ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2017/89
Karar Sayısı : 2018/5
Karar Tarihi : 18.1.2018
R.G. Tarih – Sayı :
1.3.2018 - 30347
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara Batı 1. Asliye
Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 29.6.2001 tarihli ve 4706
sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a 3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı
Kanun’un 8. maddesiyle eklenen 7/B maddesinin dördüncü cümlesinin Anayasa’nın
11., 13., 35., 46. ve 57. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar
verilmesi talebidir.
OLAY: Davacı kooperatif tarafından, Hazineye ait
taşınmazın kooperatife satışından sonra uygulama imar planında rehabilitasyon
merkezi ve spor alanı kullanımına ayrılan taşınmazın Hazine adına yapılan tapu
tescilinin iptali ile kooperatif adına tapuya tesciline karar verilmesi
talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırılık iddiasını
ciddi bulan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın yer aldığı geçici 7/B maddesi şöyledir:
“Hazineye ait taşınmazlar; konut yapılmak amacıyla rayiç
bedel üzerinden konut yapı kooperatiflerine, kooperatif birliklerine veya bu birliklerin
oluşturduğu üst birliklere, bunlar arasında yapılacak ihale ile satılabilir.
Bunların ihaleye katılabilmeleri için, ihale konusu taşınmazın tahmini
bedelinin dörtte birini bir bankada adlarına açılan hesapta bloke etmeleri
şarttır. Bu taşınmazların satış amacı dışında kullanılamayacağına, amacı
dışında kullanıldığının tespiti halinde, satılan taşınmazın satış bedelinin
faizsiz iade edilerek Hazinece geri alınacağına dair tapu kütüğüne şerh
konulur. Bu maddeye göre satılan taşınmazlarla ilgili olarak yapılacak
imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan yerler, bedelsiz ve
müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil edilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman
Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz
AKINCI, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan
GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ’in katılımlarıyla 15.3.2017 tarihinde yapılan
ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygun olup
olmadığı sorunu görüşülmüştür.
2. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un “Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri
sürülmesi” kenar başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla
yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Söz konusu
maddenin (1) numaralı fıkrasında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin bu davada
uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa’ya
aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu fıkrada sayılan belgeleri
dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği kurala bağlanmış,
fıkranın (a) bendinde de “iptali istenen kuralların Anayasanın hangi
maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı”
mahkemeye gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Anılan maddenin (4)
numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun
olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye
geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran mahkemenin gerekçeli
kararında Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin
Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve
gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
4. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 4706 sayılı Kanun’un 7/B
maddesinin dördüncü cümlesinin tamamının iptalini talep etmekle birlikte
başvuru kararında sadece maddede yer alan “bedelsiz” ibaresine
ilişkin Anayasa’ya aykırılık iddialarını gerekçelendirilmiş; maddenin geri
kalan kısmının ise Anayasa’nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı
olduğunu ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça göstermemiştir.
5. Açıklanan nedenlerle, 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı
Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’a 3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı
Kanun’un 8. maddesiyle eklenen 7/B maddesinin dördüncü cümlesinin:
A. “Bedelsiz” ibaresi dışında kalan bölümünün
iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40.
maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından esas
incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
B. “Bedelsiz” ibaresinin esasının incelenmesine
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
6. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
7. 3194 sayılı İmar Kanunu’nda imar uygulamaları ayrıntılı olarak
düzenlenmektedir.
8. Kanun’un 18. maddesinin birinci fıkrasına göre; imar
hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri veya
diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın birbirleri ile yol fazlaları ile
kamu kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları
yeniden imar planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya
kat mülkiyeti esaslarına göre hak sahiplerine dağıtmaya ve resen tescil
işlemlerini yaptırmaya belediyeler yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve
mücavir alan dışında ise bu yetkiler valilikçe kullanılır.
