli bir süre
şartına bağlanarak cezaların aşamalı olarak artırılması öngörülmekte iken
yapılan değişiklik ile eklenen ek cümlede yer alan bentlerin, 8. maddenin (2)
numaralı fıkrasının ve Kanun’un yayın hizmetlerinde ticari iletişimi düzenleyen
hükümlerinden herhangi birinin bir yıl içerisinde yirmiden fazla tekraren
ihlali hâlinde de cezaların aşamalı olarak artırılması öngörülmüştür.
2. İptal Talebinin Gerekçesi
63. Dava dilekçesinde özetle; dava
konusu kurallarla getirilen idari yaptırımların ölçüsüz olduğu, kanun koyucunun
yasal düzenlemelerin yapılmasındaki takdir yetkisini sınırsız ve keyfî olarak
kullanamayacağı, bu yetkiyi kullanırken hukuk devleti ilkesiyle bağlı olduğu,
dava konusu düzenlemelerin muhalif basının cezalandırılması yoluyla
susturulmasına, otosansür oluşturulmasına ve korku toplumu yaratılmasına
sebebiyet vereceği, kuralların halkın haber alma hakkına doğrudan müdahale
niteliği taşıdığı belirtilerek Anayasa’nın 2. ve 28. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
64. 7077 sayılı Kanun’la düzenlenen
dava konusu kurallar olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme
öngörmediğinden kurallara ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem
kuralları yönünden öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
65. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi
uyarınca kurallar ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 26. maddeleri yönünden de
incelenmiştir.
66. Dava konusu kurallar; yayın
hizmeti ilkelerine ve Kanun’un diğer maddelerinde belirlenen ilke, yükümlülük
veya yasaklara aykırı yayın yapan ve/veya Üst Kurul tarafından belirlenen
yükümlülüklerini yerine getirmeyen medya hizmet sağlayıcıya idari para cezası
verileceğini ve yine bazı ihlallerin tekraren gerçekleşmesi durumunda yayının
durdurulmasını, sonrasında gerçekleşecek ihlaller hâlinde ise yayın lisansının
iptaline karar verilmesini, programlarının yayını veya yayınları süreli
durdurulan medya hizmet sağlayıcı kuruluşun yaptırım kararının tebliğine rağmen
kararın gereklerine aykırı olarak yayınlarına devam etmesi hâlinde de yayın
lisansının iptaline karar verilmesini öngörmesi nedeniyle ifade ve basın özgürlüğüne sınırlama getirmektedir.
67. Dava konusu kurallar idari para
cezası verilmesine sebep olan fiillerin hangileri olduğu hususu ile tekrarı
hâlinde yayın durdurma ve yayın lisansının iptaline karar verilmesini
gerektiren ihlallerin neler olduğunu açık olarak düzenlemiştir. Bu itibarla ifade ve basın özgürlüğüne sınırlama getiren kuralların belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir nitelikte olduğu, dolayısıyla kanunilik ölçütünü sağladığı
anlaşılmaktadır.
68. Kurallar ile medya hizmet sağlayıcı
kuruluşlara bazı hâllerde idari para cezası verilmesinin, yaptırım kararının
tebliğinden itibaren tekraren ihlalin gerçekleşmesi durumunda kademeli olarak
yaptırımların artırılmasının ve yayın durdurma kararının gereklerine uyulmaması
hâli için de ayrıca bir yaptırım uygulanmasının öngörüldüğü gözetildiğinde,
sınırlama nedeninin kanunda yer verilen ihlallerin önüne geçilmesi ve
tekrarının engellenmesi suretiyle kamu düzeninin tesisi olduğu anlaşılmaktadır.
Bu nedenle sınırlamanın Anayasa’nın 26. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen
sınırlama sebeplerine uygun olarak öngörüldüğü, dolayısıyla anayasal olarak
meşru bir amaca dayandığı görülmektedir.
