"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir:
'1- 17.12.2004 tarihinde yayınlanan ve 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesiyle; 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usul Kanunu'nda yer almayan 'adli kontrol' adı altında soruşturma evresinde bir kısım tedbirlere hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Sözü edilen maddenin 3. fıkrasında soruşturma evresinde şüpheli hakkında; 'yurt dışına çıkamamak, hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak, hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak, her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek, özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek, şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak, silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek, Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak, aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek' tedbirlerine hükmedilebileceği düzenlenmiştir.
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinde belirtilen bu hükümlerin uygulanabilmesi için ön şartlardan biri ' üst sınırı üç yıl ve daha az hapis cezasını gerektiren suç sebebiyle yürütülen soruşturma' olması gerekmektedir. Yani üç yıldan fazla hapis cezası gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada adli kontrol uygulamasına karar verilmesi mümkün değildir. Söz konusu adli kontrol uygulamasının tutuklamaya alternatif olarak getirildiği, aynı Kanun'un 100. maddesinin 1. fıkrasının son cümlesinde tutuklama kararında 'adli kontrol uygulamasının yetersiz kalacağını belirten hukuki ve fiili nedenlere yer verilir.' hükmünden açıkça anlaşılmaktadır. Bu husus CMK.nın 109. maddesinin gerekçesinde, 'tutuklama; hâkimin, şüpheli veya sanık hakkında ya bütünüyle hürriyetten yoksun bırakmaya yada tam serbest bırakmaya mecbur kılan bir tedbirdir; adı geçenler ya bir yere kapatılacaklar veya tam serbest kalacaklardır. Tasarı bumaddesiylebuiki durum arasında adli kontrol kurumunu getirmiş bulunmaktadır.Kurum, ilgiliyi özgürlüğünden yoksun kılmamakla birlikte gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılan tedbirlere tabi kılmaktadır; böylece kişinin kaçması riski azaltılırken hürriyetten yoksun kılmanın zararları da ortadan kaldırılmış olmaktadır.Bu kurumdan sonra tutukluluk uygulaması istisnai hale gelmektedir.
Adli kontrolün soruşturma evresinde uygulanmasında üç temel koşul vardır:
1- Şüphelinin işlediği iddia olunan fiilin tutuklamayı gerektirecek bir suçu oluşturması,
2- Cumhuriyet Savcısının istemde bulunması,
3- Sulh Ceza Hâkiminin kararı şeklinde ifade edilmiştir. Görüldüğü üzere tasarıda, adli kontrol kurumunun uygulanması açısından herhangi bir sınırlamaya yer verilmemişken (işlenen fiilin tutuklamayı gerektirebilecek bir suçu oluşturması yeterli görülmüşken); Kanunda bu konuda (üst sınırı üç yıl ve daha az hapis cezasını gerektiren suç sebebiyle yürütülen soruşturma olması) farklı bir düzenlemeye yer verilmiştir.
CMK'nın 100. maddesi ve 109. maddenin gerekçesine göre adli kontrol kurumunun tutuklamaya alternatif olarak düzenlendiği açıkça ortadır. CMK'nın 100. maddesinin 3. fıkrasındaki tutuklama nedenleri var sayılan suçlar ve öngörülen ceza miktarları incelendiğinde bu suçlarla ilgili 'adli kontrolün' uygulanması mümkün değildir. Bu suçlarla ilgili yürütülen soruşturmalarda şüpheli hakkında Sulh Hâkimi, ya tutuklama kararı verecek ya da şüpheliyi serbest bırakıp onun hakkında adli kontrole karar veremeyecektir. Bu nedenle iptali istenen ibare, Anayasanın 19. maddesinin 3. fıkrasında tutuklamanın zorunlu hallerde uygulanacağı hükmüne aykırıdır.
2- İptali istenen CMK'nın 109 maddesinin 1. fıkrasında yer alan 'üst sınırı üç yıl ve daha az hapis cezasını gerektiren suç sebebiyle yürütülen soruşturma' ibaresinin sonucu olarak kişiler bakımından yükümlülük niteliği taşıyan ve CMK'nın 112. maddesi gereğince yükümlülüğe uymamanın yaptırımı olarak tutuklama öngören tedbirler (adli kontrol), az ceza içeren suçlar bakımından uygulanabilirken daha fazla ceza içeren suçlar bakımından uygulanamamaktadır. Bu durum Anayasa'nın Türkiye Cumhuriyetinin... hukuk devleti olduğunu emreden 2., eşitlik ilkesini düzenleyen 10. ve suç ve cezalara ilişkin hükümler öngören 38. maddelerine de aykırıdır.
