ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2006/71
Karar Sayısı : 2008/69
Karar Günü : 28.2.2008
R.G. Tarih-Sayı :16.04.2008-26849
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1- İstanbul 10. İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2006/71
2- Zonguldak İcra Ceza Mahkemesi
Esas Sayısı: 2006/137
3- Üsküdar 1. İcra Ceza Mahkemesi
Esas Sayısı: 2008/2
4- Lüleburgaz İcra Ceza Mahkemesi Esas Sayısı: 2008/10
İTİRAZLARIN KONUSU:
A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (l) bendinin,
B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı
İcra ve İflas Kanunu'nun;
1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7. maddesiyle değiştirilen 337.
maddesinin,
2- 5358 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin
başlığının ve birinci fıkrasının,
3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci fıkrasının
ikinci tümcesinin,
4- 5358 sayılı Yasanın 21. maddesiyle değiştirilen 353.
maddesinin,
Anayasa'nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138. maddelerine aykırılığı
savıyla iptalleri istemidir.
I- OLAY
Bakılmakta olan davalarda, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun disiplin hapsi cezası, mal beyanında
bulunmayanlara uygulanacak yaptırım ve icra cezalarında uygulanan yargılama
usûlüyle ilgili itiraz konusu kuralların Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
varan Mahkemeler iptalleri için başvurmuşlardır.
III- YASA METİNLERİ
A- İtiraz Konusu Yasa Kuralları
1- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun itiraz
konusu kuralı da içeren 2. maddesi şöyledir:
"(1) Bu Kanunun uygulanmasında;
a) Şüpheli: Soruşturma evresinde, suç şüphesi altında bulunan
kişiyi,
b) Sanık: Kovuşturmanın başlamasından itibaren hükmün
kesinleşmesine kadar, suç şüphesi altında bulunan kişiyi,
c) Müdafi: Şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını
yapan avukatı,
d) Vekil: Katılan, suçtan zarar gören veya malen sorumlu kişiyi
ceza muhakemesinde temsil eden avukatı,
e) Soruşturma: Kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin
öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi,
f) Kovuşturma: İddianamenin kabulüyle başlayıp, hükmün
kesinleşmesine kadar geçen evreyi,
g) İfade alma: Şüphelinin kolluk görevlileri veya Cumhuriyet
savcısı tarafından soruşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
h) Sorgu: Şüpheli veya sanığın hâkim veya mahkeme tarafından
soruşturma veya kovuşturma konusu suçla ilgili olarak dinlenmesini,
i) Malen sorumlu: Yargılama konusu işin hükme bağlanması ve bunun
kesinleşmesinden sonra, maddî ve malî sorumluluk taşıyarak hükmün sonuçlarından
etkilenecek veya bunlara katlanacak kişiyi,
j) Suçüstü:
1. İşlenmekte olan suçu,
2. Henüz işlenmiş olan fiil ile fiilin işlenmesinden hemen sonra
kolluk, suçtan zarar gören veya başkaları tarafından takip edilerek yakalanan
kişinin işlediği suçu,
3. Fiilin pek az önce işlendiğini gösteren eşya veya delille
yakalanan kimsenin işlediği suçu,
k) Toplu suç: Aralarında iştirak iradesi bulunmasa da üç veya daha
fazla kişi tarafından işlenen suçu,
l) Disiplin hapsi: Kısmî bir düzeni korumak amacıyla yaptırım
altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek yaptırımlara
çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan, şartla salıverilme
hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil kayıtlarına geçirilmeyen
hapsi,
İfade eder."
2- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005
günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un
7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesi şöyledir:
"Müddeti içinde beyanda bulunmak üzere mazereti olmaksızın
icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan borçlu, alacaklının
şikâyeti üzerine, on gün disiplin hapsi ile cezalandırılır. Alacaklının
alacağını karşılayacak miktarda malın haczedilmesi veya borcun ödenmesi
hâlinde, bu ceza düşer.