69. Kurallar kapsamında getirilen ve
ihlalin tekrarı hâlinde uygulanacak yaptırımın kademeli olarak artırılmasını
öngören düzenlemelerin medya hizmet sağlayıcıları tarafından bu alandaki
yükümlülüklere aykırı davranılması noktasındaki caydırıcı etkisi gözetildiğinde
dava konusu kuralların kamu düzeninin sağlanması şeklindeki meşru amaca ulaşma
bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
70. Öte yandan kuralla medya hizmet
sağlayıcıya uygulanacak cezada üst sınır öngörülmekte ve cezanın nispi olarak
belirlenmesi suretiyle failin ekonomik durumunun, kusurunun, işlenen fiilin
haksızlık derecesinin gözönünde bulundurulmasına imkân sağlanmaktadır. Ayrıca
yüzdelik olarak gösterilen ceza oranlarının mali yönden kişilere aşırı külfet
yükleyecek parasal miktarlara tekabül edecek boyutlarda belirlenmediği,
tekraren ihlalin önüne geçilmesi yönünden idari yaptırımların kademeli olarak
düzenlendiği, bu ilke ve yasakların ihlali haline bağlanan sonucun belirli bir
süre ile sınırlandırıldığı, söz konusu sürenin yaptırım kararının tebliğinden
itibaren başlayacağı, yayın durdurma yaptırımının gereklerine aykırı davranışın
önüne geçilmesi adına getirilen kuralın ise yayın durdurma süresiyle sınırlı
uygulanacağı anlaşılmaktadır. Belirtilen kararlara karşı yargı denetiminin de
açık olduğu gözetildiğinde ilgili kuralların orantısız bir sınırlamaya neden
olmadığı sonucuna varılmıştır.
71. Açıklanan nedenlerle kurallar
Anayasa’nın 13., 26. ve 28. maddelerine aykırı değildir. İptalleri talebinin
reddi gerekir.
Kuralların Anayasa’nın 2. maddesine
de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. 26. ve 28. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler
kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca
bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
D. Kanun’un 55.
Maddesiyle 2547 Sayılı Kanun’a Eklenen Ek 31. Maddenin Birinci Fıkrasında Yer
Alan “...veya Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara...”, “...,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı...” ve “...Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından...” İbarelerinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
72. Dava
dilekçesinde özetle; dava konusu kuralda yer alan kavramların belirsiz ve
öngörülemez olduğu, Millî Güvenlik Kurulunun
(MGK) bir yapı, oluşum veya grubun millî güvenlik aleyhine faaliyette
bulunduğuna karar verirken ilgili yapılara hangi faaliyetleri dolayısıyla itham
altında olduklarını bildirmediği, onların savunmalarını almadığı, bu karara
karşı yargısal yollara başvurulamadığı, ayrıca kuralda bir yükseköğretim
kurumunun bu yapı, oluşum ve gruplarla üyelik, mensubiyet, iltisak veya irtibat
şeklinde bir ilişkisi olduğunu Millî Eğitim Bakanlığının belirlemesinin
öngörüldüğü, Millî Eğitim Bakanlığının bir soruşturma ve kovuşturma organı
olmadığı gibi yabancı ülkelerdeki yükseköğretim kurumlarını soruşturma
yetkisinin de bulunmadığı, öte yandan yasada bu belirlemenin hangi usul ve
esaslara göre yapılacağı konusunda da herhangi bir düzenleme bulunmadığı,
kuralda yer alan mensubiyet, iltisak ve irtibat kavramlarının içeriğinin
belirsiz ve öngörülemez olduğu, düzenlemenin eğitim hakkına ciddi bir sınırlama
getirdiği, suç ve cezaların kanuniliği ilkesiyle
çeliştiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 13., 38. ve 42. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
a. Dava Konusu İbareler Arasında Yer
Alan “…Milli Güvenlik Kurulunca…” İbaresinin İncelenmesi
73. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi
nedeniyle Anayasa’nın 118. maddesi yönünden incelenmiştir.
74. 2547 sayılı Kanun’a eklenen ek 31.
maddede terör örgütlerine veya MGK tarafından devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından belirlenen yurt dışındaki yükseköğretim kurumları, enstitü ve
merkezlerden mezun olanların eğitimlerine ilişkin olarak almış oldukları
diploma ve derecelerin denklik işlemlerinin yapılmayacağı ve bu hususta
başlamış olan işlemlerin tamamlanmayacağı öngörülmekte olup, anılan maddede yer
alan “…Milli Güvenlik Kurulunca…” ibaresi dava konusu kuralı
oluşturmaktadır.
75. Anayasa’nın 118. maddesinin üçüncü
fıkrasında “Millî Güvenlik Kurulu; Devletin millî güvenlik siyasetinin
tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili alınan tavsiye kararları ve gerekli
koordinasyonun sağlanması konusundaki görüşlerini Cumhurbaşkanına bildirir.
Kurulun, Devletin varlığı ve bağımsızlığı, ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği,
toplumun huzur ve güvenliğinin korunması hususunda alınmasını zorunlu gördüğü
tedbirlere ait kararlar Cumhurbaşkanınca değerlendirilir.” denilmektedir.
