“...
1.
9.5.2018
Tarihli ve 7141 Sayılı “Yükseköğretim Kanunu İle Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 5. maddesi ile 2547 sayılı
Kanuna eklenen GEÇİCİ MADDE 77’nin birinci cümlesinin Anayasaya Aykırılığı
İptali istenen madde ile sadece İlahiyat ön
lisans programlarından mezun olanlara ilahiyat ve aynı programı uygulayan
fakültelerde, lisans tamamlama yaptırılacağı hükme bağlanmıştır. Bu eğitimin
usul ve esasları ile ilgili düzenleme yetkisi de Yükseköğretim Kuruluna
bırakılmıştır.
Getirilen bu düzenleme sadece ilahiyat
önlisans mezunlarına yönelik olması nedeniyle Anayasa ve Kanunlarda tanımlanmış
olan eşitlik ve sosyal hukuk devleti ilkelerine aykırıdır.
Anayasa’nın 10. maddesinde, “Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Hiçbir kişiye, aileye,
zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.” denilmiştir. Bu maddede yer verilen
eşitlik ilkesi ile hukuksal durumları aynı olanlar için ayrı uygulama
yapılamayacağını kesin olarak açıklanmaktadır. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı
durumda bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını
sağlamak, haklı bir nedene dayanmayan ayrım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve
topluluklara ayrı kurallar uygulanarak kanun karşısında eşitliğin ihlali
yasaklanmıştır. Ayrımcılık, isteyerek veya istemeyerek, icrai ya da ihmali
biçimde, bir hukuk sisteminde eşit durumda olduğu kabul edilen kişilere, bir
hak veya yükümlülükle ilgili olarak, aralarında geçerli bir neden olmaksızın
eşit davranılmaması olarak tanımlanabilir.
Başka bir anlatımla, kişisel nitelikleri
ve durumları özdeş olanlar arasında, kanunlara konulan kurallarla değişik
uygulamalar yapılamaz. Kanunlar, eşitlik İlkesine uygun bir şekilde, aynı veya
benzer durumda bulunanlar için haklarda ve ödevlerde, yararlarda ve
yükümlülüklerde, yetkilerde ve sorumluluklarda, fırsatlarda ve hizmetlerde eşit
davranılmasını sağlayacak kurallar içermelidir.
Lisans programları olan, önlisans
programlarının tamamı aynı durumda bulunmaktadır. Örneğin, Adalet Meslek
Yüksekokulu mezunları Hukuk Fakültesine geçebilmek için Dikey Geçiş Sınavına
girmektedirler. Bu sınavda başarılı olanlara Hukuk Fakültesine devam edebilme
hakkı tanınmaktadır. Ayrıca, ilahiyat önlisans mezunları dışındaki öğrenciler
lisans tamamlamak için sınava girerken, sadece ilahiyat önlisans mezunlarına hiçbir
şart aranmaksızın lisans tamamlama hakkı verilmesi tamamen ayrıcalıklı bir
sınıf oluşmasına neden olacaktır.
AİHS’nin 14 üncü maddesinde “Bu Sözleşme’de
tanınan hak ve özgürlüklerden yararlanma, cinsiyet, ırk, renk, dil, din,
siyasal veya diğer kanaatler, ulusal veya toplumsal köken, ulusal bir azınlığa
aidiyet, servet, doğum başta olmak üzere herhangi başka bir duruma dayalı
hiçbir ayrımcılık gözetilmeksizin sağlanmalıdır” denmiştir. Maddede yer alan
yasaklar ve taraf Devletlerin yükümlülükleri bu sayılanlarla sınırlı
tutulmamıştır. Madde metninde “veya diğer statüler gibi herhangi bir temelde”
ifadesine yer verilmesi ile birlikte ayrımcılığın yasaklandığı temeller madde
metninde geçen ifadelerle sınırlı olarak kabul edilmemiştir. Anayasa’nın 10.
maddesinin son fıkrasında “Devlet organları ve idare makamları bütün
işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek
zorundadırlar.” şeklinde bir cümleye yer verilmiştir. Bu ifade sonucunda
öncelikle yasama, yürütme ve yargı organları ve idari makamlar açısından bir
yükümlülük ortaya çıkmıştır. İptali istenen düzenleme de de doğrudan ayrımcılık
yapıldığı görülmektedir.
Bu düzenleme ile hukuksal durumları aynı
olan önlisans mezunlarına ayrı uygulama yapılarak Anayasanın 2. ve 10. maddesi
çiğnenmiştir.
Ayrıca ilahiyat önlisans mezunlarının,
lisans programlarına geçişleri ile ilgili hükümler kanun metninde tam olarak
açıklanmamıştır. Belirsizlik içermektedir. Anayasa, TBMM’ye yasama erkini,
netice itibariyle, kamu yararını sağlamak üzere vermiştir. Yapılan yasama
işlemlerinin, kamu yararı amacına değil, öznel (subjektif) amaçlara yönelik
olarak yapılması halinde ise yasama yetkisinin saptırıldığı belirtilmektedir.
Madde metninde belirsizlik hakimdir. Halbuki, hukuk devleti olmanın birincil
koşulu düzenlemelerin belirli olması anlamına gelmektedir. Bir başka deyişle,
hukuk devletinin temel ilkelerinden biri de “belirlilik ilkesi”dir. Önlisans
programından lisans programına geçiş koşullarının şekli net olarak
açıklanmamıştır. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır ve uygulanabilir olması ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirli ve öngörülebilir
kurallara bağlanmaksızın verilen yetkiler hukukî güvenlik sağlayamayacağı için
Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesine aykırılık teşkil
etmektedir. Bunun yanı sıra, Kanunlar nihayetinde, devlet etkinliklerinin
düzenle sürdürülebilmesi için gerekli olan hukuksal alt yapıyı oluşturmak, kamu
yararını gerçekleştirmek ve uygulanmak amacıyla çıkarılır. Devlet etkinliklerinin
düzenle sürdürülmesine engel olan, kamu yararına amacı taşımayan, kamu
hizmetinin nitelikleriyle bağdaşmayan, hak, hukuk ve adalet anlayışına aykırı,
makul olmayan ve uygulanabilirliği bulunmayan bir düzenlemenin, Anayasanın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesi ile de bağdaştırılması imkansızdır.
Anayasa Mahkemesi, “hukuk devleti”
ilkesini; hukuk güvenliği, kamu yararı, yasaların öngörülebilir olmaları
ölçütleriyle birlikte açıkladığı kararında şu tespitlerde bulunmuştur: “Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, her eylem ve işlemi hukuka uygun olan,
her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu güçlendirerek sürdüren, Anayasa’ya
aykırı durum ve tutumları benimsemeyen, hukuku tüm devlet organlarına egemen
kılan, yasaların üstünde Anayasa’nın ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel
hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. (Anayasa Mahkemesi Kararı,
2003/86 E., 2004/6 K., 28.1.2004 tarih). Bu açıdan da bakıldığında yapılan
düzenlemelerin Anayasa’ya aykırılık içermemesi gereklidir.
İlahiyat önlisans mezunlarına lisans tamamlama
hakkı verilmesi Anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğu gibi, Anayasanın 2. maddesinde
belirtilen hukuk devleti ilkesi ile de çelişmektedir. Kanunların kamu yararının
sağlanması amacına yönelik olması, genel, objektif, adil kurallar içermesi ve
hakkaniyet ölçütlerini gözetmesi hukuk devleti olmanın gereğidir. Düzenleme
Anayasanın 2. ve 10. maddelerine açıkça aykırıdır, iptali gerekir.
2. 7. maddesi ile 2547 sayılı Kanuna
eklenen EK MADDE 179’un ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Selçuk
Üniversitesine bağlı Mühendislik Fakültesinin adı ve bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesinden, Selçuk
Üniversitesine bağlı Mimarlık Fakültesinin adı ve bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Mimarlık ve Tasarım Fakültesi,” ibaresi ile (b) bendinin
Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Selçuk
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Selçuk
Üniversitesi’nin Mühendislik Fakültesinin adı ve bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Mühendislik ve Doğa Bilimleri Fakültesi, Selçuk
Üniversitesine bağlı Mimarlık Fakültesinin adı ve bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Mimarlık ve Tasarım Fakültesi ile Selçuk Üniversitesine
bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Teknik Bilimler Meslek
Yüksekokulu’nu kapsamaktadır. Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin
ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27. maddesinde
düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde bilimsel
faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim maddenin
formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle Anayasamız
herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği ve
vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdiği tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir (GÖREN,
Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Günümüzde bilimsel özerkliği korumak
daha fazla özeni gerektirmektedir. Çünkü yükseköğrenim kurumlarının teşkilat ve
denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle birlikte
ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü devletin
desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim, siyasal etki
tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yükseköğretim ve eğitim kurumlarının üniversite sayılamayacağı
ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı altında ve
Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan kurumların Anayasa
açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız kabul edeceği bir
gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir takım yükseköğretim
kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının belirlenmesi için
Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak konulmuş bulundukları
araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yükseköğretim ve eğitimin gerek siyasal çevrelerin
ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yükseköğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile kurulabileceği
ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve böylelikle bir
takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun ve tek yanlı
bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yükseköğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir. 1982
Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi ise
şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son verilmesinin
kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir gereği olarak
belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun koyucuya
bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksekokul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel
ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim elemanlarının
Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili organlarının dışında
kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E., 1990/10
K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu üniversite
oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla bağdaşmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992 tarih).
