"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
"Nüfusta ad-soyadı değiştirilmesi veya düzeltilmesi davası Nüfusta Kayıt Tashihi davası olup, her iki ihtimalde de şahısların nüfus kayıtlarında netice olarak bir değişiklik yapılmaktadır. Bu davalar 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 01.10.2010 yılında yürürlüğe girmesinden önce tamamen Asliye Hukuk Mahkemesinde görülen davalar iken, 6100 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra, bu davaların Sulh ve Asliye Hukuk Mahkemesinin hangisinin görevi içinde kaldığı hususunda mahkemeler arasında görev uyuşmazlıkları doğmuştur. Aslında yeni yasa etraflıca incelendiğinde görüleceği üzere ve Nüfus Hizmetleri Kanununun 36. maddesinde de herhangi bir değişiklik bulunmadığından, bu davalarda Asliye Hukuk Mahkemesinin görevi halen devam etmektedir. Nitekim yasanın yürürlük tarihinden itibaren yanlış yorumlama nedeniyle ve Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevsizlik kararları ile mahkememize gelen çok sayıda Nüfusta Kayıt Tashihi davasında, mahkememizin iş bu 2013/438 E., 2013/609 K.sayılı dosyasındaki görevsizlik kararı gerekçesine istinaden çok sayıda benzer karşı görevsizlik kararı verilmiştir. Ancak olumsuz görev uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için dosyaların gönderildiği ilgili Yargıtay 17.H.D.'de, mahkememizin görevsizlik kararlarında irdelenen hususlarda inceleme yapıldığını gösterecek şekilde olumlu veya olumsuz hiç bir görüş belirtilmeden ve HMK.382. maddesinde sayılan bütün çekişmesiz yargı davalarının tamamının neden Sulh Hukuk Mahkemesinin görevi içine girmediği, görevsizlik kararlarımızda teferruatlı olarak ve davalardan örnekler de verilerek izah edildiği halde, bu davaların tümü Sulh Hukuk Mahkemesinin içine giriyormuş gibi kabul edilerek, Sulh Hukuk Mahkemelerinin görevli yargı yeri olduğu belirtilerek mahkememizin görevsizlik kararları kaldırılmıştır yani merci tayini kararları Anayasanın 141/3. maddesine uygun olarak ve gerektiği şekilde gerekçeli olarak yazılmamıştır. Bu kararlar HMK.'nun 23/2 maddesi gereğince kesin olup, görevli olduğuna karar verilen sonraki mahkemeyi bağlayacağından, aslında Asliye Hukuk Mahkemesinde görülmesi gereken ve muhtemelen ülke çapında belki de binlerce sayıda olan bu tür davalarda, Sulh Hukuk Mahkemeleri görevsiz olduğu halde yasaya aykırı olarak yargılama yapıp karar vermek zorunda kalmıştır. Bu durum da hakimlerin Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm vereceklerine ilişkin Anayasanın 138/1-2. maddesine aykırıdır.
Bazı Nüfusta Kayıt Tashihi davalarının Asliye Hukuk Mahkemesinde açılıp görevsizlik kararı verilmesi üzerine, bu görevsizlik kararının incelemesinin yapılması ile görevli Yargıtay 18. H.D.'de Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna dair kararlar verilmiştir. Yani bu davaların temyiz incelemeleri için görevli olan Yargıtay 18. H.D.'nin kararları ile Sulh ve Asliye Hukuk Mahkemeleri arasındaki olumsuz görev uyuşmazlığını çözmekle görevli Yargıtay 17. H.D. arasında birbirine tamamen zıt kararlar oluşmuştur. Buna rağmen Yargıtay 17. H.D. bu davaların temyiz incelemesini yapan asıl dairenin görev konusundaki kararlarını nazara almadan yine yanlış şekilde Sulh Hukuk Mahkemesini görevli kılan kararlar vermeye devam etmiştir. Bu durumda ayni tür davaların doğal hâkim ilkesine aykırı olarak bir kısmının Sulh Hukuk Mahkemesinde, bir kısmının Asliye Hukuk Mahkemesinde yargılaması yapılmak zorunda kalınmıştır. Oysa Anayasanın 36. maddesine göre herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir. Anayasanın 37. maddesine göre de hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz. Buna rağmen Yargıtay 17. H.D.'nin söz konusu yanlış ve ısrarlı kararları nedeniyle vatandaşlar kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mahkeme önüne çıkarılmışlardır.
