ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2011/20
Karar Sayısı: 2013/41
Karar Günü: 7.3.2013
R.G. Tarih-Sayı:
26.07.2013-28719
İPTAL DAVASINI AÇANLAR : Anamuhalefet Partisi
(Cumhuriyet Halk Partisi) TBMM Grubu adına Grup Başkanvekilleri Kemal ANADOL
ile M. Akif HAMZAÇEBİ
İPTAL DAVASININ KONUSU : 11.12.2010 günlü,
6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun;
1- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
a- (h) bendinde yer alan ''geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' ibaresinin,
b- (l) bendinde yer alan ''geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' ibaresinin,
2- 3. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
3- 14. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan ''Üçüncü Daire
Başkanının gözetiminde'' ibaresinin,
b- (5) numaralı fıkrasının,
4- 17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin birinci
cümlesinin,
5- 25. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
6- 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan ''ancak gündemin
düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde''
ibaresinin,
b- İkinci cümlesinin,
7- 30. maddesinin (5) numaralı fıkrasının;
a- Birinci cümlesinde yer alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden
sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde'' ibaresinin,
b- İkinci cümlesinin,
8- 31. maddesinin (4) numaralı fıkrasının,
9- 36. maddesinin (10) numaralı fıkrasının,
10- 38. maddesinin;
a- (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
b- (10) numaralı fıkrasının,
11- Geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının,
12- Geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
13- 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasının,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 6., 7., 9., 10., 36., 37., 67.,
140. ve 159. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek iptallerine ve
yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
11.12.2010 günlü, 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu'nun;
1- Dava konusu kuralları da içeren 2. maddesi şöyledir:
'Tanımlar
MADDE 2- (1) Bu Kanunun
uygulanmasında;
a) Bakan: Adalet Bakanını,
b) Bakanlık: Adalet Bakanlığını,
c) Başkan: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Başkanını,
ç) Başkanvekili: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Başkanvekilini,
d) Daire: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun birinci, ikinci ve
üçüncü dairelerinden her birini,
e) Daire başkanı: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun birinci,
ikinci ve üçüncü daire başkanlarından her birini,
f) Genel Kurul: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel Kurulunu,
g) Genel Sekreter: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel
Sekreterini,
ğ) Genel Sekreterlik: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Genel
Sekreterliğini,
h) Hâkim: 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanununda tanımlanan hâkim ile geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan hâkimi,
ı) Kurul: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu,
i) Kurul müfettişi: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Teftiş
Kurulu Başkanlığında görev yapan Başkan, başkan yardımcıları, başmüfettiş ve
müfettişleri,
j) Kurulun seçimle gelen üyesi: Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun, Adalet Bakanı ve Adalet Bakanlığı Müsteşarı dışındaki asıl
üyelerinden her birini,
k) Kurul üyesi: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun asıl
üyelerinden her birini,
l) Savcı: 2802 sayılı Kanunda tanımlanan savcı ile geçici
yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev
yapan savcıyı,
m) Teftiş Kurulu: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Teftiş
Kurulunu,
n) Teftiş Kurulu Başkanı: Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Teftiş Kurulu Başkanını,
o) Tetkik hâkimi: Kurulda görev yapan hâkim ve savcıları,
ifade eder.'
2- Dava konusu kuralı da içeren 3. maddesi şöyledir:
'Kuruluş ve Kurulun bağımsızlığı
MADDE 3- (1) Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulu yirmiiki asıl ve oniki yedek üyeden oluşur.
(2) Kurul üç daire hâlinde çalışır.
(3) Kurulun Başkanı, Bakandır.
(4) Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kurulun tabiî üyesidir. Müsteşar
bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olan, Kurul toplantılarına katılır.
(5) Kurul; Bakan, Adalet Bakanlığı Müsteşarı, Cumhurbaşkanınca
seçilecek dört asıl, Yargıtaydan seçilecek üç asıl ve üç yedek, Danıştaydan
seçilecek iki asıl ve iki yedek, Türkiye Adalet Akademisinden seçilecek bir
asıl ve bir yedek, birinci sınıf olan adlî yargı hâkim ve savcıları arasından
seçilecek yedi asıl ve dört yedek ile birinci sınıf olan idarî yargı hâkim ve
savcıları arasından seçilecek üç asıl ve iki yedek üyeden oluşur.
(6) Kurul, görevlerini yerine getirirken ve yetkilerini
kullanırken bağımsızdır. Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, Kurula emir ve
talimat veremez.
(7) Kurul, mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık
teminatı esaslarını gözeterek adalet, tarafsızlık, doğruluk ve dürüstlük,
tutarlılık, eşitlik, ehliyet ve liyakat ilkeleri çerçevesinde görev yapar.'
3- Dava konusu kuralları da içeren 14. maddesi şöyledir:
'Teftiş Kurulunun oluşumu ve görevleri
MADDE 14- (1) Teftiş Kurulu;
Teftiş Kurulu Başkanı, iki başkan yardımcısı ile yeteri kadar Kurul
başmüfettişi ve müfettişi ile bürolardan oluşur.
(2) Teftiş Kurulu, Üçüncü Daire Başkanının gözetiminde Kurul
adına görev yapar.
(3) Kurul müfettişleri, görevlerini yerine getirirken Teftiş
Kurulu Başkanına; Teftiş Kurulu Başkanı ise Kurula karşı sorumludur.
(4) Teftiş Kurulunun görev ve yetkileri şunlardır:
a) Adlî ve idarî yargı hâkim ve savcılarının görevlerini kanun,
tüzük, yönetmelik ve genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere)
uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetlemek; görevlerinden dolayı veya
görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat ve
görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırmak ve gerektiğinde haklarında
inceleme ve soruşturma işlemlerini yapmak.
b) Görev alanına giren konularda, uygulamada ortaya çıkan mevzuat
yetersizliği ve aksaklıklar ile ilgili hususlarda gerekli inceleme ve
araştırmaları yaparak alınması gerekli kanunî ve idarî tedbirler konusunda
Kurula teklifte bulunmak.
c) Kanun, tüzük ve yönetmeliklerde gösterilen veya Kurul
tarafından verilen benzeri görevleri yapmak.
(5) Mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
görev yapan Teftiş Kurulu ve Kurul müfettişlerinin çalışma yöntemleri ile
denetim, araştırma, inceleme ve soruşturmaların yapılmasına ilişkin usul ve
esaslar yönetmelikle düzenlenir.'
4- Dava konusu kuralı da içeren 17. maddesi şöyledir:
'Kurul müfettişlerinin görev ve yetkileri
MADDE 17- (1) Kurul
müfettişlerinin görev ve yetkileri şunlardır:
a) Hâkim ve savcıların görevlerini kanun, tüzük, yönetmelik ve
genelgelere (hâkimler için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp
yapmadıklarını denetlemek.
b) Hâkim ve savcıların görevlerinden dolayı veya görevleri
sırasında suç işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat ve görevleri
icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve
soruşturma yapmak.
(2) Kurul müfettişleri bu görevlerini yerine getirirken;
a) Yapacakları araştırma, inceleme ve soruşturmalarda, lüzum
gördükleri kimseleri yeminle dinleyebilir, gerektiğinde istinabe yoluna
başvurabilir, sübut delilleri ile gereken bilgileri kamu kurum, kurul ve
kuruluşlarından doğrudan toplayabilir.
b) Yapacakları inceleme ve soruşturmalarda bu Kanunda
verilen yetkilere ilave olarak 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununa göre işlem yapabilir; kanunlarda kendilerine ve Cumhuriyet savcısına,
soruşturmanın yürütülmesiyle ilgili tanınan tüm yetkileri kullanabilir. 5271
sayılı Kanunda gecikmesinde sakınca bulunan hâllere ilişkin olmak üzere
Cumhuriyet savcısına tanınan yetkiler bu hükmün dışındadır.
(3) Kurul müfettişlerince yapılacak denetim, araştırma, inceleme
ve soruşturmalarda ilgili kuruluş ve kişiler istenecek her türlü bilgi ve
belgeyi vermekle yükümlüdürler.
(4) Kurul müfettişleri, denetimlerde, yargı yetkisine ve yargısal
takdire giren konulara karışamazlar, tavsiye ve telkinde bulunamazlar.'
5- Dava konusu kural olan 25. maddesi şöyledir:
'Propaganda yasağı
MADDE 25- (1) Adaylar, kesin aday listesinin ilânından oy verme
süresinin bitimine kadar propaganda yapamazlar. Ancak;
a) Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar
çerçevesinde özgeçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde
yayımlayabilirler.
b) Kendilerini tanıtan ve mesleki konularla ilgili düşüncelerini
açıklayan mektup, elektronik posta ve kısa mesaj gönderebilirler.
c) Kapalı yer toplantısı yapabilirler.'
6- Dava konusu kuralları da içeren 29. maddesi şöyledir:
'Genel Kurul toplantı ve karar yeter sayısı
MADDE 29- (1) Genel Kurul, her
yılın ocak ayının onuncu işgünü kendiliğinden toplanarak, yıllık olağan
toplantı günlerini tespit eder.
(2) Başkan, gereken hâllerde Genel Kurulu olağanüstü toplantıya
çağırabilir. Üye tam sayısının salt çoğunluğunun, görüşülecek konuyu da
belirten yazılı talebi üzerine Başkan, Genel Kurulu olağanüstü toplantıya
çağırır.
(3) Genel Kurul, en az onbeş üyeyle toplanır ve üye tamsayısının
salt çoğunluğuyla karar alır.
(4) Genel Kurul toplantı gündemi, Başkan tarafından, Başkanvekilinin
de görüşü alınmak suretiyle, işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna göre
düzenlenir. Gündem, toplantının yapılacağı gün ve saati, Kurulda görüşülecek
işleri ve sırasını gösterir. Tamamlanmayan gündem maddeleri bir sonraki
gündemde öncelikle görüşülür.
(5) Gündemde değişiklik yapılması; ancak gündemin
düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde Başkan
veya üyelerden birinin talebi üzerine Genel Kurul kararı ile olur. İvedi
ve süreli olmayan talepler bu suretle ele alınamaz. Gündemdeki
işlerden birinin sırasından önce ya da sonra görüşülmesi, ertelenmesi veya
gündemden çıkarılması aynı usule tâbidir.'
7- Dava konusu kuralları da içeren 30. maddesi şöyledir:
'Dairelerin toplantı ve karar yeter sayısı
MADDE 30- (1) Daireler, daire
başkanının çağrısı üzerine her yılın ocak ayında toplanarak yıllık olağan
toplantı günlerini tespit eder.
(2) Daire başkanı, gereken hâllerde daireyi olağanüstü toplantıya
çağırabilir. Üye tam sayısının salt çoğunluğunun, görüşülecek konuyu da
belirten yazılı talebi üzerine daire başkanı, daireyi olağanüstü toplantıya
çağırır.
(3) Daireler, en az beş üyeyle toplanır ve üye tamsayısının salt
çoğunluğuyla karar alır.
(4) Dairelerin toplantı gündemi, daire başkanı tarafından işin önemine,
ivedi veya süreli oluşuna göre düzenlenir. Gündem, toplantının yapılacağı gün
ve saati, görüşülecek işleri ve sırasını gösterir. Tamamlanmayan gündem
maddeleri bir sonraki gündemde öncelikle görüşülür.
(5) Gündemde değişiklik yapılması; ancak gündemin
düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde daire
başkanı veya üyelerden birinin talebi üzerine daire kararı ile olur. İvedi
ve süreli olmayan talepler bu suretle ele alınamaz. Gündemdeki
işlerden birinin sırasından önce ya da sonra görüşülmesi, ertelenmesi veya
gündemden çıkarılması aynı usule tâbidir.'
8- Dava konusu kuralı da içeren 31. maddesi şöyledir:
'Oylama
MADDE 31- (1) Genel Kurulda ve
dairelerde görüşmeler tamamlandıktan sonra oylamaya geçilir. Aksine hüküm
bulunmayan veya karar alınmayan durumlarda oylama açık yapılır.