9. Kanun’un 18. maddenin ikinci fıkrasına göre belediyeler
veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı
sırasında bunların yüz ölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla
meydana gelen değer artışları karşılığında “düzenleme ortaklık
payı” olarak düşebilir. Ancak bu maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık
payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenlemeden önceki yüz
ölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
10. Kanun’un 18. maddenin üçüncü fıkrasına göre düzenleme ortaklık
payları; düzenlemeye tabi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı ilk ve ortaöğretim kurumları, yol, otoyol hariç erişme
kontrolünün uygulandığı yol, su yolu, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi,
yeşil saha, ibadet yeri ve karakol gibi umumi hizmetlerden ve bu hizmetlerle
ilgili tesislerden başka maksatlarla kullanılamaz. Ayrıca maddenin altıncı
fıkrasında herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı
alınmayacağı belirtilmiştir.
11. Kanun’un 18. maddesinin dördüncü fıkrasına göre ise düzenleme
ortaklık paylarının toplamı, üçüncü fıkrada belirtilen umumi hizmetler için
yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde
eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
12. 4706 sayılı Kanun’un 7/B maddesinde de Hazineye ait
taşınmazların konut yapılmak amacıyla rayiç bedel üzerinden konut yapı
kooperatiflerine, kooperatif birliklerine veya bu birliklerin oluşturduğu üst
birliklere bunlar arasında yapılacak ihale ile satılabileceği belirtildikten
sonra itiraz konusu kuralla, bu maddeye göre satılan taşınmazlarla ilgili
olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan
yerlerin Hazine adına tescilinin “bedelsiz” yapılacağı hüküm
altına alınmaktadır.
13. Madde gerekçesinde belirtildiği üzere kuralla “ileride
kamu ihtiyaçlarının karşılanması güvence altına alınmakta ve Devletin ileride
doğabilecek kamulaştırma yükü ortadan kaldırılmaktadır.” Belirtilen
husus dikkate alındığında kural kapsamında Hazineye bedelsiz devredilmesi
öngörülen alanların 3194 sayılı Kanun’un 18. maddesinde belirtilen umumi
hizmetlere ayrılan yerler için Kanun’da belirtilen oranın üzerinde kalan ancak
düzenleme ortaklık payı ile karşılanamayan kamu hizmet alanları olduğu
anlaşılmaktadır.
B. İtirazın Gerekçesi
14. Başvuru kararında özetle, bedeli ödenmek suretiyle satılan ve
kooperatif adına tapuya tescil edilen Hazineye ait taşınmazların yapılacak imar
uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılması hâlinde bedelsiz olarak
Hazine adına tescil edilmesinin mülkiyet hakkına aykırı olduğu ve kişilerin
bedelini ödeyerek aldıkları taşınmazların bedel ödenmeksizin idare tarafından
geri alınmasının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) tarafından Avrupa İnsan
Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) ek 1 No.lu Protokolü’nün 1. maddesi ile korunan
mülkiyetin kullanımı hakkının ihlali olarak görüldüğü belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 11., 13., 35., 46. ve 57. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
15. Anayasa'nın 35. maddesinde, "Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz."
denilmektedir.
16. Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir." denilmek suretiyle mülkiyet hakkı
güvenceye bağlanmıştır. Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan
mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her
türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, §
20). Gayrimenkul malların mülkiyet hakkının kapsamına dâhil olduğu hususunda
tereddüt bulunmamaktadır.
17. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına
alınmış olan mülkiyet hakkı kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve
yasaların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme olanağı veren bir
haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve
mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin sınırlanması veya
mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına müdahale teşkil eder.
18. Dava konusu kuralla konut yapılmak amacıyla rayiç bedel
üzerinden konut yapı kooperatiflerine, kooperatif birliklerine veya bu
birliklerin oluşturduğu üst birliklere ihale ile satılan Hazineye ait
taşınmazların bunlarla ilgili olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu
hizmet alanlarına ayrılan yerlerin Hazine adına bedelsiz olarak tescil
edileceği öngörülmektedir. Kuralda sayılan tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan
taşınmazların kamu hizmet alanına ayrılan kısmının mülkiyetinin imar uygulaması
sonucu bedelsiz olarak Hazineye geçmesi mülkiyet hakkına müdahale teşkil
etmektedir.
19. Anayasa’nın 35. maddesinin son fıkrasında mülkiyet hakkının
kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle
devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân
sağlanmıştır. Zira mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı
olamaması, devletin mülkiyetin kullanımını toplum yararına uygun olarak
düzenleyebilmesini gerektirmektedir. Bu durumda da devletin mülkiyetin
kullanımını kontrol yetkisine sahip olduğunun kabulü zorunlu hâle gelmektedir.
Ayrıca Anayasa'nın kıyılara ilişkin 43., toprak mülkiyetine ilişkin 44., tarih,
kültür ve tabiat varlıklarının korunmasına ilişkin 63., tabii servet ve
kaynaklara ilişkin 168., ormanlara ilişkin 169. ve 170. maddeleri ile
müsadereye ilişkin 28. maddesinin sekizinci fıkrası, 30. maddesi ve 38.
maddesinin onuncu fıkrasında, devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân
tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir.
20. İtiraz konusu kuralda belirtilen taşınmazların mülkiyetinin
bedelsiz olarak -kısmen- idareye geçmesi imar uygulaması yapılması
nedeniyledir. İmar uygulamaları düzenli ve planlı bir şehirleşmenin
sağlanabilmesi amacına yönelik olarak gerçekleştirilen ve planlamanın yapıldığı
kentte bulunan arsa ve arazilerin kullanım amaçlarının, şehircilik ve planlama
ilke ve politikaları doğrultusunda yeniden belirlenmesini içeren idari
tasarruflardır. Bu işlemler taşınmazların sınırlarının ve büyüklüklerinin
değiştirilmesini dahi gerekli kılabilmektedir. İmar uygulamalarında temel hedef
taşınmazların kullanımının, şehircilik ve planlama ilkelerine uygun olarak
yeniden düzenlenmesidir. Dolayısıyla itiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına
yapılan müdahalenin mülkiyet hakkının düzenlenmesine ve kontrolüne yönelik
olduğu anlaşılmaktadır.
21. Anayasa’nın 35. maddesinde mülkiyet sınırsız bir hak olarak
düzenlenmemiş, bu hakkın kamu yararı amacıyla ve kanunla sınırlandırılabileceği
öngörülmüştür. Mülkiyet hakkına müdahalede bulunulurken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa'nın
13. maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
22. Anayasa'nın 13. maddesi uyarınca temel hak ve özgürlükler,
demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın
Anayasa'nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkına yönelik müdahalenin Anayasa'ya uygun
olabilmesi için müdahalenin kanuna dayanması, kamu yararı amacı taşıması ve
ayrıca ölçülülük ilkesi gözetilerek yapılması gerekmektedir.
23. Anayasa'nın 35. maddesi uyarınca mülkiyet hakkı ancak kamu
yararı amacıyla sınırlanabilir. Kamu yararı kavramı, devlet organlarının takdir
yetkisini de beraberinde getiren bir kavram olup, objektif bir tanıma elverişli
olmayan bu ölçütün her somut olay temelinde ayrıca değerlendirilmesi gerekir.
Yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanına ayrılan yerlerin
müstakil parsel olarak Hazine adına tescil edilmesinde kamu yararı bulunduğu
hususunda kuşku bulunmamaktadır.
24. İtiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin
kamu yararı amacına dönük olması yeterli olmayıp ayrıca ölçülü olması gerekir.
Ölçülülük ilkesi “elverişlilik”, “gereklilik” ve “orantılılık” olmak üzere üç
alt ilkeden oluşmaktadır. “Elverişlilik” öngörülen müdahalenin ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, “gereklilik” ulaşılmak
istenen amaç bakımından müdahalenin zorunlu olmasını yani aynı amaca daha hafif
bir müdahale ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, “orantılılık” ise bireyin
hakkına yapılan müdahale ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin
gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Öngörülen tedbirin, ulaşılmak
istenen kamu yararı karşısında maliki olağandışı ve aşırı bir yük altına
sokması durumunda müdahalenin orantılı ve dolayısıyla ölçülü olduğundan söz
edilemez.
25. Arsa ve arazi düzenlemesi yapılmasının ve bu kapsamda kamu
hizmetleri için ihtiyaç duyulan taşınmazların kısmen özel mülkiyette bulunan
taşınmazlardan bedelsiz olarak karşılanmasının düzenli ve planlı bir
kentleşmenin sağlanabilmesi amacına ulaşılabilmesi bakımından elverişsiz bir
araç olmadığı söylenemez.
26. Düzenli bir kentleşmenin sağlanabilmesi planlama yapılmasını
zorunlu kılmaktadır. Yetkili kamu otoritelerince planlama yapılırken toplum
olarak bir arada yaşamanın doğurduğu tüm sosyal, kültürel ve ekonomik
ihtiyaçların estetik kaygısı da gözetilerek belirlenmesi ve karşılanması
hedeflenmektedir. Sosyal birer varlık olarak aynı yerleşim yerinde ve bir arada
yaşayan bireylerin bu ihtiyaçlarının giderilmesi, özel mülkiyette bulunmayan
kamusal bir takım alanların varlığını gerekli hale getirmektedir. Özel mülkiyetin
dışında bırakılan bu alanlar kentte yaşayan tüm bireylerin -ilgisine göre-
kullanımına açık olan mekânlardır. Günümüzde tüm dünyada bu tür kamusal
alanların oluşturulması için ihtiyaç duyulan taşınmazların en azından bir
bölümü, kentin sınırları içinde yer alıp arsa ve arazi düzenlemesine tabi
tutulan özel mülkiyetteki taşınmazların kısmen kamuya bedelsiz olarak terki
suretiyle temin edilmektedir.
27. Bu taşınmazların kamuya terkinin bedelsiz olması Anayasa’nın
35. maddesinin üçüncü fıkrasında ifadesini bulan, mülkiyet hakkının
kullanımının kamu yararına aykırı olamayacağı kuralının bir gereğidir. Bireyler
toplum olarak bir arada yaşamanın kendilerine sağladığı nimetlerin karşılığında
birtakım toplumsal külfetlere katlanmak durumundadırlar. Ayrıca maliklerin
toplum halinde yaşamanın getirdiği genel nitelikteki nimetlerden öte
taşınmazlarının imar uygulamasına tabi tutulması nedeniyle değerinde artış
meydana gelmesi biçiminde kişiselleşmiş bazı menfaatler de elde edebildikleri
dikkatten kaçırılmamalıdır. Bu açıdan, mülk sahiplerinin imar uygulamasına tabi
tutulan taşınmazlarının mülkiyetinin kısmen, kamu hizmetine tahsis edilmek
üzere Hazineye geçmesinin adalet ve hakkaniyete aykırı bir yönü
bulunmamaktadır. Dolayısıyla itiraz konusu kuralla, ihale ile özel kişilere
satılan taşınmazlarla ilgili olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu
hizmet alanlarına ayrılan yerlerin bedelsiz olarak Hazine adına resen tescil
edilmesinin öngörülmesi suretiyle mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin gerekli
olmadığı sonucuna varılamayacaktır.
28. Son olarak itiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin orantılı olup olmadığı da incelenmelidir. Özel mülkiyette bulunan
taşınmazların, imar uygulamasına tabi tutulmasının malike sağladığı menfaatler
gözetilerek kısmen ve bedelsiz olarak Hazineye devredilmesinin öngörülmesinde
kamusal yarar bulunmakla birlikte bu yolla malike aşırı ve orantısız bir külfet
yüklenmemelidir. Bu bağlamda malikin, imar uygulamasından elde ettiği yarar ile
taşınmazının kısmen idareye devredilmesi ile yüklendiği külfet arasında bir
kıyaslama yapılmalıdır. Bu çerçevede imar uygulaması sonucu taşınmazın
değerinde meydana gelen değer artışının, menfaatlerin dengelenmesinde göz
önünde bulundurulacak unsurlardan biri olduğu ifade edilmelidir. Taşınmazın
değerinde meydana gelen artış ile idareye devredilen kısmının değeri arasında
açık bir dengesizliğin bulunması durumunda malike yüklenen külfetin aşırı ve
orantısız olduğundan söz edilebilir.