Yaygın olarak kabul gören, OECD’nin belirlediği
üniversite özerkliği kriterleridir. Buna göre bir üniversitenin özerkliği şu
koşullara bağlıdır:
·
Gayrimenkul
ve diğer donanımların mülkiyetine sahip olabilmek
·
Borçlanarak
fon yaratabilmek
·
Yaratılan
kaynakları, kendi amaçları doğrultusunda bağımsız harcayabilmek
·
Akademik
program ve ders içeriklerini belirleyebilmek
·
Akademik
personelin işe alınmasına ve işten çıkarılmasına karar verebilmek
·
Çalışanların
ücretlerini belirleyebilmek
·
Öğrenci
kontenjanlarını belirleyebilmek
·
Öğrenci
harçlarını belirleyebilmek
·
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi,
akademik özgürlük ile üniversite (kurumsal) özerkliğinin birbirinden ayrılmaz
unsurlar olduğunu saptamış ve özerkliği şu ilkeler çerçevesinde tanımlamıştır
(Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi, “Academic Freedom and University Autonomy”
Rapor, Doc.10943, 2 Haziran 2006.)
·
Araştırma
ve eğitimde akademik özgürlük, ifade ve eylem özgürlüğünü, bilgi yayma
özgürlüğünün yanında bilgi ve hakikatin peşinde ve dağıtımında sınırsız
sorgulama özgürlüğünü garanti etmelidir.
·
Üniversitelerin
kurumsal özerkliği, üniversitelerin geleneksel ve temel kültürel ve sosyal
misyonuna bağlılık demektir. Üniversitelerin entelektüel üretimlerine ilişkin
faydalı politika ile iyi ve etkin yönetim de bu bağlılıktan doğan kurumsal
bağımsızlıkla bir anlam kazanabilir.
·
Tarih,
akademik özgürlük ve üniversite özerkliğine yönelik ihlallerinin her zaman
entelektüel seviyedeki düşüşe ve bunun sonucu olarak sosyal ve ekonomik
durgunluğa neden olduğunu kanıtlamıştır.
Bu noktada üniversite özerkliği kavramı
ile kamu yararı kavramı arasındaki ilişkiye değinmek gerekir. Yükseköğretim
bağlamında kamu yararı, yükseköğretim çıktılarının (eğitim ve araştırma) daha
iyi, entelektüel kapasitesi gelişmiş ve etkin bir şekilde üretilmesi ve bunun
da toplumun tüm kesimleri tarafından ulaşılabilirliğinin sağlanması olarak
özetlenebilir. Rapor bu çerçevede kamu yararıyla üniversite özerkliği
arasındaki dengeyi şu şekilde incelemektedir:
·
Kimi
dönemlerde ortaya çıkan zorlayıcı koşullar üniversitelerin kendilerini “fildişi
kulelerine” hapsetmelerine ve eğitim ve gelişimine katkı sağlamaları gereken
toplumun değişen ihtiyaçlarını karşılayamamalarına neden olabilmektedir. Bu
üniversiteler, temel sorunların çözülmesine katkıda bulunabilecek kadar topluma
yakın olmalı ancak daha uzun vadeli bir bakış açısı elde edebilmek ve kritik
bir mesafeyi koruyabilmek için de toplumdan bağımsız olmalıdır.
·
Akademik
misyonun, modern dünyanın ve çağdaş toplumların gereksinimlerini ve
ihtiyaçlarını karşılayabilmesi; üniversiteler ahlaki ve entelektüel anlamda tüm
siyasi veya dini otoritelerden ve ekonomik güçlerden bağımsız olursa en iyi
şekilde gerçekleştirilebilir.
·
Üniversitelerin
akademik özgürlük ve özerkliği tarih boyunca gelişimini sürdüren bir kurumun
özgüllüğü ve özgünlüğüne duyulan güven ve saygıyla doğrudan alakalıdır. Ancak
bu kavram, akademik dünya ile toplum arasında ortaklık ruhuyla sürekli ve açık
bir diyalogun konusu olarak kalmalıdır. Üniversitelerin, belli toplumsal ve
politik hedefleri karşılayabilmesi ve hatta piyasa ve iş dünyasının belirli
taleplerine uyması beklenebilir, fakat bu üniversitelerin her şeyden önce
toplumdaki kısa ve uzun vadeli hedeflerini gerçekleştirme yolunda hangi
araçların seçileceğine dair karar verme yetkisine de sahip olmaları gerekir.
Rapor üniversitelerin gelenek ve kurumsal
hafızalarının da özerkliklerinin ayrılmaz bir parçası olduğunun altını
çizmiştir:
·
Bir
üniversite bünyesinde her nesil, kendinden önce gelenlerin topladığı bilgi
birikimini, kendi bakış açısıyla yeniden organize etmek için tekrar gözden
geçirir. Yeni anlamlar için yapılan bu arayış genellikle “ilmiye” olarak
adlandırılır. Dünya için üniversiteler, somut bilgi ve verilerin yığıldığı
arşivler değildir. Aksine, Dünya için bilgiyi bir bütün içinde anlamlandıran
belleğidir.
Bu ilkeler de dikkate alındığında
üniversitelerin kanunla kurulacağı ilkesinin aynı zamanda yasama organının
istediği üniversiteyi istediği zaman kapatabileceği ya da üniversitenin bazı
fakülte, bölüm ve enstitülerini tüm öğretim üyesi, personeli ve öğrencisiyle
birlikte başka üniversitelere nakledebileceği anlamına gelmez. Bu tür müdahaleler
üniversite özerkliğini ortadan kaldırır.
Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında
toplumun çağdaş yaşam biçimine müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali
talep edilen düzenleme Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil
eder, iptali gerekir.
7. maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen
EK MADDE 180’in ikinci fıkrasının (a) bendinde yer alan “Kütahya Dumlupınar
Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Diş
Hekimliği Fakültesi ile Tıp Fakültesinden, Kütahya Dumlupınar Üniversitesine
bağlı Kütahya Sağlık Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile
bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturularak Rektörlüğe bağlanan Sağlık
Bilimleri Fakültesinden,” ibaresi ile (b) bendinde yer alan “Kütahya Dumlupınar
Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Gediz
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ile Simav Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulundan,” ibaresi ile (c) bendinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Kütahya
Dumlupınar Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle;
Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Diş Hekimliği Fakültesi ile Tıp Fakültesinden, Kütahya
Dumlupınar Üniversitesine bağlı Kütahya Sağlık Yüksekokulunun fakülteye
dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturularak
Rektörlüğe bağlanan Sağlık Bilimleri Fakültesi; Kütahya Dumlupınar
Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Gediz
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu ile Simav Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu;
Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı Sağlık Bilimleri Enstitüsünün adı ve
bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturularak Rektörlüğe bağlanan Lisansüstü
Eğitim Enstitüsünü kapsamaktadır. Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin
ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı serbestçe
öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma hakkına
sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın bütünlüğü ilkesi
dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982 Anayasasının bilimsel
özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde olacaktır. Nitekim
sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o norm metnine değil,
normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan anlama odaklanmayı
ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri, Kasım
2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek sınırlamalar
maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir. Bu
bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşımda ile alınmaktadır. Çünkü yükseköğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa Mahkemesinin
bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle üniversite
diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite öğretimi
olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın 120 nci
maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa Mahkemesi
Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal çevrelerin
ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her türlü
bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun yayılması ve
özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce özgürlüğü”nün
varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce özgürlüğünün bir
bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece eğitim ve öğretim
özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten bütün kişilerin
yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak sağlanmasıdır.
Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim
alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin niteliğini
açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının ortaya
çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma ereğine
özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede devlet
yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine, özgür
düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla bağdaşmamaktadır
(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992 tarih). Siyasal
iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine müdahaledir. Tüm
bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme Anayasanın 27. ve 130.
maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
2.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 181’in ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “İnönü Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Su Ürünleri Fakültesi ile Ziraat Fakültesinden,” ibaresi
ile (b) ve (c) bentlerinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, İnönü
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; İnönü
Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Su
Ürünleri Fakültesi ile Ziraat Fakültesinden, İnönü Üniversitesine bağlı iken
bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Sivil Havacılık Yüksekokulu;
İnönü Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Arapgir Meslek Yüksekokulu, Akçadağ Meslek Yüksekokulu, Battalgazi Meslek
Yüksekokulu, Darende Bekir Ilıcak Meslek Yüksekokulu, Doğanşehir Vahap Küçük
Meslek Yüksekokulu, Kale Turizm ve Otel İşletmeciliği Meslek Yüksekokulu,
Hekimhan Mehmet Emin Sungur Meslek Yüksekokulu ile Yeşilyurt Meslek
Yüksekokulunu kapsamaktadır. Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin
ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü araştırma
hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın bütünlüğü
ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982 Anayasasının bilimsel
özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde olacaktır. Nitekim
sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o norm metnine değil,
normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan anlama odaklanmayı
ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum Yöntemleri, Kasım
2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve denetimi
altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve yardımcılarının
göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son verilmesinin kendi
organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir gereği olarak
belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel olarak
Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin düzenlenmesi
konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun koyucuya
bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özekliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde, üniversitelerin,
bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak tanımlanması ve bunların
ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin saptanması ile güdülen
ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve ayrıca çeşitli baskı
gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini etki altında
tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin bilimsel gerekler ve
gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda
sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini
etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel gerekler ve
gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda
sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa Mahkemesi
Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep edilen
düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve gereksinimleri
dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne müdahaledir.
Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği özgürlük
ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak sağlanmasıdır.
Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim
alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin niteliğini
açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının ortaya
çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma ereğine
özgün bir kurum olduğu gö zardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa gerekleriyle
uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede devlet
yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine, özgür
düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
3.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 182’nin ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “İstanbul Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Orman Fakültesi, Sağlık Bilimleri
Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Mühendislik Fakültesi”
ibaresi; (b) bendinde yer alan “İstanbul Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Sosyal
Bilimler Meslek Yüksekokulu, Ormancılık Meslek Yüksekokulu, Veteriner Fakültesi
Meslek Yüksekokulunun adı ve bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Veterinerlik Meslek Yüksekokulu, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu” ibaresi
ile (c) bendinde yer alan “İstanbul Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Adli Tıp Enstitüsü, Kardiyoloji Enstitüsü,
Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Akciğer Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü”
ibaresinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, İstanbul
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; İstanbul
Üniversitesi’ne bağlı olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Florence Nightingale
Hemşirelik Fakültesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Orman Fakültesi, Sağlık
Bilimleri Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Mühendislik
Fakültesi; Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Sosyal Bilimler Meslek
Yüksekokulu, Ormancılık Meslek Yüksekokulu, Veteriner Fakültesi Meslek
Yüksekokulu, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu Adli Tıp Enstitüsü, Kardiyoloji
Enstitüsü, Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Akciğer Hastalıkları ve Tüberküloz
Enstitüsünü kapsamaktadır. Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak
bir başka üniversite oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim maddenin
formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle Anayasamız
herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer normlar
ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük normları ile
ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri
olarak tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla
kurulabileceklerinin saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin,
özellikle iktidarların ve ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite
çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve
bu çalışmaların bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış
etkiden uzak kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku
bulunmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994
tarih). Ancak iptali talep edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın
bilimsel gerekler ve gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak
bilim özgürlüğüne müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin,
bilimin gerektirdiği özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam
biçimi olarak sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim
kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve
biçimi, üniversitenin niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan
yetiştirme amacının ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm
çabalarla gerçeği bulma ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez.
Özetlenen bu özellikleriyle üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü,
düşüncenin aydınlığını somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi
toplumu olmakla birlikte, amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve
devingenlikle onun önünde yürürler. Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun
itici gücüdürler. Anayasa gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik
tanınamaz. Üniversitede devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim
biçimi, düşünce üretimine, özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir
ortama engeldir. Bilimsel çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe
uyumlu olmak gerekir. Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini
akçalı olanaklara dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim
yerine görüntü egemen olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek
özel konumlu üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
4.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 183’ün ikinci fıkrasının (a)
bendinin, (b) bendinde yer alan “Gazi Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu, Tapu
Kadastro Yüksekokulu, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı” ibaresinin, (c) bendinin
Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Gazi
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Güzel Sanatlar
Fakültesi, Edebiyat Fakültesi, Hukuk Fakültesi, İktisadi ve İdari Bilimler
Fakültesi, İletişim Fakültesi, Polatlı Fen-Edebiyat Fakültesi, Polatlı İlahiyat
Fakültesi, Sanat ve Tasarım Fakültesi ile Turizm Fakültesi; Bankacılık ve
Sigortacılık Yüksekokulu, Tapu Kadastro Yüksekokulu, Türk Müziği Devlet
Konservatuvarı; Adalet Meslek Yüksekokulu, Polatlı Sosyal Bilimler Meslek
Yüksekokulu ve Polatlı Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulunu kapsamaktadır.
Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite
oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek
amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel
araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere
çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip
üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir. 1982 Anayasası’nın
“Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle uyacakları
kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken güdülen erkek,
üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal çevrelerin ya da
çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her türlü bilimsel
görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun yayılması ve özgürlük
olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce özgürlüğü”nün varlığım
ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce özgürlüğünün bir bölümünü
oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece eğitim ve öğretim
özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten bütün kişilerin
yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
5.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 184’ün ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Sakarya Üniversitesine bağlı Spor Bilimleri ile Teknoloji
fakültelerinin adları ve bağlantıları değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Söğütlü’de Spor Bilimleri Fakültesi ve Arifiye’de Teknoloji Fakültesinden,
Sakarya Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Sapanca’da Turizm Fakültesinden” ibaresinin, (b) bendinin, (c) bendinde yer
alan “Sakarya Üniversitesine bağlı Kırkpınar Turizm Meslek Yüksekokulu ile
Sakarya Meslek Yüksekokulunun adları ve bağlantıları değiştirilerek Rektörlüğe
bağlanan Sapanca Turizm Meslek Yüksekokulu ile Adapazarı Meslek
Yüksekokulundan; Sakarya Üniversitesine bağlı Ali Fuat Cebesoy Meslek
Yüksekokulu ile Geyve Meslek Yüksekokulunun birleştirilerek bağlantısının
değiştirilmesiyle Rektörlüğe bağlanan Geyve Meslek Yüksekokulundan; Sakarya
Üniversitesine bağlı iken bağlantıları değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Akyazı Meslek Yüksekokulu, Arifiye Meslek Yüksekokulu, Ferizli Meslek
Yüksekokulu, Hendek Meslek Yüksekokulu, Karasu Meslek Yüksekokulu, Kaynarca
Seyfettin Selim Meslek Yüksekokulu, Pamukova Meslek Yüksekokulu, Sapanca Meslek
Yüksekokulu ve Kocaali Meslek Yüksekokulu” ibaresinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Sakarya
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Söğütlü’de
Spor Bilimleri Fakültesi ve Arifiye’de Teknoloji Fakültesi, Sapanca’da Turizm
Fakültesi, Adapazarı’nda Yabancı Diller Yüksekokulu, Kaynarca’da Uygulamalı
Bilimler Yüksekokulu, Kırkpınar Turizm Meslek Yüksekokulu, Sakarya Meslek
Yüksekokulu, Sapanca Turizm Meslek Yüksekokulu ile Adapazarı Meslek
Yüksekokulundan; Ali Fuat Cebesoy Meslek Yüksekokulu ile Geyve Meslek
Yüksekokulu, Geyve Meslek Yüksekokulundan; Akyazı Meslek Yüksekokulu, Arifiye
Meslek Yüksekokulu, Ferizli Meslek Yüksekokulu, Hendek Meslek Yüksekokulu,
Karasu Meslek Yüksekokulu, Kaynarca Seyfettin Selim Meslek Yüksekokulu,
Pamukova Meslek Yüksekokulu, Sapanca Meslek Yüksekokulu ve Kocaali Meslek
Yüksekokulu’nu kapsamaktadır. Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin
ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal çevrelerin
ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile kurulabileceği
ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve böylelikle bir
takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun ve tek yanlı
bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden anlaşıldığı
üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve 389-400)
üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve ayrıca
değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini etki
altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel gerekler ve
gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda
sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa Mahkemesi
Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep edilen
düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve gereksinimleri
dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne müdahaledir.
Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği özgürlük
ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak sağlanmasıdır.
Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim
alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin niteliğini
açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının ortaya
çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma ereğine
özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
6.
7.maddesi
ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 185’in ikinci fıkrasının (a) bendinde
yer alan “Ondokuz Mayıs Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile Havacılık ve
Uzay Bilimleri Fakültesinden” ibaresi ile (b) bendinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Gemi
İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi ile Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi,
Sivil Havacılık Yüksekokulu ile Kavak Meslek Yüksekokulunu kapsamaktadır. Ancak
bir üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite
oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında değerlendirdiğimizde;
üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi karşısında
geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir (GÖREN, Zafer,
Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun sağlanması
için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur. Bilimsel
çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve öğretimi
kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini gösterebilirler.
Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev alacak yetenekli
kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi) bunların yalnızca
nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve öğretimden geçmiş
bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile bilimsel
gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci maddesince
üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek değildir;
üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa temel
çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve diğer
yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda Türk
Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine uygun
eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite sayılamazlar
(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976 tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
7.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 187’nin ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Mersin Üniversitesine bağlı Tarsus Teknoloji Fakültesinin
adı ve bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Teknoloji Fakültesinden,
Mersin Üniversitesine bağlı Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinin bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinden”
ibaresi ile (b) ve (c) bentlerinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Mersin
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Tarsus
Teknoloji Fakültesi, Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi, Tarsus Uygulamalı
Teknoloji ve İşletmecilik Yüksekokulu, Tarsus Meslek Yüksekokulunun, Tarsus
Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nu kapsamaktadır. Ancak bir üniversitenin
bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını bütüncül
değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o norm
metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama oluşturmaktadır.
Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında değerlendirdiğimizde;
üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi karşısında
geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir (GÖREN, Zafer,
Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun koyucuya
bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite sayılamazlar
(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976 tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özekliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun yayılması
ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce özgürlüğü”nün
varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce özgürlüğünün bir
bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece eğitim ve öğretim
özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten bütün kişilerin
yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla bağdaşmayacak
müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yoksayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel çalışmalarının,
bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir. Danışmanın, dayanışmanın
ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara dayanan biçimsel üstünlük
çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen olur. Nesnel kurallara
uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu üniversite oluşturmak Anayasa’nın
öngördüğü üniversite yapısıyla bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı,
1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992 tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi
aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle
iptali talep edilen düzenleme Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık
teşkil eder, iptali gerekir.
8.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 188’in ikinci fırkasının (a)
bendinde yer alan “Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Fatih Eğitim Fakültesi, Hukuk Fakültesi,
Güzel Sanatlar Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, İletişim Fakültesi, Karadeniz
Teknik Üniversitesine bağlı Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun fakülteye
dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturulan ve
Rektörlüğe bağlanan Spor Bilimleri Fakültesi” ibaresi ile (b), (c) ve (ç) bentlerinin
Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Karadeniz
Teknik Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Fatih
Eğitim Fakültesi, Hukuk Fakültesi, Güzel Sanatlar Fakültesi, İlahiyat
Fakültesi, İletişim Fakültesi, Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı Beden
Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile
bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Spor
Bilimleri Fakültesi; Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu ile Devlet Konservatuvarı;
Beşikdüzü Meslek Yüksekokulu, Şalpazarı Meslek Yüksekokulu, Turizm ve Otelcilik
Meslek Yüksekokulu, Tonya Meslek Yüksekokulu ile Vakfıkebir Meslek
Yüksekokulu; Lisansüstü Eğitim Enstitüsü’nü kapsamaktadır. Ancak bir
üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını
bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken ilkeleri
şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun sağlanması
için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur. Bilimsel
çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması
ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması ilkelerinin
ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki (b) bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle üniversite,
bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını somutlaştıran
kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte, amaç ve
işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
9.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 189’un ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Erciyes Üniversitesine bağlı Uygulamalı Bilimler
Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi
ile oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Uygulamalı Bilimler Fakültesi” ibaresi
ve (b) bendinde yer alan “Erciyes Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Bünyan Meslek Yüksekokulu, Develi Hüseyin
Şahin Meslek Yüksekokulu, Mustafa Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, Pınarbaşı
Meslek Yüksekokulu, Safiye Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, Sosyal Bilimler
Meslek Yüksekokulu, Tomarza Mustafa Akıncıoğlu Meslek Yüksekokulu, Yahyalı
Meslek Yüksekokulu ile Erciyes Üniversitesine bağlı Kayseri Meslek
Yüksekokulunun adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan Meslek Yüksekokulu”
ibaresinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Erciyes
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Uygulamalı
Bilimler Fakültesi; Bünyan Meslek Yüksekokulu, Develi Hüseyin Şahin Meslek
Yüksekokulu, Mustafa Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, Pınarbaşı Meslek
Yüksekokulu, Safiye Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, Sosyal Bilimler Meslek
Yüksekokulu, Tomarza Mustafa Akıncıoğlu Meslek Yüksekokulu, Yahyalı Meslek
Yüksekokulu ile Kayseri Meslek Yüksekokulunu kapsamaktadır. Ancak bir
üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını
bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer normlar
ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük normları ile
ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal çevrelerin
ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile kurulabileceği
ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve böylelikle bir
takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun ve tek yanlı
bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum yapısının
kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere uygun
biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
10.
7.maddesi
ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 190’ın ikinci fıkrasının (a) bendinde
yer alan “Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesine bağlı Elbistan Teknoloji
Fakültesinin adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturularak Rektörlüğe
bağlanan Elbistan Mühendislik Fakültesi” ibaresi ile (b) bendinin Anayasaya
Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme,
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme
özellikle; Elbistan Teknoloji Fakültesi ile Elbistan Meslek Yüksekokulu ve
Elbistan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulunu kapsamaktadır. Ancak bir
üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını
bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer
normlar ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük
normları ile ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşımda ile alınmaktadır çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü devletin
desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim, siyasal etki
tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ü
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki
üniversitelerin Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden
özerk olması ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş
bir çalışmayı öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa
Mahkemesinin bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin sınavlardan
geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur. Eğitim ve
öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve denetimi
altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve yardımcılarının
göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son verilmesinin kendi
organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir gereği olarak
belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel olarak
Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin düzenlenmesi
konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun koyucuya
bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özekliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde, üniversitelerin,
bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak tanımlanması ve bunların
ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin saptanması ile güdülen
ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve ayrıca çeşitli baskı
gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini etki altında
tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin bilimsel gerekler ve
gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda
sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini
etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel gerekler ve
gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda
sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa Mahkemesi
Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep edilen
düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve gereksinimleri
dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne müdahaledir.
Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği özgürlük
ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak sağlanmasıdır.
Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim
alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin niteliğini
açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının ortaya
çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma ereğine
özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa gerekleriyle
uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede devlet
yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine, özgür
düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
11.
7.maddesi
ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 193’ün ikinci fıkrasının (a), (b) ve
(c) bentlerinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Anadolu
Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Fen Fakültesi,
Mühendislik Fakültesi, Mimarlık ve Tasarım Fakültesi, Havacılık ve Uzay
Bilimleri Fakültesi ile Spor Bilimleri Fakültesi, Porsuk Meslek Yüksekokulu ile
Ulaştırma Meslek Yüksekokulu, Fen Bilimleri Enstitüsü, Yer ve Uzay Bilimleri
Enstitüsü ile Ulaştırma Bilimleri Enstitüsü’nü kapsamaktadır. Ancak bir
üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite oluşturulmasını
bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer normlar
ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük normları ile
ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki üniversitelerin
Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden özerk olması
ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş bir çalışmayı
öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa Mahkemesinin
bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli uygulamaları
yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim dönemi içinde
ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin sınavlardan
geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur. Eğitim ve
öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin gerektirdiği
yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve gereksinimleri
dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne müdahaledir.
Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği özgürlük
ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak sağlanmasıdır.
Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim
alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin niteliğini
açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının ortaya
çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma ereğine
özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara dayanan
biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen olur.
Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu üniversite
oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla bağdaşmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992 tarih). Siyasal iktidarın
bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine müdahaledir. Tüm bu
açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme Anayasanın 27. ve 130.
maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
12.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 194’ün ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı Ziraat Fakültesinin
adı ve bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Tarım Bilimleri ve
Teknolojileri Fakültesinden, Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı iken
bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Orman Fakültesi, Teknoloji
Fakültesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesinden” ibaresi, (b) bendinde yer alan”
Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe
bağlanan Eğirdir Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu, Yalvaç Büyükkutlu Uygulamalı
Bilimler Yüksekokulu” ibaresi ile (c) bendinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Süleyman
Demirel Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Ziraat
Fakültesi, Tarım Bilimleri ve Teknolojileri Fakültesinden, Orman Fakültesi,
Teknoloji Fakültesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesi, Eğirdir Turizm ve Otelcilik
Yüksekokulu, Yalvaç Büyükkutlu Uygulamalı Bilimler Yüksekokulu, Aksu Mehmet
Süreyya Demiraslan Meslek Yüksekokulu, Atabey Meslek Yüksekokulu, Eğirdir
Meslek Yüksekokulu, Gelendost Meslek Yüksekokulu, Gönen Meslek Yüksekokulu,
Isparta Meslek Yüksekokulu, Keçiborlu Meslek Yüksekokulu, Senirkent Meslek
Yüksekokulu, Sütçüler Prof. Dr. Hasan Gürbüz Meslek Yüksekokulu, Şarkikaraağaç
Meslek Yüksekokulu, Şarkikaraağaç Turizm Meslek Yüksekokulu, Teknik Bilimler
Meslek Yüksekokulu, Uluborlu Selahattin Karasoy Meslek Yüksekokulu, Uzaktan
Eğitim Meslek Yüksekokulu, Yalvaç Meslek Yüksekokulu, Yalvaç Teknik Bilimler
Meslek Yüksekokulu ile Yenişarbademli Meslek Yüksekokulu’nu kapsamaktadır.
Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite
oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde bilimsel
faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim maddenin
formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle Anayasamız
herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer normlar
ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük normları ile
ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yüksek öğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yüksek öğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yüksek öğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki b bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, (c) bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki üniversitelerin
Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden özerk olması
ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş bir çalışmayı
öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa Mahkemesinin
bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak
yetiştirilmesi olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri
yetiştiren ve fakat adı üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci
maddesine göre üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle
üniversite diye anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite
öğretimi olan veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın
120 nci maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli uygulamaları
yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim dönemi içinde
ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin sınavlardan
geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur. Eğitim ve
öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına
üniversite denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep
edilen düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle
nitelikleri değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal
erk tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki
çoğunluğun oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve
hukuki gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade
ile kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle
uyacakları kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken
güdülen erkek, üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal
çevrelerin ya da çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her
türlü bilimsel görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun
yayılması ve özgürlük olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce
özgürlüğü”nün varlığım ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce
özgürlüğünün bir bölümünü oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece
eğitim ve öğretim özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten
bütün kişilerin yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması
öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci
fıkrasında, üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca değişik baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel
gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir
ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep
edilen düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve
gereksinimleri dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne
müdahaledir. Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği
özgürlük ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak
sağlanmasıdır. Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür
toplumun bilim alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin
niteliğini açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının
ortaya çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma
ereğine özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
13.
