"...
II- İTİRAZ BAŞVURULARININ GEREKÇELERİ
A-
E.2013/68 Sayılı Başvurunun Gerekçe Bölümü Şöyledir :
“A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı;
Davada uygulanması gereken 11.1.2011 günlü, 6099 sayılı Kanun'un
14. maddesi ile değiştirilen 13.10.1983 günlü, 2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu'nun 110. maddesi:
“Görevli ve Yetkili Mahkeme
Madde 110- (Değişik: 11/1/2011-6099/14 md.) İşleteni veya sahibi
Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara
ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda
görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını
önlemez
Düzenlemesi Anayasa'nın 2., 37., 125., 140. ve 155. maddelerine aykırı
olduğuna kanaat getirilmiştir.
B- Dayanılan Anayasa Kuralları;
Başvurumuzda, Anayasa'nın 2., 125, 140, 142 ve 155. maddelerine
dayanılmıştır.
Anayasaya aykırılığı iddia edilen düzenlemede 2918 sayılı
kanundan doğacak olan sorumluluğa ilişkin hukuki uyuşmazlıklarla ilgili
davaların tamamının kapsamına alması bakımından işleteni veya sahibi devlet ve
diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olan
davaları da kapsamına alacak şekilde Adli Yargı mahkemeleri görevli mahkeme
olarak belirlenmiştir. Bunun yanında cümlenin devamında ise bu kanundan doğan
sorumluluk davalarının da tamamında yine adli yargı mahkemeleri
görevlendirilmiştir. Ayrıca zarar görenin kamu görevlisi olmasının bu hükmün
uygulanmasını önlemeyeceği belirtilmiştir.
2918 sayılı kanunun 2.12 maddesinde bu kanunun
öncelikle karayollarında uygulanacağı belirtilmiş,
Karayolunun tarifi ise 3/3 maddesinde “Karayolu : Trafik için,
kamunun yararlanmasına açık olan arazi şeridi, köprüler ve alanlar olduğu
şeklinde düzenlenmiş,
Aynı kanun 7. maddesinde ise Karayolları Genel müdürlüğünün görev
ve yetkileri düzenlenerek 7/1-a mad “ Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu
karayollarında can ve mal güvenliği yönünden gerekli düzenleme ve
işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak,” olarak kamusal hizmet
niteliği ağır basan görevlendirme yapılmıştır. 85 vd maddelerinde ise hukuki
sorumluluk ve sigorta düzenlenmiştir. 110. maddeside bu kısımda düzenlenip bu
kısımdaki hukuki sorumluluk hükümlerinden dolayı açılacak davalardaki görevli
ve yetkili mahkemeleri belirlemesi gerekirken kanunda “bu kanundan doğan
sorumluluk davaları...” Denilerek Adli yargı mahkemeleri hem 2918 sayılı
kanunun 85 vd. maddelerinde hukuki sorumluluk kurumlarının düzenlendiği bölümde
ve hemde kanunun tamamından doğacak sorumluluk ile ilgili bütün uyuşmazlıkları
kapsayacak şekilde adli yargı mahkemeleri görevlendirilerek aynı kanunun 7/1-a
maddesine göre kamu kurumu olan ve görevi kamusal hizmetlerin idari işlem ve
eylemlerle yerine getirmek olan Kara yollan Genel Müdürlüğünün görevinde kalan
Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarında can ve mal güvenliği yönünden
gerekli düzenleme ve işaretlemeleri yaparak önlemleri almak ve aldırmak
görevlerinin yerine getirilmemesi veya kusurlu olarak yerine getirilmesinden
doğacak sorumluluk halleride dolayısıyla Uyuşmazlık Mahkemesinin 04/02/2013
Tarih 2012/57' E.,2013/179 K. Sayılı kararı gereğince Anayasanın 2,125,142,145
ve 155. maddesine göre İdari Yargı mahkemelerinin Görevinde olması gerekirken
bu anayasa hükümlerine aykırı olarak 110/lf 1 ve 2 cüm. Mad kapsamında olduğu
kabul edilerek adli yargı mahkemelerinin görevi kapsamında görülmüş
mahkememizin aksı yöndeki yargı yoluna ilişkin görevsizlik kararı bu Anayasaya
aykırılığı ileri sürülen ve itiraza konu edilen 110. maddedeki düzenleme
dayanak gösterilerek kaldırılmıştır. .
Anayasanın 2 nci maddesindeki düzenlemeye göre “hukuk devleti”
olmak, Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılmış; 11 inci maddesinde, Anayasa
hükümlerinin, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarım ve öbür
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kuralları olduğu vurgulanmıştır.
Bu kuralların doğal gereği olarak da 125 inci maddesinde,
idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu, 140
ıncı maddenin birinci fıkrasında da “hakimler ve savcıların adli ve idari yargı
hakim ve savcıları olarak görev yapacakları” belirtilmiştir.
Anayasanın 155 inci maddesinin birinci fıkrasında, “Danıştay,
idarî mahkemelerce yerilen ve kanunun başka bir idarî yargı merciine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen
belli davalara da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” kurallarına yer
verilmiştir. Anayasa'nın 125 nci, 140 ıncı ve 155 inci maddeleri birlikte
incelendiğinde idari eylemlerin işlemlerin ve kamusal hizmetlerin
yargısal denetiminin idarî yargının görev alanına girdiği sonucuna varılır.
Anayasanın “Kanunî Hakim Güvencesi” başlığını taşıyan 37 ncı
maddesinde ise Hiç kimse kanunen tab olduğu mahkemeden başka bir merci önüne
çıkarılamaz” denilmektedir. Anayasa'nın kurallarına uygun yapılmayan yasal
düzenlemelerin Anayasaya aykırılık oluşturacağı açıktır.
Anayasamız Türkiye Cumhuriyeti'nin demokratik bir hukuk devleti
olduğunu vurgularken, Devlet içinde tüm kamusal yaşam ve yönetimin yargı
denetimine bağlı olmasını amaçlamıştır. Çünkü yargı denetim demokrasinin
‘olmazsa olmaz' koşuludur. Anayasanın ‘idarenin her türlü eylem ve işlemlerine
karşı yargı yolu açıktır' kuralıyla benimsediği husus da etki bir yargısal
denetimdir. Anayasanın 125 inci maddesinin birinci fıkrasında yer alan bu
kural, yönetimin kamu hukuku ya da özel hukuk alanına giren tüm eylem ve
işlemlerini kapsamaktadır. Kural olarak bunlardan kamu hukuku alanındaki eylem
ve işlemler için idarî yargının, özel hukuk alanındakiler için de adlî yargının
görevli olduğu şüphe götürmez .
Anayasa kurallarının açıkça belirleyip yetkilendirme yaptığı
hallerde yasama organı, idare hukuku alanına giren bir idarî eylem ya da işleme
karşı adlî yargı yolunu seçme hakkına sahip değildir. Tersine bir düzenleme.
Anayasanın ‘Kanunî hâkim güvencesi' başlığı altındaki 37 nci maddesinin birinci
fıkrasında ‘Hiç kimse kanunen tâbi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne
çıkarılamaz' biçimindeki buyurucu kurala aykırılık oluşturur. Bunun içindir ki,
Anayasanın 155 inci maddesinin ikinci fıkrasında, idarî uyuşmazlıkları
çözümleme Danıştay'ın görevleri arasına alınmıştır.”
Anayasa'nın 2 nci maddesinde anlamını bulan hukuk devleti
ilkesinin vazgeçilmez ölçülerinden biri, idarenin yargısal denetimidir.
İdarenin yargısal özellikleri, idarî uğraşın sınırları çizilemeyen görev alanı
ve farklılıklar içeren denetimi ve uzmanlaşma ihtiyacı, tarihsel gelişim içinde
özel yargı yerlerini gerektirmiştir. İdarenin konumu, yargısal denetimini
yapacak hakim ve yargı yerlerinin adlî yargı alanı dışında oluşturulması
gerçeğini doğurmuştur.
Anayasada “idari ve adli yargı ayrımı” esas alınmıştır. Bu
ayrımın ilkeleri Anayasada gösterilmiş, idari ve adli yargıda görev konusu yasa
koyucuya bırakılmamıştır. İdari yargının görev alanına giren uyuşmazlıkların
çözümünü adli yargı yerlerine bırakan yasal düzenlemeler Anayasanın belirlediği
ayrıma aykırılık oluşturur.
Niteliği gereği idari olan eylem ve işlemler ile yerine getirilen
kamu hizmetlerinin ifasından dolayı idarenin sorumlu olduğu durumlarda ortaya
çıkan maddi ve manevi zarar tazminine ilişkin davaların, Anayasa gereği, idari
yargı yerlerinde görülmesi gerekir.