76. Bu bağlamda MGK’nın başlıca
görevleri, devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması
ile ilgili tavsiye kararları almak ve gerekli koordinasyonun sağlanması
konusundaki görüşlerini bildirmektir. MGK’nın devletin varlığı ve bağımsızlığı,
ülkenin bütünlüğü ve bölünmezliği, toplumun huzur ve güvenliğinin korunması
hususunda alınmasını zorunlu gördüğü tedbirlere ait kararları
Cumhurbaşkanlığınca değerlendirilir.
77. Cumhurbaşkanı yardımcıları ve
Genelkurmay Başkanının önerileri dikkate alınarak Cumhurbaşkanı’nca gündemi
düzenlenen MGK’nın kararlarının hukuki niteliği Anayasa’nın anılan maddesinde
açıkça belirlenmiştir. Buna göre MGK’nın alacağı kararlar tavsiye niteliğinde
olup bu kararlar Cumhurbaşkanı’na bildirilir.
78. Nitekim Anayasa’nın 104. maddesinde
devletin başı olan Cumhurbaşkanı’nın millî güvenlik politikalarını
belirleyeceği ve bu kapsamda gerekli tedbirleri alacağı düzenlenmiştir. Yine
Cumhurbaşkanı’nın millî güvenliğin sağlanmasından sorumlu olduğu Anayasa’nın
117. maddesinde hükme bağlanmıştır.
79. Bu açıdan istişari nitelikte bir
danışma organı olan MGK’nın icrai karar alma yetkisine sahip olmadığı
gözetildiğinde Cumhurbaşkanı’nca ayrı bir kararla benimsenmemiş MGK kararlarına
hukuki sonuç bağlanamayacağı ve bu kararların kendiliğinden icra edilemeyeceği
açıktır.
80. Dava konusu kuralın yer aldığı
maddede terör örgütlerine veya MGK tarafından devletin millî güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu Millî Eğitim Bakanlığı
tarafından belirlenen yurt dışındaki yükseköğretim kurumları, enstitü ve
merkezlerden mezun olanların eğitimlerine ilişkin olarak almış oldukları
diploma ve derecelerin denklik işlemlerinin yapılmayacağı ve bu hususta
başlamış olan işlemlerin tamamlanmayacağı düzenlenmektedir. Millî güvenliğe
karşı tehditlerin belirlenmesi ve bu tehditlerin hangi kaynak, kişi ya da
yapıdan geldiğinin tespit edilmesinde Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan
MGK’nın tavsiye niteliğinde karar alamayacağı söylenemez (AYM, E.2020/9,
K.2021/37, 3/6/2021, § 34; E.2018/137, K.2022/86, 30/06/2022, § 216).
81. Bununla birlikte kural, tavsiye
niteliğindeki MGK kararına kendiliğinden hukuki bir sonuç bağlamaktadır.
Şüphesiz MGK’nın tavsiye niteliğindeki kararlarının yürütme organı tarafından
dikkate alınması ve hukuk aleminde hayata geçirilmesi mümkündür. Ancak MGK’nın
kararları hakkında başkaca icrai bir karar alınmadan bu kararlara hukuk
âleminde sonuçlar bağlanması Anayasa’nın açık lafzıyla bağdaşmamaktadır.
82. Açıklanan nedenlerle kural
Anayasa’nın 118. maddesine aykırıdır. İptali gerekir.
Kural Anayasa’nın 118. maddesine aykırı
görülerek iptal edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 2., 13., 38. ve 42. maddeleri
yönünden incelenmemiştir.
b. Dava Konusu İbarelerin Kalan Kısmının
İncelenmesi
83. 2547 sayılı Kanun’un ek 31. maddesinde
terör örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna
karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı
yahut bunlarla irtibatı olduğu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen
yurt dışındaki yükseköğretim kurumları, enstitü ve merkezlerden mezun olanların
eğitimlerine ilişkin olarak almış oldukları diploma ve derecelerin denklik
işlemlerinin yapılmayacağı ve bu hususta başlamış olan işlemlerin
tamamlanmayacağı öngörülmekte olup, maddede yer alan “… veya… Devletin milli güvenliğine
karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara...”, “...,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı...” ve “...Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından...” ibareleri dava konusu kuralları oluşturmaktadır.
84. 7077 sayılı Kanun’la düzenlenen dava
konusu kurallar olağanüstü hâl süresiyle sınırlı bir düzenleme öngörmediğinden
kurallara ilişkin incelemenin Anayasa’nın olağan dönem kuralları yönünden
öngördüğü denetim rejimine göre yapılması gerekir.
