“…
C) Aykırılık İddiası ve Aykırılık İddiasının Değerlendirilmesi:
a) Usuli Değerlendirme:
Derdest (görülmekte) olan davamıza Anayasa’ya aykırılığı iddia edilen 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68. maddesinin birinci fıkrasının (ilk cümlesi) uygulanacağından, aykırılığın değerlendirilmesine usulen engel bulunmamaktadır. Zira; somut norm denetimine başvurma yetkisinin ancak bir Mahkeme tarafından yerine getirilebileceği şartının taşındığı, Anayasaya aykırılığı iddia edilen hükümlerin eldeki dosyaya uygulanacak olması şartının taşındığı, aşağıda ayrıntılı olarak zikredilecek olan hükümlerin Mahkememizce Anayasaya aykırı görüldüğü ve neticeten Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına usulen bir engel bulunmadığı görülmüştür.
b) Esasa İlişkin Değerlendirme:
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 7063 sayılı Kanun’un 11. maddesi ile değiştirilen 68. maddesinin birinci fıkrasının ilk cümlesinin son hali ile birlikte; kanun değişikliğinden sonraki tüketici hakem heyeti kararlarının iptaline ilişkin davalarda tarafların İcra ve İflas Kanunundaki haklarının saklı tutulması hüküm altına alınmıştır.
Tüketici, ticari veya mesleki olmayan amaçlarla hareket eden gerçek veya tüzel kişiyi ifade etmektedir. Daha açık bir ifadeyle tüketici, ticari ve mesleki olmayan amaçlarla hareket eden kişidir. Ayrıca tüketici işlemi ise mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan, eser, taşıma, simsarlık, sigorta, vekâlet, bankacılık ve benzeri sözleşmeler de dâhil olmak üzere her türlü sözleşme ve hukuki işlemi, ifade etmektedir. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68. maddesine getirilen, 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla” değişikliği ile öncelikle başvurulması gerekli olan alternatif bir çözüm yolunu getiren, tüketici ve satıcı/sağlayacı/kredi veren arasında meydana gelen uyuşmazlıkta öncelikle tüketici hakem heyetlerine başvuru mekanizmasını pasifleştirmekte ve buna mukabil zaten satıcı/sağlayacı/kredi verene karşı güçsüz durumda bulunan tüketiciyi cebri icra tehdidi altında bırakarak hakem heyetlerine başvuruyu devre dışı bırakmaktadır. Dolayısıyla tüketiciyi koruma maksatlı getirilen tüketici hakem heyetlerinin bir hukuki yararı kalmamaktadır. Nitekim bu hususta, 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 1. maddesinde tüketici kanunun amacı önemle vurgulanmış ve bu kapsamda “...tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu ... önlemleri almak” düzenlemesi getirilmiştir. Hal böyle olmakla birlikte bahse konu değişiklik ile öncelikle başvurulması gerekli olan hakem heyetine başvuru yolu adeta kısıtlanarak bu yol tüketilmeden doğrudan cebri icra takibine gidilebilmesi imkanı getiren yeni düzenleme yukarıda yer verilen Anayasa hükümlerine ve bilhassa Anayasada açıkça düzenlenen (madde 172), tüketicilerin korunması düzenlemesine açıkça aykırıdır. Şöyle ki;
Bilindiği üzere tüketicilerin korunması, Anayasamızın 172. maddesinde ‘Mali ve Ekonomik Hükümler’ başlığı altında ‘Ekonomik Hükümler’ arasında düzenlenen, bu yönüyle de pozitif hukuk yönünden tanınarak güvence altına alınmış ve devletin koruyup geliştirmekle yükümlü olduğu bir haktır. Bu bağlamda kanun koyucu tarafından getirilen düzenleme ile tüketici hakem heyetleri oluşturulmuştur. Tüketici hakem heyetlerin önemi, kapsamı ve getirilmesiyle arzulanan amacın ne olduğu, Hukuk Genel Kurulu’nun; 2017/1707 E. 2018/1805 K. kararında belirtildiği üzere “...tüketici ile satıcı, sağlayıcı ve kredi veren arasında çıkan uyuşmazlıkların daha hızlı ve daha az masrafla çözümlenmesini sağlamak, aynı zamanda da tüketici mahkemelerinin iş yükünün hafifletilmesi amacıyla tüketici sorunları hakem heyetleri kurulmuş ve kanun koyucu tüketici hakem heyetlerinin atıl duruma düşmesi engellenmek ve kaynakların daha hızlı ve etkin şekilde çalışmasını sağlamak amacıyla belli miktarın altında kalan uyuşmazlıklarda hakem heyetine başvurulmasını zorunlu kılmıştır. Kanun hükmü emredici mahiyette olup tüketiciye tercih hakkı tanımamıştır. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 24/1/2018 tarihli, 2017/13-609 E., 2018/89 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.” denilerek açıklanmış ve tüketici hakem heyetlerinin önemine bir kez daha işaret edilmiştir. Böylelikle yapılan açıklamalar dikkate alındığında yasa koyucu tarafından 6502 sayılı kanunun 68. maddesinin 1. fıkrasında yapılan söz konusu düzenleme Anayasanın 172. maddesine aykırı olacaktır.
Bilindiği üzere hak arama hürriyeti, Anayasamızın 36. maddesinde ‘Temel Hak ve Ödevler’ başlığı altında ‘Kişinin Hak ve Ödevleri’ arasında temel bir hak olarak düzenlenen bu yönüyle de pozitif hukuk yönünden tanınarak güvence altına alınmış ve devletin koruyup geliştirmekle yükümlü olduğu, düşünce özgürlüğü ve eşitlik gibi doğuştan kazanılan bir haktır.
Nitekim 1982 Anayasasının 2. ve 14. maddeleri Cumhuriyeti nitelerken “insan haklarına saygılı” ve “insan haklarına dayanan” ifadelerini kullanmış, devletin güvence altına aldığı ve geliştirmekle yükümlü olduğu hakları ise “temel hak ve ödevler” başlığı altında tek tek saymıştır. Bu yönüyle devletin hak arama hürriyetini güvence altına aldığı ve koruyup geliştirmekle yükümlü olduğu tartışmasızdır.
Hak arama hürriyetinin düzenlendiği 36. maddenin birinci fıkrasında hak arama hürriyetinden nasıl yararlanılacağı belirtilmiştir. Madde 36/f.1’e göre; “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir”.
Söz konusu düzenleme ile 6502 sayılı kanunun 68. maddesinin 1. fıkrasına getirilen; Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla ibaresi Anayasanın 36. maddesinde yer alan hak arama hürriyeti maddesine açıkça aykırılık teşkil etmektedir.
Şöyle ki; hak arama özgürlüğü hukuk devletinin bir gereğidir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, kanunların üstünde Anayasa ve kanun koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. Hukuk devletinde vatandaşlar “hukuki güvenlik” içinde yaşarlar. Kişilere hukuk güvenliğinin sağlanması, Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin ön koşullarındandır. Hukuk devleti, hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerektirir. Yasa değişikliği hukuk güvenliğini zedelemiştir. Tüm bu yapılan açıklamalar ışığında hukuk devleti; kişilerin haklarını koruması için etkili hukuki koruma mekanizmalarını meydana getirmek ve buna karşın bu mekanizmaların çalışmasını engelleyen, zorlaştıran hukuki ve fiili engelleri de ortadan kaldırmak zorundadır. Bununla birlikte AİHS’in 13. maddesinde etkili başvuru hakkı düzenlenmiş ve bu düzenleme ile hakkı ihlal edilen herkesin ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma hakkına sahip olacağına yer verilmiştir. Yasa koyucu tarafından söz konusu maddede yapılan değişiklik ile tüketici hakem heyeti etkili bir başvuru mekanizması olmaktan çıkarılacak ve zamanla ikincil, atıl bir duruma gelebilecektir. Bu durumun ise hukuk devleti ile bağdaşır yanı bulunmamaktadır. Hal böyleyken tüketici ile satıcı/sağlayacı/kredi veren arasında ortaya çıkan herhangi bir uyuşmazlıkta uyuşmazlığın diğer tarafı olanlara göre güçsüz olan tüketici olacağından ve bu sebeple korunması gerekmesine rağmen hakkını arama yoluna gidememesi sonucunu doğurabilecektir. Açıklanan bu sebeplerle yasa koyucu tarafından 6502 sayılı kanunun 68. maddesinin 1. fıkrasında yapılan değişiklik ile yalnızca Anayasaya değil aynı zamanda evrensel hukuk ilkeleri ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de aykırı bir düzenleme yapılmıştır.