29. İtiraz konusu kural, satılan taşınmazlarla ilgili olarak
yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan yerlerin,
herhangi bir üst oran belirlenmeksizin bedelsiz olarak Hazine adına resen
tescil edilmesini mümkün kılmaktadır. Dolayısıyla söz konusu taşınmazları
Hazineden satın alan kişilerin ileride yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu
hizmet alanlarına ayrılan ve bedelsiz olarak Hazine adına tescil edilecek olan
yerlerin taşınmazın ne kadarlık kısmına karşılık geleceğini bilmeleri mümkün
değildir. Kural bu haliyle maliklerin, imar uygulamasından elde ettikleri yarar
ile yüklendikleri külfet arasında açık bir dengesizliğin bulunup bulunmadığının
değerlendirilmesine imkân tanımamaktadır. Diğer bir ifadeyle imar uygulaması
sonucu taşınmazın, bedelsiz olarak Hazineye devredilecek kısmına yönelik
herhangi bir üst sınır getirilmemesi malikin Hazineye devretmekle topluma terk
ettiği ekonomik değer ile imar uygulamasının, taşınmazın geride kalan kısmına
sağladığı ekonomik katkı arasında makul bir orantısallığın bulunup bulunmadığına
yönelik bir değerlendirme yapılmasına olanak vermemektedir. Bu da malike aşırı
bir külfet yüklemekte ve kamu yararı ile malikin mülkiyet hakkı arasında
gözetilmesi gereken adil dengeyi malik aleyhine bozmaktadır.
30. Sonuç olarak imar uygulaması sonucu taşınmazın, bedelsiz
olarak Hazineye devredilecek kısmına yönelik herhangi bir üst sınır
getirilmemesi nedeniyle itiraz konusu kuralla mülkiyet hakkına yapılan
müdahalenin orantısız olduğu sonucuna varılmaktadır.
31. Açıklanan nedenlerle kural Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ, Hicabi
DURSUN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ ile Recai AKYEL bu görüşe
katılmamışlardır.
Kural Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı görülerek iptal
edildiğinden ayrıca Anayasa’nın 11., 46. ve 57. maddeleri yönünden
incelenmesine gerek görülmemiştir.
IV. İPTALİN DİĞER KURALLARA ETKİSİ
32. 30.3.2011 tarihli ve 6216
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un
43. maddesinin (4) numaralı fıkrasında başvurunun;
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün sadece belirli madde veya hükümleri aleyhine yapılmış olup bu
madde veya hükümlerin iptalinin kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü’nün diğer bazı hükümlerinin veya
tamamının uygulanamaması sonucunu doğurması hâlinde keyfiyeti gerekçesinde
belirtilmek şartıyla uygulanma olanağı kalmayan kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya Türkiye Büyük
Millet Meclisi İçtüzüğü’nün söz konusu öteki hükümlerinin veya tümünün
iptaline Anayasa Mahkemesince karar verilebileceği öngörülmektedir.
33. 29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz
Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun’a 3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı Kanun’un 8.
maddesiyle eklenen 7/B maddesinin dördüncü cümlesinde yer alan “bedelsiz”
ibaresinin iptali nedeniyle uygulanma olanağı kalmayan bu ibareden sonra
gelen “ve” ibaresinin de 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesinin
(4) numaralı fıkrası gereğince iptali gerekir.