(2) Genel Kurulun seçim işlerinde oylama gizli yapılır.
(3) Önce usule ilişkin hususlar oylanır. Usul konusunda azınlıkta
kalanlar esas hakkında oylamaya katılmak zorundadır. Kurul veya daire başkanı
yaş itibarıyla en genç üyeden başlayarak oyları toplar ve en sonunda kendi
oyunu kullanır. Oylamalarda çekimser oy kullanılamaz.
(4) Disiplin işlemlerinde oyların dağılması hâlinde ilgilinin en
fazla aleyhinde olan oy çoğunluk meydana gelinceye kadar kendisine en yakın
olan oya ilave edilir.
(5) Oylamanın sonucu oturum başkanı tarafından tespit edilir ve
açıklanır.'
9- Dava konusu kuralı da içeren 36. maddesi şöyledir:
'Üyelerin disiplin soruşturma ve kovuşturması işlemleri
MADDE 36- (1) Kurulun seçimle
gelen üyelerinin, disiplin suçu oluşturan eylemleri sebebiyle, haklarında
yürütülecek disiplin soruşturması ve kovuşturması, bu Kanun hükümleri uyarınca
Genel Kurul tarafından yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve
şikâyetlerde, Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından
birine ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini
yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan, ihbar veya şikâyeti doğrudan ya da inceleme
yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma
açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma
açılmasına karar verilmesi hâlinde, üyeler arasından, gizli oyla, üç kişilik
bir soruşturma kurulu seçilir. Soruşturma kuruluna, en yüksek oyu alan, oyların
eşitliği hâlinde ise yaşça büyük olan başkanlık eder.
(4) Soruşturma kurulu, konu ile ilgili bilgileri toplar ve sübut
delillerini tespit eder, lüzum gördüğü kimseleri yeminle dinler, ilgiliye isnat
olunan hâl ve hareketi bildirerek savunmasını alır. İlgili savunmasının
istendiği andan itibaren, bizzat veya vekili aracılığıyla soruşturma evrakını
incelemeye yetkilidir.
(5) Soruşturma kurulu, yaptığı soruşturmayı, elde ettiği bilgi ve
delilleri gösteren ve bunlara göre disiplin cezası verilmesine yer olup
olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor hazırlayarak, rapor ve
eklerini Genel Kurula verir.
(6) Soruşturma sonucu ilgiliye yazılı olarak bildirilir ve yedi
günden az olmamak üzere tayin edilen süre içinde Genel Kurul huzurunda
kovuşturma aşamasına ilişkin olarak, bizzat veya vekili aracılığıyla sözlü ya
da yazılı savunmasını vermeye davet edilir.
(7) Genel Kurul, disiplin kovuşturması kapsamında, hazırlanmış olan
disiplin soruşturması dosyası ve raporunu inceler, ilgili yazılı savunma
vermişse bu savunmayı okur, sözlü savunma yapmak istemişse sözlü savunmasını
dinler; tüm evrak kapsamını gözönüne alarak;
a) Gerekirse soruşturmanın genişletilmesine veya derinleştirilmesine,
b) İsnat olunan hâl ve hareketi sabit görmezse dosyanın işlemden
kaldırılmasına,
c) İsnat olunan hâl ve hareketi sabit görürse eyleme uyan disiplin
cezasına,
karar verir.
(8) Ceza yönünden soruşturma veya kovuşturma başlatılmış olması,
ayrıca disiplin soruşturması yapılmasına ve disiplin cezası verilmesine engel
olmaz.
(9) Disiplin soruşturmasını gerektiren eylemlerin işlenmesinden
itibaren üç yıl geçmişse disiplin soruşturması açılamaz. Disiplin cezasını
gerektiren eylemin işlendiği tarihten itibaren beş yıl geçmişse disiplin cezası
verilemez. Disiplin cezasını gerektiren eylem, aynı zamanda bir suç teşkil eder
ve bu suç için kanunda daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörülmüş olur ve ceza
soruşturması veya kovuşturması da açılır ise, bu fıkrada belirtilen süre yerine
bu süreler uygulanır. Genel Kurulca kovuşturma sonucunun beklenmesine karar
verilenler hakkında ise, mahkeme kararının kesinleşmesinden itibaren iki yıl
geçmekle ceza verme yetkisi zamanaşımına uğrar.
(10) Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki
eylemlerinden dolayı disiplin soruşturma veya kovuşturmaları Kurul tarafından,
bulunduğu aşamadan itibaren, bu Kanundaki usul çerçevesinde, ilgililerin özel
kanunlarındaki hükümleri esas alınmak suretiyle karara bağlanır.'
10- Dava konusu kuralları da içeren 38.
maddesi şöyledir:
'Üyelerin adlî suçlarıyla ilgili soruşturma ve kovuşturma
usulü
MADDE 38- (1) Kurulun seçimle
gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile kişisel suçları hakkındaki
soruşturma ve kovuşturma izni işlemleri Genel Kurul tarafından, kovuşturma
açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin belirlenmesi ise gösterilen yetkili
merciler tarafından bu Kanun hükümleri uyarınca yapılır.
(2) Kurulun seçimle gelen üyeleri hakkında yapılan ihbar ve
şikâyetlerde Başkan, işi Genel Kurula götürmeden önce daire başkanlarından birine
ön inceleme yaptırabilir. Görevlendirilen bu daire başkanı, incelemesini
yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkana bildirir.
(3) Başkan suç ihbar veya şikâyetini doğrudan ya da inceleme
yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunar. Yapılan görüşme sonucunda; soruşturma
açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma açılmasına karar verilir. Soruşturma
açılmasına karar verilmesi hâlinde, üyeler arasından, gizli oyla, üç kişilik
bir soruşturma kurulu seçilir. Soruşturma kuruluna, en yüksek oyu alan, oyların
eşitliği hâlinde ise yaşça büyük olan başkanlık eder.
(4) Soruşturma kurulu, 5271 sayılı Kanuna göre işlem yapar
ve kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanır. Soruşturma
sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer hakkında isnat
edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma mercilerine
başvurur.
(5) Soruşturma kurulu, soruşturmayı tamamladıktan sonra kovuşturma
açılmasına yer olup olmadığı hakkındaki kanaatini belirten bir rapor
hazırlayarak, rapor ve eklerini Genel Kurula verir.
(6) Genel Kurul, dosyayı inceledikten ve varsa eksiklikleri
tamamlattıktan sonra, kovuşturma yapılmasına gerek görmediği takdirde evrakın
işlemden kaldırılmasına karar verir; aksi hâlde kovuşturma yapılmasına izin
verir.
(7) Kovuşturma yapılmasına ilişkin verilen iznin kesinleşmesi
üzerine dosya;
a) Görevle ilgili suçlarda Yüce Divan sıfatıyla Anayasa
Mahkemesine,
b) Kişisel suçlarda Yargıtay Ceza Genel Kuruluna,
kamu davası açılmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilir.
(8) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı iddianamesini düzenleyerek
evrakı, Yargıtayın görevli ceza dairesine verir. Yargıtayın görevli ceza
dairesi tarafından iddianamenin bir örneği 5271 sayılı Kanun hükümleri
gereğince, ilgiliye tebliğ olunur. Bu tebliğ üzerine ilgili, on gün içinde
delil toplanmasını ister veya kabul edilebilir istekte bulunursa bu husus göz
önünde tutulur ve gerekirse soruşturma daire tarafından derinleştirilir.
Yapılan bu işlemler sonucunda, kovuşturma açılmasına veya kovuşturma açılmasına
yer olmadığına dair karar verilir. Kovuşturma açılmasına dair karar verilmesi
durumunda evrak hemen bu Kanunda belirlenen kovuşturma mercilerine gönderilir.
Kovuşturma açılmasına yer olmadığına dair karara karşı, kararı veren ceza
dairesinin numara olarak kendisini izleyen ceza dairesine; kararı son numaralı
ceza dairesi vermişse birinci ceza dairesine usulünce itiraz edilebilir.
(9) Ağır ceza mahkemesinin görevine giren suçüstü hâllerinde
soruşturma genel hükümlere göre yürütülür ve durum hemen Kurula bildirilir.
Soruşturma sonucunda dosya, düzenlenen fezleke ile birlikte Kurula gönderilir.
(10) Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki
suç teşkil eden eylemlerinden dolayı soruşturma yapılması ve kovuşturma izni
verilmesi işlemleri, bulunduğu aşamadan itibaren Genel Kurul tarafından bu
Kanun hükümlerine göre yürütülür.'
11- Dava konusu kuralı da içeren geçici 2. maddesi şöyledir:
'Mali ve sosyal haklar ile emeklilik
GEÇİCİ MADDE 2- (1) İlgili kanunlarda
gerekli düzenlemeler yapılıncaya kadar, adalet müfettişlerine tanınan tüm malî
ve sosyal haklardan Kurul müfettişleri de faydalanır.
(2) 7/5/2010 tarihli ve 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunla
değiştirilen Anayasanın 159 uncu maddesi uyarınca oluşturulan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun seçimle gelen üyelerinden, 5510 sayılı Kanunun geçici
4 üncü maddesi kapsamında bulunanların, emeklilik hak ve yükümlülükleri; 2802
sayılı Kanunun geçici 16 ncı maddesi kapsamına giren Yargıtay daire başkanı
esas alınarak tespit olunur.'
12- Dava konusu kuralı da içeren geçici 3. maddesi şöyledir:
'Hakkında meslekten çıkarma kararı verilmiş olanların durumu
GEÇİCİ MADDE 3- (1) 2461 sayılı
Kanun ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, haklarında meslekten
çıkarma cezası verilen hâkim ve savcıların, bu cezanın kaldırılması için idarî
dava açmadan önce, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış gün
içinde Kurula başvurmaları gerekir.
(2) Genel Kurul, usulüne uygun yapılan başvurular üzerine, dosya
üzerinden yapacağı inceleme sonunda, talep halinde, başvuranın bizzat veya
vekili aracılığıyla yazılı ya da sözlü savunmasını da almak suretiyle,
başvurunun kabulüne veya reddine karar verir.
(3) Başvurunun kabulü halinde;
a) Önceki kararın kaldırılmasına,
b) Hâkimlik ve savcılık mesleğine kabulde aranan niteliklerin
kaybedilmemiş olması şartıyla ilgilinin hâkimlik ve savcılık mesleğine tekrar
atanmasına,
c) Önceden verilmiş olan meslekten çıkarma cezasına konu eylem
sebebiyle başka bir disiplin cezası verilmesine gerek gördüğünde eyleme uyan
disiplin cezasına,
karar verir.
(4) İkinci ve üçüncü fıkralar uyarınca verilen kararlara karşı,
Başkan veya ilgili, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde, Genel Kuruldan
yeniden inceleme talebinde bulunabilirler. Yeniden inceleme talebi üzerine
verilen kararlar kesindir.
(5) İkinci fıkra uyarınca verilen başvurunun reddine ilişkin
kesinleşen kararların iptali talebiyle ilk derece mahkemesi olarak Danıştaya
başvurulabilir. Bu dava, acele işlerden sayılır. Üçüncü fıkra uyarınca verilen
kararlar yargı denetimi dışındadır.'
