“…
D- Anayasaya Aykırılık İddiası:
1- 6458 sayılı Yasanın “Uluslararası
koruma başvuru sahibi kimlik belgesi” başlıklı 76. maddesinin 2. fıkrası
yönünden:
6458 sayılı Yasa’nın 76.
maddesinin ilk fıkrasında, mülakatı tamamlanan başvuru sahibine ve varsa
birlikte geldiği aile üyelerine, uluslararası koruma talebinde bulunduğunu
belirten ve yabancı kimlik numarasını içeren altı ay süreli Uluslararası Koruma
Başvuru Sahibi Kimlik Belgesi düzenleneceği belirtilmiştir.
Anılan maddenin 2. fıkrasında ise
6458 sayılı Yasanın 72 nci ve 79 uncu maddeleri kapsamında olanlar ile bunların
aile üyelerine kimlik belgesi verilemeyeceği düzenleme altına alınmıştır.
a- Konuya İlişkin Uluslararası
Metinler:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nun
10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı kararıyla ilan edilen İnsan Hakları
Evrensel Beyannamesi’nin 8. maddesinde, herkesin anayasa yada yasayla tanınmış
temel haklarını çiğneyen ey mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma
hakkı olduğuna vurgu yapılmıştır.
Türkiye’nin de taraf olması
nedeniyle Anayasanın 90/5. maddesi uyarınca dikkate alınması gereken Birleşmiş Milletler Medeni ve
Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmenin 13. maddesinde, “Bu Sözleşme ‘ye
Taraf Devletlerden birinin ülkesinde yasal olarak bulunan bir yabancı, bu
ülkeden ancak yasalara uygun olarak verilmiş bir karar uyarınca sınırdışı
edilebilir ve ulusal güvenlik bakımından zorunlu nedenler aksini
gerektirmedikçe, sınırdışı edilmesine karşı nedenler ileri sürmesine ve
durumunun yetkili makamlar ya da
yetkili makamlarca özel olarak atanmış kişi ya da kişilerce yeniden gözden
geçirilmesine ve bu
amaçla yetkili merciler önünde temsil edilmesine izin verilecektir.” hükmü yer almaktadır.
Anılan Sözleşmenin 14/3-d. maddesine göre, adaletin
gerektirdiği her durumda kendisine bir avukat tayin edilmesi ve böyle
durumlarda ödeme yapma olanağı yoksa bu yardımın parasız olarak sağlanması, taraf
devlete düşen pozitif bir yükümlülüktür.
Birleşmiş Milletler Mültecilerin
Hukuki Durumuna İlişkin Sözleşme’nin 16. maddesinin 1. fıkrasında, her
mültecinin, bütün
Taraf Devletlerin toprakları üzerindeki hukuk mahkemelerine serbestçe ve
kolayca başvurabileceği, benimsenmiştir.
İnsan Haklan
Avrupa Sözleşmesi’nin 2. maddesinde, herkesin yaşam hakkının yasanın koruması altında olduğu, 3. maddesinde de, hiç kimsenin işkenceye, insanlık
dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamayacağı düzenleme altına
alınmıştır.
b- İnsan Haklan
Avrupa Mahkemesi Kararları:
İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi Lala/Hollanda (1994) kararında, avukatla savunma hakkının kuramsal
olmaktan çıkarılıp pratikte uygulanabilir ve etkili olabilmesi için, söz konusu
hakkın gereksiz biçimsel koşullarla sınırlandırılmaması gerektiğine
hükmetmiştir.