162, 209 ve 216 ncı maddeler hükümlerine muhalefet edenler
hakkında da iflas idaresinin vereceği müzekkere üzerine, aynı ceza verilir. Bu
maddelerde belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde, verilen ceza
düşer."
3- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 5358 sayılı Yasa'nın 18.
maddesiyle değiştirilen 346. maddesinin başlığı ve birinci fıkrası şöyledir:
"Görev ve birleştirilme yasağı:
Bu Kanun hükümlerine göre disiplin veya tazyik hapsine icra
mahkemesi karar verir."
4- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun itiraz konusu kuralları da
içeren 349. maddesi şöyledir:
"Şikâyet dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılır. Dilekçeyi
veya dava beyanını alan tetkik mercii duruşma için hemen bir gün tayin edip
şikâyetçinin imzasını alır ve maznuna celpname gönderir. Şahit gösterilmişse o
da celbolunur.
İki taraf tayin olunan gün ve saatte tetkik merciinin huzuruna
gelmeğe veya vekil göndermeğe mecburdurlar.
İcabında merci, tarafların bizzat hazır bulunmasını emredebilir.
Maznun başka yerde ikamet ediyorsa istinabe yoliyle sorguya
çekilir.
Maznun, şikayeti alan veya istinabe edilen tetkik merciinin
huzuruna gelmez veya müdafi göndermezse yahut bizzat bulunmasına lüzum
görülürse zabıta marifetiyle getirilir. Bu suretle de bulundurulamazsa
muhakeme gıyabında görülür.
Şikâyetçi muayyen zamanda gelmez ve vekil de göndermezse şikâyet
hakkı düşer.
Gelmeyen şahitlere yapılacak muamele ile borçlunun gıyabında
verilen karara karşı eski hale getirme talebi hakkında Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununda yazılı hükümler tatbik olunur."
5- 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 353. maddesi şöyledir:
"İcra mahkemesinin bu Bap hükümlerine göre verdiği tazyik ve
disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden
itibaren yedi gün içinde, yargı çevresinde bulunduğu ağır ceza mahkemesine
itiraz edilebilir. İtiraz üzerine verilen karar kesindir.
İcra mahkemesinin bu Bapta yer alan suçlardan dolayı verdiği
hükümlerle ilgili olarak 4.12.2004 tarihli ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi
Kanununun kanun yollarına ilişkin hükümleri uygulanır."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararlarında, Anayasa'nın 2., 10., 19., 36., 38. ve 138.
maddelerine dayanılmıştır.
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, E.2006/71
sayılı dosyada 30.5.2006 gününde, E.2008/10 sayılı dosyada ise 12.2.2008
gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında dosyalarda eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca E.2006/137
sayılı dosyada 20.10.2006 gününde, E.2008/2 sayılı dosyada ise 17.1.2008
gününde yapılan ilk inceleme toplantılarında öncelikle uygulanacak kural sorunu
üzerinde durulmuştur:
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddelerine göre, mahkemeler, bakmakta
oldukları davalarda uygulayacakları kanun ya da kanun hükmünde kararname
kurallarını Anayasa'ya aykırı görürler veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varırlarsa, o hükmün iptali için
Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya yetkilidirler. Ancak, bu kurallar uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış
ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması ve iptali istenen kuralların
da o davada uygulanacak olması gerekmektedir. Uygulanacak yasa kuralları,
davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı
sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan
kurallardır.
İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinin ikinci fıkrasında bu
Yasa'nın 162., 209. ve 216. maddelerine muhalefet edenler hakkında da iflas
idaresinin vereceği müzekkere üzerine aynı cezanın verileceği ve bu maddelerde
belirtilen yükümlülüklerin yerine getirilmesi hâlinde verilen cezanın düşeceği
belirtilmiştir.
E.2008/2 sayılı başvuruda, itiraz isteminde bulunan mahkemenin
bakmakta olduğu dava, mal beyanında bulunmama nedeniyle borçlunun disiplin
hapsi ile cezalandırılmasına ilişkindir. Bu dava İcra ve İflas Kanunu'nun 162.,
209., ve 216. maddelerine aykırı davrananlarla ilgili olmadığından anılan Yasa'nın
337. maddesinin ikinci fıkrası davada uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle, 17.1.2008 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas
Kanunu'nun 337. maddesinin ikinci fıkrasının, itiraz başvurusunda bulunan
Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu fıkraya
ilişkin başvurunun mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine, 337. maddenin
birinci fıkrasının esasının incelenmesine oybirliği ile karar verilmiştir.
E.2006/137 sayılı dosya uygulanacak kural açısından incelenmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 353. maddesinde, icra mahkemesinin verdiği tazyik ve
disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, ağır ceza mahkemesine itiraz
edilebileceği, itiraz üzerine verilen kararın kesin olduğu ve bu konularda 5271
sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun kanun yollarına ilişkin hükümlerinin
uygulanacağı belirtilmektedir. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'nin elindeki
davada henüz ağır ceza mahkemesine itiraz edilmemiş olduğu görüldüğünden 353.
madde de davada uygulanacak kural değildir.
Bu nedenle, 20.10.2006 gününde yapılan toplantıda, İcra ve İflas
Kanunu'nun 353. maddesinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta
olduğu davada uygulanma olanağı bulunmadığından bu maddeye ilişkin başvurunun
mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine oybirliği ile karar verilmiştir.
V- BİRLEŞTİRME KARARI
E.2006/137, E.2008/2 ve E.2008/10 sayılı davaların aralarındaki
hukuki irtibat nedeniyle E.2006/71 sayılı dava ile birleştirilmesine,
birleştirilen davaların esaslarının kapatılmasına, esas incelemenin E.2006/71
sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 28.2.2008 gününde oybirliğiyle karar
verilmiştir.
VI- ESASIN İNCELENMESİ
Başvuru kararları ve ekleri, işin esasına ilişkin raporlar, itiraz
konusu Yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile
diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. Maddesinin (1)
Numaralı Fıkrasının (l) Bendinin İncelenmesi
Başvuru kararında, Türk Ceza Kanunu'nda disiplin hapsine göre daha
ağır yaptırım olan bir yıla kadar hapis cezasının para ya da seçenek
yaptırımlara çevrilebildiği, iki yıla kadar olan hapis cezalarının ertelenmesi,
dava zamanaşımı süresinin belli olması ve koşullu salıvermeden yararlanılması
olanaklı iken, disiplin hapsinde ceza hukuku kurumlarının uygulanmayacağının
düzenlendiği ve sınırsız dava zamanaşımı öngörüldüğü, buna yasal ve takdiri
indirim hükümleri ile önödeme ve uzlaşma kurumunun da dâhil olduğu, bu durumun
ise Anayasa'nın 10. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, disiplin hapsi cezası, kısmî bir düzeni
korumak amacıyla yaptırım altına alınmış olan fiil dolayısıyla verilen, seçenek
yaptırımlara çevrilemeyen, önödeme uygulanamayan, tekerrüre esas olmayan,
şartla salıverilme hükümleri uygulanamayan, ertelenemeyen ve adlî sicil
kayıtlarına geçirilmeyen hapis olarak tanımlanmıştır.
Anayasa'nın 10. maddesinin birinci fıkrasında herkesin, dil, ırk,
renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu belirtilmiştir.
Anayasa'nın 10. maddesinde yer verilen eşitlik ilkesi ile eylemli
değil, hukuksal eşitlik öngörülmektedir. Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda
bulunan kişilerin yasalarca aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak ve
kişilere yasalar karşısında ayırım yapılmasını ve ayrıcalık tanınmasını
önlemektir. Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı
kurallar uygulanarak yasa karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Durum
ve konumlardaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları gerekli kılabilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal
durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa'nın öngördüğü eşitlik ilkesi
çiğnenmiş olmaz. Nitelikleri ve durumları özdeş olanlar için yasalarla değişik
kurallar konulamaz.
Öte yandan, Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin,
toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına
saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk Devletinde hangi eylemlerin suç sayılacağı ve bu suçları
işleyenlere ne tür ve miktarda ceza verileceği yasakoyucunun belirleyeceği bir
alandır. İnfaz hukukunun maddi ceza hukukunu tamamladığı ve onun ayrılmaz
parçası olduğu gözetildiğinde, hangi cezaların ertelenip ertelenmeyeceğinin,
seçenek yaptırımlara çevrilip çevrilemeyeceğinin, önödeme uygulanıp
uygulanmayacağının, tekerrüre esas olup olmayacağının, şartla salıverilme
hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının veya adli sicil kayıtlarına geçirilip
geçirilmeyeceği konusunun Anayasa'ya ve Ceza Hukukunun genel ilkelerine aykırı
olmamak koşuluyla yasakoyucunun takdir yetkisi içinde olduğunun kabulü gerekir.
Buna göre cezanın ertelenmesi, seçenek yaptırımlara
çevrilebilmesi, önödeme uygulanabilmesi ya da şartla salıverilme hükümlerinin
uygulanması, mahkûm için bir hak değildir. Ertelemenin hükümlü için yasal bir
hak olmayıp, bir lütuf ve atıfet, toplum bakımından da yararlı bir uygulama
olduğu kabul edilmektedir. Ancak, suçun ağırlığı genellikle toplumdaki olumsuz
sonuçları ile yarattığı endişe ve huzursuzlukla orantılı bulunduğuna göre,
suçu, cezayı ve ertelemeyi takdir ve tayin etmek yasama meclisinin yetkisinde
olup, toplumda değişen koşullar gözetildiğinde, sınırlarının genişletilmesi ve
cezalarının artırılıp erteleme dışı bırakılması da doğaldır. Bu nedenle, cezası
erteleme dışı bırakılan suçlarla diğerlerinin doğurduğu sonuçların aynı olduğu
kabul edilemeyeceği gibi, onlara verilen cezalarla korunmak istenen hukuki
yararın da farklı olduğu açıktır.
İtiraza konu yasa kuralı ile disiplin hapsi gerektiren eylemleri
işleyenler arasında herhangi bir ayırım yapılmaması ve suç olduğu kabul edilen
eylemleri işleyenlerin aynı durumda bulunmamaları nedenleriyle, disiplin hapsi
cezası için genel kurallardan ayrı olarak farklı özelliklerin öngörülmesi
Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
2- İcra ve İflas Kanunu'nun 5358 sayılı Yasa'nın 7. Maddesiyle
Değiştirilen 337. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararlarında, borçludan alacağını rızasıyla alamayan
alacaklının Devlet kurumlarının yardımıyla alacağını zorla tahsil etme
olanağına sahip olduğu, cebri icranın dışında borçlunun ayrıca hapisle
cezalandırılmasının evrensel hukuk kuralları ile bağdaşmayacağı, özel hukuktan
doğan alacaklarda tarafların birbirlerinin ödeme gücünü bilebilecek durumda
oldukları ve basiretli tacir öngörüsüyle hareket etmeleri gerektiği, Avrupa
Birliği ülkelerine gönderilen ve hapis cezasını içeren icra ve ödeme emirleri
ile ilgili adli yardımlaşma taleplerinin kendi hukuklarında benzer suç
bulunmaması nedeniyle kabul görmediği, mal beyanında bulunmama suçunu işleyen
kimselere disiplin hapsi cezası verilerek seçenek yaptırımlardan
yararlandırılmadıkları, bu durumun eşitsizliğe yol açtığı, yeni Ceza Muhakemesi
Kanunu'nda şahsi davaya yer verilmediği ve şahsi davaların kamu davasına
dönüştürüldüğü, bu nedenle İcra ve İflas Kanunu'na göre açılacak davaların da
Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılması gerektiği, mal beyanında bulunmama
nedeniyle İcra ve İflas Kanunu'nda iki ayrı özgürlüğü bağlayıcı ceza
öngörüldüğü, farklı uygulamaların eşitsizlik doğurduğu, bu nedenlerle de
kuralın Anayasa'nın 2., 10., 11., 13., 38. ve 138. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu kuralda, müddeti içinde beyanda bulunmak üzere
mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı beyanda bulunmayan
borçlunun, alacaklının şikâyeti üzerine on gün disiplin hapsi ile
cezalandırılacağı, alacaklının alacağını karşılayacak miktarda malın
haczedilmesi veya borcun ödenmesi halinde, bu cezanın düşeceği öngörülmüştür.
