"...
“A- 01/10/2011 yürürlük tarihli 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’ndan önce yürürlükte bulunan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 43. maddesinde düzenlenen “İHTİYARİ DAVA ARKADAŞLIĞI” müessesesi uyarınca ihtiyari dava arkadaşlığının oluşması için, “Birden ziyade kimseler aşağıdaki hallerde birlikte dâva ikame edebilecekleri gibi birlikte aleyhlerine de dâva ikame olunabilir:
1- Müddeiler veya müddeialeyhler arasında müddeabih olan hak veya borcun iştirak halinde bulunması veyahut müşterek bir muamele ile hepsinin lehine bir hak taahhüt edilmiş olması veya kendilerinin bu suretle taahhüt altına girmeleri,
2- Dâvanın, her biri hakkında aynı sebepten neşet etmesi.” hükmü öngörülmüş iken,
Yasa koyucular tarafından “usul ekonomisi ve çelişkili kararların önüne geçmek” gerekçe gösterilmek suretiyle 1086 sayılı Kanun’un 43. maddesinin kapsamı, 6100 sayılı Kanun’un 57. maddesi ile genişletilerek ihtiyari dava arkadaşlığı için, “Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
a) Davacılar veya davalılar arasında dava konusu olan hak veya borcun, elbirliği ile mülkiyet dışındaki bir sebeple ortak olması.
b) Ortak bir işlemle hepsinin yararına bir hak doğmuş olması veya kendilerinin bu şekilde yükümlülük altına girmeleri.
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması.”
hükmü öngörülmüştür.
Yukarıda belirtildiği üzere, 6100 sayılı Kanun’un 57. maddesinin (c) bendi ile yürürlüğe konan, “davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı VEYA BİRBİRİNE BENZER OLMASI” hükmü içerisinde yer alan, “VEYA BİRBİRİNE BENZER” ibaresi ucu açık bir ibaredir.
İhtiyari dava arkadaşlığı için, birbirine benzer vakıa ve hukuki sebebin varlığının yeterli olduğunun kabulü halinde, farklı mahallerde, farklı tarihlerde birbirine benzer şekilde oluşan birden çok iş kazası veya trafik kazalarının mağdurlarının birlikte bir dava dilekçesi ile dava açmaları mümkün olabilecek, hatta Sosyal Güvenlik Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklarla ilgili olarak Türkiye’de tüm emekliler ya da çalışanlar bir dava dilekçesiyle dava açabilecektir.
Nitekim iş bu davada olduğu gibi Mahkememizin 2013/338 Esas sayılı dava dosyası ile 2013/362 Esas sayılı dava dosyasında, biri 380 adet davacı, diğeri 408 adet davacı hakkında her bir davacının, aynı vakıa ve sebepten kaynaklanmayan, her birinin birbirine benzer bağımsız hizmet akdi ile çalışmasından kaynaklı 10-15 yıllık 7 kalem fark alacaklarının taleplerinin tahsiline ilişkin olarak dava açılmıştır. Yapılan yargılama sonucunda mahkememizce, “Dava dilekçesinde, 380 adet davacı adına, her bir davacının 7 kalemden oluşan alacak talebi ile ilgili olarak iş bu alacak davasının açıldığı anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, makul sınırları aşan sayıda birden çok davacının bir dava dilekçesi ile dava açıp açamayacağı hususunda toplanmaktadır.
Mahkememiz iki hakimli olup, her iki hakimle birlikte mahkememiz derdest dosya sayısı iş bu karar tarihi itibariyle 1859’dur. Bu sayı içerisinde davacı vekili tarafından açılan 2012/195 Esas sayılı dava dosyasının (114 adet davacıyı içeren) tefriki ile ayrılan 114 adet dava dosyasıda mevcuttur. (2012/195 Esas sayılı dava dosyası mahkememiz Hakimi Sevgi BOYACI tarafından tefrik olunmuştur) Bu durumda mahkememizde her bir hakimin yaklaşık 950 adet derdest dava dosyası mevcuttur. İş bu dava ve mahkememizin 2013/362 Esas sayılı dava, her bir davacı yönünden tefrik edildiğinde, tarafımdaki dosya sayısı iki katına çıkacaktır.
Davacı vekilleri tarafından açılan davalarda adı geçen davacılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı mevcut olmayıp, ihtiyari dava arkadaşlığı mevcuttur.
