"...
II-
İTİRAZIN GEREKÇESİ
Başvuru kararının gerekçe bölümü şöyledir :
"Trabzon Hızırbey Vergi Dairesi mükellefi
Oltan Gıda Maddeleri İhracat, İthalat Ve Ticaret Limited Şirketi'nin 1994
yılında elde ettiği karı 1995 yılında dağıtması nedeniyle % 30 luk payına
12.184.958.679 lira düşen davacının, "Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin
2. fıkrasının parantez içi hükmünde, limited şirket ortaklarının kar paylarının
menkul sermaye iradı kabul edilmesi nedeniyle" ihtirazı kayıtla yaptığı
beyandan sonra açtığı davada; Limited şirketin 1994 yılı karının önce % 25
nisbetinde kurumlar vergisine, kurumlar vergisinin tenzilinden sonra kalan
miktarın % 20 nisbetinde stopaj gelir vergisine tabi tutulduğu, bu suretle
şirketin ödediği verginin % 44'e ulaştığı,kalan karın hisseleri oranında
dağıtılması üzerine ortaklarca verilen gelir vergisi beyannamelerine istinaden
tekrar % 55 nisbetinde gelir vergisine tabi tutulduğu, netice itibariyle tek
matrah olan şirket karından % 72'ye varan vergi alındığı, oysa Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının verginin eşit dağılımını öngördüğü, Türkiye'de cari vergi
sisteminde gelir vergisinde en yüksek vergi oranı % 55 iken, sonuç itibariyle
tek matrah olan şirket karının % 72 nisbetinde vergilendirilmesinin Anayasanın
öngördüğü vergide adalet ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu, bu durumun 193
sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin 2.fıkrasının parantez
içi hükmünden kaynaklandığı, dolayısiyle bu hükmün Anayasaya aykırı olduğu
kanaatine varıldığı, zira aynı maddenin 4. fıkrasında da, Kurumlar Vergisi
Kanunu uyarınca yıllık veya özel beyanname veren kurumların, indirim ve
istisnalar düşülmeden önceki kurum kazancından, hesaplanan kurumlar vergisi
düşüldükten sonra kalan kısmının menkul sermaye iradı kabul edilerek
vergilendirildiği, mükerrer vergilemeye neden olan bu uygulamanın Anayasaya
aykırı olduğu, her ne kadar kurum kazancından kurumlar vergisi tenzil
edildikten sonra kalan kısım üzerinden % 20 oranında tevkif edilerek vergi
dairesine yatırılan "ve aslında verdiği gelir vergisi beyannamesine
istinaden % 55 oranı esas alınarak hesaplanan gelir vergisinden mahsup edilmesi
icabeden, stopaj gelir vergisi yerine 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75.
maddesine istinaden payına düşen kar payının 1/3'ü vergi alacağı olarak mahsup
edilmiş ise de, bu miktarın verginin mükerrerliğini ortadan kaldırmadığı, hal
böyle olunca Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin 2. fıkrasının parantez içi
hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğunun ortaya çıktığı, Mahkemenin bu görüşü
benimsemesi halinde kanunun Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmesini ve kurum
kazancı üzerinden tevkif edilerek vergi dairesine yatırılan % 20'lik stopaj
gelir vergisinden hissesine düşen miktarın beyannamesi üzerinden hesaplanan
gelir vergisinden düşülmesini talep ettiği görülmüştür.
Davalı Vergi Dairesi ise, iddiaların hukuki
dayanağı bulunmadığını, kurumlar Vergisi nisbetinin % 46'ten % o 25' e
indirilmesi nedeniyle ortada mükerrer vergilemeden söz edilemeyeceğini, kaldı
ki tevkif edilen vergi yerine "vergi alacağı" müessesesinin
getirildiğini, dolayısıyla ortada Anayasa'ya aykırı bir durumun bulunmadığını belirtmiştir.