Öte yandan, İcra ve İflas Kanunu'nun 51 sayılı Yasa ile
değiştirilen 76. maddesinde mal beyanında bulunmayan borçlunun, alacaklının
talebi üzerine beyanda bulununcaya kadar icra mahkemesi hâkimi tarafından bir
defaya mahsus olmak üzere hapisle tazyik olunacağı, ancak bu hapsin üç ayı
geçemeyeceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin toplumun
huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiştir.
Hukuk devleti, eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına
saygı gösteren, bu hak ve özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adaletli
bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa ve
hukukun üstün kurallarıyla kendini bağlı sayan, yargı denetimine açık,
yasaların üstünde Anayasa ve yasa koyucunun da bozamayacağı temel hukuk
ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinin birinci fıkrasında ve 76.
maddesinde borçlunun özgürlüğü bağlayıcı ceza ile cezalandırılmasını gerektiren
eylem, mal beyanında bulunmama eylemidir. Yukarıda belirtildiği gibi hukuk
devleti ve ceza hukuku ilkeleri gereği kişi aynı eylem nedeniyle birden fazla
yargılanmaz ve cezalandırılmaz. İtiraz konusu kural uyarınca, müddeti içinde
mazereti olmaksızın icra dairesine gelmeyen veya yazılı olarak mal beyanında
bulunmayan kimse disiplin hapsi cezası ile cezalandırılmasının yanı sıra, İcra
ve İflas Kanunu'nun 76. maddesine göre de mal beyanında bulunmama eylemi
nedeniyle tazyik hapsi cezası ile cezalandırılabilecektir. Böyle bir olasılığın
varlığı İcra ve İflas Kanunu'nun 337. maddesinde öngörülen disiplin hapsi
cezasını, Anayasa'nın hukuk devleti ilkesinin düzenlendiği 2. maddesine aykırı
hale getirmektedir.
Bu nedenle, 337. maddenin birinci fıkrası Anayasa'nın 2. maddesine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kural iptal edildiğinden Anayasa'nın 10. ve 38. maddeleri yönünden
ayrıca incelenmesine gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa'nın 11., 13. ve 138. maddeleri ile ilgisi
bulunmamaktadır.
3- İcra ve İflas Kanunu'nun 5358 sayılı Yasa'nın 18. Maddesiyle
Değiştirilen 346. Maddesinin Başlığının ve Birinci Fıkrasının İncelenmesi
Başvuru kararında, disiplin suçları ve disiplin suçu dışındaki
suçlar hakkında ceza verip uygulayacak makamların farklı öngörüldüğü, idari
yaptırımların nitelikleri ve amaçları yönünden kamusal cezalardan farklı
olduğu, idari yaptırımların bizzat idari organlar tarafından verilmesi
gerektiği, kamu cezalarının toplum düzenini bozan ağır ihlallerin karşılığı
olarak getirildiği, disiplin cezasının bir ceza hukuku normu olmadığı, asliye
ceza mahkemesi sıfatı ile icra ceza mahkemeleri tarafından verilmesinin eşitlik
ilkesine uymadığı, bu nedenle Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
İtiraz konusu maddenin birinci fıkrasına göre, İcra ve İflas
Kanunu'nda öngörülen disiplin veya tazyik hapsine icra mahkemesi karar
verecektir. Yasakoyucu, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2. maddesi ile
disiplin hapsi cezası adı altında bir ceza yaptırımı getirmiş ve İcra ve İflas
Kanunu uyarınca verilen disiplin ve tazyik hapsi cezalarının da icra
mahkemeleri tarafından verilmesini öngörmüştür.
Anayasa'ya ve hukukun temel ilkelerine aykırı olmamak koşuluyla
toplum düzeninde yaptırım altına alınması gereken eylemlerin hangisinin idari,
hangisinin ceza yaptırımına bağlı tutulacağı yasakoyucunun takdir alanı
içindedir. İcra ceza mahkemesince uygulanan yaptırımlar idari nitelikte
olmayıp, yargısal işlemlerdir. Dolayısıyla bunların hangi yargı merciince
verileceği yukarıdaki sınırlamalar içinde yasakoyucunun takdir alanı içindedir.
Disiplin veya tazyik hapsi cezalarının mahiyeti itibarıyla idari
bir ceza olmadığı açık olduğundan eşitlik karşılaştırılması yapılamaz.
Bu nedenle, Kural Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı
değildir.
İptal isteminin reddi gerekir.
4- İcra ve İflas Kanunu'nun 349. Maddesinin Birinci
Fıkrasının ve Beşinci Fıkrasının İkinci Tümcesinin İncelenmesi
Başvuru kararında, 349. maddenin birinci fıkrası ile kişisel dava
öngörüldüğü, oysa 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nda şahsi davaya yer
verilmediği, 5230 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkındaki Kanun'un 9. maddesi ile diğer kanunlardaki şahsi davaların kamu
davasına dönüştürüldüğü, kamu davasının sadece Cumhuriyet savcısı tarafından
açılabileceği, suçun tespit edilmesi ve ceza verilmesi yetkisinin Devlete ait
olduğu, farklı uygulamaların eşitsizlik oluşturacağı, sanık gelmese bile
duruşma yapılmasının adil yargılanma hakkının ihlali anlamına geldiği, bu
nedenle öngörülen düzenlemenin Anayasa'nın 10., 36. ve 38. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
İcra ve İflas Kanunu'nun 349. maddesinin birinci fıkrasında, icra
mahkemesine şikâyetin dilekçe ile veya şifahi beyanla yapılacağı, dilekçeyi
veya dava beyanını alan icra mahkemesinin duruşma için hemen bir gün tayin edip
şikâyetçinin imzasını alacağı ve sanığa celpname gönderileceği, tanık
gösterilmişse onun da celp edileceği kurala bağlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi'nin eşitlik ilkesi ile ilgili olarak verdiği
birçok kararda belirtildiği üzere, aynı durumda olanlara aynı kuralların
uygulanması halinde eşitlik ilkesine aykırılıktan söz edilemez. İcra ve İflas
Kanunu'nda belirtilen suçları işleyenler ile başka yasalarda belirtilen suçları
işleyenler eylemlerinin farklılığı nedeniyle aynı durumda değildirler. Bundan
dolayı yasakoyucunun İcra ve İflas Kanunu'nda bazı suçlar için farklı usul
getirmesi, Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz.
Öte yandan, itiraz konusu kural ile dilekçeyi alan mahkemenin
duruşma için hemen gün tayin edip şikâyetçinin imzasını alması, sanığa celpname
göndermesi ve tanık gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi yasakoyucunun
takdirinde olan usul kuralları olup Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
Başvuran Mahkeme, maddenin beşinci fıkrasının son tümcesi olan
"Bu suretle de bulundurulamazsa muhakeme gıyabında görülür"
biçimindeki kuralın da Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmüştür.
İcra ve İflas Kanunu'nun 349. maddesinde, şikâyetçi ile sanığın
mahkeme tarafından belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmek veya vekil
göndermek zorunda oldukları, hâkimin gerektiğinde tarafların bizzat hazır
olmasını isteyebileceği, sanığın başka yerde ikamet etmesi durumunda istinabe
yoluyla sorguya çekileceği, sanığın, şikâyeti alanın veya istinabe edilenin
hâkim huzuruna gelmemesi veya müdafi göndermemesi durumunda ve gerekli
görülmesi halinde zabıta aracılığı ile getirileceği belirtilmiştir.
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasında herkesin meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya
davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu
vurgulanmıştır.