HMK’nın 57. maddesinde ihtiyari dava arkadaşlarının birlikte dava açabilecekleri öngörülmüş ise de, bunun makul sayıda olması gerekmektedir. İyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak HMK’nın 57. maddesinde tanınan HAK, KÖTÜYE KULLANILMAK SURETİYLE, bir dava dilekçesi ile 300-400 kişilik davacıyla ilgili olarak dava açılması hukukun temel ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Bu yollarla, Yüce Yargı Mensupları’nın iş yükünün ikiye, üçe, hatta daha fazlasına katlanarak çıkartılmaya çalışılmasının da kabulü mümkün değildir.
Bu yollarla binlerce dava, 25-30 adet dava dilekçesi üzerinden yürütülmeye çalışılmaktadır. Bunlardan bazıları şöyledir; Ankara 2. İş Mahkemesi 2010/863 Esas sayılı dava dosyasında 187 adet, 2010/864 Esas sayılı dava dosyasında 391 adet, 2012/753 Esas sayılı dava dosyasında 61 adet, 2012/265 Esas sayılı dava dosyasında 65 adet, 2013/363 Esas sayılı dava dosyasında 413 adet, 2013/364 Esas sayılı dava dosyasında 215 adet davacı adına dava açılmış; Ankara 18. İş Mahkemesi 2012/8 Esas sayılı dava dosyasında 20 adet davacı adına dava açılmış; Ankara 15. İş Mahkemesinde 2012/434 Esas sayılı dava dosyasında 43 adet davacı adına dava açılmış, Ankara 11. İş Mahkemesi 2010/871 Esas sayılı dava dosyasında 870 adet, 2013/309 Esas sayılı dava dosyasında 441 adet, 2013/314 Esas sayılı dava dosyasında 216 adet, 2013/342 Esas sayılı dava dosyasında 138 adet davacı adına dava açılmış; Ankara 6. İş Mahkemesinde 2010/917 Esas sayılı dava dosyasında 414 adet, 2010/918 Esas sayılı dava dosyasında 228 adet, 2012/100 Esas sayılı dava dosyasında 542 adet, 2013/466 Esas sayılı dava dosyasında 156 adet davacı adına dava açılmış; yine Ankara 17. İş Mahkemesinde 2010/801 Esas sayılı dava dosyasında 657 adet, 2010/802 Esas sayılı dava dosyasında 354 adet davacı adına dava açılmıştır. Belirtilen mahkemeler örnekleme yoluyla verilmiş olup, bu mahkemelerin dışındaki diğer mahkemelerde de aynı avukatlar tarafından bu yolla binlerce dava açılmıştır. Yukarıda belirtildiği üzere, hukukun temel prensiplerine, iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak yüzlerce hatta binlerce davacıya ait olmak üzere tek dava dilekçesi ile dava açılmasının hukuken kabulü mümkün değildir. Öte yandan iş yükü bir hayli ağır olan Yüce Yargı Mensuplarının ve kalem personelinin bu yollarla iş yükünün daha da arttırılmasına cevaz vermek mümkün değildir.
Bu nedenlerle, davacı vekiline, “aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayan 380 adet davacının bir dava dilekçesi ile dava açması usul ve yasaya aykırı olup, müzekkerenin tebliğ tarihinden itibaren bir haftalık süre içerisinde bir adet davacı belirtilmek suretiyle dava dilekçesinin düzeltilmesi gerektiğinin, aksi halde davanın açılmamış sayılacağına” dair ihtaratlı müzekkere tebliğ edilmiş, tebliğ tarihinden itibaren bir haftalık süre içerisinde davacı vekilinin dava dilekçesini düzeltmediği anlaşılmakla, aşağıda belirtilen şekilde karar verildi.” şeklinde gerekçe gösterilmek suretiyle davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir.
Mahkememizce tesis edilen karar, Yargıtay 22. Hukuk Dairesi 2013/15676 Esas, 2013/15329. Karar Sayılı ilamı ile, “Somut olayda, dosya içeriğine göre; davacılar vekili aralarında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmayan 380 davacı adına toplu iş sözleşmesinden kaynaklanan bir kısım alacakların hüküm altına alınması için tek dilekçe ile dava açmıştır. Mahkemece, davacılar vekiline tebliğ tarihinden itibaren bir hafta içinde bir davacı ismi belirtilerek dava dilekçesinin düzeltilmesi gerektiği, aksi takdirde davanın açılmamış sayılmasına karar verileceği açıklamasını içeren tebligat yapılmış; dilekçenin tek davacıya hasredilmemesi üzerine davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. İhtiyari dava arkadaşlığı, davaların daha çabuk ve en az giderle sonuçlanması, çelişkili hükümler verilmesinin önlenmesi bakımından usul ekonomisine uygundur. Ancak çok sayıda ihtiyari dava arkadaşının birlikte dava açması yargılamanın sağlıklı şekilde yürütülmesini, araştırma ve incelemenin yetersizliğine sebebiyet verebileceği durumunda araştırma ve incelemenin sağlıklı yürütülmesi bakımından davaların tefrikine (ayrılmasına) karar verilebilir ise de, müşterek dava dilekçesinin tek davacıya hasredilmemesi gerekçesi ile davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi mümkün değildir.
Mahkemece yukarıda belirtilen yasal düzenleme ve ilkeler dikkate alınmadan ilamda yazılı şekilde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi hatalı olup, bozmayı gerektirmiştir.” şeklinde gerekçe gösterilmek suretiyle bozulmuştur.
Yine birbirinden bağımsız hizmet sözleşmesine dayalı olarak çalışan 64 davacıyla ilgili olarak, mahkememizin 2014/584 Esas sayılı dava dosyasında ek dava açılmıştır. 64 davacıyla ilgili her bir asıl dava, farklı mahkemelere aittir. Ek davada, asıl davaların sonucu beklenmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere, 6100 sayılı Kanun’un 57. maddesinin (c) bendinde yer alan “VEYA BİRBİRİNE BENZER” ibaresi ucu açık bir ibaredir. İYİ NİYET ve DÜRÜSTLÜK KURALLARINA AYKIRI olarak kullanılmaya müsait haldedir.
6100 sayılı Kanun’un 57. maddesine ilişkin KANUN GEREKÇESİNDE çelişkili kararların önüne geçilmesi ve usul ekonomisi dikkate alınarak belirtilen ibarenin yürürlüğe konulduğu belirtilmekte ise de, bu husus yerinde değildir.
Mahkemelerce verilen çelişkili kararların bu şekilde önüne geçilmesi düşünülemez. Çelişkili kararların önüne geçmek Yargıtay İçtihat Birleştirme Kararları oluşturmak, yeterli kanuni düzenlemeler getirmek ve yargı mensuplarının bilgisini artırmakla mümkündür.
Usul ekonomisi açısından ise, Ankara Adliyesi Hukuk Mahkemelerinde benzer vakıa ve sebeplerle ilgili olarak 50 ve daha altındaki sayıda davacıyla ilgili olarak açılan seri davalar, tevzii bürosunca aynı mahkemeye düşürülmektedir. Bu şekilde usul ekonomisi sağlanmaya çalışılmaktadır.
Benzer vakıa ve sebeplerle ilgili olarak 50 adeti aşan davacı ile ilgili olarak açılan davalar ise, dosyaların birden çok mahkemeye dağılmasını önleyerek, az çaba sarfetmek maksadıyla Avukatlarca, tek dava dilekçesi ile dava açma yoluna gidilmesi ve buna 57. madde ile izin verilmiş olması ağır iş yükü altında öz veriyle çalışan YARGI MENSUPLARININ ve KALEM PERSONELİNİN HAKLARININ İHLALİ niteliğindedir.
Öte yandan birden çok davacı ile ilgili olarak açılan dava dosyasında delillerinin toplanması, tanıklarının dinlenmesi, bilirkişi raporlarının denetlenmesi vs. hususları dikkate alındığında, kararın isabetli olarak verilmesi ve davanın kısa sürede sonuçlanması da mümkün değildir. Bu şekilde davacıların haklarının zaman aşımına uğraması da mümkündür. Hal böyle olunca 57. madde ile davacı asillerin hakları da ihlal edilmiş olacaktır.
Öte yandan, Yüce Yargıtay’ın dahi yanlış karar verebildiği, akabinde yanlış kararından döndüğü bir gerçektir. Bu nedenle benzer vakıa ve sebep nedeniyle, birden çok kişi hakkında bir dava dilekçesi ile dava açılıp yanlış karar verilmesi halinde ya tüm davacıların hakkı dava reddedilmek suretiyle yok olacak ya da birden çok davacı yersiz olarak alacağa hak kazanacaktır.