V. HÜKÜM
29.6.2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların
Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun’a, 3.7.2003 tarihli ve 4916 sayılı Kanun’un 8. maddesiyle
eklenen 7/B maddesinin dördüncü cümlesinde yer alan;
A. “…bedelsiz…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Recep KÖMÜRCÜ,
Hicabi DURSUN, Kadir ÖZKAYA, Rıdvan GÜLEÇ ile Recai AKYEL’in karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. “…bedelsiz…” ibaresinin iptali nedeniyle uygulanma
olanağı kalmayan bu ibaredensonra gelen “…ve…” ibaresinin de
30.3.2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince İPTALİNE, OYBİRLİĞİYLE,
18.1.2018 tarihinde karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
|
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
|
Başkanvekili
Engin YILDIRIM
|
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
M. Emin KUZ
|
Üye
Hasan Tahsin
GÖKCAN
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki
HAKYEMEZ
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
İptal istemine konu kuralın da yer aldığı 4706 sayılı Kanun’un 7/B
maddesi, hazineye ait taşınmazların, salt “konut yapılmak amacıyla”, rayiç
bedel üzerinden “konut yapı kooperatiflerine, kooperatif birliklerine
veya bu birliklerin oluşturduğu üst birliklere” ihale ile satılmasını
düzenlemekte olup; bu taşınmazların satış amacı dışında kullanılamayacağı, aksi
halde, satılan taşınmazın satış bedelinin faizsiz iade edilerek Hazinece geri
alınacağı hususunun tapu kütüğüne şerh edileceği de madde metninde belirtilmektedir.
Kuralın iptal istemine konu dördüncü cümlesinde ise “Bu maddeye göre satılan
taşınmazlarla ilgili olarak yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet
alanlarına ayrılan yerler, bedelsiz ve müstakil parsel olarak Hazine adına
re’sen tescil edilir.” denilmektedir.
Hemen ifade etmek gerekir ki, kuralda sözü edilen “imar
uygulaması”, Hazine taşınmazını konut yapmak amacıyla satın alan
kooperatif tarafından yaptırılacak “mevzi imar plânı” taslağı baz alınarak
ilgili Belediyece onaylanacak imar plânıdır. Diğer bir deyişle, ilgili
kooperatif işin başından itibaren sürece müdahil olmakta, yalnız kuralda sözü
edilen “kamu hizmet alanlarının tespiti ve plâna devredilmesi” faaliyeti ilgili
Belediyenin görevine girmekle beraber, bunun kapsam ve sonuçları taşınmazı
satın alan kooperatifçe de bilinmektedir. Üstelik kuralın açık metni, satılan
taşınmazların tamamının Hazinece bir şekilde bedelsiz olarak geri alınabileceği
gibi bir anlam çıkarılmasına elverişli değildir. Burada Hazinenin bedelsiz
olarak tescil edebileceği taşınmaz bölümü, yalnız ve yalnız “kamu hizmet
alanlarına ayrılan yerler” ile sınırlı olup, bunun “Düzenleme Ortaklık Payı”
gibi kamu yararı amacıyla mülkiyetin takyidi dışında bir anlam bulunmamaktadır.
Taşınmazı Hazineden satın alan kooperatif, işin başından (ihaleyi almasından)
itibaren sürecin içinde olduğundan ve imar uygulamasında da kamu
hizmetine ayrılan taşınmaz bölümü ve kullanılma amacını bilebilecek
konumda bulunduğundan, ortada mülkiyet hakkının özünü zedeleyen bir tasarrufun
varlığından ve hukuk devleti ilkesine aykırılıktan söz edilemez. Dolayısiyle bu
tespitin doğal sonucu olarak ortada bir “kamulaştırmasız el atma” sorunu da
mevcut değildir. Katlanılması gerekli bu “kamu külfeti”, ilgili kooperatifin konut
yapmak maksadiyle Hazineden ihaleyle satın aldığı taşınmazda, kendisinin de
katılımıyla gerçekleşen imar uygulamasında “kamu hizmet alanlarına ayrılan
yerler”in malikinin Hazine olması gerekliliğinden başka bir anlam ifade
etmemektedir.