Savunma hakkı adil yargılanmanın esaslı unsurlarındandır. Yargının
temel görevi ve yargılama süreci sonucunda beklenen sonuç adaletin
sağlanmasıdır. Bu sonuç, haklı ve haksızın ayırt edilmesi, sakat işlemin ortadan
kaldırılması, uğranılan zararın giderimi veya sanığın cezalandırılması
şekillerinde ortaya çıkabilir. Usulüne uygun biçimde yapılan tebligata karşın,
kendini savunmak için mahkemeye gelmeyen kişinin savunma hakkından
vazgeçtiğinin kabulü gerekeceği gibi, duruşmaya fiilen gelmemek suretiyle
yargılamanın devamının ve beklenen adalet ve yargısal sonucun elde edilmesine
mani olunmaması gerektiği de hukuk devleti ilkelerindendir.
İtiraz konusu kural, yargılamanın sanığın gıyabında görülmesini
çeşitli koşullara bağlamıştır. Öncelikle, sanığa celpname gönderilmesi, tanık
gösterilmiş ise onun da mahkemeye getirilmesi gerekmektedir. Yasa her iki
tarafın da belirlenen gün ve saatte mahkemeye gelmelerini zorunlu tutmuş, İcra
Mahkemesine tarafların vekil aracılığı ile değil, bizzat hazır bulunmalarını da
isteyebilme yetkisi vermiş, sanığın başka bir yerde ikamet etmesi halinde de
istinabe yolu ile sorguya çekilmesini öngörmüştür. Sanık bildirimlere karşın
icra mahkemesinin huzuruna gelmez veya müdafi göndermez ise mahkeme zabıta
aracılığı ile de sanığı getirtebilecektir. Yargılamanın sanığın yokluğunda
görülmesi tüm bu aşamalardan geçildikten sonra gerçekleştirilebilecektir.
Sanığın usulüne uygun olarak yapılan bildirimlere karşın mahkemeye gelmemesi
veya avukat göndermemesi, duruşmada hazır bulunma hakkından vazgeçtiği anlamına
gelir. Bu nedenle, itiraz konusu kural Anayasa'ya aykırı görülmemiştir.
Kural, Anayasa'nın 10. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Kuralın Anayasa'nın 38. maddesi ile ilgisi görülmemiştir.
B- İptal Kararının Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, kanun
hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez" denilmekte, Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesinin dördüncü
fıkrasında da bu kural tekrarlanmaktadır. Maddenin beşinci fıkrasında ise
Anayasa Mahkemesi'nin, iptal halinde meydana gelecek hukuksal boşluğu kamu
düzenini tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görmesi halinde
yukarıdaki fıkra hükmünü uygulayacağı belirtilmiştir.
İcra ve İflas Kanunu'nun 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı Yasa ile
değiştirilen 337. maddesinin birinci fıkrasının iptaline karar verilmesinin
doğuracağı hukuksal boşluk, kamu yararını ihlal edici nitelikte olduğundan
gerekli düzenlemelerin yapılması amacıyla iptal kararının, Resmî Gazete'de
yayımlanmasından başlayarak bir yıl sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VII- SONUÇ
A- 4.12.2004 günlü, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 2.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (L) bendinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE,
B- 9.6.1932 günlü, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun;
1- 31.5.2005 günlü, 5358 sayılı İcra ve İflas Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 7. maddesiyle değiştirilen 337. maddesinin
birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
2- 5358 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değiştirilen 346.
maddesinin, başlığının ve birinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın REDDİNE,
3- 349. maddesinin birinci fıkrasının ve beşinci
fıkrasının ikinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
C- İptal edilen fıkranın doğuracağı hukuksal boşluk kamu
yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkraları gereğince iptal hükmünün, KARARIN RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN
BAŞLAYARAK BİR YIL SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
28.2.2008 gününde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Haşim
KILIÇ
|
Başkanvekili
Osman
Alifeyyaz PAKSÜT
|
Üye
Sacit
ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet
AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet
ERTEN
|
Üye
Mustafa
YILDIRIM
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket
APALAK
|
Üye
Serruh
KALELİ
|
Üye
Zehra
Ayla PERKTAŞ
|