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 195’in ikinci fıkrasının (a) ve
(b) betlerinin Anayasaya Aykırılığı
İptali talep edilen düzenleme, Afyon
Kocatepe Üniversitesi’nin bölünmesini hedeflemektedir. Bölünme özellikle; Diş
Hekimliği Fakültesi, Eczacılık Fakültesi ile Tıp Fakültesi, Afyon Sağlık Yüksekokulu,
Atatürk Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Bolvadin Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulu ile Şuhut Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu’nu kapsamaktadır.
Ancak bir üniversitenin bazı bölümlerinin ayrılarak bir başka üniversite
oluşturulmasını bütüncül değerlendirmek gerekir.
Kamuoyu nezdinde “üniversitelerin
bölünmesini” hedefleyen bu düzenleme, bilim özgürlüğüne doğrudan bir
müdahaledir. Bilim özgürlüğü, sanat özgürlüğü ile birlikte Anayasanın 27.
maddesinde düzenlenmiştir. Bilim özgürlüğü, üniversiteler dışında ve içinde
bilimsel faaliyette bulunan herkesi koruma alanı içine almaktadır. Nitekim
maddenin formülasyonunda “herkes” ibaresi kullanılmıştır. Bir başka deyişle
Anayasamız herkes için bilim özgürlüğünü güvenceye almıştır.
Bir özgürlük alanı olarak güvenceye alınan
bilim; araştırma ve öğreti ögelerinden oluşmaktadır. Bilimin iki ortaya çıkış
biçimi olan araştırma ve öğretinin içeriği Devlet tarafından katı kurallara
bağlanamaz ve onların Devlet tarafından bilimsel denetimi yapılamaz (Maier W.
Staats-und Verfassungsrecht, 3-B md.1, Achim 1993, s.141). Devlet tarafından
denetim yapılmaması aslında bilimsel özerkliğe dairdir. Anayasamızda yer alan
bilim ve sanat özgürlüğüne ilişkin 27. madde, eğitime ilişkin 42. madde ve
üniversitelere dair 130. madde bütüncül değerlendirildiğinde Devlet ile bilim
arasındaki bir ilkenin belirgin olarak anayasa koyucu tarafından düzenlendiği
ve vurgulandığı kolaylıkla tespit edilmektedir. Bu ilke devletin, personel ve
finansal kaynakların sağlanması yoluyla fonksiyon yeteneğine ve bilimsel
özerkliğe sahip bir bilim örgütünü güvence altına alma yükümlülüğüdür.
Her ne kadar 1971 değişikliği ile soyut
niteliğe bürünmüş olsa da 1982 Anayasasında açıkça herkesin, bilim ve sanatı
serbestçe öğrenme ve öğretme, açıklama, yayma ve bu alanlarda her türlü
araştırma hakkına sahip olduğu güvence altına alınmıştır. Ayrıca Anayasa’nın
bütünlüğü ilkesi dikkate alınarak yapılan sistematik yorum ile 1982
Anayasasının bilimsel özerkliği güvence altına aldığını belirtmek yerinde
olacaktır. Nitekim sistematik yorum, normun anlamının araştırılmasında salt o
norm metnine değil, normun diğer normlarla birlikte oluşturduğu bağlamdan çıkan
anlama odaklanmayı ifade eder (ODER, Bertil Emrah, Anayasa Yargısında Yorum
Yöntemleri, Kasım 2010, İstanbul, s. 55).
Hukuksal normların oluşturduğu bağlamla
birbirini tamamladığı bir kurgudur ve bu kurgu normatif bir bütünlük oluşturur.
Söz konusu normatif bütünlük onların anlamlarını ortaya çıkmasında
belirleyicidir. Üniversitelerin bölünmesini bilimsel özerklik ve bilim
özgürlüğü bağlamında değerlendirirken de bu normatif bütünlük esas alınmalıdır.
Sistematik yorumun hiyerarşik bakımdan eş
düzeydeki normlar esas alınarak yapılması zorunludur. Bu sebeple Anayasa madde
27’de düzenlenen bilim özgürlüğünün eğitim özgürlüğü ve üniversitelere daire
düzenlemeler ile beraber yorumlamak sistematik yorumun doğası gereğidir.
Nitekim temel hak ve özgürlüklere ilişkin anayasa normlarını yorumunda
sistematik yorum çerçevesinde kanunlara uygun yorum esas alınamaz ve temel hak
ve özgürlüklere ilişkin bir anayasa normunun yorumunda (a) normun kendi
maddesinde güvence altına alınan özgül nitelikleri (b) anayasanın sınırlama ve
sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler (c) ilgili normun diğer normlar
ile oluşturduğu bağlam ve özellikle normun diğer hak ve özgürlük normları ile
ilişkisi dikkate alınmalıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere bir temel hak
ve özgürlük olan bilim özgürlüğünün yorumunda bilim özgürlüğüne getirilecek
sınırlamalar maddede güvenceye alınan özgül nitelikler ile anayasanın sınırlama
ve sınırlamanın sınırına ilişkin oluşturduğu ölçütler de değerlendirilmelidir.
Bu bağlamda Anayasanın bilimsel araştırma ve yayın da bulunma serbestliğine
getirdi tek sınırlamayı 27. maddenin ikinci fıkrasındaki sınırlama
oluşturmaktadır. Söz konusu bilim özgürlüğünü, üniversiteler bağlamında
değerlendirdiğimizde; üniversitelerin evrenseli aramak ve öğretmek gerekçesi
karşısında geçersizleşir. Bu sınırlama düşünceye değil eyleme yöneliktir
(GÖREN, Zafer, Anayasa Hukukuna Giriş, İzmir, 1999, s. 464-466).
Bilim özgürlüğü üniversitelerin bilimsel
özerkliği birlikte değerlendirilmelidir. Bugün için bilimsel özerklik daha da
şüpheci bir yaklaşım ile alınmaktadır. Çünkü yükseköğrenim kurumlarının
teşkilat ve denetimine ilişkin anayasal düzenlemeler yasal düzenlemelerle
birlikte ayrıntılı bir sınırlama korsesi oluşturmaktadır. Bilim özgürlüğü
devletin desteğine diğer özgürlüklerden daha çok gereksinim duyar. Nitekim,
siyasal etki tehlikesi bilim özgürlüğünü zayıflatır.
Bilimsel özerkliğe müdahale niteliği
taşıyabilecek herhangi bir düzenleme bu bağlamda, bilim özgürlüğünün sınırı
olarak değerlendirilemez. Nitekim üniversitelerin, üniversite vasfı
taşıyabilmesi ancak bilimsel özerkliğe sahip olmaları ile mümkündür. 1961
Anayasası bağlamında Anayasa Mahkemesi üniversitelerin sahip olması gereken
ilkeleri şu şekilde belirlemiştir:
Anayasa açısından üniversite kavramını
belirleyecek ölçülerden birisinin yasa ile üniversite adı altında kurulmuş
bulunma ölçüsü olduğu, yasa ile kurulmuş olsalar bile üniversite adı altında
kurulmuş bulunmayan yükseköğretim ve eğitim kurumlarının üniversite
sayılamayacağı ileri sürülebilir. Şunu belirtelim ki, yasalarla üniversite adı
altında ve Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkeler doğrultusunda kurulan
kurumların Anayasa açısından üniversite sayılacakları herkesin tartışmasız
kabul edeceği bir gerçektir. Ancak bunun dışında kalan belli nitelikteki bir
takım yükseköğretim kurumlarının dahi üniversite sayılıp sayılmayacaklarının
belirlenmesi için Anayasa’nın 120. maddesindeki ilkelerin neye dayanılarak
konulmuş bulundukları araştırılmalıdır.
a) Çağdaş uygarlığın temeli, insanların
davranışlarında, eylemlerinde aklı egemen kılmalarıdır. Bunun yolu ise bilimsel
çalışma yoludur; bu yolun kılavuzu olan ilke de bilimin insanların yaşamasında
gerçek yol gösterici sayılması ilkesidir. Bu ilkenin eylemli olarak
uygulanabilmesi için toplumun yapısının kilit yerlerinde bilimsel gerçeği
arayıp bulabilecek, uygulayabilecek ve bütün düşünce ve davranışlarında
bilimsel gerçeğin isterlerinden ayrılmayacak kişilerin bulunması, bunun
sağlanması için de bu nitelikte kişilerin yetiştirilmiş olması zorunludur.
Bilimsel çalışma, yalnız aklın ve gözlemin biçimlendirdiği bir çalışma olması
dolayısıyla böyle bir çalışmaya ve bilimsel yolda eyleme yönelecek kişilerin
bilimsel gerekler dışında bir etki ile karşılaşmaksızın yetiştirilmeleri temel
bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Yalnızca bilimsel ve nesnel ölçülere göre
biçimlendirilmiş bir öğretim ve eğitimin gerçekleştirilmesi, toplumsal açıdan
büyük önem gösteren alanlardaki yüksek öğretim ve eğitimin gerek siyasal
çevrelerin ve özellikle siyasal iktidarın, gerekse toplumdaki çeşitli kümelerin
etkilerinin dışında tutulmuş bir öğretim ve eğitim düzeni ile olabilir. Bu
düzenin gerçekleştirilmesi düşüncesi üniversitelerin Devletçe ve yasa ile
kurulması ve üniversitelerin yönetimsel ve bilimsel özerklikle donatılması
ilkelerinin ortaklaşa gerekçesidir.
Aşağıdaki (b) bendinde Devletçe kurulma
ilkesine, başka deyimle Devlet tekeli ilkesine, c bendinde özerklik ilkesine
temel olan Özel gerekçeler açıklanacaktır.
b) Toplumdaki çeşitli kümelerin toplum
açısından önemli alanlardaki yüksek öğretimi etkilemesini önlemek için Anayasa’nın
120. maddesinde üniversitelerin ancak Devlet eli ile ve yasa ile kurulması
öngörülmüştür. Gerçekten üniversitelerin ancak Devletçe ve yasa ile
kurulabileceği ilkesi, özel kişilerin üniversite açmalarını yasaklamakta ve
böylelikle bir takım yarar veya düşünce topluluklarının kendi çıkarlarına uygun
ve tek yanlı bir yüksek eğitim ve öğretim vermelerini önlemektedir.
Temsilciler Meclisindeki görüşmelerden
anlaşıldığı üzere (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, cilt 4, S. 28-45 ve
389-400) üniversite açılmasının Devlet tekeline verilişinin bir gerekçesi de
yabancıların Türkiye’de yüksek eğitim yerleri açma yolu ile Türk kültürünün
zararına ve kendi kültürleri yararına işleyen bir eğitim ve öğretim
sağlamalarım önlemektir.
c) Üniversitelere yönetim ve bilim
açısından özerklik tanınmasının gerekçesi ise siyasal çevrelerin ve özellikle
iktidarın üniversite çalışma, öğretim ve eğitimini etkisi altında bulundurması
yolunu kapamak ve üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini her türlü dış
etkiden uzak bir ortam içinde sürdürmektir. Her siyasal kuruluşun kendisine
göre birtakım görüşleri ve anlayışları vardır ve bu kuruluşlar eğitim ve
öğretimi kendi görüş ve anlayışları doğrultusunda etkileme eğilimini
gösterebilirler. Oysa toplumsal açıdan çok önemli bulunan alanlarda görev
alacak yetenekli kimselerin yetiştirilmesi, (Az yukarıda da belirtildiği gibi)
bunların yalnızca nesnel ve bilimsel düşüncelere dayanan bir eğitim ve
öğretimden geçmiş bulunmalarına bağlıdır. Her ne kadar bilimin ilerlemesi ile
bilimsel gerçeklerde de birtakım değişmeler olabilmekte ve olmakta ise de bu
değişmelerin nedeni siyasal çevrelerin ve özellikle iktidarların ya da çeşitli
kümelerin düşünceleri değildir ve bu türlü değişmeler, toplum için zararlı
değil, ancak yararlı olabilir.
ç) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki üniversitelerin
Devletçe ve yasa ile kurulması, yönetim ve bilim yönlerinden özerk olması
ilkelerinin, bilimsel gerekler dışındaki etkilerden uzak tutulmuş bir çalışmayı
öğretimi ve eğitimi sağlamak ereği ile benimsendiği. Anayasa Mahkemesinin
bundan önce vermiş olduğu iki kararının gerekçelerinde de açıkça
bildirilmiştir. (Esas 65/32,.Karar 66/3 sayılı, 4/2/1966 günlü karar - Resmî
Gazete sayı 12317, gün 8/6/1966, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 4, S.
33 ve sonra; Esas 67/32, Karar 68/57 sayılı, 3/2/1968 günlü karar Resmî Gazete
sayı 13346, gün 8/11/1969, Anayasa Mahkemesi Kararlar Dergisi sayı 7, S. 84 ve
sonrası)- Böylece Anayasa Mahkemesinin bu konuda, şimdiki kararda belirtilen
görüşü, bundan önce belirtmiş olduğu düşüncelerinin aynıdır.
d) Anayasa’nın 120 nci maddesindeki Devlet
tekeli ve özerklik ilkelerinin benimsenmesine temel olan düşünce, toplum
yapısının kilit yerlerinde görev alacak kişilerin yalnızca bilimsel gereklere
uygun biçimde ve bilimsel isterler dışında kalan etkilerden uzak olarak yetiştirilmesi
olunca, toplumun kilit yerlerinde görev alacak kişileri yetiştiren ve fakat adı
üniversite olmayan bütün kurumların Anayasa’nın 120 nci maddesine göre
üniversite niteliğinde sayılması gerekir, başka deyimle üniversite diye
anılmayan, ancak verdiği yüksek öğretim, nitelikçe üniversite öğretimi olan
veya bu öğretimin sonuçlarını sağlayan bütün kurumlar, Anayasa’nın 120 nci
maddesi açısından üniversite kavramı içinde sayılmak gerekir.
e) Hukuk düzeni bir kurum için kural
koyarken bu kurumu tanımlamazsa, koyduğu kurala o kurumun toplumsal alanda
geçerlikte bulunan tanımını temel tutmuş ve o kurumun toplum içindeki görevini
yapan bütün kurumlan o kurala bağlamak istemiş demektir. Gerçekten hukuk
kuralları toplumsal ilişkileri düzenleyen ve genellikle yaptırıma bağlayan
kurallardır. Öğretim ve eğitim kurumlarının toplumsal görevi ise genellikle
nitelikli adam yetiştirmek ve yetişenlere belli yetkiler sağlayan belgeler
vermektir. Nitelikli adam yetiştirilmesi, belli dersleri okutmak, belli
uygulamaları yaptırmak yoluyla, yetişenlere belge verilmesi ise belli öğretim
dönemi içinde ve sonunda öğrencileri belli kuramsal ve uygulamaya ilişkin
sınavlardan geçirmek ve sınavların sonucunda başarıyı saptamak yolu ile olur.
Eğitim ve öğretim kurumlarının toplumsal görevi belli dersleri okutmak ve belli
sınavlardan geçirdikten sonra belli yetkiler sağlayan belgeler vermek olduğuna,
Anayasa’nın 120 nci maddesinde üniversitenin her şeyden önce bir öğretim kurumu
olarak göz önünde tutulmuş bulunduğuna ve onun tanımının ancak toplumsal
görevine bakılarak yapılmasının zorunlu olmasına göre Anayasa’nın 120 nci
maddesince üniversite demek, yalnız üniversite adını taşıyan kurumlar demek
değildir; üniversitelerin toplumsal görevini yapan, başka deyimle, hiç olmazsa
temel çizgileri bakımından üniversite öğretim ve eğitimini sağlayan, üniversite
diplomasına eşit değerde diploma veren ve ancak adı üniversite olmayan yüksek
öğretim ve eğitim kurumları da bu tanımın kapsamına girmektedir (Anayasa
Mahkemesi Kararı, 1969/31 E., 1971 /3 K., 12/1/1971 tarih).
Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasının
yürürlükte olduğu dönemde oluşturduğu bu çerçeveyi defaten vurgulamıştır.
1982 Anayasasının Yükseköğretim Kurumları
başlıklı 130. maddesinin birinci fıkrası “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına
dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü
yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim,
bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet
etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel
özerkliğe sahip üniversiteler Devlet tarafından kanunla kurulur” şeklindedir.
1982 Anayasası’nın “Yükseköğretim Kurumları” başlıklı 130. maddesinin gerekçesi
ise şu şekildedir;
“Üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip
kamu tüzelkişileri olarak Devlet eliyle ve kanunla kurulabileceği ilkesi
getirilmiştir.
Üniversitelerin, Devletin gözetim ve
denetimi altında, kendi organları eliyle yönetilmesi, öğretim üye ve
yardımcılarının göreve alınmaları, yükseltilmeleri ve görevlerine son
verilmesinin kendi organları tarafından yürütülmesi de bilimsel özerkliğin bir
gereği olarak belirtilmiştir.
Üniversitelerde öğretim ve eğitimin
özgürlük ve güvenlik içinde yürütülmesi, yurt düzeyinde yaygınlaşan
üniversitelerin öğretim üye ihtiyaçlarının dengeli biçimde, ülke ihtiyaçları ve
kalkınma planı gerekleri dikkate alınarak karşılanması konularının ve genel
olarak Devletin üniversiteler üzerindeki gözetim ve denetim yetkilerinin
düzenlenmesi konuları, bilimsel özerklik dikkate alınmak suretiyle kanun
koyucuya bırakılmıştır.
Getirilen düzenleme ile üniversiteler ve
diğer yükseköğretim kurumlan, Atatürk inkılapları ve ilkeleri doğrultusunda
Türk Milletinin millî değerleri ile çağdaş bilim ve teknolojinin gereklerine
uygun eğitim ve öğretime hizmet eden kurumlar olarak düşünülmekte; Türkiye
Cumhuriyeti Devleti hizmetinde hür, bilimsel düşünme yeteneğine ve geniş dünya
görüşüne sahip bir kuşak yetiştirilmesi amaçlanmaktadır.”
Bu bağlamda, Anayasa’nın 130. maddesinin
birinci fıkrasında amacı ve işlevi belirtilen üniversitelerin taşıması gereken
zorunlu niteliklerin yine bu fıkrada şu şekilde yer aldığını söylemek yanlış
olmayacaktır;
a. Değişik birimlerden oluşmak,
b. Kamu tüzelkişiliğine,
c. Ve bilimsel özerkliğe sahip olmak,
d. Devlet tarafından,
e. Ve yasayla kurulmak,
Bir yapının yasa ile kurulup adına üniversite
denilmesi ile o yapı üniversite niteliği taşımaz. Ancak iptali talep edilen
düzenlemede oluğu gibi üniversiteleri bölerek bir başka deyişle nitelikleri
değiştirilerek sahip oldukları köklü üniversite vasıfları siyasal erk
tarafından yok edilmektedir. Yasama organındaki sandalye sayısındaki çoğunluğun
oylamasıyla ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal, kültürel ve hukuki
gelişmesine katkıda bulunan üniversitelerin yok edilmesi en hafif ifade ile
kamu yararının gözetilmemesi anlamına gelmektedir. Nitekim “Üniversiteler,
sadece günlük teknik gereksinmeleri karşılayan bir yüksek okul durumunda da
değildirler; ülkenin içindeki ve dışındaki bilimsel hareketleri ve gelişmeleri
izlemek ve incelemek kurumlar hakkında bilimsel araştırmalar, değerlendirmeler
ve eleştiriler yapmak, böylece ülkenin bilimsel, teknik, ekonomik, sosyal,
kültürel ve hukuki gelişmesine katkıda bulunmak zorundadırlar. Bu günün üstüne
çıkamayan, yurttaki hareketleri izleyip eleştirmeyen bilimsel verileri
yayınlama gücünden yoksun ve sadece olanı öğretmekle yetinen, yaratıcılık gücü
olmayan kuruluşlar, adı ne olursa olsun, gerçek anlamda üniversite
sayılamazlar.(Anayasa Mahkemesi Kararı, 1976/1 E., 1976/28 K., 25/5/1976
tarih).
Anayasa Mahkemesi daha yakın tarihli bir
kararında üniversiteler ve bilimsel özerkliği şu şekilde yorumlamıştır;
“Anayasa’nın 130. maddesi, üniversitelerin
yine bir hukuk devletinin üniversitesine yaraşır biçimde, uygar ve evrensel
karakterde öğretim-eğitim, araştırma ve yayın konularında bilimsel özerkliğe
sahip bir kamu tüzelkişisi biçiminde kurulmasını ve Cumhuriyetin temel
organları içinde bu niteliğiyle yer almasını istemiş, üniversitelerin öğretim
üyeleri ve yardımcılarını kapsayan kendine özgü önem ve değerde bir meslek
sınıfı düşünmüş ve buna göre düzenlemeler yapmıştır.
Anayasa’nın 130. maddesinde,
üniversitelerin, bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak
tanımlanması ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin
saptanması ile güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve
ayrıca çeşitli baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve
eğitimini etki altında tutabilmeleri yolunu kapatmak ve bu faaliyetlerin
bilimsel gerekler ve gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak
kalacak bir ortamda sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku yoktur.
… Anayasa üniversitelere bilimsel özerklik
tanımıştır. Üniversitelerin, Anayasal ilke ve gereklere bağlı olacaklarından,
devrim yasalarına, bu arada özellikle Öğretim Birliği Yasası’na özenle uyacakları
kuşkusuzdur. Üniversitelerin bilimsel özerkliği benimsenirken güdülen erkek,
üniversite öğretimi niteliğindeki yükseköğretimi siyasal çevrelerin ya da
çeşitli çıkar veya düşünce kümelerinin dışında tutmaktır. Her türlü bilimsel
görüş ve düşüncelerin öğrenilmesi ve öğretilmesi, bunun yayılması ve özgürlük
olarak demokratik düzende yerini bulmuş ve “düşünce özgürlüğü”nün varlığım
ortaya koymuştur. Eğitim ve öğretim özgürlüğü düşünce özgürlüğünün bir bölümünü
oluşturmaktadır. Anlaşılmaktadır ki, Devletin sadece eğitim ve öğretim
özgürlüğünü kabul etmesi yeterli bulunmayıp, bu özgürlükten bütün kişilerin
yararlanabileceği bir düzen kurmakla yükümlü kılınması öngörülmüştür.
…. Anayasa’nın 130. maddesinde açıklanan bu
hükümler; maddenin birinci fıkrasında sayılan amaçlar ile yasayla kurulma, kamu
tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip olma, üniversitelerin ülke sathına
dengeli bir biçimde yayılmasının gözetilmesi kuralları ve üniversite
elemanlarının serbestçe her türlü bilimsel araştırma ve yayında bulunabilmeleri
ve bunun sınırı, üniversite yönetim ve denetim organlarının ve öğretim
elemanlarının Yükseköğretim Kurulu’nun veya üniversitelerin yetkili
organlarının dışında kalan makamlarca her ne suretle olursa olsun görevlerinden
uzaklaştırılmayacaklarına ilişkin güvence ile yükseköğretim kurumlarının
örgütlenmeleri ve işleyişleriyle ilgili olarak maddenin dokuzuncu fıkrasında
sayılan konuların da yasayla düzenlenmesi zorunluluğu olarak gösterilebilir. Bu
ilkeler, ister Devlet, isterse vakıflar tarafından kurulsun, tüm yükseköğretim
kurumlarına yönelik kurallardır.
Anayasa’nın 130. maddesi, üniversite
çalışmalarını, eğitim ve öğretimin her türlü dış etkiden uzak, bilimin
gerektirdiği yansız ve baskısız bir ortam içinde yapılmasını sağlayacak biçimde
düzenlenmiştir. Anayasa’da, üniversiteler konusunda yasama organını bağlayan
ilkeler ve hükümler 130. maddede ö/el olarak belirtilmiştir. Bu ilkelere
dayanarak kurulan ve Devlet yapısıyla bilim kuruluşları içinde yer alan
üniversiteye, Devletin herhangi bir yönetim kademesinin, bu kurallarla
bağdaşmayacak müdahaleler yapmasına ve böyle bir karışmaya olanak verecek yasal
düzenlemelerde bulunulmasına yer yoktur. (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1990/2 E.,
1990/10 K., 30.5.1990 tarih)
Anayasa’nın 130. maddesinin birinci fıkrasında,
üniversitelerin bilimsel özerkliğe sahip kamu tüzelkişileri olarak tanımlanması
ve bunların ancak Devlet tarafından yasayla kurulabileceklerinin saptanması ile
güdülen ereğin, siyasal çevrelerin, özellikle iktidarların ve ayrıca değişik
baskı gruplarının, üniversite çalışmalarıyla öğretim ve eğitimini etki altında
tutabilme yolunu kapatmak ve bu çalışmaların bilimsel gerekler ve
gereksinmelerden başka, herhangi bir dış etkiden uzak kalacak bir ortamda
sürdürülmesini sağlamak olduğunda kuşku bulunmamaktadır (Anayasa Mahkemesi
Kararı, 1993/25 E., 1994/2 K., 25.1.1994 tarih). Ancak iptali talep edilen
düzenleme tam olarak siyasal iktidarın bilimsel gerekler ve gereksinimleri
dikkate almadan bilimsel özerkliği yok sayarak bilim özgürlüğüne müdahaledir.
Bilimsel özerklik, kuruluştan işleyişe değin, bilimin gerektirdiği özgürlük
ortamının tüm çalışmalarla yönetimde bir yaşam biçimi olarak sağlanmasıdır.
Üniversiteler, en üst düzeydeki bilim kuruluşlarıdır. Özgür toplumun bilim
alanındaki simgeleridir. Yönetim yapısı ve biçimi, üniversitenin niteliğini
açıklar. Bilgi edinme, bilgi üretme ve insan yetiştirme amacının ortaya
çıkardığı yapının, araştırma, deneyim ve tüm çabalarla gerçeği bulma ereğine
özgün bir kurum olduğu göz ardı edilemez. Özetlenen bu özellikleriyle
üniversite, bilimi yaşama katan, usun öncülüğünü, düşüncenin aydınlığını
somutlaştıran kurumlardır. Varlığının temeli kendi toplumu olmakla birlikte,
amaç ve işlevinin gerektirdiği atılımlar ve devingenlikle onun önünde yürürler.
Kurumlaşmış gelenek ve ilkeleriyle toplumun itici gücüdürler. Anayasa
gerekleriyle uyumsuz bir üniversite yapısına geçerlik tanınamaz. Üniversitede
devlet yönetimindeki sıralama türünde bir yönetim biçimi, düşünce üretimine,
özgür düşünce ve özgür çalışmaya elverişli bir ortama engeldir. Bilimsel
çalışmalarının, bilimsel yönetim ve bu özelliğe uyumlu olmak gerekir.