Pelladoah / Hollanda, (1994) davasında da, Hollanda da suç işleme kastı olmaksızın eroin
satmaktan yargılanıp mahkum edilen, cezası kesinleşmeden sınırdışı edilince,
üst mahkemedeki duruşmalara katılamayan Moritanya’lı sanık adına gelen
avukatın, müvekkilinin gelememe nedenini açıklayıp savunma yapmak istediğini
bildirmesine karşın, kendisine bu olanak tanınmamasını, ikinci kez yinelenen
yargılamada, avukata vekaletnamesi olmadığı için söz hakkı tanınmamasını, İnsan
Hakları Avrupa Mahkemesi Lala / Hollanda davasındaki gerekçelerle avukatla savunma
hakkı bakımından adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
c- Mahkememizin pratiği ve Anayasa
Mahkemesi’nin 8.10.2015 tarih ve E:2015/36, K:2015/87 sayılı kararı:
6458 sayılı Yasa’nın özellikle 72.
ve 79. maddeleri uyarınca tesis edilen işlemlere karşı açılan davalarda ilgili
Baroların Adli Yardım Büroları tarafından görevlendirilen avukatların
vekaletname sunamadıklarım beyan ettiklerinin müşahede edilmesi üzerine, benzer
durumda olan 2014/2272 esas sayılı davada, 6458 sayılı Yabancılar Ve
Uluslararası Korama Kanunu’nun 81. maddesinin 1. ve 2. fıkralarının Anayasa’nın
2., 19., 36. ve 142. maddesine aykırı olması, nedeniyle iptali istemiyle
itirazen Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına karar verilmiştir.
Bu başvuruya istinaden Anayasa
Mahkemesi’nin 8.10.2015 tarih ve E:2015/36, K:2015/87 sayılı kararı ile,
“(…)
6. Açıklanan nedenlerle, 4.4.2013
tarihli ve 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nun 81.
maddesinin;
A- (1) numaralı fıkrası, itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanacak kural
niteliğini taşımadığından, bu fıkraya ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE
B- (2) numaralı fıkrasının
ESASININ İNCELENMESİNE, Zühtü ARSLAN, Alparslan ALT AN, Burhan ÜSTÜN, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Nuri NECİP OĞLU ile M.Emin KUZ’un karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA, karar
verilmiştir.
(...)
23. İtiraz konusu kuralda,
yabancılara, uluslararası korumayla ilgili davalarda yargı mercileri önünde
avukatla temsil hakkı tanınmakla birlikte avukata verilecek vekâletnamenin
şekil şartları bakımından özel bir düzenleme öngörülmediğinden, 6100 sayılı
Kanun’un yukarıda belirtilen hükümleri gereğince söz konusu yabancıların da
avukat aracılığıyla davayı takip edebilmeleri için noter tarafından onaylanmış
veya düzenlenmiş vekâletname çıkarmaları zorunludur. Bu haliyle kuralın, yargı
mercileri önünde avukatla temsil hakkına, dolayısıyla da hak arama özgürlüğüne
sınırlama getirdiği açıktır.
24. Kanun koyucunun, temsile
yetkili olmadığı kişi adına avukatın dava açmasını veya takip etmesini
engellemek için avukat tarafından açılan veya takip edilen davalarda,
vekâletnamenin noter tarafından onaylanmış veya düzenlenmiş olmasını zorunlu
kıldığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle, avukat tarafından açılan veya takip edilen
davalar için noter tarafından onaylanmış veya düzenlenmiş vekâletname
zorunluluğu getirilmesi hakkın kötüye kullanılmasını engelleme gibi meşru bir
amaca hizmet etmektedir.
25. Noterler tarafından
onaylanacak ya da düzenlenecek vekâletnamelere ilişkin şekil şartları 1512
sayılı Noterlik Kanunu’nun 84. ve 92. maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan
maddelere göre avukat aracılığıyla davasını takip etmek isteyen kişiler kimlik
belgeleriyle noterliklere başvurarak onaylama veya düzenleme şeklinde
vekâletname çıkarabilmektedir.
26. 6458 sayılı Kanun’un 76.
maddesinde, uluslararası koruma talebinde bulunanlara yabancı kimlik numarasını
içeren uluslararası koruma başvuru sahibi kimlik belgesi verileceği
belirtilmiş, 83. maddesinde de, konuna talebi kabul edilerek mülteci statüsü
verilenler ile şartlı mülteci ve ikincil koruma statüsü verilenlere yabancı
kimlik numarasını içeren birer yıl süreli kimlik belgesi düzenleneceği hüküm
altına alınmıştır. Bu kapsamda
uluslararası koruma talebinde bulunanlar ile uluslararası koruma statüsü sahibi
yabancılar da anılan maddeler gereğince adlarına düzenlenen kimlik belgeleri
ile noterliklere başvurarak yetkili kılacakları avukata vekâlet
verebileceklerdir. Dolayısıyla belirtilen kimlik belgelerinden birini ibraz
eden yabancıların noterden vekâletname çıkarmalarına herhangi bir engel
bulunmamaktadır.