Normal görevsizlik kararlarının Yargıtay 18. H.D.'de incelenmesi sonunda verilen kararlar kesin olmadığından, bu kararlar için mahkemelerce direnme kararı verilmesi ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda tekrar incelenmesi mümkün olduğu halde, Yargıtay 17. H.D.tarafından olumsuz görev uyuşmazlığında görevli mahkemenin belirlenmesi için verilen kararlar, mahkememizce iptali talep edilen HMK.23/2. maddesi gereğince kesin olup, yerel mahkeme tarafından direnme kararı verilmesi mümkün olmadığından, bu kararların Yargıtay Genel Kurulunda bir kez daha incelenmesi söz konusu olamamaktadır. Nitekim normal görevsizlik kararının temyizi üzerine verilen bir karar için Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 25.12.2013 tarihli, 2013/13-464 E. 2013/1698 K.sayılı içtihadında; "isim tashihi davalarının çekişmesiz yargı işlerinden olmadığı ve Hukuk Muhakemeleri Kanununa göre özel nitelikteki kanun olan Nüfus Hizmetleri Kanunu'nun uygulanarak, isim tashihi davalarında Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğu (yani mahkememizin görevsizlik kararlarının ayni gerekçesi ile)" açıkça belirlenmiştir. Eğer Yargıtay 17. H.D.'nin merci tayinine ilişkin kararları için de Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gidilmesi mümkün olsaydı, muhtemelen daha ilk yanlış kararda mahkememizce görevsizlik kararında direnilmesi ve bozma kararının kaldırılması için Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna dosyanın gönderilmesi mümkün olacaktı ve daire de yanlış kararından daha o zamanlarda dönmüş olacaktı. Nüfusta Kayıt Tashihi davaları ülke genelinde onbinlerce dosyadan oluşan bir dava türüdür. Kaldı ki HMK.23/2. maddesi hükmü talebimiz gibi iptal edilirse, sadece Nüfusta Kayıt Tashihi davaları için değil, mahkemeler arasındaki onbinlerce değişik dava türleri için de oluşan olumsuz görev uyuşmazlıklarında, ilgili Yargıtay dairesi tarafından verilen merci kararları için bu yasak kalkacak ve tıpkı normal görevsizlik kararlarında olduğu gibi, mahkemelerin görevsizlik kararlarında direnmeleri veya kararın bir kez de Yargıtay Hukuk Genel Kurulunda incelenmesi hakkı doğacaktır. En basit haliyle durumu şöyle özetlemek mümkündür; bu madde iptal edilmediği sürece, yanlış merci tayini kararları ile örneğin Anayasa Mahkemesinde görülmesi gereken bir davanın Yargıtay'da veya Danıştay'da görülmesi gibi bir durum söz konusu olmaya devam edecektir.
NETİCE VE TALEP;
Yukarıda mahkememizin hukuki görüş ve iptal gerekçesinde belirtilen nedenlerle; 01.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 23/2. maddesinde yer alan "Bölge Adliye Mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonunda kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar." hükmünde, "DAVAYA ONDAN SONRA BAKACAK MAHKEMEYİ BAĞLAR" ibaresinin iptal edilerek, bu ifade yerine "DAVAYA ONDAN SONRA BAKACAK MAHKEMEYİ BAĞLAMAZ, BU KARARLAR İÇİN DE YASAL YOLLAR AÇIKTIR" ibaresinin eklenmesine karar verilmesi talep olunur.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2014/128
Karar Sayısı : 2015/10
Karar Tarihi : 14.1.2015
R.G. Tarih-Sayı : 9.4.2015-29321
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İstanbul Anadolu 14. Sulh Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 12.1.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 23. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ".davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar." ibaresininAnayasa'nın 9., 36., 37., 138. ve 152.maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istemidir.
I- OLAY
Davacı tarafından adının değiştirilmesi istemiyle açılan davada,asliye ve sulh hukuk mahkemeleri arasında oluşan olumsuz görev uyuşmazlığında, itiraz yoluna başvuran Mahkeme, Yargıtay ilgili Dairesi tarafından görevli yargı yeri olarak belirlenmiştir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme de itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına vararak iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
Kanun'un itiraz konusu ibarenin de yer aldığı 23. maddesi şöyledir:
"İnceleme usulü ve sonucu
MADDE 23- (1) Yargı yerinin belirlenmesine ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılabilir.