Öteden beri ağır-aksak uygulanan üniter vergi
sisteminin işlerliğini sağlayan "otomasyona geçiş ve her mükellefe tek
sicil numarası verilmesi gibi" oluşumlara paralel olarak, kurumlardan kar
payı elde eden kişilerin bu kâr payını beyan etmemeleri, diğer bir
ifade ile kurumlardaki vergilemenin nihai vergileme olması yönteminde
vazgeçilmiştir.
Yapılan Değişikliklerin İrdelenmesi :
Gelir Vergisi Kanununun 85. maddesinin ikinci
fıkrasının 3946 sayılı Kanunla değişmeden önceki halinde, 75. maddenin 1, 2 ve
3. bentlerinde sayılan menkul sermaye iratlarının beyanı gerekmemekteydi. Gelir
Vergisi Kanununun 85, 36 ve 87. maddelerinde yapılan değişiklikler söz konusu
iradlar için beyanname verilmesini ve bu iradların verilecek beyannameye ithal
edilmelerini belli şartlarla zorunlu hale getirmiştir.
85. maddenin ikinci fıkrasının değişmeden önceki
halinde, "istisna hadleri içinde kalan kazanç ve iradlar (31. maddedeki
indirimler istisnadan madut değildir) ile 75. maddenin ikinci fıkrasının 1, 2
(adi komandit, şirketlerde komanditerlerin kâr payı hariç) 3,5,7,12.
bentlerinde yazılı iradlar için yıllık beyanname verilmez. Diğer gelirler
beyanname verilmesi halinde de bu gelirler beyannameye ithal edilmez hükmü yer
almaktaydı.
Bu fıkra, 3946 sayılı Kanunla "istisna
hadleri içinde kalan kazanç ve iradlar için yıllık beyanname verilmez."
şekline dönüştürülmüştür. Yani, yukarıdaki iradların beyan edilmemesine dair
hüküm 1.1.1994 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmıştır.
86. maddenin birinci fıkrasının 1/6 numaralı
bendi de 1.1.1994 tarihinden itibaren değiştirilerek, vergiye tabi gelirin,
tamamı tevkif suretiyle vergilendirilmiş bulunan arızî serbest meslek
kazançları, menkul sermaye iradları ve gayrimenkul sermaye iradları ile vergi
alacağı dahil kâr paylarından ibaret olması ve gelirlerin gayrisafi tutarları
toplamının 450.000.000 lirayı aşmaması halinde toplama yapılmayacağı ve
beyanname verilmeyeceği hüküm altına alınmıştır.
Öte yandan, aynı Kanunun 87. maddesinin birinci
fıkrasında 3946 sayılı Kanunla yapılan değişiklikle, beyanname verilmesi
zorunlu olan bazı hallerde , yani 36. maddede sayılan gelir unsurları haricinde
bazı gelir unsurlarının bulunması halinde, yine bazı koşullarla, verilecek
beyannameye 86. maddenin birinci fıkrasında sayılan gelir unsurlarının ithali
ihtiyari kılınmıştır., Buna göre, gerçek usulde vergilendirilen ticari, zirai
ve mesleki kazanç sahipleri hariç olmak üzere, vergiye tabi kazanç ve iradları
toplamı 450.000.000 lirayı aşmayan tam mükellefler kâr payları için (vergi
alacağı dahil) beyanname vermeyecek ya da beyanname vermeleri gerekiyorsa bu
kâr paylarını beyannameye ithal etmeyeceklerdir.
Vergi Alacağı Müessesesi
Gelir Vergisi Kanununun 85., 86. ve 87.
maddelerindeki değişiklikler, yukarıda belirtilen menkul sermaye iradlarının
bazı şartlarla beyana tabi tutulmasına paralel olarak kurumlardan kar payı elde
eden gerçek kişilerin artan oranlı vergi tarifesi üzerinden vergilendirilmeleri
ve vergi mükerrerliğinin önlenmesi amacıyla ve üniter vergi sisteminin doğal
bir sonucu olarak vergi alacağı müessesesi getirilmiştir.