85. Anayasa’nın 42. maddesinin birinci
fıkrasında kimsenin eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı
belirtilmek suretiyle eğitim ve öğrenim hakkı herkes yönünden güvenceye
bağlanmıştır. Eğitim ve öğrenim hakkı, kamu ve özel eğitim kurumlarını
kapsadığı gibi eğitimin ilk, orta ve yükseköğrenim seviyelerini de kapsar (Sara
Akgül [GK], B. No: 2015/269, 22/11/2018, § 120; Hikmet Balabanoğlu,
B. No: 2012/1334, 17/9/2013, § 28; İhsan Asutay, B. No: 2012/606,
20/2/2014, § 34). Anayasa’da yer alan eğitim ve öğrenim hakkı, kamu
otoritelerine kişilerin eğitim ve öğrenim almasını engellememe ödevini
yüklemektedir. Eğitim ve öğrenim hakkı belli bir zamanda mevcut olan eğitim
kurumlarına erişimin sağlanmasını ve bu eğitim kurumlarına devam edebilmeyi teminat
altına almaktadır.
86. Anayasa’nın 42. maddesi kural olarak
devlete, kişilere yurt dışında tahsil görmesini sağlama şeklinde bir yükümlülük
yüklememektedir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında yer verilen “Öğrenim
hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.” hükmü dikkate
alındığında kanun koyucunun kişilere yurt dışında eğitim görme imkânı tanıması
hâlinde bu imkândan yararlanmanın Anayasa’nın 42. maddesinde öngörülen
güvencelerin kapsamına gireceği açıktır (AYM, E.2018/76, K.2022/125,
26/10/2022, § 23).
87. Bununla birlikte eğitim kurumlarına
erişim hakkı, eğitim hakkının sadece bir yönünü oluşturmaktadır. Hakkın etkili
olması için buna ilave olarak eğitim alan kişi aldığı eğitimden menfaat
sağlama imkânına da sahip olmalıdır. Bu imkâna sahip olabilmek için ise bir
ülkede yürürlükte olan kurallara uygun olarak tamamlanan eğitimin ülkenin resmî
makamlarınca tanınması gerekmektedir (Rauf Bekiroğlu, B. No: 2014/127,
19/7/2017, § 25; Şehmus Altuğrul, B. No: 2017/38317, 13/1/2021, § 41; Yasemin
Tekin, B. No: 2019/25326, 23/11/2021, § 23).
88. Yurt dışında eğitim gören kişilerin
aldıkları eğitimin ülkenin resmî makamlarınca tanınması kişinin eğitiminden
menfaat sağlaması için bir gerekliliktir. Aksi takdirde kişi, aldığı eğitimden
yurt içinde bir kazanım sağlayamayacaktır. 2547 sayılı Kanun’un 7. maddesinin
birinci fıkrasının (p) bendinde yurt dışındaki yükseköğretim kurumlarından
alınmış ön lisans, lisans ve lisans üstü diplomaların denkliğini tespit etmek
Yükseköğretim Kurulunun görevleri arasında sayılmıştır. Dava konusu kurallar
ise denklik işleminin yapılmayacağı durumlara yer vermek suretiyle eğitim
hakkına sınırlama getirmektedir.
89. Anayasa'nın 42. maddesinde eğitim
hakkının sınırlandırılmasına ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Bununla
birlikte eğitim hakkının mutlak ve sınırsız bir hak olduğu düşünülemez. Nitekim
anılan maddenin ikinci fıkrasında yer verilen “Öğrenim hakkının kapsamı
kanunla tespit edilir ve düzenlenir.” ifadesi ile devlete bir takdir alanı
oluşturulmuştur. Devlete tanınan bu takdir yetkisinin özünde bir “sınırlama”
yetkisi de içerdiği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kanun koyucunun eğitim
hakkının sınırlanması hususundaki takdir yetkisinin geniş olduğu, bu bağlamda
eğitim hakkının sınırlanması hususunda kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru
amaçlar listesinin bulunmadığı ifade edilebilir. Ancak kanun koyucunun bu
takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olacağı açıktır (benzer
yöndeki değerlendirmeler için bkz. Ünal Yıldırım, B. No: 2013/6776,
5/11/2014, § 42; Savaş Yıldırım, B. No: 2013/6258, 10/6/2015, § 42).
90. Kurallarda öngörülen düzenleme
eğitim hakkının Anayasa’ya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı hükmünün
tesisine yönelik belirlemeler yapmak suretiyle millî güvenliğin
gerçekleştirilmesi amacını taşımaktadır. Bu itibarla dava konusu kurallar
yönünden sınırlamanın Anayasa’nın 42. maddesinin ikinci fıkrası gereği devlete
tanınan takdir hakkı kapsamında getirildiği ve anayasal olarak meşru amaca dayandığı görülmektedir.