Benzer vakıa ve sebeplerle ilgili ne kadar çok dava olur ise vaka ve sebepler farklı mahkeme hakimlerinin bilgileri ve yaklaşımı ile daha çok irdelenecek sonuçta verilecek karar daha isabetli olacaktır.
B- Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 233. maddesinin 5 no’lu bendinde yer alan “hakim de dahil olmak üzere” hükmü, Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddeleri ile Uluslararası Hukuk normlarına aykırılık teşkil etmektedir.
SONUÇ:
Yukarıda belirtilen nedenlerle,
A- Davacı asiller, yargı mensupları ile kalem personellerinin Anayasanın 12., 13. ve 14. maddelerinde öngörülen temel hak ve özgürlüklerinin ihlali nedeniyle ayrıca yargı mensupları ile kalem personelenin, Anayasanın 50. maddesinde öngörülen çalışma şartları ve dinlenme haklarının ihlali nedeniyle ve Anayasanın 49. maddesinde öngörülen “DEVLET ÇALIŞMA HAYATINI GELİŞTİRMEKLE MÜKELLEF” hükmünün ihlali nedeniyle, Anayasaya aykırı olarak düzenlenen 6100 sayılı Kanunun 57. maddesinin (c) bendindeki “VEYA BİRBİRİNE BENZER” ibaresinin İPTALİ ile kanun maddesinden çıkartılması,
B- Anayasa’nın 138., 139. ve 140. maddelerine aykırı olarak düzenlenen, HMK’nın 233. maddesinin 5 no’lu bendindeki “hakim de dahil olmak üzere” ibaresinin iptali ile kanun maddesinden çıkartılması için gereği saygılarımla arz olunur.”"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2015/37
Karar Sayısı : 2015/119
Karar Tarihi : 23.12.2015
R.G. Tarih-Sayı : 6.1.2016-29585
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 19. İş Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 12.1.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun;
1- 57. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan ".veya birbirine benzer."ibaresinin,
2- 233. maddesinin (5) numaralı fıkrasında yer alan ".hâkim de dâhil olmak üzere." ibaresinin,
Anayasa'nın 12., 13., 14., 49., 50., 138., 139. ve 140. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Davacılar tarafından, ödenmemiş ücret, fazla mesai, yıllık izin, hafta tatili, asgari geçim indirimi, ulusal bayram ve genel tatiller ücreti ile kıdem tazminatı alacağının ödenmesi talebiyle işveren aleyhine açılan davada, itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I- İPTALİ İSTENİLEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun'un itiraz konusu ibarelerinin de yer aldığı 57. ve 233. maddeleri şöyledir:
"MADDE 57- (1) Birden çok kişi, aşağıdaki hâllerde birlikte dava açabilecekleri gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabilir:
c) Davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzerolması."
"MADDE 233- (1) Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur.
(2) Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker.
(3) Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir.
(4) Sonra "Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz'" diye sorar. O kimse de " Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum." demekle yemin eda edilmiş sayılır.
(5) Yemin eda edilirken, hâkim de dâhil olmak üzere hazır bulunan herkes ayağa kalkar."
II- İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü ARSLAN, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Recep KÖMÜRCÜ, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, M. Emin KUZ, Hasan Tahsin GÖKCAN ve Kadir ÖZKAYA'nın katılımlarıyla 22.4.2015 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle başvurunun yöntemine uygunluğu sorunu görüşülmüştür.
2. 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Anayasaya aykırılığın mahkemelerce ileri sürülmesi" başlıklı 40. maddesinde Anayasa Mahkemesine itiraz yoluyla yapılacak başvurularda izlenecek yöntem belirtilmiştir. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında, bir davaya bakmakta olan mahkemenin, bu davada uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda, bu fıkrada sayılan belgeleri dizi listesine bağlayarak Anayasa Mahkemesine göndereceği kurala bağlanmış; anılan fıkranın (a) bendinde de "iptali istenen kuralların Anayasanın hangi maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı", mahkemeye gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Anılan maddenin (4) numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun olmayan itiraz başvurularının, Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
3. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 46. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinde de itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli kararında, Anayasa'ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa'nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği ifade edilmiştir.
4. İçtüzük'ün 49. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde de Anayasa Mahkemesince yapılan ilk incelemede, başvuruda eksikliklerin bulunduğu tespit edilirse, itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine karar verileceği; (2) numaralı fıkrasında ise anılan (b) bendi uyarınca verilen kararın, itiraz yoluna başvuran mahkemenin eksiklikleri tamamlayarak yeniden başvurmasına engel olmadığı belirtilmiştir.
5. Yapılan incelemede, itiraz yoluna başvuran Mahkemenin, Kanun'un 233. maddesinin (5) numaralı fıkrasında yer alan ".hâkim de dâhil olmak üzere." ibaresinin Anayasa'nın hangi maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunu ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça göstermediği anlaşılmıştır. Dolayısıyla bu ibare yönünden yapılan başvurunun yöntemine uygun olmadığından esas incelemeye geçilmeksizin reddi gerekir.
6. Açıklanan nedenlerle, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun;
A- 233. maddesinin (5) numaralı fıkrasında yer alan ".hâkim de dâhil olmak üzere."ibaresinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusunun, 6216 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası gereğince yöntemine uygun olmadığından, esas incelemeye geçilmeksizin REDDİNE,
B- 57. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan ".veya birbirine benzer."ibaresinin ESASININ İNCELENMESİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III- ESASIN İNCELENMESİ
7. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Berrak YILMAZ tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü.
A- İtirazın Gerekçesi
8. Başvuru kararında özetle, itiraz konusu ".veya birbirine benzer." ibaresinin ucu açık bir ibare olup iyiniyet ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak kullanılmaya müsait bulunduğu, birden çok davacı tarafından açılan dava dosyasında davacıların her biri ile ilgili olarak delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi, bilirkişi raporlarının denetlenmesi gibi hususlar dikkate alındığında, kararın isabetli olarak verilmesi ve davanın kısa sürede sonuçlanmasının mümkün olmadığı, birden çok davanın tek dava dilekçesiyle açılmasının ağır iş yükü altında özveriyle çalışan yargı mensuplarının ve kalem personelinin haklarını ihlal ettiği, bu şekilde açılan davalarda davacıların haklarının zamanaşımına uğramasının mümkün olduğu, benzer vakıa ve sebeplerle ilgili davaların farklı mahkemelerde farklı bilgi ve yaklaşımdaki hâkimler tarafından görülmesinin daha isabetli olacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 12., 13., 14., 49. ve 50. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
B- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
9. 6216 sayılı Kanun'un 43. maddesi uyarınca, kural Anayasa'nın 36., 141. ve 142. maddeleri yönünden incelenmiştir.
10. Kanun'un 57. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin aynı veya birbirine benzer olması halinde birden çok kişinin birlikte dava açabileceği gibi aleyhlerine de birlikte dava açılabileceği öngörülmekte olup söz konusu bentte yer alan "...veya birbirine benzer..." ibaresi, itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
11. Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek yargı organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme hakkı ile bunun doğal sonucu olarak iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 6. maddesinin birinci fıkrasında da her şahsın kanuni, müstakil ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının dinlenilmesini isteme hakkı olduğu belirtilmiştir.
12. Anayasa'nın 141. maddesinde, "...Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği ifade edilmiştir. Bu ilke gereğince Devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek etkin önlemler almak zorundadır. Bu bağlamda, hukuk sisteminde ve özellikle yargılama usulünde, yargılamaların makul süre içerisinde bitirilmesini olanaklı kılacak şekilde usul kurallarına yer verilmesi, adil yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak kanunî tedbirlerin ve öngörülen çarelerin, yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği de tartışmasızdır.
13. Anayasa'nın 142. maddesinde ise "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir." hükmüne yer verilmiştir. Kanun koyucu, Anayasa'nın temel ilkelerine ve Anayasa'da öngörülen kurallara bağlı kalmak koşuluyla, yargılama usullerinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisine sahiptir. Bu bağlamda getirilen usul kurallarının, Anayasa'nın 36. maddesinde düzenlenen "adil yargılanma hakkı"nın öngördüğü güvencelere aykırılık taşımaması bir zorunluluktur.
14. 6100 sayılı Kanun, hukuk mahkemelerinde uygulanacak yargılama usullerini düzenlemektedir. Kanun'un 57. maddesinde düzenlenen ihtiyari dava arkadaşlığı, hukuk davalarında,kanunda gösterilen sebeplerin varlığı halinde birden çok kişinin aynı dava dilekçesiyle birlikte dava açabilmelerine veya birden çok kişiye karşı aynı dava dilekçesi ile dava açılabilmesine olanak sağlayan bir usul hukuku müessesesidir. Maddenin (c) bendinde yer alan itiraz konusu kuralla, davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin "birbirine benzer olması", ihtiyari dava arkadaşlığını oluşturan sebeplerden biri olarak kabul edilmiştir.
15. Kanun koyucu kuralla, gerekçede ifade edildiği gibi, usul ekonomisi ve çelişkili kararların önlenmesi amaçlarını gerçekleştirmeye yönelik olarak ihtiyari dava arkadaşlığını oluşturacak sebepleri genişletmiş ve davaların temelini oluşturan vakıaların ve hukuki sebeplerin birbirine benzer olması halinde de ihtiyari dava arkadaşlığının oluşacağını düzenlemiştir. Bu bağlamda kuralın, söz konusu davalarda tahkikat aşamasının ortak olması nedeniyle tekrarı gerekecek usul işlemlerinin yapılmasına engel olduğu, bu suretle mahkemeler tarafından çok sayıda davanın ayrı duruşmalar yapılarak görülmesi yerine tek bir dava dosyası üzerinden sürdürülerek zaman ve emek tasarrufu sağlamayı amaçladığı anlaşılmaktadır. Ayrıca kuralın bu davaların aynı mahkemede görülmesini sağlamak suretiyle benzer davalarda benzer kararlar verilmesini sağlamayı amaçladığı da açıktır. Dolayısıyla kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında, usul ekonomisi açısından ve benzer davalarda benzer kararların verilmesini sağlamaya yönelik olarak birbirine benzer vakıa ve hukuki sebeplerin bulunmasını ihtiyari dava arkadaşlığı sebeplerinden biri olarak öngördüğü itiraz konusu kuralda Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
16. Öte yandan itiraz konusu kuralın yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesini engelleyeceği de söylenemez. Zira ihtiyari dava arkadaşlığının söz konusu olduğu davalarda tarafların davasını tüm yönleriyle mahkeme önüne getirmesine engel bir durum bulunmamaktadır. Ayrıca itiraz konusu kural, birbirine benzer vakıa ve hukuki sebeplerin bulunduğu davaların ihtiyari dava arkadaşlığı yoluyla birlikte açılabilmesine olanak sağlayan bir düzenleme olup, bu sebeplerin varlığı halinde davaların mutlaka birden çok kişiye karşı aynı dava dilekçesiyle birlikte ya da birden çok kişinin davalı olarak gösterilerek bunlara karşı aynı dava dilekçesi ile dava açılmasını zorunlu kılan bir düzenleme değildir. Dolayısıyla davanın taraflarının bir yargı mercii önünde sahip oldukları anayasal haklarını engellemeyen itiraz konusu kuralda hak arama özgürlüğüne ve adil yargılanma hakkına aykırı bir yön bulunmamaktadır.
17. Ayrıca başvuru kararında ifade edildiği gibi taraf sayısının çok fazla olması nedeniyle delillerin toplanması, tanıkların dinlenmesi ve bilirkişi raporlarının denetlenmesi gibi konularda buşekilde açılan davalarda güçlükler yaşanabileceği düşünülebilir ise de mahkemenin, Kanun'un 167. maddesine göre yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesi imkânının ortadan kalktığı durumlarda, davanın her aşamasında taraflardan birinin talebi üzerine veya kendiliğinden, birlikte açılan davaların ayrılmasına karar vermek suretiyle söz konusu davaların görülmesi imkânı bulunmaktadır.
18. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 36., 141. ve 142. maddelerine aykırı değildir. İptal talebinin reddi gerekir.
19. Kuralın Anayasa'nın 12., 13., 14., 49. ve 50. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV- HÜKÜM
12.1.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 57. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde yer alan ".veya birbirine benzer." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 23.12.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Zühtü ARSLAN
Başkanvekili
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Serruh KALELİ
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Alparslan ALTAN
Hicabi DURSUN
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN
Kadir ÖZKAYA
Rıdvan GÜLEÇ