Vergi alacağı, 3946 sayılı Kanunla Gelir Vergisi
Kanununun 75. maddesinin ikinci fıkrasına 13. bent olarak eklenmek suretiyle
menkul sermaye iradı sayılmıştır. Aynı Kanunun mükerrer 75. maddesinde vergi
alacağı şu şekilde tanımlanmıştır
" Tam mükellefiyete tabi kurumlarca :
1- Tam mükellefiyete tabi gerçek kişilere
dağıtılan kar paylarının ,
2- Adi ortaklıklara, kollektif ve adi komandit
şirketlere dağıtılan kar paylarının,
3- Eshamlı komandit şirketlere damıtılan kar
paylarından bu şirketlerin komandite ortaklarına isabet eden kısmının,
1/3 'ü bunların vergi alacalını teşkil eder.
Yatırım fonlarının katılma belgeleri ile yatırım
ortaklıklarının hisse senetlerinden elde edilen kar payları için vergi alacağı
hesaplanmaz.
Kar paylarının vergilendirilmesi ve vergi
alacağının hesaplanmasına yönelik olarak yapılan düzenlemeler 191 seri no'lu
Gelir Vergisi Kanunu Genel Tebliği ile açıklanmıştır.
:
Sözkonusu tebliğde vergi alacağı hesaplanması,
kâr paylarının elde edilmiş olmasına bağlanmış ve elde etmenin ne anlama geldiği
açıklanmıştır. Ayrıca, vergi alacağının hesaplanacağı kar payları şu şekilde
sayılmıştır.
Anonim şirket hisse senedi kr payları,
Eshamlı komandit şirket hisse senedi kâr
payları,
Limited şirket iştirak hissesi kâr payları,
Kooperatiflerin ortaklarına dağıttıkları
kazançlar, (Ristrun primleri hariç)
İş ortaklıklarının dağıttıkları kazançlar,
Kurumların idare meclisi başkan ve üyelerine
ödenen kâr payları,
Bedelsiz olarak verilen iştirak hisseleri veya
hisse senetleri,
Öte yandan, 3946 sayılı Kanunla Kurumlar Vergisi
Kanununda yapılan değişiklikle % 46 olan kurumlar vergisi oranı % 25' e
düşürülmüş ve bu değişikliğe paralel olarak, kurum kazancından kurumlar vergisi
düşüldükten sonra kalan kısım Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin 4 numaralı
bendi ile menkul sermaye iradı sayılmıştır. Ayrıca, aynı Kanunun 94. madde ile
sözkonusu menkul sermaye iradlarının dağıtılıp dağıtılmadıklarına bakılmaksızın
gelir vergisi tevkifatına tabi tutulmaları hüküm altına alınmıştır.
Uygulamanın değerlendirilmesi :
Gelir ve Kurumlar Vergisi kanunlarında yapılan
bu değişiklikler aslında bir takım problemleri ele beraberinde getirmiştir.
Şöyle ki; -Aynı gelir unsuru iki kez menkul sermaye iradı sayılmıştır.
Gelir Vergisi Kanununun 75. maddesinin 4
numaralı bendinde, kurum kazancından hesaplanan kurumlar vergisi düşüldükten
sonra kalan kısmın menkul sermaye iradı olduğu hüküm altına alınmıştır.
Dolayısıyla, kurumlardan kâr payı elde (edecek) gerçek kişilerin bu gelirleri
ilk olarak bu bent hükmü ile menkul sermaye iradı kapsamına alınmıştı; Bu gelir
unsuru, aynı kanunun 94/6 maddesine göre kurum bünyesinde gelir vergisi
tevkifatına tabi tutulacaktır. (% 10 - % 20).
Sözkonusu tevkifattan sonra kalan kısım,
vergilendirilmiş kurum kazancı olarak kâr dağıtımına konu olacaktır. Kâr dağıtımı,
nakdi olabileceği gibi bedelsiz hisse senedi verilmesi suretiyle de
gerçekleşebilecektir. Her iki halde de elde etmenin gerçekleştiği kabul
edilmektedir. Bu itibarla, elde etmenin gerçekleşmesi ile daha önce 75/4. madde
kapsamında tanımlanan bir gelir unsuru, üzerinden tevkifat yapılmış haliyle,
75. maddenin 1,2 veya 3 numaralı bentlerinden biri ile tekrar tanımlanmaktadır.
Ancak, bu gelir unsuru bu kez tevkifata tabi tutulmayacak, belirli bir meblağı
aşması halinde yıllık beyanname ile beyan edilecektir. Ne var ki, bu beyan
neticesinde hesaplanan gelir vergisinden aynı gelir unsuru nedeniyle tevkif
suretiyle ödenen vergilerin mahsubu mümkün bulunmamaktadır.
İlk etapta, vergi alacağı müessesesi ile bu
mükerrerliğin bertaraf edildiği düşünülebilir. Ancak vergi alacağı müessesesi,
mükerrerliği önlemekte yetersizdir. Zira, vergi alacağı daha önce herhangi bir
suretle yüklenilen vergileri ifade etmesine rağmen, 1/3 oranındaki vergi
alacağı önceki aşamada hesaplanan vergi miktarına ulaşmamaktadır. Yani, söz
konusu gelir unsurunun beyanı istenmekle ancak bu gelir unsuruna ilişkin olarak
önceki safhalarda ödenen verginin mahsubuna imkan tanınmamaktadır.
Şöyleki ... (100 birim kurum kazancı elde eden
halka açık olmayan bir anonim şirketin karının tamamını dağıtmış
varsayıldığında 60 birim kâr elde eden bir gerçek kişinin daha önce yüklendiği
vergi 60/3 = 20 birim değil, 25 birim kurumlar vergisi ve 15 birim vergi
tevkifatı olmak üzere 40 birimdir.
Hal böyle olunca, bu gerçek kişinin vergi
alacağı elde ettiği kâr payının 1/3'ü değil, 2/3'üdür. Öte yandan, kurumlar
verdisi oranının % 25'ten, tevkifat oranının % 20' den düşük olması veya hiç
tevkifat yapılmamış olması vergi alacağının miktarına tesir etmez. Çünkü,
önceki safhalardaki düşük oranlı vergileme bir teşvik unsuru olup, bu avantajın
son aşamada kaldırılması düşünülemez.
Vergi alacalının bu günkü hali ile aynı gelire
sahip ancak gelir unsurları farklı olan kişilerin farklı vergi yükü ile
karşılaşmaları mümkün bulunmaktadır>
Yukarıdaki açıklamalar çerçevesinde, şahsi
faaliyeti nedeniyle 1995 yılında 10 milyar lira ticari kazanç elde eden Bay (A)
ile, aynı yılda 50 milyar lira kazanç elde eden bir limited şirketin % 20
hisseli ortağı bay (c)'nin katlandıkları vergi yükleri şöyle olacaktır.
Bay (A) : Ticari kazanç
............................ 10.000.000. 000.-TL
Hesaplanan gelir vergisi .
:................................... 5.010.500. 000. -TL
Vergi yükü
.................................................................. % 50, 105
Bay (C) : 50.000.000.000 liralık kurum kazancı
üzerinden,
12.500.000.000 lira kurumlar vergisi ve
7.500.000.000 lira stopaj gelir vergisi hesaplanacağından dağıtılabilir kâr
30.000.000.000 -liradır, (ihtiyatlar ihmal edilmiş , karın tamamen dağıtıldığı
varsayılmıştır)
Buna göre, Bay (C)'nin beyanı şöyle olacaktır.
Menkul Sermaye İradı .... ...