13- Dava konusu kural olan 48. maddesi şöyledir:
'Yürütme
MADDE 48- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 6., 7., 9.,
10., 36., 37., 67., 140. ve 159. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ,
Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN,
Fettah OTO, Serdar ÖZGÜLDÜR, Serruh KALELİ, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ,
Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN, Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN,
Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal TERCAN'ın katılımlarıyla;
1- 7.5.2010 günlü, 5982 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının
Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun uyarınca, 2949 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile ilgili
gerekli düzenlemeler yapılmadan, Mahkeme'nin çalışıp çalışamayacağına ilişkin
ön meselenin incelenmesi sonucunda; Mahkeme'nin çalışmasına bir engel
bulunmadığına, Fulya KANTARCIOĞLU, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Zehra Ayla PERKTAŞ
ile Celal Mümtaz AKINCI'nın, gerekçesi 2010/68 esas sayılı dosyada belirtilen
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
2- Dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının
incelenmesine, OYBİRLİĞİYLE,
3- Yürürlüğü durdurma isteminin esas inceleme aşamasında karara
bağlanmasına, Fettah OTO'nun 'Yürürlüğün durdurulması isteminin öncelikle
görüşülmesi' gerektiği yolundaki karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
24.2.2011 gününde karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Metin EFE tarafından hazırlanan
işin esasına ilişkin rapor, iptali istenilen yasa kuralları, dayanılan Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 2. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (h) ve (l)
Bentlerinde Yer Alan ''geçici yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka
bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' İbarelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hâkim ve savcıların adli ve idari yargıda
yargılama faaliyetlerini yürüttükleri gibi geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta da görev yapabildikleri, oysa
Anayasa'nın 159. maddesinde böyle bir ayrıma yer verilmediği, geçici yetki veya
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta çalışanların Anayasa'nın 140.
maddesinde 'hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde
çalışanlar' denilmek suretiyle fiilen hâkimlik ve savcılık yapanlardan
ayrıldığı, Anayasa'nın 159. maddesinde, bu meslekten sayılanlar arasında geçici
yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka kurum veya kuruluşta görev
yapanlar gibi bir ayrım yapılmadığı ve dolayısıyla dava konusu kurallarla
Anayasa'nın 159. maddesinde yapılan sınırlı tanımın genişletildiği belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 2. ve 159. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi
nedeniyle dava konusu kural Anayasa'nın 140. maddesi yönünden de incelenmiştir.
2802 sayılı Kanun'un 'Tanımlar' başlıklı 3. maddesinde
hâkim ile savcının 2802 sayılı Kanun uygulamasında kimleri kapsadığı
belirtilmiştir. Buna göre, hâkimin; adli yargıda, mahkeme başkan ve üyelerini,
hâkimleri, Yargıtay tetkik hâkimleri ile Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve
ilgili kuruluşlarında idari görevlerde çalışan hâkimleri; idari yargıda,
mahkeme başkan ve üyelerini, hâkimleri, Danıştay tetkik hâkimleri ile Adalet
Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında idari görevlerde çalışan
hâkimleri; savcının ise adli yargıda, il ve ilçe Cumhuriyet başsavcılarını, Cumhuriyet
başsavcı vekillerini, Cumhuriyet savcılarını, Yargıtay Cumhuriyet savcıları ile
Adalet Bakanlığı merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında idari görevlerde
çalışan savcıları; idari yargıda, Danıştay savcıları ile Adalet Bakanlığı
merkez, bağlı ve ilgili kuruluşlarında idari görevlerde çalışan savcıları
kapsadığı ifade edilmiştir.
Kanun'un dava konusu kuralları da içeren 2. maddesinde, Kanun'da
geçen bazı kavramların Kanun'un uygulanmasında ne anlama geldiği ifade
edilmiştir. Buna göre, anılan maddenin dava konusu kuralın yer aldığı (h)
bendinde hâkimin, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu'nda tanımlanan hâkim
ile geçici yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya
kuruluşta görev yapan hâkimi; dava konusu kuralın yer aldığı (l) bendinde ise
savcının, 2802 sayılı Kanun'da tanımlanan savcı ile geçici yetki veya herhangi
bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan savcıyı ifade
ettiği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri
hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek
sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun
üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 'Hakimlik ve Savcılık Mesleği' başlıklı
140. maddesinin beşinci fıkrasında, 'Hâkimler ve savcılar, kanunda
belirtilenlerden başka, resmi ve özel hiçbir görev alamazlar.' denilmiştir.
Buna paralel olarak 2802 sayılı Kanun'un 48. maddesinin dördüncü fıkrasında,
hâkim ve savcıların, kanunlarda belirlenenlerden başka, resmî ve özel hiçbir
görev alamayacakları kural altına alınmıştır. Bu bağlamda, bir hâkim veya
savcının geçici yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya
kuruluşta görevlendirilebilmesi için öncelikle hâkim veya savcının
görevlendirileceği kurum veya kuruluşun kanununda açıkça görevlendirme
yapılabileceğine dair bir düzenlemenin bulunması gerekmektedir. Dolayısıyla,
bir hâkim veya savcının görevlendirileceği kurum veya kuruluşun kanununda
görevlendirme yapılabileceğine dair bir düzenleme yoksa hâkim veya savcının
geçici yetki veya görevlendirme ile o kurum veya kuruluşta
görevlendirilebilmesi mümkün değildir. Bu şekilde geçici yetki veya herhangi
bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görevlendirilen hâkim veya
savcının ise kadroları ile ilişikleri devam etmekte ve hâkim ve savcı statüleri
korunmaktadır. Nitekim, bu hâkim ve savcıların özlük işlemleri 2802 sayılı
Kanun'a göre yapılıp Anayasa'da teminat altına alınan güvencelerden de
yararlanmaktadırlar. Bu nedenle, Anayasa'nın 140. maddesinin beşinci fıkrası
gereğince ancak bir kanunun açık hükmüne göre geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görevlendirilebilen hâkim ve
savcının, 2802 sayılı Kanun'da tanımlanan hâkim ve savcı tanımının içerisinde
yer almadığı söylenemez.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 140. maddesinin yedinci fıkrasında, 'Hâkim
ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde çalışanlar, hâkimler ve
savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar, hâkimler ve savcılara ait
esaslar dairesinde sınıflandırılır ve derecelendirilirler, hâkimlere ve
savcılara tanınan her türlü haklardan yararlanırlar.' denilmiştir. Anılan
fıkrada yer alan 'adalet hizmeti'ibaresinden, yalnızca Adalet
Bakanlığı nezdinde yürütülen adalet hizmetleri kastedilmediği ve diğer kurum
veya kuruluşlarda da kanunla belirlenmiş alanlarda adalet hizmetinin sunulacağı
açıktır. Dolayısıyla, adalet hizmetinin gerektirdiği hallerde ve kanunun açıkça
verdiği yetkiye dayanarak geçici yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka
bir kurum veya kuruluşta görevlendirilen hâkim ve savcının anılan Anayasa
kuralı karşısında hâkimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan da
yararlanacaklarında kuşku bulunmamaktadır.
Kanun'un dava konusu kuralların da yer aldığı madde gerekçesinde
ise konuyla ilgili olarak, gereksiz tekrarlardan kaçınmak ve tereddütlere
meydan vermemek amacıyla Kanun'da sıkça kullanılan bazı kavramların ne anlama
geldiğinin açıklandığı belirtilmiştir. Buna göre, geçici yetki veya herhangi
bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görevlendirilen hâkim ve
savcının, yukarıda belirtilen kanun ve Anayasa kuralları gözetildiğinde hâkim
ve savcı tanımı içerisinde yer aldıkları ve dava konusu kurallarla Anayasa'ya
aykırı olarak hâkim ve savcı tanımının genişletildiği söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve 140.
maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
Kuralların, Anayasa'nın 159. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
Bu görüşe Mehmet ERTEN katılmamıştır.
B- Kanun'un 3. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun doğal üyesi olduğu, Anayasa'da seçimle gelen üyeler
için yedek üyelik sisteminin öngörüldüğü hâlde doğal üyeler için yedek üye
sisteminin veya vekâlet müessesesinin öngörülmediği, dolayısıyla mahkemelerin
bağımsızlığı ve tarafsızlığı teminatına göre görev yapan Kurul üyelerinin
Anayasa'da öngörülmeyen şekilde vekâlet müessesesi ile görev yapmasının
Anayasa'ya uygun düşmediği, hiç kimsenin veya organın kaynağını Anayasa'dan
almayan bir devlet yetkisini kullanamayacağı, Anayasa'da öngörülmediği hâlde
Kurul'un doğal üyesi olan Müsteşar için yasama organınca vekâlet müessesinin
kabul edilemeyeceği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 6. ve 159. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu kuralı da içeren 3. maddesinin (4) numaralı
fıkrasında, Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın Kurulun tabii üyesi olduğu,
Müsteşar'ın bulunmadığı zaman kendisine vekâlet etmekte olanın Kurul
toplantılarına katılacağı belirtilmiştir.
Kanun'un konuyla ilgili olarak madde gerekçesinde, 'Anayasanın
159 uncu maddesinde, Müsteşarın üyeliğiyle ilgili hükümde, 5982 sayılı Kanunla
bir değişiklik yapılmamıştır. Yine 2461 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında da 'Müsteşar bulunmadığı
zaman kendisine vekâlet etmekte olan Kurula katılır' hükmü yer almaktadır.
Hukukun genel ilkesi gereğince vekil, asılın bütün yetkilerine sahiptir. Bu bağlamda,
asıl bulunmadığı zamanlarda, vekil, asıla ait bütün hak ve yetkileri
kullanacaktır. Bu ilkeye göre, Müsteşar görevi başında bulunmadığı zaman ona
vekâlet edenin, Müsteşarın yetkilerini kullanacağı ve görevlerini yerine
getireceği konusunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte
söz konusu hüküm, görevi başında bulunan Müsteşara, Kurul toplantılarına
kendisi katılmayarak yerine uygun göreceği bir yardımcısının katılmasını
sağlama imkânı tanımamaktadır. Bu durum, sadece, Müsteşarın hastalık, yurt
dışında olma, izin, rapor ve benzeri sebeplerle görevi başında olmadığı
hallerle sınırlıdır. Ayrıca benzer bir düzenleme 4954 sayılı Türkiye Adalet
Akademisi Kanununun 15 inci maddesinin son fıkrasında da yer almaktadır. Söz
konusu hüküm maddede yer almasa bile yukarıda açıklanan gerekçelerle,
uygulamanın aynı şekilde olması gerektiği konusunda bir tereddüt bulunmamakla
birlikte yürürlükteki 2461 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinde yer alan bu
yöndeki hükmün, Tasarıda yer almamasının farklı yorumların yapılmasına sebep
olabileceği düşüncesiyle, yürürlükteki hüküm Tasarıda tekrarlanmıştır.' denilmiştir.
Anayasa'nın 'Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu' başlıklı
159. maddesinin üçüncü fıkrasının ikinci cümlesinde, Adalet Bakanlığı
Müsteşarı'nın Kurulun tabii üyesi olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 159. maddesinde, Adalet Bakanlığı Müsteşarı'nın
Kurulun tabii üyesi olduğu belirtilirken Müşteşar'ın, kişi olarak değil makam
olarak anlaşılması gerektiği açıktır. Müsteşarlık, idare hukuku genel ilkeleri
gereğince, 'kamu hizmetlerinin devamlılığı ilkesi'ne göre yürütülmesi
gereken bir görevdir. Dolayısıyla, müsteşarın görevi başında bulunmadığı
durumlarda bu makama, asaleten atama yapılıncaya ya da müsteşarın kanunen
görevine dönünceye kadar usulüne göre vekâlet edilebilir. Bu vekilin ise
vekâlet ettiği müsteşarlık görevinin yetki ve sınırları içinde kalmak kaydı ile
asılın tüm hak ve yetkilerine sahip olacağı açık olup bu husus vekâlet
kurumunun doğal bir sonucudur. Bu nedenle, vekil ya da asıl, hukuken bu makamı
kim temsil ediyorsa Kurul toplantılarına katılacak olan kişi, makamı hukuken
temsil eden kişidir. Kaldı ki, Anayasa'nın 159. maddesinde bu durumu yasaklayan
bir kural da bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, Anayasa'nın 159. maddesinin birinci fıkrasında,
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre görev yapacağı; Kanun'un 'Kuruluş ve Kurulun
Bağımsızlığı' başlıklı 3. maddesinin (7) numaralı fıkrasında, Kurulun,
mahkemelerin bağımsızlığı ile hâkimlik ve savcılık teminatı esaslarını
gözeterek görev yapacağı belirtilmiştir. Söz konusu kurallar
gözetildiğinde asılın hak ve yetkilerine sahip olan vekilin de bu
teminatlara göre görev yapacağı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 159. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşe Osman Alifeyyaz PAKSÜT katılmamıştır.