Danışmanın, dayanışmanın ve kimi günde yarışmanın yerini akçalı olanaklara
dayanan biçimsel üstünlük çabaları alırsa, bilgi ve bilim yerine görüntü egemen
olur. Nesnel kurallara uymayıp öznel kuralları yeğleyerek özel konumlu
üniversite oluşturmak Anayasa’nın öngördüğü üniversite yapısıyla
bağdaşmamaktadır (Anayasa Mahkemesi Kararı, 1991/21 E., 1992/42 K., 29.6.1992
tarih). Siyasal iktidarın bu müdahalesi aslında toplumun çağdaş yaşam biçimine
müdahaledir. Tüm bu açıklanan sebeplerle iptali talep edilen düzenleme
Anayasanın 27. ve 130. maddelerine aykırılık teşkil eder, iptali gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN
GEREKÇESİ
İptali talep edilen düzenlemeler, sadece
ilahiyat önlisans programından mezun olanlara ilahiyat fakültesi ve aynı
programı uygulayan fakültelerde, eşdeğer alanlarda lisans tamamlama eğitimi
yaptırılmasını ve üniversitelerin “bölünmesini” hedefleyen düzenlemelerdir. Bu
düzenlemeler anayasamızda güvenceye alınan temel ilkelere, hak ve özgürlüklere
aykırılık teşkil etmektedir. Anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve
düzenlemelere maruz bırakılması kabul edilemez. Hukuk devleti sayılmanın en
önemli gereklerinden biri de Anayasa’ya aykırılık teşkil eden normların
ivedilikle arındırılması, bireylerin haklarında telafisi mümkün olmayan
sonuçlara yol açılmasının engellenmesi bir başka deyişle bireylerin temel hak
ve özgürlüklerini güvence altına almayı ifade eder. Anayasaya aykırılıkların
sürdürülmesi, özenle korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de
zedeleyecektir. Hukukun üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve
özgürlükleri güvence altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk
devleti yönünden giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek
amacıyla, Anayasaya açıkça aykırı olan ve iptali istenen hükümlerin iptal
davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa
Mahkemesine dava açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
9/5/2018 tarihli ve 7141 sayılı
Yükseköğretim Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunun
1)
5.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen GEÇİCİ MADDE 77’nin birinci cümlesinin
Anayasa’nın 2. ve 10. maddelerine,
2)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 179’un ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Selçuk Üniversitesine bağlı Mühendislik Fakültesinin adı ve
bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Mühendislik ve Doğa Bilimleri
Fakültesinden, Selçuk Üniversitesine bağlı Mimarlık Fakültesinin adı ve
bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Mimarlık ve Tasarım Fakültesi,”
ibaresi ile (b) bendinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
3)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 180’in ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Diş Hekimliği Fakültesi ile Tıp
Fakültesinden, Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı Kütahya Sağlık
Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi
ile oluşturularak Rektörlüğe bağlanan Sağlık Bilimleri Fakültesinden,” ibaresi
ile (b) bendinde yer alan “Kütahya Dumlupınar Üniversitesine bağlı iken
bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Gediz Sağlık Hizmetleri Meslek
Yüksekokulu ile Simav Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulundan,” ibaresi ile
(c) bendinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
4)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 181’in ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “İnönü Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Su Ürünleri Fakültesi ile Ziraat Fakültesinden,” ibaresi
ile (b) ve (c) bendlerinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
5)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 182’nin ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “İstanbul Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek
Rektörlüğe bağlanan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Florence Nightingale Hemşirelik
Fakültesi, Hasan Ali Yücel Eğitim Fakültesi, Orman Fakültesi, Sağlık Bilimleri
Fakültesi, Spor Bilimleri Fakültesi, Veteriner Fakültesi, Mühendislik Fakültesi”
ibaresi; (b) bendinde yer alan “İstanbul Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Sosyal
Bilimler Meslek Yüksekokulu, Ormancılık Meslek Yüksekokulu, Veteriner Fakültesi
Meslek Yüksekokulunun adı ve bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Veterinerlik Meslek Yüksekokulu, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu” ibaresi
ile (c) bendinde yer alan “İstanbul Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Adli Tıp Enstitüsü, Kardiyoloji Enstitüsü,
Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Akciğer Hastalıkları ve Tüberküloz Enstitüsü”
ibaresinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
6)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 183’ün ikinci fıkrasının (a)
bendinin, (b) bendinde yer alan “Gazi Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Bankacılık ve Sigortacılık Yüksekokulu, Tapu
Kadastro Yüksekokulu, Türk Müziği Devlet Konservatuvarı” ibaresinin, (c)
bendinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
7)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 184’ün ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Sakarya Üniversitesine bağlı Spor Bilimleri ile Teknoloji
fakültelerinin adları ve bağlantıları değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Söğütlü’de Spor Bilimleri Fakültesi ve Arifiye’de Teknoloji Fakültesinden,
Sakarya Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Sapanca’da Turizm Fakültesinden” ibaresinin, (b) bendinin, (c) bendinde yer
alan “Sakarya Üniversitesine bağlı Kırkpınar Turizm Meslek Yüksekokulu ile
Sakarya Meslek Yüksekokulunun adları ve bağlantıları değiştirilerek Rektörlüğe
bağlanan Sapanca Turizm Meslek Yüksekokulu ile Adapazarı Meslek
Yüksekokulundan; Sakarya Üniversitesine bağlı Ali Fuat Cebesoy Meslek
Yüksekokulu ile Geyve Meslek Yüksekokulunun birleştirilerek bağlantısının
değiştirilmesiyle Rektörlüğe bağlanan Geyve Meslek Yüksekokulundan; Sakarya
Üniversitesine bağlı iken bağlantıları değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan
Akyazı Meslek Yüksekokulu, Arifiye Meslek Yüksekokulu, Ferizli Meslek
Yüksekokulu, Hendek Meslek Yüksekokulu, Karasu Meslek Yüksekokulu, Kaynarca
Seyfettin Selim Meslek Yüksekokulu, Pamukova Meslek Yüksekokulu, Sapanca Meslek
Yüksekokulu ve Kocaali Meslek Yüksekokulu” ibaresinin Anayasa’nın 27. ve 130.
maddelerine,
8)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 185’in ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Ondokuz Mayıs Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi
ile Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinden” ibaresi ile (b) bendinin Anayasa’nın
27. ve 130. maddelerine,
9)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 187’nin ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Mersin Üniversitesine bağlı Tarsus Teknoloji Fakültesinin
adı ve bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Teknoloji Fakültesinden,
Mersin Üniversitesine bağlı Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinin bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinden”
ibaresi ile (b) ve (c) bendlerinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
10)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 188’in ikinci fırkasının (a)
bendinde yer alan “Karadeniz Teknik Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Fatih Eğitim Fakültesi, Hukuk Fakültesi,
Güzel Sanatlar Fakültesi, İlahiyat Fakültesi, İletişim Fakültesi, Karadeniz
Teknik Üniversitesine bağlı Beden Eğitimi ve Spor Yüksekokulunun fakülteye
dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturulan ve
Rektörlüğe bağlanan Spor Bilimleri Fakültesi” ibaresi ile (b), (c) ve (ç)
bendlerinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
11)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 189’un ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Erciyes Üniversitesine bağlı Uygulamalı Bilimler
Yüksekokulunun fakülteye dönüştürülmesi ve adı ile bağlantısının değiştirilmesi
ile oluşturulan ve Rektörlüğe bağlanan Uygulamalı Bilimler Fakültesi” ibaresi
ve (b)bendinde yer alan “Erciyes Üniversitesine bağlı iken bağlantısı
değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Bünyan Meslek Yüksekokulu, Develi Hüseyin
Şahin Meslek Yüksekokulu, Mustafa Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, Pınarbaşı
Meslek Yüksekokulu, Safiye Çıkrıkçıoğlu Meslek Yüksekokulu, Sosyal Bilimler
Meslek Yüksekokulu, Tomarza Mustafa Akıncıoğlu Meslek Yüksekokulu, Yahyalı
Meslek Yüksekokulu ile Erciyes Üniversitesine bağlı Kayseri Meslek
Yüksekokulunun adı ve bağlantısı değiştirilerek oluşturulan Meslek Yüksekokulu”
ibaresinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
12)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 190’ın ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesine bağlı Elbistan
Teknoloji Fakültesinin adı ile bağlantısının değiştirilmesi ile oluşturularak
Rektörlüğe bağlanan Elbistan Mühendislik Fakültesi” ibaresi ile (b) bendinin
Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
13)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 193’ün ikinci fıkrasının (a),
(b) ve (c) bendlerinin Anayasa’nın 27. ve 130. maddelerine,
14)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 194’ün ikinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan “Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı Ziraat Fakültesinin
adı ve bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Tarım Bilimleri ve
Teknolojileri Fakültesinden, Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı iken
bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe bağlanan Orman Fakültesi, Teknoloji
Fakültesi, Eğirdir Su Ürünleri Fakültesinden” ibaresi, (b) bendinde yer alan”
Süleyman Demirel Üniversitesine bağlı iken bağlantısı değiştirilerek Rektörlüğe
bağlanan Eğirdir Turizm ve Otelcilik Yüksekokulu, Yalvaç Büyükkutlu Uygulamalı
Bilimler Yüksekokulu” ibaresi ile (c) bendinin Anayasa’nın 27. ve 130.
maddelerine,
15)
7.
maddesi ile 2547 sayılı Kanuna eklenen EK MADDE 195’in ikinci fıkrasının (a) ve
(b) bedlerinin
Anayasa’nın
27. ve 130. maddelerine,
aykırı
olduklarından iptallerine ve uygulanmaları halinde giderilmesi güç ya da
olanaksız zarar ve durumlar olacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine makul bir sürede görüşülerek
karara bağlanmasına ilişkin istemimizi saygı ile arz ederiz.”