................... 8.000.000.000.-
-kâr payı (30.000.000.000x0, 20=) .........
6.000.000.000.-
-Vergi alacağı (6.000.000.000 x 1/3 =) ..
2.000.000.000.-
Hesaplanan Gelir Vergisi ....................
3.910.500.000.-
Mahsuplar (sadece vergi alacağı) ........
2.000.000.000.-
Ödenecek gelir vergisi
............................ 1.910.500.000.-
Vergilendirilmiş kurum kazancından payına 10
milyar lira kâr düşen Bay (C), toplam şu vergi yükü vergi ile karşılaşmış
olacaktır.
Kurumlar Vergisi sebebiyle....................
2.500.000.000.-
(12.500.000.000 x % 20'lik hisse= )
Tevkifat sebebiyle (75/4) .................
1.500.000.000.-
(7.500.000cOOO x % 20'lik hisse=)
Yıllık beyanname sebebiyle ...................
1.910.500.000.-
Toplam
................................................... 5.910.500.000.-
Toplam Vergi yükü
............................... % 59,105
(5.910.500.000/10.000.000.000=)
Dolayısıyla, bir kurumdan kâr payı elde eden bir
mükellefin daha ağır bir vergi yükü ile karşı karşıya olduğu görülmektedir. Bu
fark, gelir arttıkça büyüyecektir. Ancak, mahsup edilemeyen vergi alacağının
iade imkanının olmaması sebebiyle, tersi bir durum-kâr payı elde eden kişinin
avantajlı olduğu bir durum-sözkonusu olmayacaktır.
Vergi Alacağı 2/3 olarak hesap edilmiş olsaydı,
yukarıdaki örnekte yıllık beyanname üzerinden hesaplanan ödenecek gelir vergisi
1.010.500.000 lira olarak bulunacak ve mükerrerlik tam olarak önlenmiş
olacaktır.
- Dar Mükellef gerçek kişilere dağıtılan kâr
payları ;
Üzerinde durulması gereken diğer önemli bir
husus, tam mükellef kurumlarca dar mükellef gerçek kişilere dağıtılan kar
paylarının 86.maddenin uygulanması açısından tevkifata tabi tutulmuş olarak
kabul edilip edilmeyeceğidir.
- Kâr paylarının jteykifata tabi tutulmuş kabul
edilmesi ;
Dar mükellefiyete tabi gerçek kişiler tam
mükellef bir kurumdan kar payı elde etmişlerse bu kâr payları için vergi
alacağı hesap etmeyeceklerdir. İşte bu sebeple Gelir Vergisi Kanununun
36.maddesine göre kar payını beyan etmek zorunda olan dar mükelleflerle, beyan
etmeyecek dar mükellefler açısından vergilemede eşitlik ilkesine aykırı bir
durum ortaya çıkmaktadır.
Olay bir örnek ile izah edilecek olursa; Tam
mükellef (X)A.Ş.'den kar payı elde edilen ve dar mükellefiyete tabi olan Bay
(D) ile Bay (E)'nin (1995 yılı) gelirleri şöyledir:
Bay (D) :
- Ticari kazanç
................................... 25.000.000.- TL.
- Menkul sermaye iradı (kâr payı) ....
1.200.000.000.- TL.
- Bay (E) menkul sermaye iradı (kâr payı)..
1.200.000.000.- TL.
Gelir Vergisi Kanununun 86. maddesine göre
sözkonusu menkul sermaye iradı tevkifata tabi tutulmuş kabul edilirse, Bay (E)
l.200. 000. 000 lira tutarındaki kar payını beyan etmeyecektir. Ancak ticari
kazanç sahibi olan Bay (D) aynı tutardaki payını beyan etmek sorundadır. İşte
sorun burada başlamaktadır. Zira, eğer sözkonusu kâr payları tevkifata tabi
tutulmuş olarak kabul ediliyorsa bay (D) nin de kar payı için daha önce
yüklendiği vergiyi mahsup edebilmesi gerekir. Ne var ki, Bay (D) dar
mükellefiyete tabi olduğundan vergi alacalı hesaplaması mümkün değildir. Ayrıca
önceki safhalarda yüklendiği vergiyi tevsik ederek mahsup etmesinde de büyük
zorluk vardır. Kaldı ki, böyle bir hesaplama ve mahsup yapılmasını öngören bir
kanun hükmü de mevcut değildir. Böyle olunca, dar mükelleflerin daha önceki
safhalarda yüklendikleri vergileri mahsup edemeyeceği sonucu ortaya
çıkmaktadır. Bu durumda aynı gelir unsuru, kazancın kurum bünyesinde elde
edilmesinden itibaren üç aşamada vergilendirilmekte, ancak hiçbir aşamada önceki
safhalarda yüklenilen vergilerin mahsubu mümkün bulunmamaktadır.
Bu durumda Bay (D), 25.000.000 liralık ticari
kazancı sebebiyle 1.200.000.000 liralık kâr payını beyan edecek ve bu menkul
sermaye iradı için önceki safhalarda vergi ödememiş kabul edilecektir. Yani
herhangi bir vergi mahsubuna imkân verilmeyecektir. Oysa, Bay (E) nin menkul
sermaye iradı tevkif suretiyle vergilendirilmiş olarak kabul edilecek ve bu
mükellef 86. madde gereğince beyanname vermeyecektir. Bay (D) ise,
1.025.000.000 liralık kazancı üzerinden 436.000.000 lira gelir vergisi
ödeyecektir. Bu miktarın % 97,9'u menkul sermaye iradına tekabül ettiğinden, bu
mükellef bay (E)'ye göre 426.844.000 lira daha fazla vergi yüklenecektir. Bu
miktarın elde edilen kar payına oranı % 35.57'dir.
- Kar paylarını tevkifata tabi tutulmamış kabul
edilmesi :
Söz konusu menkul sermaye iratlarının tevkifata
tabi tutulmadığı kabul edildiğinde, tam mükellef kurumlardan kâr payı elde eden
dar mükellefler bu kar paylarını beyan etmek zorunda olacaklardır. Ancak, bu
kâr payları önceki aşamalarda, önce kurumlar vergisine, sonra da gelir vergisi
tevifatına tabi tutulmuş olmasına rağmen ve aynı gelir unsuruna sahip bir tam
mükellef gerçek kişi vergi alacağı yoluyla önceki aşamalarda yüklendiği
vergileri -bir ölçüde- mahsup imkânına sahipken, dar mükellefler ağır bir vergi
yükü ile karşı karşıya kalacaklardır.
Bu konuya ilişkin bir örnek verilecek olursa;
Tam mükellef (Z) A.Ş'den her biri 690.000.000 lira kâr payı elde eden tam
mükellef (F) ile dar mükellef (T) gerçek kişilerin (1995 yılı) beyanı şöyle
olacaktır.
Bay (F)'nin beyanı :
M.S.İ 920.000.000.-
- Kar payı 690.000.000.-
-Vergi alacağı 230.000.000.-
Gelir Vergisi matrahı 920.000.000.-
Hesaplanan gelir vergisi 314.000.000.-
Mahsuplar (sadece vergi alacağı) 230.000.000.-
Ödenecek gelir vergisi 84.000.000.
Bay (T)'nin beyanı :
M.S.İ 690.000.000.
Hesaplanan gelir vergisi 222.000.000.
Ödenecek gelir vergisi 222.000.000.
