ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2011/45
Karar Sayısı : 2013/24
Karar Günü : 31.1.2013
R.G. Tarih-Sayı :
13.1.2015-29235
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi
(Cumhuriyet Halk Partisi) Türkiye Büyük Millet Meclisi Grubu adına Grup
Başkanvekilleri M. Akif HAMZAÇEBİ ve Muharrem İNCE
İPTAL DAVASININ KONUSU : 17.2.2011 günlü, 6114
sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun'un;
1- 3. maddesinin;
a- (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin, "Yükseköğretim
kurumları ve Yükseköğretim Kurulu" yönlerinden,
b- (4) numaralı fıkrasının son cümlesinin,
2- 4. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan ".müşterek
kararname." ibaresinin,
b- (11) numaralı fıkrasının (f) bendinde yer alan ".Bakanlar
Kuruluna." ibaresinin,
3- 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ".Bakanlar
Kurulu." ibaresinin,
4- 6. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
b- (4) numaralı fıkrasının birinci ve son cümlelerinin,
c- (14) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ".hizmet
bedeli." ibaresinin,
d- (16) numaralı fıkrasının (a) bendinin,
5- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının son cümlesinde yer
alan ".Bakanlar Kurulunun."ibaresinin,
6- 14. maddesiyle değiştirilen, 25.4.2001 günlü, 4652 sayılı Polis
Yüksek Öğretim Kanunu'nun;
a- 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ".lise
ve dengi okulları bitirenler." ibaresinin,
b- 15. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ".lise
ve dengi okulları bitirenler." ibaresinin,
7- Geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
Anayasa'nın 2., 7., 10., 128., 130. ve 131. maddelerine aykırılığı
ileri sürülerek iptallerine ve yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesi
istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
Kanun'un iptali istenilen kuralların yer aldığı;
1- 3. maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkraları şöyledir:
"(3) Başkanlık, bu Kanunla ve diğer mevzuatla verilen
görev ve yetkilerini kendi sorumluluğu altında, bağımsız olarak yerine getirir
ve kullanır. Başkanlığın yürüttüğü iş ve işlemlerin yerine
getirilmesinde, Başkanlık çalışanları ve görevlendirilen diğer uygulayıcı
birimlere sınav sorularının oluşturulması, ölçme, değerlendirme ve yerleştirme
yöntem ve süreçlerinin seçimi ve uygulanmasında hiçbir organ, makam, merci veya
kişi tarafından talimat verilemez.
(4) Başkanlık, sınav, ölçme, değerlendirme ve yerleştirme
hizmetlerini yerine getirirken ihtiyaç duyduğu aşamalarda, soru hazırlama,
donanım ve yazılım olarak bilgisayar ve iletişim altyapısı, baskı, paketleme,
taşıma, dağıtım, güvenlik ve işgücü hizmetleri satın alabilir. Sınav
hizmetleriyle sınırlı kalmak üzere bu mal ve hizmetlerin
temininde, Başkanlık ile Başkanlığın kuracağı veya iştirak edeceği
şirketler tarafından gerçek kişiler, kamu tüzel kişileri veya özel hukuk
tüzel kişilerinden alınan mal ve hizmetlerle ilgili olarak 4/1/2002 tarihli ve
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz. Söz konusu mal ve
hizmetlerin teminine ilişkin usul ve esaslar, Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak
Yükseköğretim Kurulu tarafından hazırlanacak yönetmelikle belirlenir."
2- 4. maddesinin (2) ve (11) numaralı fıkraları şöyledir:
"(2) Başkan, Devlet üniversitelerinde görev yapan profesör
unvanına sahip öğretim üyelerinden, Yükseköğretim Kurulunun önereceği üç aday
arasından müşterek kararname ile dört yıllığına atanır. Süresi
dolan Başkan, bir defaya mahsus olmak üzere yeniden atanabilir. Başkan ve
Devlet üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri arasından atanan Başkan
yardımcılarının yaş haddi, öğretim üyelerinde olduğu gibidir. Görev süresi
biten Başkan, yeni Başkan atanıncaya kadar görevine devam eder.
.
(11) Yönetim Kurulunun görevleri şunlardır:
a) Sınav sorularının hazırlanması veya sınavların yapılması için
gerekli görevlileri belirlemek ve komisyonları oluşturmak.
b) Sınavların yürütülmesinde gerekli kılavuz, açıklama ve
belgeleri onaylamak.
c) Yükseköğretim Kurulunun öngördüğü sınavları aksatmayacak
biçimde diğer kurumlardan gelen talepleri karşılamak üzere, Başkanlığın yıllık
iş programını oluşturmak.
ç) Sınav, ölçme, değerlendirme ve yerleştirme faaliyetlerine
yönelik olarak adaylardan veya kurumlardan alınacak hizmet bedellerini ve bedel
alınmayacak hizmetleri, kişi, kurum ve kuruluş itibarıyla tespit etmek.
d) Gerekli hâllerde sınavların kısmen veya tamamen iptaline,
ertelenmesine, adayların eşdeğer sınavlara alınmasına veya aday işlemlerinin
geçersiz sayılmasına ve sorumlular hakkında gerekli işlemlerin başlatılmasına
karar vermek.
e) Sınav koordinatörlükleri ile buralarda görevlendirilenlerin
görevlerini belirlemek.
f) Bakanlar Kuruluna sunulmak üzere, doğrudan
merkeze bağlı olarak kurulacak temsilciliklerin yeri ve sayısı hakkında
kararlar almak.
g) Başkanlığın görev alanına giren diğer konular arasından Başkan
tarafından gündeme alınanları görüşüp karara bağlamak."
3- 5. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Başkanlık, merkez teşkilatı ile doğrudan Başkanlığa
bağlı temsilciliklerden oluşur. Temsilciliklerin açılacağı yer ve sayıları
Yönetim Kurulunun teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararıyla
belirlenir."
4- 6. maddesinin (2), (4), (14) ve (16) numaralı fıkraları
şöyledir:
"(2) Başkana, Yükseköğretim Kurulu Başkan Vekiline
ödenen aylık ve sosyal yardımları; Başkan yardımcılarına, Yükseköğretim Yürütme
Kurulu üyelerine ödenen aylık ve sosyal yardımları geçmemek üzere, Bakanlar
Kurulu tarafından tespit edilecek tutarda ödeme yapılır. Başkan ve
Başkan yardımcıları tam zamanlı görev yapar ve görevleri süresince, lisansüstü
eğitim faaliyetleri hariç, başka hiçbir kurum veya kuruluşta ücretli iş
göremez.
.
(4) Başkanlıkta, Daire Başkanı, I. Hukuk Müşaviri, Basın
ve Halkla İlişkiler Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Uzmanı ve Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Uzman Yardımcısı ile
doğrudan Başkanlığa bağlı temsilcilikleri yönetmekle görevlendirilen Şube
Müdürü kadrolarına atananlar, kadroları karşılık gösterilmek suretiyle, 657
sayılı Kanun ve diğer kanunların sözleşmeli personel çalıştırılması hakkındaki
hükümlerine bağlı olmaksızın sözleşmeli olarak çalıştırılabilir. Bu
suretle çalıştırılacak personele, bu Kanuna ekli (1) sayılı cetvelde unvanları
itibarıyla yer alan taban ve tavan ücretleri arasında kalmak üzere, Bakanlar
Kurulu kararıyla belirlenecek tutarda aylık brüt sözleşme ücreti ödenir. Söz
konusu personele, çalıştıkları günlerle orantılı olarak, hastalık ve yıllık
izinler dâhil, ocak, nisan, temmuz, ekim aylarında birer aylık sözleşme ücreti
tutarında ikramiye ödenir. Bunlardan üstün gayret ve çalışmaları sonucu
emsallerine göre başarılı çalışmalar yaptıkları tespit edilenlere, Başkanın
onayı ile haziran ve aralık aylarında birer aylık sözleşme ücreti tutarına
kadar teşvik ikramiyesi ödenebilir. Bu fıkranın uygulanmasına ilişkin
usul ve esaslar ile söz konusu personele yapılacak diğer ödemeler Bakanlar
Kurulunca tespit edilir.
.
(14) Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı tarafından
yapılan merkezi sistem sınavlarında Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve
kurum müdürlükleri ile koordinatörlüklerce, her bir başvuru kaydı için
adaylardan alınacak başvuru, tercih, şifre verme gibi hizmet bedeli,
okulların ve koordinatörlüklerin sınav hizmetlerine yönelik ihtiyaçlarında
kullanılmak üzere koordinatörlük ile okul ve kurum müdürlüklerinin bağlı olduğu
il veya ilçe millî eğitim müdürlükleri nezdinde açılan hesaba aktarılır.
Başvuru, tercih, şifre verme gibi hizmet bedellerinin tahsiline ve söz konusu
tutarların harcanmasına ilişkin usul ve esaslar Millî Eğitim Bakanlığı ve
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı arasında imzalanacak protokolle,
koordinatörlüklere ilişkin usul ve esaslar Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığınca Maliye Bakanlığının görüşü alınarak belirlenir. Bu harcamalar
Sayıştay tarafından denetlenir.
.
(16) ÖSYM'nin gelirleri şunlardır:
a) Yurt içi ve yurt dışı sınav, ölçme, değerlendirme ve
yerleştirme hizmetleri karşılığında alınacak ücretler.
b) Yayın ve telif haklarından alınan ücretler.
c) Genel bütçeden yapılacak yardımlar.
ç) Başkanlığa yapılacak her türlü bağış, yardım ve vasiyetler.
d) Başkanlık gelirlerinin değerlendirilmesinden elde edilecek
gelirler.
e) Diğer gelirler."
5- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
"(1) Sınav soruları ile bunları hazırlamakla görevlendirilmiş
olan kişilerin kimlikleri gizli tutulur. Başkanlık, gizliliğin sağlanması için
gerekli bütün tedbirleri alır ve ilgili tüm kurumlarla işbirliği yapar. Soru
havuzundaki sorular hiçbir koşul altında kısmen ya da tamamen üçüncü şahıslara
verilmez. Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna erişim
için Bakanlar Kurulunun izni gereklidir."
6- 14. maddesi şöyledir:
"MADDE 14- 25/4/2001 tarihli ve 4652 sayılı Polis
Yüksek Öğretim Kanununun 10 uncu maddesinin ikinci fıkrasında ve 15 inci
maddesinin birinci fıkrasında yer alan "genel lise, erkek teknik öğretim,
kız teknik öğretim ve ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları"
ibaresi "lise ve dengi okulları bitirenler" şeklinde
değiştirilmiştir."
7- Geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrası şöyledir:
"(2) Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihte Yükseköğretim
Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi kadrolarında bulunan; Genel
Sekreter, I. Hukuk Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Araştırma Geliştirme Değerlendirme
Müdürü, Bilgi İşlem Müdürü, Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürü, Planlama ve Mali
İşler Müdürü, Sınav Hizmetleri Müdürü, İdari İşler Müdürü, Müdür ve Müdür Yardımcılarının
görevleri sona ermiş ve kadroları iptal edilmiştir. Bunlar herhangi bir
işlem veya tebligata gerek kalmaksızın Yükseköğretim Kuruluna ekli (2) sayılı
liste ile ihdas edilen Araştırmacı kadrolarına atanmış sayılır. Bu
şekilde atanmış sayılanların atandıkları kadroların aylık, ek gösterge, her
türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali haklar toplamının net tutarının, eski
kadrolarına bağlı olarak en son ayda almakta oldukları aylık, ek gösterge, her
türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali haklar toplamının net tutarından az
olması hâlinde aradaki fark, farklılık giderilinceye kadar, atandıkları kadroda
kaldıkları sürece, herhangi bir kesintiye tâbi tutulmaksızın tazminat olarak
ödenir. İsteğe bağlı unvan değişikliği yapanlar ile başka kurum ve kuruluşlara
geçenlere fark tazminatı ödenmesine son verilir."
B- Dayanılan ve İlgili Görülen Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın 2., 7., 10., 128., 130. ve 131.
maddelerine dayanılmış, Anayasa'nın 36. ve 138. maddeleri ise ilgili
görülmüştür.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Serruh
KALELİ, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Fettah OTO, Serdar
ÖZGÜLDÜR, Zehra Ayla PERKTAŞ, Recep KÖMÜRCÜ, Alparslan ALTAN, Burhan ÜSTÜN,
Engin YILDIRIM, Nuri NECİPOĞLU, Hicabi DURSUN, Celal Mümtaz AKINCI ve Erdal
TERCAN'ın katılımlarıyla 18.5.2011 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında,
dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü
durdurma isteminin ise esas inceleme aşamasında karara bağlanmasına
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, Raportör Hikmet TÜLEN tarafından
hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, dava konusu yasa kuralları, dayanılan ve
ilgili görülen Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ile diğer yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Kanun'un 3. Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin, "Yükseköğretim kurumları ve Yükseköğretim Kurulu"
Yönlerinden İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının (ÖSYM) görevlerini, yükseköğretim kurumları ve diğer kamu kurum
ve kuruluşları olmak üzere ikiye ayırmak gerektiği, Anayasa'nın 130. ve 131.
maddeleri uyarınca, yükseköğretim kurumlarıyla ilgili planlama, düzenleme,
yönetme ve denetleme görevinin Yükseköğretim Kuruluna (YÖK) verildiği,
yükseköğretime giriş dâhil kurumların tüm sınavlarının, seçme ve yerleştirme
işlemlerinin YÖK'ün görev ve yetkilerinden ayrılamayacağı, ÖSYM'nin görev ve
yetkilerini kendi sorumluluğu altında ve YÖK'ten bağımsız olarak yerine getirip
kullanmasının, YÖK'e ait görev ve yetkilerin ayrı bir karar organına devri
niteliği taşıdığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 130. ve 131. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 3. maddesinin (3) numaralı fıkrasının dava konusu birinci
cümlesinde, ÖSYM'nin, bu Kanunla ve diğer mevzuatla verilen görev ve
yetkilerini kendi sorumluluğu altında, bağımsız olarak yerine getireceği ve
kullanacağı öngörülmüştür. Fıkranın ikinci cümlesinde ise ÖSYM'nin yürüttüğü iş
ve işlemlerin yerine getirilmesinde, ÖSYM çalışanları ve görevlendirilen diğer
uygulayıcı birimlere sınav sorularının oluşturulması, ölçme, değerlendirme ve
yerleştirme yöntem ve süreçlerinin seçimi ve uygulanmasında hiçbir organ,
makam, merci veya kişi tarafından talimat verilemeyeceği belirtilmek suretiyle,
ÖSYM'nin bağımsızlığından ne anlaşılması gerektiği açıklanmıştır.
Anayasa'nın "Yükseköğretim kurumları" başlıklı
130. maddesinde, Devlet ve vakıf
üniversitelerinin kuruluş ve işleyişlerine ilişkin esaslar düzenlenmiş, anılan
maddenin dokuzuncu fıkrasında ise yükseköğretime girişin kanunla düzenleneceği
belirtilmiştir.
Anayasa'nın "Yükseköğretim üst
kuruluşları" başlıklı 131. maddesinin birinci fıkrasında, yükseköğretim
kurumlarının öğretimini planlamak, düzenlemek, yönetmek, denetlemek,
yükseköğretim kurumlarındaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma
faaliyetlerini yönlendirmek, bu kurumların kanunda belirtilen amaç ve ilkeler
doğrultusunda kurulmasını, geliştirilmesini ve üniversitelere tahsis edilen
kaynakların etkili bir biçimde kullanılmasını sağlamak ve öğretim elemanlarının
yetiştirilmesi için planlama yapmak maksadı ile YÖK'ün kurulacağı ifade
edilmiştir. Fıkrada YÖK'ün kuruluş amaçları belirlenirken aynı zamanda
görevleri de sayılmıştır. Buna göre, yükseköğretim kurumlarının öğretimini
planlamak, bu kurumlardaki eğitim-öğretim ve bilimsel araştırma faaliyetlerini
yönlendirmek YÖK'ün görevleri arasında sayılmıştır. Bu görevlerin, ülkenin
ihtiyaçları da dikkate alınarak yükseköğretime geçirilecek öğrencilerin sayısı,
bu öğrencilerin hangi alanlardan ve ne oranda seçileceği, kontenjanların ne
şekilde dağıtılacağının belirlenmesi gibi hususları da kapsayacağı açıktır.
Anayasa'nın 130. maddesinin dokuzuncu fıkrasında, yükseköğretime
girişin kanunla düzenleneceği belirtilmiş ancak, yükseköğretime giriş
işlemlerinin ne şekilde ve hangi birim tarafından yapılacağına ilişkin açık bir
hükme yer verilmemiş, bu husus kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır.
Kanun koyucu, yükseköğretime giriş sınav ve yerleştirme
işlemlerinin, Kanunla kurulan ÖSYM tarafından yerine getirilmesini
öngörmüştür. ÖSYM, hizmet
bakımından yerinden yönetim kuruluşu olup statüsü Anayasa'da değil, Kanun'da düzenlenmiştir. Kanun'da, ÖSYM'nin idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli ve YÖK ile
ilgili bir kuruluş olduğu ifade edilmektedir. Yükseköğretime girişte
uygulanacak sınav ve yerleştirme işlemlerinin merkezi idare teşkilatı dışında
oluşturulmuş idari ve mali özerkliği haiz bir kurum olan ÖSYM'ye bırakılması
kanun koyucunun takdirinde olduğu gibiÖSYM'nin teşkilatının düzenlenmesi bağlamında kanun koyucuyu sınırlandıran
anayasal bir kural da bulunmamaktadır.
Türk idari teşkilatı içinde yer alan ilgili
kuruluşlar, kamudaki bazı alanları düzenlemek ve korumak amacıyla kurulan, kamu
tüzel kişiliğine sahip, yönetimleri idari ve mali açıdan özerk olan
kuruluşlardır. Kurumların özerkliğinin unsurlarının neler olduğu yönünden
Anayasa'da açık bir kural yer almadığı gibi ilgili kanunlarda da her duruma
uyan genel ve tek bir özerklik tanımlaması da bulunmamaktadır. Özerk kamu
kurumlarının statüleri ilgili kanunlarda gösterilmektedir. Dolayısıyla, kamu
kurumlarının kuruluş ve işleyişlerinin düzenlenmesi ve gerektiğinde bu kurumların
varlığına son verilmesi hususunda kanun koyucunun takdir yetkisinin olduğu
açıktır.
Kanun koyucu, yasamanın asliliği ve genelliği
ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa'da düzenlenmeyen bir alanı doğrudan
düzenleyebilir. Bu bağlamda, kanun koyucunun ÖSYM'nin teşkilat, görev ve
yetkileri ile ÖSYM tarafından yapılacak her türlü sınav ve yerleştirmeler ve bu
sınavlarda görev alanların yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları
belirlemek konusunda anayasal sınırlar içinde takdir yetkisi bulunmaktadır.
Kaldı ki ÖSYM'nin YÖK'ten kurumsal anlamda
tamamen bağımsız olduğu da söylenemez. Zira, Kanun'da ÖSYM'nin YÖK'ün ilgili
kuruluşu olduğu ve başta üniversiteye giriş sınavları olmak üzere ÖSYM'nin
yapacağı her türlü bilim, yetenek ve yabancı dil sınavlarının YÖK kararlarına
istinaden yapılacağı açıkça belirtilmiştir. İtiraz konusu kural ile ÖSYM
görevlerini yerine getirirken, bu görevlerin niteliği gereği fonksiyonel olarak
bağımsız kılınmıştır.
ÖSYM'nin yapacağı sınavlar ile seçme ve yerleştirmeler, YÖK
kararlarına dayalı olarak yapılacağından, bu konularda temel ilkeleri ve
çerçeveyi belirlemek yetkisi YÖK'e aittir. ÖSYM, YÖK tarafından belirlenen
temel ilke ve çerçeve içerisinde sınavlar ile seçme ve yerleştirmelerin
yapılmasından sorumludur. Bu itibarla dava konusu kural ile YÖK'ün devre dışı
bırakıldığı ve ÖSYM'nin YÖK'e ait görev ve yetkileri kullandığı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 130. ve 131.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
B- Kanun'un 3. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Son Cümlesinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, hiçbir çerçeve çizilmeden, ölçüt, esas ve usul
getirilmeden, ÖSYM'nin sınav hizmetleriyle sınırlı kalmak üzere maddede
belirtilen bir takım mal ve hizmetlerin teminine ilişkin usul ve esasların
belirlenmesinin doğrudan yönetmeliğe bırakıldığı, yönetmelik hazırlanırken Kamu
İhale Kurumunun görüşünün alınacak olmasının kanun koyucu tarafından
belirlenmesi gereken esas ve usullerin gereğinin yerine getirildiği anlamına
gelmeyeceği, kanunlarla düzenlenmemiş bir alanda, kanun ile yürütmeye genel
nitelikte kural koyma yetkisinin verilemeyeceği, kanun koyucunun temel ilkeleri
koymadan, çerçeveyi çizmeden yürütmeye yetki vermemesi ve sınırsız, belirsiz
bir alanı yönetimin düzenlemesine bırakmaması gerektiği belirtilerek kuralın,
Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 3. maddesinin (4) numaralı fıkrasında, ÖSYM'nin sınav,
ölçme, değerlendirme ve yerleştirme hizmetlerini yerine getirirken ihtiyaç
duyduğu aşamalarda, soru hazırlama, donanım ve yazılım olarak bilgisayar ve
iletişim altyapısı, baskı, paketleme, taşıma, dağıtım, güvenlik ve işgücü
hizmetleri satın alabileceği ve sınav hizmetleriyle sınırlı kalmak üzere bu mal
ve hizmetlerin temininde, ÖSYM tarafından gerçek kişiler, kamu tüzel kişileri
veya özel hukuk tüzel kişilerinden alınan mal ve hizmetlerle ilgili olarak 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu hükümlerinin uygulanmayacağı kurala bağlanmıştır.
Fıkranın dava konusu son cümlesinde ise söz konusu mal ve hizmetlerin teminine
ilişkin usul ve esasların, Kamu İhale Kurumunun görüşü alınarak YÖK tarafından
hazırlanacak yönetmelikle belirleneceği öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir hukuk
devleti olduğu belirtilmiştir. Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun
olan, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her
alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya
aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı
sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir. Hukuk devleti ilkesinin bir
başka gereği ise kanunların kamu yararı amacını gerçekleştirmek üzere
çıkarılmasıdır.
4734 sayılı Kanun, kamunun mal ve hizmet alımlarına ilişkin
ihalelerinde saydamlığın, rekabetin, eşit muamelenin, güvenilirliğin,
gizliliğin, kamuoyu denetiminin, ihtiyaçların uygun şartlarla ve zamanında
karşılanmasının ve kaynakların verimli kullanılmasının en geniş şekilde
sağlanması, kamu kurum ve kuruluşlarının kullanımlarında bulunan her türlü
kaynaktan yapacakları ihalelerde tek bir yasal düzenlemeye tâbi olmaları
amacıyla çıkarılmıştır.
Anayasa Mahkemesi kararlarında da vurgulandığı gibi, Devlet
harcamalarında Kamu İhale Kanunu'nun uygulanmasını zorunlu kılan bir Anayasa
kuralı yoktur. Kamu İhale Kanunu bir Anayasa kuralı niteliğinde olmadığından,
kamu mal ve hizmet alımlarının mutlaka Kamu İhale Kanunu'nda öngörülen usuller
uygulanarak gerçekleştirilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır. Kanun koyucunun
bazı mal ve hizmetler yönünden farklı usuller benimsemesinde anayasal açıdan
bir engel yoktur. Ancak, kanun koyucunun, bazı mal ve hizmetleri Kamu İhale Kanunu'nda
öngörülen usullerin dışında tutarak farklı usullere tâbi kılabilme yetkisine
sahip olması, bu amaçla çıkarılacak kanunlarda hiçbir anayasal ilkeyle bağlı
olmayacağı anlamına gelmez. Bir mal ve hizmet alımı ihalesinin Kamu İhale
Kanunu'nda öngörülen usullerin dışına çıkarılırken, bunun özellikle hukuk
devleti ilkesinin bir gereği olan kamu yararı gözetilmeden yapılamayacağı
açıktır. Anayasa'ya uygunluk denetiminde ise kanun koyucunun kamu yararı
anlayışının isabetli olup olmadığı değil, incelenen kuralın kamu yararı dışında
belli bireylerin ya da grupların çıkarları gözetilerek yasalaştırılmış olup
olmadığı incelenecektir.
Kanun gerekçesinden dava konusu kuralla, ÖSYM'nin ülke genelinde
ve yurt dışında sınav, ölçme, değerlendirme ve yerleştirme hizmetlerini
yürüttüğü, bu görevlerini belli bir takvime uygun olarak gerçekleştirmek
zorunda olduğu, ÖSYM'nin bu hizmetlerin tamamını kendi personeli ile yerine
getirmesinin her zaman mümkün olmaması dolayısıyla birçok hizmetin ihale
yoluyla sağlanması gerektiği, ancak ihale işlemlerinin uzun bir süreç
gerektirmesi ve takvime bağlanan sınavların zamanında yapılma zorunluluğu
bulunmasından dolayı, sınav ve yerleştirmelere ilişkin mal ve hizmet alımı
işlemlerinin 4734 sayılı Kanun'dan muaf tutularak sürecin kısaltılması ve
uygulamanın kolaylaştırılmasının amaçlandığı dikkate alındığında, dava konusu
kuralın kamu yararı gözetilerek kabul edildiği anlaşılmaktadır.
Anayasa'nın 7. maddesinde, "Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." denilmektedir.
Anayasa Mahkemesinin pek çok kararında yasama yetkisinin devredilmezliği
ilkesinden ne anlaşılması gerektiği hususu açıklanmıştır. Buna göre, kanunla
düzenleme ilkesi, düzenlenen konudan yalnız kavram, ad ve kurum olarak söz
edilmesi değil, bunların kanun metninde kurallaştırılmasıdır. Kurallaştırma ise
düzenlenen alanda temel ilkelerin konulmasını ve çerçevenin çizilmiş olmasını
ifade eder. Ancak bu koşulla uzmanlık ve teknik konulara ilişkin ayrıntıların
belirlenmesi yürütme organının takdirine bırakılabilir.
Yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir kanun hükmünün
Anayasa'nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkeleri koyması,
çerçeveyi çizmesi, sınırsız, belirsiz, geniş bir alanı yürütmenin düzenlemesine
bırakmaması gerekir.
YÖK'e verilen, mal ve hizmet teminine ilişkin usul ve esasları
belirleme yetkisi, işin özelliğinden kaynaklanan, uzmanlık gerektiren, teknik
konuları içeren, objektif bir düzenleme yetkisidir. Kanun koyucu, sınav
hizmetleriyle sınırlı olmak üzere ÖSYM'nin sınav, ölçme, değerlendirme ve
yerleştirme hizmetlerini yerine getirirken ihtiyaç duyduğu aşamalarda, soru
hazırlama, donanım ve yazılım olarak bilgisayar ve iletişim altyapısı, baskı,
paketleme, taşıma, dağıtım, güvenlik ve işgücü hizmetlerini gerçek kişiler,
kamu tüzel kişileri veya özel hukuk tüzel kişilerinden satın alabileceğini
belirterek, yönetmeliğin kapsamında yer alacak konularla ilgili asli
düzenlemeleri yapmış ve bu şekilde YÖK'e verilen yetkinin çerçevesini
belirlemiştir. Buna göre, kanun ile belirlenen bu çerçeve içerisinde teknik ve
uygulamayı esas alan detayların belirlenmesi konusunda idareye yetki verilmesi
yasama yetkisinin devri niteliğinde değildir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
C- Kanun'un 4. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".müşterek
kararname." İbaresinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, müşterek kararnamelerin yürütme organının idari
nitelikte bir düzenlemesi olduğu, ÖSYM'nin anayasal güvence altında özerk bir
yapıda bulunduğu ve bu yönüyle ÖSYM Başkanı'nın bir bakanlık ya da Başbakan ile
bir ilgi ve bağlantısının bulunamayacağı, bu nedenle de müşterek kararnameyle
atanmasının hukuk devleti ilkesine aykırı olduğu, anayasal konumlarının,
yükseköğretim kurumları ve YÖK'ün Başbakan ya da bir bakanla hiyerarşik
bağlantısına izin vermediği gibi YÖK'ün ilgili kuruluşu olan ÖSYM'nin de bu tür
bir bağlantıya girmesine izin vermeyeceği belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2.,
130. ve 131. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 4. maddesinin dava konusu ibareyi de içeren (2) numaralı
fıkrasında, ÖSYM Başkanının devlet üniversitelerinde görev yapan profesör
unvanına sahip öğretim üyelerinden, Yükseköğretim Kurulunun önereceği üç aday
arasından müşterek kararname ile dört yıllığına atanacağı öngörülmüştür.
Anayasa'da ÖSYM ile ilgili
herhangi bir kural yer almadığı gibi, ÖSYM Başkanının hangi organ
tarafından ve nasıl bir yöntem izlenerek atanacağı ile ilgili olarak da
emredici ya da yasaklayıcı herhangi bir hüküm de bulunmamaktadır. Yasama yetkisinin asliliği ve genelliği
ilkesi gereğince kanun koyucu bu alanı dava konusu kural ile düzenlemiştir.
Anayasa'da düzenlenmemiş bir alanın kanun koyucunun takdirine bırakıldığı,
Anayasa'nın temel ilkeleri ile yasaklayıcı hükümlerine aykırı olmamak kaydıyla,
bu konudaki tercihin kanun koyucunun takdiri kapsamında kaldığı kabul
edilmelidir. Kanun koyucu, dava konusu kuralı vazederken ÖSYM Başkanının,
Yükseköğretim Kurulunun belirleyeceği üç aday arasından müşterek kararname ile
atanması yöntemini tercih etmiştir.
Anayasa'nın 8. maddesinde, "Yürütme yetkisi ve görevi,
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun
olarak kullanılır ve yerine getirilir." denilmekte, 104.
maddesinde de "kararnameleri imzalamak" Cumhurbaşkanının
yürütme alanındaki görev ve yetkileri arasında sayılmaktadır. Anayasa'nın 104.
maddesinde sözü edilen "kararnameler", kanun hükmünde
kararnameler ile Bakanlar Kurulunun çeşitli kararnamelerinin yanında üst düzey
yöneticilerin atanması ile ilgili müşterek kararnameleri de kapsamaktadır.
Kamu politikasının tayinine katılan, etkin bir otoriteye sahip
olan, kuruluşların amacının gerçekleşmesinde önemli yetki ve sorumluluklarla
donatılan, planlama, örgütlenme, personel ve kadrolarını yöneten, denetim ve
temsil gibi işlevleri yerine getiren kamu görevlilerinin, üst düzey yönetici
konumunda olmaları nedeniyle bunların atamaları müşterek kararname ile
yapılmaktadır.
Kanun'a göre ÖSYM Başkanı, Başkanlık hizmetlerini mevzuata,
Yönetim Kurulu kararlarına, Başkanlığın amaç ve politikalarına, stratejik
planına, performans ölçütlerine ve hizmet kalite standartlarına uygun olarak
düzenleyen, yürüten ve hizmet birimleri arasındaki koordinasyonu sağlayan, en
üst amirdir. Bu nedenle, üst düzey yönetici konumunda bulunan ÖSYM Başkanının
ataması da bu çerçevede değerlendirilmelidir.
Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu olan ÖSYM'nin Başkanının
müşterek kararnameyle atanması, merkezi idarenin yerinden yönetim kuruluşları
üzerindeki vesayet yetkisinin bir gereği olarak görülmelidir. Bu çerçevede ÖSYM
Başkanının, Yükseköğretim Kurulunca gösterilen adaylar arasından müşterek
kararname ile atanmasının özerklikle bağdaşmayacağı ileri sürülemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 130. ve
131. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
D- Kanun'un 4. Maddesinin (11) Numaralı Fıkrasının (f) Bendinde
Yer Alan ".Bakanlar Kuruluna...", 5. Maddesinin (1) Numaralı
Fıkrasında Yer Alan ".Bakanlar Kurulu...", 9. Maddesinin (1)
Numaralı Fıkrasının Son Cümlesinde Yer Alan ".Bakanlar Kurulunun."
İbarelerinin İncelenmesi
1- 4. Maddenin (11) Numaralı Fıkrasının (f) Bendinde Yer
Alan ".Bakanlar Kuruluna.." İbaresi ile 5. Maddenin (1)
Numaralı Fıkrasında Yer Alan ".Bakanlar Kurulu.." İbaresi
Dava dilekçesinde, ÖSYM'ye bağlı olarak kurulacak temsilciliklerin
yeri ve sayısı hakkında yönetim kuruluna tanınan görev ve yetkinin "karar
alma" ile sınırlı kaldığı, alınan kararın uygulanmasının Bakanlar
Kuruluna bırakıldığı belirtilerek, temsilciliklerin açılması bağlamında ÖSYM
ile Bakanlar Kurulu arasında kurulan bu bağlantının, Anayasa'nın 130. ve 131.
maddelerinde ifadesini bulan özerklik ilkesini zedeleyeceği ileri sürülmüştür.
Dava konusu kurallarla, ÖSYM'nin doğrudan merkeze bağlı olarak
açılacak temsilciliklerinin yer ve sayılarının, yönetim kurulunun teklifi ve
Bakanlar Kurulu kararıyla belirleneceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa'nın 123. maddesinde, idarenin kuruluş ve görevleriyle bir
bütün olduğu ve kanunla düzenleneceği öngörüldükten sonra, idarenin kuruluş ve
görevlerinin, merkezden yönetim ve yerinden yönetim esaslarına dayandığı hükme
bağlanarak, kamu tüzel kişiliğinin ancak kanunla veya kanunun açıkça verdiği
yetkiye dayanılarak kurulacağı belirtilmiştir.
Yerinden yönetim kuruluşları, yer veya hizmet yönünden yerinden
yönetim kuruluşları biçiminde ikiye ayrılmaktadır. Mahalli idareler, Anayasa'nın
127. maddesinde düzenlenmiş ve bunlara tanınan idari ve mali özerkliğin kapsamı
gösterilmiştir. Buna karşılık, Anayasa'da, özel olarak hizmet yönünden yerinden
yönetim kuruluşlarını düzenleyen herhangi bir hükme yer verilmemiştir.
Anayasa Mahkemesinin kararlarında ifade edildiği üzere,
Anayasa'nın 127. maddesi, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşlarını
kapsamamaktadır. Hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşları, Anayasa'nın 123.
maddesine dayanılarak kamu tüzel kişiliği biçiminde kurulmaktadır. Kamu tüzel
kişiliğini haiz olunması, idari ve mali özekliğe sahip olmayı zorunlu
kılmaktadır. Zira tüzel kişilik, özünde, merkezî idareden bağımsız karar
alabilmeyi gerektirmektedir. Ancak Anayasa'da, yer yönünden yerinden yönetim
kuruluşları olan mahallî idarelerden farklı olarak hizmet yönünden yerinden
yönetim kuruluşlarının idari ve mali özerkliğinin ölçüsüyle ilgili herhangi bir
hüküm yer almamaktadır. Bu nedenle, hizmet yönünden yerinden yönetim
kuruluşlarına tanınacak özerkliğin derecesinin tayin edilmesi kanun koyucunun
takdirindedir.
Hizmet yönünden yerinden
yönetim kuruluşlarının özerkliklerinin unsurları konusunda Anayasa'da açık bir
kural yer almadığı gibi ilgili kanunlarda da her duruma uyan genel ve tek bir
özerklik tanımlaması da bulunmamaktadır. Bu kurumların özerkliklerine yönelik
düzenlemeler kanunlarda yer almaktadır. Özerklik kişi ve
kuruluşların kendi faaliyetlerine ilişkin kararları alma ve uygulama konusunda
gerekli yetkiyle donatılmış olması anlamına gelmektedir. Bu aynı zamanda
kurumların dış etkilere karşı korunmasını ifade eder. Kamu kuruluşlarına
özerklik tanınmasının nedeni faaliyetlerini hizmetin gereklerine ve kamu
yararına uygun bir şekilde sürdürmelerini güvence altına almaktır.
Özerk kamu kurumlarının kuruluş ve işleyişlerinin
düzenlenmesi hususunda anayasal sınırlar içinde kanun koyucunun takdir yetkisi
bulunmaktadır. Bu bağlamda, hizmet yönünden yerinden yönetim kuruluşu olan ÖSYM'nin doğrudan
merkeze bağlı olarak açılacak temsilciliklerinin yer ve sayılarının Bakanlar
Kurulu kararıyla belirlenmesi hususunun da kanun koyucunun takdirinde
olduğu,kuruluşun özerkliğini etkilemediği, dolayısıyla Anayasa'ya aykırı bir
yönünün bulunmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu
kurallar Anayasa'nın 130. ve 131. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
2- 9. Maddenin (1) Numaralı Fıkrasının Son Cümlesinde Yer
Alan ".Bakanlar Kurulunun." İbaresi
Dava dilekçesinde, ÖSYM'nin YÖK'ün ilgili kuruluşu olduğu ve
yükseköğretim kurumları ile bağlantısının bulunduğu, YÖK ve yükseköğretim
kurumlarının özerk oldukları, yükseköğretime giriş ve yerleştirme bağlamında bu
özerkliğin ÖSYM için de geçerli olması gerektiği, ÖSYM'nin kimi görev ve
yetkilerinin Bakanlar Kurulu bağlantılı yürütülmesinin Anayasa'nın 130. ve 131.
maddelerinde ifadesini bulan özerklik ilkesini zedeleyeceği ileri sürülmüştür.
6216 sayılı Kanun'un 43. maddesine göre, ilgisi nedeniyle dava
konusu kural Anayasa'nın 2. ve 138. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
Kanun'un 9. maddesinde sınavların güvenliğine yönelik kurallar
düzenlenmiş olup maddenin (1) numaralı
fıkrasının dava konusu ibareyi de içeren son cümlesinde, adli ve idari
soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna erişim için Bakanlar Kurulunun
izninin gerekli olduğu kurala bağlanmıştır. Fıkranın dava konusu olmayan
bölümünde ise sınav soruları ile bunları hazırlamakla görevlendirilmiş olan
kişilerin kimliklerinin gizli tutulacağı, ÖSYM'nin, gizliliğin sağlanması için
gerekli bütün tedbirleri alacağı ve ilgili tüm kurumlarla işbirliği yapacağı ve
soru havuzundaki soruların hiçbir koşul altında kısmen ya da tamamen üçüncü
şahıslara verilmeyeceği belirtilmiştir.
Madde gerekçesinde,
ÖSYM'nin sınavlara yönelik olarak yerine getirdiği hizmetlerin çağın gereği
dijital ortamlarda yürütüldüğü, bilgi ve haberleşme teknolojilerindeki
gelişmelerin hızlı bir şekilde çeşitlenerek devam etmesi nedeniyle sınav
hizmetleriyle ilgili olarak güvenliğin en üst seviyede sağlanmasının önem arz
ettiği ve sınavların güvenliğine yönelik olarak bu düzenlemelerin yapıldığı
ifade edilmiştir.
Kamu kuruluşlarına faaliyetlerini hizmetin gereklerine ve kamu
yararına uygun bir şekilde sürdürmelerini güvence altına almak amacıyla
özerklik tanınmakta olup özerk kamu kurumlarının
statüsü kanunlarda gösterilmektedir. Dolayısıyla, bu kurumların kuruluş ve
işleyişlerinin düzenlenmesi hususunda kanun koyucunun takdir yetkisi
bulunmaktadır.
ÖSYM, idari
ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli ve YÖK ile ilgili bir hizmet
yönünden yerinden yönetim kuruluşu olup statüsü Anayasa'da değil, Kanun'da düzenlenmiştir. Bu
itibarla, sınavların güvenliğine yönelik tedbirler kapsamında soru
havuzuna erişimin Bakanlar Kurulunun iznine
bağlanmasının öngörülmesi kanun koyucunun takdirinde olup ÖSYM'nin özerkliğini
zedeleyen bir yönü bulunmamaktadır. Kaldı ki, ÖSYM tarafından
oluşturulan soru havuzuna erişim izninin Bakanlar Kuruluna verilmesinin,
merkezi idarenin vesayet yetkisi kapsamında değerlendirilmesi gerekir.
Diğer taraftan ÖSYM'nin en önemli görevi başta yükseköğretim
kurumlarında öğrenim görecek adayların puan sıralamasına göre tespiti veya
yerleştirilmesi ile yükseköğretim kurumlarında atama veya yükselmelerde esas
alınan sınavlar olmak üzere, ulusal ve uluslararası her türlü bilim, yetenek
veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme işlemlerini yapmak,
ilgili mevzuat hükümleri uyarınca kamu kurum ve kuruluşlarının kadro ve
pozisyonlarında görev almaya veya görevde yükselmeye yönelik sınavları ve
gerektiğinde yerleştirme işlemlerini yapmaktır. ÖSYM'nin yapacağı bu sınavlarla
ilgili olarak soruların hazırlanması, soru havuzunun oluşturulması ve soruların
güvenliğinin sağlanmasının önem arz etmesi ve soru havuzlarının
oluşturulmasının zorluğu dikkate alındığında, sınav hizmetlerinin dolayısıyla
soruların güvenliğinin en üst seviyede sağlanması gerekmektedir. Bu bağlamda
sınavların güvenliğine yönelik kuralın, kamu yararı amacıyla getirilmiş olduğu
açıktır.
Anayasa'nın 138. maddesinde, hâkimlerin görevlerinde bağımsız
oldukları, Anayasa, kanun ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre
hüküm verecekleri, hiç bir organ, makam, merci veya kişinin yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremeyeceği, genelge
gönderemeyeceği, tavsiye ve telkinde bulunamayacağı, görülmekte olan bir dava
hakkında Yasama Meclisinde yargı yetkisinin kullanılması ile ilgili soru
sorulamayacağı, görüşme yapılamayacağı veya herhangi bir beyanda
bulunulamayacağı, yasama ve yürütme organları ile idarenin mahkeme kararlarına
uymak zorunda bulundukları, bu organlar ve idarenin mahkeme kararlarını hiçbir
suretle değiştiremeyeceği ve bunların yerine getirilmesini geciktiremeyeceği
kurala bağlanmıştır.
Yasama organının mahkeme kararlarını değiştirememesi ilkesi yasama
organının kanun yoluyla kesinleşmiş olan kararları ortadan kaldıramaması
anlamına gelir. Mahkeme kararının kanun yoluyla değiştirilememesi ilkesi, maddi
hukukta herhangi bir değişiklik yapmaksızın sadece somut mahkeme kararlarının
kanun yoluyla değiştirilmesi ya da uygulanmasının engellenmesi hâlleri için söz
konusu olacaktır.
Kanun koyucu tarafından, ÖSYM'nin yapacağı sınavların güvenliğinin sağlanması amacıyla
soru havuzuna erişimin Bakanlar Kurulunun
iznine bağlanmasını öngören kuralın, yargılamanın ne yönde
yapılacağı veya belirli somut bir uyuşmazlığı nasıl karara bağlayacağı
hususunda bir ifade içermediği gibi hâkimlerin görevlerini bağımsızlık içinde
yapmalarını, Anayasa'ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanî kanaatlerine
göre hüküm vermelerini engelleyen ve yargı yetkisinin kullanılması bakımından
mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat verilmesine yol açan bir yönü de
bulunmamaktadır.
Öte yandan Bakanlar Kuruluna verilen takdir yetkisi, kamu
yararının sağlanmasının yanı sıra hizmet gerekleri ve yetkiyi veren Kanun'un amacının
gerçekleştirilmesi ile de sınırlıdır. İdare takdir yetkisini kullanırken,
hukukun genel ilkelerine ve hakkaniyete de uymak zorundadır. Her idari eylem ve
işlemde olduğu gibi Bakanlar Kurulunca, dava konusu kuraldaki takdir yetkisi
kullanılırken de bu genel ilkelere ve sınırlamalara uygun hareket edilmesi
gerekir.
Belirtilen özel ve genel sınırlamalara uygun hareket edilip
edilmediği, Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin keyfi kullanılıp kullanılmadığı
yargı denetimine de tabidir. Anayasa'nın 125. maddesinde, "İdarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." denilerek,
idarenin hukuka bağlılığı, yargı denetimi sayesinde etkili biçimde sağlanmış ve
idare edilenler, idarenin kanunsuz ve keyfi davranışlarına karşı korunmuştur. Dava
konusu kural uyarınca ÖSYM tarafından oluşturulan soru havuzuna erişim izni
konusunda Bakanlar Kurulu işlemi nedeniyle bir hak kaybına veya zarara
uğradığını veya zarara uğramasının muhtemel olduğunu iddia eden kişilerin yargı
yoluna başvurabilmesi her zaman mümkündür. Dolayısıyla, soru havuzuna erişim
izni konusunda, idarenin işlem ve eylemlerinin hukuka aykırı olduğunu iddia
eden kişilerin dava açma hakkının ve her türlü hukuka aykırılık iddiasını dile
getirmesinin engellenmediği, bu işlem ve eylemlerin yargı denetimi dışında
tutulmadığı açıktır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2., 130., 131.
ve 138. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
E- Kanun'un 6. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Başkan ve Başkan yardımcılarına yapılacak
ödemelerin üst sınırlarının Kanun'da belirtildiği hâlde alt sınırlarının
belirtilmediği, bu durumun kanunların genel, soyut, anlaşılabilir, sınırlarının
belirli ve öngörülebilir olmasını gerektiren hukuk devleti ilkesine aykırı
olduğu, kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel,
sınırsız, esasları ve çerçevesi belirsiz bir düzenleme yetkisi verilmesinin
yasama yetkisinin devri anlamına geleceği, yürütmeye bırakılan yetkinin üst
sınırı ve çerçevesi belirlenirken alt sınırın belirlenmemiş olmasının yapılacak
ödemelerde asgari bir garanti içermediği, bunun ise hukuki güvenlik ilkesine aykırılık
oluşturacağı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2., 7. ve 128. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 6. maddesinin (2) numaralı fıkrası ÖSYM Başkanı ile
Başkan Yardımcılarına yapılacak ödemelerin tutarını belirlemeye yönelik olup
fıkranın dava konusu birinci cümlesinde, ÖSYM Başkanına Yükseköğretim Kurulu
Başkan Vekiline ödenen aylık ve sosyal yardımları, Başkan Yardımcılarına ise
Yükseköğretim Yürütme Kurulu Üyelerine ödenen aylık ve sosyal yardımları
geçmemek üzere, Bakanlar Kurulu tarafından tespit edilecek tutarda ödeme
yapılacağı öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden birisi de "belirlilik"tir.
Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle
bağlantılı olup bireyin, kanundan, belirli bir kesinlik içinde, hangi somut
eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların
idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini zorunlu kılmaktadır. Birey
ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını
ayarlar.
Anayasa'nın 7. maddesinde, yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine ait olduğu ve bu yetkinin devredilemeyeceği öngörülmüştür. Anayasa'da
kanun ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve sınırları
belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir. Belirlilik
ilkesi, yalnızca yasal belirliliği değil, daha geniş anlamda hukuki belirliliği
de ifade etmektedir. Yasal düzenlemeye dayanarak erişilebilir, bilinebilir ve
öngörülebilir gibi niteliksel gereklilikleri karşılaması koşuluyla, mahkeme
içtihatları ve yürütmenin düzenleyici işlemleri ile de hukuki belirlilik
sağlanabilir. Aslolan muhtemel muhataplarının mevcut şartlar altında belirli
bir işlemin ne tür sonuçlar doğurabileceğini öngörmelerini mümkün kılacak bir
normun varlığıdır.
Anayasa'nın 128. maddesinde de memurların ve diğer kamu
görevlilerinin nitelikleri, atanmaları, görev ve yetkileri, hakları ve
yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer özlük işlerinin kanunla
düzenleneceği kurala bağlanmıştır.
Kanunla düzenleme ilkesi, düzenlenen alanda temel ilkelerin
kanunla konulmasını ve çerçevenin kanunla çizilmesini ifade etmektedir. Bu
niteliği taşıyan bir düzenleme ile uzmanlık gerektiren ve teknik konulara
ilişkin ayrıntıların belirlenmesi konusunda yürütme organına yetki verilmesi,
kanunla düzenleme ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Kanun koyucunun, çalışan personele yapılacak ödemeleri
belirlerken, hizmetin niteliği ve niceliğinin yanı sıra ülkenin ekonomik ve
mali kaynaklarını gözeterek tavan belirlemesi takdir yetkisi içindedir.
Dava konusu kuralla ÖSYM Başkanı ile Başkan Yardımcılarına
yapılacak ödemelerin tespit edilmesi konusunda Bakanlar Kuruluna yetki
verilmiştir. Bakanlar Kuruluna tanınan bu yetki sınırsız bir yetkiyi ifade
etmemektedir. Yapılacak ödemelerin üst sınırları kanun koyucu tarafından
belirlenmiş ve bu tutarları geçmemek üzere Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu
belirtilmiştir. Buna göre, Başkana YÖK Başkan Vekiline ve Başkan Yardımcılarına
ise Yükseköğretim Yürütme Kurulu Üyelerine ödenen aylık ve sosyal yardımları
geçmemek üzere ödeme yapılacaktır. Bu miktarı geçmemek kaydıyla Bakanlar
Kuruluna ÖSYM Başkanı ile Başkan Yardımcılarına yapılacak ödemelerin tespit
edilmesi hususunda sınırlı bir yetki verilmiştir.
Kanun koyucu, takdir yetkisini kullanarak ve belli bir üst sınır belirleyerek, bu sınır
dâhilinde ÖSYM Başkanı ile Başkan Yardımcılarına yapılacak ödemelerin tutarını
tespit etme yetkisini Bakanlar Kuruluna vermiştir. Yapılacak ödemelerin alt
sınırının belirtilmemesi, alt sınırın sıfır olması anlamına gelmektedir.
Dolayısıyla yapılacak ödeme, sıfır ile öngörülen üst sınır arasında kanunda
bahsedilen usulde belirlenecektir. Yapılacak ödemeler için alt sınırın
düzenlenmemiş olması kuralın belirsiz ya da öngörülemez nitelikte olduğunu
göstermez.
ÖSYM Başkanı ile Başkan Yardımcılarına yapılacak ödemelerin
tutarını belirleme hususunda Bakanlar Kuruluna verilen takdir yetkisi, kamu
yararının sağlanmasının yanı sıra hizmet gerekleri ve yetkiyi veren Kanun'un
amacının gerçekleştirilmesi ile de sınırlıdır. Bakanlar Kurulu takdir yetkisini
kullanırken, hukukun genel ilkelerine ve hakkaniyete de uymak zorundadır. Her
idari eylem ve işlemde olduğu gibi, idarenin, dava konusu kuraldaki takdir
yetkisini kullanırken de bu genel ilkelere ve sınırlamalara uygun hareket
etmesi gerekir.
Kuralla, ÖSYM Başkanı ile Başkan Yardımcılarına yapılacak ödeme
tutarının üst sınırı belirlenerek Bakanlar Kuruluna bu çerçevede ve sınırlı
olarak verilen yetkinin keyfi kullanılıp kullanılmadığı yargı denetimine de
tabidir. Anayasa'nın 125. maddesinde, "İdarenin her türlü eylem ve
işlemlerine karşı yargı yolu açıktır." denilerek, idarenin hukuka
bağlılığı, yargı denetimi sayesinde etkili biçimde sağlanmış ve idare
edilenler, idarenin kanunsuz ve keyfi davranışlarına karşı korunmuştur.
Dolayısıyla kuralla, belirsizlik oluşturularak hukuk güvenliği ilkesinin
zedelendiği, yürütme organına genel ve sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisi
verilerek yasama yetkisinin devredildiği söylenemez.
Öte yandan YÖK başkanvekili ile yürütme kurulu üyelerine ödenen
aylık ve sosyal yardımlar ilgili kanunlarında gösterildiğine ve dava konusu
kuralda da ÖSYM Başkanı ile başkan yardımcılarına yapılacak ödemeler için YÖK
başkanvekili ile yürütme kurulu üyelerine yapılacak ödemeler baz alındığına
göre, Devlet memurları ve diğer kamu görevlilerinin özlük haklarının kanunla
düzenleneceğine ilişkin Anayasa hükmüne aykırı bir durum da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu
kural Anayasa'nın 2., 7. ve 128. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin
reddi gerekir.
F- Kanun'un 6. Maddesinin (4) Numaralı Fıkrasının Birinci ve Son
Cümlelerinin İncelenmesi
Kanun'un 6. maddesinin dava konusu kuralları da içeren (4)
numaralı fıkrası, 2.11.2011 günlü, 28103 mükerrer sayılı Resmî Gazete'de
yayımlanan 11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının
Düzenlenmesi Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesiyle yürürlükten
kaldırılmıştır. Bu nedenle, konusu kalmayan istem hakkında karar verilmesine
yer olmadığına karar verilmesi gerekir.
G- Kanun'un 6. Maddesinin (14) Numaralı Fıkrasının Birinci
Cümlesinde Yer Alan ".hizmet bedeli." İbaresinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, kanunların, ilgili kişilerin belli bir işlemin
ne tür sonuçlar doğurabileceğini makul bir düzeyde öngörmelerini mümkün kılacak
düzenlemeleri içermesi gerektiği, buna karşılık (14) numaralı fıkranın birinci
cümlesinde hizmet bedelinin niteliği, ölçütleri, sınırı, kimler tarafından
nasıl belirleneceğinin gösterilmediği, dava konusu "hizmet
bedeli" ibaresinin kuralda yer alış şekliyle belirsiz olduğu
ifade edilerek kuralın, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Kanun'un 6. maddesinin dava konusu ibareyi de içeren (14) numaralı
fıkrasının birinci cümlesinde, ÖSYM tarafından yapılan merkezi sistem
sınavlarında Milli Eğitim Bakanlığına bağlı okul ve kurum müdürlükleri ile
koordinatörlüklerce, her bir başvuru kaydı için adaylardan alınacak başvuru,
tercih, şifre verme gibi hizmet bedelinin, okulların ve koordinatörlüklerin
sınav hizmetlerine yönelik ihtiyaçlarında kullanılmak üzere koordinatörlük ile
okul ve kurum müdürlüklerinin bağlı olduğu il veya ilçe milli eğitim
müdürlükleri nezdinde açılan hesaba aktarılacağı öngörülmüştür.
Dava konusu kuralda, ÖSYM tarafından yapılan merkezi sistem
sınavlarında başvuru, tercih, şifre verme gibi işlemler için adaylardan alınacak
hizmet bedellerinin hangi hesaplarda tutulacağı ve bu hesaplarda toplanan
paraların ne tür ihtiyaçlar için harcanacağı konuları düzenlenmiş olup kural,
sınav hizmetleri için alınacak hizmet bedellerinin neler olduğu veya bunların
miktarı ya da hizmet bedellerinin hangi organ tarafından ve nasıl belirleneceği
ile ilgili düzenlemeler içermemektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel
ilkelerinden biri "belirlilik ilkesi"dir. Bu ilkeye göre,
yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya
ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması
ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi
gerekir.
Anayasa'da, yükseköğretim kurumlarına öğrenci alınması amacıyla
sınavları hazırlayan ve yapan, tespit edilen esaslara göre değerlendiren,
öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini sağlayan ve bu
faaliyetlerle ilgili araştırmaları ve diğer hizmetleri yapan bir kurum
kurulmasını öngören herhangi bir hüküm yer almamaktadır. Kanun koyucu,
yasamanın asliliği ve genelliği ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa'da
düzenlenmeyen bir alanı doğrudan düzenleyebilir. Bu nedenle, kanun koyucunun bu
hizmetlerin yerine getirilmesini sağlamak amacıyla, yasal düzenlemeler yapmak,
bu kapsamda öngördüğü kuruluşları kurmak ve bunların görev ve yetkilerinin
sınırları ile işlevlerini belirlemek konusunda, anayasal sınırlar içinde takdir
yetkisi bulunmaktadır. Bu bağlamda, yürütmekte olduğu sınav, ölçme,
değerlendirme, yerleştirme, araştırma ve diğer hizmet bedellerini belirlemek
görev ve yetkisinin ÖSYM'ye verilmesi hususu da kanun koyucunun sahip olduğu
takdir yetkisi kapsamındadır.
Diğer taraftan, Kanun'un 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g)
bendinde, sınav, ölçme, değerlendirme, yerleştirme, araştırma ve diğer hizmet
bedellerini belirlemek ÖSYM'nin görev ve yetkileri arasında sayılmış ve
Kanun'un 4. maddesinin (11) numaralı fıkrasının (ç) bendinde de sınav, ölçme,
değerlendirme ve yerleştirme faaliyetlerine yönelik olarak adaylardan veya
kurumlardan alınacak hizmet bedellerini ve bedel alınmayacak hizmetleri, kişi,
kurum ve kuruluş itibarıyla tespit etmek görevi ÖSYM Yönetim Kuruluna
verilmiştir. Bu nedenle, hizmet bedellerinin kimler tarafından tespit edileceği
ve niteliği konusunda bir belirsizlik bulunmamaktadır.
Ayrıca ÖSYM, Kanunla kendisine verilen sınav, ölçme,
değerlendirme, yerleştirme, araştırma ve diğer hizmetler için alınacak
bedellerin tespitine yönelik işlemlerine karşı Anayasa'nın 125. maddesi
gereğince yargı yolu açık olup belirsiz olduğu ileri sürülen kavramlar ve bu
kavramların kapsamı yargı kararları yoluyla da somutlaştırılmaktadır.
Dava konusu kural, sınav hizmetleri için alınacak hizmet bedellerinin
neler olduğu veya bunların miktarı ya da hizmet bedellerinin hangi organ
tarafından ve nasıl belirleneceği ile ilgili herhangi bir düzenleme
içermemektedir. Dolayısıyla, ÖSYM tarafından yapılan merkezi sistem
sınavlarında başvuru, tercih, şifre verme gibi işlemler için adaylardan
alınacak hizmet bedellerinin hangi hesaplarda tutulacağı ve bu hesaplarda
toplanan paraların ne tür ihtiyaçlar için harcanacağı konusunu hükme bağlayan
kuralın, bu açıdan da bir belirsizliğe yol açtığı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu
kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
H- Kanun'un 6. Maddesinin (16) Numaralı Fıkrasının (a) Bendinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yurt içi ve yurt dışı sınav, ölçme,
değerlendirme ve yerleştirme hizmetleri karşılığında alınacak ücretlerin
ÖSYM'nin gelirleri arasında sayıldığı, ancak kanun koyucunun bu ücretlerle
ilgili hiçbir çerçeve çizmediği, belirleme yapmadığı, ücretlerin niteliği,
ölçütleri, sınırı, kimler tarafından ve nasıl belirleneceğinin gösterilmediği,
bu yönleriyle belirsizlik içerdiği ifade edilerek kuralın, Anayasa'nın 2.
maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Kanun'un 6. maddesinin (16) numaralı fıkrasında, ÖSYM'nin
gelirlerinin, yurt içi ve yurt dışı sınav, ölçme, değerlendirme ve yerleştirme
hizmetleri karşılığında alınacak ücretler, yayın ve telif haklarından alınan
ücretler, genel bütçeden yapılacak yardımlar, Başkanlığa yapılacak her türlü
bağış, yardım ve vasiyetler, Başkanlık gelirlerinin değerlendirilmesinden elde
edilecek gelirler ve diğer gelirlerden oluştuğu belirtilmiştir.
ÖSYM'nin statüsü
Anayasa'da değil, Kanun'da düzenlenmiş olup Kanun'da, ÖSYM'nin idari ve mali özerkliğe sahip, özel bütçeli ve YÖK ile
ilgili bir kuruluş olduğu ifade edilmiştir. Özel bütçe,5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nun 12. maddesinde, "Bir bakanlığa
bağlı veya ilgili olarak belirli bir kamu hizmetini yürütmek üzere kurulan,
gelir tahsis edilen, bu gelirlerden harcama yapma yetkisi verilen, kuruluş ve
çalışma esasları özel kanunla düzenlenen ve bu Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde
yer alan her bir kamu idaresinin bütçesidir." şeklinde
tanımlanmıştır.
Anayasa'da özel bütçeli kurumların gelirlerini değerlendirerek
gelir elde etmelerini yasaklayan bir hüküm bulunmadığı gibi 5018 sayılı
Kanun'un 3. maddesinin kamu gelirini tanımlayan (i) bendinde, "Kamu
geliri: Kanunlarına dayanılarak toplanan vergi, resim, harç, fon kesintisi, pay
veya benzeri gelirler, faiz, zam ve ceza gelirleri, taşınır ve taşınmazlardan
elde edilen her türlü gelirler ile hizmet karşılığı elde edilen gelirler,
borçlanma araçlarının primli satışı suretiyle elde edilen gelirler, sosyal
güvenlik primi kesintileri, alınan bağış ve yardımlar ile diğer gelirleri ifade
eder." denilerek hizmet karşılığı elde edilen gelirlerin de kamu
geliri olduğu hükme bağlanmıştır.