Anayasa Mahkemesinin 21.6.1990 tarih ve E.1990/7, K.1990/11 sayılı
kararında da, imar uygulaması yapılan şahıslara (gerçek ve tüzel) ait
taşınmazların yüzölçümlerinden belli miktarda kesinti yapılmasını öngören
“Düzenleme Ortaklık Payı” kuralı Anayasa’ya aykırı görülmemiş ve bir kamu
hizmeti karşılığında taşınmazda meydana gelecek değer artışı nedeniyle
öngörülen bu uygulamanın mülkiyet hakkını ihlâl etmediği sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, kuralın Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 46.
maddelerine aykırı olmadığı kanaatine vardığımızdan, çoğunluğun aksi yöndeki
kararına katılmıyoruz.
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Kadir ÖZKAYA
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
İtiraz konusu kuralın yer aldığı 4706 sayılı Kanun’un 7/B maddesi,
hazineye ait taşınmazların konut yapılmak amacıyla rayiç bedel üzerinden konut
yapı kooperatiflerine, kooperatif birliklerine veya bu birliklerin oluşturduğu
üst birliklere ihale ile rayiç bedel üzerinden satılmasını düzenlemektedir.
İtiraz konusu kuralda ise bu maddeye göre satılan taşınmazlarla ilgili olarak
yapılacak imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan yerlerin,
bedelsiz ve müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil edileceği
düzenlenmektedir.
İtiraz konusu kural, esasen hazineye ait olup imar geçmemiş bir
alanda bulunan ve konut yapılmak amacıyla rayiç bedel üzerinden konut yapı
kooperatiflerine, kooperatif birliklerine veya bu birliklerin oluşturduğu üst
birliklere ihale ile rayiç bedel üzerinden satılan taşınmazların, satış
amaçlarına uygun olarak inşaat faaliyetine uygun hale gelebilmesi için, 3194
sayılı Kanun’un 18. maddesi gereğince düzenlemeye tâbi tutulan alanlarda olduğu
gibi, buralarda ihtiyaç duyulan kamu hizmetlerinin
karşılanabilmesi amacıyla bir miktarının, bir anlamda imarsız bir alanın imara
tabi tutulmasıyla ortaya çıkan değerlenmenin karşılığı olarak bedelsiz ve
müstakil parsel olarak Hazine adına resen tescil edileceğini düzenlemektedir.
Anayasa Mahkemesi 3194 sayılı Kanun’un 18. maddesinin ikinci
fıkrasının iptali talebiyle yapılan başvuru hakkında verdiği 21.6.1990 tarihli
ve E.1990/7, K.1990/11 sayılı kararında; arazi ve arsa düzenlemesi sonucu
taşınmazın esas yüzölçümünden düşülen “düzenleme ortaklık payı”nın,
bir kamu hizmeti nedeniyle artan değer karşılığında ve düzenlemeye tâbi tutulan
bölgenin gereksinimi olan hizmet ve tesisler için kullanılmak üzere
öngörüldüğünü, kadastral parsellerin imar parseline dönüştürülmesinden sonra
belediye tarafından kamu hizmeti yapılırken, hizmet karşılığı, yine o yere
getirilecek hizmet için malikin taşınmazından belli bir miktarın düzenleme
ortaklık payı olarak alınmasının kamulaştırmasız el atma olarak
nitelendirilemeyeceğini ifade etmiştir. Dolayısıyla düzenlemeye tâbi tutulan
yerlerin ihtiyacı olan belirli umumî hizmetler için düzenlemeye tâbi tutulan
arazi ve arsalarda düzenleme dolayısıyla meydana gelen değer artışlarının
karşılığı olarak düzenleme ortaklık payı düşülmesini Anayasa
Mahkemesi mülkiyet hakkının ihlali olarak görmemiştir.
Bu bağlamda, düzenleme ortaklık payı niteliğinde olmak
üzere, imar uygulaması sonucunda kamu hizmet alanlarına ayrılan yerlerin
bedelsiz olarak Hazine adına tescili hakkındaki itiraz konusu kuralın da
mülkiyet hakkını ihlal ettiği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, kuralın Anayasa’nın 2., 13., 35. ve 46.
maddelerine aykırı olmadığı ve iptali gerekmediği kanaatine vardığımdan,
çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmadım.