II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
“...
Dava konusu olayda Anayasa’ya aykırılığı iddiamızın esas dayanak noktasını oluşturan madde, Anayasa’nın 17. maddesinde düzenlenen “kimsenin insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir muameleye tabi tutulamayacağı” hükmüdür. Yukarıda sayılan diğer Anayasa maddeleri ise aykırılık iddiamızda tali niteliktedirler. Anayasa’nın 17. maddesine paralel olarak AİHS’nin 3. maddesine göre İşkence Yasağı başlığı altında da hiç kimsenin işkenceye veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele veya cezaya tabi tutulamayacağı düzenlenmiştir. İnsanlık dışı ya da aşağılayıcı muamele terimlerinden neler anlaşılacağı, burada kastedilen şiddet düzeyi, mağdurların duygusal yönden tahlillerinin tavsifi gibi yoruma dayalı hususlar ancak AİHM kararları gibi Yüksek Mahkemelerin içtihatlarından anlaşılabilmektedir. Örnek olarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Kurt/Türkiye Davası’ndaki kararında, oğlu gözaltına alındıktan sonra kaybolan ailenin resmi şikayet ve başvurularının resmi makamlarca ciddiyetle, samimi olarak incelenmemesinin ailenin acı ve sıkıntısı karşısında resmi görevlilerin sergilediği rahat tutumun kaybolan ya da ölen kişinin yakınları bakımından onur kırıcı muamele (3. Madde’ye aykırı olan) olduğuna hükmetmiştir. (KURT/TÜRKİYE Davası, 25.5.1998) Burada da ifadesini bulduğu şekilde yapılan eylemlerin sadece maddi bir fiil olması gerekmemektedir. Sergilenen tutumun ölen kişinin yakınları nezdinde onur kırıcı muameleye dönüşmesi yeterli kabul edilmiştir. Örnek olarak gösterilen AİHM içtihat metnindeki ilgili paragraflarda (130-134) bu hususlar belirtilmiştir. 133. paragrafta ifade edildiği gibi AİHM kötü muamelenin AİHS’nin 3. maddesi kapsamında değerlendirilebilmesinin “asgari şiddet seviyesi”ne ulaşılmış olmasını aramaktadır. Komisyon başvuranın uzun süreli ve sürekli olarak maruz kaldığı belirsizlik, şüphe ve endişenin başvuranda ciddi zihinsel sıkıntı ve acıya sebep olduğu kanaatinde olduğu ve aynı şekilde insan hakları ihlali mağdurunun annesi olması ve kendisinin de acı ve sıkıntısı karşında yetkililerin sergilemiş oldukları rahat tutum nedeniyle mağdur olduğu dikkate alınarak karar verilmesi kişiler üzerinde oluşacak sıkıntı ve acının derecelerinin ayrıca tetkik edilmesi gerektiğini ifade etmektedir.
Dava konusu olan olayda ise tereke eşyası olarak yukarıda sayılan maddi ve manevi kıymet ifade etmeyen eşyalardan mesela “bir adet beyaz renkli külotun” ya da “içerisinde 14 dal sigara olan sigara paketinin” mirasçıları olarak gözüken eşi ve çocuklarına teslim edilmesi, ayrıca ikametleri değişmiş başka illere taşınmış olan çocukların çok uzak mesafelerden celp edilerek “babanıza ait miras bırakanınızın tereke eşyalarını gelip alın” dendiğinde İstanbul’dan Giresun’a gelen insanlara miras olarak “bir otopsi işleminde kesilmiş olan kazak, fanila, atlet ve çorapları” ellerine vererek sükunet hallerini korumalarını beklemek bile gereksiz olduğundan, aile üzerinde yaratılacak olan travmanın AİHM kararlarında ifade edildiği veçhile “ciddi zihinsel sıkıntı ve acıya sebep olunmasının” kaçınılmazlığı aşikardır. Özellikle olağan gözüken ölüm sonucu ve ailece ve tanıklarca hasımları olmadığı, ölümün doğal olduğu ve dolayısıyla ülkemiz genel anlayış ve inanışları doğrultusunda; asla otopsi yapılmasına pek yanaşılmaması eğilimi ile cesedin parçalanmasına razı olmadıkları durumlarda şüphe sonucu yapılan otopsiler, yakınları ve ilgilileri daha da rahatsız ettiğinden böyle bir durum üzerine teslim edilen ve otopside kesilip yırtılan elbiseler aileler üzerinde ayrıca rahatsızlık uyandırıcı niteliktedirler. Tüm bu hususlar bile “asgari şiddet seviyesi”ne ulaşılmış olunduğunu göstermektedir. Elim bir trafik kazası sonucu vefat eden bir babanın değerli eşyaları, saati, cüzdanı vs.nin bizzat mirasçısı olan oğluna tesliminde bile çok duygusal anlar yaşanabileceği tecrübelerimizle sabit olduğundan, gereksiz ve maddi kıymeti olmayan, yaralayıcı, aşağılayıcı eşyaların ailelere teslimi telafisi imkansız durumlara yol açabilmektedir. 4721 sayılı Kanun’un 589. maddesi ilk fıkrasındaki TEREKE kelimesi iptal edilmesi ile Anayasa’ya vaki olan aykırılığın kaldırılabileceği kanaatindeyiz. Zira tereke kelimesi arta kalan şeyler anlamını ihtiva etmesi sonucu maddi kıymeti olmayan nesneleri de kapsamaktadır. Ancak tereke kelimesi iptal edilerek çıkarıldığında, maddenin devamında “...mallarının” ibaresi ve sadece “mal” kavramının tek başına kullanılması, maddi bir olgu içeriğinin vurgulanarak sorunun çözümünde de etkili olabileceği kanaatindeyiz.