Kuralın, Anayasa'nın 6. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
C- Kanun'un 14. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ''Üçüncü
Daire Başkanının gözetiminde'' İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kurul müfettişlerinin yapacağı işlerin
Anayasa'nın 159. maddesinde özel olarak düzenlendiği, Kurulun mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kurulup görev yapmasına bağlı
olarak Kurul müfettişlerinin de anayasal teminat altına alındığı, bu teminatın
kanunla değiştirilmesinin olanaklı olmadığı, Anayasa'nın 159. maddesiyle Kurul
müfettişlerine verilen denetim, inceleme ve soruşturma yetkisinin başlamasıyla
ilgili olarak ilgili dairenin teklifi ve Kurul Başkanı'nın oluru ile mümkün
olması durumunun müfettişlerin ilgili daire ya da Kurul Başkanı ile görev
bağlantısı olduğu anlamına gelmeyeceği, gözetimin eşgüdüm ya da
bilgilendirmeden öte bir ilişkiyi ve bağımlılığı tanımladığı, gözetim yapan
kişi ya da dairenin gözetim altındakilerin üzerinde yönlendirme ve denetim
yetkisine sahip olacağı, Kurul müfettişleri için Anayasa'da Kurul dışında
Bakan, Daire Başkanı, Kurul üyesi ya da herhangi bir Daireye bağımlılık ya da
gözetimin öngörülmediği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 159. maddesine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Teftiş Kurulunun Oluşumu ve Görevleri' başlıklı
14. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Teftiş Kurulunun, Teftiş Kurulu
Başkanı, iki başkan yardımcısı ile yeteri kadar Kurul başmüfettişi ve müfettişi
ile bürolardan oluşacağı; (3) numaralı fıkrasında, Kurul müfettişlerinin,
görevlerini yerine getirirken Teftiş Kurulu Başkanı'na, Teftiş Kurulu
Başkanı'nın ise Kurula karşı sorumlu olduğu; dava konusu kuralın da yer aldığı
(2) numaralı fıkrasında ise Teftiş Kurulunun, Üçüncü Daire Başkanı'nın
gözetiminde Kurul adına görev yapacağı belirtilmiştir.
Anayasa'nın 159. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, 'Hâkim ve
savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler
için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını
denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip
işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup
uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma
işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme
işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim
veya savcı eliyle de yaptırılabilir.' denilmiştir.
Kurula bağlı olarak kurulan Teftiş Kurulunun da mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yapacağı açıktır.
Nitekim, Kanun'un 14. maddesinin (5) numaralı fıkrasında, Teftiş Kurulu ile
müfettişlerinin mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
görev yapacağı belirtilmiştir. Dolayısıyla, Teftiş Kurulu ile müfettişlerinin,
müfettiş olarak kanaatlerinin etkilenmesi, yönlendirilmesi ya da denetlenmesi
söz konusu olamaz. Ancak, Teftiş Kurulunun verimli şekilde işlemesi ya da kurum
içi koordinasyonun sağlanması amacıyla alınması gereken bir takım idari
tedbirler için yetki verilmesinde mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre görev yapan Teftiş Kurulu ile müfettişlerinin
bağımsızlıklarını ya da tarafsızlıklarını engelleyen bir yön bulunmadığı gibi
bu yetkilerin Teftiş Kurulu ile müfettişlerinin müfettiş olarak kanaatlerinin
etkilenmesi, yönlendirilmesi ya da denetlenmesi olarak nitelendirilemez. Buna
göre, dava konusu kuralla, Üçüncü Daire Başkanı'na verilen gözetim yetkisinin,
Teftiş Kurulunun verimli şekilde işlemesi amacıyla alınması gereken bir takım
idari tedbirler için verildiği açık olduğundan kuralda, Anayasa'ya aykırılık
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 159. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
D- Kanun'un 14. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 140. maddesinde, hâkim ve savcılar
hakkında disiplin kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi,
görevleriyle ilgili veya görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı
soruşturma yapılması ve yargılanmalarına karar verilmesi hususunun mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre kanunla düzenleneceğinin
belirtildiği, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre
görev yapan Teftiş Kurulu ve Kurul müfettişlerinin çalışma yöntemleri ile
denetim, araştırma, inceleme ve soruşturmaların yapılmasına ilişkin usul ve
esasların da yönetmeliğe bırakılmaksızın kanunla düzenlenmesinin gerektiği,
Anayasa'nın 7. maddesi gereğince kanun koyucunun, temel ilkeleri koymadan,
çerçeveyi çizmeden yürütme erkine yetki vermemesi gerektiği, dava konusu
kuralla sınırsız ve belirsiz bir alanın idarenin düzenlemesine bırakıldığı
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 140. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Teftiş Kurulunun Oluşumu ve Görevleri' başlıklı
14. maddesinin dava konusu (5) numaralı fıkrasında, mahkemelerin bağımsızlığı
ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yapan Teftiş Kurulu ve Kurul
müfettişlerinin çalışma yöntemleri ile denetim, araştırma, inceleme ve
soruşturmaların yapılmasına ilişkin usul ve esasların yönetmelikle
düzenleneceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği öngörülmüştür. Buna göre,
kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda, yürütme organına, genel, sınırsız,
esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesi, yasama
yetkisinin devri anlamına geleceğinden Anayasa'nın 7. maddesine aykırı düşer.
Ancak, kanunda temel esasların ve çerçevenin belirlenmesi koşuluyla, uzmanlık
ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların düzenlenmesinin yürütmeye bırakılması
Anayasa'ya aykırılık oluşturmaz.
Kanun'un 'Kurulun Görevleri' başlıklı 4. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (c) bendinde, hâkim ve savcıların görevlerini alt bentlerde
belirtilen hâkim ve savcılar hariç olmak üzere; kanun, tüzük, yönetmelik ve
genelgelere (hâkimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp
yapmadıklarını denetlemek; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç
işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup
uymadığını araştırmak ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma
işlemlerini yürütmek, Kurulun görevleri arasında sayılmıştır.
Kanun'un 'Başkanlık, Görev ve Yetkiler' başlıklı 6.
maddesinin (2) numaralı fıkrasının (ç) bendinde, ilgili dairenin teklifi
üzerine, hâkim ve savcılar hakkında denetim, araştırma, inceleme ve soruşturma
işlemlerine olur verilmesi hususunun Kurul Başkanı'nın görev ve yetkisinde
olduğu belirtilmiştir.
Kanun'un 14. maddesinin (4) numaralı fıkrasının (a) bendinde, adli
ve idari yargı hâkim ve savcılarının görevlerini kanun, tüzük, yönetmelik ve
genelgelere (hâkimler için idari nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp
yapmadıklarını denetlemenin; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç
işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup
uymadığını araştırmak ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma
işlemlerini yapmanın Teftiş Kurulunun; 'Kurul Müfettişlerinin Görev ve
Yetkileri' başlıklı 17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise hâkim
ve savcıların görevlerini kanun, tüzük, yönetmelik ve genelgelere uygun olarak
yapıp yapmadıklarını denetlemek ve hâkim ve savcıların görevlerinden dolayı
veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hâl ve eylemlerinin sıfat
ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında
inceleme ve soruşturma yapmanın Kurul müfettişlerinin görev ve yetkileri
arasında olduğu kurala bağlanmıştır.
Diğer taraftan, anılan 17. maddenin (2) numaralı fıkrasının (b)
bendinde, Kurul müfettişlerinin görevlerini yerine getirirken yapacakları
inceleme ve soruşturmalarda Kanun'da verilen yetkilere ilave olarak 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'na göre işlem yapabilecekleri; kanunlarda kendilerine ve
Cumhuriyet savcısına, soruşturmanın yürütülmesiyle ilgili tanınan tüm yetkileri
kullanabilecekleri belirtilmiş ancak, 5271 sayılı Kanun'da gecikmesinde sakınca
bulunan hâllere ilişkin olmak üzere Cumhuriyet savcısına tanınan yetkilerin bu
hükmün dışında olduğu öngörülmüştür.
Teftiş Kurulu ile müfettişlerinin görev ve yetkileri Kanun'da
açıkça düzenlenmiştir. Dolayısıyla, Teftiş Kurulu ile müfettişlerinin çalışma
yöntemleri ile denetime ilişkin usul ve esasların yönetmelikle düzenlenmesi
hususu, idari işleyişle ilgili olup teknik ayrıntıları içerdiği ve yasama
yetkisinin devri niteliğinde olmadığı açıktır.
Ayrıca, Kanun'da belirtilen hâkim ve savcılar hakkında araştırma
ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma yapılması usulü ile
mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre görev yapan
Teftiş Kurulu ve müfettişlerinin görev ve yetkileri de Kanun'da açıkça
düzenlenmiş ve güvence altına alınmıştır. Bu konudaki açık düzenlemeler
karşısında, Teftiş Kurulu ve Kurul müfettişleri tarafından yapılacak araştırma,
inceleme ve soruşturmaların yapılmasına ilişkin usul ve esasların yönetmelikle
düzenlenmesi hususu da teknik ayrıntıları içerdiği ve yasama yetkisinin devri
niteliğinde olmadığı sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 140. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
E- Kanun'un 17. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinin
Birinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 159. maddesinde Kurul
müfettişlerine verilen denetleme, inceleme ve soruşturma görevleriyle 5271
sayılı Kanun'a göre işlem yapma ve Cumhuriyet savcısına tanınan tüm yetkileri
kullanmanın birbiriyle karıştırılmaması gerektiği, Anayasa'nın 159. maddesinde
belirtilen denetleme, inceleme ve soruşturma yetkisinin tamamıyla idari
nitelikte olup yargısal nitelikte olmadığı, Kurul müfettişlerinin hâkim ve
savcılar arasından atanıyor olmasının onların müfettişlikleri döneminde
yargısal nitelikli görev yapıp yetki kullanmalarını gerektirmeyeceği, dava
konusu kuralla, Cumhuriyet savcısı yetkisinin Anayasa'ya aykırı olarak idari
işlem yetkisi kullanan Kurul müfettişlerine devredildiği, Kurula bağlı müfettişler
tarafından yapılacak inceleme ve soruşturmayla bağımsız Cumhuriyet savcıları
tarafından yapılacak işlemlerin birbirinden ayrılmasının gerektiği belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2., 9., 36., 37. ve 140. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesine göre,
ilgisi nedeniyle dava konusu kural Anayasa'nın 159. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
Kanun'un 'Kurul Müfettişlerinin Görev ve Yetkileri' başlıklı
17. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, hâkim ve savcıların görevlerini kanun,
tüzük, yönetmelik ve genelgelere (hâkimler için idari nitelikteki genelgelere)
uygun olarak yapıp yapmadıklarını denetlemek ve hâkim ve savcıların
görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip işlemediklerini, hâl
ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup uymadığını araştırma ve
gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma yapmanın, Kurul müfettişlerinin
görev ve yetkileri arasında olduğu kurala bağlanmıştır.
Maddenin (2) numaralı fıkrasının dava konusu kuralın da yer aldığı
(b) bendinde, Kurul müfettişlerinin görevlerini yerine getirirken yapacakları
inceleme ve soruşturmalarda Kanun'da verilen yetkilere ilave olarak 5271 sayılı
Kanun'a göre işlem yapabilecekleri; kanunlarda kendilerine ve Cumhuriyet
savcısına, soruşturmanın yürütülmesiyle ilgili tanınan tüm yetkileri
kullanabilecekleri belirtilmiş ancak, 5271 sayılı Kanun'da gecikmesinde sakınca
bulunan hâllere ilişkin olmak üzere Cumhuriyet savcısına tanınan yetkilerin bu
hükmün dışında olduğu öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, yargı
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını göz önünde bulunduran, kişi güvenliğini
sağlayarak her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu sürdüren devlettir.
Anayasa'nın 159. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, 'Hâkim ve
savcıların görevlerini; kanun, tüzük, yönetmeliklere ve genelgelere (hâkimler
için idarî nitelikteki genelgelere) uygun olarak yapıp yapmadıklarını
denetleme; görevlerinden dolayı veya görevleri sırasında suç işleyip
işlemediklerini, hal ve eylemlerinin sıfat ve görevleri icaplarına uyup
uymadığını araştırma ve gerektiğinde haklarında inceleme ve soruşturma
işlemleri, ilgili dairenin teklifi ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Başkanının oluru ile Kurul müfettişlerine yaptırılır. Soruşturma ve inceleme
işlemleri, hakkında soruşturma ve inceleme yapılacak olandan daha kıdemli hâkim
veya savcı eliyle de yaptırılabilir.' denilmiştir.
Hâkim ve savcıların görevleri sırasında işledikleri iddia edilen
suçlar ile kişisel suçları yönünden genel hükümlerden farklı soruşturma ve
kovuşturma usulüne tabi tutulmaları, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ile
çelişmemektedir.
5271 sayılı Kanun'da veya diğer özel kanunlarda Cumhuriyet
savcılarına verilen yetkiler, Cumhuriyet savcılarının etkin bir soruşturma
yapabilmelerini sağlamak için verilmiştir. Kurul müfettişlerinin de etkin ve
teknik anlamda bir soruşturma yapabilmeleri, bu müfettişlerin 5271 sayılı
Kanun'da Cumhuriyet savcılarına tanınan yetkileri kullanmalarına bağlıdır. Bu
yetkiler ise Anayasa'da yer alan hukuk devleti ve adil yargılanma hakkı
çerçevesinde suçun ve suçlunun belirlenmesi ve mahkeme önüne çıkarılması
amacıyla verilmiş yetkilerdir. Dolayısıyla, bu yetkilerin teknik anlamda
Cumhuriyet savcıları ile aynı görevi yapacak olan Kurul müfettişlerine de
verilmesi hususu, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan ve adaletli bir hukuk
düzeni kurmayı amaçlayan hukuk devleti ilkesi ile çelişmediği gibi Anayasa'nın
159. maddesinin de bir gereğidir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 159.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 9., 36., 37. ve 140. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
F- Kanun'un 25. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hangi alanda ve ne amaçla yapılırsa yapılsın,
seçim ile demokrasinin ayrılmaz bir bütün olduğu, seçme ve seçilme hakkının
demokratik devlet yönetiminin 'olmazsa olmaz' koşullarından olduğu,
Anayasa'nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesinde, Cumhuriyetin
nitelikleri arasında 'demokratik hukuk devleti' sayılırken, seçme,
seçilme ve siyasi faaliyette bulunma haklarını düzenleyen 67. maddesinde seçme
ve seçilme haklarının güvence altına alındığı, 67. maddenin seçme ve seçilme
hakkının şartlarını kanuna bırakmakla birlikte, seçilecek adayların propaganda
yapması konusunda herhangi bir sınırlama getirilmediği, Anayasa'nın 159.
maddesinde de böyle bir yasak ve sınırlamaya yer verilmediği, Anayasa'nın
geçici 19. maddesindeki yasağın, 5982 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği
tarihten itibaren otuz gün içinde yapılacak ilk seçimlere uygulandığı ve
uygulanmakla hükmünü tamamladığı, anayasa koyucunun, geçici maddede ilk seçimler
için getirdiği yasak ve sınırlamayı Anayasa'nın 159. maddesine taşımayarak bu
alandaki iradesini ortaya koyduğu, seçime girenleri propaganda hakkından yoksun
bırakmanın ve sınırlama getirmenin demokratik anlayışla bağdaşmadığı
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 67. ve 159. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un 'Seçme ve Seçilme Hakkı' başlıklı 21.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (c) bendinde, birinci sınıf olup birinci
sınıfa ayrılmayı gerektiren nitelikleri yitirmemiş her hâkim ve savcının Kurul
asıl ve yedek üyeliğine seçilme hakkına sahip olduğu belirtilmiştir.
Kanun'un dava konusu kural olan 'Propaganda Yasağı' başlıklı
25. maddesinin (1) numaralı fıkrasında ise adayların, kesin aday listesinin
ilânından oy verme süresinin bitimine kadar propaganda yapamayacakları; ancak,
Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde
özgeçmişlerini bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde
yayımlayabilecekleri, kendilerini tanıtan ve mesleki konularla ilgili düşüncelerini
açıklayan mektup, elektronik posta ve kısa mesaj gönderebilecekleri ve kapalı
yer toplantısı yapabilecekleri belirtilmiştir.
Hâkim ve savcılara tanınan yetki ve teminat, bir zümre ya da sınıf
olarak imtiyaz tanımak anlamına gelmeyip, adalete en iyi şekilde ulaşmak için
verilmektedir. Bunun için de, hâkimin ve savcının tarafsızlığını ve
bağımsızlığını sağlayıcı mekanizmalar ya da güvenceler geliştirilmiş ve adil
karar vermeleri sağlanmak istenmiştir.
Hâkim ve savcılar, bulundukları konum ile yapmış oldukları görevin
niteliği gereği, diğer kamu görevlilerinden farklıdır. Dolayısıyla, Kurul
üyeliğine aday olan hâkim ve savcıların yapmış oldukları görevin niteliği
gereği bu kişilerin gruplaşmamaları ya da siyasileşmemeleri için Kurula seçilme
hakları engellenmeden yapacakları propaganda hususunda bir takım düzenlemelere
tabi tutulmaları doğaldır. Zira, anılan kişilerin gruplaşma ya da siyasileşme
ihtimalinin bile yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığını zedeleyeceği açıktır.
Kaldı ki, dava konusu kuralla, Kurula aday olan hâkim ve savcılara, Yüksek
Seçim Kurulu tarafından belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde özgeçmişlerini
bu iş için tahsis edilmiş bir internet sitesinde yayımlayabilmeleri,
kendilerini tanıtan ve mesleki konularla ilgili düşüncelerini açıklayan mektup,
elektronik posta ve kısa mesaj gönderebilmeleri, kapalı yer toplantısı
yapabilmeleri imkânları verilmiş ve böylece seçilme hakkı ile dava konusu
kuralla getirilen propaganda yasağı arasında adil bir denge korunarak ölçülülük
ilkesi de ihlal edilmemiştir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 159.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 67. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
G- Kanun'un 29. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli
işlerin ortaya çıkması hâlinde'' İbaresi ile İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 159. maddesinde, Kurulun yönetimi
ve temsilinin Kurul Başkanı'na verilmekle birlikte, asıl olarak 'kurul
sistemi' getirildiği, gündemin, Genel Kurulun çalışması için en temel belge
ve program olduğu, Başkan'a ait yönetim ve temsil yetkisinin kanunla
genişletilmesinin, Başkan'ın Adalet Bakanı olduğu gözetildiğinde, 'mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına göre' çalışması gereken
Kurulun, Adalet Bakanı'nın ve buna bağlı olarak 'yürütme organının'
güdümüne girmesi sonucunu doğurduğu, Kurul çalışmalarının ortak irade
kullanımını gerektirdiği, ortak irade kullanımında, ortak iradenin çalışma
programı olan gündemin de ortak irade ile yapılması ya da hazırlanan gündemin
değiştirilmesinde ortak iradenin sınırlandırılmamasının gerektiği belirtilerek
kuralların, Anayasa'nın 2. ve 159. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Genel Kurul Toplantı ve Karar Yeter Sayısı' başlıklı
29. maddesinin (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde, Genel Kurul toplantı
gündeminin, Başkan tarafından, Başkanvekilinin de görüşü alınmak suretiyle,
işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna göre düzenleneceği; dava konusu
kuralların da yer aldığı (5) numaralı fıkrasında ise gündemde değişiklik
yapılmasının, ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin
ortaya çıkması hâlinde Başkan veya üyelerden birinin talebi üzerine Genel Kurul
kararı ile olacağı, ivedi ve süreli olmayan taleplerin bu suretle ele
alınamayacağı, gündemdeki işlerden birinin sırasından önce ya da sonra
görüşülmesi, ertelenmesi veya gündemden çıkarılması hususunun aynı usule tâbi
olduğu belirtilmiştir.
Maddede sayılan tüm görev ve yetkiler, niteliği itibariyle bir
kurumun düzenli, verimli ve uyum içinde çalışması için, o kurumu temsil eden ve
başkanlık yapan kişilere tanınan, yapılan görevin gereği olarak
nitelendirilebilecek görev ve yetkilerdir.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, idari organ niteliğini haizdir
ve aldığı kararlar da yargı kararı olmayıp idari işlem niteliğindedir.
Dolayısıyla, Genel Kurulun gündeminin belirlenmesi de idari nitelikte bir iş
olup bu görevin Başkan tarafından yerine getirilmesi, dava dilekçesinde ileri
sürüldüğü gibi Anayasa ve Kanunla mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre görev yapacağı teminat altına alınmış
olan Kurulun, yürütme organının güdümüne girmesi ve Kurul iradesinin
sınırlandırılması sonucunu doğurmaz. Aksine bu kurallar, Kurulun uyum
içerisinde hızlı ve verimli çalışmasına katkı sağlar.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve 159.
maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
H- Kanun'un 30. Maddesinin (5) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli
işlerin ortaya çıkması hâlinde'' İbaresi ile İkinci Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasının
birinci cümlesinde yer alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve
süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde'' ibaresi ile ikinci cümlesine
ilişkin belirtilen gerekçelerle kuralların, Anayasa'nın 2. ve 159. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Dairelerin Toplantı ve Karar Yeter Sayısı' başlıklı
30. maddesinin (4) fıkrasının birinci cümlesinde, dairelerin toplantı
gündeminin, daire başkanı tarafından işin önemine, ivedi veya süreli oluşuna
göre düzenleneceği; dava konusu kuralların da yer aldığı (5) numaralı
fıkrasında ise gündemde değişiklik yapılmasının ancak gündemin düzenlenmesinden
sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde daire başkanı veya
üyelerden birinin talebi üzerine daire kararı ile olacağı, ivedi ve süreli
olmayan taleplerin bu suretle ele alınamayacağı, gündemdeki işlerden birinin
sırasından önce ya da sonra görüşülmesi, ertelenmesi veya gündemden çıkarılması
hususunun aynı usule tâbi olduğu belirtilmiştir.
Kanun'un 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde
yer alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin
ortaya çıkması hâlinde'' ibaresi ile ikinci cümlesine ilişkin gerekçeler bu
kural yönünden de geçerlidir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve 159.
maddelerine aykırı değildir. İptal istemlerinin reddi gerekir.
I- Kanun'un 31. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, oylama iradesinin, kurul halinde çalışmada,
çalışmaya katılan üyelerin kararına yansıması olduğu, dava konusu kural ile oy
transferinin, ilgilinin lehine gibi gözükse de özünde oy kullanan üyelerin
gerçek iradelerinin kanunla değiştirildiği, özgür oy iradesinin oylama sonucuna
aynen yansıtılması gerektiği, bu iradeyi değiştirmenin oy hakkının özünü ve
demokratik hukuk devletini zedelediği, oylamanın serbestliği ilkesi gereğince,
oy kullanan iradenin oyunu her türlü etkiden uzak ve gizlilik içinde
kullanılmasının tam olarak güvence altına alınması hâlinde gerçekleşebileceği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Genel Kurul Toplantı ve Karar Yeter
Sayısı' başlıklı 29. maddesinin (3) numaralı fıkrasında, Genel
Kurulun, en az onbeş üyeyle toplanıp üye tamsayısının salt çoğunluğuyla;
Kanun'un 'Dairelerin Toplantı ve Karar Yeter Sayısı' başlıklı
30. maddesinin (3) numaralı fıkrasında ise dairelerin, en az beş üyeyle toplanıp
üye tamsayısının salt çoğunluğuyla karar alacağı kurala bağlanmıştır.