Görüldüğü gibi, tam mükellef bir kurumdan alınan
kâr payları, bu kâr paylarını alan kişinin tam mükellef veya dar mükellef
olmasın göre farklı vergi yükleri ile karşılaşmaktadır. Oysa, sözkonusu kâr
payları önceki aşamalarda eşit tutarda kurumlar vergisi ve gelir vergisi
tevkifatına tabi tutulmuştur. Dolayısıyla,dar mükellef (T), 222-84 = 138 milyon
lira daha fazla vergi yüklenmektedir. Bu miktarın elde edilen kâr payına oranı
138/690 = % 20'dar. Tabi elde edilen kâr payı arttıkça fark daha da
büyüyecektir. Bunun yabancı sermayenin ülkemize akışına mani olacağı açıktır.
Değerlendirmenin sonucu : Detaylı olarak
açıklandığı üzere, 3946 sayılı Kanunla yapılan değişiklikler ve vergi alacağı
müessesesi bu günkü haliyle mükerrer vergilendirmeye sebep olduğu gibi gerek
tam mükellefler, gerek dar mükellefler ve gerekse tam mükelleflerle dar
mükellefler arasında vergide eşitlik ilkesine aykırı sonuçlar doğmasına sebep
olmaktadır.
Davacının durumu :
Ekli tabloda görüleceği üzere davacının aynı
gelir unsuru nedeniyle yüklendiği vergi yükü oranı % 62,423'e , şirketin dört
ortağının yüklendiği vergi yükü oranı ortalaması ise % 62.058 ulaşmaktadır.
Türkiye'de cari vergi sisteminde gelir
vergisinde en yüksek vergi oranı % 55 iken, sırf bir şirketin ortağı olması
nedeniyle davacının % 62,423 oranındaki bir vergi yükü ile teklif edilmesi
vergide eşitlik prensibine aykırıdır.
Sonuç olarak, geniş olarak anlatıldığı üzere,
3946 sayılı Kanunla yapılan derişiklikler ve vergi alacalı müessesesi bu günkü
haliyle mükerrer vergilendirmeye sebep olduğu gibi gerek tam mükellefler, gerek
dar mükellefler ve gerekse tam mükelleflerle dar mükellefler arasında vergide eşitlik
ilkesine aykırı sonuçlar doğmasına sebep olmaktadır.
Böyle bir uygulama, özellikle şirketleşmeyi
engelleyen en önemli faktörlerin başında yer alacaktır.
2707 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın
Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü başlığını taşıyan 11. maddesinde;
"Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." 73. maddesinde; "Herkes, kamu
giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı,
maliye politikasının sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler
kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır. 152. maddesinde de; "Bir
davaya bakmakta olan mahkeme,uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde
kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin
ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu konusuna varırsa, Anayasa
Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır" hükmünü
amirdir.
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "itiraz yoluyla mahkemelerce
gönderilen işler başlıklı 28. maddesinde ise "bir bakmakta olan mahkeme:
1- O dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya
kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse, bu yoldaki
gerekçeli kararı; veya,
2- Taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa tarafların bu konudaki iddia ve
savunmalarını ve kendisini bu kanıya götüren görüşünü açıklayan kararı;
Dosya muhtevasını mahkemece bu konu ile ilgili
görülen belgelerin tasdikli örnekleri ile birlikte Anayasa Mahkemesi
Başkanlığına gönderir." kuralına yer verilmiştir.
Bütün bu açıklamalar muvacehesinde mahkememiz,
davacı iddialarını da nazara alarak, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 75.
maddesinin 3239 sayılı Kanunla değiştirilen 2. ve 13. fıkralarının, aynı Kanuna
3239 sayılı Kanunla eklenen mükerrer 75.madde ile 87. maddesinin birinci
paragrafında yer alan ".... vergi alacağı dahil olmak üzere kurumlardan
elde edilen kâr payları..." tümcesinin, Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına
vardığından, 2949 sayılı Kanunun 28. maddesi gereğince iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurulması, dosyada bulunan ilgili belgelerin onaylı bir
örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, Anayasa Mahkemesinin
bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına 23.9.1996 tarihinde
oybirliği ile karar verildi.""