“…
5237 sayılı TCK’nın “Kişilere Karşı Suçlar” başlıklı 2. kısmının 7. bölümünü oluşturan hüviyete karşı suçlar arasında TCK 123 madde kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu düzenlenmiş olup kişilerin huzur ve sükununu bozma suçu;
MADDE 123- “Sırf huzur ve sükununu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile 3 aydan 1 yıla kadar hapis cezası verilir, “şeklinde tanımlanmıştır.
İddianamede sanığın Twiter hesabı üzerinden değişik zamanlarda birden çok kez şikayetçiyi ölümle tehdit ettiği ve hakaret içerikli paylaşımlarda bulunduğu iddiasıyla sanık hakkında kamu davası açıldığı, ayrıca sanığın değişik zamanlarda Twiter hesabından şikayetçiye yönelik paylaşımlarda bulunmasının şikayetçinin huzur ve sükununu bozduğu iddiasının iddianamede yer aldığı ve bu nedenle sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 123/1 maddesinden cezalandırılması talep edilmiştir.
Mahkememiz 5237 sayılı TCK’nın 123/1 maddesinde yer alan “ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” hükmünün Anayasaya aykırı olduğu, çünkü hukuka aykırı başka bir davranışın kişiden kişiye, toplumdan topluma, hakimden hakime değiştiği, hangi davranışların hukuka aykırı davranış olduğunun açık belirgin ve öngörülebilir olmadığı, sanığın iddianameye konu olayda Twiter hesabı üzerinden yapmış olduğu paylaşımların hakaret ve tehdit suçunu oluşturduğu iddiası dışında ayrıca Twiter hesabı üzerinden bir kişi hakkında değişik zamanlarda paylaşımlardan bulunmanın hukuka aykırı bir davranış kabul edilip, kişilerin huzur ve sükununun bozduğu iddiasının, bölge, kültür, toplum farklılıklarına göre değişkenlik göstereceği, bu nedenle “ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” hükmünün Anayasaya aykırı olduğu, 5237 TCK’nın 123. maddesindeki kişilerin huzur ve sükununu bozma suçunda yer alan “telefon edilmesi” ve “gürültü yapılması” harekete bağlı bir suç olarak düzenlenmiş ve hangi hareketlerin ve eylemlerin suç teşkil edildiğinin açık ve belirgin olduğu ancak aynı maddede yer alan “ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” hükmünün açık, belirgin ve öngörülebilir olmadığı, hangi hareketlerin hukuka aykırı bir davranış teşkil edip etmeyeceğinin belirli olmadığı, hukuka aykırı davranışın kişiden kişiye, toplumdan topluma değişiklik gösterdiği, bu nedenle Anayasanın 2 ve 38.maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
1- İTİRAZ KONUSU FIKRA ANAYASA’NIN 2. MADDESİNE AYKIRIDIR.
Anayasa’nın 2. maddesinde; Türkiye Cumhuriyetinin bir hukuk devleti olduğu hükmüne yer verilmiştir.
Hukuk devleti ilkesinin gerçekleştirilmesinin unsurlarından biri ‘belirlilik’ ilkesidir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey, yasadan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını ayarlar. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
İtiraz konusu fıkrada, hangi fiillerin hukuka aykırı davranışı olduğu hususunun açık ve net bir biçimde ortaya konmaması ‘belirlilik’ ilkesini zedelemekte olup, bu sebeple fıkranın iptali gerekmektedir.
2- İTİRAZ KONUSU FIKRA ANAYASA’NIN 38. MADDESİNE AYKIRIDIR.
Anayasa’nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, ‘Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılmaz’ denilerek ‘suçun yasallığı’, üçüncü fıkrasında da ‘ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur’ denilerek ‘cezanın yasallığı’ ilkesi vurgulanmıştır.
‘Suç ve cezanın yasallığı’ ilkesi; Anayasa’nın yasaklayıcı ve buyurucu kuralları ile gerek toplum yaşamı, gerek kişi hak ve özgürlükleri yönlerinden getirdiği güvencelere aykırı olmamak koşuluyla bu konuda gerekli düzenlemeleri yapma yetkisinin yalnız yasa koyucuya ilişkin olmasını zorunlu kılar. Bu ilkenin esası, kişilerin yasak eylemleri ve bunlar karşılığında verilecek cezaları önceden bilmelerini sağlamak düşüncesine dayanmaktadır. Suç ve cezaların yalnızca yasayla konulup kaldırılması da yeterli olmayıp, kuralların kuşkuya yer vermeyecek biçimde açık ve sınırlarının da belli olması gerekir. Anayasa’nın 38. maddesinde idari ve adli cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından disiplin cezaları da bu maddede öngörülen ilkelere tabidir.
İtiraza konu fıkra da yer alan hüküm hangi davranışların hukuka aykırı davranış olduğunu ilişkin hakime geniş bir takdir hakkı ve yetkisi tanımaktadır. Genel ceza normu incelendiğinde cezai hükümler içeren normların açık, hareket unsurunu yalın bir şekilde ortaya koyar ve hangi hareketin karşılığının hukuka aykırı bir eylem olduğunu ve eylemin cezasını gerektirdiğini açıklar nitelikte olması gerekmektedir.
Hukuka aykırı davranışların ve buna bağlı suçlarının neler olduğunun tek tek sayılmaması ve belirtilmemesi, hangi fiile hangi ceza verileceğinin açık ve net bir biçimde ortaya konmaması nedeniyle 5237 sayılı TCK’NUN 123/1. maddesinde yer alan “ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” suçuna ilişkin kanuni unsur bulunmamaktadır.
Bu husus açık bir şekilde suç ve cezalara ilişkin esasları anlatan Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olup ‘kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesine ters düşmektedir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle, Anayasa’nın 152. ve bir davaya bakmakta olan Mahkemenin o dava sebebiyle uygulanacak olan bir kanun hükmünün Anayasa’ya aykırı olduğu kanısını gösteren görüşünü açıklayan kararı ile Anayasa Mahkemesine başvurması gerektirdiğini düzenleyen 6216 sayılı Kanun’un 40. maddesi gereğince 5237sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123/1 maddesinde yer alan “ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması” hükmün Anayasa’nın 2 ve 38. maddelerine aykırı olduğu kanaati ile iptali ile Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve dosyadaki belgelerin onaylı birer örneklerinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığı’na gönderilmesine, davanın Anayasa Mahkemesi’nin vereceği karara kadar bekletilmesine, 25/04/2016 tarihinde karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2016/44
Karar Sayısı : 2016/153
Karar Tarihi : 7.9.2016
R.G.Tarih-Sayı : 11.10.2016-29854
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Beykoz 1. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması…” ibaresinin, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sanığın, hakaret, tehdit ve kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçlarıyla cezalandırılması talebiyle açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un, itiraz konusu kuralın da yer aldığı 123. maddesi şöyledir:
“Madde 123- (1) Sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikayeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verilir.”
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Alparslan ALTAN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA ve Rıdvan GÜLEÇ’in katılımlarıyla 26.5.2016 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
1- İtirazın Gerekçesi
3. Başvuru kararında özetle, “hukuka aykırı davranış” ifadesinin, kişiden kişiye, toplumdan topluma ve hâkimden hâkime değiştiği, hangi davranışların hukuka aykırı davranış olduğunun açık, belirgin ve öngörülebilir olmadığı, bölge, kültür ve toplumlara göre farklılık gösterdiği belirtilerek itiraz konusu kuralın, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
2- Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
4. İtiraz konusu kuralın yer aldığı maddede kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu düzenlenmiştir. Kuralda, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla; telefon edilmesi, gürültü yapılması ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması halinde, mağdurun şikâyeti üzerine faile üç aydan bir yıla kadar hapis cezası verileceği öngörülmektedir. Maddede yer alan “…ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması…” ibaresi, itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
5. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
6. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri “belirlilik”tir. Belirlilik ilkesi, yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği de ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, mahkeme içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik sağlanabilir. Hukuki belirlilik ilkesinde asıl olan, bir hukuk normunun uygulanmasıyla ortaya çıkacak sonuçların o hukuk düzeninde öngörülebilir olmasıdır.
7. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında, “Kimse, … kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.”; üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur” denilerek “suç ve cezanın yasallığı” ilkesi getirilmiştir.
8. İtiraz konusu kuralla, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla hukuka aykırı bir davranışta bulunulması, “kişilerin huzur ve sükûnunu bozma suçu” şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanmaktadır. Kuralın yer aldığı maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere maddeyle, kişilerin huzur ve sükûnlarının bozulması hususunda gösterilen çabalar cezalandırılmaktadır. Bu bağlamda kuralla korunan hukuki değer, insanın huzurlu, sakin ve sağlıklı bir ortamda yaşama hakkıdır.
9. Kanun koyucunun itiraz konusu kuralla, sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla maddede belirtilen eylemlerin yanı sıra aynı maksatla hukuka aykırı başka eylemlerde bulunulması hallerinde de ceza yaptırımı öngörmek suretiyle kişilerin huzurlu bir ortamda, rahatsız edilmeden, huzur ve sükûn içinde yaşamlarını ve faaliyetlerini sürdürmesini sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Maddede huzur ve sükûnu bozmak maksadıyla bir kimseye ısrarla telefon edilmesi, gürültü yapılması şeklinde davranışlar sayıldıktan sonra aynı maksatla yapılan hukuka aykırı diğer davranışların da bu suçu oluşturacağının kabul edilmesinin, hukuki belirsizliğe yol açacağı söylenemez. Zira kanun metni bir bütün olarak değerlendirildiğinde ve maddeyle korunmak istenen hukuki yarar da göz önüne alındığında, itiraz konusu kuralın huzur ve sükûnu bozucu nitelik taşıyan hukuk düzenine aykırı davranışları ifade ettiği anlaşılmaktadır. Suç olarak düzenlenen fiilin, farklı hareket biçimleriyle işlenebilir olması, belirsiz olduğu anlamına gelmez. Dolayısıyla itiraz konusu kuralın “belirlilik” ilkesine aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
10. Öte yandan, bir kimsenin sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla yapılacak “hukuka aykırı davranışlar” çok farklı şekillerde ortaya çıkabileceğinden bu kavrama giren tüm davranışların kanun koyucu tarafından önceden belirlenmesi ve tek tek sayılması zorunluluğundan söz edilemez. Kanun’un, hangi eylemin suç teşkil ettiğinin ve bu eyleme bağlanan yaptırımın ne olduğunun, belli bir açıklık ve kesinlikte öngörülebilmesine imkân verecek şekilde kaleme alınmış olması, kanunilik ilkesinin sağlanması bakımından yeterlidir. Yukarıda açıklandığı üzere, itiraz konusu kuralla, Kanun’da sırf huzur ve sükûnunu bozmak maksadıyla hukuka aykırı bir davranışta bulunulması halisuç olarak düzenlenerek buna ilişkin yaptırım da belirlenmiş olduğundan, kuralın suç ve cezaların kanuniliği ilkesine aykırı bir yönü de bulunmamaktadır.
11. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
IV- HÜKÜM
26.9.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 123. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “…ya da aynı maksatla hukuka aykırı başka bir davranışta bulunulması…” ibaresinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 7.9.2016 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