Kanun'un 6. maddesinin (14) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde
yer alan "hizmet bedeli" ibaresinin incelendiği bölümde
açıklandığı üzere, kanun koyucunun yükseköğretim kurumlarına öğrenci alınması
amacıyla sınavları hazırlayan ve yapan, tespit edilen esaslara göre
değerlendiren, öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini
sağlayan ve bu faaliyetlerle ilgili araştırmaları ve diğer hizmetlerin yerine
getirilmesini sağlamak amacıyla, yasal düzenlemeler yapmak, bu kapsamda
öngördüğü kuruluşları kurmak ve bunların görev ve yetkilerinin sınırları ile
işlevlerini belirlemek konusunda, anayasal sınırlar içinde takdir yetkisi
bulunmaktadır. ÖSYM'nin gelir kaynaklarının belirlenmesi hususu da bu yetki
kapsamındadır.
Ayrıca, Kanun'un 3. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (g)
bendinde, sınav, ölçme, değerlendirme, yerleştirme, araştırma ve diğer hizmet
bedellerini belirlemek ÖSYM Başkanlığının görev ve yetkileri arasında sayılmış
ve Kanun'un 4. maddesinin (11) numaralı fıkrasının (ç) bendinde de sınav,
ölçme, değerlendirme ve yerleştirme faaliyetlerine yönelik olarak adaylardan
veya kurumlardan alınacak hizmet bedellerini ve bedel alınmayacak hizmetleri,
kişi, kurum ve kuruluş itibarıyla tespit etmek görevi ÖSYM Yönetim Kuruluna
verilmiştir. Bu nedenle, hizmet bedellerinin kimler tarafından tespit edileceği
ve niteliği konusunda bir belirsizlik bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
I- Kanun'un 14. Maddesiyle Değiştirilen, 4652 Sayılı Kanun'un 10.
Maddesinin İkinci Fıkrasında Yer Alan ".lise ve dengi okulları
bitirenler." İbaresi ile 15. Maddesinin Birinci Fıkrasında Yer
Alan ".lise ve dengi okulları bitirenler." İbaresinin
İncelenmesi
Dava dilekçesinde, görevin niteliği ve hizmetin gereği emniyet
örgütüne sadece belirli liselerden mezun olanların girebilmesi gerektiği,
sınırlama yapılmadan bütün lise ve dengi okul mezunlarına böyle bir hakkın
tanınmasının hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmayacağı, Türkiye'de lise ve dengi
okullarda çeşitli mesleklere yönelik özel eğitimler yapıldığı, bu okullarda
eğitim görenlerin bitirdikleri okulların özelliklerine göre meslek sahibi
oldukları, öğrencilerin mezun olduklarında hangi mesleklerde
çalışabileceklerini bildikleri ve ona göre okul tercih ettikleri, okullar
mesleğin eğitim ve öğretim özelliğine göre ayrılırken, mezunların hiçbir ayrıma
tabi tutulmaksızın tüm mesleklere kabulünün Anayasa'nın eşitlik ilkesiyle
bağdaşmayacağı, hukuksal durumları farklı olanların aynı mesleğe alınmasının
eşitlik ilkesini zedeleyeceği ve okullar arasındaki eğitim eşitliğini bozacağı
belirtilerek kuralların, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Polis yükseköğretim kurumlarına ilişkin esasları düzenleyen 4652
sayılı Polis Yükseköğretim Kanunu'nun 10. maddesinde, polis meslek
yüksekokullarının kuruluşu ve öğrenci kaynakları ile öğretim süresine; 15.
maddesinde de, Güvenlik Bilimleri Fakültesinin öğrenci kaynakları ile
öğrencilerin hak ve yükümlülüklerine ilişkin kurallar düzenlenmiştir. 4652
sayılı Kanun'da, Kanunla yapılan değişiklikten önceki düzenlemede öğrenci
kaynakları arasında "genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik
öğretim ve ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları"na yer
verilerek, lise ve dengi okul mezunlarının bir bölümüne polis yükseköğretim
kurumlarına girme imkânı verilmiş iken dava konusu düzenlemeler ile "lise
ve dengi okul mezunları" biçiminde değişiklik yapılarak, herhangi
bir ayrım yapılmaksızın tüm lise ve dengi okul mezunlarının belirli şartları
taşımaları hâlinde polis yükseköğretim kurumlarına öğrenci olarak girebilmeleri
imkânı sağlanmıştır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukukun üstün kurallarıyla
kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık olan devlettir.
Anayasa'nın 132. maddesinde "Türk Silahlı Kuvvetleri
ve emniyet teşkilatına bağlı yükseköğretim kurumları özel kanunlarının
hükümlerine tabidir" denilmektedir. Ancak Anayasa'da polis
yükseköğretim kurumlarının öğrenci kaynakları ile ilgili herhangi bir kural yer almadığı gibi bu kurumlara öğrenci olarak
girebilecek okul mezunlarını belirleme konusunda emredici ya da
yasaklayıcı herhangi bir hüküm de
bulunmamaktadır. Kanun koyucu,
yasamanın asliliği ve genelliği ilkesinin bir gereği olarak, Anayasa'da
düzenlenmeyen bir alanı doğrudan düzenleyebilir. Bu bağlamda, lise
ve dengi okul mezunlarının bir ayrıma tabi tutulmaksızın, yapılacak sınavlarda
başarılı olmaları kaydıyla polis yüksek öğretim kurumlarına girebilmelerini
sağlayan düzenleme, kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında kalmaktadır.
Diğer taraftan hukuk devletinde, kanunların kamu yararı
gözetilerek çıkarılması zorunludur. Kanun koyucu, Anayasa'ya ve hukukun genel
ilkelerine aykırı olmamak kaydıyla düzenleme yapma yetkisine sahip olup
düzenlemede kamu yararının bulunup bulunmadığının belirlenerek takdir edilmesi
kanun koyucuya aittir. Anayasa'ya uygunluk denetiminde, kanun koyucunun kamu
yararı anlayışının isabetli olup olmadığı değil, incelenen kuralın kamu yararı
dışında belli bireylerin ya da grupların çıkarları gözetilerek yasalaştırılmış
olup olmadığının incelenebileceği açıktır.
Kanun gerekçesinden dava konusu kurallarla, Polis Akademisine
bağlı fakülte ve yüksek okullara girişte, ayrımcılığa son verilerek, hukuk
devleti, eşitlik ilkesi ve eğitimde fırsat eşitliği ilkesinin gereği olarak
lise ve dengi okulları bitiren herkesin mezun oldukları okullara göre veya
başkaca bir ayrıma tabi tutulmaksızın polis yükseköğretim kurumlarına
girebilmesine imkân sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Kanun koyucunun, mezun oldukları okullara göre veya başkaca bir
ayrıma tabi tutulmaksızın bütün lise ve dengi okul mezunlarının polis
yükseköğretim kurumlarına girebilmesine imkân sağlamasının, lise ve dengi okul
mezunları arasında ayrımcılığı ve eşitsizliği gidermek amacına dayandığı,
dolayısıyla düzenlemenin kamu yararı amacı
dışında bir yönünün bulunmadığı ve bu nedenle hukuk devleti ilkesine aykırı
olmadığı açıktır.
Anayasa'nın 10. maddesinde belirtilen eşitlik ilkesi, aynı hukuki
durumda bulunanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli değil, hukuksal
eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin
yasalar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını
ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Kanun önünde eşitlik, herkesin her yönden
aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez. Aynı durumda bulunanların
aynı, ayrı durumda bulunanların ayrı kurallara bağlanması eşitlik ilkesini
zedelemez.
Ülkemizde lise ve dengi okullarda eğitim ve öğretim, mesleğin
özelliklerine göre şekillenmekte olup bu okullar mesleğin, eğitim ve öğretimin
özellikleri bakımından farklılık göstermektedir. Dava konusu kurallarla, lise
ve dengi okul mezunları arasında herhangi bir ayırım yapılmaksızın ve ayrıcalık
tanınmaksızın bütün lise ve dengi okul mezunlarının polis yükseköğretim
kurumlarına girebilmesi imkânı sağlanmıştır. Böylece, bir kısım lise ve dengi
okul mezunlarının belli alanlarda yükseköğrenim görme ve buna bağlı olarak
belli meslekleri icra etme hakkından mahrum bırakılması önlenmiştir.
Dolayısıyla, kişilerin eşit haklara sahip olmaları ve Devletin de kişilere eşit
muamele etmesinin gereği olarak bütün lise ve dengi okul mezunlarına polis
yükseköğretim kurumlarına girme hakkı verilmesinin eşitsizliğe yol açtığı ileri
sürülemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kurallar Anayasa'nın 2. ve 10.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
J- Kanun'un Geçici 1. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının İkinci
Cümlesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, ÖSYM'de yapılan değişikliklerin kadroların
iptalini gerektirmediği, düzenlemenin kamu yararının gerektirdiği zorunluluk
nedeniyle değil, sadece mevcut idarecileri görevden almak ve kadrolaşmak
amacıyla getirildiği, bu hükümle görevleri sona erdirilerek araştırmacı unvanlı
kadrolara atanan kişilerin maaşları dondurularak kazanılmış haklarının ihlal
edildiği ve idari bir işlemle yapılması gereken görevden alma işleminin kanun
ile yapıldığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
Kanun'un geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasında, Kurumun
yeniden yapılandırılması sonucu açığa çıkan yönetici personelin durumu
düzenlenmektedir. Buna göre yeniden yapılandırma sonucu kadrosu kaldırılan
yönetici personelin görevi, Kanun'un yürürlüğe girdiği tarihte sona erecek ve
bu kişiler herhangi bir işlem veya tebligata gerek kalmaksızın Yükseköğretim
Kuruluna ekli (2) sayılı liste ile ihdas edilen araştırmacı kadrolarına atanmış
sayılacaktır. Diğer taraftan bu şekilde araştırmacı kadrosuna atanmış
sayılanların eski mali haklarının korunması ve isteğe bağlı unvan değişikliği
yapanlar ile başka kurum ve kuruluşlara geçenlere fark ödenmesinin sona ermesi
öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesindeki "hukuk devleti"
ilkesi gereğince, yasama işlemlerinin kişisel yararları değil kamu yararını
gerçekleştirmek amacıyla yapılması zorunludur. Bir kuralın Anayasa'ya aykırılık
sorunu çözümlenirken "kamu yararı" konusunda Anayasa
Mahkemesinin yapacağı inceleme yalnızca kanunun kamu yararı amacıyla yapılıp
yapılmadığı ile sınırlıdır. Kanun ile kamu yararının gerçekleşip
gerçekleşmeyeceğini denetlemenin anayasa yargısıyla bağdaşmayacağı, bunun kanun
koyucunun takdirinde olduğu açıktır.
Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığı, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun mülga 10. ve 45. maddeleriyle
Yükseköğretim Kuruluna bağlı bir kuruluş iken, Kanunla idari ve mali özerkliğe
sahip, kendine özgü bütçesi olan, uzmanlığa dayalı bir personel rejimi ve idari
yapısını oluşturacak yasal zemin hazırlanarak Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığı adı altında yeniden yapılandırılmıştır.
YÖK'ün tespit ettiği esaslar çerçevesinde yükseköğretim
kurumlarına öğrenci alınması amacıyla sınavları hazırlayan ve yapan, öğrenci
isteklerini de göz önünde tutarak YÖK'ün tespit ettiği esaslara göre
değerlendiren, öğrenci adaylarının yükseköğretim kurumlarına yerleştirilmesini
sağlayan ve bu faaliyetlerle ilgili araştırmaları ve diğer hizmetleri yapan YÖK'e
"bağlı" bir kuruluş iken, bu Kanunla ve ilgili diğer mevzuatla
verilen görevleri yerine getirmek ve yetkileri kullanmak üzere kamu tüzel
kişiliğine, idari ve mali özerkliğe sahip, YÖK ile "ilgili",
merkezi Ankara'da bulunan özel bütçeli bir kuruluş olarak ihdas edilmiştir.
Kanun'un genel gerekçesinden, gelişmiş teknolojilerin kullanılarak
elektronik ortamda da sınavların gerçekleştirilebilmesi, ölçme ve değerlendirme
işlemlerinin eşdeğer nitelikte sınavlar ile yapılabilmesi, sınav merkezlerinde
sınav güvenliğini sağlayıcı önlemlerin kolaylıkla uygulanabilmesi, ihtiyaç
duyulacak yerlerde büro veya temsilciliklerin açılabilmesi ile sınavların tüm
bölgelerde aynı etkinlikte gerçekleştirilebilmesi amacıyla müstakil bir kanunu
bulunmayan ÖSYM'nin teşkilatı, görevleri, organizasyonu ve personel yapısı ile
caydırıcı ceza hükümlerini düzenleyen bir kanun teklifinin hazırlandığı, kanun
koyucunun amacının kamu yararını sağlamaya dönük olduğu anlaşılmaktadır. Somut
düzenlemenin bu amaçları etkin bir şekilde gerçekleştirmeye elverişli olup
olmadığı yönündeki bir değerlendirme, anayasallık denetiminin kapsamı
dışındadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin temel
gereklerinden biri de kazanılmış hakların korunmasıdır. Kazanılmış hak, kişinin
bulunduğu statüden doğan, tahakkuk etmiş ve kendisi yönünden kesinleşmiş ve
kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haktır. Dava konusu kuralda kişilerin
bulunduğu statülerden doğan, tahakkuk etmiş ve kendileri yönünden kesinleşmiş
ve kişisel alacak niteliğine dönüşmüş haklara yönelik bir düzenleme
öngörülmediğinden kazanılmış hakları ihlal eden bir müdahale söz konusu
değildir. Bu kişilerin yeni atandıkları kadrodaki mali haklarının (aylık, ek
gösterge, her türlü zam ve tazminatlar ile diğer mali haklar toplamının), mevcut
kadrolarındakine göre daha düşük olması halinde yeni kadrolarındaki gelirleri
mevcut gelirlerine eşitleninceye kadar aradaki farkın ödenmesi öngörülmektedir.
Bu nedenle maddede sayılan görevlerde bulunanların görevlerine son verilerek
araştırmacı unvanlı kadrolara atanmalarını öngören kuralın kazanılmış hakları
ihlal ettiği söylenemez.
Diğer taraftan, genel ve objektif niteliği haiz bir
kuralın, durumlarına uyan herkese ve her olaya uygulanabilecek olması
karşısında o kuralın gerçekte tek kişiyi ya da sınırlı sayıda kişiyi
ilgilendiriyor olması onun soyut niteliğini ortadan kaldırmaz. Bireysel
nitelikte bir işlemden söz edilebilmesi için somut yani subjektif olarak bir
kişinin hukuki durumunda değişiklik yapan bir irade açıklamasının bulunması
gerekir. Dava konusu kuralla doğrudan subjektif olarak somut bazı kişilerin
hukuki durumunda değişiklik yapılmasına yönelik bir düzenlemede bulunulmayıp
idari ve mali özerkliğe sahip, kendine özgü bütçeli ve buna dayalı personel
rejimi ve idari yapısı düzenlenen Kurumda, durumlarına uyan herkese ve her
olaya uygulanabilecek bir kural öngörülmüştür. Dolayısıyla dava konusu
kurallarla bireysel nitelikte bir yürütme işlemi tesis edilmemiş, aksine genel
ve soyut bir norm getirilmiştir. Buna göre kuralda belirtilen kadrolarda görev
yapan kişilerin dava konusu düzenlemeden etkilenmeleri, bu kuralın genel, soyut
ve objektif niteliğini haiz olmadığı anlamına gelmez.
Kuralın dolaylı şekilde hak arama
özgürlüğüyle ilgili olması nedeniyle Anayasa'nın 36. maddesi yönünden de
incelemesi yapılmıştır.
Anayasa'nın "Hak arama hürriyeti" başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrasında, "Herkes meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir." denilerek yargı
organlarına davacı ve davalı olarak başvurabilme ve bunun doğal sonucu olarak
da iddia, savunma ve adil yargılanma hakkı güvence altına alınmıştır.
Dava konusu kuralla, anılan kadrolarda yapılan değişiklikler,
Başkanlığın teşkilat yapısının değiştirilmesinin bir sonucudur. Buna göre söz
konusu işlemin sebep unsuru, Başkanlığın yeniden teşkilatlandırılması olup
yürürlükte bulunan kanunlara dayanılarak ve kamu görevlisinin öznel durumu
dikkate alınarak idarece tesis edilen naklen atama işlemlerinden tamamen
farklıdır. Genel nitelikte olduğu sonucuna ulaşılan yasal düzenlemeyle
oluşturulan bu durumun, sebep unsuru yönünden hukuka uygun olup olmadığının
tespitinin anayasal bir sorun olduğu ve bu yöndeki denetimin Anayasa
Mahkemesince yapılması gerekliliği karşısında hak arama hürriyetinin ortadan
kaldırıldığı söylenemez.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu kural Anayasa'nın 2. ve 36.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
V- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
17.2.2011 günlü, 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un;
A) 1- 3. maddesinin;
a- "Yükseköğretim kurumları ve Yükseköğretim
Kurulu" yönlerinden (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesine,
b- (4) numaralı fıkrasının son cümlesine,
2- 4. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan ".müşterek
kararname." ibaresine,
b- (11) numaralı fıkrasının (f) bendinde yer alan "Bakanlar
Kuruluna." ibaresine,
3- 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ".Bakanlar
Kurulu." ibaresine,
4- 6. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesine,
b- (14) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ".hizmet
bedeli." ibaresine,
c- (16) numaralı fıkrasının (a) bendine,
5- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının son cümlesinde yer
alan ".Bakanlar Kurulunun." ibaresine,
6- 14. maddesiyle değiştirilen, 25.4.2001 günlü, 4652 sayılı Polis
Yüksek Öğretim Kanunu'nun;
a- 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ".lise
ve dengi okulları bitirenler." ibaresine,
b- 15. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ".lise
ve dengi okulları bitirenler." ibaresine,
7- Geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesine,
yönelik iptal istemleri, 31.1.2013 günlü, E. 2011/45, K. 2013/24
sayılı kararla reddedildiğinden, bu bende, cümlelere ve ibarelere ilişkin
yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE,
B) 6. maddesinin (4) numaralı fıkrasının birinci ve son cümleleri
hakkında, 31.1.2013 günlü, E. 2011/45, K. 2013/24 sayılı kararla karar
verilmesine yer olmadığına karar verildiğinden, bu cümlelere ilişkin yürürlüğün
durdurulması istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
31.1.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
VI- SONUÇ
17.2.2011 günlü, 6114 sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun'un;
A) 1- 3. maddesinin;
a- (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin, "Yükseköğretim
kurumları ve Yükseköğretim Kurulu" yönlerinden,
b- (4) numaralı fıkrasının son cümlesinin,
2- 4. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasında yer alan ".müşterek
kararname." ibaresinin,
b- (11) numaralı fıkrasının (f) bendinde yer alan "Bakanlar
Kuruluna." ibaresinin,
3- 5. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ".Bakanlar
Kurulu." ibaresinin,
4- 6. maddesinin;
a- (2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
b- (14) numaralı fıkrasının birinci cümlesinde yer alan ".hizmet
bedeli." ibaresinin,
c- (16) numaralı fıkrasının (a) bendinin,
5- 9. maddesinin (1) numaralı fıkrasının son cümlesinde yer
alan ".Bakanlar Kurulunun." ibaresinin,
6- 14. maddesiyle değiştirilen, 25.4.2001 günlü, 4652 sayılı Polis
Yüksek Öğretim Kanunu'nun;
a- 10. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan ".lise
ve dengi okulları bitirenler." ibaresinin,
b- 15. maddesinin birinci fıkrasında yer alan ".lise
ve dengi okulları bitirenler." ibaresinin,
7- Geçici 1. maddesinin (2) numaralı fıkrasının ikinci cümlesinin,
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve bu bende, cümlelere ve ibarelere
ilişkin iptal isteminin REDDİNE,
B) 6. maddesinin (4) numaralı fıkrasının birinci ve son cümleleri,
11.10.2011 günlü, 666 sayılı Kamu Görevlilerinin Mali Haklarının Düzenlenmesi
Amacıyla Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Hükmünde Kararname'nin 1. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığından,
konusu kalmayan bu cümlelere ilişkin iptal istemi hakkında KARAR VERİLMESİNE
YER OLMADIĞINA,
31.1.2013 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Serruh
KALELİ
|
Başkanvekili
Alparslan
ALTAN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Recep
KÖMÜRCÜ
|
Üye
Burhan
ÜSTÜN
|
Üye
Engin
YILDIRIM
|
Üye
Nuri
NECİPOĞLU
|
Üye
Hicabi
DURSUN
|
Üye
Celal
Mümtaz AKINCI
|
Üye
Erdal
TERCAN
|
Üye
Muammer
TOPAL
|
Üye
Zühtü
ARSLAN
|