27. Bu açıklamalar çerçevesinde,
avukatlık ücretini karşılayacak maddi gücü bulunmayan yabancılara, uluslararası
korumayla ilgili davalarda etkili bir şekilde iddia ve savunmada
bulunabilmeleri için ücretsiz olarak avukatlık hizmetinden faydalanma olanağı
sağlayan kuralın, avukata verilecek vekâletnamenin şekil şartlarına ilişkin
herhangi bir muafiyet öngörmediği gerekçesiyle avukatla temsil hakkını ölçüsüz
bir şekilde kısıtlayarak hak arama özgürlüğünü kullanılamaz hale getirdiği
söylenemez. Bu itibarla kuralın, kişilerin iddia ve savunma hakkını ölçüsüz
şekilde kısıtlayan veya engelleyen bir yönü bulunmamaktadır.
28. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2., 13., 16. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin
reddi gerekir.
29. Kuralın
Anayasa’nın 19. ve 142. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.”
şeklindeki gerekçe ile mahkememizin başvurusunun
oybirliğiyle reddine karar verilmiştir.
Diğer taraftan, Mahkememizin,
2014/1622- 1858- 1859- 1863- 1864- 1872- 2004- 2302 esas sayılı davalarında vekaletname
bulunmaması durumu da gözetilerek verilen “dilekçenin reddine” ilişkin kararlar
üzerine dava dilekçelerinin yenilenmediği görülmüştür.
d- Değerlendirme:
Adil yargılanma hakkının
unsurlarından olan “Savunma için yeterli imkana sahip olma” ve “Bizzat veya
avukat aracılığıyla kendini savunma ve adli yardımla savunma” hakları
muvacehesinde olay irdelenecek olursa;
Her ne kadar uyuşmazlık “medeni
hak ve yükümlülüklere ilişkin” veya “suç isnadına ilişkin” bir uyuşmazlık
olmasa da İnsan Haklan Avrupa Sözleşmesinin 6. maddesinin aksine Anayasa’nın
36. maddesinin norm alanını daraltmadığı dikkate alındığında, “uluslararası
koruma talebinin reddine dair işlemin hukuka uygun olup olmadığının irdelendiği
iş bu uyuşmazlığın da “adil yargılanma hakkı” kapsamında olduğu
değerlendirilmiştir.
Anayasa Mahkemesinin yukarıda
gerekçesine yer verilen kararında belirtildiği üzere, 6100 sayılı Kanun’un
yukarıda belirtilen hükümleri gereğince söz konusu yabancıların da avukat
aracılığıyla davayı takip edebilmeleri için noter tarafından onaylanmış veya
düzenlenmiş vekâletname çıkarmaları zorunludur.
Anayasa’nın hak arama özgürlüğüne
ilişkin 36. maddesiyle güvence altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü
ise bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, diğer temel hak ve
özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden birini oluşturmaktadır. Kişinin uğradığı bir
haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı
haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin, zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu,
yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Kişilere yargı mercileri
önünde dava hakkı tanınması adil yargılamanın ön koşulunu oluşturur. Mahkemeye
erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine sahip bir
mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar.