Kanun'un 'Oylama' başlıklı 31. maddesinin dava konusu kural
olan (4) numaralı fıkrasında, disiplin işlemlerinde oyların dağılması hâlinde
ilgilinin en fazla aleyhinde olan oyun çoğunluk meydana gelinceye kadar
kendisine en yakın olan oya ilave edileceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 159. maddesinin son fıkrasında, 'Kurul üyelerinin
seçimi, dairelerin oluşumu ve işbölümü, Kurulun ve dairelerin görevleri,
toplantı ve karar yeter sayıları, çalışma usul ve esasları, dairelerin karar ve
işlemlerine karşı yapılacak itirazlar ve bunların incelenmesi usulü ile Genel
Sekreterliğin kuruluş ve görevleri kanunla düzenlenir.' denilmiştir. Buna
göre, anayasa koyucu, Kurulun ve dairelerin toplantı ve karar yeter sayısının
belirlenmesi hususunu açıkça kanuna bıraktığı hâlde oyların dağılması hâlinde
kararın hangi yönde verileceğine ilişkin bir düzenlemeye yer vermemiştir.
Dolayısıyla, bu konuda kanunla bir düzenleme yapılmasının gerekliliği açıktır.
Yasama yetkisinin asliliği ve genelliği ilkesi gereğince kanun
koyucu bu alandaki boşluğu dava konusu kural ile düzenlemiştir. Anayasa'da
düzenlenmemiş bir alanın kanun koyucunun takdirine bırakıldığı, Anayasa'nın
temel ilkeleri ile yasaklayıcı hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla, bu konudaki
tercihin kanun koyucunun takdiri kapsamında kaldığı kabul edilmelidir.
Anayasa'da düzenlenmediği için uygulamada belirsizliğe yol açacak
bir alanın, öngörülebilir ve uygulanabilir şekilde kanunla düzenlenmesi,
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devletinin gereğidir. Bu nedenle,
Anayasa'da yer verilmeyen disiplin işlemlerinde oyların dağılması hâlinde
ortaya çıkan belirsizliği kanun koyucunun kanunla düzenlemesi hukuk devletine
aykırılık oluşturmaz.
Diğer taraftan, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı
esaslarına göre görev yapan Kurul üyelerinin kendi iradeleri ile oylarını
kullanacakları açıktır. Zira kural, oylama sonucunda meydana gelen sonuçla
ilgili bir düzenleme olup Kurul üyesinin oyunu ne şekilde kullanacağı ile
ilgili bir düzenleme niteliğinde de değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
J- Kanun'un 36. Maddesinin (10) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kurulun, anayasal konumu ve özelliği göz önünde
bulundurulduğunda, Kurul üyelerinin kendine özgü soruşturma ve kovuşturma usulüne
tabi olmalarının olağan olduğu, bu güvencenin, mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatı esaslarına göre kurularak görev yapan Kurulun, anayasal
güvencesine uygun olduğu, Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan
önceki eylemlerinden dolayı disiplin soruşturma ve kovuşturmalarının da
Kanun'daki özel yönteme tabi tutulduğu, böyle özel bir yöntemin, Kurul üyeliği
adaylığından Kurul üyeliği seçimine ve Kurul üyeliğindeki çalışma sorumluluğuna
kadar tüm süreçleri sübjektif olarak etkileyecek öneme ve etkiye sahip olduğu,
demokratik hukuk devletinin böylesine sübjektif koruma ve üstünlükleri kabul
etmeyeceği, Anayasa'da Kurul üyelerinin, üyelikten önceki eylemlerinden dolayı
özel bir koruma öngörmediği, Kurul üyesinin kendisini üyelikten önceki
eylemleri nedeniyle soruşturan, kovuşturan ve aklama durumunda olan diğer Kurul
üyeleriyle birlikte çalışacağı ve sübjektif baskı altında kalacağı, Kurul
üyeliği makamının kötüye kullanımına yol açacak her tür kural ve davranışın,
yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasını tehdit edeceği, önceki eylemi
Kurula taşınan üyenin, önyargıdan kurtulamayacağı ve diğer üyeleri de
etkileyeceği, ayrıca bu durumdan asıl etkilenenlerin Kurul kararına bağlı hâkim
ve savcılar olduğu, Kurulun iç işleyişindeki bağımsızlığın zedelenmemesinin
gerektiği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 6. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Üyelerin Disiplin Soruşturma ve Kovuşturması
İşlemleri' başlıklı 36. maddesinin dava konusu (10) numaralı
fıkrasında, Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki
eylemlerinden dolayı disiplin soruşturma veya kovuşturmaları Kurul tarafından
bulunduğu aşamadan itibaren, Kanun'daki usul çerçevesinde, ilgililerin özel
kanunlarındaki hükümler esas alınmak suretiyle karara bağlanacağı
belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, yargı
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatını göz önünde bulunduran, kişi güvenliğini
sağlayarak her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu sürdüren devlettir.
Dava konusu kuralın, mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik
teminatı esaslarına göre çalışacağı Anayasa ve Kanunla teminat altına alınan
Kurul üyelerinin anılan teminatlara uygun olarak görev yapmaları için kabul
edildiği açıktır. Dolayısıyla, bu usulün tanınması, seçimle gelen Kurul
üyelerine bir zümre ya da sınıf olarak imtiyaz tanımak anlamına gelmeyip
yapılan görevin niteliğinden kaynaklanmaktadır. Buna göre, dava konusu kuralın
hukuk devleti ilkesi ile çelişen bir yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 6. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
K- Kanun'un 38. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının
(b) bendinin birinci cümlesine ilişkin gerekçelerle kuralın, Anayasa'nın 2., 9.
ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Üyelerin Adlî Suçlarıyla İlgili Soruşturma ve
Kovuşturma Usulü' başlıklı 38. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında, Kurulun seçimle gelen üyelerinin görevleriyle ilgili suçları ile
kişisel suçları hakkındaki soruşturma ve kovuşturma izni işlemlerinin Genel
Kurul tarafından, kovuşturma açılması kararı ve kovuşturma mercilerinin
belirlenmesi ise gösterilen yetkili merciler tarafından Kanun hükümleri
uyarınca yapılacağı; (2) numaralı fıkrasında, Kurulun seçimle gelen üyeleri
hakkında yapılan ihbar ve şikâyetlerde Başkan'ın, işi Genel Kurula götürmeden
önce daire başkanlarından birine ön inceleme yaptırabileceği ve görevlendirilen
bu daire başkanının, incelemesini yaptıktan sonra, durumu bir raporla Başkan'a
bildireceği; (3) numaralı fıkrasında, Başkan'ın suç ihbar veya şikâyetini
doğrudan ya da inceleme yaptırdıktan sonra Genel Kurula sunacağı, yapılan
görüşme sonucunda, soruşturma açılmasına yer olmadığına ya da soruşturma
açılmasına karar verileceği, soruşturma açılmasına karar verilmesi hâlinde,
üyeler arasından, gizli oyla, üç kişilik bir soruşturma kurulu seçileceği,
soruşturma kuruluna, en yüksek oyu alan, oyların eşitliği hâlinde ise yaşça
büyük olanın başkanlık edeceği; dava konusu kuralın da yer aldığı (4) numaralı
fıkrasında ise soruşturma kurulunun, 5271 sayılı Kanun'a göre işlem yapıp
kanunların Cumhuriyet savcısına tanıdığı bütün yetkileri kullanacağı ve
soruşturma sırasında hâkim kararı alınması gereken hususlarda ilgililer
hakkında isnat edilen suçun niteliğine göre belirlenmiş bulunan kovuşturma
mercilerine başvuracağı belirtilmiştir.
Kanun'un 17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin
birinci cümlesine ilişkin gerekçeler bu kural yönünden de geçerlidir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 9. ve 36. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
L- Kanun'un 38. Maddesinin (10) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un 36. maddesinin (10) numaralı fıkrasına
ilişkin gerekçelerle kuralın, Anayasa'nın 2. ve 6. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un 38. maddesinin 'Üyelerin Adlî Suçlarıyla İlgili
Soruşturma ve Kovuşturma Usulü' başlıklı 38. maddesinin (10) numaralı
fıkrasında, Kurulun seçimle gelen üyelerinin, Kurul üyesi olmadan önceki suç
teşkil eden eylemlerinden dolayı soruşturma yapılması ve kovuşturma izni
verilmesi işlemlerinin, bulunduğu aşamadan itibaren Genel Kurul tarafından
Kanun hükümlerine göre yürütüleceği belirtilmiştir.
Kanun'un 36. maddesinin (10) numaralı fıkrasına ilişkin gerekçeler
bu kural yönünden de geçerlidir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 6. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
M- Kanun'un Geçici 2. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kurul üyeliği süresince, Yargıtay daire başkanı
hakkındaki hükümlere tabi tutulan üyelerin, üyeliklerinin sona ermesine rağmen
emekliliklerinde Yargıtay daire başkanının esas alınması nedeniyle kendilerine
özel ve ayrıcalıklı bir emeklilik hakkı tanındığı, Kurul üyeliğinin tüm görev
süresini kapsayan bir statü olmadığı, Kurul üyelerinden üyelikleri sona erip
Kanun'da belirtilen şekilde eski görevlerine dönüp emekli olduktan sonra
bağlanacak emekli aylıklarında, Yargıtay daire başkanının esas alınmasının
imtiyazlı durumdan faydalanılması sonucunu ortaya çıkardığı belirtilerek
kuralın, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 'Mali ve Sosyal Haklar ile Emeklilik' başlıklı
geçici 2. maddesinin dava konusu (2) numaralı fıkrasında, 5982 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkında
Kanunla değiştirilen Anayasa'nın 159. maddesi uyarınca oluşturulan Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun seçimle gelen üyelerinden, 5510 sayılı Kanun'un
geçici 4. maddesi kapsamında bulunanların, emeklilik hak ve yükümlülüklerinin;
2802 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesi kapsamına giren Yargıtay daire başkanı
esas alınarak tespit olunacağı belirtilmiştir.
5510 sayılı Kanun'un geçici 4. maddesinde, 5434 sayılı Türkiye
Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na ilişkin geçiş hükümleri düzenlenmiş ve
5510 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte, 5434 sayılı Kanun'a göre
iştirakçi olanlar hakkında sosyal sigortalar bakımından bu Kanun hükümlerinin
uygulanmasına devam edileceği öngörülmüştür. Buna göre, 5510 sayılı Kanun'da
aksine bir hüküm bulunmadığı takdirde, 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin
birinci fıkrasının (c) bendi kapsamına alınanlar ile önceden 5434 sayılı
Kanun'a tabi çalışmış olup da 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendine tabi olarak yeniden çalışmaya başlayanlar ve bunların
dul ve yetimleri hakkında 5434 sayılı Kanun hükümleri uygulanacaktır.
2802 sayılı Kanun'un geçici 16. maddesinde ise 5510 sayılı
Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önce sigortalı veya iştirakçi olup 5510
sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi kapsamında sigortalı
sayılanlardan, 2802 sayılı Kanun'un 103. maddesinde unvanları belirtilen kişilerin
emeklilik kesenek ve karşılıkları ile emekli aylıkları ve ikramiyelerinin
hesaplanmasında 5536 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten önceki bu
hususlara dair hükümlerin uygulanmasına devam olunacağı belirtilmiştir. Buna
göre, ilk defa 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci fıkrasının (c) bendi
kapsamına giren 2802 sayılı Kanun'un 103. maddesinde unvanları belirtilen
kişiler kural kapsamında değildir. Dolayısıyla 5510 sayılı Kanun'un yürürlük
tarihi olan 1.10.2008 tarihinden önce iştirakçi olan anılan kişilerin, emekli
kesenek ve karşılıkları ile emekli aylık ve ikramiyeleri hesaplanırken 5536
sayılı Kanun'dan önceki mevzuat hükümleri uygulanacaktır.
Bu kurallara göre, 5982 sayılı Kanunla değiştirilen Anayasa'nın
159. maddesi uyarınca oluşturulan Kurulun seçimle gelen üyelerinin emeklilikle
ilgili hak ve yükümlülüklerinin, Yargıtay daire başkanı esas alınmak suretiyle
tespit edileceği benimsenmiş ve dava konusu kuralla, yapılan Anayasa
değişikliğinden sonra oluşan Kurulun seçimle gelen üyelerine de aynı haklar
tanınmıştır. Zira, Kanun'un 34. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Kurulun
seçimle gelen üyelerinin, görevleri süresince, Yargıtay daire başkanı için
ilgili mevzuatta öngörülen tüm mali ve sosyal haklardan yararlanacakları,
sosyal güvenlik bakımından 5510 sayılı Kanun'un 4. maddesinin birinci
fıkrasının (c) bendi kapsamındaki hak ve yükümlülüklerinin, Yargıtay daire
başkanı esas alınarak tespit edileceği belirtilmiştir. Böylece, Kanun'un 34.
maddesinin (1) numaralı fıkrasındaki kuralla seçimle gelen Kurul üyelerine
tanınan hak, 5982 sayılı Kanunla değiştirilen Anayasa'nın 159. maddesi uyarınca
oluşturulan Kurulun seçimle gelen üyelerine de tanınmıştır.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, adli ve idari yargı hâkim ve
savcılarını mesleğe kabul etme, atama ve nakletme, geçici yetki verme, yükselme
ve birinci sınıfa ayırma, kadro dağıtma, meslekte kalmaları uygun görülmeyenler
hakkında karar verme, disiplin cezası verme, görevden uzaklaştırma işlemlerini
yapar; Adalet Bakanlığının, bir mahkemenin kaldırılması veya yargı çevresinin
değiştirilmesi konusundaki tekliflerini karara bağlar; ayrıca, Anayasa ve
kanunlarla verilen diğer görevleri yerine getirir. Kurulun bu görevlerini
yerine getirmesi için Kurul üyelerinin bir takım hukuki, mali ve sosyal
güvencelere sahip olması gerektiği açıktır. Bu bağlamda, kanun koyucunun Kurul
üyelerinin yaptığı görevi gözeterek düzenleme yapması takdir yetkisi içindedir.
5982 sayılı Kanunla Anayasa'ya eklenen geçici 19. maddesinin
beşinci fıkrasında da 'İlgili kanunlarda gerekli düzenlemeler yapılıncaya
kadar, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen asıl üyeler, Yargıtay daire
başkanı için ilgili mevzuatında öngörülen tüm malî ve sosyal haklar ile
emeklilik hakkından aynen yararlanırlar.' denilmektedir. Dava konusu
kuralın anayasa koyucunun iradesiyle uyum içinde olduğunda kuşku
bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 10. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
N- Kanun'un Geçici 3. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 159. maddesinde yapılan
değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten sonraki olaylara uygulanmasının hukuk
devletinin bir gereği olduğu, Anayasa'da, bu değişikliğin önceki Anayasa
maddesi kapsamında kalanlara uygulanacağına dair özel bir hükmün bulunmadığı,
Anayasa hükmünün kanun ile değiştirilemeyeceği, dava konusu kuralla önceki
Anayasa maddesi kapsamındakilerin yeni getirilen Anayasa maddesi kapsamına
alındığı ve bunun da kanunla Anayasa maddesinin değiştirildiği anlamına
geldiği, hiçbir organın kaynağını Anayasa'dan almayan bir devlet yetkisini
kullanamayacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. ve 6. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesine göre,
ilgisi nedeniyle dava konusu kural Anayasa'nın 159. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
Kanun'un geçici 3. maddesinin dava konusu (1) numaralı fıkrasında,
2461 sayılı Kanun ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca, haklarında
meslekten çıkarma cezası verilen hâkim ve savcıların, bu cezanın kaldırılması
için idari dava açmadan önce, 6087 sayılı Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten
itibaren altmış gün içinde Kurula başvurmaları gerektiği; (2) numaralı fıkrasında,
Genel Kurulun, usulüne uygun yapılan başvurular üzerine, dosya üzerinden
yapacağı inceleme sonunda, talep hâlinde, başvuranın bizzat veya vekili
aracılığıyla yazılı ya da sözlü savunmasını da almak suretiyle, başvurunun
kabulüne veya reddine karar vereceği; (3) numaralı fıkrasında, başvurunun
kabulü hâlinde, önceki kararın kaldırılmasına veya hâkimlik ve savcılık
mesleğine kabulde aranan niteliklerin kaybedilmemiş olması şartıyla ilgilinin
hâkimlik ve savcılık mesleğine tekrar atanmasına yahut önceden verilmiş olan
meslekten çıkarma cezasına konu eylem sebebiyle başka bir disiplin cezası
verilmesine gerek görüldüğünde eyleme uyan disiplin cezasına karar verileceği;
(4) numaralı fıkrasında (2) ve (3) numaralı fıkralar uyarınca verilen kararlara
karşı, Başkan veya ilgilinin, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde, Genel
Kuruldan yeniden inceleme talebinde bulunabileceği ve yeniden inceleme talebi
üzerine verilen kararların kesin olduğu; (5) numaralı fıkra uyarınca verilen
başvurunun reddine ilişkin kesinleşen kararların iptali talebiyle ilk derece
mahkemesi olarak Danıştaya başvurulabileceği, bu davanın acele işlerden
sayılacağı ve (3) numaralı fıkra uyarınca verilen kararların yargı denetimi
dışında olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 159. maddesinin onuncu fıkrasında, 'Kurulun
meslekten çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı
mercilerine başvurulamaz.' denilmiştir.
Kanun'un 'Yeniden İnceleme, İtiraz ve Yargı Yolu' başlıklı
33. maddesinin (5) numaralı fıkrasında da Genel Kurulun veya dairelerin,
meslekten çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı
mercilerine başvurulabileceği belirtilmiştir. Buna göre, anayasa koyucu, yeni
iradesi ile Anayasa'nın 159. maddesinde düzenleme yaparak Kurulun meslekten
çıkarma cezasına ilişkin kesinleşmiş kararlarına karşı yargı mercilerine
başvurulabileceğini kabul etmiştir. Kanun koyucu da bu hususu uygulama kanunu
olan 6087 sayılı Kanun'da aynı şekilde düzenlemiştir. Dava konusu kuralla
ise 2461 sayılı Kanun ile kurulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca,
haklarında meslekten çıkarma cezası verilen hâkim ve savcılar yönünden anayasa
koyucunun yeni iradesine uygun olarak lehe düzenleme yapılmış ve anılan
kişilerin Kurula yeniden başvurarak durumlarının bir kez daha incelenmesi
imkânı getirilmiştir. Böylece, Kurul, yapacağı inceleme ile yeni bir işlem
tesis etmekte ve yeni bir karar vermektedir. Kurulun, eski kararın doğru
olduğuna dair yeni bir karar vermesi durumunda ise kişilere dava açma hakkı
tanınmaktadır. Dolayısıyla, dava konusu kuralın, Anayasa'nın 159. maddesi ile
çelişen bir yönü bulunmadığı gibi lehe düzenleme olması nedeniyle hukuk devleti
ilkesine de aykırılık teşkil etmemektedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 159.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Bu görüşe Osman Alifeyyaz PAKSÜT katılmamıştır.
Kuralın, Anayasa'nın 6. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
O- Kanun'un 48. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Kanun'un yürütmesinin, yürütme organı içinde
yer alan Bakanlar Kuruluna bırakıldığı, oysa mahkemelerin bağımsızlığı ve
hâkimlik teminatına göre görev yapan Kurulun yürütme organı içinde görev
yapmadığı, Bakanlar Kuruluna Anayasa'da Hakimler ve Savcılar Kanunu'nu yürütmek
gibi bir yetki verilmediği, görevini yerine getirirken ve yetkilerini
kullanırken bağımsız olan, hiçbir makamdan, merciden veya kişiden emir ve
talimat almayan Kurul'un, davaya konu olan Kanun'un Bakanlar Kurulu tarafından
yürütülmesinin hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı, bu Kanun'un mahkemelerin
bağımsızlığı ve hâkimlik teminatına göre kurularak görev yapan ve yetki
kullanan Kurul tarafından yürütülmemesinin bağımsızlık ilkesini zedelediği
belirtilerek kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 6. ve 159. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un dava konusu kural olan 'Yürütme' başlıklı 48.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında, Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulunun
yürüteceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 109. maddesinde, Bakanlar Kurulunun, Başbakan ve
bakanlardan oluşacağı; 112. maddesinde ise Başbakan'ın, Bakanlar Kurulunun
başkanı olarak, bakanlıklar arasında işbirliğini sağlayacağı ve hükümetin genel
siyasetinin yürütülmesini gözeteceği, Bakanlar Kurulunun da bu siyasetin
yürütülmesinden birlikte sorumlu olacağı öngörülmüştür. Buna göre, Bakanlar
Kurulu, siyasi sorumluluk gereği meydana gelen aksaklıklar karşısında uygun
gördüğü önlemleri almaya yetkilidir. Buna göre, siyasi olarak kanunları
yürütmekle sorumlu olan organın Bakanlar Kurulu olması karşısında, Kurulun
faaliyetleri ile ilgisi bulunmayan kuralın yargı bağımsızlığını zedeleyen bir
yönü bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 6. ve 159. maddeleriyle
ilgisi görülmemiştir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
11.12.2010 günlü, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu'nun;
A- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1- (h) bendinde yer alan ''geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' ibaresine,
2- (l) bendinde yer alan ''geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' ibaresine,
B- 3. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
C- 14. maddesinin (2) numaralı fıkrasında yer alan ''Üçüncü
Daire Başkanının gözetiminde''ibaresi ile (5) numaralı fıkrasına,
D- 17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin birinci
cümlesine,
E- 25. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
F- 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya
çıkması hâlinde'' ibaresi ile ikinci cümlesine,
G- 30. maddesinin (5) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer
alan ''ancak gündemin düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin
ortaya çıkması hâlinde'' ibaresi ile ikinci cümlesine,
H- 31. maddesinin (4) numaralı fıkrasına,
I- 36. maddesinin (10) numaralı fıkrasına,
J- 38. maddesinin (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesi ile (10)
numaralı fıkrasına,
K- Geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasına,
L- Geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
M- 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasına,
yönelik iptal istemleri, 7.3.2013 günlü, E.2011/20, K. 2013/41
sayılı kararla reddedildiğinden, bu maddelere, fıkralara, ibarelere ve
cümlelere ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE, 7.3.2013 gününde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
11.12.2010 günlü, 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu'nun;
A- 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının;
1- (h) bendinde yer alan ''geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' ibaresinin,
2- (l) bendinde yer alan ''geçici yetki veya herhangi bir
görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan'' ibaresinin,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE,
Mehmet ERTEN'in karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
B- 3. maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz
PAKSÜT'ün karşıoyu ve OYÇOKLUĞUYLA,
C- 14. maddesinin;
1- (2) numaralı fıkrasında yer alan ''Üçüncü Daire
Başkanının gözetiminde'' ibaresinin,
2- (5) numaralı fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
D- 17. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinin birinci
cümlesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
E- 25. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
F- 29. maddesinin (5) numaralı fıkrasının;
1- Birinci cümlesinde yer alan ''ancak gündemin
düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde'' ibaresinin,
2- İkinci cümlesinin,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
G- 30. maddesinin (5) numaralı fıkrasının;
1- Birinci cümlesinde yer alan ''ancak gündemin
düzenlenmesinden sonra ivedi ve süreli işlerin ortaya çıkması hâlinde'' ibaresinin,
2- İkinci cümlesinin,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
H- 31. maddesinin (4) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
I- 36. maddesinin (10) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
J- 38. maddesinin;
1- (4) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
2- (10) numaralı fıkrasının,
Anayasa'ya aykırı olmadıklarına ve iptal istemlerinin REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
K- Geçici 2. maddesinin (2) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
L- Geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
M- 48. maddesinin (1) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
7.3.2013 gününde karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Zehra Ayla
PERKTAŞ
|
Üye
Recep KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan ÜSTÜN
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Nuri NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi DURSUN
|
Üye
Celal Mümtaz
AKINCI
|
Üye
Erdal TERCAN
|
Üye
Muammer TOPAL
|
Üye
Zühtü ARSLAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
11.12.2010 günlü, 6087 sayılı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu'nun 'Tanımlar'başlıklı 2. maddesinin;
h) bendinde: 'Hâkim: 24/2/1983 tarihli ve 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanununda tanımlanan hâkim ile geçici yetki veya
herhangi bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapan hâkimi,',
l) bendinde :'Savcı: 2802 sayılı Kanunda tanımlanan
savcı ile geçici yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka bir
kurum veya kuruluşta görev yapan savcıyı,',
hükümleri yer almaktadır.
