ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2000/86
Karar Sayısı : 2000/50
Karar Günü : 12.12.2000
R.G. Tarih-Sayı :22.12.2000-24268
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN :SiyasîParti Kapatma Davasına Bakan Mahkeme
Sıfatıyla Anayasa Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU :22.4.1983 günlü, 2820 sayılı
Siyasî Partiler Kanunu'nun 12.8.1999 günlü, 4445 sayılı Yasa'nın 18. maddesi
ile değiştirilen 103. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasa'nın 68. ve 69.
maddelerine aykırılığının incelenmesidir.
I- OLAY
Fazilet Partisi'nin kapatılması hakkındaki davaya bakmakta olan
Anayasa Mahkemesi, 12.12.2000 günlü toplantısında, Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısının, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 4445 sayılı Yasa ile
değiştirilen 103. maddesinin davada uygulanacak ikinci fıkrasının Anayasa'ya
aykırılığı savını ciddî bularak bu konunun incelenmesine Anayasa'nın 152., 2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
28. maddesi uyarınca karar vermiştir.
II- YASA METİNLERİ
A-İtiraz Konusu Yasa Kuralı
22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun itiraz
konusu ikinci fıkra hükmünü de içeren değişik 103. maddesi şöyledir:
"Madde 103.-Bir siyasî partinin
Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı eylemlerin odak
halini oluşturup oluşturmadığı hususu Anayasa Mahkemesince belirlenir.
Bir siyasî parti; birinci fıkrada yazılı fiiller o partinin
üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre,
merkez karar ve yönetim kurulu veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup
genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut
bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde
işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır."
B- İlgili Yasa Kuralı
2820 sayılı Yasa'nın 4445 sayılı Yasa ile değiştirilen konu ile
ilgili 101. maddesi şöyledir :
"Madde 101.-Anayasa Mahkemesince bir
siyasî parti hakkında kapatma kararı;
a) Bir siyasî partinin tüzük ve programının Devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,
eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik
cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya
herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç
işlenmesini teşvik etmesi,
b) Bir siyasî partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü
fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa
Mahkemesince tespiti,
c) Bir siyasî partinin, yabancı devletlerden, uluslararası
kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddî
yardım alması,
Hallerinde verilir."
C- Dayanılan Anayasa Kuralları
İtiraza dayanak oluşturan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 68.-Vatandaşlar, siyasî parti
kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma hakkına sahiptir.
Parti üyesi olabilmek için onsekiz yaşını doldurmuş olmak gerekir.
Siyasî partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez
unsurlarıdır.
Siyasî partiler önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve
kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,
eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik
Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya
herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç
işlenmesini teşvik edemez.
Hâkimler ve savcılar, Sayıştay dahil yüksek yargı organları
mensupları, kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri,
yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri,
Silahlı Kuvvetler mensupları ile yükseköğretim öncesi öğrencileri siyasî
partilere üye olamazlar.
Yükseköğretim elemanlarının siyasî partilere üye olmaları ancak
kanunla düzenlenebilir. Kanun bu elemanların, siyasî partilerin merkez
organları dışında kalan parti görevi almalarına cevaz veremez ve parti üyesi
yükseköğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarında uyacakları esasları
belirler.
Yükseköğretim öğrencilerinin siyasî partilere üye olabilmelerine
ilişkin esaslar kanunla düzenlenir.
Siyasî partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça malî yardım
yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların
tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir."
2-"MADDE 69.-Siyasî partilerin
faaliyetleri, parti içi düzenlemeleri ve çalışmaları demokrasi ilkelerine uygun
olur. Bu ilkelerin uygulanması kanunla düzenlenir.
Siyasî partiler, ticarî faaliyetlere girişemezler.
Siyasî partilerin gelir ve giderlerinin amaçlarına uygun olması
gereklidir. Bu kuralın uygulanması kanunla düzenlenir. Anayasa Mahkemesince
siyasî partilerin mal edinimleri ile gelir ve giderlerinin kanuna uygunluğunun
tespiti, bu hususun denetim yöntemleri ve aykırılık halinde uygulanacak
yaptırımlar kanunda gösterilir. Anayasa Mahkemesi, bu denetim görevini yerine
getirirken Sayıştaydan yardım sağlar. Anayasa Mahkemesinin bu denetim sonunda
vereceği kararlar kesindir.
Siyasî partilerin kapatılması, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının
açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesince kesin olarak karara bağlanır.
Bir siyasî partinin tüzüğü ve programının 68 inci maddesinin
dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı bulunması halinde temelli kapatma kararı
verilir.
Bir siyasî partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine
aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki
fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit
edilmesi halinde karar verilir.
Temelli kapatılan bir parti bir başka ad altında kurulamaz.
Bir siyasî partinin temelli kapatılmasına beyan veya
faaliyetleriyle sebep olan kurucuları dahil üyeleri, Anayasa Mahkemesinin
temelli kapatmaya ilişkin kesin kararının Resmi Gazetede gerekçeli olarak
yayımlanmasından başlayarak beş yıl süreyle bir başka partinin kurucusu, üyesi,
yöneticisi ve deneticisi olamazlar.
Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk
uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzelkişilerden maddî yardım alan siyasî
partiler temelli olarak kapatılır.
Siyasî partilerin kuruluş ve çalışmaları, denetlenme ve
kapatılmaları ile siyasî partilerin ve adayların seçim harcamaları ve usulleri
yukarıdaki esaslarçerçevesinde kanunla düzenlenir."
III- ESASIN İNCELENMESİ
Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Yalçın ACARGÜN, Sacit ADALI, Ali
HÜNER, Fulya KANTARCIOĞLU, Mahir Can ILICAK, Rüştü SÖNMEZ, Ertuğrul ERSOY,
Tülay TUĞCU ve Ahmet AKYALÇIN'ın katılmalarıyla 12.12.2000 gününde yapılan
toplantıda Anayasa Mahkemesi; 1999/2 (Siyasî Parti - Kapatma) esas sayılı
davanın görüşülmesi sırasında 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 12.8.1999
günlü 4445 sayılı Yasa ile değiştirilen 103. maddesinin ikinci fıkrasının
Anayasa'nın 69.maddesine aykırılığı savını ciddî görerek Anayasa'nın 152. ve
2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesi uyarınca esas hakkında bir karar verilmek
üzere Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Ali HÜNER ile Ahmet AKYALÇIN'ın
karşıoyları ve oyçokluğu ile davanın geri bırakılmasını kararlaştırdığından
işin esasının incelenmesine oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ANAYASA'YA AYKIRILIK SORUNU
İşin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve ilgili görülen yasa
kurallarıyla dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama
belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
Anayasa'nın 68. maddesinin ilk fıkrasında, "vatandaşlar
siyasî parti kurma ve usulüne göre partilere girme ve partilerden ayrılma
hakkına sahiptir" denilerek bu haklar bireysel bir temel hak olarak
güvence altına alınmıştır. İkinci ve üçüncü fıkralarda ise siyasî partilerin,
demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları oldukları, önceden izin almadan
kurulacakları ve Anayasa ve kanun hükümleri içerisinde faaliyetlerini
sürdürecekleri belirtilerek onlara kurumsal güvence sağlanmış, böylece bireysel
güvence kurumsal güvence ile tamamlanırken, Avrupa'da "partiler
demokrasisi" olarak anılan belli bir demokrasi anlayışı da vurgulanmıştır.
Maddenin dördüncü fıkrasında, parti yasaklarına yer verilmiştir.
Buna göre, siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin
bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına,
eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve lâik
cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre diktatörlüğünü veya
herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç
işlenmesini teşvik edemez. Siyasî partilerin bu yasaklara uymamaları durumunda
karşılaşacakları yaptırımın düzenlendiği Anayasa'nın 69. maddesinin dördüncü
fıkrasında ise siyasî partilerin kapatılmasının Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı'nın açacağı dava üzerine Anayasa Mahkemesi'nce kesin olarak karara
bağlanacağı, altıncı fıkrasında da bir siyasî partinin 68 inci maddenin
dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına,
ancak onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa
Mahkemesi'nce tespit edilmesi halinde karar verileceği hükme bağlanmıştır.
Özgürlüğü, eşitliği, çoğulculuğu ve katılımcılığı esas alan ve
hukukun üstünlüğü temeline dayanan çağdaş demokrasilerde, siyasî partilerin
faaliyetlerini serbestçe sürdürmeleri gerektiğinde duraksanamaz. Anayasamızın
siyasî partileri kurumsallaştırarak demokratik düzenin ayrılmaz, vazgeçilmez
bir unsuru kabul etmesinin nedeni de budur. Ancak, özgürlükçü demokratik temel
düzenin ortadan kaldırılmasına veya önemli ölçüde tehlikeye düşürülmesine
yönelik faaliyetlere izin verilmesi de kabul edilemez. Bu nedenle, düşünce
özgürlüğünün, bu bağlamda siyasal partilerin demokrasilerin oluşumundaki temel
işlevi yadsınamaz ise de varlıklarının kaynağının da yine özgürlükçü demokratik
rejim olduğu gerçeği gözden uzak tutulamaz.
Anayasa'nın siyasî partiler konusundaki düzenlemelerinin bu
çerçeve içinde değerlendirilmesi ve 69. maddesinin son fıkrasına göre siyasî
partilerin kuruluş ve çalışmaları ile denetleme ve kapatılmalarına ilişkin
kurallar getirilirken de aynı anlayışın egemen olması gerekir.
2820 sayılı Siyasî Partiler Yasası'nın 4445 sayılı Yasa ile
değiştirilen 101. maddesinde, "Bir siyasî partinin, Anayasanın 68 inci
maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline
geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti" kapatılmaya neden olabilecek
durumlar arasında sayılmakta, 103. maddesinin ilk fıkrasında ise "Bir
siyasî partinin Anayasa'nın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı
eylemlerin odak halini oluşturup oluşturmadığı hususu Anayasa Mahkemesince
belirlenir"; itiraz konusu ikinci fıkrasında da "Bir siyasîparti;
birinci fıkrada yazılı fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde
işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre, merkez karar ve yönetim kurulu
veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim
kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya
anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu
fiillerin odağı haline gelmiş sayılır" denilmektedir.
Bu düzenleme karşısında, 103. maddenin ikinci fıkrasına göre, bir
siyasî partinin eylemlerinin Anayasa'nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında
belirtilen "Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne,
insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine,
demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı" olduğu; "sınıf veya
zümre diktatörlüğünü veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve
yerleştirmeyi amaçladığı"; "suç işlenmesini teşvik ettiği"; ve
belirtilen eylemlerin o partinin üyelerince kararlılık içinde, nicelik ve
nitelik olarakbelli bir ağırlıkta yoğun bir şekilde işlendiği saptansa da bu
yeterli olmayacak "odak olma" halinin oluşmuş sayılabilmesi için söz
konusu fiillerin partinin büyük kongre, merkez karar ve yönetim kurulu veya
Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca
da zımnen veya açıkça benimsenmesi koşulu aranacaktır.
Kapatılma tehdidi altında bulunan bir siyasî partinin fıkrada
sayılan organlarından, üyelerinin Anayasa ve Yasa'ya aykırı eylemlerine açıkça
veya sessiz kalarak zımnen onay vermeleri beklenemez. Yasak eylemlerin odak
oluşturduğunun saptanmasında parti organı olup partiyi temsil durumunda bulunan
ve parti içindeki önemi tartışmasız olan genel başkanın doğrudan destek vermesi
veya zımni kabulünün de parti organları arasındasayılmadığından
"kapatılma" nedeni oluşturmayacağı açıktır.
Öte yandan, yasak fiillerin fıkrada sayılan parti organları
tarafından kararlılıkla işlenmesi halinde de bu organlar arasında genel
başkanın sayılmaması, onun eylemleri ile partinin herhangi bir üyesinin
eylemlerinin aynı düzeyde kabul edildiğini göstermektedir. Oysa, partinin genel
başkanı ile üyelerinin eylemlerinin sonuçları bakımında eşit etki ve değerde
olduğu düşünülemez.
Bu durumda, 103. maddenin ikinci fıkrasındaki düzenlemeye göre,
Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca bir siyasî partinin 68.
maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı fiillerin işlendiği odak haline
geldiğinin saptanması olanaksızlığa varan bir zorluk içermektedir.
Siyasî partilerin Anayasa ile belirlenmiş demokratik temel düzeni
yıkmaya veya önemli ölçüde tehlikeye düşürmeye yönelmeleri söz konusu olduğunda
yaptırım uygulanmasını engellemek ya da önemli ölçüde zorlaştırmak demokratik
sistemin özüyle bağdaşmaz. Bu nedenle, Anayasal kuralların ve bu kurallardoğrultusunda
siyasî partiler hakkındaki yasal düzenlemelerin, Anayasa Mahkemesi'nin parti
yasakları ile düşünce ve buna bağlı olarak siyasî örgütlenme özgürlüğü
arasındaki hassas dengeyi kurmasına ve korumasına elverişli olması gerekir.
İtiraz konusu düzenlemenin ise buna olanak vermediği açıktır.
Belirtilen nedenlerle, Siyasî Partiler Yasası'nın 103. maddesinin
ikinci fıkrası Anayasa'nın 68. ve 69. maddelerine aykırıdır. İptali gerekir.
Bu görüşlere Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI, Ali HÜNER ve
Ahmet AKYALÇIN katılmamışlardır.
V- SONUÇ
22.4.1983 günlü, 2820 sayılı "Siyasi Partiler Kanunu"nun
12.8.1999 günlü, 4445 sayılı Yasa ile değiştirilen 103. maddesinin ikinci
fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, Mustafa BUMİN, Haşim KILIÇ,
Sacit ADALI, Ali HÜNER ile Ahmet AKYALÇIN'ın karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
12.12.2000 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Mustafa BUMİN
|
Başkanvekili
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
Üye
Mahir Can
ILICAK
|
Üye
Rüştü SÖNMEZ
|
Üye
Ertuğrul ERSOY
|
Üye
Tülay TUĞCU
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 103. maddesinin ikinci
fıkrası Anayasa'nın 69. maddesine aykırı bulunarak iptal edilmiş bulunmaktadır.
Anayasa'nın 68. maddesinin ikinci fıkrasında siyasî partilerin
demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurları oldukları açıklandıktan sonra
dördüncü fıkrasında, siyasî partilerin tüzük ve programları ile eylemlerinin
Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan
haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine demokratik
ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamayacağı, sınıf veya zümre
diktatörlüğünü veya herhangi bir diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyiamaçlayamayacakları
ve suç işlenmesini teşvik edemeyecekleri öngörülmüş, 69. maddesinin altıncı
fıkrasında da, bir siyasî partinin 68. maddenin dördüncü fıkrasında açıklanan
eylemlerinden dolayı temelli kapatılmasına, ancak onun bu nitelikteki fiillerin
işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesi'nce tespiti halinde karar
verileceği belirtilmiştir.
23.7.1995 günlü, 4121 sayılı Yasa'nın 7. maddesiyle Anayasa'nın
69. maddesinin altıncı fıkrasına getirilen Anayasa'ya aykırı "fiillerin
işlendiğinin odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit..."i
konusuna açıklık kazandırmak için 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 103.
maddesinde de bir değişiklik yapılmış ve yeni düzenlemede 69. maddenin altıncı
fıkrasında öngörülen yasak eylemlerin odağı haline gelmenin öğeleri
gösterilmiştir.
Söz konusu 103. maddenin birinci fıkrasında, bir siyasî partinin
Anayasa'nın 68. maddesinin dördüncü fıkrası hükmüne aykırı eylemlerin odağı
halini oluşturup oluşturmadığı hususunun Anayasa Mahkemesi'nce belirleneceği
açıklandıktan sonra, ikinci fıkrasında da, "Bir siyasî parti; birinci
fıkrada yazılı fiiller o parti üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu
durum o partinin büyük kongre, merkez karar ve yönetim kurulu veya Türkiye
Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen
veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti
organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı
haline gelmiş sayılır" denilmiştir.
Görüldüğü gibi, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 103.
maddesinin ikinci fıkrası, "odak olma" kavramının Yasa'da
tanımlanması amacına dönük bir düzenlemedir. Hukukun bilinen ilkelerine göre,
Anayasa kuralları soyut ve genel nitelikte olup bu kuralların somut olaylara uygulanması
ancak konuya ilişkin yasal düzenlemelerle olanaklıdır. Siyasî parti kapatma
davalarında Anayasa Mahkemesi ilk derecede uyuşmazlığı sonuçlandıran dava
Mahkemesi konumunda olduğundan, kural olarak Anayasa'yı değil Anayasa'da
öngörülen genel ve soyut kuralları somutlaştıran yasa kurallarını uygulamak
durumundadır. Esasen bu anlayış biçimi Anayasa'nın 69. maddesinin son
fıkrasında belirtilen "Siyasî partilerin kapatılmaları kanunla
düzenlenir" kuralının da gereğidir. Bu nedenledir ki Anayasa'nın 69. maddesininaltıncı
fıkrasında "odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince" tespitinden
söz edilmiş, ancak bu tespitin hangi kriterlere göre yapılacağı gösterilmemiş,
bu husus yasal düzenlemeye bırakılmıştır. Bu düzenleme de 2820 sayılı Siyasî
Partiler Kanunu'nun 103. maddesiyle yapılmış ve "odak olma"nın
unsurları bu maddede gösterilmiştir.
Öte yandan, 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 103. maddesinin
ikinci fıkrasında parti karar organları sayıldığı hâlde "parti
başkanı"na yer verilmediğinden bu kimsenin eylemleri nedeniyle siyasî
partilerin kapatılmayacağı, bu nedenle de, Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı
fıkrasına göre parti kapatma davalarında Anayasa Mahkemesi'ne tanınan yetkinin
daraltıldığı yolundaki bir anlayış tarzını kabul etmeye olanak yoktur. 103.maddenin
ikinci fıkrasına göre siyasî parti başkanları, "Parti üyesi"
olduklarından, bunların yasak söz ve eylemlerinden dolayı, bu söz ve eylemler
yoğun bir şekilde işlenmiş ve maddede sayılan parti yetkili organlarınca da
"zımnen" veya "açıkça" benimsenmiş ise, temsil ettikleri
siyasî partinin kapatılması olanaklıdır.
Açıklanan nedenlerle, Anayasa'nın 69. maddesiyle Anayasa
Mahkemesi'ne tanınan yetkinin Siyasî Partiler Kanunu'nun 103. maddesinin ikinci
fıkrasındaki düzenlemeyle daraltıldığı yolundaki iptal gerekçesine katılma
olanağı bulunmadığından çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.
Başkan
Mustafa BUMİN
|
Başkanvekili
Sacit ADALI
|
Üye
Ahmet AKYALÇIN
|
KARŞIOY
YAZISI
Fazilet Partisi'nin kapatılma davasında uygulanacak olan 2820
sayılı Siyasî Partiler Kanunu'nun 4445 sayılı Yasa'yla değişik 103. maddesinin
ikinci fıkrası hakkında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı'nın Anayasa'ya aykırılık
iddiası ciddi bulunarak incelemeye geçilmiş ve sonuçta iptal edilmiştir.
Siyasî Partiler Kanunu'nun 103. maddesininikinci fıkrası, Refah
Partisi'nin kapatılma davası sırasında Anayasa'ya aykırı görülerek iptal
edilmiş idi. Anayasa Mahkemesi'nin anılan kararında özetle; "Siyasî
Partiler Kanunu'nun 103. maddesinin ikinci fıkrasında, 101. maddenin (d)
bendine göndermedebulunularak birinci fıkradaki mihrak haline gelme durumunun
oluşması için öncelikle, parti üyelerinin bu fıkrada belirtilen söz ve
eylemlerinden ötürü hüküm giymiş olmaları koşulunun aranması, 103. madde ile
parti kapatma nedeni sayılan kimi yasak fiillerinCeza Yasası'nda suç olmaktan
çıkarılması nedeniyle yalnız 103. maddenin ilk fıkrasının uygulanmasını değil,
buna dayanak oluşturan Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrasının da
uygulanmasını olanaksız hale getirmiştir." denilmiştir.
Buna göre, AnayasaMahkemesi 103. maddenin ikinci fıkrasında
üyelerin yasak fiilleri işlemesinden ötürü partinin suç odağı durumuna
geldiğinin saptanmasında "hüküm giymiş olma" koşulunun kimi fiiller
için uygulanmasının mümkün olmayacağı gerekçesiyle maddenin ikinci fıkrasını
tümüyle iptal etmiştir. Oysa, fıkrada "hüküm giymiş olmak" koşulunun
yanında;
- yasak fiillerin parti üyelerince kesif bir şekilde işlenmiş
olması,
- bu yasak fiillerin kesif olarak işlenmesinin o partinin büyük
kongre, merkez karar ve yönetim kurulu yahut grubun yönetim kurulunca zımnen
veya sarahaten benimsendiğinin subuta ermesi,
koşulların da aranması öngörülmüştür.
Ancak, Anayasa Mahkemesi "hüküm giymiş olmak" koşulunun Anayasa'nın
69. maddesine aykırı olduğunu gerekçede belirtmiş olmasına karşın, diğer iki
koşulun iptali için herhangi bir gerekçe göstermemiştir. Mahkemenin gerekçe
göstermeden iptal etmesi söz konusu olmayacağına göre, fıkradaki "hüküm
giymiş olmak" koşuluna ilişkin gerekçenin diğer koşullar için de kabul
edilmesi düşünülemez. "Hüküm giymiş olmak" dışındaki koşullar için
iptal gerekçesi yazılmasını engelleyen hiçbir sebep olmadığına göre,
yasakoyucunun açıklanmayan gizli bir gerekçe ile bağlı kalacağı kuşkusuz
düşünülemez. TBMM, Anayasa Mahkemesi'nin 9.1.1998 günlü 1998/1 karar sayılı
kararının gereğini yerine getirerek 4445 sayılı Yasa ile Siyasî Partiler
Kanunu'nun 103. maddesini yeniden düzenlemiştir. Değişik yeni madde de parti
üyeleri için "hüküm giymiş olmak" koşulu kaldırılmış, önceki metinde
yer alan yasak fiillerin yoğunbir şekilde işlenmiş olması ve bunun belirtilen
parti organlarınca benimsenmesi koşulu yanında, parti organlarınca doğrudan
kararlı bir şekilde söz konusu yasak fiillerin işlenmiş olması da
"Partinin yasak fiillerin odağı haline gelmiş olma" koşulu olarakkabul
edilmiştir. Anayasa'ya aykırılık gerekçesinin yazılmadığı konularda neden iptal
edildiğinin cevabını aramak TBMM'nin görevi değildir. Yasakoyucu gerekçesiz
bölümlerin Anayasa'ya aykırı olmadığını varsayarak değiştirilen 103. madde
metninde önceki koşullara yeniden yer vermiştir.
Siyasal partiler, ülkenin geleceğini şekillendiren yön veren ve
demokratik hayatın vazgeçilmez kurumlarıdır. Partilerinde bireyler gibi
sorumlulukları yanında özgürlüklerinin sınırlarını bilmesi en doğal hakkıdır.
Hangi koşullarda suç odağı haline geleceğini gerekçesiz iptal kararlarında
araması düşünülemez. Yasakoyucunun çalışmalarından beklenen netlik, açıklık ve
şeffaflığın yargı organlarından da beklenilmesi demokratik hukuk devleti
olmanın en temel koşuludur.
Siyasî Partiler, çalışmalarını yetkili kurulları, il ve ilçe
teşkilatları ve üyeleri aracılığı ile yürütür. Merkezdeki yetkili kurullar
dışında kalan parti organı mercii yada kurulu (il ve ilçe teşkilatı gibi) parti
yasaklarına karşı bir fiil işlerse Siyasî Partiler Kanunu'nun 102. maddesi
gereğince aradan iki yıl geçmemiş olması koşuluyla Başsavcılığın isteği üzerine
işten el çektirilir. Bu fiili işleyenler belirtilen kurullarda görevli
olmamakla beraber sadece parti üyesi ise hüküm giymesi koşuluyla Başsavcılık
bunların da partiden ihracını isteyebilir. Görüldüğü gibi, partinin suç odağı
olmasını sağlamamakla birlikte parti yasaklarını ihlâl eden parti kurul ve
üyelerine münferit olarak yaptırım uygulanmaktadır. Bunun dışında, parti genel
kongresi, merkez karar ve yönetim kurulu, TBMM grup genel kurulu veya grup
yönetim kurulları parti yasaklarını kararlı biçimde ihlâl ederse ya da parti
üyeleri yoğun bir şekilde bu fiilleri işler yetkili kurullarda açıkça ya da
zımnen bunu benimserse Kanun'un 103. maddesinin ikinci fıkrasına göre parti
yasak fiillerin işlendiği odak haline gelmiş sayılır.
Bu durumda, partilerin yetkili kurullarının ya da üyelerinin gerek
münferit olarak gerekse yoğunluk arzeden fiillerinden dolayı tüm eylemleri
yaptırıma bağlanmıştır. Ancak parti üyelerinin yasaklara karşı işledikleri
fiillerden dolayı "odak" teşkil etmesi 103. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilen yetkili parti kurullarının açık ve gizli olarak bu
fiilleri benimsemeleri koşuluna bağlanmıştır. Parti üyelerinin yoğun bir biçimde
işledikleri fiiller partinin yetkili kurullarının açık ve gizli onayına
bağlanarak "ferdi eylem", "parti eylemi" haline
dönüştürülmektedir. Parti'nin yetkili kurullarının açık ve gizli iradesinin
aranmayacağı bir durum, partilerin milyonlarca üyesinin söz ve eylemlerinden
dolayı partilerin sorumlu tutulması sonucunu doğurur. Bu ise, partilere tüm
üyelerinin söz ve eylemlerini takip etme, kontrol altına alma gibi fiziken
mümkün olamayacak bir görev yükler. Yetkili kurullarının haberi olmaksızın
nerede, ne zaman ne konuşacağı belli olmayan parti üyelerinin eyleminden ötürü
partinin kapatılma tehdidi altında tutulması hukukun temel kurallarından olan
"cezaların şahsiliği" ilkesine de aykırı olur. Bu nedenle, üyelerin
söz ve eylemlerinin partinin yetkili organlarının iradelerinden geçirilerek
parti eylemine dönüştürülmesini öngören kural hukuk devleti anlayışına da uygun
bir düzenlemedir. Yetkili kurullar dışında, genel başkan dahil sıfatları ne
olursa olsun partinin tüm üyeleri bu kapsam içinde değerlendirilmesi gerekir.Kuşkusuz,
Anayasa Mahkemesi sıradan bir parti üyesinin söz ve eylemleri ile parti genel
başkanının söz ve eylemlerinin, partinin suç odağı olup olmadığına olan
etkisini ve ağırlığını gözetecektir. Anayasa'da belirlenen yasakların
kamuoyunda derin iz ve etki bırakacak şekilde parti üyelerince söz ve eyleme
dönüştürülmesi, fıkrada belirtilen parti organlarınca reddedildiği,
kabullenilmediği veya disiplin kurullarını çalıştırarak cezalandırıldığı sürece
parti tüzelkişiliğinin sorumluluğundan bahsedilemez. Yetkili organların
hareketsiz kaldığı durumları "benimseme" olarak kabul etmek
tartışmasızdır. Fıkranın uygulanmasının güç olduğunu söylemekte gerçeği
yansıtmıyor. Nitekim, görülmekte olan siyasî parti kapatma davasında söz konusu
parti, genel başkanın ve üyelerinin söz ve eylemlerini inkar etmemekte ancak,
savunmasında bu söz ve eylemlerin yasak kapsamına girmediğini ileri
sürmektedir. Üyelerle parti tüzelkişiliği arasındaki sorumluluk ilişkisini
başka türlü yasal kurallarla düzenlemenin de zorluğu ve imkansızlığı açıktır.
Esasen, iptal edilen fıkra ile yasak eylemler için getirilen
"yoğunluk" ve "kararlılık" gibi kavramlar, partilerin
kapatılmasını zorlaştıran, güçleştiren değil tam tersine olumsuz uygulandığında
kapatmayı oldukça kolaylaştıran sınırları belirsiz ölçülerdir. Bu yönden
düşünüldüğünde, çoğunluk görüşünde denetimsiz kaldığı ileri sürülen genel
başkanın parti yasaklarına aykırı olan söz ve davranışlarının suç odağı
oluşturmasında esas alınmasının engellendiği sonucuna varmak olanaklı değildir.
Öteyandan, fıkrada sayılan parti organlarının yasak eylemleri
kararlılık içinde işlemesi durumunda parti suç odağı haline geldiği sonucuna
varılacaktır. Burada belirtilen parti organları arasında "genel
başkanın" olmayışı partinin suç odağı haline gelmesinintesbitini imkansız
kılmaktadır deniliyor. Oysa, genel başkanın bireysel olarak yaptığı söz ve
eylemleri fıkranın birinci bölümünde denetim altına alınmakta, anılan yetkili
kurullar da ise çoğunun başkanı olduğundan kurul olarak parti yasaklarının
ihlali durumunda denetim konusu yapılabilmektedir.
Belirtilen nedenlerle, iptali istenen fıkranın uygulanmasının
güçlüğü, zorluğu ve imkansızlığı söz konusu olmayacağından çoğunluk görüşüne
katılmadım.
KARŞIOY
YAZISI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 7.5.1999 günlü ve 1999/116
sayılı iddianamesiyle Anayasa'nın 2., 24/son., 68. ve 69. maddeleriyle 2820
sayılı SPK'nun 78., 86. ve 87. maddelerine aykırı eylemlerde bulunduğu ileri
sürülerek Fazilet Partisi'nin kapatılmasınakarar verilmesi istemiyle açılan
kamu davasının görülmesi sırasında Yargıtay C. Başsavcısı, 6.10.1999 günlü esas
hakkındaki görüşünü içeren yazısında, 2820 sayılı Siyasi Partiler Yasası'nın
12.8.1999 günlü, 4445 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyledeğiştirilen 103. maddesinin
ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olduğu savı ile iptalini talep etmiştir.
Anayasa Mahkemesi, 12.12.2000 tarihinde yaptığı görüşmede,
"Mahkememizce, bakılmakta olan davada uygulanacak olan 2820 sayılı SPK'nun
12.8.1999 günlü, 4445 sayılı Yasa ile değiştirilen 103. maddesinin ikinci
fıkrasının, Anayasa'nın 69. maddesine aykırılığı savı CİDDİ GÖRÜLDÜĞÜNDEN,
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesi uyarınca esas hakkında bir
karar verilmek üzere DAVANIN GERİ BIRAKILMASINA" ve yineaynı gün ve aynı
görüşmede, "22.4.1983 günlü, 2820 sayılı SPK'nun 12.8.1999 günlü, 4445
sayılı Yasa ile değiştirilen 103. maddesinin ikinci fıkrasının ANAYASA'YA
AYKIRI OLDUĞUNA VE İPTALİNE" oyçokluğuyla iki ayrı karar vermiştir. Her
iki karara da aşağıdabelirteceğim nedenlerle katılmıyorum.
1- Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddelerine göre,
bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun hükmünü Anayasa'ya
aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının
ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesi'nin bu konuda vereceği karara
kadar davayı geri bırakır.
Anayasa Mahkemesi, davaya bakan mahkeme olarak faaliyette
bulunurken, uygulayacağı yasa hükmünün Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülmüşse,
evvelemirde davayı durdurarak Anayasa Mahkemesi sıfatıyla Anayasa'ya aykırılık
konusunu karara bağlayacak daha sonra davaya bakan mahkeme olarak davayı
sürdürecektir. Anayasa Mahkemesi'nin, tarafların ileri sürdüğü Anayasa'ya
aykırılık savını davaya bakan mahkeme sıfatıyla incelerken, diğer mahkemeler
gibi önce "Anayasa'ya aykırılık savının ciddi görülmesi" yönünde
karar vermesi, Mahkemenin iptal yönünde karar vereceği ve bu nedenle ön yargılı
olduğu yolunda kuşkuların doğmasına sebep olacaktır. Anayasa Mahkemesi'nin öncelikle
bu yönde karar vermesi, itiraz konusu kuralı peşinen Anayasa'ya aykırı gördüğü
anlamına gelecektir. Bu sebeple, davaya bakan mahkeme sıfatıyla Anayasa'ya
aykırılık savının "ciddi olduğuna" karar verilmeksizin, bu konunun
"bekletici sorun" veya "ön sorun" olarak görülerek doğrudan
doğruya "Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddelerine göre bir
karar verilmek üzere davanın geri bırakılmasına" şeklinde karar verilmesi
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş amacına ve üstlendiği görevine de uygun olacaktır.
Belirtilen nedenlerle, bu yönde oluşan çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.
2- Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrasında, "Bir siyasî
partinin 68. maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü
temelli kapatılmasına, ancak onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak
haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar
verilir." kuralını içermektedir. 2820 sayılı SPK'nun 4445 sayılı Yasa ile
değişik 103. maddesinin iptali istenilen ikinci fıkrasında da "Bir siyasîparti;
birinci fıkrada yazılı fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde
işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre, merkez karar ve yönetim kurulu
veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim
kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya
anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu
fiillerin odağı haline gelmiş sayılır." kuralı yer almaktadır.
Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrasında, iki esas
belirlenmektedir. Bunlardan birincisi, siyasî partilerin 68. maddenin dördüncü
fıkrasında belirtilen yasak fiillerin odağı haline geldiklerinde
kapatılacakları; ikincisi de, bu siyasî partinin belirtilen yasak eylemlerin
odağı haline gelip gelmediğinin Anayasa Mahkemesi'nce tespit edileceğidir.
SPK'nun 4445 sayılı Yasa ile değişen 103. maddesinin itiraz konusu ikinci
fıkrasına göre, bir siyasî partinin yasak eylemlere odak olması, Anayasa'nın
68. maddesinin dördüncü fıkrasında belirtilen yasak eylemlerin o siyasî partiüyelerince
belli bir ağırlıkta yoğun bir şekilde işlenmesi ve bu durumun fıkrada sayılan
parti organlarınca zımnen veya açıkça benimsenmesi veya bu yasak fiillerin
doğrudan doğruya parti organlarınca "kararlılık" içinde işlenmesi
halinde söz konusu olacaktır. Bu belirlemeyi veya tespiti de Anayasa Mahkemesi
yapacaktır. Görüldüğü üzere, iptal istemine konu edilen ikinci fıkrada yer alan
kurallar, Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrasında öngörülen, 68. maddenin
dördüncü fıkrasında sayılan yasak fiillerin işlenmesi halinde ve bu yasak
fiillerin odağı haline gelmesi durumunda o siyasî partinin kapatılacağına ve
odaklaşma halinin Anayasa Mahkemesi'nce tespit edileceğine ilişkin emredici kuralları
değiştirmemekte, kaldırmamakta, bu kuralların uygulanmasınıolanaksız hale
getirmemekte, ancak belli ölçüler ve şartlar getirilerek siyasî partilerin
basit sebeplerle kapatılmaları önlenmek istenmiştir. Bu da, Anayasa'nın siyasî
partileri kurumsallaştırarak, demokratik düzenin ayrılmaz, vazgeçilmez bir
unsuru olarak kabul etmesinin doğal bir sonucudur.
Siyasî partiler, çoğulcu demokratik düzenin bir parçası, olmazsa
olmaz koşuludur. Ancak siyasî partilerin de uyacakları kurallar vardır.
İstedikleri gibi her türlü eylemlerde ve bu arada demokratik temel düzeni
yıkacak veya ortadan kaldıracak veya tehlikeye düşürecek faaliyetlerde
bulunamayacaklar, Anayasa'nın 68. maddesinin dördüncü fıkrasında sayılan yasak
fiilleri işlemeyecekler, bu yasak fiillerin odağı haline gelmeyeceklerdir.
Belirlenen yasak fiillerin odağı haline gelmelerinin Anayasa Mahkemesi'nce
tespiti halinde de elbette kapatılmalarına karar verilecektir. Ancak Anayasa
Mahkemesi, bu tespiti yaparken kimi kurallara ve kimi unsurların oluşup oluşmadığına
bakacaktır. Anayasa Mahkemesi, bir siyasî partinin yasakfiillerin odağı haline
geldiğini kendi anladığı ve kendi koyduğu kıstaslara ve unsurlara göre
belirleyecek olursa, zaman içinde görüş ve değerlendirmelerde veya Mahkeme'nin
oluşumunda meydana gelebilecek değişikliklerde istikrarlı bir karar
verilemeyeceğitehlikesi doğabileceği gözardı edilmemelidir. Ayrıca siyasî
partilerin de, hangi hallerin veya şartların odaklaşmayı oluşturacağını, veya
hangi fiillerin ne suretle işlenmesi halinde yasak fiillerin odağı haline
gelmiş sayılacaklarını önceden bilmeleri vebuna göre davranmaları gerekir. Bu
da, siyasî partilerin en doğal hakları olduğu gibi kanunsuz suç ve ceza olmaz
prensibinin de tabii bir sonucudur.
Bir konu üzerinde de durmak gerekmektedir. Bilindiği gibi Anayasa
Mahkemesi, 9.1.1998 gün ve 1998/1-2 esas-karar sayılı kararıyla, Refah
Partisi'nin kapatılması istemiyle açılan davanın görüşülmesi sırasında, 2820
sayılı SPK'nun 3270 sayılı Yasa değişik 103. maddesinin ikinci fıkrasını Anayasa'nın
69. maddesine aykırı bularak iptal etmiştir. Anayasa'ya aykırılık savında
bulunan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, 4445 sayılı Yasa ile yapılan yeni
düzenlemenin de, değişiklikten evvelki kural gibi Anayasa'nın 69. maddesinin
altıncı fıkrasını uygulanamaz hale getirdiğini ileri sürmektedir. SPK'nun 103.
maddesinin 3270sayılı Yasa ile değişik ve iptal edilen ikinci fıkrasının
göndermede bulunduğu 101. maddenin (d) bendinde, parti üyelerinin dördüncü
kısımda yer alan maddeler hükümlerine aykırı fiil ve konuşmalarından dolayı
"hüküm giymeleri" koşulu yer almakta idi. Anayasa Mahkemesi'nin iptal
kararında aynen "Ancak, 103. maddenin ikinci fıkrasında, 101. maddenin (d)
bendine göndermede bulunarak birinci fıkradaki "mihrak haline gelme"
durumunun oluşması için öncelikle, parti üyelerinin bu fıkrada belirtilen söz
veya eylemlerinden ötürü hüküm giymiş olmaları koşulunun aranması, 103. madde
ile parti kapatma nedeni sayılan kimi yasak fiillerin Ceza Yasası'nda suç
olmaktan çıkarılması (kararın daha evvelki bölümlerinde belirtilen TCK'nun
141., 141. ve 163. maddeleri kastediliyor) nedeniyle yalnız 103. maddenin ilk
fıkrasının uygulanmasını değil, buna dayanak oluşturan Anayasa'nın 69.
maddesinin altıncı fıkrasının da uygulanmasını olanaksız hale getirmiştir."
denilmektedir. Burada iptal nedeni olarak sadece ikinci fıkranın göndermede
bulunduğu 101. maddenin (d) bendinde parti üyelerinin işledikleri fiillerinden
dolayı hüküm giyme koşulunun yer almış olmasıdır. İptal kararında, ikinci
fıkrada yer alan diğer koşullar üzerinde durulmamış ve bu koşullar bir iptal
nedeni sayılmamıştır.4445 sayılı Yasa ile değişik yeni düzenleme ile göndermede
bulunulan ve üyelerin fiilleri dolayısıyla mahkum olma unsurunu içeren 101.
maddenin (d) bendi, ikinci fıkra metninden çıkarılmış ve ilâve olarak yasak
fiillerin doğrudan doğruya fıkrada sayılanparti organlarınca kararlılık içinde
işlenmiş olması da, o partinin söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş
sayılacağı kuralı getirilmiştir. İptal kararında, parti üyelerinin işledikleri
yasak fiillerin parti organlarınca zımnen veya sarahaten benimsenmişolması
koşulları üzerinde durulmamış, bu organlar arasında genel başkanın bulunup
bulunmadığı hususu tartışılmamış, bu sebepler birer iptal nedeni olarak
görülmemiştir. Çoğunluk görüşünde ve kararında fıkra metninde parti organları
sayılırken genel başkanın sayılmaması bir iptal nedeni olarak gösterilmiştir.
Oysa SPK'nun 13. ve 15. maddelerine göre, genel başkan, siyasî partinin genel
merkez teşkilatı içinde yer alan karar, yönetim ve icra organıdır. Partiyi
temsil yetkisi genel başkana ait olup parti adınadava açmaya, davada husumet
yetkisine sahiptir ve Merkez Karar ve Yönetim Kurulu'nun tabii başkanıdır.
Merkez karar, yönetim ve icra organlarının her birinin de başkanlığını yapar.
Bu hükümler karşısında, iptal istemine konu ikinci fıkrada parti organları
yanında genel başkanın yer almadığı görüşü ve bunun bir iptal nedeni sayılması
yerinde değildir. Genel başkanın partiyi temsil etmesi, merkez karar ve yönetim
kurulunun da başkanı olması nedeniyle Anayasa'nın 68. maddesinin dördüncü
fıkrasında yer alan yasak fiilleri işlemesi halinde sorumlu tutulacağı ve bu
eylemlerini kararlılık içinde işlemesi halinde de o partiyi bu yasak fiillerin
odağı haline getirmiş sayılacağı kuşkusuzdur.
Bu nedenlerle, itiraza konu 103. maddenin ikinci fıkrası,
Anayasa'nın 69. maddesinin altıncı fıkrasına aykırılık oluşturmadığından
istemin REDDİNE karar verilmesi gerekirken Yargıtay C. Başsavcılığı'nca yapılan
Anayasa'ya aykırılık savının ciddi görülerek 2820 sayılı Siyasî Partiler
Kanunu'nun 4445 sayılı Yasa ile değiştirilen 103. maddesinin ikinci fıkrasının
Anayasa'ya aykırı olduğu ve iptali yönünde oluşan çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.