91. Denklik işlemi yurt dışında
eğitimini tamamlayan kişilere almış oldukları eğitimin tamamlanmış olduğunu
belgeleme ve bu eğitimleri ile ilgili sahip oldukları diplomanın sağladığı
belirli bir mesleği yapabilme gibi birtakım imkânlardan yararlanma fırsatı
vermektedir. Bunun yanı sıra yurt dışı yükseköğretim kurumlarından ve
programlarından alınan ön lisans, lisans ve yüksek lisans diplomaları, sadece
ilgili eğitim düzeyindeki kazanımlar bakımından Türkiye’deki diplomalara eş değer
tutulmakta olup bu diplomaların sağladığı hakların ötesinde bir avantaj
sağlamamaktadır. Öte yandan devletin egemenlik yetkisi kapsamında yurt dışında
verilen eğitime yönelik denklik şartlarını öngörülebilirliğin sağlanması
şartıyla başkaca kriterlere tabi tutması da mümkündür. Denklik yönünden
yapılacak değerlendirmenin ön şartı denkliği talep edilen diplomaların
Yükseköğretim Kurulu tarafından tanınan yükseköğretim kurumlarından ve
programlarından alınmış olmasıdır. Bu kapsamda, Yükseköğretim Kurulu tarafından
yurt dışındaki bir eğitim kurumunun terör örgütleriyle irtibatı olduğu
sebebiyle tanınmaması da devletin egemenlik yetkisinin doğal sonucudur.
92. Bununla birlikte kurallar, terör
örgütleriyle bağlantısının bulunması sebebiyle denklikleri millî güvenlik
gerekçesiyle tanınmayacak olan kurum, enstitü veya merkezlerin önceden ilan
edilip edilmediği noktasında bir ayrım yapmamaktadır. Bu bağlamda kural, ilgili
otoriteler tarafından denkliğinin millî güvenlik gerekçesiyle tanınmayacağı
ilan edilmeyen eğitim kurumlarında öğrenim gören veya ilan edilse bile bu ilan
tarihinden önce anılan eğitim kurumlarında öğrenim görmeye başlayan kişilerin
de diplomalarının tanınmamasını öngörmektedir. Yurt dışındaki bir eğitim
kurumunun diplomasının tanınıp tanınmaması hususunda devletin takdir yetkisi
geniş olsa da millî güvenlik gerekçesiyle bir eğitim kurumunun denkliği kabul
edilmeyecekse bunun önceden uygun araçlarla duyurulması gerekir. Yükseköğretim
Kurulu tarafından denkliğinin tanınmayacağı uygun araçlarla ilan edilmeyen
eğitim kurumlarından mezun olanların da diplomalarının tanınmaması sonucunu
doğuran kuralların gereklilik kriterini karşıladığı söylenemez.
93. Açıklanan nedenlerle kurallar
Anayasa’nın 13. ve 42. maddelerine aykırıdır. İptalleri gerekir.
Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, İrfan FİDAN
ile Muhterem İNCE bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın 2. maddesine de
aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların
Anayasa’nın 13. ve 42. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında
ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrı bir inceleme
yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralların Anayasa’nın 38. maddesiyle
ilgisi görülmemiştir.
E. Kanun’un 62. Maddesiyle 6749 Sayılı Kanun’un 4.
Maddesine Eklenen (5) Numaralı Fıkranın Üçüncü Cümlesinin İncelenmesi
1. İptal Talebinin Gerekçesi
94. Dava
dilekçesinde özetle; dava konusu kuralın kişilerin uğradıkları zararlar için
tazminat talebinde bulunmalarını yasakladığı, bu durumun hak arama özgürlüğünü
ve mahkemeye erişim hakkını ihlal ettiği, idarenin tüm eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolunun açık olduğu, bu ilkenin olağanüstü hâllerde dahi ortadan
kaldırılamayacağı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
95. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 40. maddesi yönünden incelenmiştir.
96. Kural 6749 sayılı Kanun’un 4. maddesi uyarınca kamu
görevinden çıkarılıp aynı usulle görevine iade edilenlerin kamu görevinden
çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamayacaklarını
hükme bağlamaktadır.
97. Dava konusu kural ile 25/7/2018 tarihli ve 7145
sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un 22. maddesiyle 7075 sayılı Kanun’un 10. maddesinin değiştirilen (1)
numaralı fıkrasının on üçüncü cümlesi aynı içeriğe sahiptir. Anayasa
Mahkemesinin 30/6/2022 tarihli ve E.2018/137, K.2022/86 sayılı kararıyla söz
konusu cümlenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline hükmedilmiş, bu karar
12/1/2023 tarihli ve 32071 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
98. Anılan kararda, kural kapsamında göreve iade
edilenlerin kamu görevinden çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat
talebinde bulunamayacakları öngörülmekle bu kişilerin tedbir işleminin haksız
uygulanmasından dolayı uğrayabilecekleri maddi ve manevi zararları giderme
fırsatının ortadan kaldırıldığı ve kamu makamlarının hukuka aykırı uygulamaları
nedeniyle zarara uğradığını iddia eden kişilere dava açma imkânı verilmemesinin
devletin kişinin maddi ve manevi varlığına yönelik müdahalelere karşı etkili
giderim mekanizması sağlama yükümlülüğüyle bağdaşmayacağı ifade edilmiştir
(bkz. § 459).
99. Dava konusu kural açısından söz konusu karardan ayrılmayı gerektiren
bir durum bulunmadığından 7145 sayılı
Kanun’un 22. maddesiyle 7075 sayılı Kanun’un 10. maddesinin değiştirilen (1)
numaralı fıkrasının on üçüncü cümlesinin Anayasa’ya
uygunluk denetiminde belirtilen gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
100. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 40. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Basri BAĞCI ve İrfan FİDAN bu görüşe katılmamışlardır.
Kural
Anayasa’nın 40. maddesine aykırı görülerek iptal edildiğinden ayrıca
Anayasa’nın 2., 36. ve 125. maddeleri yönünden incelenmemiştir.
IV. YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI TALEBİ
101. Dava dilekçesinde özetle, dava konusu kuralların uygulanması
hâlinde telafisi güç veya imkânsız zararların doğabileceği belirtilerek
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
1/2/2018 tarihli ve
7077 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 1. 55. maddesiyle 4/11/1981 tarihli ve 2547
sayılı Yükseköğretim Kanunu’na eklenen ek 31. maddenin birinci fıkrasının “...veya
Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara...” bölümü ile “...,
mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı...” ve “...Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından...” ibarelerine,
2. 62. maddesiyle 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı
Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 4. maddesine eklenen (5) numaralı
fıkranın üçüncü cümlesine,
yönelik yürürlüğün durdurulması taleplerinin, koşulları
oluşmadığından REDDİNE,
B. 1. 12.
maddesiyle 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin
Kanunu’nun 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasına eklenen (h) bendinde yer alan “...eylem
birliği içerisinde olmak...” ibaresine,
2. 48. maddesiyle 15/2/2011
tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun’un 2. maddesine eklenen (4)
numaralı fıkraya,
3. 51. maddesiyle 6112 sayılı Kanun’un 32. maddesinin;
1. (2) numaralı fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinde
yer alan “...yüzde birinden yüzde üçüne kadar...” ibaresine,
2. (5) numaralı fıkrasına eklenen;
a. İkinci cümlede yer alan “...beş güne...” ibaresine,
b. Üçüncü cümlede yer alan “...beş günden on güne...”
ve “...yayın lisansının iptaline...” ibarelerine,
c. Dördüncü cümlede yer alan “...yayın lisansının
iptaline...” ibaresine,
yönelik iptal talepleri
25/1/2023 tarihli ve E.2018/94, K.2023/10 sayılı kararla reddedildiğinden, bu
fıkraya ve ibarelere ilişkin yürürlüğün durdurulması taleplerinin REDDİNE,
C. 9. maddesiyle 31/7/1970 tarihli ve 1325 sayılı Millî
Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilâtı Hakkında Kanun’un 2. maddesinin birinci
fıkrasına eklenen (d) bendinin “...personelin güvenlik soruşturması ve arşiv
araştırması hizmetlerini Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet
Genel Müdürlüğü...” bölümü hakkında 25/1/2023 tarihli ve E.2018/94, K.2023/10 sayılı
kararla karar verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu bölüme ilişkin
yürürlüğün durdurulması talebi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
25/1/2023
tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V. HÜKÜM
1/2/2018 tarihli ve 7077 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabul Edilmesine Dair Kanun’un;
A. 9. maddesiyle
31/7/1970 tarihli ve 1325 sayılı Millî Savunma Bakanlığı Görev ve Teşkilâtı
Hakkında Kanun’un 2. maddesinin birinci fıkrasına eklenen (d) bendinin “...personelin
güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması hizmetlerini Milli İstihbarat
Teşkilatı Müsteşarlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü...” bölümü hakkında
KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA OYBİRLİĞİYLE,
B. 12. maddesiyle 31/1/2013 tarihli ve 6413 sayılı Türk
Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu’nun 20. maddesinin (1) numaralı fıkrasına
eklenen (h) bendinde yer alan “...eylem
birliği içerisinde olmak...”
ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
C. 48. maddesiyle 15/2/2011 tarihli ve 6112 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’un 2. maddesine eklenen (4) numaralı
fıkranın Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve iptal talebinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
Ç. 51. maddesiyle
6112 sayılı Kanun’un 32. maddesinin;
1. (2) numaralı
fıkrasının değiştirilen birinci cümlesinde yer alan “...yüzde birinden yüzde
üçüne kadar...” ibaresinin,
2. (5) numaralı
fıkrasına eklenen;
a. İkinci cümlede
yer alan “...beş güne...” ibaresinin,
b. Üçüncü cümlede
yer alan “...beş günden on güne...” ve “...yayın lisansının
iptaline...” ibarelerinin,
c. Dördüncü
cümlede yer alan “...yayın lisansının iptaline...” ibaresinin,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve iptal
taleplerinin REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
D. 55. maddesiyle 4/11/1981
tarihli ve 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na eklenen ek 31. maddenin birinci
fıkrasının;
1. “...veya
Milli Güvenlik Kurulunca Devletin milli güvenliğine karşı faaliyette
bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara...” bölümünün;
a. “...Milli
Güvenlik Kurulunca...” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve İPTALİNE OYBİRLİĞİYLE,
b. Kalan kısmının
Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Muammer
TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, İrfan FİDAN ile Muhterem
İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2. “..., mensubiyeti
veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı...” ve
“...Millî Eğitim Bakanlığı tarafından...” ibarelerinin Anayasa’ya aykırı
olduklarına ve İPTALLERİNE, Muammer TOPAL, Rıdvan GÜLEÇ, İrfan FİDAN ile Muhterem İNCE’nin karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
E. 62. maddesiyle
18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan Tedbirlere
İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair
Kanun’un 4. maddesine eklenen (5) numaralı fıkranın üçüncü cümlesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Basri
BAĞCI ile İrfan FİDAN’ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
25/1/2023 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
KARŞI OY
1. 2547 sayılı Kanun’un ek 31. maddesinde terör
örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut
bunlarla irtibatı olduğu Millî Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenen
yurtdışındaki yükseköğretim kurumları, enstitü ve merkezlerden mezun olanların
eğitimlerine ilişkin olarak almış oldukları diploma ve derecelerin denklik
işlemlerinin yapılmayacağı ve bu hususta başlamış olan işlemlerin
tamamlanmayacağı öngörülmekte olup, maddede yer alan “… veya… Devletin milli
güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya
gruplara...”, “..., mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı...”
ve “...Millî Eğitim Bakanlığı tarafından...” ibareleri dava konusu
kuralları oluşturmaktadır.
2. Anayasa’nın 42. maddesinin birinci fıkrasında kimsenin
eğitim ve öğrenim hakkından yoksun bırakılamayacağı belirtilmek suretiyle eğitim
ve öğrenim hakkı herkes yönünden güvenceye bağlanmıştır. Bu madde kural
olarak devlete, kişilere yurt dışında tahsil görmesini sağlama şeklinde bir
yükümlülük yüklememektedir. Ancak anılan maddenin ikinci fıkrasında yer verilen
“Öğrenim hakkının kapsamı kanunla tespit edilir ve düzenlenir.” hükmü
dikkate alındığında kanun koyucunun kişilere yurt dışında eğitim görme imkânı
tanıması hâlinde bu imkândan yararlanmanın Anayasa’nın 42. maddesinde öngörülen
güvencelerin kapsamına gireceği açıktır (AYM, E.2018/76, K.2022/125,
26/10/2022, § 23). Bu kapsamda dava
konusu kurallar denklik işleminin yapılmayacağı durumlara yer vermek suretiyle
eğitim hakkına sınırlama getirmektedir.
3. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmiştir.
Buna göre eğitim ve öğrenim hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin,
Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması, kanunla yapılması ve
ölçülü olması gerekir.
4. Kuralda iptali talep edilen kavramlar genel kavram
niteliğinde olmakla birlikte bunların belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu
söylenemez. Bu kavramların hukuki niteliği ve objektif anlamı yargı
içtihatlarıyla belirlenebilecek durumdadır. Diğer yandan anılan kavramların,
içinde bulunulan döneme göre farklı yorumlanabilmesi de mümkündür. Bu bağlamda
olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit ve tehlikeler gözetilerek olağanüstü
hâl döneminde mensubiyeti, iltisakı veya irtibatı bulunup bulunmadığının
tespiti bakımından terör örgütleriyle veya Devletin milli güvenliğine karşı
faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplarla kurumlar
arasındaki bağın varlığı konusunda yapılacak değerlendirme ile olağan dönemde
yapılacak değerlendirmenin farklı olabileceğinin kabul edilmesi gerekir.
5. Olağan dönemde anılan bağın varlığına yönelik olarak
yapılacak değerlendirmenin somut olgulara dayalı bir temele sahip bulunması
esasının benimsenmesi, kanunların Anayasa’ya uygun olarak yorumlanması
gereğinin doğal bir sonucudur. Buna göre kural uyarınca mezun olunan
yükseköğretim kurumları, enstitü ve merkezlerden alınan diploma ve derecelerin
denklik işlemlerinin yapılmamasını haklı kılacak nitelikte olgusal temele sahip
olan bağlantıların mensubiyet, iltisak ve irtibat olarak değerlendirilmesi
gerektiği açıktır. Bu kapsamdaki tespit ise kural uyarınca yetkili olan Millî
Eğitim Bakanlığı tarafından yapılacak olup söz konusu değerlendirme sırasında
Bakanlık, kendisine yapılan bildirimlerle bağlı olmaksızın her türlü olay,
olgu, bilgi ve bulguyu serbestçe gözetecektir. Bu itibarla kuralda iptali talep
edilen ibareler yönünden temel hak ve özgürlüklerin kanunla sınırlanması
gerektiğine ilişkin anayasal ilkeye aykırı bir yön bulunmamaktadır.
6. Öte yandan kurallar ile öngörülen düzenleme eğitim
hakkının Anayasa’ya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağı hükmünün tesisine
yönelik belirlemeler yapmak suretiyle millî güvenliğin gerçekleştirilmesi
amacını taşımaktadır. Dolayısıyla kuralların anayasal olarak meşru bir amaca
dayandığı açıktır.
7. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan
Ölçülülük ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt
ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik, öngörülen sınırlamanın ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını; gereklilik, ulaşılmak
istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı
amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını; orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
8. Devletin milli güvenliğin sağlanması amacıyla
yurtdışında verilen eğitimin denkliğine ilişkin olarak kriterler belirlemesi
mümkündür. Keza denklik yönünden yapılacak değerlendirmenin ön şartı denkliği
talep edilen diplomaların Yükseköğretim Kurulu tarafından tanınan yükseköğretim
kurumlarından ve programlarından alınmış olmasıdır. Bu kapsamda, Yükseköğretim
Kurulu tarafından yurt dışındaki bir eğitim kurumunun terör örgütleriyle
irtibatı olduğu sebebiyle tanınmaması da Devletin egemenlik yetkisinin doğal
sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır.
9. Bu durumda, yurtdışında eğitimini tamamlayan kişilere
almış oldukları eğitimin tamamlanmış olduğunu belgeleme imkânı veren denklik
işlemlerinin, mezun olunan kurum, enstitü veya merkeze yönelik kriterlerden
dolayı yapılmamasının milli güvenliğin sağlanması ve korunması amacı yönünden
elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez. Öte yandan denklik işlemi yapılmayan
kişilerin söz konusu işlemi yargı makamlarına denetlettirme imkanlarının
bulunduğu ve yukarıda yer alan meşru amaca ilişkin açıklamalar gözetildiğinde
kuralların orantılı olmadığından da söz edilemeyeceği düşünülmektedir.
10. Açıklanan nedenlerle kurallar Anayasa’nın 13. ve 42.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Karşı Oy
2018/137 esas sayılı dosyada; 25/07/2018 tarih ve 7145
sayılı Kanunun 22 ve 26. maddeleriyle sırasıyla 7075 sayılı Kanunun 10 ve 375
sayılı Kanuna eklenen geçici 35. maddesinde yer alan “Bu kişiler kamu görevinden
çıkarılmalarından dolayı herhangi bir tazminat talebinde bulunamaz”
düzenlemelerine ilişkin olarak kaleme alınan karşı oy gerekçeleriyle,
incelemeye konu olan ve benzer mahiyette bir düzenleme ihtiva eden 7077 sayılı
Kanunun 62. maddesi ile 6749 sayılı Kanun’un 4. maddesine eklenen 5. fıkrası
hakkındaki çoğunluğun iptal yönündeki görüşüne iştirak edilmemiştir.
Üye
Basri BAĞCI
|
Üye
İrfan FİDAN
|