Maddenin (h) ve (l) bentlerinde koyu renk yazı ile gösterilen dava
konusu kurallar, 2802 sayılı Kanun'da belirtilen hâkim ve savcı tanımına ek
tanım getirmektedir. Getirilen bu tanım uyarınca, hâkim ve savcıların geçici
yetki veya herhangi bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev
yapmaları halinde bile, hâkim ve savcı sıfatlarının devam edeceği, onlar hakkındaki
hükümlere tâbi olacakları ve hâkim ve savcılara tanınan haklardan
yararlanacakları anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 'Hâkimlik ve savcılık mesleği' başlıklı
140. maddesinin birinci fıkrasında 'Hâkimler ve savcılar adlî ve
idarî yargı hâkim ve savcıları olarak görev yaparlar. Bu görevler meslekten
hâkim ve savcılar eliyle yürütülür.', beşinci fıkrasında 'Hâkimler
ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, resmî ve özel hiçbir görev
alamazlar.', son fıkrasında da 'Hâkim ve savcı olup da adalet
hizmetindeki idarî görevlerde çalışanlar, hâkimler ve savcılar hakkındaki
hükümlere tâbidirler. Bunlar, hâkimler ve savcılara ait esaslar dairesinde
sınıflandırılır ve derecelendirilirler, hâkimlere ve savcılara tanınan her
türlü haklardan yararlanırlar.' denilmektedir.
Anayasa, sadece adli ve idari yargı görevini fiilen yapanların
hâkim ve savcı mesleğinden sayılacaklarını, hâkim ve savcıların bu görevleri
devam ederken kanunda belirtilenlerden başka resmi ve özel hiçbir görevi ek
olarak alamayacaklarını, bunun tek istisnasının hâkim ve savcı olup da adalet
hizmetindeki idarî görevlerde çalışanlar olduğunu ifade ederek kimlerin
hâkimlik ve savcılık mesleğinden sayılmaları gerektiğinin sınırlarını
duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirtmekte ve bu sınırlar dışındaki
görevlendirmeleri hâkimlik ve savcılık mesleği bakımından dikkate almamaktadır.
Hak arama hürriyetinin ve adil yargılamanın temel güvencelerinden
birini oluşturan hâkimlik ve savcılık mesleğinin önemini gözeten anayasa
koyucu, bu meslekleri özel olarak Anayasa'da tanımlamak suretiyle kanuna
bırakmamıştır.
Dava konusu kurallar ise hâkim ve savcı iken geçici yetki veya
herhangi bir görevlendirmeyle başka bir kurum veya kuruluşta görev yapanları da
yaptıkları görevin niteliği ne olursa olsun, hâkimlik ve savcılık mesleğinin
kapsamı içinde kabul etmekte, böylece hâkimlik ve savcılık mesleğiyle ilgili
Anayasa'da öngörülen kimlerin hâkim ve savcı sayılmaları gerektiğine ilişkin
tanımın sınırlarını genişletmekte ve bu haliyle de Anayasa'nın 140. maddesine
aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenle kuralların iptali gerekir.
KARŞIOY YAZISI
1. 6087 sayılı Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Kanunu'nun 3.
maddesinin (4) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin Anayasa'ya aykırılığı:
(4) numaralı fıkranın birinci cümlesinde Adalet Bakanlığı
Müsteşarının Kurulun tabii üyesi olduğu belirtilmiş, ikinci cümlesinde ise'Müsteşar
bulunmadığı zaman kendisine vekalet etmekte olan, Kurul toplantılarına katılır'denilmiştir.
İptal istemi, fıkranın ikinci cümlesine, yani müsteşarın tabii
üyeliğinin müsteşara vekalet edenlere de teşmil edilmesine ilişkindir.
Yargı bağımsızlığı yönünden esasen sağlıksız bir düzenleme olan
ancak Anayasa hükmü olması dolayısıyla iptali mümkün bulunmayan Adalet
bakanlığı müsteşarının tabii üyeliğini daha alt seviyedeki Adalet Bakanlığı
bürokratlarını da kapsayacak şekilde genişleten kuralın aşağıdaki nedenlerle
Anayasaya aykırı olduğu görüşündeyim.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HYK) Anayasa'nın 159.
maddesinde düzenlenmiştir. Maddenin üçüncü fıkrasında Kurulun ne şekilde
oluşacağı açıklanmış, dördüncü fıkrada seçimlerin zamanı, beşinci fıkrada asıl
ve yedek üyelerin sıralanması esasları belirtilmiştir. Anayasa'nın bu
düzenlemeleriyle Kurulun üyelikleri duraksamaya veya yoruma yer vermeyecek
şekilde saptanmış, kanun koyucuya veya idareye, uygun gördükleri kişileri Kurul
üyelerinden mazeretli olanların yerine Kurul çalışmalarına gönderme yetkisi
verilmemiştir. Buna göre, Adalet Bakanlığı Müsteşarı Anayasa tarafından şahsen
belirlenmiş bir üye olup, bunun yerine İdarece bir başkasının kurula
gönderilmesi mümkün değildir.
Üyeleri Anayasa ve kanunlarla açıkça belirlenen kurul veya
organlarda üyelerin bulunmadığı zaman yerine yine Anayasa veya kanunda
öngörülmemişse vekalet müessesesinin uygulanmaması kamu hukukunda temel
kuraldır. Buna göre, yüksek yargı organlarında, bağımsız veya özerk üst
kurullarda üyenin bulunmaması halinde yerine vekilini göndermesi şeklinde bir
uygulama söz konusu olamaz.
HSYK üyeliklerinde de İdare hukukunun vekalet kurumuna ilişkin
esaslarının geçerli olamayacağı açıktır. Bu durum HSYK'nın başkanı olan Adalet
Bakanı için de geçerlidir. Anayasanın 113. maddesine göre bir Bakanın izinli
veya özürlü olması halinde kendisine başka bir Bakanın vekalet etmesi
öngörülmüş ise de Anayasa koyucu aynı esasın HSYK için geçerli olmasını uygun
bulmamış, 159. maddenin yedinci fıkrasında Kurulun Başkanı olan Adalet
Bakanı'nın bulunmadığı durumlarda Kurula başkanlık etmek üzere Daire
Başkanlarından birinin Başkan vekili olarak seçilmesi esası getirilmiştir. Aynı
şekilde, özel bir yapısı bulunan ve üyeleri bizzat Anayasa tarafından
belirlenmiş olan Kurulda müsteşar yerine, kendisine Bakanlıktaki bürokratik
görevlerinde vekalet eden bir yardımcısının görev yapması mümkün değildir.
Anayasa'da Müsteşara vekalet konusunda açık bir düzenleme bulunmaması, bu
konuda yasa koyucuya takdir hakkı verildiği anlamına gelmez. Zira anayasa ilke
olarak HSYK'da yedek üyelik kurumunu benimsemiştir. Kaldı ki Müsteşarın bazı
toplantılara katılamaması, görev yaptığı Dairenin çalışmalarını engellemeyecek
veya karar almasını etkilemeyecektir. Kural, HSYK'nın üyelerinden birinin
belirlenmesinin ötesinde, siyaset kurumunun bir parçası olan Adalet
Bakanlığının Kurulda daimi olarak mevcudiyetini sağlamayı amaçlamaktadır.
HSYK'da Adalet Bakanlığının daimi olarak temsilini
kurumsallaştırmakla, iptal istemine konu kuralın yargı bağımsızlığını daha da
zedelediği açıktır. Bu yönüyle hukuk devleti ve kuvvetler ayrılığı ilkesine de
aykırıdır.
Anayasa'nın 2. ve 159. maddelerine aykırı olan kuralın iptali
gerekir.
2. Geçici Madde 3'ün (1) numaralı fıkrasının Anayasaya aykırılığı:
HSYK Kanunu'nun Geçici 3. maddesinin (1) numaralı fıkrasında 2461
sayılı Kanunla kurulan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca haklarında
meslekten çıkarma cezası verilen hakim ve savcıların, bu cezanın kaldırılması
için idari dava açmadan önce, bu Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
altmış gün içinde Kurula başvurmaları gerektiği belirtilmiştir.
Geçici Madde 3'ün (3) numaralı fıkrasına göre, Kurul, başvurunun
kabulü halinde ilgilinin hakimlik ve savcılık mesleğine tekrar atanmasına karar
verebileceği gibi, önceden verilmiş olan meslekten çıkarma cezasına konu eylem
sebebiyle başka bir disiplin cezası verilmesine gerek gördüğünde eyleme uyan
disiplin cezasına karar verebilecektir. Maddenin (4) numaralı fıkrasına göre bu
şekilde verilen farklı bir disiplin cezasına karşı on gün içinde yeniden
inceleme talebinde bulunulabilecek, yeniden inceleme talebi üzerine verilen
kararlar kesin olacaktır. (5) numaralı fıkranın son cümlesinde, üçüncü fıkra
uyarınca verilen kararların yargı denetimi dışında olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 159. maddesinin onuncu fıkrasında Kurulun meslekten
çıkarma cezasına ilişkin olanlar dışındaki kararlarına karşı yargı mercilerine
başvurulamayacağı öngörülmüştür. Buna göre, Kurulun meslekten çıkarma
kararlarına karşı idari yargıya başvurulabilecek, yargı bu istem doğrultusunda
karar verirse daha önceki meslekten çıkarma kararı kaldırılabilecektir. İptali
istenen kural ise Anayasa'nın yargıya verdiği bir yetkiyi idari bir kurul olan
ve görevleri Anayasa'nın 159. maddesinde tahdidi olarak belirtilen HSYK'ya
devretmektedir. Kural bu nedenle Anayasa'nın 2. ve 159. maddelerine aykırıdır.
Daha önce verilip kesinleşmiş meslekten çıkarma kararlarının idari
bir tasarrufla ortadan kaldırılması Anayasada öngörülmemiştir. Ancak Geçici
Madde 3'ün (3) ve (5) numaralı fıkralarıyla birlikte değerlendirildiğinde
kuralla, başvuru halinde, daha önce verilmiş ve uygulanmış olan meslekten
çıkarma cezasına ilaveten, yeniden disiplin kovuşturması yapılarak farklı bir
disiplin cezası verilmesinin olanaklı hale getirildiği görülmektedir. Aynı
kişinin aynı eylemden dolayı ikinci kez yargılanamayacağına(non bis in idem)dair
evrensel hukuk ilkelerine aykırı olan, daha önceki disiplin cezasının
zamanaşımına ilişkin hükümlerine bağlı kalınmaksızın yeniden disiplin cezası
verilmesini olanaklı hale getiren kural, Anayasa'nın 36. maddesinde yer alan
adil yargılanma hakkına da aykırıdır.
Açıklanan nedenlerle kuralın iptali gerekir.
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|