Anayasa’nın 17. maddesi dışında, Anayasa’nın 2. maddesi ile 5. maddesi gereği devletin “insan haklarına saygılı” davranması ödevi, insan haklarına dayalı olmasından daha geniş bir koruma sağladığından insanlık onurunu kırıcı muamelelere vücut veren normlar, Anayasa’nın bu hükümlerine aykırılık teşkil etmektedir. Toplumun huzur ve mutluluğunun tesisi ise devlete anayasal ödev olarak yüklenmiştir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının onur kırıcı bir muameleye devlet kurumları ve normları sonucu maruz kalması toplumun huzur ve mutluluğunu sarsıcı nitelikte olup burada da Anayasa’ya aykırılık gündeme gelmektedir. Dolayısıyla Anayasa’nın 41. maddesinde düzenlenen aile hayatındaki huzur ve mutluluğun sağlanamaması da tali olarak başvuru nedenlerimizdendir.
Tüm bu gerekçelerle somut olayda uygulanması gereken 4721 sayılı Kanun’un 589. maddesinin kısmen ya da tamamen ya da ilk fıkrasındaki TEREKE kelimesi iptal edilmesi ile Anayasa’ya vaki olan aykırılığın kaldırılabileceği kanaatindeyiz. Zira tereke kelimesi arta kalan; terk edilen şeyler anlamını taşıması sonucu maddi kıymeti olmayan nesneleri de kapsamaktadır. Ancak maddenin devamında “...mallarının” ibaresi ve sadece “mal” kavramının tek başına kullanılması, maddi bir olgu içeriğinin vurgulanarak sorunun çözümünde de etkili olabilecektir. Bu nedenlerden dolayı somut olayda uygulanması gereken 4721 sayılı Yasanın 589. maddesinin T.C. Anayasası’nın 2, 5, 17 ve 41. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varıldığından Anayasa’nın 152. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına, dosyanın onaylı bir örneğinin karar ile birlikte Anayasa’ya aykırılık sorunu konusunda karar verilmek üzere Anayasa Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
1- Somut olayda uygulanması gereken 4721 sayılı Yasanın 589. maddesinin T.C.Anayasası’nın 2, 5, 17 ve 41. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varıldığından Anayasa Mahkemesi’nin bu konuda vereceği karara kadar DAVANIN GERİ BIRAKILMASINA,
2- Dosyanın onaylı bir örneğinin karar ile birlikte Anayasa’ya aykırılık sorunu konusunda karar verilmek üzere ANAYASA MAHKEMESİ’NE GÖNDERİLMESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/114
Karar Sayısı : 2015/9
Karar Tarihi : 14.1.2015
R.G. Tarih-Sayı : 12.06.2015-29384
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Giresun 2. Sulh Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 589. maddesinin Anayasa’nın 2., 5., 17. ve 41. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Ölenin üzerinden çıkan eşyanın yapılan otopsi sonrasında mirasçılarına teslimi amacıyla açılan tereke davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun’un itiraz konusu 589. maddesi şöyledir:
“Madde 589- Mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hâkimi, istem üzerine veya re’sen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alır.
Bu önlemler, özellikle kanunda belirtilen hâllerde terekede bulunan mal ve hakların yazımına, terekenin mühürlenmesine, terekenin resmen yönetilmesine ve vasiyetnamelerin açılmasına ilişkindir.
Önlemlerle ilgili giderler, ileride terekeden alınmak üzere, başvuran kişi tarafından; önleme hâkimin re’sen karar verdiği hâllerde Devlet tarafından karşılanır.
Mirasbırakan, yerleşim yerinden başka bir yerde ölmüş ise, o yerin sulh hâkimi bu ölümü yerleşim yeri sulh hâkimine gecikmeksizin bildirir ve mirasbırakanın ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli önlemleri alarak bununla ilgili dosyayı ve varsa vasiyetnameyi yerleşim yeri sulh hâkimine gönderir.”
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa’nın 2., 5., 17. ve 41. maddelerine dayanılmış, Anayasa’nın 35. maddesi ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Haşim KILIÇ, Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve Hasan Tahsin GÖKCAN’ın katılımlarıyla 25.6.2014 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V - ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatma BABAYİĞİT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, itiraz konusu kural gereğince, maddi ya da manevi kıymeti bulunmayan tereke eşyasının dahi ölenin mirasçılarına teslim edilmesinin, özellikle elim bir şekilde hayatını kaybeden kişilerin yakınlarında telafisi imkânsız sıkıntı ve acılara sebep olduğu ve insanlık onurunu kırıcı muamele niteliği taşıdığı belirtilerek kuralın, Anayasa’nın 2., 5., 17. ve 41. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca, itiraz konusu kural ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 35. maddesi yönünden de incelenmiştir.
Kanun’un itiraz konusu 589. maddesinin birinci fıkrasında, mirasbırakanın yerleşim yeri sulh hâkiminin istem üzerine veya resen tereke mallarının korunması ve hak sahiplerine geçmesini sağlamak üzere gerekli olan bütün önlemleri alacağı; ikinci fıkrasında, bu önlemlerin, özellikle kanunda belirtilen hâllerde terekede bulunan mal ve hakların yazımına, terekenin mühürlenmesine, terekenin resmen yönetilmesine ve vasiyetnamelerin açılmasına ilişkin olduğu, üçüncü fıkrasında, önlemlerle ilgili giderlerin, ileride terekeden alınmak üzere, başvuran kişi tarafından, önleme, hâkimin resen karar verdiği hâllerde Devlet tarafından karşılanacağı; dördüncü fıkrasında da, mirasbırakan, yerleşim yerinden başka bir yerde ölmüş ise o yerin sulh hâkiminin bu ölümü yerleşim yeri sulh hâkimine gecikmeksizin bildireceği ve mirasbırakanın ölüm yerinde bulunan mallarının korunması için gerekli önlemleri alarak bununla ilgili dosyayı ve varsa vasiyetnameyi yerleşim yeri sulh hâkimine göndereceği hükme bağlanmıştır.
Anayasa’nın 17. maddesinde herkesin, yaşama, maddî ve manevî varlığını koruma ve geliştirme hakkına sahip olduğu belirtilmiş; 35. maddesinde ise “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilerek, mülkiyet ve miras hakları anayasal güvenceye bağlanmıştır.
Miras hukukuna ait bir kavram olan tereke, kişinin öldükten sonra geriye bıraktığı taşınır ve taşınmaz mallarının, hak ve alacaklarının, borç ve yükümlülüklerinin tamamının oluşturduğu malvarlığını ifade eder. Nitekim, Kanun’un 575. maddesinde, “Miras, mirasbırakanın ölümüyle açılır. Mirasbırakanın sağlığında yapmış olduğu mirasla ilgili kazandırmalar ve paylaştırmalar, terekenin ölüm anındaki durumuna göre değerlendirilir.” denilmekte; Kanun'un 599. ve 603. maddelerinde ise mirasbırakanın mirasçıları ile alacaklılarının ve mirasçıların alacaklılarının tereke üzerinde hak sahibi oldukları hususları düzenlenmektedir.
Terekeye dâhil olan eşyanın ölenin mirasçıları açısından maddi ya da manevi değer taşıyıp taşımaması ya da onlarda acı ve elem meydana getirip getirmemesi, kişiden kişiye değişebilecek sübjektif hususlar olduğundan, kanun koyucunun terekenin tespiti ve koruma altına alınmasıyla ilgili düzenleme yaparken, mirasçılara teslim edilmesi gereken ve gerekmeyen tereke eşyasını belirleme gibi bir yükümlülüğünün bulunduğundan söz edilemez. Bu konuda esas olan, tereke üzerinde hak sahibi olan kişilerin haklarının korunabilmesi için, terekenin en kısa zamanda tespit edilerek koruma altına alınmasıdır. Bu bağlamda, itiraz konusu kuralın terekedeki değerlerin hak sahiplerine eksiksiz olarak geçmesini sağlayarak, mülkiyet ve miras haklarını etkin bir şekilde korumayı ve mirasçılara sübjektif düşünce ve planları doğrultusunda tasarruf imkânı sağlamayı amaçladığı açıktır. Bu nedenle kuralın Anayasa ile güvence altına alınan kişinin maddi ve manevi varlığını koruma ve geliştirme hakkı ile mülkiyet ve miras haklarına aykırı bir yönü yoktur.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa’nın 17. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2., 5. ve 41. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun 589. maddesinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 14.1.2015 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Alparslan ALTAN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
Zühtü ARSLAN
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN