ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
EsasSayısı : 2006/35
KararSayısı : 2007/48
Karar Günü : 11.4.2007
Resmi Gazete Tarih-Sayısı : 16.01.2008 - 26758
İPTAL DAVASINI AÇAN: Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri Kemal ANADOL, Haluk KOÇ ile birlikte 127 milletvekili
İPTAL DAVASININ KONUSU: 29.12.2005 günlü ve
5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un;
1- 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 22.12.1934 günlü ve 2644
sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü,
beşinci, altıncı, yedinci, sekizinci ve onuncu fıkralarının,
2- 2. maddesiyle 2644 sayılı Yasa'ya eklenen Geçici Madde 2'nin
ikinci fıkrasının,
3- 3. maddesinin,
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 6., 7., 8., 10., 11.,
16., 35. ve 123. maddelerine aykırılığı savıyla iptalleri ve yürürlüklerinin
durdurulması istemidir.
II- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Yasa Kuralları
5444 sayılı Yasa'nın iptali istenilen kuralları şöyledir:
"Madde 1.- 22.12.1934 tarihli ve 2644
sayılı Tapu Kanununun Anayasa Mahkemesince iptal edilen 35 inci maddesi
aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Madde 35.- Yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı olmak ve
kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de işyeri veya mesken olarak
kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu amaçlarla
ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler. Sınırlı ayni hak tesis
edilmesinde de aynı koşullar aranır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin ülke
genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı
ayni hakların toplam yüzölçümü iki buçuk hektarı geçemez. Bu fıkrada belirtilen
koşullarla, yüzölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya Bakanlar Kurulu
yetkilidir.
Yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel
kişiliğe sahip ticaret şirketleri, ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde
taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinebilirler.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri
lehine Türkiye'de taşınmaz rehni tesisinde birinci ve ikinci
fıkralarda yer alan kayıt ve sınırlamalar aranmaz.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri
dışındakiler Türkiye'de taşınmaz edinemez ve lehlerine sınırlı ayni hak tesis
edilemez.
Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olan devlet
vatandaşlarının kanuni miras yoluyla intikal eden taşınmazları için birinci
fıkrada belirtilen kayıt ve sınırlamalar uygulanmaz. Ölüme bağlı tasarruflarda
yukarıdaki fıkralarda belirtilen kayıt ve sınırlamalar uygulanır. Türkiye
Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olmayan devlet vatandaşlarının kanuni
miras yoluyla edindikleri taşınmaz ve sınırlı ayni hakların intikal işlemleri
yapılarak tasfiye edilir.
Karşılıklılığın tespitinde hukuki ve fiili durum esas alınır. Bu
ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı, ülke uyruklarına
uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına
tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da tanınması esastır.
Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketlerinin; sulama, enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri
nedeniyle korunması gereken alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği
nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı
ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri
alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita
ve planları içeren teklifi üzerine belirlemeye ve yabancı uyruklu gerçek
kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne
göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir. Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık bünyesinde ilgili idare
temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde uyarınca Bakanlar
Kuruluna verilen yetkiler dahilinde çalışmalar yapılmak suretiyle
kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki teklifleri incelenip
değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunulur.
Bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra belirlenecek askeri
yasak bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ve
değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat değerleri Milli Savunma
Bakanlığınca geciktirilmeksizin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı
olduğu Bakanlığa verilir.
...
Bu madde hükümlerine aykırı edinilen veya kanuni zorunluluk
dışında edinim amacına aykırı kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ile
sınırlı ayni haklar, Maliye Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki
tarafından tasfiye edilmediği takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve
bedeli hak sahibine ödenir."
"Madde 2.- 2644 sayılı Kanuna aşağıdaki
geçici madde eklenmiştir.
Geçici Madde 2.- ...
Yukarıda belirtilen bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve
koordinat değerlerinin, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne gönderilmesi ve
sayısal ortama aktarılarak taşra birimlerine intikal ettirilmesine kadar
geçecek sürede yetkili askeri makamlardan sorulmak suretiyle, belirtilen
işlemler tamamlandıktan sonra gönderilen belge ve bilgilere göre tapu işlemleri
yürütülür."
"Madde 3.- Bu Kanun 26.7.2005
tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer."
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Dava dilekçesinde, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5., 6.,
7., 8., 10., 11., 16., 35. ve 123. maddelerine dayanılmıştır.
III- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince, Tülay
TUĞCU, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Fulya KANTARCIOĞLU, Ahmet
AKYALÇIN, Mehmet ERTEN, A.Necmi ÖZLER, Serdar ÖZGÜLDÜR, Şevket
APALAK, Serruh KALELİ ve Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün katılmalarıyla
9.3.2006 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine, yürürlüğü durdurma isteminin bu
konudaki raporun hazırlanmasından sonra karara bağlanmasına, oybirliğiyle karar
verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ
Dava dilekçesi ve ekleri, işin esasına ilişkin rapor, iptali
istenilen yasa kuralları, dayanılan Anayasa kuralları ile bunların gerekçeleri
ve diğer yasama belgeleri okunup incelendikten ve 2949 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 30. maddesinin
birinci fıkrası gereğince Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, Tapu ve Kadastro
Genel Müdürü Necdet Poyraz ve Milli Emlak Genel Müdürlüğü Daire Başkanı
Murat Demirören'in 25.7.2006 günlü sözlü açıklamaları dinlendikten
sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Birinci Fıkrasının İncelenmesi
1- Fıkranın Birinci ve İkinci Tümcelerinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Yasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasının
birinci tümcesindeki "kanuni sınırlamalar" ibaresinin kapsamının
açıkça ortaya konulmaması öngörülemezlik ve belirsizlik yarattığından hukuk
güvenliğinin sağlanamadığı, ikinci tümcesinin sınırlı ayni hak tesisini birinci
tümcedeki koşullara bağlamasının da aynı sakıncaları yarattığı belirtilerek,
kuralın Anayasa'nın Başlangıç kısmı ile 2., 5. ve 35. maddelerine aykırı
olduğu ileri sürülmüştür.
Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin birinci fıkrasının birinci ve
ikinci tümcelerinde "Yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı
olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de işyeri veya mesken
olarak kullanmak üzere, uygulama imar planı veya mevzii imar planı içinde bu
amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler. Sınırlı ayni hak
tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır." denilmektedir.
Anayasa'nın Başlangıç kısmında "hiçbir faaliyetin
Türk milli menfaatlerinin, ... karşısında koruma göremeyeceği",
2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiş, 5.
maddesinde de kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak
Devletin amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 35. maddesinde de,
herkesin mülkiyet ve miras haklarına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu
yararı amacıyla kanunla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun olan, her
alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürmeyi amaçlayan,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık devlettir.
Devletin en önemli unsurlarından
biri ülkedir ve ülkede yabancının arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet
sorunu gibi değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel
unsuru, egemenlik ve bağımsızlığının simgesidir. Bu nedenle yabancıların
taşınmaz ediniminin, Avrupa Birliği ülkelerinin birçoğunda olduğu gibi dünya
genelinde de ülkeden ülkeye farklılık gösteren yasal düzenlemelerle
sınırlandırıldığı görülmektedir. Yabancıların taşınmaz ediniminin önemi ülkemiz
açısından da yadsınamaz.
Dava konusu birinci fıkranın ilk tümcesinde geçen "kanuni
sınırlamalar" ibaresine, yabancı gerçek kişilerin taşınmaz ediniminin
düzenlendiği 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun yürürlüğe girdiği 1934 tarihinden bu
güne kadar yasalarımızda yer verilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin 14.3.2005 günlü, E:2003/70, K:2005/14 sayılı
iptal kararı üzerine yeniden düzenlenen Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin dava
konusu birinci fıkrasının birinci tümcesinde kanuni sınırlamalara uyulması
öngörülmektedir. Buna göre, Tapu Kanunu ve bunun dışında 2565 sayılı Askeri
Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu, 1062 sayılı Hudutları Dahilinde Tebaamızın
Emlakine Vaziyet Eden Devletlerin Türkiyedeki Tebaaları Emlakine
Karşı Mukabele-i Bilmisil Tedabiri İttihazı Hakkında
Kanun, 431 sayılı Hilafetin İlgasına ve Hanedanı Osmaninin Türkiye
Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılmasına Dair Kanun, 403
sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunu gibi kanunlarla getirilen konu ile ilgili sınırlamalara uyulacağı
açıktır.
Bu nedenle belirtilen yasalardaki sınırlamalar gözetildiğinde
belirsizlikten sözedilemeyeceğinden, birinci fıkranın birinci ve ikinci
tümceleri Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5. ve 35. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT birinci ve
ikinci tümcelerin "tümünün", Mehmet ERTEN ile Şevket
APALAK birinci tümcedeki "...ve kanuni sınırlamalara uyulmak..."
ibaresinin ve bu ibare yönünden ikinci tümcenin iptaline karar verilmesi
gerektiği nedenleriyle bu görüşe katılmamışlardır.
2- Fıkranın Üçüncü Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, birinci fıkranın üçüncü tümcesinde belirtilen
"toplam" sözcüğünün sınırlı ayni haklar ile taşınmazların birlikte
mi, yoksa ayrı ayrı mı toplamlarını ifade ettiğinin açıkça
anlaşılamadığı, bu nedenle de belirsizlik içerdiğinden üçüncü tümcenin
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2. ve 5. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
Birinci fıkranın üçüncü tümcesinde "Yabancı uyruklu
bir gerçek kişinin ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve
sürekli nitelikte sınırlı ayni hakların toplam yüzölçümü iki buçuk hektarı
geçemez." denilmektedir.
Hukuk düzeninde şahıslara tanınan yetkiler hak olarak
nitelenirken, maddi mallar üzerinde sahibine geniş yetkiler veren ve herkese
karşı ileri sürülebilen haklar ayni haklar olarak nitelendirilmektedir. 4721
sayılı Türk Medeni Kanunu'nun dördüncü kitabı eşya hukukunu düzenleyerek,
birinci kısmı "mülkiyet"e, ikinci kısmı "sınırlı ayni
haklara" yer vermiştir. Türk Medeni Kanunu'nun 998. maddesi süreklilik
koşulunun gerçekleşmesi için hakkın süresiz veya en az otuz yıl süreli olması
gerektiğini belirterek, tapu siciline taşınmaz olarak arazilerin, kat
mülkiyetine konu olan bağımsız bölümlerin ve taşınmazlar üzerindeki bağımsız ve
sürekli hakların kaydedilebileceğini düzenlemiştir.
Dava konusu üçüncü tümcede, yabancı uyruklu bir gerçek kişinin
ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte
sınırlı ayni hakların toplam yüzölçümünün iki buçuk hektarı geçemeyeceği
öngörülmüştür. Buna göre tümcede yer verilen "ile" ve
"toplam" sözcüklerinden, 2,5 hektarlık sınırın hem taşınmazlar, hem
de sınırlı ayni hakların birlikte toplamını kastettiği anlaşılmaktadır. Bu
nedenle bu yönde bir belirsizlik olmadığından birinci fıkranın üçüncü tümcesi
Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2. ve 5. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK, Serruh
KALELİ ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşlere katılmamışlardır.
3- Fıkranın Dördüncü Tümcesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, üçüncü tümcede belirtilen 2,5 hektarlık
sınırın, dördüncü tümcede 30 hektara kadar arttırılması konusunda Bakanlar
Kuruluna yetki verilmesinin, asli düzenleme yetkisinin devri niteliğini
taşıdığı belirtilerek kuralın, Anayasa'nın 2, 6., 7., 8. ve 123.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Birinci fıkranın dördüncü tümcesinde "Bu fıkrada
belirtilen koşullarla, yüzölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya
Bakanlar Kurulu yetkilidir." denilmektedir.
Kuralla, birinci fıkrada belirtilen koşullarla yabancı uyruklu
gerçek kişilere tanınan haklar miktar yönünden belirlenmiş 2,5 hektarlık
sınırın Bakanlar Kurulu'nca 30 hektara kadar arttırılabilmesi öngörülmüştür.
Anayasa'nın 2. maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti
olduğu vurgulanmıştır. Hukuk devleti, tüm işlem ve eylemleri hukuka uygun
olan, her alanda adaletli bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdürmeyi amaçlayan,
hukuku tüm devlet organlarına egemen kılan, Anayasa'ya aykırı durum ve
tutumlardan kaçınan, insan haklarına saygı duyarak bu hak ve özgürlükleri
koruyup güçlendiren, yargı denetimine açık, yasaların üstünde Anayasa ve yasakoyucunun da
bozamayacağı temel hukuk ilkeleri bulunduğu bilincinde olan devlettir.
Anayasa'nın 7. maddesinde "Yasama yetkisi Türk
Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." denilmektedir.
Buna göre, yasakoyucunun temel ilkeleri koymadan, çerçeveyi çizmeden
yürütmeye yetki vermemesi, sınırsız, belirsiz bir alanı, yönetimin
düzenlemesine bırakmaması gerekir.
Dava konusu kural ile Bakanlar Kurulu'na tanınan yetkinin sınırı,
esasları ve çerçevesi fıkrada belirlenmiş olmakla beraber, verilen yetki 2,5
hektarlık yasal sınırı oniki katına kadar arttırabilmeyi olanaklı
kıldığından düzenleme, sınırlamanın işlevselliğini etkisiz bırakacak derecede
ölçüsüzdür.
Buna göre Bakanlar Kurulu'na tanınan oniki katına kadar
arttırma yetkisinin ölçüsüz olması yasama yetkisinin yürütme organına devri
sonucunu doğuracağından kabul edilemez.
Bu nedenle kural, Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırıdır.
İptali gerekir.
Kural, Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırı görülerek iptal
edilmiş olduğundan, ayrıca Anayasa'nın 6., 8.. ve 123. maddeleri yönünden
incelenmesine gerek görülmemiştir.
B- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına
göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri hakkında yabancı gerçek
kişiler için aranan sınırlama ve karşılıklılık koşulu aranmadan taşınmaz
ve sınırlı ayni hak edinme imkanı verilmesinin, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 5.,
10., 11., 16. ve 35. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin ikinci fıkrasında "Yabancı ülkelerde
kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketleri, ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve
taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinebilirler."denilmektedir.
Anayasa'nın Başlangıç kısmında Türkiye Cumhuriyeti'nin "Dünya
milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi" olduğu, 2.
maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçta belirtilen temel ilkelere
dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devleti olduğu belirtilmiş, 5.
maddesinde de kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak
Devletin amaç ve görevleri arasında sayılmıştır. Anayasa'nın 10.
maddesinde herkesin kanun önünde eşit olduğu, 16. maddesinde de temel hak ve
hürriyetlerin yabancılar için milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği belirtilmiş, 35. maddesinde ise, herkesin mülkiyet ve miras
haklarına sahip olduğu ve bu hakların ancak kamu yararı amacıyla kanunla
sınırlanabileceği öngörülmüştür.
Dava konusu fıkra ile yedinci fıkra birlikte gözetildiğinde
yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketlerinin "Özel kanun hükümleri çerçevesinde
olmak" ve "Bakanlar Kurulu'nca sulama, enerji,
tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken
alanlar, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle
korunması gereken hassas alanlar ve stratejik yerler olarak kararlaştırılmış
alanlardan olmamak" kaydıyla taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar
üzerinde sınırlı aynî hak edinebilecekleri anlaşılmaktadır. Buna göre
belirtilen alanlarda yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre
kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri taşınmaz mülkiyeti ve
taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinemeyeceklerdir. Dolayısıyla yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip
ticaret şirketlerinin taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî
hak edinebilmeleri, bunların dışında kalan alanlarda ve özel kanun hükümleri
çerçevesinde sınırlandırılmış olarak mümkün olabilecektir.
7.3.1954 günlü, 6326 sayılı Petrol Kanunu, 12.3.1982 günlü, 2634
sayılı Turizmi Teşvik Kanunu ve 9.1.2002 günlü, 4737 sayılı Endüstri Bölgeleri
Kanunu'nda, Yasaların amacı ile ilgili faaliyetler için yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin
taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinebilmelerine
olanak tanınmıştır. Buna göre, Petrol Kanunu, Turizmi Teşvik Kanunu ve
Endüstri Bölgeleri Kanunu'nda öngörülen koşullarla yatırım ve işletme
faaliyetleri için, dolayısıyla belli bir faaliyet amacına bağlı olarak yabancı
yatırım, teknoloji ve sermaye girişini teşvik amacıyla çıkarılan özel yasalar
çerçevesinde, yabancı ticaret şirketleri taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak
edinebileceklerdir.
Taşınmaz mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı ayni hak edinen
yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip ticari şirketlerinin aynı konumda
olmadıkları ve sözkonusu edinimlerinin nedenlerinin de farklı olduğu
gözetildiğinde aralarında eşitlik karşılaştırması yapılamayacağı ve bu konuda
farklı sınırlamalar getirilmesinin yasakoyucunun takdir alanı içinde
olduğu sonucuna varılmıştır.
Açıklanan nedenlerle, fıkra, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2., 10.
ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Fulya KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK, Serruh
KALELİ ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşlere katılmamışlardır.
Kuralın, Anayasa'nın 5., 11. ve 16. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
C- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Üçüncü Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, yabancı uyruklu gerçek
kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre
kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri lehine Türkiye'de
taşınmaz rehni tesisinde birinci ve ikinci fıkralarda yer alan kayıt
ve sınırlamaların aranmamasının, taşınmaz rehni tesisini sınırsız
hale getirdiği, böylece karşılıklılık ilkesinin taşınmaz rehni bakımından
etkisizleştirildiği, bunun ise, Türk milletinin bağımsızlığı, ülke güvenliği ve
toplum huzuru ilkeleri ile bağdaşmadığı belirtilerek, Anayasa'nın Başlangıç'ı
ile 2., 5., 10., 11. ve 16. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin üçüncü fıkrasında "Yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi
ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret
şirketleri lehine Türkiye'de taşınmaz rehni tesisinde birinci ve
ikinci fıkralarda yer alan kayıt ve sınırlamalar aranmaz." denilmektedir.
Genel olarak rehin hakkı, rehne konu hakkı paraya
çevirmek ve elde edilen paradan öncelikle alacağını alma yetkisi veren bir aynî
haktır.
Rehin hakkı ile hak sahibine eşyanın değeri tahsis edilmiştir. Bu
hak da diğer sınırlı aynî haklar gibi mülkiyetin muhtevasından oluşmuştur.
Malik paraya çevirme yetkisini rehinli alacaklıya tahsis etmektedir; alacaklı
alacak ifa edilmezse eşyayı paraya çevirerek öncelikle alacağını elde
edebilecektir. Rehin hakkının bir türü olan taşınmaz rehni de, hak
sahibine bir taşınmaz malın değerinden alacağını elde etme yetkisini veren
sınırlı bir aynî haktır. Taşınmaz rehni, hem kişisel alacağı teminat
altına almakta, hem de arazi değerinin tedavül ettirilmesini sağlamaktadır. Türk
Medenî Kanunu'na göre taşınmaz rehni, ancak ipotek, ipotekli borç senedi
veya irat senedi şeklinde kurulabilir.
Alacaklı sıfatıyla bir rehin hakkının iktisabı, rehine konu teşkil
eden taşınmaz malın iktisabı anlamına gelmez. Alacak ödenmediği takdirde,
taşınmaz mal paraya çevrilirse, rehinli alacaklı olan ve Türkiye'de taşınmaz
mal edinme imkânı bulunmayan yabancı kişi, bu taşınmaz malı elde edemeyecek ve
ancak alacağını satış bedelinden temin edebilecektir. Bu nedenle
karşılıklılık ilkesi gereği Türkiye'de taşınmaz mal edinme hakkı bulunmayan bir
yabancının, alacağına karşılık olmak amacıyla, Türkiye'de bulunan bir taşınmaz
mal üzerinde ipotek, ipotekli borç senedi ve irat senedi biçiminde rehin hakkı
elde edebilmesi mülkiyetin, yasalarda öngörülen ayrık durumlar dışında devrine
yol açmayacağından taşınmaz rehninde sınırlama aranmamasında
Anayasa'ya aykırılık bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, taşınmaz rehni mülkiyete geçen
işlem olmadığından, kural, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2. maddesine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 5., 10., 11. ve 16. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
Ç- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Dördüncü Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, dördüncü fıkrada yer alan hükümden yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketleri dışındaki yabancıların Türkiye'de taşınmaz
edinemeyeceği anlaşılmakla beraber, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarının da taşınmaz edinemeyeceği şeklinde anlaşılabileceği, bunun ise
belirsizliğe yol açacağı, oysa hukuk devletinde hukuk düzeninin belirliliği
sağlaması gerektiği, bu nedenle dava konusu kuralın Anayasa'nın 2. ve 11.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin dördüncü fıkrasında "Yabancı uyruklu
gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan
tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketleri dışındakiler Türkiye'de taşınmaz
edinemez ve lehlerine sınırlı ayni hak tesis edilemez." denilmektedir.
Maddenin gerekçesinde de yabancı uyruklu gerçek kişiler ile
yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe
sahip ticaret şirketleri dışındakilerin (tüzelkişiliği olan veya olmayan vakıf,
dernek, kooperatif, cemiyet, topluluk, cemaat vb.) Türkiye'de taşınmaz
edinemeyecekleri ve bunlar lehine sınırlı ayni hak tesis edilemeyeceği
belirtilmiştir.
Madde gerekçesi ile birlikte değerlendirildiğinde, yasakoyucunun yabancı
ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzelkişiliğe sahip
ticaret şirketleri dışında kalan tüzelkişilerin taşınmaz edinmelerini
engellediği açıktır.
Bu nedenle kural, Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı
değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
D- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Beşinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık
bulunan devlet vatandaşlarının kanuni miras yoluyla intikal eden taşınmazları
için birinci fıkrada belirtilen kayıt ve sınırlamaların aranmamasının
karşılıklılık ilkesinin dışlanmasına yol açarak kanuni miras yoluyla
yabancıların edinimini kayıtsız, sınırsız ve koşulsuz hale getireceği, ölüme
bağlı tasarruflarda kanuni miras yoluyla edinimden farklı kuralların
uygulanmasının makul ve geçerli dayanağının olamayacağı ve üçüncü tümcede
aranan koşulun ölüme bağlı tasarrufları içerip içermediği konusu kuşku
yarattığından hukuk güvenliğinin zedelendiği, bu nedenlerle kuralın Anayasa'nın
Başlangıç'ı ile 2., 5., 10., 11. ve 16. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
35. maddenin dava konusu beşinci fıkrasında "Türkiye
Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olan devlet vatandaşlarının kanuni miras
yoluyla intikal eden taşınmazları için birinci fıkrada belirtilen kayıt ve
sınırlamalar uygulanmaz. Ölüme bağlı tasarruflarda yukarıdaki fıkralarda
belirtilen kayıt ve sınırlamalar uygulanır. Türkiye Cumhuriyeti ile arasında
karşılıklılık olmayan devlet vatandaşlarının kanuni miras yoluyla edindikleri
taşınmaz ve sınırlı ayni hakların intikal işlemleri yapılarak tasfiye
edilir." denilmektedir.
Fıkranın birinci tümcesinde, kanuni miras yoluyla yabancılara
intikal edecek taşınmazlar için de "karşılıklılık" ilkesinin aranması
gerektiği belirtilmiştir. Devletlerarası ilişkilerde geçerli ilkelerden biri de
karşılıklılık koşuludur. Karşılıklılık, andlaşma ile ya da
kanunla olabilir. Hukukumuzda, kanunî karşılıklı muamele, yabancı gerçek
kişilerin ülkemizde taşınmaz mal edinme ve miras hakları konusunda da
aranmaktadır.
Miras, kanuna veya miras bırakanın iradesine dayanır. Medeni
Kanunda kanuna dayanan mirasa "Kanunî Mirasçılık", miras bırakanın
iradesine dayanan mirasçılığa ise "Mansup" yani "Atanmış
Mirasçılık" denilmektedir.
Özel mülkiyet ilkesinin bir sonucu olan "miras" ile
bireysel özgürlüğün bir sonucu olan "vasiyet" konuları, eski
çağlardan itibaren önemini korumuş tasarruflardan olmuştur. Özel mülkiyet
ilkesi kabul edilmiş olan her yerde, kişinin ölümünden sonra mallarının ne
olacağı sorunu, büyük önem taşımıştır.
Türk Medeni Kanunu, miras bırakanın ölümünden sonra mal
ilişkilerinin ne yolda düzenleneceği konusunda bir yandan onun iradesine geniş
yer vererek bireyi korurken, öte yandan dokunulmaz paylı olarak tanıdığı
hısımların bir kısım miras paylarını saklı tutmak suretiyle aileyi ve
dolayısıyla toplumu korumaktadır.
Ölüme bağlı tasarruf, miras bırakan tarafından yapılan ve onun
ölümünden sonra sonuç doğuran bir hukuki işlem olup, Türk Medeni Kanunu'na göre
ancak "vasiyet" ve "miras sözleşmesi" olmak üzere iki
yoldan mümkündür.
4721 sayılı Türk Medenî Kanunu'nun miras hukukunu düzenleyen
üçüncü kitap başlıklı bölümünün mirasçılar başlıklı birinci kısmında yasal
mirasçılar ve ölüme bağlı tasarruflar ayrı bölümler halinde ve ayrı kurallarla
düzenlenmiştir.
Türk Medenî Kanunu'nda kanunî mirasçılar 495-501. maddelerde
düzenlenmiş ve Kanun, kanunî mirasçıları kan hısımları olan altsoy, ana ve
baba, büyük ana ve büyükbaba, evlilik dışı hısımlar ve sağ kalan eş ile
evlatlık ve devlet şeklinde saymıştır.
Türk Medenî Kanunu'nun 505. maddesinde de "Mirasçı
olarak altsoyu, ana ve babası veya eşi bulunan mirasbırakan, mirasının
saklı paylar dışında kalan kısmında ölüme bağlı tasarrufta bulunabilir. Bu
mirasçılardan hiçbiri yoksa, mirasbırakan mirasının tamamında
tasarruf edebilir." denilmiştir.
Yabancıların sahip oldukları taşınmazların karşılıklılık ilkesine
uyularak kanuni miras yoluyla intikaline izin verilmesi mülkiyet hakkının
korunması bağlamında hukuk devleti ilkesinin doğal bir sonucudur.
Kanuni mirasçılarla ölüme bağlı tasarruflar sonucu hak sahibi
olanlar yukarıda belirtilen nedenlerle farklı konumda bulunduklarından, ölüme
bağlı tasarruflar için yasada belirtilen kayıt ve sınırlamalar getirilmesinin
Anayasa'ya aykırı olmadığı açıktır.
Türkiye Cumhuriyeti ile arasında karşılıklılık olmayan devlet
vatandaşlarının kanuni miras yoluyla edindikleri taşınmaz ve sınırlı aynı
hakların tasfiyesi konusunda getirilen kuralın bu konudaki belirsizliği ortadan
kaldırmaya yönelik olması nedeniyle Anayasa'ya aykırılığından sözedilemez.
Açıklanan nedenlerle, fıkra, Anayasa'nın Başlangıç'ı ile 2. ve 10.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 5., 11. ve 16. maddeleri ile ilgisi görülmemiştir.
E- Yasa'nın 1. Maddesi ile
Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35. Maddesinin Altıncı
Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, fıkranın, belirlilik ve öngörülebilirlik
özellikleri taşımadığından hukuki güvenilirlik sağlamadığı belirtilerek,
Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin dava konusu altıncı fıkrasında "Karşılıklılığın
tespitinde hukuki ve fiili durum esas alınır. Bu ilkenin kişilere toprak
mülkiyeti hakkının tanınmadığı, ülke uyruklarına uygulanmasında, yabancı
devletin taşınmaz ediniminde kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarına da tanınması esastır." denilmektedir.
Devletlerarası ilişkilerde geçerli olan vazgeçilmez ilkelerden
biri de, Anayasa Mahkemesi kararlarında da belirtildiği gibi karşılıklılık
koşuludur.
Anayasa Mahkemesi Kararlarında da belirtildiği gibi, karşılıklılık
esası, en az iki devlet arasında uygulanan ve her birinin ülkesinde diğerinin
vatandaşlarına aynı mahiyetteki hakları karşılıklı tanımalarını ifade eden bir
ilke olarak tanımlanmaktadır. Buna göre, bir yabancının Türkiye'de bir haktan
yararlanabilmesi, Türk vatandaşlarının da o yabancının ülkesinde aynı tür ve
nitelikte olanaklardan yararlanmasına bağlıdır. Karşılıklılık esası andlaşma ile
ya da kanunla olabilir.
Dava konusu altıncı fıkranın birinci tümcesinde, karşılıklılığın
tespitinde fiili ve hukuki durumun esas alınacağı belirtilmiştir. İkinci
tümcede de bu ilkenin kişilere toprak mülkiyeti hakkının tanınmadığı ülke
uyruklarına uygulanmasında, yabancı devletin taşınmaz ediniminde kendi
vatandaşlarına tanıdığı hakların, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına da
tanınmasının esas olduğu vurgulanmıştır. Böylece karşılıklılığın uygulanma
esasları belirlenmiştir.
İkinci tümce ile, Türkiye ile arasında karşılıklılık
olmakla beraber, toprak satışının olmadığı kimi devletlerde
"karşılıklılık" ilkesiyle, fiili ve hukuki durum esas alınarak
yabancı devletin kendi vatandaşlarına tanıdığı hakların Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına da tanınmasının sağlanmak istendiği anlaşılmaktadır. Buna göre
altıncı fıkranın ikinci tümcesi, hukuki ve fiili karşılıklılığın sağlanmasına
yöneliktir.
Bu durumda fıkrada herhangi bir belirsizlik ve öngörülemezlik
bulunmadığından kural, Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı değildir. İptal
isteminin reddi gerekir.
F- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Yedinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, fıkranın birinci tümcesinde yabancıların
taşınmaz edinemeyecekleri alanları belirlemede ve il yüzölçümüne göre oranını
tespitte Bakanlar Kurulu yetkili kılınmakla beraber belirtilen alanların
içeriğinin belirsiz ve takdire dayalı olduğu, Bakanlar Kurulu'na verilen bu
yetkinin asli düzenleme yetkisi niteliğini taşıdığı, Bakanlar Kurulu'na
teklifte bulunacak ilgili kamu kurum ve kuruluşları ile ikinci tümcede
belirtilen komisyonu oluşturan idarelerin gösterilmediği, kuralın idarenin
kanuniliği ilkesi ile belirlilik ve öngörülebilirlik özelliklerini taşımadığı,
bu nedenlerle de Anayasa'nın 2., 6., 7., 8., 11. ve 123. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin dava konusu yedinci fıkrasında "Yabancı
uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre
kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin; sulama, enerji, tarım,
maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar,
özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması
gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı ve ülke güvenliği
bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanları, ilgili kamu
kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita ve planları içeren
teklifi üzerine belirlemeye ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il
bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde
beşi geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu yetkilidir. Tapu
ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlık bünyesinde ilgili idare
temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından, bu madde uyarınca Bakanlar
Kuruluna verilen yetkiler dahilinde çalışmalar yapılmak suretiyle
kamu kurum ve kuruluşlarının bu kapsamdaki teklifleri incelenip
değerlendirilerek Bakanlar Kuruluna sunulur." denilmektedir.
1- Fıkranın Birinci Tümcesindeki "... ve yabancı
uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere
ve il yüzölçümüne göre binde beşi geçmemek üzere oranını tespite ..."
Bölümünün İncelenmesi
Anayasa'nın 7. maddesinde "Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez." denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarında vurgulandığı üzere,
Anayasa'da yasa ile düzenlenmesi öngörülen konularda yürütme organına genel ve
sınırları belirsiz bir düzenleme yetkisinin verilmesi olanaklı değildir.
Yürütmenin düzenleme yetkisi yasa ile sınırlandırılmış, tamamlayıcı bir
yetkidir. Bu nedenle, Anayasa'da öngörülen ayrık durumlar dışında, yürütme
organına yasalarla düzenlenmemiş bir alanda genel nitelikte kural koyma yetkisi
verilemez. Ayrıca, yürütme organına düzenleme yetkisi veren bir yasa kuralının
Anayasa'nın 7. maddesine uygun olabilmesi için temel ilkelerin konulması,
çerçevenin çizilmesi, düzenleme için sınırsız, belirsiz, geniş bir alanın bırakılmaması
gerekir.
Dava konusu kuralla yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi
geçmemek üzere oranını tespite Bakanlar Kurulu yetkili kılınmaktadır. İller
coğrafi ve stratejik olduğu kadar yerleşim alanları ve konumları itibariyle de
birbirinden farklılıklar göstermektedir. Kimi illerin yerleşim alanlarının
tamamı veya birçok büyük ilçesinin tamamı binde beşlik sınırın altında
kalabilmektedir. Buna karşılık il yüzölçümleri, ilin ormanları, dağları ve
meraları gibi yerleşim alanları dışındaki kısımlarını da kapsamaktadır. İller
için geçerli koşulların ilçeler ve beldeler için de geçerli olmadığından söz
edilemez. Bu durumda Bakanlar Kurulu'na bırakılan düzenleme yetkisinin Anayasal
sınırlar da gözetilerek çerçevesinin belirlenmediği açıktır.
Ülke bütünlüğü ve egemenliği ile doğrudan ilgili olduğunda
duraksama bulunmayan yabancıların taşınmaz edinimi konusunda, yasaların açık,
anlaşılabilir ve sınırları belirli kurallar içermesi gerekir.
İptali istenilen kural ise yeterli açıklık ve belirlilikten uzak olduğundan
Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Haşim KILIÇ, Sacit ADALI ve A.Necmi ÖZLER bu görüşe
katılmamışlardır.
Dava konusu yasa kuralı, Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine aykırı
görülerek iptal edilmiş olduğundan, ayrıca Anayasa'nın 6., 8., 11. ve 123.
maddeleri yönünden incelenmesine gerek görülmemiştir.
2- Fıkranın Kalan Bölümünün İncelenmesi
Yedinci fıkranın birinci tümcesinde yabancı uyruklu gerçek kişiler
ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri
alanlar belirtilmiştir.
Bu belirlemede öncelikle yabancı uyruklu gerçek kişiler ile
yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketlerinin kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz
ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanlar "sulama, enerji, tarım,
maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar,
özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması
gereken hassas alanlar ve stratejik yerler" şeklinde sayılmak
suretiyle açıklanmıştır. Buna göre kamu yararı ve ülke güvenliği bakımından
yabancıların taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri yerler alan
itibariyle belirlenmiş, ana çerçevesi çizilmiştir. Bakanlar Kurulu yetkisini
kuşkusuz, bu amaç ve çerçevede kullanacaktır. Belirlenen çerçevede yabancıların
taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri alanlar çok sayıda kamu kurum ve
kuruluşunun faaliyet alanına girdiğinden bunların ancak ilgili kurumların
teknik çalışması ve bildirimi ile belirlenebileceği açıktır.
Yabancıların taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri
alanlarla ilgili teklifte bulunacak kamu kurum ve kuruluşlarının yasalarında
görev alanları belli edilmiş olup, bu konuda belirsizlikten söz edilemez.
Yedinci fıkranın ikinci tümcesinde ilgili kamu kurum ve
kuruluşlarının tekliflerinin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu
Bakanlık bünyesinde ilgili idare temsilcilerinden oluşan komisyon tarafından
incelenip değerlendirileceği belirtilmektedir. Buna göre, Komisyonu oluşturacak
idarelerin, birinci tümcede belirtilen "sulama, enerji, tarım, maden,
sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması gereken alanlar, özel
koruma alanları ile flora ve fauna özelliği nedeniyle korunması
gereken hassas alanlar ve stratejik yerler" görev alanına giren
idareler olduğu, bu konuda belirsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Belirtilen nedenlerle fıkranın kalan bölümü Anayasa'nın 2. ve 7.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Tülay TUĞCU, Fulya KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK ile
Osman Alifeyyaz PAKSÜT bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın, Anayasa'nın 6., 8., 11. ve 123. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
G- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Sekizinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, fıkrada belirtilen işlerin
"geciktirilmeksizin" yapılacağı ifade edilmekle beraber herhangi bir
süreden söz edilmemesinin kuralda belirsizlik yarattığı, bu nedenle de
Anayasa'nın 2. ve 11. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin sekizinci fıkrasında "Bu Kanunun
yürürlüğe girdiği tarihten sonra belirlenecek askeri yasak bölgeler, askeri ve
özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait
harita ve koordinat değerleri Milli Savunma Bakanlığınca geciktirilmeksizin
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bağlı olduğu Bakanlığa verilir." denilmektedir.
Yasa'nın yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan askeri yasak
bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgelere ilişkin
kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin tamamının Milli Savunma
Bakanlığı'nca 3 ay içinde Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü'nün bağlı olduğu
Bakanlığa gönderilmesi gerektiği hususu, 5444 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile
Tapu Kanunu'na "Geçici Madde olarak eklenmiştir.
Dava konusu kural ise, yasanın yürürlüğe girdiği tarihten sonra
belirlenecek olan askeri yasak bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ve
stratejik bölgelere ve değişiklik kararlarına ait harita ve koordinat
değerlerinin verilmesine ilişkindir.
Yasakoyucu, kuralda bu görevin yerine getirilmesini Milli Savunma
Bakanlığı'nın isteğine bırakmayarak zorunlu kılmıştır. Burada yasakoyucunun bir
süre öngörmemiş olmasının, sözkonusu bölgelere ait belirlemelerin,
teknik içeriğinden ötürü ne kadar sürede gerçekleştirileceğinin önceden
bilinmesinin güçlüğünden kaynaklandığı anlaşılmaktadır. "Geciktirilmeksizin"
ifadesi ile de, işin en kısa sürede sonuçlandırılmasının amaçlandığı açıktır.
Bu nedenlerle, belirsizlik içermeyen kural, Anayasa'nın 2. ve 11.
maddelerine aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
H- Yasa'nın 1. Maddesi ile Yeniden Düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. Maddesinin Onuncu Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, taşınmazlar ile sınırlı ayni hakların, Tapu
Kanunu'nun 35. maddesi kurallarına veya yasal zorunluluk dışında edinim amaçlarına
aykırı olarak kullanıldığının kim tarafından belirleneceğinin ve amacına aykırı
kullanımdan neyin anlaşılması gerektiğinin açıkça gösterilmediği, Maliye
Bakanlığı'na verilen süre tanıma yetkisinin esas ve usulleri ile ilgili
düzenleme yapılmadığı, bu haliyle kuralın asli düzenleme yetkisinin devri
niteliği taşıdığı ve kanunilik ilkesinin ihlaline yol açacağından, Anayasa'nın
2., 6., 7., 8., 11. ve 123. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
35. maddenin onuncu fıkrasında "Bu madde hükümlerine
aykırı edinilen veya kanuni zorunluluk dışında edinim amacına aykırı
kullanıldığı tespit edilen taşınmazlar ile sınırlı ayni haklar, Maliye
Bakanlığınca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği
takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilir ve bedeli hak sahibine ödenir." denilmektedir.
Kural ile, öncelikle yabancıların Türkiye'deki
taşınmazlar üzerinde hak edinimlerinin, bunu düzenleyen kurallara uygun olması
sağlanmak istenilmiştir. Ayrıca kuralda, yabancılar tarafından Tapu Kanunu'nun
35. maddesine uygun olarak edinilen taşınmazların, edinim amaçlarına uygun
olarak kullanılması gerekliliği de vurgulanmaktadır. (Örneğin, mesken olarak
kullanmak amacıyla edinilen taşınmazın işyeri olarak kullanılamayarak sadece
mesken olarak kullanılması gerektiği gibi)
2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 26. maddesi ile mülkiyete, mülkiyetten
ayrı ayni haklara ilişkin sözleşmeleri düzenleme görev ve yetkisi Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü Tapu Sicil Müdürlükleri'nde bulunmaktadır. Taşınmaz
mal edinmek veya mülkiyetten ayrı ayni haklardan yararlanmak isteyenler
başvurularını, taşınmazın bulunduğu yerin Tapu Sicil Müdürlüğü'ne
yapmaktadırlar. Buna göre yabancıların taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinimlerine ilişkin ayrıntılı bilgiler, Tapu Sicil Müdürlükleri'nin
kayıtlarında bulunmaktadır.
Tapu Kanunu'nun 35. maddesine ve edinim amacına aykırı kullanılan
taşınmazlar ile sınırlı ayni haklar ise, bunların özellikleri gözetilerek Maliye
Bakanlığı'nca verilecek süre içerisinde maliki tarafından tasfiye edilmediği
takdirde tasfiye edilerek bedele çevrilecek ve bedeli hak sahibine ödenecektir.
Kuralla, bu madde hükümlerine ve edinim amaçlarına aykırı
kullanımın önlenmesi ve böyle durumlarda sözkonusu taşınmazlar ile
sınırlı ayni hakların, bunların özelliklerine göre değişebilecek
sürelerde tasfiye edilmesi amaçlandığından, Maliye Bakanlığı'na yetki
devrinden sözedilemez.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve 7. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 6., 8., 11. ve 123. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
I- Yasa'nın 2. Maddesi ile 2644 sayılı Tapu Kanunu'na eklenen
Geçici 2. Maddenin İkinci Fıkrasının İncelenmesi
Dava dilekçesinde, Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin yedinci
fıkrasında Bakanlar Kurulu'na verilen belirleme yetkisinin adeta tapu
görevlilerince kullanılacak bir yetki durumuna getirildiği, sözkonusu dönemde
yedinci fıkradaki sınırların dışlandığı bunun ise yedinci fıkrada belirtilen
işlemlerin tamamlandığı tarihin öncesindeki ve sonrasındaki edinimlerin
uygulamada birbirine farklı koşullarla bağlanması sonucunu doğuracağı, hukuk
düzeninde karmaşaya neden olacağı ve tapu görevlilerinin kullanacağı yetki asli
düzenleme niteliği taşıyacağından Anayasa'nın 2., 6., 7., 8., 10., 11. ve
123. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Geçici 2. maddenin dava konusu ikinci fıkrasında "Yukarıda
belirtilen bölgelere ilişkin kararlara ait harita ve koordinat değerlerinin,
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne gönderilmesi ve sayısal ortama aktarılarak
taşra birimlerine intikal ettirilmesine kadar geçecek sürede yetkili askeri
makamlardan sorulmak suretiyle, belirtilen işlemler tamamlandıktan sonra
gönderilen belge ve bilgilere göre tapu işlemleri yürütülür." denilmektedir.
Kural uyarınca, tapu görevlisi sözkonusu "askeri
yasak bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik
bölgelerin" tespitini yapmamaktadır. Sadece tapu işlemlerinin
yürütülebilmesi ve hatalı işleme yol açılmaması için "askeri yasak
bölgeler, askeri ve özel güvenlik bölgeleri ile stratejik bölgeler" bildirilinceye
kadar bunların yetkili askeri makamlardan sorularak öğrenilmesi yoluna
gidilmektedir.
Öte yandan Milli Savunma Bakanlığı'nca Tapu ve Kadastro Genel
Müdürlüğü'ne harita ve kordinat değerleri gönderilmesinden sonra
yapılan işlemler ile öncesinde sorularak yapılan işlemler aynı kaynağa
dayandığından, bu işlemlere göre hak sahibi olanlar arasında eşitlik
karşılaştırması yapılması olanaklı değildir.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine
aykırı değildir. İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 6., 7., 8., 11. ve 123. maddeleri ile
ilgisi görülmemiştir.
İ- Yasa'nın 3. Maddesinin İncelenmesi
Dava dilekçesinde, 5444 sayılı Yasa'nın yürürlük tarihinin, resmi
gazetede yayımlandığı tarihten önceki bir tarih olarak belirlenmesinin,
belirlilik ve öngörülebilirlik özellikleri taşımadığı ve öncesi-sonrasıyla
uygulamada eşitsizliğe yol açtığından Anayasa'nın 2., 10. ve 11.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
5444 sayılı Tapu Kanunu'nda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun'un
3. maddesinde "Bu Kanun 26.7.2005 tarihinden itibaren geçerli
olmak üzere yayımı tarihinde yürürlüğe girer.", maddenin
gerekçesinde de "Yürürlük maddesi olup, Kanunun, hukuki boşluk
doğmasını engellemek amacıyla Anayasa Mahkemesi iptal kararının yürürlüğe
girdiği 26.7.2005 tarihinden itibaren geçerli olması hüküm altına
alınmıştır." denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 14.3.2005 günlü, E:2003/70, K:2005/14 sayılı
iptal kararı 26.7.2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, dava konusu yasal düzenleme
ise 29.12.2005 tarihinde kabul edilmiş ve 7.1.2006 tarihinde Resmi Gazete'de
yayımlanmıştır.
Dava konusu 3. madde ile Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararının
yürürlüğe girdiği tarih ile Yasa'nın Resmi Gazete'de yayımlandığı tarih
arasında doğan hukuksal boşluğun doldurulması suretiyle hukuk güvenliğinin
sağlanmasının amaçlandığı ve bunun da hukuk devletinin gereği olduğu açıktır.
Açıklanan nedenle kural, Anayasa'nın 2. maddesine aykırı değildir.
İptal isteminin reddi gerekir.
Kuralın, Anayasa'nın 10. ve 11. maddeleri ile ilgisi
görülmemiştir.
V- İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
Anayasa'nın 153. maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesine göre, Anayasa
Mahkemesi'nce, Anayasa'ya aykırı olduğundan iptaline karar verilen kanun, kanun
hükmünde kararname veya TBMM İçtüzüğü ya da bunların belirli madde veya
hükümleri iptal kararının Resmi Gazete'de yayımlandığı gün yürürlükten kalkar.
Ancak, Anayasa Mahkemesi, iptal kararı ile meydana gelecek olan hukuki boşluğu
kamu düzenini tehdit veya kamu yararını ihlal edici nitelikte görürse, boşluğun
doldurulması için iptal kararının yürürlüğe gireceği günü ayrıca
kararlaştırabilir.
5444 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile yeniden düzenlenen Tapu
Kanunu'nun 35. maddesinin birinci fıkrasının dördüncü tümcesi ile yedinci
fıkrasının "... ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi
geçmemek üzere oranını tespite ..." bölümünün iptaline karar verilmesi ile
meydana gelen hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edici nitelikte
görüldüğünden, yeni düzenleme yapılabilmesi için yasama organına süre tanımak
amacıyla iptal kararının Resmi Gazete'de yayımlanmasından başlayarak üç ay
sonra yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.
VI- YÜRÜRLÜĞÜN DURDURULMASI İSTEMİ
29.12.2005 günlü, 5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un:
A- 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 22.12.1934 günlü, 2644 sayılı
Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin;
1- a- Birinci fıkrasının dördüncü tümcesine,
b- Yedinci fıkrasının,
"... ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi
geçmemek üzere oranını tespite ..." bölümüne,
ilişkin iptal hükümlerinin süre verilerek yürürlüğe
girmelerinin ertelenmesi nedeniyle bu tümce ve bölüme yönelik YÜRÜRLÜĞÜN
DURDURULMASI İSTEMİNİN REDDİNE,
2- a- Birinci fıkrasının birinci, ikinci ve üçüncü
tümcelerine,
b- İkinci, üçüncü, dördüncü,
beşinci, altıncı fıkralarına,
c- Yedinci fıkrasının,
"... ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi
geçmemek üzere oranını tespite ..." dışında kalan bölümüne,
d- Sekizinci ve onuncu fıkralarına,
B- 2. maddesiyle 2644 sayılı Yasa'ya eklenen Geçici Madde
2'nin ikinci fıkrasına,
C- 3. maddesine,
yönelik iptal istemleri, 11.4.2007 günlü, E. 2006/35, K.
2007/48 sayılı kararla reddedildiğinden, bu madde, fıkra, tümce ve bölümlere
ilişkin yürürlüğün durdurulması isteminin REDDİNE,
11.4.2007 gününde OYBİRLİĞİYLE karar
verildi.
VII- SONUÇ
29.12.2005 günlü, 5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un:
A- 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 22.12.1934 günlü, 2644 sayılı
Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin;
1- Birinci fıkrasının;
a- Birinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün "Tümcenin
tümünün", Mehmet ERTEN ile Şevket APALAK'ın ise
"Tümcedeki '... ve kanunî sınırlamalara uyulmak...'
ibaresinin" iptaline karar verilmesi gerektiği yolundaki karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
b- İkinci tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün "Tümcenin
tümünün", Mehmet ERTEN ile Şevket APALAK'ın ise
"Birinci tümcede yer alan '... ve kanunî sınırlamalara
uyulmak...' ibaresi yönünden" iptaline karar verilmesi gerektiği
yolundaki karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
c- Üçüncü tümcesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK, Serruh
KALELİ ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
d- Dördüncü tümcesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
2- İkinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, Fulya KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK, Serruh
KALELİ ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
3- Üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı fıkralarının
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
4- Yedinci fıkrasının;
a- "... ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il
bazında edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde
beşi geçmemek üzere oranını tespite..." bölümünün Anayasa'ya aykırı
olduğuna ve İPTALİNE, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI ile
A. Necmi ÖZLER'in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
b- Kalan bölümünün Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, Tülay TUĞCU, Fulya
KANTARCIOĞLU, Şevket APALAK ile Osman Alifeyyaz PAKSÜT'ün karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
5- Sekizinci ve onuncu fıkralarının Anayasa'ya aykırı
olmadığına ve iptal isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
B- 2. maddesiyle 2644 sayılı Yasa'ya eklenen Geçici Madde
2'nin ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal isteminin
REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
C- 3. maddesinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve iptal
isteminin REDDİNE, OYBİRLİĞİYLE,
D- 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 2644 sayılı Yasa'nın 35.
maddesinin, birinci fıkrasının dördüncü tümcesi ile yedinci fıkrasının,
"... ve yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında
edinebilecekleri taşınmazların, illere ve il yüzölçümüne göre binde beşi
geçmemek üzere oranını tespite ..." bölümünün, doğuracağı hukuksal boşluk
kamu yararını ihlal edici nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin
üçüncü fıkrasıyla 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci
fıkraları gereğince bu tümce ve bölüme ilişkin iptal hükümlerinin, KARARIN
RESMÎ GAZETEDE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK ÜÇ AY SONRA YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE,
OYBİRLİĞİYLE,
11.4.2007 gününde karar verildi.
Başkan
Tülay TUĞCU
|
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
Üye
Mehmet ERTEN
|
Üye
A. Necmi ÖZLER
|
Üye
Serdar
ÖZGÜLDÜR
|
Üye
Şevket APALAK
|
Üye
Serruh KALELİ
|
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|
KARŞIOY
5444 sayılı Tapu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 2644
sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin yedinci fıkrasının iptal edilen bölümünde
özel öneme haiz taşınmazlar sayıldıktan sonra bu alanlarda tanınacak ayni haklarla
ilgili öneride bulunmak üzere bir komisyon oluşturulmuş ancak bu önemli görevi
yerine getirecek komisyon üyeleri Yasa'da belirtilmeyerek ilgili idarenin
görevlendirmesine yani takdirine bırakılmıştır.
Hukuk devleti ilkesi hukuksal güvenlik ve
belirginliği gerektirir. Bu nedenle oluşacak komisyonun görev ve
sorumluluklarının önceden yasa ile belirlenmesi gerekir.
Belirtilen nedenlerle ikinci tümce
Anayasa'nın 2. ve 7. maddesine aykırıdır, iptali gerekir.
KARŞIOY
5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. maddesinin yedinci fıkrasının iptaline ilişkin
A. Necmi ÖZLER'in karşıoyuna aynen katılıyorum.
KARŞIOY
5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesiyle yeniden düzenlenen 2644 sayılı Tapu
Kanunu'nun 35. maddesinin yedinci fıkrasının iptaline ilişkin
A. Necmi ÖZLER'in karşıoyuna aynen katılıyorum.
KARŞIOY
GEREKÇESİ
I- 5444 Sayılı Yasa'nın dava konusu 35.
maddesinin ilk fıkrasında, "Yabancı uyruklu gerçek kişiler, karşılıklı
olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, Türkiye'de işyeri veya mesken
olarak kullanmak üzere, uygulama imar plânı veya mevzii imar plânı içinde bu
amaçlarla ayrılıp tescil edilen taşınmazları edinebilirler. Sınırlı ayni hak
tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır. Yabancı uyruklu bir gerçek kişinin
ülke genelinde edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte
sınırlı ayni hakların toplam yüzölçümü iki buçuk hektarı geçemez. Bu fıkrada
belirtilen koşullarla yüzölçümü miktarını otuz hektara kadar artırmaya Bakanlar
Kurulu yetkilidir." denilmektedir. Buna göre, yabancı uyruklu gerçek
kişiler, karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla işyeri veya
mesken olarak kullanmak üzere imar plânında bu amaçlarla ayrılıp tescil edilen
taşınmazları edinebilecekler sınırlı ayni hak tesisi de aynı koşullara bağlı
tutulacaktır. Kamu kurum ve kuruluşlarının özel mülkiyetinde olan taşınmazlar
da aksine bir hüküm bulunmadığından doğal olarak aynı kurallara uyularak satışa
konu olabilecektir. Ancak, bunların toplam yüzölçümleri iki buçuk hektarı (yirmibeş dönüm)
geçemeyecektir. Fıkra'nın ilk tümcesinde geçen kanuni sınırlamalarla neyin
amaçlandığı ise açıkça anlaşılamamaktadır. Eğer diğer yasalardaki sınırlamalara
göndermede bulunulması isteniyorsa bunun için özel vurgu gerekmediği, bir
uyuşmazlık söz konusu olduğunda bunun, yargı yerlerince özel, genel kanun
önceliği çerçevesinde zaten gözetileceği, bu yönüyle "kanuni
sınırlamalar" ifadesinin belirsizlik içerdiği açıktır. Ayrıca,
taşınmazlarla sınırlı ayni hakların yüzölçümleri toplamının mı, yoksa ayrı,
ayrı toplamlarının mı üst sınırının iki buçuk hektarı geçemeyeceği konusu da
belirsizdir. Kural'ın yazımı her iki yoruma da olanak verecek niteliktedir.
Yabancıların Ülke'nin çeşitli yörelerinde edinebileceği taşınmazların üst
sınırının ikibuçuk hektarı aşıp, aşmadığının nasıl saptanacağı da
Kural'da yer almadığından bu konuda da belirsizlik bulunmaktadır.
Birinci fıkrada, yabancı uyruklu
gerçek kişilerin sadece işyeri veya mesken olarak kullanmak üzere taşınmaz
edinmelerine izin verildiği halde bu edinimin üst sınırının yirmibeş dönüm
gibi, küçümsenemeyecek bir miktar olması, örneğin bir kişinin birer dönümlük 25
arsa veya 250 m2 lik 100 apartman dairesi
alabilmesini olanaklı hale getirmesi, edinim amacıyla bağdaşmamaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen
hukuk devleti insan haklarına dayanan bu hakları koruyup, güçlendirebilen,
eylem ve işlemleri hukuka uygun olup, yargı denetimine bağlı tutulabilen,
eşitlik temelinde adil bir hukuk düzeni kurabilen, kişinin maddi ve manevi
varlığını geliştirebilmesi için gerekli ortamı hazırlayan devlettir. Hukuk
devletinde, yasaların açık ve anlaşılabilir olması hukukun üstünlüğünün
sağlanabilmesi için ön koşuldur. Ayrıca yasaların kişisel ya da siyasi
amaçlarla değil, kamu yararı amacıyla çıkarılması gereğinde de hukuk devleti
bağlamında kuşku bulunmamaktadır.
Bilim ve teknolojideki gelişmelere koşut
olarak artan ulaşım ve iletişim olanakları, uluslar arası, siyasi, ekonomik,
sosyal ilişkilerin kazandığı ivme, yabancıların mülk edinmesi konusuna
güncellik kazandırmakla birlikte, bu konuya ülke güvenliği ve kamu yararı
gözetilerek kimi sınırlamalar getirilmesini de zorunlu kılmaktadır. Bu
sınırlamaların boyutunu ise kuşkusuz her ülkenin kendi koşulları
belirleyecektir.
Bir devletin ülke ve millet bütünlüğünün
korunmasındaki önceliği, bu varlıkları yakından ilgilendiren konuların daha
ayrıntılı, açık ve anlaşılabilir biçimde düzenlenmesini gerektirmektedir.
Ayrıca Anayasa'nın; 44. maddesinde toprağın verimli olanak işletilmesi,
topraksız köylüye toprak sağlanması, 45. maddesinde, tarım arazileri ile çayır
ve meraların amaç dışı kullanılmasının önlenmesi, 57. maddesinde, konut
ihtiyacının karşılanması konularında olduğu gibi, devlete Anayasa'nın birçok
maddesiyle çeşitli görevler verilmiştir. Bu nedenle devlet, yabancılara toprak
satışı konusunu, anayasa ile kendisine verilen bu görevleri yerine getirmesini
engellemeyecek ve kendi vatandaşlarının önceliklerini gözetecek biçimde düzenlemek
zorundadır. Esasen kamu yararının başka türlü gerçekleşmesi de olanaklı
değildir.
Dava konusu 35. maddenin birinci
fıkrasının, içerdiği belirsizlikler nedeniyle hukuk devletinde, yasaların açık
ve anlaşılabilir olması gereğine; amacı aşan oranlarda toprak satışına izin
vermesi nedeniyle ölçülülük ilkesine aykırılık oluşturduğu ve bu yönüyle kamu
yararı amacıyla da düzenlenmediği sonucuna varılmıştır.
II- 35. maddenin ikinci fıkrasında,
yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe
sahip ticaret şirketlerinin, ancak özel kanun hükümleri çerçevesinde taşınmaz
mülkiyeti ve taşınmazlar üzerinde sınırlı aynî hak edinebilecekleri
belirtilmektedir. Buna göre, yabancı tüzel kişilerin Türkiye'de taşınmaz
edinmelerinde, yabancı gerçek kişilerden farklı olarak karşılıklı olma koşulu
aranmadığı gibi, edinilebilecek taşınmaz miktarı yönünden de bir sınırlama
getirilmemektedir. Fıkra ile göndermede bulunulan özel kanun hükümleri
kapsamında yer alan 6326 Sayılı Petrol Kanunu, 2634 Sayılı Turizmi Teşvik
Kanunu ve 4737 Sayılı Endüstri Bölgeleri Kanunu'nda da yabancı tüzel kişilerin
edinebilecekleri taşınmazların toplam yüzölçümü bakımından bir üst sınır
öngörülmediğinden bu konuda bir sınırsızlık bulunduğunda duraksamaya yer
yoktur. Yabancı tüzel kişileri yabancı uyruklu gerçek kişilere göre imtiyazlı
duruma getiren dava konusu ikinci fıkranın Anayasa'nın eşitlik ilkesinin
düzenlendiği 10. maddesinin "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa
imtiyaz tanınamaz" diyen üçüncü fıkrası hükmü ile bağdaşmadığı açıktır.
III- Madde'nin yedinci fıkrası ile
yabancı uyruklu gerçek kişiler ile yabancı ülkelerde kendi ülkelerinin
kanunlarına göre kurulan tüzel kişiliğe sahip ticaret şirketlerinin, sulama,
enerji, tarım, maden, sit, inanç ve kültürel özellikleri nedeniyle korunması
gereken alanlarda, özel koruma alanları ile flora ve fauna özelliği
nedeniyle korunması gereken hassas alanlarda ve stratejik yerlerde kamu yararı
ve ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinemeyecekleri
alanları, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarının tescile esas koordinatlı harita
ve plânları içeren teklifi üzerine belirlemeye Bakanlar Kurulu yetkili kılınmıştır.
Buna göre, Fıkra'da sayılan özelliği olan yerlerde, Bakanlar Kurulu yetkisini
kullanarak bir karar almadıkça taşınmaz satışına engel bulunmamaktadır. Bu
konuda gerekli düzenlemeleri yapması için bir süre ile de bağlı tutulmadığından
Bakanlar Kurulu'nun kendi takdiri doğrultusunda hareket etmesi kaçınılmazdır.
Yasal çerçevenin belirlenmemesinden kaynaklanan bu durumun yasama yetkisinin
devrine yol açacağı ve yasanın korunmasını amaçladığı yerler için bu amacın
gerçekleşemeyeceği kuşkusuzdur.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
KARŞIOY
29.12.2005 günlü, 5444 sayılı Tapu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun'un 1. maddesi ile değiştirilen Tapu
Kanununun 35. maddesinde yabancılara yapılacak taşınmaz satışlarıyla ilgi bir
kısım sınırlamalara yer verilmesine rağmen, "...kanuni sınırlamalara
uyulmak..." biçimindeki yollama ile diğer kanunlardaki sınırlamaların
da yabancılara satılacak taşınmazlar bakımından uygulanması sağlanarak, ülkemiz
için hayati önem ve özelliğe sahip alanların Türkilye Cumhuriyeti
Devleti ve vatandaşlarının yararı ve geleceği için yabancıların eline geçmesi
önlenmek istenmiştir. Bu yollamanın 35. maddede sayılan bir kısım
sınırlamaların yeterli görülmemesinden kaynaklandığı, kamu yararı ve ülke
güvenliğini koruyabilmek için yapıldığı anlaşılmakta ise de maddede yer alan
"kanuni sınırlamalar" ibaresinin neler olduğu açıkça
ortaya konulmamıştır. Yasalarda yer alan ve anlaşılabilir olan sınırlamalara
ülkede yaşayan herkesin uyacağı kuşkusuzdur. Yabancıya yapılacak taşınmaz
satışının önemi nedeniyle ihtiyaç duyulan sınırlamaların maddede belirtilen
diğer sınırlamalar gibi açık, anlaşılabilir ve madde içinde yer alması, ülke
güvenliğini ve kamu yararını sağlayabilecek nitelikte ve yeterlilikte olması
gerekir. Diğer kanunlarda taşınmaz edinimiyle ilgili olarak yer alan
sınırlamaların zaman içinde değişebileceği veya kalkabileceği, hatta bu
sınırlamaların sadece yabancılara satılacak taşınmazlar bakımından
getirilmedikleri dikkate alındığında, yapılan yollamanın ülke güvenliğini ve
kamu yararını sağlamak için yetersiz kalacağı açıktır.
Diğer taraftan, ülke güvenliği ve kamu
yararı için ihtiyaç duyulan sınırlamalara nitelikleri açıklıkla belirtilerek
maddede yer verilmemesi nedeniyle oluşan belirsizlik, uygulamayı
zorlaştırabileceği gibi anayasal denetimi de güçleştirir.
Bu nedenle sözü edilen ibareyle yapılan
yollaman ülke güvenliğini ve kamu yararını korumak bakımından yeterli olmadığı
için, Anayasa'nın başlangıç ve 5. maddesine, açık, anlaşılabilir ve
sınırları belirli kurallar içermediği için de bunu öngören Anayasa'nın 2.
maddesindeki hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin birinci
fıkrasının ikinci cümlesinde yabancılara tanınan sınırlı ayni hak tesisi,
birinci fıkranın birinci cümlesindeki "...kanuni sınırlamalara
uyulmak..." koşuluna bağlandığı için, iptali istenen "Sınılı ayni
hak tesis edilmesinde de aynı koşullar aranır" biçimindeki kural,
yukarda açıklanan gerekçelerle "...kanuni sınırlamalara uyulmak..."
ibaresi yönünden Anayasa'ya aykırıdır.
Her iki kuralın da iptali gerekir.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa Mahkemesi'nin 14.3.2005 günlü ve
E.2003/70-K.2005/14 sayılı kararından sonra, bu kararın gerekçeleri de
gözetilerek 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesi, 5444 sayılı Yasayla
yeniden düzenlenmiş ve yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişilerin taşınmaz
edinmeleri konusunda kimi sınırlamalar getirilmiştir.
Anılan maddedeki sınırlamalardan birisi
de "...yabancı uyruklu gerçek kişilerin il bazında edinebilecekleri
taşınmazların illere ve il yüzölçümüne göre binde beşini geçmemek üzere oranını
tespite..." Bakanlar Kurulu'nu yetkili kılan düzenlemedir.
Kural, yeteri kadar açık ve belirgin
olup, Bakanlar Kurulu'nun yetkisini kullanırken her ilin durumunu ve
ilçelerinin özelliğini gözeterek bu sınırlamayı ilçe bazında uygulamasına engel
bir hüküm de içermemektedir. Bu sınırlamanın il veya ilçe baz alınarak
saptanması yasakoyucunun takdir alanı içindedir. Yasakoyucunun takdir
alanı içindeki bir konuda yapılan düzenlemenin denetiminin yerindelik denetimi
anlamına geleceği açıktır. Anayasa yargısında ise yerindelik denetimine yer
verilmemiştir.
Bu nedenlerle, kuralın Anayasa'ya aykırı
olmadığı görüş ve kanaatında olduğumdan aksi yöndeki çoğunluk
kararına katılmadım.
AZLIK
OYU
5444 sayılı Tapu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunla ilgili karara karşı olduğum bölümler, karar
sonucundaki sıralamaya uyularak aşağıda vurgulanmaktadır.
A- 1. Maddesiyle Yeniden Düzenlenen 2644
Sayılı Tapu Kanunu'nun 35. Maddesinin
1- Birinci fıkrasının
a- Birinci tümcesindeki
"...ve kanuni sınırlamalara uyulmak..." anlatımı yönünden:
Anayasa'nın 2. maddesinde tanımlanan
hukuk devleti, yasalara uygun irade sergilemeleri için açık ve ayrıntılı
kurallarla sınırları çizilmiş belirgin ve güvenli bir ortamı gerekli kılar.
Yabancı uyruklu gerçek kişilerin taşınmaz
edinilmeleri için getirilen özel yasal düzenlemenin, yorumlardan uzak bir
içerik barındırması gerektiği kuşkusuzdur. Çünkü bu konuya ayrı bir önem
verilmekte, taşınmazın sahipliği yönünden ölçütler getirilmektedir. Gerek bu
oluş, gerekse yabancılık ögesinin taşınmaz hukukuyla birlikte
uygulanması nedeniyle, yasal hak ve olanakların açıklıkla ve yorumlamalara
bırakılmadan belirlenmesi, değinilen zorunluluğun ayrı gerekçeleridir.
Bu bakımdan, yasal sınırlamalar belirgin
ve hukuk güvenliği içinde öngörülmeden, başka yasal düzenlemelere yapılan soyut
yollama uygulamacıların yorumlarına ve araştırmalarına bırakılmış bir nitelik
taşır. Bu sonuç ise hukuk devleti ilkesiyle çelişir.
b- İkinci tümcesi yönünden:
Yukarıda birinci tümce yönünden açıklanan
görüş, ikinci tümcedeki "Sınırlı aynı hak tesis edilmesinde"de geçerlidir.
Bu tümce bu yönden Anayasa'nın 2. maddesiyle örtüşmemektedir.
c- Üçüncü tümcesi yönünden:
Tümcenin yazılış biçiminin ve
"ile" sözcüğünün bağlaç işlevinin ayırıcı sonuçlar vermesi
olanaklıdır. "ile" bağlacıyla, "edinilecek taşınmazlar" bir
yanda, "sınırlı aynı haklar" bir yanda kalmaktadır. Daha sonra gelen
"toplam" sözcüğü ise, bu farklı taşınmaz hakları farklılaştıran ve
ayrı ayrı hesaplanması yolunu açan bir niteliktedir.
Bu bakımdan, "toplam"
sözcüğünün açık bir netlik taşımaması, kuralın yasaların belirginliğini temel
olan hukuk devleti ilkesiyle çelişmesine neden olmaktadır.
2- İkinci fıkrası yönünden:
Anayasa'nın başlangıç ilkesinde yer alan
"Dünya milletleri ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi"
olmak olgusu, yabancı ögesinin gündeme geldiği konularda
karşılıklılık ilkesinin varlığını gerekli kılar. Gerçekten de birinci fıkra
gerçek kişiler yönünden karşılıklığı vurgulanmakta, vazgeçilmezliğini
bu yasal boyutta da duyumsatmaktadır. Yedinci fıkrada sayılan istisnalar ise,
karşılıklılık değil, özel yerlere ilişkin yasaklamalarla ilgilidir.
Bu duruma karşın, ikinci fıkrada ticaret
şirketleri için karşılıklılık ilkesi öngörülmemesi Anayasa'nın başlangıç
ilkesine açıkça aykırıdır.
4-Yedinci Fıkrasının
İptal edilen kısım dışındaki
bölümü yönünden:
Fıkrada bazı özel yerler sayılarak bu
yerlerde kamu yararı ve Ülke güvenliği bakımından taşınmaz ve sınırlı aynı hak
edinilemeyecek alanların Bakanlar Kurulunca belirleneceği kurala bağlanmıştır.
Ana kurala göre ayrı nitelik içeren bir ilke ayrıca koşula bağlanmıştır.
Bu koşul ile belirtilen yerlere ilişkin
ilgili kurum ve kuruluşun önerisi aranmakta, ilgili idare temsilcilerinden
oluşacak komisyonca, Bakanlar Kurulunca verilen yetkiler içinde bu önerilerin
incelenip Bakanlar Kuruluna sunulacağı belirtilmektedir.
Öteden beri değinilen hukuk devleti
ilkesi belirginlik, hukuksal güvenlik gibi başlıklarla anlam kazanmaktadır.
İrdelenen yasal metinde ise, özel önem verilen yerler öne çıkarılmakta, ancak
istisna niteliği önerilere bağlanmaktadır. Böylece yasama yetkisinin sınırsız
devrine de neden olunmaktadır.
Yukarıda belirtilen nedenlerle davaya
konu Yasa'nın ilgili bölümlerde belirtilen kurallarının, Anayasa'nın Başlangıç,
2. ve 7. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali gerekeceği oyuyla karara
karşıyım.
KARŞI OY
5444 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile
değişikliğe uğrayan 2644 sayılı Tapu Kanunu'nun 35. maddesinin 1. fıkrasının 3.
tümcesi "yabancı uyruklu gerçek bir kişinin ülke genelinde
edinebileceği taşınmazlar ile bağımsız ve sürekli nitelikte sınırlı ayni
hakların toplam yüzölçümü iki buçuk hektarı geçemez"
demektedir.
Düzenleme, edinimler toplamının iki buçuk
hektarı geçemeyeceğini belirleyerek bir üst sınır ölçüsü çizmiş, bu sınır
içinde edinilen hakları ise taşınmaz ile bağımsız ve sürekli sınırlı ayni
haklar olarak sayıp nitelemiştir.
Taşınmaz mülkiyeti;
malike hak konusundan yararlanma, üzerinde hukuki ve fiili tasarrufta bulunma
yetkisi veren, Bağımsız ya da sürekli nitelikli sınırlı ayni
haklar ise sahibine eşyadan yararlanma veya malike bir çekinme borcu
yükleyen irtifak hakları ya da maliki bir taşınmaz karşılık
olmak üzere bir edimde bulunma borcu altına sokan mükellefiyet veya konu eşyayı
bir alacağın temini için paraya çevirme yetkisi veren rehin haklarından oluşup,
hak sahibine mülkiyetten farklı ancak muhtevasını oluşturan hak konusunda yetki
verirler.
İrtifak Hakları, (geçit, mecra, kaynak
gibi) taşınmaz lehine ya da (intifa, üst gibi) belirli bir şahıs lehine tesis
edilirler. Bir grup irtifak hakları da hak sahibine eşya üzerinde olumlu davranışda bulunma
zorunluluğu getirmekte olup, inşaat yapmama, manzara kapatmama gibi mülkiyetin
sağladığı hakka ilişkin tüm yetkilerin kullanılamayacağı TMK md 779 gibi
olumsuz irtifak hakları da vardır.
Bağımsız olmayan yani belli bir şahıs
lehine tesis edilmiş irtifak hakkı (sükna, intifa, rehin)nın tapu
siciline taşınmaz olarak kaydı ile ayni irtifaklarında lehine tesis
edilen taşınmazlardan ayrı olarak devri mümkün değildir. O halde bağımsız
mahiyetleri de yoktur. Kaynak ve üst hakkı gibi hakların ise devredilebilir
şekilde tapu siciline tescili mümkündür.
Görüldüğü üzere, ancak bağımsız ayni
haklar tapu siciline ve de yalnızca hak sahibinin talebi ile
kaydedilebilmektedir.(TMK md 1013) İşte sınırlı ayni hakların (şahsa bağlı
irtifak, taşınmaz mükellefiyeti, rehin hakları gibi) tapuya taşınmaz cinsinden
kaydı gerekmeyen haklardan olması karşısında düzenlemedeki uygulamacıya ÖLÇÜ
OLACAK ve fazlasının bir yabancı tarafından edinilemeyeceği "iki buçuk
hektar"ın belirlenebilmesi için tapu kayıtlamaları sınırlı ayni hak
cinsine ve hak sahibinin tescil talebine bağlı kalan bir karışıklık ve
belirsizlik içindedir.
İpotek, ipotekli borç senedi gibi
taşınmaz rehni nitelikli sınırlı ayni hakların özelliği, taşınmaz
mülkiyet hakkı ve buna inhisar ettirilen hak sınırını belirleyen yüzölçüm kriteri ile
aynı ölçü birimi ile mukayese edilmesi farklı nitelik ve muhtevaya sahip
hakların kuraldaki gibi ölçümleme yolu ile toplanabileceğinin söylenmesi
olanaklı değildir.
Düzenleme yazılı biçim ile hem mülkiyet
hakkını hemde niteliği ne olursa olsun sınırlı ayni haklar toplamını
iki buçuk hektar ile sınırlamıştır. Bu cümleden baktığımızda iki buçuk hektar
bir alan üzerinde ipotek hak sahibi bir yabancı artık herhangi bir taşınmaz
mülkiyet edinme hakkını kullanamayacak ya da iki buçuk hektar tapusu olan bir
kişi o gayrimenkul için gerekli dahi olsa sınırlı ayni hak olan bir metrelik
bir geçit hakkı edinemeyecektir.
Düzenleme, aynı nitelikte sayılıp
ölçümlenemeyecek hakları birbirleri ile toplama sonucuna götürmekte ve hakların
BİREYSEL İŞLEVSELLİĞİNİ birbirine bağımlı ve birbirine sınır teşkil etmek üzere
ortadan kaldırmaktadır.
Gerek taşınmaz gerek sınırlı ayni hakkın
ayrı ayrı yabancı gerçek kişiye tanınması konusunda anayasal bir
aykırılığın bulunduğu söylenemediğine göre, bir hakkın varlığının rakamsal
boyutunun diğer hakkın varlığının tesisine imkan vermiyecek şekilde
sınırlıyor olması, Yasa'nın amacı ile çelişmekte ve hukuki belirsizlik
yaratmaktadır.
Yasa koyucunun amacının yabancıya
üzerinde tasarrufta bulunacağı bir hak temin etme olduğu açıktır. Bu düşünce
ile bakıldığında kuralın, lafzi yorumundan edinilecek haklar TOPLAM YÜZÖLÇÜM
KRİTERİNDEN, taşınmaz mülkiyeti hakları için 2,5 hektar, ile
sürekli nitelikli sınırlı ayni haklar için de mi AYRICA 2,5
hektar kadar olabileceğini ya da Mahkememiz çoğunluk görüşünün kabul
ettiği gibi hem taşınmaz hem de sınırlı ayni hakların birlikte toplamının
anılan ölçek içinde kaldığını söylediği konusu açıklık taşımamaktadır. Farklı
nitelikteki hakların (aynı ölçü biriminde ve kaydi zorunluluk
taşımama gibi nitelikleri de düşünüldüğünde) birlikte ancak 2,5
hektar kadar olacağını söylediğine katılma imkanı bulunmamıştır.
Ayrıca, Liberal ekonomi kurallarını
yabancılar yönünden uygulama hedefindeki yasa koyucu yabancı sermayenin ülke
nezdinde kalıcılığını temin amaçlı olarak 35. maddenin ilk cümlesinde, yabancı
gerçek kişiler yönünden, sınırlı ayni hak ya da taşınmaz ediniminde ancak
mevzii imar planı içinde bu amaçlı tescilli taşınmazlarla ve bunlarında sadece
işyeri ya da konut İHTİYAÇLARININ giderimi için edinimlerini öngörmektedir.
Bir diğer ifade ile yabancının mesken
yapıp satması değil, işyeri ya da mesken olarak kendi kullanımına verilmek
istendiğinin hedeflendiği görülmektedir. Hal böyle iken, maddenin üçüncü
tümcesinde yer alan 2,5 hektarı geçmeyecek büyüklük, gerçek kişi yabancı
yönünden kuralın amacı ile orantısız bir ölçüsüzlük içermektedir. 2,5
hektar imar parselli arsa içinde 1 emsal ile yapılacak 25.000
m2 inşaatın mesken ihtiyacında ölçülü bir büyüklük olduğu söylenemez.
Hukuk devletinde hukuki düzen, hukuki
güvenilirlik sağlamak için belirli ve öngörülebilir, düzenleme açık, net
anlaşılabilir, ölçülü ve ulaşılmak istenen amaç ile başvurulan yöntem arasında
orantılı olmalı, kamu yararı amacı gütmeli, hakdan yararlanacak
kimselere, endişeden uzak güven ve inanç sağlamalıdır. Düzenleme bu hali ile
Anayasa'nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti ilkesine aykırıdır.
35. maddenin ikinci fıkrası ise; Yabancı
tüzel kişi ticaret şirketlerinin özel kanun çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ya
da sınırlı ayni hak edineceklerini kurala bağlamıştır.
Düzenleme, gerçek kişiler yönünden
edindirilen haklarda aranan hiçbir koşulu ve sınırı aramamaktadır.
Tüzel kişiliklerde karşılıklılık şartının
aranmasının, uluslararası ticaret, şirket pay ve hak sahipliğinde devir
ve konsorsiyum kolaylıkları, finans ortaklıkları, şirket evlenmeleri
düşünüldüğünde, sağlıklı sonuç vermeyeceği, yatırımcıyı ilkeyi arayacak yasayı
dolanma amacına yönelteceği açıktır. Maddenin 7. fıkrası ile yabancı ticaret
şirketlerinin hak edinemeyecekleri alanlar ve ölçeği BİR İSTİSNA gibi
belirginleştirilmiş ise de, bu konuda alanda ve ölçeklerinde değişiklikler
yapma yetkisinin BAKANLAR KURULU'naverilmesi istisna kuralın düzenleyici
bir işlem ile aşılması demek olup hukuki belirsizliği de beraberinde
taşımaktadır.
Fıkranın gönderme yaptığı "özel
kanun hükümleri" kendi içinde bir açıklık taşımamaktadır. Bugün ülkemizde
mevzuatta mevcut özel kanunlar Petrol, Turizmi Teşvik, Endüstri Bölgeleri
Kanunu ile sınırlı olduğu ve yabancı sermayeyi teşvik amaçlı 5444 sayılı Yasa
bu düzenleme ile yabancı tüzel kişiye mevcut özel kanun edinim amaçları dışında
edinimi imkansız hale getirmekte, bu hali ile yabancı gerçek kişi ile
yabancı tüzel kişi ticaret şirketlerinin ülkemizde hak edinimlerinde fırsat
eşitsizliği yaratmaktadır. Her an niteliği değişebilecek belirsizlik içerikli
özel kanunlara atıfla hak edinimi sağlanmasına yönelik bu düzenleme Anayasa'nın
Hukuk Devleti ve eşitlik ilkesine aykırı olması nedenleri ile çoğunluk
görüşüne katılınmamıştır.
KARŞIOY
YAZISI
I) A- Tapu Kanunu'nun 35.
maddesinin birinci fıkrasındaki düzenleme, yabancı uyruklu gerçek kişilerin
karşılıklı olmak ve kanuni sınırlamalara uyulmak kaydıyla, işyeri ve mesken
olarak kullanmak üzere taşınmaz ve sınırlı ayni hak edinebilmelerini
öngörmektedir.
Anayasa'nın 16. maddesinde, temel hak ve
hürriyetlerin, yabancılar için, milletlerarası hukuka uygun olarak kanunla
sınırlanabileceği belirtilmiştir. Buna göre, yabancıların Türk vatandaşları ile
aynı düzey ve kapsamda hak sahibi olmalarının asıl değil, istisnai bir durum
oluşturacağı anlaşılmaktadır. Bu kuralın amacı, Türk ulusal çıkarlarını
korumaktır.
İptali istenen kuralda kanuni
sınırlamalara uymak koşulunun aranması her ne kadar yabancılara yönelik bir
sınırlama imiş gibi görünse de, Türkiye Cumhuriyeti kanunları Türk
vatandaşları dahil herkes için bağlayıcı olduğundan, bu sözcüklerin
yabancılar yönünden herhangi bir ek sınırlama getirmediği açıktır. Bu nedenle,
iki devlet arasında mütekabiliyet varsa, her yabancı uyruklu, maddenin yedinci
fıkrasında belirtilen kayıtlar hariç, aynen bir Türk vatandaşı gibi taşınmaz ve
sınırlı ayni hak edinebilecektir. Bu hakkın kullanımında, yabancı gerçek
kişinin Türkiye'ye dostane bir yaklaşım içinde olup olmadığı, Türk milli
menfaatlerine, ülke ve milletin bölünmez bütünlüğüne aykırı söylem ve
faaliyetlerinin bulunup bulunmadığı, kendi ülkesinde muteber bir kişi olarak
tanınıp tanınmadığı, yüz kızartıcı veya uluslar arası organize suçlardan sabıkalı
olup olmadığı gibi, toplum barışı, ülke güvenliği ve dış ilişkiler bakımından
etkileri olabilecek hususlarda hiçbir sınırlama getirilmemiştir. Anayasa'nın
16. maddesi sadece bu tür sınırlamalara olanak vermemekte, özü itibariyle bunu
amir bulunmaktadır. Bu hususlar gözetilmeden yasalaştırılan kural, Anayasa'nın
Başlangıç bölümünün beşinci paragrafı ile, 2., 5. ve 6. maddelerine
aykırılık oluşturmaktadır. Kaldı ki mesken ve işyeri amaçlı kullanım için iki
buçuk hektar, makul ihtiyaçların çok ötesindedir. Bu nedenlerle fıkranın
tümüyle iptali gerektiği görüşündeyim.
B- Maddenin ikinci fıkrası, tüzel
kişiliğe sahip yabancı ticaret şirketlerinin, ancak özel kanun hükümleri
çerçevesinde taşınmaz mülkiyeti ve sınırlı ayni hak edinebileceklerini
öngörmektedir. Buna göre, yabancı ticaret şirketlerinin tabi olacağı kurallar,
Tapu Kanunu'nun genel bir göndermede bulunduğu, tahdit edilmemiş ve
her zaman değişebilecek, farklı yasa hükümlerine göre belirlenecektir. Ticaret
şirketleri yönünden, ilgili yasalarda yer almamışsa, mütekabiliyet koşulu da
söz konusu olmayacaktır. Bu nedenle kural, Anayasa'nın Başlangıç bölümü
ile 2. ve 5. maddelerine aykırıdır.
II) Yasa'nın 35. maddesinin yedinci
fıkrasının iptal edilen bölümü dışındaki kısmının da, çok önemli ulusal
çıkarları ilgilendiren bir konuda, Anayasa'nın 7. maddesinin öngördüğü anlamda
yasa ile düzenleme yapılmadan, idareye geniş yetkiler verdiği görülmektedir.
Yabancı gerçek kişilerin ve ticaret şirketlerinin taşınmaz ve sınırlı ayni hak
edinemeyecekleri alanların tespiti gibi önemli bir görevin hangi makamların
sorumluluğunda ve hangi usullerle gerçekleştirileceği, fıkranın amaçladığı
önlemlerin ayrılmaz bir parçası olup, bunların yasada açıkça belirtilmesi
gerekir. İlgili her kurumun kendi görev ve yetki alanı içinde gerekeni yapacağı
ve bunların temsilcilerinden oluşacak komisyonun görüş birliği içinde çalışarak
değerlendirmelerini Bakanlar Kurulu'na sunacakları varsayımıyla yasal düzenleme
yapılması, idarenin etkinliği ve kamu yararı ilkeleriyle bağdaşmadığından,
Anayasa'nın 2. maddesine de aykırıdır. Bu nedenlerle yedinci fıkranın iptali
gerektiği düşüncesindeyim.
Üye
Osman Alifeyyaz PAKSÜT
|