"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçesinin ilgili bölümü şöyledir:
'Belirtilen gerekçe ve kanun metninden çıkan sonuç şudur;
5237 Sayılı TCK'nun 19.12.2006 tarih ve 26381 Sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 7. maddesi ile değişik 191/1. maddesinde cezai müeyyide öngörülmüştür.
191/2. maddesinde ise 1. fıkraya göre hüküm vermeden önce yani ara kararı ile 'uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.' hükmü yer almaktadır.
191/2. madde gereği ara kararı ile tedavi ve denetimli serbestlik kararı verildiğinde 191/5. maddesi gereğince 'Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir' hükmü yer almaktadır.
191/6. maddesinde ise 'cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir' hükmü ile hüküm kurulduktan sonra da mahkemece tıpkı 191/2. maddesinde olduğu gibi tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabileceğini hükmü bağlamıştır.
Diğer bir söyleyişle tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine 191/2. maddesi gereği ara kararı ile karar verilebileceği gibi, 191/6. madde gereği cezaya hükmedildikten sonra da karar verilmesi mümkün olup bu konuda hakime takdir hakkı tanınmıştır.
Ancak 191/6. maddesi gereği cezaya hükmedildikten sonra TCK'nun 191/2. maddesi gereği tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunduğunda, TCK'nun itiraza konu 191/7. maddesinde belirtildiği üzere 'Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır...' hükmü yer almaktadır.
Diğer bir anlatımla, tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmiş ve gereklerine uygun davranılmış olmasına rağmen;
a) TCK'nun 191/2. madde gereği ara kararı ile verilmiş ise; TCK'nun 191/5. maddesi gereği davanın düşmesine,
b)TCK'nun 191/6. maddesi gereği cezaya hükmettikten sonra verilmiş ise; TCK'nun 191/7. maddesi gereği hükmolunan cezanın infaz edilmiş sayılmasına karar verilecektir.
Bu durumda aynı suçu işleyen, aynı yükümlülük verilen ve verilen aynı yükümlülüklere riayet eden 2 sanıktan biri hakkındaki davanın düşmesine karar verilirken, diğeri için hükmolunan cezanın infaz edilmiş sayılmasına karar verilmiş olmaktadır.
Ara kararı ile TCK'nun 191/2. maddesi gereği tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunduğunda TCK'nun 191/5. maddesi gereği düşme kararı verilirken, TCK'nun 191/6. maddesi gereği cezaya hükmettikten sonra aynı şekilde tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunduğunda ve gereklerine uygun davranıldığında, cezanın infaz edilmiş sayılması sebebiyle yukarıda belirtilen ilgili yasa kuralları incelendiğinde hükümlü hakkında;
a) Yeni bir suç işlediğinde TCK'nun 58. maddesi gereği mükerrir sayılacak ve hakkında mükerrirlere özgü infaz rejimi uygulanacak,
b) 5237 sayılı TCK'nun 108. maddesi gereği mükerrirliğinden dolayı daha ağır infaz koşulları ile karşı karşıya kalacak,
c) 5352 sayılı K'nun 4. maddesi gereği verilen hüküm önce adli sicil kaydına girecek, aynı kanunun 9. maddesi gereği süresi dolduktan arşiv kaydına alınacak ve yine aynı kanunun 12. maddesi gereği de muhtemelen ölünceye kadar bu kayıt arşivde saklanacaktır.
Görüldüğü üzere TCK'nun 191/7. maddesindeki 'Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır...' hükmü ile aynı suçu işleyen aynı yükümlülük verilen ve aynı yükümlülüklere riayeti gerektiren TCK'nun 191/5. maddesinde hükme bağlanan düşme karararına nazaran sırf ara kararı ile verilmedi diye daha ağır bir sonuçla karşı karşıya kalınacağı aşikardır.
5237 Sayılı TCK'nun 19.12.2006 tarih ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunun 7. maddesi ile değişik 'Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır...' şeklindeki 191/7. maddesi Türkiye Cumhuriyet Anayasasının aşağıdaki kurallarına aykırılık teşkil etmektedir;
a) Anayasamızın 2. maddesi yönünden;
Anayasa Mahkememizin birçok kararında belirtildiği üzere; Cumhuriyet'in nitelikleri arasında sayılan hukuk devletinin de öncelikle eşitlik ve adaleti esas alan bir yapılanmayı öngördüğü kuşkusuzdur. Hukuk devletinin bu temel niteliklerini yaşama geçirmekle yükümlü olan yasa koyucunun, Anayasa'nın ve ceza hukukunun genel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla, cezalandırmada güdülen amacı, suç ve suçluların özelliklerini de gözeterek hangi eylemlerin suç sayılacağını, bunlara verilecek cezanın türünü, miktarını, artırım ve indirim nedenlerini, bunların oranları ile suçun takibine ilişkin yöntemleri belirleme konusunda takdir yetkisi bulunmakta ise de bu yetki kullanılırken suç ile ceza arasındaki adil dengenin korunması ve öngörülen cezanın, cezalandırmada güdülen amacı gerçekleştirmeye elverişli olması gibi hususların da dikkate alınması zorunludur.
İtiraz olunan TCK'nun 191/7. maddesi ile TCK'nun 191/2 ve dolayısı ile 191/5. maddesindeki yasa kuralının cezalandırmada aynı amacı gerçekleştirmeye yönelik olduğunda kuşku yoktur, her iki yasa maddesi de günümüz toplumunun en önemli sorunlarından biri haline gelen uyuşturucu madde kullanımı ile mücadeleyi etkinleştirmek, uyuşturucu kullanımını, satın alınmasının, kabul edilmesini birey için caydırıcı hale getirmek ve bu sorunu yaşayan bireyleri tedavi ederek topluma kazandırma amacını gütmektedir.
Hal böyle iken eşit koşullardaki iki sanıktan biri hakkındaki davanın düşmesine karar verilirken, diğeri hakkında verilen cezanın infaz edilmiş sayılmasına karar vermek Anayasamızın 2. maddesine aykırıdır.
b) Anayasamızın 10. maddesi yönünden;
Yine Anayasa Mahkememizin birçok kararında vurgulandığı üzere; Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, ayrı durumda bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik kurallar konulamaz.
Bu itibarla da belirtilen yasa kuralında hakime ara kararı ile veya cezaya hükmettikten sonra tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar vereceği sırada takdir hakkını kullanırken kullanabileceği somut donelerin de kanun metninde gösterilmemesi sebebiyle, eşit koşullardaki iki sanıktan biri hakkında sırf ara kararı ile tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesi sebebiyle davanın düşmesine karar verilirken, diğeri hakkında sırf cezaya hükmettikten sonra tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi sebebiyle verilen cezanın infaz edilmiş sayılmasına karar vermek Anayasamızın 10. maddesine aykırıdır.
Bu çerçevede yukarıda izah olunan nedenlerle;
5237 Sayılı TCK'nun 19.12.2006 tarih ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5560 Sayılı Kanunun 7. maddesi ile değişik 191/7. maddesindeki 'Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır...' hükmünün Anayasamızın 2 ve 10. maddelerine aykırı olması sebebiyle itirazen iptali isteminde bulunma zarureti hasıl olmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
Sanık hakkında uygulanma ihtimali bulunan 5560 sayılı Kanunun 7. maddesi ile değişik 5237 sayılı TCK'nun 191/7. maddesindeki 'Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.' hükmünün Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına aykırı olduğu kanaatine varıldığından Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 152/1. maddesi gereğince ANAYASA MAHKEMESİNİN BU KONUDA VERECEĞİ KARARA KADAR DAVANIN GERİ BIRAKILMASINA,
Gerekçeli kararın yazımı sonrası gerekçeli karar aslı ile dava dosyasının tasdikli örneğinin eklenmesi suretiyle oluşturulacak dosyanın Anayasaya aykırılık iddiası ile itirazen incelenmesi için ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE,
Dosyanın kayıtsız ve takip dışı kalmaması için yargılamanın 31.05.2007 günü saat 15.30'a bırakılmasına karar verildi.'"
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2007/22
Karar Sayısı : 2009/37
Karar Günü : 26.2.2009
R.G. Tarih-Sayı : 05.06.2009-27249
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Akhisar 2. Sulh Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle değiştirilen 191. maddesinin (7) numaralı fıkrasının Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan sanık hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 191/1, 191/2 ve 53/1 maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında, itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralı
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun itiraz konusu fıkrayı da kapsayan 191. maddesi şöyledir:
'(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
(6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir.
(7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir.'
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, Mustafa YILDIRIM, A. Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün katılımlarıyla 6.3.2007 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararı ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kural, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Başvuru kararında, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan sanık hakkında Türk Ceza Kanunu'nun 191. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi ve sanığın bu kararın gereklerine uygun davranması durumunda anılan maddenin (5) numaralı fıkrası uyarınca davanın düşmesine karar verileceği, buna karşılık sanık hakkında (6) numaralı fıkra uyarınca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi ve sanığın da bu kararın gereklerine uygun davranması durumunda ise aynı maddenin (7) numaralı fıkrası uyarınca cezanın infaz edilmiş sayılacağı, 'cezanın infaz edilmiş sayılması'nın 'davanın düşmesi kararı'na göre sanık açısından daha aleyhe hukuksal sonuçlar meydana getireceği, her iki fıkradaki düzenlemenin aynı amaca yönelik olmasına karşın eşit koşullardaki sanıklar hakkında farklı hukuksal sonuçlar doğurduğu belirtilerek, itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 'Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak' başlıklı 191. maddesinde, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında kullanmak için uyuşturucu madde satın almak, kabul etmek ve bulundurmak suçundan dolayı kamu davası açılması durumunda, aynı maddenin (2) ve (6) numaralı fıkralarında, sanık hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmesi konusunda hakime takdir hakkı tanınmıştır. Buna göre, mahkeme, (2) numaralı fıkra uyarınca sanık hakkında hüküm vermeden önce tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verebileceği gibi (6) numaralı fıkra uyarınca da sanığa ceza verip ayrıca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbiri kararına hükmedebilecektir. Ancak, bu son durumda sanığa verilen cezanın infazı ertelenecektir. Mahkemenin takdir hakkını (2) numaralı fıkra uyarınca kullanması ve sanığın bu kararın gereklerine uygun davranması halinde (5) numaralı fıkra uyarınca kamu davasının düşmesine karar verilirken, mahkemenin takdir hakkını (6) numaralı fıkra uyarınca kullanması ve sanığın da bu kararın gereklerini yerine getirmesi durumunda ise sanık hakkında verilen ceza infaz edilmiş sayılacaktır. Davanın düşmesi kararıyla, kamu davası ortadan kalkmakta, buna karşılık cezanın infaz edilmiş sayılması durumunda ise mahkumiyet kararı varlığı dolayısıyla sonuçları aynen devam etmektedir.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına dayanan, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, hukuk güvenliğini sağlayan, bütün etkinliklerinde hukuka ve Anayasa'ya uyan, işlem ve eylemleri bağımsız yargı denetimine bağlı olan devlettir.
Hukuk devletinde, ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirlerine ilişkin kurallar, ceza hukukunun ana ilkeleri ile Anayasa'nın konuya ilişkin kuralları başta olmak üzere, ülkenin sosyal, kültürel yapısı, etik değerleri ve ekonomik hayatın gereksinmeleri göz önüne alınarak saptanacak ceza politikasına göre belirlenir. Yasakoyucu, cezalandırma yetkisini kullanırken toplumda hangi eylemlerin suç sayılacağı, bunun hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımı ile karşılanacağı, nelerin ağırlaştırıcı veya hafifletici sebep olarak kabul edilebileceği ve ceza sistemini tamamlayan müesseseler konusunda takdir yetkisine sahiptir.
İtiraz konusu maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere, yasakoyucu, uyuşturucu kullanan sanığı öncelikle tedavi edilmesi gereken bir kişi olarak kabul etmekte ve bu anlayışın yansıması olarak da tedavi olma konusunda sanığa hükümden önce ve sonra olmak üzere, iki kez olanak tanımaktadır. Buna göre hakim, öncelikle sanıktan tedavi olmak isteyip istemediğini soracak, tedavi olmayı kabul etmesi halinde, kişisel durumunu veya olayın diğer özelliklerini de değerlendirerek, 191. maddenin (2) numaralı fıkrası uyarınca, hüküm vermeden önce tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedebilecektir. Buna karşılık, sanığın hakim tarafından kendisine önerilen tedavi olma teklifini kabul etmemesi veya hakimin sanığın kişisel durumunu ve olayın diğer özelliklerini dikkate alarak hükümden önce tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmetmemesi durumunda ise yasakoyucu cezaya hükmedildikten sonra, bu kişinin bir kez de ceza tehdidi altında tedavisini sağlamak ve böylece sanığa bir olanak daha vermek amacıyla, 191. maddenin (6) numaralı fıkrasıyla hakime takdir hakkı vermiştir. Buradaki düzenlemenin amacının, hükümden önce tedavi olmayı reddeden sanığı ceza tehdidi altında tedaviye zorlayarak, onu yeniden topluma kazandırmak olduğu anlaşılmaktadır. Sanığın rızası ile sanığın kişiliğini ve olayın özelliklerini dikkate alarak tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri kararı verilmesinde hakime hükümden önce ve sonra olmak üzere takdir hakkı tanınması ve bunlar için farklı hukuksal sonuçlar öngörülmesi, yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir. Söz konusu takdir yetkisinin, kişinin yeniden topluma kazandırılması düşüncesi gibi kamusal bir yarar dikkate alınarak kullanıldığı ve ceza hukukunun genel ilkeleriyle bağdaşmayan bir yönünün de bulunmadığı açık olduğundan, itiraz konusu kural Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Yukarıda belirtilen gerekçe karşısında kuralın Anayasa'nın 10. maddesi yönünden ayrıca incelenmesine gerek duyulmamıştır. Anayasa'nın 10. maddesi yönünden yapılan değerlendirmeye Fulya KANTARCIOĞLU ve Ahmet AKYALÇIN ek gerekçeyle katılmışlardır.
VI- SONUÇ
26.9.2004 günlü, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 6.12.2006 günlü, 5560 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle değiştirilen 191. maddesinin (7) numaralı fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, 26.2.2009 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim KILIÇ
Başkanvekili
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
Üye
Sacit ADALI
Fulya KANTARCIOĞLU
Ahmet AKYALÇIN
Mehmet ERTEN
A. Necmi ÖZLER
Serdar ÖZGÜLDÜR
Şevket APALAK
Serruh KALELİ
Zehra Ayla PERKTAŞ
EK GEREKÇE
Başvuran Mahkeme itiraz konusu kuralın Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesine de aykırı olduğunu ileri sürmesine karşın karar gerekçesinde bu yönden inceleme yapılmasına gerek görülmeyerek, Anayasa ve ceza hukukunun temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla ceza düzenlemeleri yapmanın yasa koyucunun takdir yetkisi içinde bulunduğu vurgulanmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesiyle herkese hiçbir ayırım gözetilmeksizin yasalar önünde eşit davranılması güvence altına alınmakta, böylece bireylerin yasalardan eşit yararlanma konusundaki temel haklarına da işaret edilmektedir. Eşitliğin hukuk devletinin de önde gelen temel ilkelerinden biri olduğunda duraksama bulunmamaktadır.
Yasa koyucunun ceza hukuku alanında düzenleme yaparken sahip olduğu takdir yetkisi, sınırsız olmayıp Anayasa ve hukukun genel ilkeleriyle sınırlandırılmıştır. Başvuran mahkeme tarafından yasa koyucunun düzenleme yapma konusundaki takdirini eşitlik ilkesine aykırı olarak kullandığı ileri sürülerek, yalnız Anayasa'nın değil, evrensel hukukun da temel ilkelerinden biri olan eşitlik ilkesine aykırılıktan kaynaklanan bir temel hak ihlâlinden söz edilmektedir.
Ceza hukuku alanında, suç sayılan eylemlerin belirlenmesi ve korunan hukuki yarar, suçu işleyenler ile suçun nitelikleri gözetilerek bunlara verilecek cezanın türü ve miktarının saptanması yasa koyucunun sahip olduğu takdir yetkisi içinde ise de bu durum, özellikle eşitlik ilkesine aykırılık gibi temel hak ihlâli savları karşısında Anayasal denetim yapılmasına engel oluşturmaz. Esasen Anayasa yargısının amacı ve işlevi de bu denetimi zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle konunun, başvuran Mahkeme'nin ileri sürdüğü eşitlik ilkesi yönünden de incelenerek itiraz konusu kuralın hangi gerekçe ile bu ilkeye aykırı olmadığının belirtilmesi gerektiği düşüncesiyle çoğunluğun karardaki redde ilişkin görüşüne katılıyoruz.