Anayasa’nın 36. maddesinde, hak
arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş olmakla
birlikte, bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması mümkün olmayan mutlak bir hak
olduğu söylenemez. Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların da hakkın
doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca
hakkı düzenleyen maddede herhangi bir sınırlama nedenine yer verilmemiş olsa
da, Anayasa’nın başka maddelerinde yer alan kurallara dayanarak bu hakların
sınırlandırılması da mümkün olabilir. Dava açma hakkının kapsamına ve kullanım
koşullarına ilişkin bir kısım düzenlemelerin hak arama özgürlüğünün doğasından
kaynaklanan sınırları ortaya koyan ve hakkın norm alanını belirleyen kurallar
olduğu açıktır. Ancak, bu sınırlamalar Anayasa’nın 13. maddesinde yer alan
güvencelere aykırı olamaz. Her temel hak ve özgürlüğün doğasından kaynaklanan
sınırları da bulunmaktadır.
Temel hak ve özgürlükler özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasa’da öngörülen sebeplerle ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Dokunulamayacak “öz”, her temel hak ve özgürlük açısından
farklılık göstermekle birlikte kanunla getirilen sınırlamanın hakkın özüne
dokunmadığının kabulü için temel hakların kullanılmasını ciddî surette
güçleştirip, amacına ulaşmasına engel olmaması ve etkisini ortadan kaldırıcı
bir nitelik taşımaması gerekir. Temel hak ve özgürlüklerin özlerine
dokunulmaksızın yapılan sınırlamalar yönünden ise bu sınırlamaların, demokratik
toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı
belirtilmiştir.
6458 sayılı Yasa’nın 76.
maddesinin ilk fıkrası uyarınca, mülakatı tamamlanan başvuru sahibine ve varsa
birlikte geldiği aile üyelerine, uluslararası koruma talebinde bulunduğunu
belirten ve yabancı kimlik numarasını içeren altı ay süreli Uluslararası Koruma Başvuru Sahibi Kimlik
Belgesi verileceği kuralı getirilmesine
karşın, anılan maddenin 2. fıkrası ile getirilen istisnai hüküm ile 6458 sayılı
Yasanın 72 nci ve 79 uncu maddeleri kapsamında olanlar ile bunların aile
üyelerine yabancı kimlik numarasını içeren kimlik belgesi verilemeyeceği
düzenleme altına alınmıştır.
Buna göre üzerlerinde kimliklerini
tevsik edici belgeler bulunmayan ve başvurusu 6458 sayılı Yasanın 72 nci ve 79
uncu maddeleri kapsamında değerlendirilen yabancılar açısından, Yasanın 76.
maddesinin 2. fıkrasındaki hüküm, noter tarafından onaylanmış veya düzenlenmiş
vekâletname çıkarma imkanı tanımayarak ölçülülük ilkesini ihlal etmektedir.
Gelinen noktada, 6458 sayılı Yasanın “Uluslararası koruma başvuru
sahibi kimlik belgesi” başlıklı 76. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “...79
uncu maddeler kapsamında olanlar ile bunların aile üyelerine kimlik belgesi
verilmez.” şeklindeki ibarenin Anayasa’nın 2.,13., 16 ve 36.
maddesine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
2- 6458 sayılı Yasanın “İdari
itiraz ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrası yönünden:
6458 sayılı Yasanın “İdari itiraz ve yargı yolu” başlıklı
80. maddesinde, “(1) Bu Kısımda
yazılı hükümler uyarınca alınan kararlara karşı idari itiraz ve yargı yoluna
başvurulduğunda aşağıdaki hükümler uygulanır:
a) İlgili kişi veya yasal
temsilcisi ya da avukatı tarafından kararın tebliğinden itibaren on gün içinde
Uluslararası Koruma Değerlendirme Komisyonuna itiraz edilebilir. Ancak 68 inci,
72 nci ve 79 uncu maddelere göre verilen kararlara karşı sadece yargı yoluna
başvurulabilir.
b) İdari itiraz sonucu alınan
karar, ilgiliye veya yasal temsilcisine ya da avukatına tebliğ edilir. Kararın
olumsuz olması hâlinde, ilgili kişi bir avukat tarafından temsil edilmiyorsa
kararın sonucu, itiraz usulleri ve süreleri hakkında kendisi veya yasal
temsilcisi bilgilendirilir.
c) Bakanlık, verilen kararlara
karşı yapılan idari itiraz usullerini düzenleyebilir.
ç) 68 inci maddede düzenlenen
yargı yolu hariç olmak üzere, 72 nci ve 79 uncu maddeler çerçevesinde alman
kararlara karşı, kararın tebliğinden itibaren on beş gün, alman diğer idari karar ve işlemlere karşı kararın
tebliğinden itibaren otuz gün içinde, ilgili kişi veya yasal temsilcisi ya da
avukatı tarafından yetkili idare mahkemesine başvurulabilir.
d) 72 nci ve 79
uncu maddeler çerçevesinde mahkemeye yapılan başvurular on beş gün içinde
sonuçlandırılır. Mahkemenin bu konuda vermiş olduğu karar kesindir.
e) İtiraz veya yargılama süreci
sonuçlanıncaya kadar ilgili kişinin ülkede kalışına izin verilir.” hükmü yer almaktadır.
(ç) bendine yönelik değerlendirme:
Anılan maddenin (ç) bendinde,
Yasanın 79 uncu maddesi çerçevesinde alınan kararlara karşı, kararın
tebliğinden itibaren on beş gün içinde dava açılacağı düzenleme altına
alınmıştır.
Anayasa’nın 36. maddesinde güvence
altına alınan hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim
hakkıdır. Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini
savunabilmesi ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı
haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesi ve zararını giderebilmesinin en etkili
yolu, yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir. Mahkemeye erişim
hakkı, bireylerin iddia ve savunmalarını bir yargı mercii önünde ileri
sürebilmelerine imkân sağlayan ve adil yargılanma hakkının bir unsuru olarak
kabul edilen bir haktır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne
göre, ulusal yasalarda mahkemeye erişim hakkının sağlanma derecesi, demokratik
bir toplumdaki hukuk devleti ilkesi çerçevesinde, kişilerin mahkemeye erişim
hakkını güvence altına almaya yetecek ölçüde olmalıdır. Mahkemeye erişim hakkı
mutlak olmayıp bazı sınırlamalara tâbi olabilir. Bununla birlikte uygulanan
sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecek ölçüde veya şekilde
olmamalıdır (Ashingdane/Birleşik Krallık, B.No: 8225/78, 28.5.1985, § 57).
Ayrıca mahkemeye erişim hakkının etkili olabilmesi, haklarına müdahale teşkil
eden bir eyleme karşı koymak için kişinin açık ve pratik bir imkâna sahip
olmasını gerektirir (Bellet/Fransa, B.No: 23805/94,4.12.1995, § 36).
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin
13. maddesinde de “Etkili başvuru hakkı” düzenlenmiştir. Sözleşme ile koruma
altına alınan bu hak ile herkes aynı derecede, yargı mercileri önünde davacı ve
davalı olma hakkına sahip olup, iddia ve savunma hakkına sahiptir. Yine, medeni
hakları ihlal edilen herkes, ulusal bir merci önünde etkili bir yola başvurma
hakkına sahiptir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
I.M. - Fransa ( 02.02.2012) davasında, teoride başvuranın kullanabileceği kanun
yolları bulunmakla birlikte başvurusunun otomatik olarak hızlı işlem usulü
uygulanacak işlemler arasına kaydedilmesi, belirlenen sürelerin çok kısa olması
ve uygulama ve usul ile ilgili güçlükler ve ayrıca başvuranın gözetim altında
olması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 13. maddesinin ihlal
edildiği sonucuna varmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin
36533/04 başvuru numaralı Mesutoğlu-Türkiye kararında özetle; mahkemeye erişim
hakkının mutlak olmadığım, bazı sınırlamalara tabi olabildiğini, bununla birlikte,
getirilen kısıtlamaların, hakkın özünü ortadan kaldıracak ölçüde, kişinin
mahkemeye erişimini engellememesi gerektiğini, mahkemeye erişim hakkına
getirilen bu tür sınırlamaların ancak meşru bir amaç güdüldüğü takdirde ve
hedeflenen amaç ile başvurulan araçlar arasında makul bir orantı olması halinde
Sözleşmenin 6/1. maddesi ile bağdaşabileceğini, bu ilkelerden, dava açma
hakkının doğal olarak yasayla belirlenen şartları olmakla birlikte,
mahkemelerin yargılama usullerini uygularken bir yandan davanın hakkaniyetine
halel getirecek kadar abartılı şekilcilikten, öte yandan, kanunla öngörülmüş
olan usul şartlarının ortadan kalkmasına neden olacak kadar aşırı bir
gevşeklikten kaçınmaları gerektiği belirtilmiştir.