Ayrıca yapılan kanun değişikliğinden sonraki tüketici hakem heyeti kararlarının iptaline ilişkin davalarda tarafların İcra ve İflas Kanunundaki haklarının saklı tutulması hüküm altına alınmasıyla birlikte tüketici hakem heyetine gidilmeden önce cebri icra takibi yapılabilecektir. Söz konusu bu düzenlemeyle icra takibi tüketici tarafından yapılabileceği gibi satıcı/sağlayacı/kredi veren tarafından da yapılabilecektir. Bu düzenleme ile tüketici aleyhine yapılacak olan cebri icra takibi sonucunda, takip borçlusu satıcı/sağlayacı/kredi verenin takibin iptali için dava açtığında, takip alacaklısı tüketicinin davayı kaybetmesi durumunda aleyhine icra inkar tazminatı ile vekalet ücretine hükmedilebilecek ve bu sebeple tüketici hukuk devletince sunulan hukuki mekanizmalara başvurmaktan çekinebilecektir. Böylelikle yasa koyucu tarafından 6502 sayılı kanunun 68. maddesinin 1. fıkrasında yapılan söz konusu düzenleme Anayasanın 36. maddesine aykırı olacaktır.
Öte yandan Anayasa Mahkemesinin 2017/124 E, 2018/9 K sayılı kararında eşitlik ilkesi açıklanmış. Bu kararda: ‘‘...Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. /Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz…” denilmiştir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişiler arası ayrım yapılmasını ve kişilere ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Dolayısıyla eşitlik her yönüyle aynı hukuki durumda olanlar arasında söz konusudur. Bu sebeple güçlü olan satıcı/sağlayacı/kredi veren ile güçsüz olan tüketici arasında hukuki bir mekanizma ile iki tarafın da haklarının eşit şekilde koruma altına alınabilmesi amacıyla tüketici hakem heyetleri kurulmuş ve hayata geçirilmiştir. Yapılan değişiklik ile 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanununun 7063 sayılı Kanunun 11. maddesi ile değiştirilen 68. maddesinin birinci fıkrasının “ilk cümlesinin” tüketici hakem heyetlerine gidilmeksizin doğrudan uygulama alanı bulması hukuki olarak aynı durumda bulunan tüketici ile satıcı/sağlayacı/kredi veren arasında eşitsizliğe yol açacaktır.
Kanun koyucunun söz konusu değişikliği yapmasının gerekçesi ise Yargıtay 13. Hukuk Dairesi’nin 2018/3351 E., 2019/6195 K. Kararında açıklanmıştır. Değişiklik gerekçesinde: “...Bu madde ile uygulamadaki önemli bir ihtiyacın karşılanması amaçlanmaktadır. Tüketici hakem heyetleri; tüketici işlemlerinden doğan uyuşmazlıkların çözümünde, mahkeme öncesi çözüm mercii olarak görev yapmaktadır. 6502 sayılı Kanunun 68. maddesinin birinci fıkrasının mevcut hali; tüketicilerin taraf olduğu uyuşmazlıklarda 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun uygulanamayacağı şeklinde değerlendirmelere sebep olmaktadır. Bu durum, ilamsız icra yolunu kapatmakta, hak arama ve eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil etmekte ayrıca tüketici hakem heyetlerinin iş yükünü de gereksiz şekilde artırmaktadır. Maddede yapılan değişiklik ile icra iş ve işlemlerine ilişkin hususlarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğu aranmaksızın 2004 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabileceği vurgulanmıştır.” ifadelerine yer verildiği görülmüştür.” denilerek yasa koyucuyu söz konusu değişikliğe iten gerekçenin özü itibariyle hakem heyetlerine yapılan başvuruların hakem heyetlerinin iş yükünün artırması görülmüştür. Salt fiiliyatta hakem heyetlerinin iş yükünün artması ve hantallaşması gerekçesiyle hakem heyetlerinin kuruluş amacı görmezden gelinerek -hakem heyeti sayısının, daire sayısının veya üye sayısının artırılması gibi bir düzenleme getirmek yerine- hakem heyetlerini saf dışı bırakan bir düzenleme yapmak, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmamaktadır.
Özetle ifade etmek gerekirse; tüketici hakem heyetleri, belli meblağın altındaki tüketici uyuşmazlıklarının mahkeme önüne gelmeden, mümkün olduğunca kısa sürede çözülmesini sağlamak ve sözleşmenin zayıf tarafı konumundaki tüketicinin hakkını kolayca aramasını sağlamak için kurulmuştur. Burada hem mahkemelerin iş yükünün azaltılması amaçlanmış, hem de tüketicilerin haklarına daha çabuk ulaşabilmesini sağlamak amaçlanmıştır. Gerçekten de tüketicilerin herhangi bir masraf yapmadan, başvuru aleyhine sonuçlandığı takdirde herhangi bir ceza ya da yaptırım veyahut ekonomik zarar tehlikesi ile karşı karşıya kalmadan haklarını arayabilmeleri için tüketici hakem heyetleri kurulmuştur. Salt hakem heyetlerindeki dosya sayısının artması ve çözüm sürecinin uzaması gerekçe gösterilerek hakem heyetlerini devre dışı bırakan (pasifize eden) bir düzenleme yapılması, hukuk devleti ilkesi ile bağdaşmayacağı gibi hak arama hürriyetini ihlal edecek, tüketiciyi satıcı/sağlayıcı/üretici/kredi veren karşısında zayıf bırakacaktır. Zira icra ve iflas hukukundan kaynaklanan bir hak olarak doğrudan icra takibine başvurulması sonucunda tüketicinin aleyhine icra vekalet ücretine hükmedilmesi söz konusu olabileceği gibi takibe itiraz sonrası açılacak itirazın iptali davasında da dava vekalet ücretinin yanısıra icra inkar tazminatına hükmedilebilecektir. Bu da belli bir meblağın altındaki niteliği itibariyle basit sayılabilecek uyuşmazlıkların tarafı olan tüketicinin hak aramaktan ya da hakkını savunmaktan çekinmesi sonucunu doğuracaktır. Öyle ki, uyuşmazlık değerinin dahi üstünde ekonomik yük altında kalma ihtimali sözleşmenin zayıf tarafı olan tüketiciyi korkutacaktır. Bu da tüketici aleyhine hak ihlallerinin artmasına sebebiyet verecektir. Görünüşte yasa değişikliği ile uyuşmazlık çözüm yöntemi sayısı artırılarak hak arama hürriyeti genişletilmiş gibi görünse de yukarıda açıklanan sebeplerle, aslında hak arama hürriyetinin baltalandığı açıktır. Söz konusu yasa değişikliği başta bankalar ve kredi kuruluşları olmak üzere ekonomik kaygısı düşük olan ya da ekonomik kaygısı olmayan büyük şirketlerin tüketiciyi hukuki yoldan sıkıştırması ve ezmesinin yolunu açmıştır.
Bu açıklamalar doğrultusunda hukuken ve vicdanen Anayasaya aykırı olduğu düşünülen hükmün iptali için Anayasa’nın 152. maddesi gereğince başvuru yoluna gidilmiştir.
TALEP SONUCU:
Anayasa’ya aykırılık hususu ciddi görüldüğünden ve mahkememizde bu konuda kanaat hasıl olduğundan gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68/1-ilk cümlesinde yer alan “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla...” ibaresinin Anayasa’nın 10. maddesinde yer alan “Eşitlik” ilkesine, 36. maddesinde yer alan “Hak arama hürriyetine “ hükmüne ve 172. maddesinde yer alan “ Tüketicilerin korunması düzenlemesine” ilkelerine aykırı olduğu düşünüldüğünden, 2709 TC Anayasasının 152/1 maddesi gereğince 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 7063 sayılı Kanunun 11. maddesi ile değiştirilen 68. maddesinin birinci fıkrasının “ilk cümlesinin” “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla...” ibaresinin Anayasa’nın 10., 36. ve 172. maddelerine aykırı olması nedeniyle Anayasa Mahkemesince somut norm denetimine tabii tutularak iptali için Anayasa Mahkemesine başvurulmasına karar verilmiştir. Arz olunur.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı:2019/99
Karar Sayısı:2019/83
Karar Tarihi:14/11/2019
R.G.Tarih-Sayısı:28/1/2020-31022
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN:Afyonkarahisar 1. Asliye Hukuk Mahkemesi (Tüketici Mahkemesi sıfatıyla)
İTİRAZIN KONUSU: 7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla;…” ibaresinin Anayasa’nın 10., 36. ve 172. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY:Kredi borcundan kaynaklanan alacakla ilgili icra takibine karşı açılan itirazın iptali davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 68. maddesi şöyledir:
“Başvuru
MADDE 68- (1) Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla; değeri dört bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, altı bin Türk Lirasının altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise dört bin Türk Lirası ile altı bin Türk Lirası arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunludur. Bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamaz.
(2) Tüketici hakem heyetleri kendilerine yapılan başvuruları gereğini yapmak üzere kabul etmek zorundadır.
(3) Başvurular, tüketicinin yerleşim yerinin bulunduğu veya tüketici işleminin yapıldığı yerdeki tüketici hakem heyetine yapılabilir. Tüketici hakem heyetinin bulunmadığı yerlerde ise başvuruların nerelere yapılacağı ve bu başvuruların hangi tüketici hakem heyetince karara bağlanacağı yönetmelikle belirlenir.
(4) Bu maddede belirtilen parasal sınırlar her takvim yılı başından itibaren geçerli olmak üzere, o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesi hükümleri uyarınca tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak uygulanır. Bu artışların hesabında on Türk Lirasının küsuru dikkate alınmaz.
(5) Bu madde tüketicilerin ilgili mevzuatına göre alternatif uyuşmazlık çözüm mercilerine başvurmasına engel değildir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Recep KÖMÜRCÜ, Serdar ÖZGÜLDÜR, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU ve Selahaddin MENTEŞ’in katılımlarıyla 14/11/2019 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Yakup MACİT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. İtirazın Gerekçesi
3. Başvuru kararında özetle; ekonomik yönden güçlü olan satıcı ve sağlayıcıya karşı zayıf durumdaki tüketicilerin korunabilmesi amacıyla tüketici hakem heyetlerinin kurulduğu, itiraz konusu kuralla taraflara doğrudan icra takip yoluna başvuru imkânı tanınmak suretiyle tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğunun ortadan kaldırıldığı, 6502 sayılı Kanun’dan kaynaklanan uyuşmazlıkların zayıf tarafı olan tüketicilere karşı yapılacak icra takibinde, ileri sürülebilecek itiraza karşı açılacak davada aleyhe hükmedilebilecek icra inkâr tazminatı ve vekâlet ücretinin tüketicilerin hukuk yollarına başvurmalarını engelleyebileceği, bu durumun hak arama özgürlüğünü zedeleyeceği, ekonomik yönden zayıf durumda olan tüketicinin doğrudan cebri icra tehdidi altında bırakılarak daha da güçsüzleştirildiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 10., 36. ve 172. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. Kanun’un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde tarafların 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ndaki hakları saklı olmak kaydıyla değeri 4.000 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, 6.000 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde bulunan illerde ise 4.000 TL ile 6.000 TL arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvurunun zorunlu olduğu hükme bağlanmış olup anılan cümlede yer alan “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla;…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
5. Anayasa’nın 172. maddesinde; devletin tüketicileri koruyucu ve aydınlatıcı tedbirleri alacağı, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimleri teşvik edeceği ifade edilerektüketicilerin haklarının korunmasına ilişkin doğrudan ve özel bir düzenlemeye yer verilmiştir.
6. 6502 sayılı Kanun, tüketicileri korumak amacıyla çıkarılmış ve Kanun’un amacı 1. maddede “kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden korunmasını sağlayıcı, tüketiciyi aydınlatıcı ve bilinçlendirici önlemleri almak, tüketicilerin kendilerini koruyucu girişimlerini özendirmek ve bu konulardaki politikaların oluşturulmasında gönüllü örgütlenmeleri teşvik etmeye ilişkin hususları düzenlemek” şeklinde belirtilmiştir.
7. Tüketici hakem heyetlerinin görevli olduğu uyuşmazlıklar Kanun’un 68. maddesinde belirlenmiştir. Anılan maddeye ve madde uyarınca çıkarılıp 26/12/2018 tarihli ve 30637 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan 6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 68 inci ve Tüketici Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin 6 ncı Maddelerinde Yer Alan Parasal Sınırların Artırılmasına İlişkin Tebliğ’e göre 2019 yılı itibarıyla değeri 5.650 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda ilçe tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde olan illerde 5.650 TL ile 8.480 TL arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde olmayan illerin merkezlerinde 8.480 TL’nin altında bulunan uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine, büyükşehir statüsünde olmayan illere bağlı ilçelerde ise 5.650 TL ile 8.480 TL arasındaki uyuşmazlıklarda il tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunlu tutulmuş olup bu değerlerin üzerindeki uyuşmazlıklar için tüketici hakem heyetlerine başvuru yapılamayacağı belirtilmiştir.
8. İtiraz konusu kuralla tüketici hakem heyetinin görev alanına giren uyuşmazlıklarda tüketici, satıcı ya da sağlayıcılara hakem heyetine başvurma zorunluluğu aranmaksızın icra takibi yapabilme imkânı getirilmiştir.
9. Kuralın gerekçesinde ise Kanun’un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasının mevcut hâlinin tüketicilerin taraf olduğu uyuşmazlıklarda 2004 sayılı Kanun’un uygulanamayacağı şeklinde değerlendirmelere sebep olduğu, ilamsız icra yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ve eşitlik ilkelerine aykırılık teşkil ettiği, bu durumun ayrıca tüketici hakem heyetlerinin iş yükünü de gereksiz şekilde artırdığı, maddede yapılan değişiklikle icra işlemlerine ilişkin hususlarda tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğu aranmaksızın 2004 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanabileceğinin açıklığa kavuşturulduğu belirtilmiştir.
10. Anayasa’nın 172. maddesi uyarınca tüketici haklarının korunmasıyla ilgili olarak devlete yüklenen pozitif yükümlülükler kapsamında yapılacak düzenlemelerin içerik ve sınırlarının belirlenmesinde Anayasa’da öngörülen kurallara aykırı olmamak koşuluyla kanun koyucunun takdir yetkisinin bulunduğu açıktır.
11. Buna göre belli değerin altındaki tüketici uyuşmazlıklarının hızlı ve etkili bir şekilde çözüme kavuşturulması için alternatif çözüm yolu olarak öngörülen tüketici hakem heyetlerine başvuru zorunluluğunun tüketici, satıcı ya da sağlayıcıya doğrudan icra takip yoluna başvurma imkânı getirilmek suretiyle icra hukuku bakımından öngörülmemesi de kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır. Başka bir ifadeyle Anayasa’nın 172. maddesinin, tüketici haklarının korunması amacına yönelik olarak uyuşmazlıkların çözümünde mutlak bir şekilde tüketici hakem heyetlerine başvurulmasını zorunlu kılan bir düzenleme yapılması yönünde devlete ödev yüklediği söylenemez.
12. Kaldı ki itiraz konusu kuralla hakem heyetlerine başvuru yolunun kapatılması ve tüketici, satıcı ya da sağlayıcının -tercihine göre- hakem heyeti veya icra yolunu kullanma imkânının ortadan kaldırılması da söz konusu değildir. Bunun yanında bu tür uyuşmazlıklarda gerek tüketicilere gerekse satıcı ya da sağlayıcılara doğrudan icra takip yoluna başvurabilme imkânı tanınmasının başlı başına tüketici aleyhine sonuç doğuracağı da söylenemez. Nitekim kanun koyucu 2004 sayılı Kanun’un 66. maddesinde, ilamsız icra takibine yapılan itiraz üzerine takibin durdurulacağını hükme bağlamış; 2004 sayılı Kanun’un 67. ve 6502 sayılı Kanun’un 73. maddeleri gereğince alacaklıya (tüketici, satıcı ya da sağlayıcı) da tüketici uyuşmazlıklarının esas çözüm yeri olan tüketici mahkemesinde itirazın iptali davası açma hakkı tanımıştır.
13. Diğer taraftan, Anayasa’nın 10. maddesinde“Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./ Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./ Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”denilmek suretiyle kanun önünde eşitlik ilkesine yer verilmiştir.
14.Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilenkanun önünde eşitlikilkesihukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilkeyle eylemli değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı; aynı durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, kişiler arasında ayrım yapılmasını ve kişilere ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali yasaklanmıştır. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik ilkesi zedelenmez.
15. Kanun kapsamında yapılan işlem ya da uygulamaların bir tarafını oluşturan ve Anayasa’da özel olarak korunan tüketici konumundaki kişilerle satıcı veya sağlayıcılar aynı hukuki durumda olmadıklarından bunlar arasında eşitlik karşılaştırması yapılması mümkün değildir.
16. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 10. ve 172. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 36. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
7/11/2013 tarihli ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un 68. maddesinin (1) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “Tarafların İcra ve İflas Kanunundaki hakları saklı olmak kaydıyla;…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 14/11/2019 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Recep KÖMÜRCÜ
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