Anayasa Mahkemesinin de emsal kararlarında belirttiği gibi Anayasada
idarî ve adlî yargının ayrılığı kabul edilmiştir. Bu ayrım uyarınca idarenin
kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri idarî
yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adli yargı denetimine tâbi
olacaktır. Buna bağlı olarak idarî yargının görev alanına giren bir
uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasa koyucunun
geniş takdir hakkının bulunduğunu söylemek olanaklı değildir.
Dava konusu olan 2918 sayılı kanun 110. maddesindeki kural, idari
yargının görev alana giren aynı kanunun 7/1-a maddesine göre idari işlemlerle
ve eylemlerle yerine getirilen kamu hizmetlerinden dolayı veya eksik ve ayıplı
hizmet ifasından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözümünü adli yargı yerlerine bırakmakla
Anayasanın belirlediği idari ve adli yargı ayrımına aykırılık oluşturmaktadır.
Açıklanan nedenlerle, 13.10.1983 günlü, 2918 sayılı Karayolları
Trafik Kanunu'nun 11.1.2011 günlü, 6099 sayılı Kanun'un 14. maddesi ile değiştirilen
110. maddesinin birinci fıkrasının “işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu
kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil,
bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda görülür. Zarar görenin kamu
görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez.” biçimindeki birinci
ve ikinci cümlelerinin, Anayasanın 2, 37., 125. 140. ve 155. maddelerine aykırı
olup, iptali gerekmektedir.”
B- E.2013/117 Sayılı Başvurunun Gerekçe Bölümü Şöyledir :
“1- Uygulanacak Yasa Kuralı Sorunu (Bakılmakta Olan Davada,
Mahkememizin Görevli ve Yetkili Olup Olmadığı Yönünden)
Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 40. maddesine göre, bir davaya bakmakta
olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya kanun hükmünde
kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, bu hükmün
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
Anayasa'nın 152. ve 6216 sayılı Kanun'un 40. maddesine göre, bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış
ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların
da o davada uygulanacak olması gerekir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 6099 sayılı Kanun'un 14.
maddesi ile değiştirilen 110. maddesinin birinci fıkrasının birinci ve ikinci
cümlelerinin iptali ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle yapılan itiraz başvurusu hakkında,
Anayasa Mahkemesi'nin 08/12/2011 tarih ve E:2011/124, K:2011/160 sayılı
kararında, “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110. maddesinin birinci
fıkrasında, bu Kanun'dan doğan sorumluluk davalarının adlî yargıda görüleceği
öngörülmektedir. İtiraz başvurusunda bulunan mahkeme ise idare mahkemesi olup
davaya bakmakta görevli ve yetkili mahkeme değildir.” gerekçesiyle; aynı gün ve
E:2012/118, K:2012/170 sayılı kararlarında ise, “2918 sayılı Karayolları Trafik
Kanunu'nun 110. maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun'dan doğan sorumluluk
davalarının adlî yargıda görüleceği öngörülmektedir. İtiraz yoluna başvuran
Mahkemedeki bakılmakta olan dava ise itiraz konusu kural nedeniyle adlî yargıda
görülebilecek bir davadır. Dolayısıyla bakılmakta olan dava, itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin görev alanına girmemektedir. Buna göre, itiraz
yoluna başvuran Mahkemede, yöntemine göre açılmış bir dava bulunmadığı gibi
kuralın uygulanması sonucu görevsizlik kararı verilecek olması da bu durumu
değiştirmemektedir.” gerekçesiyle başvurunun, Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddine kararı verilmiştir.
Bakılmakta olan davada ise, davacı şirkete sigortalı aracın tek
taraflı olarak seyir halinde iken yolun sol şeridindeki refüj taşlarına
çarparak hasarlandığını, mahkememizin görevli olduğundan bahisle davanın
açıldığı, davanın derdest olduğu, görev açısından uygulanacak yasa kuralının
2918 sayılı Kanun olduğu anlaşılmıştır.
2- İtiraza Konu Yasa Kuralı
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 19/01/2011 tarih ve
27820 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 6099 sayılı Tebligat Kanunu ve Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 14. maddesi ile değişik
“Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı 110. maddesinin, “işleteni veya sahibi
Devlet ve diğer kamu kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara
ilişkin olanları dâhil, bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adli yargıda
görülür. Zarar görenin kamu görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını
önlemez. Hemzemin geçitte meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun
hükümleri uygulanır.” şeklindeki 1. fıkrasının iptali ve yürütülmesinin
durdurulması istenilmektedir.
3- Dayanılan Anayasa Kuralları
a) Anayasa'nın 125. maddesinin 1. fıkrasında yer alan, “idarenin
her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolu açıktır.”
b) Anayasa'nın 155. maddesinin 1. fıkrasında yer alan, “Danıştay,
idarî mahkemelerce verilen kanunun başka bir idarî yargı merciine bırakmadığı
karar ve hükümlerin son inceleme merciidir. Kanunda gösterilen belli davalara
da ilk ve son derece mahkemesi olarak bakar” hükümleri yer almaktadır.
4- İtiraza Konu Yasa Kuralının Kapsamı ve Sonuçları
A) Kapsamı
İtiraza konu olan 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 6099
sayılı Kanun'un 14. maddesi ile değişik “Görevli ve Yetkili Mahkeme” başlıklı
110. maddesinin 1. fıkrasında; “işleteni veya sahibi Devlet ve diğer kamu
kuruluşları olan araçların sebebiyet verdiği zararlara ilişkin olanları dâhil,
bu Kanundan doğan sorumluluk davaları, adlî yargıda görülür. Zarar görenin kamu
görevlisi olması, bu fıkra hükmünün uygulanmasını önlemez. Hemzemin geçitte
meydana gelen tren-trafik kazalarında da bu Kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne
yer verilmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun “Amaç” başlıklı 1.
maddesinde; bu Kanunun amacının, karayollarında, can ve mal güvenliği yönünden
trafik düzenini sağlamak ve trafik güvenliğini ilgilendiren tüm konularda
alınacak önlemleri belirlemek olduğuna yer verildikten sonra, 7. maddesinde,
Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve yetkilerine yer verilmiş, anılan
maddede, “Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayolları”na ilişkin hükümlere yer
verilmiştir. Hangi yolların yapım ve bakımından sorumlu olduğuna ilişkin
hükümlere ise 6001 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun'un 4. maddesinde belirtilmiş olup, otoyol, Devlet ve il yolları
ağına giren karayolları güzergâhları ile bunların değişikliklerine ilişkin
planları hazırlamak veya hazırlatmak, hazırlayacağı programlar uyarınca
karayollarını yapmak, yaptırmak, emniyetle kullanılmalarını sağlayacak şekilde
sürekli bakım altında bulundurmak, bakımını yaptırmak, onarmak, onarımını
yaptırtmak, işletmek, işlettirmek Karayolları Genel Müdürlüğünün görev ve
yetkileri arasında sayılmıştır.
B) Sonuçları
Yapım ve bakımdan sorumlu olduğu karayollarından ve hemzemin
geçitte meydana gelen kazalar nedeniyle uğranılan maddî-manevî zararların
tazmini istemiyle açılan davalarda, 2918 sayılı Kanun'un 6099 sayılı Kanunla
değişik 110. maddesi uyarınca, adlî yargı yerleri görevli ve yetkili kılınmış,
değişikliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren açılan davalar adlî yargı
yerlerinde görülmeye başlanılmıştır.
Konuyla ilgili Uyuşmazlık Mahkemesi kararları incelendiğinde;
- 06/02/2012 tarih ve E:2012/3, K:2012/29 sayılı kararı; yol
kusurundan kaynaklanan ölüm nedeniyle uğranıldığı ileri sürülen maddi ve manevi
zararın tazmini istemiyle açılan davada, “Yukarıda açıklanan nedenler ve 2918
sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe giren 110. maddesi gözetildiğinde
meydana gelen zararın tazmini istemiyle açılan davanın adlî yargı yerinde
çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” gerekçesiyle adlî yargının
görevli olduğuna,
- 06/02/2012 tarih ve E:2011/256, K:2012/25 sayılı kararında;
aracın seyir halinde iken yolda bulunan çukura düşmesi sonucu uğranıldığı öne
sürülen zararın tazmini istemiyle açılan davada, yukarıda anılan kararda
(E:2012/3) belirtilen gerekçe ile adlî yargının görevli olduğuna,
- 04/06/2012 tarih ve E:2012/101, K:2012/133 sayılı kararı; resmî
aracın, seyir halinde iken yoldaki logar kapağına çarpması sonucu araçta
oluştuğu öne sürülen maddi zararın tazmini istemiyle açılan davada, yukarıda
anılan kararda (E:2012/3) belirtilen gerekçe ile adlî yargının görevli
olduğuna,
- 06/02/2012 tarih ve E:2012/31, K:2012/33 sayılı kararı; hemzemin
geçitte, davalı Belediye Başkanlığına ait motosikletle trene çarpması sonucu
ölümü nedeniyle oluştuğu ileri sürülen maddi ve manevi zararın tazmini
istemiyle açılan davada, “Buna göre ve idare personelinin dikkatsizlik ve
tedbirsizliği sonucu oluşan kişisel kusura değil de, zararın kamu hizmetinin
yürütülmesi sırasında doğduğu nedeniyle idarenin hizmet kusuruna dayanılmış
olması karşısında, kamu hizmeti yürüten davalı idarelerin hizmeti yürüttüğü
sırada kişilere verdiği zararın tazmini istemiyle açılan davada, olayda kamu
hizmetinin yöntemine ve hukuka uygun olarak yürütülüp yürütülmediğinin hizmet
kusuru veya başka nedenle idarenin sorumluluğu bulunup bulunmadığının
saptanmasını gerektirmektedir. Bu hususların saptanması ise idare hukuku
ilkelerine göre yapılabileceğinden, 2577 sayılı Yasa'nın 2/1-b maddesi
kapsamında bulunan tam yargı davasının görüm ve çözümünde idarî yargı
yerlerinin görevli olduğu açıktır.
Buna karşın, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 günlü Resmi Gazetede
yayımlanarak yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 14. maddesiyle değişik 110.
maddesinde...” gerekçesiyle, adlî yargının görevi olduğuna,
- 24/12/2012 tarih ve E:2012/523, K:2012/422 sayılı kararı;
davacıya ait aracın, davalı idarenin sorumluluğundaki yolda kaza yapması sonucu
oluşan zararın tazmini istemiyle açılan davada, “...İdare Mahkemesi 2918 sayılı
Yasanın 110. maddesinin 1. fıkrasının birinci ve ikinci cümlelerinin Anayasaya
aykırı olduğu kanısına varmış, idare Mahkemesinin bu iki cümlenin iptali
istemiyle yaptığı başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesi 8.12.2011 gün ve
E:2011/124, K:2011/160 sayı ve 8.11.2012 gün ve E:2012/118, K:2012/170 sayılı
aynı içerikli iki kararı ile; “2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu'nun 110.
maddesinin birinci fıkrasında, bu Kanun'dan doğan sorumluluk davalarının adlî
yargıda görüleceği öngörülmektedir. İtiraz başvurusunda bulunan mahkeme ise
idare mahkemesi olup davaya bakmakta görevli ve yetkili mahkeme değildir.
Başvurunun Mahkeme'nin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.”
kararına varmıştır.
Bu durumda, 2918 sayılı Yasanın 19.1.2011 tarihinde yürürlüğe
giren 110. maddesi ile Anayasa Mahkemesi'nin benzer bir konuda İdare
Mahkemesi'nin davaya bakmakla görevli bulunmadığı yolundaki kararları
gözetildiğinde, bahsi geçen Kanun maddesinin karayollarında, can ve mal
güvenliği yönünden trafik düzeninin sağlanarak trafik güvenliğini ilgilendiren
tüm konularda alınacak önlemleri kapsadığı ve Kanunun, trafikle ilgili kuralları,
şartları, hak ve yükümlülükleri, bunların uygulanmasını ve denetlenmesini,
ilgili kuruluşları ve bunların görev yetki ve sorumlulukları ile çalışma
usullerini kapsadığı, dolayısıyla oluşan trafik kazası nedeniyle açılacak
sorumluluk davalarının görüm ve çözümünde adlî yargının görevli olduğu; meydana
gelen zararın tazmini istemiyle açılan bu davanın da adlî yargı yerinde
çözümlenmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.” gerekçesiyle, adlî yargının
görevli olduğuna,
- 04/02/2013 tarih ve E:2013/104, K:2013/228 sayılı kararında;
meydana gelen trafik kazası nedeniyle olay mahallinde emniyet ve asayiş
görevini yürütmek amacıyla bulunduğu sırada, başka bir aracın çarpması sonucu,
kardeşinin şehit olması nedeniyle uğranıldığı öne sürülen maddi ve manevi
zararın tazmini istemiyle açılan davada, yukarıda anılan karardaki (E:2012/523)
gerekçeyle, adlî yargının görevli olduğuna karar verilmiştir.
Dolayısıyla, idarî yargı yerlerinde açılan 2918 sayılı Kanundan
kaynaklanan sorumluluk davaları hakkında, idarî yargı yerlerince idarenin
hizmet kusuru yönünden herhangi bir değerlendirme yapılamayacaktır.
5- Anayasaya Aykırılık Nedenleri
a) İdari Yargının Görev Alanına İlişkin Anayasa Mahkemesi
Kararlarının Değerlendirilmesi
Anayasanın 145. maddesinde, askerî yargının açıkça düzenlenmesi
ve görev alanının tanımlanmasına karşın, idarî yargı yolunun kabul edildiği 125
ve 155. maddelerinde, idarî yargının görev alanının tanımlanmaması, ayrıca
idarî yargının görev alanını koruyan hükümlere de yer verilmemesi nedeniyle,
yasakoyucu tarafından hukukî ihtilâflar hakkında idarî-adlî yargının görev
alanına yönelik yapılan değişiklikler hakkında Anayasa Mahkemesinin vermiş
olduğu kararlar önem kazanmaktadır. Bu nedenle, Mahkemenin konuya ilişkin
yaklaşımını gösterir kararların, bakılan davada göz önünde bulundurulması
gerekmektedir.
1) İdarî Yargının Görevli Olduğu Yönündeki Kararları
- 16/02/2012 tarih ve E:2011/35, K:2012/23 sayılı kararı; 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 3. maddesinin birinci cümlesi hakkında,
- 20/10/2011 tarih ve E:2010/55, K:2011/140 sayılı kararı; 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 102. maddesinin
dördüncü fıkrasının dördüncü cümlesi hakkında,
- 04/10/2006 tarih ve E:2006/75, K:2006/99 sayılı kararı; 506
sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu'nun 140. maddesinin dördüncü fıkrasının üçüncü
tümcesi hakkında,
2) Adlî Yargının Görevli Olduğu Yönündeki Kararları
- 22/12/2011 tarih ve E:2010/65, K:2011/169 sayılı kararı; 5510
sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu'nun 101. maddesinde
yer alan “...bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan
uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür” bölümü hakkında,
- 01/03/2006 tarih ve E:2005/108, K:2006/35 sayılı kararı; 5326
sayılı Kabahatler Kanunu (görevli yargı yeri belirleme kısmı) hakkında,
- 22/12/2006 tarih ve E:2001/226, K:2006/119 sayılı kararı; 1608
sayılı Umuru Belediyeye Müteallik Ahkâmı Cezaiye Hakkında 16 Nisan 1340 Tarih
ve 486 Numaralı Kanunun Bazı Maddelerini Muaddil Kanun'un 5. maddesinin birinci
fıkrasının ilk tümcesi hakkında,
Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararları
değerlendirildiğinde, Yüksek Mahkeme, genel olarak idare hukuku alanına giren
konularda idarî yargı, özel hukuk alanına giren konularda adlî yargı görevli
olacağını kabul etmektedir. Ayrıca, idarî yargının görev alanına giren bir
uyuşmazlığın çözümünde adlî yargının görevlendirilmesi konusunda yasakoyucunun
mutlak bir takdir hakkının bulunmadığı da vurgulanmaktadır. Ancak, idarî
yargının denetimine bağlı olması gereken idarî bir uyuşmazlığın çözümünde,
“haklı neden” ve “kamu yararı”nın bulunması halinde yasakoyucu tarafından adlî
yargıya bırakılabileceğini kabul ettiği görülmektedir.
b) İdarî Yargının Görev Alanına İlişkin Genel Değerlendirme
Anayasanın 140, 142 ve 155. maddeleri birlikte
değerlendirildiğinde, Anayasa ile adlî-idarî yargı ayrılığının açıkça
benimsendiği görülmektedir. Bunun sonucu olarak da, idarî uyuşmazlıkların
çözümünde idare ve vergi mahkemeleriyle Danıştay yetkili kılındığından,
idarenin kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemleri
idarî yargı, özel hukuk alanına giren işlemleri de adlî yargı denetimine tabi
olacaktır.
