ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1995/55
Karar Sayısı : 1996/1
Karar Günü : 18.1.1996
R.G. Tarih-Sayı :19.07.1996-22701
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Şişli 2. Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 16.6.1994 günlü, 538 sayılı "Bankalar
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin
Bankalar Yasası'nın 38/2a, 41. ve 52. maddelerini değiştiren 18., 20. ve 26.
maddelerinin, Anayasa'nın 2., 6. ve 91. maddelerine aykırılığı savıyla iptali
istemidir.
I- OLAY
Şişli Cumhuriyet Başsavcılığı'nın 11.11.1994 günlü iddianamesiyle
Türkiye Turizm Yatırım ve Dış Ticaret (TYT) Bankası'nda görevli sanıkların,
21-24.6.1993 günlerinde toplam 44.650.000 ABD dolar havale gelmiş gibi kayıtlar
düzenleyerek Lapis AŞ.ne 44.600.000 dolar kredi kullandırdıkları ve böylece
3182 sayılı Yasa'nın 38/2-a, 41. ve 52. maddelerine aykırı davrandıkları savıyla
aynı Yasa'nın 79. maddesi gereğince cezalandırılmaları için açılan kamu
davasında, sanıklar vekillerinin 3182 sayılı Yasa'nın kimi kurallarını
değiştiren 538 sayılı KHK kurallarının Anayasa'ya aykırı olduğuna ilişkin
savlarının ciddi olduğu kanısına varan mahkeme, 3182 sayılı Bankalar Kanunu'nun
38/2a, 41. ve 52. maddelerini değiştiren 538 sayılı KHK'nin 18., 20. ve 26.
maddelerinin iptali için başvuruda bulunmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A- İptali İstenilen Kurallar
3182 sayılı Bankalar Yasası'nda değişiklik yapan 538 sayılı
KHK'nin kimi kurallarının iptali istenilen 18., 20. ve 26. maddeleri şöyledir:
1- "MADDE 18- 3182 sayılı Kanunun 512 sayılı Kanun Hükmünde
Kararname ile değişik 38 inci maddesi başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Genel Risk Sınırları
Madde 38.-1a) Bir bankanın vereceği nakdi krediler ve satın
alacağı tahvil ve benzeri sermaye piyasası araçlarının tutarı ile teminat
mektupları, kefaletler, aval, ciro ve kabuller gibi gayri nakdi kredilerin
toplamı özkaynaklarının 20 katını aşamaz.
b) Vadesi geçmiş nakdi krediler ile gayri nakdi kredilerin nakde
tahvil olan bedelleri kaydedildikleri hesaba bakılmaksızın (a) bendi
uygulamasında kredi sayılır.
2a) Bir banka gerçek ya da tüzel bir kişiye nakit, mal, kefalet ve
teminat şekil ve mahiyetinde veya herhangi bir şekil ve surette kendi
özkaynakları toplamının yüzde 20'sinden fazla kredi veremez, aval ve
kefaletlerini kabul edemez veya hisse senetleri hariç, menkul değerlerini satın
alamaz.
b) Bu oran ihracatta ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerinde
kullanılmak üzere açılan ve fiilen bu işlerde kullanılan kredilerde % 25'dir.
c) Bakan sermayesinin yarısından fazlası ayrı ayrı veya birlikte
genel ve katma bütçeli dairelere veya kamu iktisadi teşebbüslerine ait
kuruluşlara açılan kredileri özkaynakların % 60'ına kadar artırabilir.
d) Bir adi ortaklık tarafından kullanılmak üzere verilecek
krediler, sorumlulukları oranında ortaklara verilmiş kredi sayılır.
3a) Her birine açılacak kredi miktarı hakkında ikinci fıkradaki
sınırlar saklı olmak üzere, bir bankanın dolaylı kredi ilişkisi içinde bulunan
gerçek veya tüzel kişilerin tümüne açacağı kredilerin toplamı banka
özkaynaklarının yüzde 75'ini aşamaz.
b) Bu Kanunun uygulamasında lehlerine kredi verilip verilmediğine
bakılmaksızın;
i)Bir gerçek kişi ile eş ve velayet altındaki çocuklarına,
bunların sınırsız sorumlulukla katıldıkları veya yönetim kurulu başkanı, üyesi,
genel müdürü ya da genel müdür yardımcısı oldukları ortaklıklara,
ii) Kamu tüzel kişileri hariç olmak üzere bir tüzel kişinin veya
(i) bendinde sayılanların sermayelerinin doğrudan veya dolaylı olarak yüzde 25
ve daha fazlasına iştirak ettikleri ortaklıklara, verilen krediler, bir gerçek
veya tüzel kişiye dolaylı olarak verilmiş kredi sayılır.
c) Dolaylı iştirak oranı, iştirak oranlarının çarpılması suretiyle
hesaplanır.
d) Dolaylı kredi ilişkisi içinde bulunan gerçek ya da tüzel
kişilerin bu krediler için bankaca kabul edilen aval ve kefaletleri kredi
sınırının hesabında dikkate alınmaz.
4. Gayrinakdi krediler bu maddenin uygulamasında yüzde 50 oranında
nazara alınır. Her bankanın riskin en az % 15'ini üstlenmesi ve katılan banka
sayısının 3'ten az olmaması şartıyla konsorsiyum şeklinde verilecek teminat
mektuplarında bu oran % 25'tir.
5. Aşağıdaki kredi işlemleri bu maddedeki sınırlamalara tabi
değildir.
a) Bakanın uygun görmesi üzerine büyük kamu ihaleleri için
verilecek teminat mektupları ile Türkiye İhracat ve Kredi Bankası'nın katıldığı
konsorsiyumlar şeklinde verilecek teminat mektupları,
b) Hazine ile veya, Hazine ve Kamu Ortaklığı İdaresince veya
Hazinenin kefaletiyle çıkarılan bono ve tahviller karşılığında yapılan
işlemler,
c) Karşılığı nakit olan krediler,
d) Bankaların kendi aralarındaki kredi işlemleri,
e) Diğer bankaların kendi kredi sınırları dahilindeki mukabil
garantileri ile verilen gayrinakdi krediler ile ihracatta kullanılmak üzere
açılan ve fiilen bu işlerde kullanılan kredilerin bu garantilerle temin edilen
kısmı,
f) Bankaların yabancı para cinsinden verecekleri kredilerde kur
değişikliklerinin doğurduğu artışlar ile vadesi geçmiş kredilere tahakkuk
ettirilen faiz ve diğer unsurlar; şu kadar ki, limitlerin hesabında aynı kişiye
yeni kredi tahsisi halinde daha önce yabancı para cinsinden verilen krediler müteakiben
tahsis edilen kredinin kullandırıldığı tarihteki cari kurdan
dikkate alınır,
g) Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası ve Türkiye İhracat ve Kredi
Bankasından sağlanan reeskont ve avans kredileri için verilen cirolar,
h) Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'nın önerisi üzerine
Müsteşarlıkça kabul edilecek yabancı banka ve kredi kurumlarının Müsteşarlıkça
belirlenecek limitler dahilindeki mukabil garantilerine dayanılarak verilen
gayrinakdi krediler.""
2- "Madde 20- 3182 sayılı Kanunun 41 inci maddesinin 512
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 1 ve 3 numaralı fıkraları ile 2
numaralı fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiş ve maddeye
aşağıdaki 6 numaralı fıkra eklenmiştir.
"1. 38 inci madde hükümleri saklı kalmak kaydıyla bir bankanın
sermayesinin yüzde 10 ve daha fazlasına sahip olan ortaklarına ve bunlarla
dolaylı kredi kapsamına giren gerçek veya tüzel kişilere vereceği kredilerin
toplamı banka özkaynaklarının yarısını aşamaz."
"3. Banka mensuplarına teminat karşılığında ve aylık
ücretleri toplamının 5 katını aşmamak üzere verilecek krediler ve bu krediler
için kabul edilecek kefaletler ikinci fıkra hükümlerine tabi değildir."
"a) Yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile genel müdür ve genel
müdür yardımcılarına, kredi açmaya yetkili diğer mensuplarına, bunların eş ve
velayet altındaki çocuklarına ve bunların ayrı ayrı veya birlikte
sermayelerinin yüzde 25 ve daha fazlasına sahip oldukları ortaklıklara,"
"6. Bankalar, kendi ortak ve mensuplarına açtıkları krediler
ile bunlarla ilgili veya müterafik işlemler için uyguladıkları kredi faiz
oranları ile komisyon ve ücretleri tespit tarihinden itibaren Müsteşarlığa ve
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası'na bildirmek zorundadırlar.""
3- "Madde 26- 3182 sayılı Kanunun 52 nci maddesinin başlığı
"Hesap ve işlemlerin gerçeğe uygunluğu" şeklinde değiştirilmiş ve 512
sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile değişik 2 numaralı fıkrası aşağıdaki
şekilde yeniden düzenlenmiştir.
"2. Bakanlar Kurulu, ikili ve çok taraflı uluslararası
anlaşmaların gereklerini yerine getirmek amacıyla, bankalara müşterilerinin
kimliklerini tespit etme yükümlülüğü getirerek bununla ilgili usûl ve esasları
yönetmelikle düzenlemeye yetkilidir.""
B- Dayanılan Anayasa Kuralları
Başvuru kararında dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1- "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
2- "MADDE 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. Türk
Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili eliyle
organları kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
3- "MADDE 91.- Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasanın ikinci kısmının birinci ve
ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri ile
dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez.
Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin, amacını, kapsamını,
ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla kararname çıkarılıp
çıkarılamayacağını gösterir.
Bakanlar Kurulunun istifası, düşürülmesi veya yasama döneminin
bitmesi, belli süre için verilmiş olan yetkinin sona ermesine sebep olmaz.
Kanun hükmünde kararnamenin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından süre bitiminden önce onaylanması sırasında, yetkinin son bulduğu
veya süre bitimine kadar devam ettiği de belirtilir.
Sıkıyönetim ve olağanüstü hallerde, Cumhurbaşkanının Başkanlığında
toplanan Bakanlar Kurulunun kanun hükmünde kararname çıkarmasına ilişkin
hükümler saklıdır.
Kanun hükmünde kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün
yürürlüğe girerler. Ancak, kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir
tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmi Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
IV- İLK İNCELEME
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Ahmet N. SEZER, Samia AKBULUT, Haşim KILIÇ, Yalçın
ACARGÜN, Mustafa BUMİN, Sacit ADALI, Ali HÜNER, Lütfi F. TUNCEL ve Fulya
KANTARCIOĞLU'nun katılmalarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında ilk ve esas
inceleme raporları, başvuru kararı, iptali istenilen kurallar, dayanılan
Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öbür yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A- Davada Uygulanacak Kural Sorunu
Türk Ceza Yasası'nda, "suçun, işlendiği zamanın kanununa
bağlı olacağı" kuralına yer verilmiştir. Ancak, Yasa'nın 2. maddesinin son
cümlesinde "Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile sonradan
neşrolunan kanunun hükümleri birbirinden farklı ise, failin lehinde olan kanun
tatbik ve infaz olunur." denilmektedir. Buna göre, eylemi suç olmaktan
çıkaran veya sanığın lehinde olan yasa geçmişe yönelik olarak uygulanacaktır.
3182 sayılı Yasa'nın 38/2a, 41/1. ve 41/2. maddelerine aykırılık
oluşturduğu iddia edilen eylemler 21-24.6.1993 günlerinde gerçekleşmiştir.
Başvuru kararında, 3182 sayılı Bankalar Yasası'nın 38/2a, 41. ve
52. maddelerinin davada uygulanacak kurallar olduğu belirtildikten sonra
bunların, 538 sayılı KHK'nin 18., 20. ve 26. maddeleriyle değişikliğe
uğradığından söz edilerek, 538 sayılı KHK'nin 18., 20. ve 26. maddelerinin
Anayasa'ya aykırılığı savıyla iptali istenmektedir.
3182 sayılı Bankalar Yasası'nın kimi kuralları, 16.9.1993 gününde
yayımlanarak yürürlüğe giren 512 sayılı KHK ile değiştirilmiştir. Ancak, 512
sayılı KHK Anayasa Mahkemesi'nin 25.11.1993 günlü, 1993/46-48 sayılı kararı ile
iptal edilmiş, kararda iptal hükmünün kararın Resmî Gazete'de yayımlanacağı
tarihten altı ay sonra yürürlüğe gireceği belirtilmiş; iptal kararı da
23.12.1993 günlü Resmî Gazete'de yayımlanmıştır. İptal edilen 512 sayılı KHK yerine
çıkarılan 538 sayılı KHK ise, 22.6.1994 gününde yürürlüğe girmiştir. 512 sayılı
KHK ile 3182 sayılı Bankalar Yasası'nın 38/2a, 41. ve 52. maddelerinde yapılan
değişiklikler, 538 sayılı KHK'de de aynen korunmuş, başkaca bir değişiklik
yapılmamıştır. Bu nedenle, 3182 sayılı Yasa'nın itiraz konusu 38/2a, 41. ve 52.
maddelerinin önceki metniyle 538 sayılı KHK ile yapılan değişiklikten
sonraki metinlerinin karşılaştırılarak sanıklar lehine olan kuralların
belirlenmesi ve böylece davada uygulanacak kuralın saptanması zorunludur.
1- 38. Maddenin İkinci Fıkrasının (a) Bendi
Suç tarihinde yürürlükte olan 3182 sayılı Yasa'nın 38. maddesinin
ikinci fıkrasının (a) bendinde, "Bir banka gerçek ya da tüzel bir kişiye
nakit, mal, kefalet ve teminat şekil ve mahiyetinde veya herhangi bir şekil ve
surette kendi öz kaynakları toplamının yüzde 10'undan fazla kredi veremez,
kefaletlerini kabul edemez veya tahvil ve benzeri menkul kıymetlerini satın
alamaz." denilmekte iken, 512 sayılı KHK ile de değişiklik yapılan bentte,
16.6.1994 günlü, 538 sayılı KHK'nin 18. maddesiyle yapılan düzenlemede
"Bir banka gerçek ya da tüzel bir kişiye nakit, mal, kefalet ve teminat
şekil ve mahiyetinde veya herhangi bir şekil ve surette kendi öz kaynakları
toplamının yüzde 20'sinden fazla kredi veremez, aval ve kefaletlerini kabul
edemez veya hisse senetleri hariç, menkul değerlerini satın
alamaz." denilmiştir.
Sanıklara yüklenen eylem, "kredi sınırlarının
aşılması"na ilişkin olup, 3182 sayılı Yasa'nın 38. maddesinin ikinci
fıkrasının (a) bendinin uygulanmasını gerektirmektedir. Daha önce yüzde 10 olan
kredi limiti 512 ve 538 sayılı KHK'ler ile yüzde 20 olarak değiştirilmiş olup
sonraki düzenlemeler sanıklar yararınadır. Sanıkların usulsüz kredi
kullandırarak kredi limitlerinin aşılmasına ilişkin eylemleri, son kredinin
kullandırıldığı 24.6.1993 gününde tamamlanmıştır. Bu tarihte ise 3182 sayılı
Yasa yürürlüktedir. Ancak, daha sonra 538 sayılı KHK yürürlüğe girmiştir.
538 sayılı KHK'nin eyleme ilişkin kuralı sanıklar yararınadır ve davada uygulanacak
kuraldır.
2- 41. Maddenin Birinci Fıkrası
3182 sayılı Yasa'nın 41. maddesinin birinci fıkrası "... bir
bankanın .... vereceği kredilerin toplamı banka öz kaynaklarını aşamaz."
biçimde iken, 538 sayılı KHK'nin 20. maddesi ile "... bir bankanın ...
vereceği kredilerin toplamı banka öz kaynaklarının yarısını aşamaz."
biçiminde değiştirilmiştir. Değişiklik, sanıklar yararına değildir.
İddianamede, 41. maddenin birinci fıkrasına ilişkin eylem
"banka öz kaynaklarının çok üzerinde kredi kullandırma" olarak belirtilmiştir.
Ceza Muhakemeleri Usulû Kanunu'nun 257. maddesindeki, "Hükmün mevzuu,
duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden ibarettir"
kuralı gereğince mahkemenin vereceği karar iddianamede belirtilen eylemle
sınırlıdır. Belirlenen eyleme göre, 538 sayılı KHK'nin 20. maddesiyle 3182
sayılı Yasa'nın 41. maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişiklik sanıklar
aleyhine olduğundan davada uygulanacak kural değildir. Davada uygulanacak
kural, eylem gerçekleştiğinde yürürlükte olan ve 41. maddenin birinci
fıkrasının 512 ve 538 sayılı KHK'lerle değiştirilmeden önceki biçimidir.
Bu nedenle, 538 sayılı KHK'nin 20. maddesiyle değiştirilen 3182
sayılı Yasa'nın 41. maddesinin 512 sayılı KHK ile değişik birinci fıkrası
itiraz yoluna başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanacak kural
olmadığından buna yönelik iptal isteminin mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddine karar verilmiştir.
3- 41. Maddenin İkinci Fıkrasının (a) Bendi
İddianamede, 41. maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine ilişkin
eylem, "Banka Yönetim Kurulu üyelerinin sermayesinin yüzde 25'inden
fazlasına sahip oldukları AŞ.'e kredi kullandırmak" olarak belirlenmiştir.
3182 sayılı Yasa'nın 41. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin
eylem günündeki metni ile 538 sayılı KHK'nin 20. maddesiyle yeniden düzenlenen
metin karşılaştırıldığında, yeni düzenlemeyle, suç ögelerinde sanıkların
yararına veya zararına bir değişiklik yapılmadığı anlaşılmaktadır.
538 sayılı KHK'nin 20. maddesiyle, 41. maddenin ikinci fıkrasının
(a) bendinde yapılan yeni düzenleme sanıklar yararına olmadığından davada
uygulanacak kural (a) bendinin suç tarihindeki biçimidir.
Bu nedenle, 538 sayılı KHK'nin 20. maddesiyle değiştirilen 3182
sayılı Yasa'nın 41. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendi itiraz yoluna
başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanacak kural olmadığından, buna
yönelik iptal istemi mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine karar
verilmiştir.
4- 52. Madde
İddianamede, sanıkların kimi eylemleri 3182 sayılı Yasa'nın 52.
maddesine aykırılık olarak belirlenmiştir.
52. madde başlığı "Hesap Uygunluğu" iken, 538 sayılı
KHK'nin 26. maddesi ile "Hesap ve işlemlerin gerçeğe uygunluğu"
biçiminde değiştirilmiş; 512 sayılı KHK ile değişik 2 numaralı fıkrası yeniden
düzenlenmiş; maddenin birinci fıkrasında ise 512 ve 538 sayılı KHK'lerle bir
değişiklik yapılmamıştır. Yeniden düzenlenen 52. maddenin ikinci fıkrası davada
uygulanacak kural olmadığından ve 538 sayılı KHK'nin 26. maddesiyle maddenin
birinci fıkrasında da bir değişiklik yapılmadığından 538 sayılı KHK'nin 26.
maddesiyle ve 512 sayılı KHK ile değiştirilen 3182 sayılı Yasa'nın 52.
maddesine yönelik itirazın başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddine
karar verilmiştir.
B- Sınırlama Sorunu
3182 sayılı Yasa'nın 512 sayılı KHK ile değiştirilen ve 538 sayılı
KHK'nin 18. maddesi ile yeniden düzenlenen 38. maddesinin ikinci fıkrasının (a)
bendinde, "Bir banka gerçek ya da tüzel bir kişiye nakit, mal, kefalet ve
teminat şekil ve mahiyetinde veya herhangi bir şekil ve surette kendi
özkaynakları toplamının yüzde 20'sinden fazla kredi veremez, aval ve
kefaletlerini kabul edemez veya hisse senetleri hariç, menkul değerlerini
satın alamaz" denilmektedir.
İtiraz yoluna başvuran Mahkeme'de bakılmakta olan davada sanıklara
yüklenen eylem, Lapis Holding AŞ.'ne Yasa'da öngörülenden fazla nakit kredi
verilmesine ilişkindir.
Bu nedenle, 38. maddenin ikinci fıkrasının (a) bendine ilişkin
esas incelemesinin "tüzel kişilere nakit olarak verilen krediler"le
sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.
Güven DİNÇER bu düşünceye katılmamıştır.
V- ESASIN İNCELENMESİ
A- Anayasa'ya Aykırılık Sorunu
1- Kanun Hükmünde Kararname Hakkında Genel Açıklama
Kanun Hükmünde Kararname (KHK) Kurumu, 22.9.1971 günlü, 1988
sayılı Yasa ile 1961 Anayasası'nın 64. maddesinde yapılan değişiklik sonucu
hukukumuza girmiştir. Bu değişikliğin gerekçesinde "Parlamenter
rejimlerde, kanun yapmanın belli usullere uyulmak zorunluluğu sebebiyle zaman
aldığı ve gecikmeler meydana getirdiği bir gerçektir. Değişen iktisadî ve
sosyal şartların gereği olarak bazı hukuk kurallarının bu usuller dışında
yürürlüğe konulabilmesi çağdaş devlet anlayışının tabiî sonucu olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Anayasa'nın 5. maddesi hükmünün prensibini bozmamak ve her halde
önceden yasama meclislerince esasları bir kanunla tesbit olunan sınırlar
içerisinde kalmak kaydıyla hükümete KHK'ler çıkarma yetkisinin verilmesi ve bu
yetkiyi düzenleyen hükmün TB.MM.nin genel olarak görev ve yetkilerini
belirleyen 64. maddesine eklenmesi uygun görülmüştür." denilmektedir.
KHK'ler, temelde 1961 Anayasası'ndan çok farklı olmamakla birlikte 1982
Anayasası'nda kimi yeniliklerle ve fakat benzer gerekçelerle 91. maddede
düzenlenmiştir. Böylece, hem yürütme organını güçlendirmek hem de değişen
ekonomik ve sosyal konuların ortaya çıkardığı sorunlara ivedi çözümler bulmak
amacına ulaşılmak istenilmiştir.
Olağan dönemlerde çıkarılan KHK'lerin mutlaka bir yetki yasasına
dayanması zorunludur. Yetki Yasası'nın içeriği ve öğeleri de Anayasa'nın 91.
maddesinde belirlenmiştir. 87. maddede ise Bakanlar Kurulu'na "belli
konularda" KHK çıkarma yetkisi vermek TBMM'nin görev ve
yetkileri arasında sayılmıştır.
Bakanlar Kurulu'nun belli bir konuda KHK çıkarabilmesi için
öncelikle TBMM tarafından kendisine bu konuda yasa ile bir yetkinin verilmiş
olması gerekir. Bakanlar Kurulu, bir yasa ile önceden yetkilendirilmedikçe,
kendiliğinden KHK çıkartamaz. Yasa ile verilen yetkiye dayanılarak çıkartılan
KHK, yürürlükteki yasa hükümlerini kaldırabilmekte ve değiştirebilmekte, başka
bir anlatımla yasanın hukuksal gücüne sahip bulunmaktadır. Yasama yetkisinin,
"kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak" öğelerini içerdiği
kuşkusuzdur. KHK'lerle yasa hükümleri kaldırabilip ve değiştirebileceği gibi
yeni kurallar da getirilebilmektedir.
Anayasa'da öngörüldüğü biçimi ile KHK'ler yapısal (organik-uzvî)
bakımdan yürütme organı işlemi, işlevsel (fonksiyonel) yönden ise yasama işlemi
niteliğindedirler. Ancak, Türkiye Büyük Millet Meclisi verdiği yetkiyi bir yasa
ile her zaman geri alabileceği gibi kendisine sunulan KHK'leri aynen kabul
etmek ya da reddetmek zorunda olmayıp dilediğinde değiştirerek de kabul
edebilir. Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisinin verilmesi, yasayla düzenlemesi
gereken konuların yasama alanından çıkarılıp yürütme organının düzenleme
alanına sokulması sonucunu doğurmaz. Bu nedenle, Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma
yetkisinin verilmiş olması Anayasa'nın 7. maddesinde öngörülen "Yasama
yetkisinin devredilmezliği" ilkesini ortadan kaldırmaz.
Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarılabilmesine yetki veren yasada yer
alması zorunlu öğeler Anayasa'nın bu konuya ilişkin 91. maddesinin ikinci
fıkrasında gösterilmiştir. Buna göre :
"Yetki kanunu, çıkarılacak kanun hükmünde kararnamenin
amacını, kapsamını, ilkelerini, kullanma süresini ve süresi içinde birden fazla
kararname çıkarılıp çıkarılamayacağını gösterir." Bundan anlaşılacağı gibi
yetki yasasından, yürürlüğe konulacak KHK'nin amacının, kapsamının,
ilkelerinin, kullanma süresinin ve bu süre içinde birden çok kararname
yürürlüğe konulup konulamayacağının belirtmesi gerekir. Bakanlar Kurulu'na
verilen yetki, yasada öngörülen amaç, ilke, kapsam ve süre ile sınırlı ve
türevsel bir yetkidir. O halde, yetki yasasında Anayasa'nın belirlediği
öğelerin belli bir içeriğe kavuşturularak somutlaştırılması gerekir.
Bakanlar Kurulu'na KHK çıkarma yetkisinin "belli
konularda" verilebileceği 1961 Anayasası'nın 64. maddesinde açıkça
belirtildiği halde, 1982 Anayasası'nın yetki yasasının sahip olması gereken
öğelerini gösteren 91. maddesinde bu koşul yer almamaktadır. Ancak, 1982
Anayasası'nın 87. maddesinde "... Bakanlar Kuruluna belli konularda Kanun
Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermek..." TBMM'nin görev ve yetkileri
arasında sayılmış bulunmaktadır. Bu nedenle, 91. maddede "belli
konularda" ifadesinin yer almaması bir noksanlık sayılamaz. Çünkü, 87.
maddede, Bakanlar Kurulu'na verilecek KHK çıkarma yetkisinin ancak belli
konularda olabileceği açıkça gösterilmektedir. Bu durumda, Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Bakanlar Kurulu'na ancak belli konularda bu yetkiyi verebilir; her
konuyu kapsayacak biçimde bir KHK çıkarma yetkisi veremez. KHK'nin konusunun
yetki yasasında belirlenmesi zorunludur. Yetki, somutlaştırılmış ve belli bir
konuda tanınmalıdır. Bakanlar Kuruluna sınırları belirsiz bir konuda KHK
çıkarma yetkisi verilemez. KHK'nin konusu da yetki yasasında belirlenen
çerçevenin dışına çıkamaz. KHK'nin yetki yasasında belirtilen amaç, kapsam
ve ilkelere de uygun olması gerekir. Verilen yetkinin konusunun yasada
gösterilmesi zorunluluğunun bu yasaya dayanılarak yürürlüğe konulan KHK'lerin
yetki yasası kapsamı içinde kalıp kalmadıklarının hem yargısal hem de siyasal
denetimlerinin yapılması yönünden çok büyük bir önemi vardır. Yetki Yasası'nın
kapsamı dışında yürürlüğe konulan veya başka bir anlatımla yasanın öngörmediği
bir konuda düzenleme yapan bir KHK'nin Anayasa'ya aykırı olacağı kuşkusuzdur.
Anayasa'da kimi konuların KHK'lerle düzenlenmesi yasaklanmaktadır.
91. maddenin birinci fıkrasında "Türkiye Büyük Millet Meclisi, Bakanlar
Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verebilir. Ancak, sıkıyönetim
ve olağanüstü haller saklı kalmak üzere, Anayasa'nın ikinci kısmının
birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleri
ile dördüncü bölümünde yer alan siyasî haklar ve ödevler kanun hükmünde
kararnamelerle düzenlenemez." denilmektedir.
Buna göre, Anayasa'nın KHK'lerle düzenlenemeyeceğini belirlediği
konularda TBMM tarafından Bakanlar Kurulu'na düzenlemede bulunması için bir
yetki verilmesi de olanaksızdır. Verilen yetkinin konusunun belli olmasının,
Anayasa'nın 91. maddesindeki "yetki verilemeyecek konular"ı da
kapsayıp kapsamadığının incelenebilmesi yönünden de önemi büyüktür.
Bu nedenlerle, Bakanlar Kurulu'nun hangi konularda KHK
çıkarabileceği Yetki Yasası'nda açıkça belirtilmeli ve verilen yetki, konu
yönünden mutlaka belirgin olmalıdır. Anayasa'nın 91. maddesine göre Yetki
Yasası'nda çıkarılacak KHK'nin "amacı", "kapsamı" ve
"ilkeleri"nin de belirtilmesi gerekir. Amaç, Bakanlar Kurulu'nun
kendisine verilen yetki ile neleri gerçekleştirmesinin istendiğini
belirlediğinden yetki yasasında KHK'nin amacı da somut olarak
açıklanmalıdır. KHK'nin amacı ve kapsamı da konusu gibi geniş içerikli her
yöne çekilebilecek biçimde genel anlatımlarla gösterilmemeli; değişik
yorumlamaya elverişli olmamalıdır. KHK'nin yetki yasasında gösterilen amaç ve
kapsam doğrultusunda, verilen ilkelere uygun çıkarılıp çıkarılmadığının
saptanması hem yargısal hem de siyasal denetim yönünden zorunludur. KHK, yasada
gösterilen amacı dışında yürürlüğe konulmuşsa ya da yetkinin kapsamını aşıyorsa
veya ilkelere uygun değilse bu durum KHK'yi, yetki yasasına ve dolayısıyla
Anayasa'ya aykırı düşürür.
Anayasa'ya göre yetki yasasında, Bakanlar Kurulu'na verilen
yetkinin süresinin de gösterilmesi zorunludur. Bu zorunluluk, Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin yetkilerini çok uzun bir süre yürütme organına vermekten
alıkoymaktadır.
Yasada öngörülen sürenin bitiminden sonra çıkarılan KHK'nin
Anayasa'ya aykırı düşeceği kuşkusuzdur. Ancak, yetki süresi içerisinde
çıkarılmış olan KHK'ler yasadaki sürenin bitiminden sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nce onaylanmış olmasalar da geçerliliklerini korurlar.
Anayasa'nın 91. maddesinde ayrıca "Kanun hükmünde
kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak,
kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de gösterilebilir.
Kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün Türkiye Büyük
Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelikle ve
ivedilikle görüşülür.
Yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmayan
kararnameler bu tarihte, Türkiye Büyük Millet Meclisince reddedilen
kararnameler bu kararın Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte, yürürlükten
kalkar. Değiştirilerek kabul edilen kararnamelerin değiştirilmiş hükümleri, bu
değişikliklerin Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlüğe girer."
denilmektedir.
2- KHK'nin Yargısal Denetimi
Anayasa'ya göre KHK'ler Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin
denetimine bağlıdırlar. Anayasa'nın 91. maddesinde "Kararnameler, Resmî
Gazete'de yayımlandıkları gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulur.
Yetki kanunları ve bunlara dayanan kanun hükmünde kararnameler,
Türkiye Büyük Millet Meclisi komisyonları ve Genel Kurulunda öncelik ve
ivedilikle görüşülür." denilmektedir. Öncelik ve ivedilik koşuluyla, yetki
yasalarının gecikmeden çıkarılabilmesi ve çıkarıldıktan sonra da yürürlüğe
konulan KHK'lerin aynı biçimde Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde karara
bağlanması istenilmiştir.
Anayasa'da KHK'lerin siyasal denetimi yanında yargısal denetimi de
öngörülmüştür. KHK'ler, işlevsel (fonksiyonel) yönden yasama işlemi niteliğinde
olduklarından bunların yargısal denetimlerinin yapılması görev ve yetkisi de
Anayasa Mahkemesi'ne verilmiştir. Anayasa'nın 148., 150., 151., 152. ve 153.
maddeleri hükümlerine göre, KHK'lerin Anayasa'ya biçim ve esas
bakımlarından uygunluğunu Anayasa Mahkemesi denetler.
KHK'nin yargısal denetimi sözkonusu olduğunda, dayandığı yetki
yasasının öncelikle Anayasa'ya daha sonra da KHK'nin kendisinin hem yetki
yasasına hem de Anayasa'ya uygunluğu sorunlarının çözümlenmesi gerekir.
Hernekadar, Anayasa'nın 148. maddesinde KHK'lerin yetki yasalarına uygunluğunun
denetlemesinden değil yalnızca Anayasa'ya biçim ve esas bakımlarından
uygunluğunun denetlenmesinden söz edilmekte ise de, Anayasa'ya
uygunluk denetiminin içerisine öncelikle KHK'nin yetki yasasına
uygunluğunun denetimi girer. Çünkü, Anayasa'da, Bakanlar Kuruluna ancak yetki
yasasında belirtilen sınırlar içerisinde KHK çıkarma yetkisi verilmesi
öngörülmüştür. Yetki yasası olmazsa (Anayasa mad. 121 dışında) KHK olamaz. Bu
yetkinin dışına çıkılması KHK'yi Anayasa'ya aykırı duruma getirir. Böylece,
KHK'nin yetki yasasına aykırı olması Anayasa'ya aykırı olması ile özdeşleşir.
Nitekim, 335 ve 347 sayılı KHK'ler dayandırıldıkları 3268, 3347 ve 3479 sayılı
Yetki Yasalarının kapsamı dışında kalmaları nedeniyle; 493, 501, 502, 503, 508,
509, 510, 511, 512, 513, 514, 515, 516, 517, 518, 519, 520, 521 ve 524 sayılı
KHK'ler ise dayandıkları 3911 sayılı Yetki Yasası'nın iptali nedeniyle
Anayasa'ya aykırı görülerek iptal edilmişlerdir.
Olağanüstü Hal KHK'leri, dayanaklarını doğrudan doğruya
Anayasa'dan (mad. 121) alırlar. Bu tür KHK'lerin bir yetki yasasına dayanması
gerekli değildir. Buna karşın, olağan KHK'lerin bir yetki yasasına dayanmaları
zorunludur. KHK'ler, yasa gücünü dayandıkları yetki yasasından alırlar. Bu
nedenle KHK'ler ile dayandıkları yetki yasası arasında çok sıkı bir bağ vardır.
Yetki Yasası, KHK ve KHK'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce
aynen ya da değiştirilerek kabulü birbirlerinden bağımsız işlemler olmayıp
Anayasa'da öngörülen bir sürecin değişik aşamalarıdır. KHK'nin yetki yasası ile
olan bağı, KHK'yi aynen ya da değiştirerek kabul eden yasa ile kesilir. Bu
yasa, KHK'yi kendi bünyesine alarak genel anlamda bir yasa niteliğine
dönüştürür. Bu nedenle, KHK ile dayandığı yetki yasası arasındaki bağ
KHK'nin aynen ya da değiştirilerek yasaya dönüşmesine kadar devam etmektedir.
KHK, yasa gücünü, dayandığı yetki yasası ile konulan esaslara uygunluğu ve
yetki yasasının da Anayasa'ya uygunluğu varsayıldığı için kazanmaktadır. Yetki
yasasının Anayasa'ya aykırılığının saptanması ya da bu nedenle iptaline karar
verilmesi durumunda, bu varsayım gerçekleşmediğinden, bu yasaya dayanılarak
çıkartılan KHK Anayasal dayanaktan yoksun kalır. Bu durumda KHK, Anayasa'nın
uygun gördüğü ölçünün ötesinde verilen bir yetkinin kullanılması sonucu
çıkartılmış olması nedeniyle Anayasa'ya aykırılık oluşturur. KHK; yetki
yasasına ve içeriği yönünden de Anayasa'ya aykırı bulunmasa bile dayandığı
yetki yasası Anayasa'ya aykırı ise bu nedenle iptali gerekir.
KHK'nin Anayasa'ya uygun bir yetki yasasına dayanması geçerliliğin
ön koşuludur. Bir yetki yasasına dayanmadan çıkartılan veya dayandığı yetki
yasası Anayasa'ya aykırı olan bir KHK'nin kuralları, içerikleri yönünden
Anayasa'ya aykırılık oluşturmasalar bile, Anayasa'ya uygunluğundan söz
edilemez.
Öbür yönden, KHK'lerin Anayasa'ya uygunluk denetimleri yasaların
denetimlerinden farklıdır. Anayasa'nın 11. maddesinde; "Kanunlar Anayasaya
aykırı olamaz." denilmektedir. Bu nedenle yasaların denetiminde, onların
yalnızca Anayasa kurallarına uygun olup olmadıkları saptanır. KHK'ler ise konu,
amaç, kapsam ve ilkeleri yönünden hem dayandıkları yetki yasasına hem de
Anayasa'ya uygun olmak zorundadırlar. Bu nedenlerle, KHK kurallarının içerikler
yönünden de Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılabilmesi için öncelikle ortada
Anayasa'ya uygun bir Yetki Yasasının varlığı gerekir.
KHK'lerin Anayasa'ya aykırılığı saptanmış ya da bu nedenle iptal
edilmiş bir yetki yasasına uygun olup olmadığının incelenmesi ise denetimi
anlamsız kalır. Çünkü Anayasa'ya aykırı bir yetki yasasına dayanılarak
çıkartılan KHK'lerin Anayasa'ya uygun görülmesi olanaksızdır.
Yetki yasasının iptalinin, bu yasaya dayanılarak çıkartılan
KHK'lere etkisinin Anayasa'nın 153. maddesi çerçevesinde değerlendirilmesi
uygun değildir. Çünkü, Anayasa'nın 153. maddesindeki "İptal kararları
geriye yürümez." kuralına dayanılarak, yetki yasasının iptaline ilişkin
kararın, Resmî Gazete'de yayımı gününe kadar çıkarılan KHK'leri etkilemeyeceği
sonucu çıkarılamaz.
Bütün bu nedenlerle, Anayasa'ya aykırılığı saptanan ya da iptaline
karar verilen yetki yasasına dayanılarak çıkarılan KHK'lerin, Anayasa'nın
Başlangıç'ındaki "Hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen
hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına
çıkamayacağı", 2. maddesindeki "Hukuk devleti" ilkeleriyle 6.
maddesindeki "Hiç kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet
yetkisi kullanamaz." kuralı ve KHK çıkarma yetkisine ilişkin 91.
maddesiyle bağdaştırılmaları olanaksızdır.