(2) Bölge adliye mahkemesince veya Yargıtayca verilen yargı yeri belirlenmesi ile kanun yolu incelemesi sonucunda kesinleşengöreve veya yetkiye ilişkin kararlar, davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 9., 36., 37., 138. ve 152. maddelerine dayanılmış, Anayasa'nın 141. ve 142. maddeleri ise ilgili görülmüştür.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Serruh KALELİ, Alparslan ALTAN, Serdar ÖZGÜLDÜR, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI, Erdal TERCAN, Muammer TOPAL, Zühtü ARSLAN, M. Emin KUZ ve Hasan Tahsin GÖKCAN'ın katılımlarıyla 16.7.2014 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Fatma BABAYİĞİT tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu yasa kuralı, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, nüfusta ad ve soyadı değiştirilmesi veya düzeltilmesi davalarında Kanun'un yürürlüğe girmesinden sonra sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemelerinden hangisinin görevine girdiği konusunda çok fazla olumsuz görev uyuşmazlığının doğduğu, görev uyuşmazlıklarının çözümlenmesi için dosyaların gönderildiği Yargıtay tarafından nüfus kayıt tashihi davalarının bir kısmının asliye hukuk mahkemesinde bir kısmının da sulh hukuk mahkemesinde yargılamasının yapılmasına karar verildiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 9., 36., 37., 138. ve 152.maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle itiraz konusu kural Anayasa'nın 141. ve 142. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
İtiraz konusu kuralla, ilk derece mahkemeleri için bölge adliye mahkemesi, bölge adliye mahkemeleri için de Yargıtay tarafından verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar ile kanun yolu incelemesi sonucu kesinleşen göreve veya yetkiye ilişkin kararların, davaya bu karardan sonra bakacak mahkemeyi bağlayacağı öngörülmektedir.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilmektedir.
Anayasa'nın 141. maddesinin son fıkrasında ise "Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir." denilmiştir. Anayasa'nın 142. maddesiyle de mahkemelerin kuruluşunun, görev ve yetkilerinin, işleyişinin ve yargılama usullerinin kanun ile düzenlenmesi öngörülmüş, usul kanunlarının Anayasa'ya uygun olmak koşulu ile düzenlenmesi hususu kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır. Bu bağlamda kanun koyucu, usul ekonomisi bakımından kararların özelliklerine göre farklı kanun yolları öngörebilir yahut bazı kararlar için de hiçbir kanun yolu öngörmeyebilir.
Hak arama özgürlüğünün düzenlendiği Anayasa'nın 36. maddesinde hak arama hürriyeti için herhangi bir sınırlama nedeni öngörülmemiş ise de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa'nın 142.ve davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını ifade eden Anayasa'nın 141. maddelerinin, hak arama hürriyetinin kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
İtiraz konusu kural ile bölge adliye mahkemesi ve Yargıtay tarafından verilen yargı yeri belirlenmesine ilişkin kararlar ile kanun yolu incelemesinden geçen görev ve yetkiye ilişkin kararların tekrar görev ve yetki yönünden ele alınması sınırlandırılmaktadır. Zira bu kararlar zaten üst mahkeme olan bölge adliye mahkemeleri veya Yargıtay tarafından değerlendirilerek verildiği için,aynı hususun tekrar üst mahkemelerce incelenmesi, hem davaların uzamasına neden olacak hem de yüksek mahkemelerin iş yükünü artıracaktır. Kişiler arasındaki uyuşmazlıkların daha kısa süre içinde kesin bir şekilde çözümlenmesi, usul ekonomisi bakımından önemli olduğu gibi davanın taraflarını davaların uzaması nedeniyle oluşabilecek mağduriyetlere karşı korumak bakımından da önemlidir. İtiraz konusu kural, davanın esasına ilişkin olmayan bir usul kuralı olup davaların görülmesi ve sonuçlandırılmasının hızlandırılmasını amaçladığı açıktır. Bu çerçevede kuralın, kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında yaptığı bir düzenleme olması nedeniyle hukuk devleti ilkesiyle çelişen bir yönü olmadığı gibi adil yargılanma ölçütleri içinde yer alan "makul süre içinde yargılanma" ilkesine de uygun bir düzenlemedir.
Diğer taraftan mahkemelere verilen görev ve yetkileri kullanan hâkimlerin, tarafsızlığı, bağımsızlığı, Anayasa ve kanunlara bağlılıkları açısından, sulh hukuk mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemeleri arasında güven yönünden bir farklılık olduğu da söylenemez. Kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında, davaların daha az giderle ve daha süratli bir şekilde görülmesini ve üst mahkemelerin iş yükünün azaltılmasını sağlamak için kamu yararı amacıyla kabul edilen itiraz konusu kuralda Anayasa'ya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, itiraz konusu kural Anayasa'nın 36., 141. ve 142. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın9., 37., 138. ve 152.maddeleriyle ilgisi görülmemiştir
VI- SONUÇ
12.1.2011 tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 23. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ".davaya ondan sonra bakacak mahkemeyi bağlar." ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 14.1.2015 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Serruh KALELİ
Alparslan ALTAN
Üye
Serdar ÖZGÜLDÜR
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Recep KÖMÜRCÜ
Burhan ÜSTÜN
Engin YILDIRIM
Nuri NECİPOĞLU
Hicabi DURSUN
Celal Mümtaz AKINCI
Erdal TERCAN
Muammer TOPAL
Zühtü ARSLAN
M. Emin KUZ
Hasan Tahsin GÖKCAN