Anayasa ile kabul edilen idarî-adlî yargı ayrılığı nedeniyle,
idarî yargının görev alanına giren bir uyuşmazlığın çözümünde, ancak “kabul
edilebilir haklı neden” bulunması halinde adlî yargının görevlendirilebileceği,
bunun dışında yasa koyucunun takdir hakkının bulunduğunu kabule olanak
bulunmamaktadır.
Doktrinde de, idare hukukunun uygulanmasından doğan bir dava veya
uyuşmazlığın adlî yargı yerine bırakılmasında yasakoyucunun takdir ve seçme
serbestisinin bulunmadığı, idarî davaların adlî yargının kapsamına sokulmasının
Anayasayla çeliştiği gibi, kurduğu idarî yargı düzenin varlık sebebini ve
işlevini reddetmesi anlamına geleceği(GÜRAN, Sait. Yargı Denetiminin Kapsamı,
İHFM, Sulhi Dönmezer'e Armağan, C.LII, S. 1-4, s.39),idarî yargının görev
alanına girdiği açık ve seçik olan bir işte adliye mahkemelerinin görevli
kılınması hâlinde, Anayasanın idare hukuku ilkelerine aykırılık oluşturacağı(ERKUT,
Celal. İptal Davasının Konusunu Oluşturması Bakımından İdari İşlemin Kimliği,
Danıştay Yayınları, Ankara 1990, s. 155)kabul edilmektedir. Aksi yöndeki,
Anayasada idare hukukundan kaynaklanan davaların Danıştayda veya idare
mahkemelerinde çözümlenmesine ilişkin bir hüküm bulunmadığından, hangi
uyuşmazlıkların hangi esaslara göre çözümleneceği konusunda kanun koyucuyu
sınırlayan herhangi bir kuralın bulunmadığı yönünde görüş(GÖZLER, Kemal;
KAPLAN, Gürsel. İdari Eylemlerden Kaynaklanan Zararlara İlişkin Davalar Adlî
Yargının Görev Alanına Sokulabilir Mi' (HMK m.3 ve TBK, m.55/2 Hakkında
Eleştiriler) Terazi Aylık Hukuk Dergisi, S.63, s.40)bulunsa da, bu durumun
isabetsizliğine yönelik eleştirilerin bulunduğu ifade edilmiştir.
6- Sonuç Olarak
Anayasa Mahkemesi'nin yukarıda belirtilen kararlarında da ifade
edildiği üzere, niteliği gereği idarî eylem ve işlemlere ilişkin davaların,
Anayasa gereği, idarî yargı yerlerinde görülmesi esastır. Yasaların,
belirsizlik ve kargaşa yaratması değil önlemesi esas olduğuna göre, yasa
koyucunun da Anayasa'daki idarî ve adlî yargı ayrılığını esas alması, idarenin
kamu gücü kullandığı ve kamu hukuku alanına giren işlem ve eylemlerinin, idarî
yargı denetimine tabi olması Anayasa'ya uygunluğun gereğidir.
- İptali istenen kuralla, bu Kanun'dan doğan sorumluluktan
kaynaklanan maddî ve manevî zararların tazmini konusu kapsama alınmakta ve bu
tazminat davalarına bakma görevi adlî yargıya verilmektedir. İdare hukukunda
var olan hizmet kusuru ve kusursuz sorumluluk kavramları, kişilerin gördüğü
zararların tazmininde kullanılan ve kişilerin idare karşısında korunma
kapsamını genişleten kavramlardır. İdare hukukunda, idarenin hiçbir kusuru
olmasa da sosyal risk, terör eylemleri, fedakârlığın denkleştirilmesi gibi
kusursuz sorumluluğa ilişkin kavramlara dayanılarak kişilerin uğradığı
zararların tazmin edilmesi mümkündür. Özel hukuk alanındaki kusursuz sorumluluk
halleri ise belirli konular için düzenlenmiş olup sınırlıdır. İdarenin idare
hukuku esaslarına dayanarak tesis ettiği tartışmasız bulunan eylem ve işlemler
ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerden kaynaklanan zararlara ilişkin
davaların idarî yargı yerlerinde görülmesi gerektiği kuşkusuz olup, idarî
eylem, işlem veya sorumluluk sebebinden kaynaklanan zararların tazminine
ilişkin davaların farklı yargı yerlerinde görülmesinde kamu yararı ve haklı
neden olduğu söylenemez.
Belirtilen nedenlerle; Anayasa'nın yukarıda yer verilen 125. ve
155. maddesine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.”"