Bir yetki yasasına dayanmadan çıkartılan, yetki yasasının kapsamı
dışında kalan, dayandığı yetki yasasının Anayasa'ya aykırılığı saptanan ya da
Anayasa'ya aykırılığı nedeniyle iptal edilen KHK'lerin anayasal konumları
birbirinden farksızdır. Böyle durumlarda KHK'ler anayasal dayanaktan yoksun
bulunduklarından içerikleri Anayasa'ya aykırı bulunmasa bile dava açıldığında
iptalleri gerekir.
3- 538 sayılı KHK'nin İtiraz Konusu Kuralının Anayasa'ya
Aykırılığı Sorunu
İtiraz konusu kuralı içeren 538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname
1.6.1994 günlü, 3991 sayılı Yetki Yasası'na dayanılarak çıkartılmıştır. KHK'nin
dayandığı 3991 sayılı Yetki Yasası Anayasa Mahkemesi'nin 29.11.1994 günlü, Esas
1994/68, Karar 1994/80 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Böylece, 538 sayılı KHK, anayasal dayanaktan yoksun kalmıştır.
KHK'lerin yargısal denetim bölümünde açıklanan nedenlerle,
Anayasa'ya aykırı görülerek iptal edilen 3991 sayılı Yetki Yasası'na
dayanılarak çıkarılmış bulunan 538 sayılı KHK Anayasa'nın Başlangıç'ında yer
alan kayıtsız şartsız Türk Milleti'nin olan egemenliği "... millet adına
kullanmağa yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasa'da gösterilen
hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına
çıkamayacağı; "2. maddesindeki "hukuk devleti", 6. maddesindeki
"Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasa'dan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz" ilkeleriyle, KHK çıkarma yetkisine ilişkin 91. maddesine
aykırıdır. Bu durum karşısında, 538 sayılı KHK'nin 18. maddesi ile
değiştirilen 3182 sayılı Yasa'nın 38. maddesinin 2(a) bendinin "Tüzel
kişilere nakit olarak verilen krediler" yönünden iptali gerekir.
Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI ile Lütfi F. TUNCEL bu
görüşe katılmamışlardır.
B- İptal Hükmünün Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu
Anayasa'nın 153. maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 53. maddesi uyarınca, yasa,
kanun hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların belirli madde veya hükümleri iptal kararının Resmî Gazete'de
yayımlandığı gün yürürlükten kalkar. Ancak, Anayasa Mahkemesi, iptal kararı ile
meydana gelecek olan hukuksal boşluğu kamu düzenini tehdit veya kamu yararını
ihlâl edici nitelikte görürse, doldurulması için iptal kararının yürürlüğe
gireceği günü ayrıca kararlaştırabilir.
3182 sayılı Yasa'nın 538 sayılı KHK ile değişik 38. maddesinin
ikinci fıkrasının sınırlama kararı gereğince incelenen itiraz konusu (a)
bendinin iptali sonucu doğan hukuksal boşluk kamu yararını bozacak nitelikte
görüldüğünden Anayasa'nın 153. ve 2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesi gereğince
iptal kararının Resmî Gazete'de yayımlanmasından başlayarak dört ay sonra
yürürlüğe girmesi uygun bulunmuştur.
VI- SONUÇ
A- 16.6.1994 günlü, 538 sayılı "Bankalar Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Hükmünde Kararname"nin 18. maddesiyle
değiştirilen 3182 sayılı Yasa'nın 512 sayılı KHK ile değişik 38. maddesinin
sınırlama kararı uyarınca incelenen (2a) bendinin "Tüzel kişilere nakit
olarak verilen krediler" yönünden Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Güven DİNÇER, Haşim KILIÇ, Sacit ADALI ile Lütfi F. TUNCEL'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B- İptal edilen kuralın doğuracağı hukuksal boşluk kamu düzenini
bozucu nitelikte görüldüğünden, Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla,
2949 sayılı Yasa'nın 53. maddesinin dördüncü ve beşinci fıkraları uyarınca
İPTAL KARARININ, RESMİ GAZETE'DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DÖRT AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE, OYBİRLİĞİYLE,
18.1.1996 gününde karar verildi.
|
|
|
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
|
|
|
Üye
Samia AKBULUT
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
Üye
Sacit ADALI
|
Üye
Ali HÜNER
|
|
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
Üye
Fulya
KANTARCIOĞLU
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1995/55
Karar Sayısı : 1996/1
Anayasa Mahkemesi'nin 29.11.1994 günlü, Esas : 1994/68, Karar :
1994/80 sayılı kararındaki iptal gerekçesi :
"538 sayılı Kanun Hükmünde Kararname 1.6.1994 günlü, 3991
sayılı Yetki Yasası'na dayanılarak çıkartılmıştır. 3991 sayılı Yetki Yasası'nın
538 sayılı KHK'nin dayanağını oluşturan bölümü Anayasa Mahkemesi'nin 1.6.1994
günlü, Esas: 1994/68, Karar: 1994/80 sayılı kararı ile iptal edilmiştir.
Böylece, 538 sayılı KHK anayasal dayanaktan yoksun
kalmıştır."
"Bu durum karşısında dava dilekçesinde ileri sürülen diğer
aykırılık savları üzerinde durulmaksızın 538 sayılı KHK'nin iptali
gerekir." biçimindedir.
Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmasına yetki verilmesi,
Anayasa'nın 87. ve 91. maddelerine dayanmaktadır. 87. maddede Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin görev ve yetkileri arasında "Bakanlar Kuruluna belli
konularda Kanun Hükmünde Kararname çıkarma yetkisi vermek"te sayılmış, 91.
maddede de, Kanun Hükmünde Kararname çıkarılmasına yetki veren yasada bulunacak
ögeler belirtilmiş, bu maddenin son bendinde ise "kanun hükmünde
kararnameler, Resmî Gazetede yayımlandıkları gün yürürlüğe girerler. Ancak,
kararnamede yürürlük tarihi olarak daha sonraki bir tarih de
gösterilebilir." hükmü getirilmiştir.
Anayasa'nın hiçbir hükmünde, "Yetki yasalarının iptali
halinde, bu yetki yasalarının hukuken var olduğu dönemde, bu yasalara göre
çıkarılmış kanun hükmünde kararnamelerin esasının incelenmesine gerek kalmadan
iptal edileceği yolunda" doğrudan bir kural bulunmamaktadır. Bu husus
çoğunluğun anayasal bir yorumu olarak ortaya çıkmaktadır.