Hukuk devleti, fiil ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir. (R.G. 16.04.S. 26849, 2006/71 E., 2008/69 K.) Adaletli bir hukuk düzeni, fiilin derecesine göre ceza verilmesini gerektirir. Bu ilke, temel kanun niteliğindeki 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun temel ilkeler kısmında yer alan 3. maddesinde, 'Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.' şeklinde ifade edilmiştir.
Adalet ve eşitlik kavramları birbirleriyle iç içe geçmiş ve bağlantılı kavramlardır. Bu bakımdan söz konusu ibare eşitlik ilkesine de aykırıdır. Suç teşkil eden fiilin cezalandırılmasında ölçü, o fiilin korunan hukuki değer açısından yarattığı 'zarar' veya 'zarar tehlikesi' ağırlığıdır. Fiile göre saptanacak cezanın, failin sübjektif durumuna göre 'ferdileştirilmesi' de cezanın artırılıp, azaltılması sonucunu yaratır. Fakat, yasalar, 'temel ceza'yı, aynı fiili işleyenler için 'eşit', 'genel' ve 'objektif' olarak belirler. Aynı fiil için, kişiler açısından ayrı ayrı sonuçlar yaratacak ceza belirlemesine yönelik yasal düzenleme yapılamaz.
3- Anayasamızın 38. maddesi, 'ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur' hükmünü içermektedir. Bu kural, 'cezada kanunilik kuralı' olarak isimlendirilir. 'Cezada kanunilik' kuralı, öğretide 'suçta kanunilik' kuralından daha önemli bir kural olarak kabul edilir. 'Cezalar kanun tarafından konulunca, kanunun genel, objektif ve anonim olma niteliği, bunlarda yer alan cezaların da kim olursa olsun, suçlular hakkında eşit olarak uygulanmasını gerektirir', 'Cezada hukuki eşitlik' kuralı, yasalarda dahi belirtilmiştir.
Cezaların, fiilin ağırlığı ile orantılı olması da, hukukun genel kuralı olduğu kadar, ceza sorumluluğunun şahsiliği kuralının da bir sonucudur. Ceza, işlenilen hukuka aykırı bir fiilin yarattığı 'zarar' veya 'tehlikenin' karşılığı olarak uygulanan bir müeyyide türü olduğuna göre, ceza ile filin yaratacağı 'zarar' veya 'tehlikenin' ağırlığı arasında bir oran, uyumluluk bulunması zorunludur. Ceza kanunları düzenlenirken, suçların 'korunan hukuki değer'e göre belirlenmesinin mantığı da budur. Suç teşkil eden hukuka aykırı fiilin yarattığı 'zarar veya tehlike' ile uyumlu olmayan bir cezalandırma sistemi, '...devlet faaliyetinin esasını teşkil eden her türlü manevi adalet kavramını bir yana bırakmak...' demektir. Böyle bir sistem, 'ceza adaleti' ilkesi ve 'cezada bulunması gereken nitelikler' ile uyumsuzluk yaratır. (AYM. 1991/18 E., 1992/20 K.)
Cezanın şahsa değil, fiile göre tertibi, 'ceza sorumluluğunun şahsiliği' kuralının da doğal sonucudur. Nitekim Anayasa Mahkemesi de, 22.12.1964 tarih ve E: 1963/166, K: 1964/76 sayılı kararında aynı esasları benimsemiş, ceza ile 'fiilin', 'kamunun huzur ve sükûnunu, güvenini' bozucu etkisi arasında oran bulunmasını zorunlu görmüştür (RG, 28 Nisan 1965, No. 11958). Aynı şekilde yukarıda değinildiği üzere, Türk Ceza Kanunu'nun 3. maddesinde, 'Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.' hükmüyle paralel bir düzenleme getirilmiştir. Bu açıklamalar ışığında iptali istenen hüküm gereğince az ceza gerektiren suçlarla ilgili adli kontrol tedbirine hükmedilebilirken daha çok ceza gerektiren suçlarla ilgili uygulanamaması cezalandırma 'cezada kanunilik' kuralına ve dolayısıyla Anayasanın 38. maddesine aykırıdır.
Yukarıda gerekçeli olarak belirtilen sebeplerle; şüpheli müdafiince yapılan talep nedeniyle verilecek kararda uygulama imkânı bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109/1. maddesinde yer alan 'üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren' ibaresinin Anayasanın 2, 10, 19 ve 38. maddelerine aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Bu nedenle mahkememizce yapılan başvurunun kabulüne ve yüksek mahkemenizce5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109/1. maddesinde yer alan 'üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren'ibaresinin 2709 sayılı Kanun ve Anayasanın 152. maddesi gereğince iptaline karar verilmesi arz ve talep olunur.'"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2008/70
Karar Sayısı : 2010/21
Karar Günü : 28.1.2010
R.G Tarih-Sayı : 28.04.2010-27565
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN:Yusufeli Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan ''üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren'' ibaresinin Anayasa'nın 2., 10., 19. ve 38. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Şüpheliler hakkında yapılan soruşturma kapsamında verilen adlî kontrol kararının kaldırılması isteminin incelenmesi aşamasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun itiraz konusu fıkrayı da içeren 109. maddesi şöyledir:
'(1) 100 üncü maddede belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebilir.
(2) Kanunda tutuklama yasağı öngörülen hallerde de, adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.
(3) Adlî kontrol, şüphelinin aşağıda gösterilen bir veya birden fazla yükümlülüğe tabi tutulmasını içerir:
a) Yurt dışına çıkamamak.
b) Hâkim tarafından belirlenen yerlere, belirtilen süreler içinde düzenli olarak başvurmak.
c) Hâkimin belirttiği merci veya kişilerin çağrılarına ve gerektiğinde meslekî uğraşlarına ilişkin veya eğitime devam konularındaki kontrol tedbirlerine uymak.
d) Her türlü taşıtları veya bunlardan bazılarını kullanamamak ve gerektiğinde kaleme, makbuz karşılığında sürücü belgesini teslim etmek.
e) Özellikle uyuşturucu, uyarıcı veya uçucu maddeler ile alkol bağımlılığından arınmak amacıyla, hastaneye yatmak dahil, tedavi veya muayene tedbirlerine tâbi olmak ve bunları kabul etmek.
f) Şüphelinin parasal durumu göz önünde bulundurularak, miktarı ve bir defada veya birden çok taksitlerle ödeme süreleri, Cumhuriyet savcısının isteği üzerine hâkimce belirlenecek bir güvence miktarını yatırmak.
g) Silâh bulunduramamak veya taşıyamamak, gerektiğinde sahip olunan silâhları makbuz karşılığında adlî emanete teslim etmek.
h) Cumhuriyet savcısının istemi üzerine hâkim tarafından miktarı ve ödeme süresi belirlenecek parayı suç mağdurunun haklarını güvence altına almak üzere aynî veya kişisel güvenceye bağlamak.
i) Aile yükümlülüklerini yerine getireceğine ve adlî kararlar gereğince ödemeye mahkûm edildiği nafakayı düzenli olarak ödeyeceğine dair güvence vermek.
(4)(Ek: 25/5/2005 ' 5353/14 md.)Şüphelinin, üçüncü fıkranın (a) ve (f) bentlerinde yazılı yükümlülüklere tâbi tutulması bakımından, birinci fıkrada belirtilen süre sınırı dikkate alınmaz.
(5) Hâkim veya Cumhuriyet savcısı (d) bendinde belirtilen yükümlülüğün uygulamasında şüphelinin meslekî uğraşılarında araç kullanmasına sürekli veya geçici olarak izin verebilir.
(6) Adlî kontrol altında geçen süre, şahsî hürriyeti sınırlama sebebi sayılarak cezadan mahsup edilemez. Bu hüküm, maddenin üçüncü fıkrasının (e) bendinde belirtilen hallerde uygulanmaz.
(7)(Ek: 6/12/2006 ' 5560/19 md.)Kanunlarda öngörülen tutukluluk sürelerinin dolması nedeniyle salıverilenler hakkında birinci fıkradaki süre koşulu aranmaksızın adlî kontrole ilişkin hükümler uygulanabilir.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında Anayasa'nın 2., 10., 19. ve 38. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Haşim KILIÇ, Osman Alifeyyaz PAKSÜT, Sacit ADALI, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, Cafer ŞAT, Ali GÜZEL, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK ve Serruh KALELİ'nin katılımlarıyla 5.8.2008 günü yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu Yasa kuralı, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
İtiraz başvurusunda, adlî kontrol kurumunun tutuklamaya alternatif olarak düzenlendiği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki tutuklama nedenleri var sayılan suçlar ve öngörülen ceza miktarları incelendiğinde bu suçlarla ilgili 'adlî kontrolün' uygulanmasının mümkün olmadığı ve Anayasa'nın 19. maddesinin üçüncü fıkrasında tutuklamanın zorunlu hallerde uygulanacağı hükmüne aykırılık teşkil ettiği, adli kontrolün, az ceza içeren suçlar bakımından uygulanabilirken daha fazla ceza içeren suçlar bakımından uygulanamamasının Anayasa'nın Türkiye Cumhuriyetinin hukuk devleti olduğunu emreden 2. maddesi ve eşitlik ilkesini düzenleyen 10. maddesi ile 'cezada kanunilik' kuralını öngören 38. maddesine aykırı olduğu belirtilmiştir.
İtiraz konusu kuralla, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 100. maddesinde belirtilen tutuklama sebeplerinin varlığı halinde, üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren bir suç sebebiyle yürütülen soruşturmada, şüphelinin tutuklanması yerine adlî kontrol altına alınmasına karar verilebileceği öngörülmektedir.
Adlî kontrol kurumu, Ceza Muhakemesi Kanunu ile Türk Ceza Yargılaması sistemine getirilen, serbest bırakılma ile tutuklanma arasında etkinliğe sahip olan koruma tedbiri niteliğindeki çağdaş bir kurumdur. Bu kurum ile kişi özgürlüğünden tamamen yoksun kılınmamakla birlikte, gözlemeyi ve denetlemeyi olanaklı kılan tedbirlere tâbi olmakta, böylece kişinin kaçma riski azaltılırken özgürlüğünden tümü ile yoksun kalmasının zararları da ortadan kaldırılmış olmaktadır.Burada yasa koyucu, sosyal düzenin korunması ile bireyin temel hak ve özgürlüklerine saygı arasında bir denge kurarak ceza yargılamasının sağlıklı bir şekilde gerçekleşmesini ve yargılama sonucunda verilen hükmün yerine getirilmesini sağlamak için gerekli tedbirleri almaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, Anayasa ve hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık, yasaların üstünde yasa koyucunun da uyması gereken temel hukuk ilkeleri ve Anayasa'nın bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Hukuk devletinde, tutuklama ve adlî kontrol gibi kişi hürriyetini sınırlandıran koruma tedbirlerine ilişkin kurallar ceza muhakemesi hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa'nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri göz önüne alınarak saptanacak ceza yargılaması siyasetine göre belirlenir. Yasa koyucu, ceza muhakemesi hukukunda koruma tedbirleri ile ilgili olarak, hangi hallerde ve ne miktarda cezalar için tutuklama kararı verileceğini ya da daha hafif nitelikteki adlî kontrolün uygulanacağını, adlî kontrolün içerdiği yükümlülükleri belirlemede takdir yetkisine sahiptir.Bu nedenle düzenlemenin hukuk devleti ilkesine aykırı bir yönü yoktur.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve 38. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
İtiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. ve 19. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
VI- SONUÇ
4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan '' üst sınırı üç yıl veya daha az hapis cezasını gerektiren'' ibaresinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 28.1.2010 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Sacit ADALI
Fulya KANTARCIOĞLU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
Mustafa YILDIRIM
A. Necmi ÖZLER
Şevket APALAK
Serruh KALELİ
Zehra Ayla PERKTAŞ
Esas Sayısı : 2008/66
Karar Sayısı : 2008/17 (Yürürlüğü Durdurma)
Karar Günü : 22.7.2008
R.G. Tarih-Sayı : 30.07.2008-26952
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNDE BULUNAN: Danıştay Onüçüncü Daire
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN KONUSU: 19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 132. maddesinin onüçüncü fıkrasının Anayasa'nın 13. ve 23. maddelerine aykırılığı ve yürürlüğünün durdurulması savıyla iptali istemidir.
YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİNİN İNCELENMESİ
Yürürlüğün durdurulması istemini de içeren dava dilekçesi ve ekleri, bu konudaki ilk ve esas inceleme raporu ile ekleri, iptali istenilen kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
19.10.2005 günlü, 5411 sayılı Bankacılık Kanunu'nun 132. maddesinin onüçüncü fıkrası, 22.7.2008 günlü, E.2008/66, K.2008/131 sayılı kararla iptal edildiğinden, bu fıkranın, uygulanmasından doğacak sonradan giderilmesi güç veya olanaksız durum ve zararların önlenmesi ve iptal kararının sonuçsuz kalmaması için kararın Resmî Gazete'de yayımlanacağı güne kadar YÜRÜRLÜĞÜNÜN DURDURULMASINA, 22.7.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Serdar ÖZGÜLDÜR