Diğer taraftan, 6458 sayılı Kanun’un
53. maddesi uyarınca tesis edilen sınır dışı (Sınır dışı işlemine karşı açılan
davalarda da, hızlandırılmış değerlendirme kapsamında tesis edilen işlemlerde
olduğu gibi on beş günlük dava açma süresi öngörülmüştür.) işlemine karşı
Mahkememizin 2015/1996 sayılı esasına kayden açılan davada, 17.09.2015 tarih ve
2015/1614 sayılı karar ile davanın on beş günlük dava açma süresi içerisinde
açılmadığından bahisle süre aşımı nedeniyle reddine karar verilmesine müteakip davacı tarafından Anayasa
Mahkemesi’ne yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi Birinci Bölümü’nün
02.12.2015 tarih ve 2015/17761 başvuru numaralı karar ile tedbir talebinin
kabulüne ve başvurucunun ülkesine
sınır dışı edilmesine ilişkin işlemin uygulanmamasına karar verildiği
görülmektedir.
Buna göre, 6458 sayılı Kanuna
muhatap olanların, vatandaşlara nazaran hukuki vasıtalara erişim noktasında
dezavantajlı konumda bulundukları hususu da dikkate alındığında
6458 sayılı Yasanın “İdari itiraz ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrasının (ç) bendinde yer alan “...79
uncu...” ve “...on beş gün,...” ibarelerinin Anayasa’nın 2., 36. ve 142.
maddesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
b) (d) bendine yönelik
değerlendirme:
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun “Tebligat ve cevap verme” başlıklı, 16. maddesinde “1. Dava
dilekçelerinin ve eklerinin birer örneği davalıya, davalının vereceği savunma
davacıya tebliğ olunur.
2. Davacının ikinci dilekçesi
davalıya, davalının vereceği ikinci savunma da davacıya tebliğ edilir. Buna
karşı davacı cevap veremez. Ancak, davalının ikinci savunmasında, davacının
cevaplandırmasını gerektiren hususlar bulunduğu, davanın görülmesi sırasında
anlaşılırsa, davacıya cevap vermesi için bir süre verilir.
3. Taraflar, yapılacak tebliğlere
karşı, tebliğ tarihinden itibaren otuz gün içinde cevap verebilirler...” hükmü
yer almaktadır.
Yargılama usullerinin kanunla
düzenleneceği Anayasanın 142. maddesinin amir hükmüdür.
6458 sayılı Yasanın “İdari itiraz
ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin ilk
cümlesinde, 72 nci ve 79 uncu maddeler çerçevesinde mahkemeye yapılan
başvurular on beş gün içinde sonuçlandırılacağı düzenlenmiştir.
Ancak görüldüğü üzere, 2577 sayılı
yukarıda yer verilen hükmü uyarınca dava dosyalarının tekemmülü yani karar
verilebilecek aşamaya gelebilmesi için belli şartların yerine gelmesi ve belli
sürelerin geçmesi gerekmektedir.
6458 sayılı Yasanın “İdari itiraz
ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrasının (d) bendinin ilk
cümlesinde on beş gün olarak belirlenen karar verme süresinin hangi tarihten
itibaren başlayacağına ilişkin bir belirleme yapılmamıştır. Daha somut bir
ifade ile “...mahkemeye yapılan başvurular başvuru tarihinden itibaren on beş gün...” veya “...mahkemeye yapılan başvurular dosyanın
tekemmül ettiği tarihden itibaren on
beş gün...” şeklinde bir kural getirilmemiştir.
Yargılama usul kurallarının açık
ve sarih olması hukuk devleti ilkesinin bir gereğidir. Bu nedenledir ki usul
kuralları uygulayıcıların farklı yorum ve değerlendirmelerine elverişli bir
şekilde düzenleme altına alınmamalıdır.
Diğer taraftan, çatı hak
niteliğindeki adil yargılanma hakkının unsurlarından olan hakkaniyet uygun
yargılanma hakkının bir gereği olarak, gerekli zaman ve kolaylıklara sahip olma
hakkının da tanınması gerekmektedir.
6458 sayılı Yasa’nın
muhataplarının yabancı olması, bazılarının (bakılan uyuşmazlıkta olduğu gibi)
bir şekilde gözetim altında tutuluyor olmaları gibi bir çok dezavantajlı durum
nedeniyle dava konusu edilen işlemlerin dayanağını (sebep unsurunu) ancak
savunma dilekçesinin kendilerine veya avukatlarına tebliği ile öğrendikleri
gözlemlenmektedir.
Bunun gibi, İnsan Hakları Avrupa
Sözleşmesi’nin 3. maddesi ile koruma altına alınan hakkın tartışıldığı bu
nitelikteki davalarda, objektif ve muteber kaynaklardan menşe ülke bilgilerinin
elde edilmesi gerekmektedir.
Ayrıca, 2577 sayılı Yasa’nın 17.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan hüküm nedeniyle taraflardan birinin isteği
üzerine duruşma yapılması gerekmektedir. Anılan maddenin 4. fıkrası uyarınca da
Mahkemece resen duruşma yapılmasına karar verilebilecektir.
Gelinen noktada, gerekli zaman ve
kolaylıklara sahip olma hakkı, Mahkemelerce uyuşmazlığın çözümü için gerekli
olan belgelerin temini ve duruşmalı yargılanma hakkı açısından, 6458 sayılı
Yasanın “İdari itiraz ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrasının (d)
bendinde öngörülen on beş günlük sürenin ölçülü nitelikte bir süre olmadığı da
açıktır.
Yukarıda da belirtildiği üzere,
6458 sayılı Yasanın “İdari itiraz ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1.
fıkrasının (d) bendinin ilk cümlesinde on beş gün olarak belirlenen karar verme süresinin
hangi tarihten itibaren başlayacağına ilişkin bir belirleme yapılmadığından ve
hakkaniyet uygun yargılanma hakkına ölçüsüz bir müdahale niteliğinde olması
nedeniyle söz konusu maddede yer alan “...on beş gün içinde...”
şeklindeki ibarenin Anayasa’nın
2., 10., 36. ve 142. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
E- Sonuç:
1-
Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca;
6458 sayılı
Yasanın;
a. “Uluslararası koruma başvuru sahibi kimlik belgesi”
başlıklı 76.
maddesinin 2. fıkrasındaki “...79 uncu maddeler kapsamında olanlar ile bunların
aile üyelerine kimlik belgesi verilmez.” şeklindeki ibarenin Anayasa’nın
2., 13., 16. ve 36. maddelerine;
b. “İdari itiraz ve yargı yolu” başlıklı 80. maddesinin 1. fıkrasının (ç)
bendinde yer alan”...79 uncu...” ve “...on beş gün,...” ibarelerinin ve (d)
bendinin ilk cümlesinde yer alan “...on beş gün içinde...”şeklindeki ibarenin Anayasa’nın
2., 10., 36. ve 142. maddelerine,
aykırı olması, nedeniyle iptali
istemiyle itirazen Anayasa Mahkemesi’ne başvurulmasına ve dava dosyasında yer
alan belgelerin onaylı örneğinin Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesine;
2- Anayasa Mahkemesinin bu konuda
vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına;
3- Anayasa Mahkemesi’nin, işin
kendisine gelişinden başlamak üzere beş ay içinde kararını vermemesi halinde
davanın yürürlükteki kanun hükümlerine göre sonuçlandırılmasına;
06/04/2016
tarihinde oybirliğiyle karar verildi.”