Kanun hükmünde kararnameler çıktığı tarihte, yasal olan bir yetki
yasasına göre çıkarılmaktadır. Bu yetki yasası o tarihte yürürlüktedir ve
geçerlidir. Buna dayanılarak çıkarılan KHK'nin de bir hukuki dayanağı vardır.
İptal veya itiraz yoluyla konu Anayasa Mahkemesi'nin önüne getirilip karar
verilinceye kadar da bu kanun hükmünde kararname yürürlüktedir.
Burada asıl olan KHK'nin, çıktığı tarihte yasal olarak kabul
edilen, bir yetki yasasına dayanıp dayanmadığıdır. İncelenmesi gereken esas
unsur bu olmalıdır. Eğer yetki yasası yürürlükte ise, herhangi bir nedenle
iptal edilmemiş ya da yürürlük süresi dolmamışsa, çıkarılmış KHK de Anayasal
dayanağa oturmuş demektir. Sonradan o yetki yasasının yürürlükten kaldırılması
ya da yürürlük süresinin sona ermesi KHK'nin anayasal dayanaktan yoksun kaldığı
anlamına gelmez.
Ayrıca Yetki Yasası'nın iptali nedeniyle KHK'nin de anayasal
dayanağının kalmadığı yolundaki görüş, iptal kararının etkisini KHK'nin çıkış tarihine
kadar çekmek anlamını taşır. Halbuki Anayasa'nın 153. maddesinin beşinci
bendinde "iptal kararları geriye yürümez" denilmektedir. Bu nedenle
bu yoldaki bir kararın Anayasa'nın 153. maddesinin belirlediği kuralla da
bağdaşmadığı görüşündeyiz.
1.6.1994 günlü, 3991 sayılı Yetki Yasası esastan incelenerek,
kararda belirtilen nedenlerle Anayasa'ya aykırı bulunmuştur. Bu husus
elbetteki, bu yetki yasasına dayanılarak çıkarılan KHK'leri de etkileyecektir.
Ancak bu durum esasa geçilmeden anlaşılamaz. Konunun esasa geçilerek
incelenmesi ve varsa Anayasa'ya aykırılıkların bu evrede ortaya konulması
gerekirdi.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu 538 sayılı KHK'nin esasının
incelenmesine geçilerek anayasal denetiminin yapılması ve Anayasa'ya aykırı bir
yönü varsa iptal edilmesi gerekirdi. Yalnızca KHK'nin yasal dayanağını teşkil
eden 3991 sayılı Yetki Yasası'nın iptal edilmiş olması nedeniyle,
"Anayasal dayanaktan yoksun kalındığı" gerekçesine dayanılarak, işin
esasına geçilmeden iptal kararı verilmesinde isabet görülmemektedir.
Bu nedenle 16.6.1994 günlü ve 538 sayılı KHK'nin esasına
girilmeden "anayasal dayanaktan yoksun kalındığı" gerekçesiyle
verilen iptal kararına katılmıyoruz.
|
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Lütfi F.
TUNCEL
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı : 1995/55
Karar Sayısı : 1996/1
Çoğunluk gerekçesinde özetle; 3991 sayılı Yetki Yasası iptal
edilmiş olduğundan buna dayanılarak çıkarılmış KHK'lerinde yasal dayanağı
kalmayacağından esasın incelenmesine geçmeden iptali gerekir denilmektedir.
Dava konusu KHK'nin esasına geçilerek Anayasal denetimi yapılmalı
idi. Salt "yasal dayanağı kalmadığı gerekçesinden" hare ketle esasa
geçmeden Anayasa'ya aykırı görüp iptal etmek mümkün değildir.
KHK'ler Anayasa'nın 91. maddesi gereğince yetki yasasında belirtilen
çerçeve içinde çıkarılabilir. Yani KHK'yi çıkarma yetki si bu yasa ile verilir.
KHK'nin çıktığı tarihte yetki yasası yürürlükte olduğuna, yani buna dayanarak
çıkarıldığına göre "yasal dayanaktan yoksundur" demek hukuka uygun
düşmez. KHK hukuk alemine çıktığı tarihte yetki yasası var mıdır yok mudur buna
bakılmalıdır. Yetki Yasası, KHK'ye bu hayatiyeti verdikten sonra onun
yürürlükten kaldırılması, süresinin sona ermesi KHK'nin yasal dayanaktan
yoksun kaldığı anlamına gelemez.
Aynı durum Yetki Yasasının Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilmesi
halinde de devam eder. "Dayanak" yönünden, bir yasanın yürürlükten
kaldırılması, süresinin sona ermesi ya da iptal edilmesi arasında hiç bir fark
yoktur. Bu üç halde de sonuçta yasa varmışçasına hukukî tasarrufta bulunulamaz.
Ama yasa sona ermeden evvel doğan hukukî neticeler hayattadır ve varlığını
devam ettirirler.
Ancak bu yasalara dayanılarak yapılan tasarruflar hakkında hukuka
aykırılık gerekçesi ile dava açılmışsa yasal dayanak yönünden değil, esastan
inceleme yapılarak varsa aykırılık iptal edilir.
Yetki Yasası esastan Anayasaya aykırı bulunarak iptal edilmiştir.
Konusu, amacı, kapsamı ve ilkeleri yönünden tesbit edilen anayasal aykırılıklar
ilgili KHK'leri de mutlaka etkiler. Yetki Yasasının belirtilen unsurlarındaki
bu aykırılıklar KHK'lere intikal eder. Ama bu aykırılık "Yasal
Dayanak" gibi şekli değil esasa ilişkin bir aykırılıktır. Bu da ancak
KHK'nin esasına geçilerek yapılacak bir inceleme sonunda tesbit
edilebilir.
Yetki Yasası'nın iptali nedeniyle KHK'nin yasal dayanağının
kalmadığını söylemek, iptal kararının etkisini KHK'nin hukuk alanına çıktığı
tarihe kadar çekmek anlamını taşır. Böyle bir anlayışa Anayasa'nın 153.
maddesindeki iptal kararlarının geriye yürüyemeyeceği ilkesi izin vermez.
Bu nedenle KHK'nin esasının incelenmesine geçmeden sadece
"Yasal Dayanaktan Yoksun Kalması" sebebine dayalı bir Anayasa'ya
aykırılık gerekçesine katılmıyoruz.
|
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Sacit ADALI
|