ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1993/20
Karar Sayısı : 1993/17
Karar Günü : 20.4.1993
R.G. Tarih-Sayı :29.05.1993-21595
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 7.1.1981
günlü, 2370 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değişik 537. maddesinin altıncı
fıkrasının Anayasa'nın Başlangıcı ile 2., 10., 58., 138. ve 141. maddelerine
aykırılığı savıyla sürülerek iptali istemidir.
I- OLAY :
Sanık hakkında buğulanan okul penceresinin camına eliyle
"PKK, HECO, PKK, CİVAN, CİĞERVİN, FREİRE, PKK, HECO CİVAN APO"
şeklinde yazı yazarak "Kanunun cürüm saydığı fiili övmek" suçunu
işlediği belirtilerek Türk Ceza Yasası'nın 312/1. maddesine göre
cezalandırılması için açılan davada, sanığa Türk Ceza Yasası'nın 537/3.maddesinin
uygulanması olasılığı nedeniyle Ceza Muhakemeleri Usulü Yasası'nın 258. maddesi
uyarınca ek savunma hakkı verilmesi sonunda, belirtilen maddenin Anayasa'ya
aykırı olduğu kanısına varan Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi, 765 sayılı
Yasa'nın değişik537. maddesinin üçüncü fıkrasının iptali istemiyle 23.3.1993
gününde kendiliğinden Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A. İptali İstenilen Yasa Kuralı :
7.1.1981 gününde kabul edilip 10.1.1981 günlü, 17216 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan "Türk Ceza Kanununun Bazı Maddelerinde Değişiklik
Yapılmasına, Bazı Maddelerine Yeni Fıkralar Eklenmesine Dair 2370 sayılı
Kanun"un, 18. maddesiyle değişen Türk Ceza Yasası'nın 537. maddesinin yeni
biçimi şöyledir:
"Madde 18.- Her kim kamu hizmeti gören daire veya kurumlar
veya hertürlü eğitim ve öğretim kuruluşlarının yetkilileri tarafından duvarlara
yapıştırılmış veya özel yerlere konulmuş basılı olan veya olmayan her türlü
belge, resim, el yazısı kağıt veya levhaları bulundukları yerlerden çıkarır ya
da yırtar veya tahrip eder veya bunları her ne biçimde olursa olsun
okunamayacakveya içeriklerinin başka biçimde anlaşılmasına sebebiyet verecek
şekillere veya işe yaramayacak hale sokarsa eylem başka bir suçu oluştursa bile
ayrıca üç aydan altı aya kadar hafif hapse ve bin liradan az olmamak üzere
hafif para cezasına mahkum edilir.
Kamu hizmetine tahsis edilmiş binaların veya mabetlerin veya anıt,
büst ve heykellerin veya 1710 sayılı Eski Eserler Kanununda sayılı eski eser niteliğindeki
taşınır veya taşınmazların, her türlü eğitim ve öğretim kurumlarının veya
öğrencilerin toplu halde oturdukları yurt ve benzeri yerlerin veya bunların
eklentilerinin herhangi bir yerine basılı olan veya olmayan, elle yapılmış veya
yazılmış her türlü yazı, resim ve işaretleri veya bunları içeren kağıt, pano,
pankart, bant ya da benzerlerini yetkili memur ve mercilerin önceden verilmiş
yazılı müsaadesi olmadan asanlar veya koyanlar yahut bunlardan suç konusu
teşkil edenlerin asılmasına veya konulmasına müsaade edenler, eylem başka bir
suçu oluştursa bile ayrıca bir yıldan iki yıla kadar hafif hapis ve beşbin
liradan az olmamak üzere hafif para cezasına mahkum edilir.
İkinci fıkra kapsamındakilerin herhangi bir yerini her ne suretle
olursa olsun boyayanlar veya bunlara yazı veya resim ya da işaret yapanlar,
yapıştıranlar hakkında da eylem başka bir suçu oluştursa bile ikinci fıkrada
yazılı cezalar uygulanır. Yukarıdaki fıkralarda gösterilen eylemler derneklerin
veya benzeri kuruluşların veya kanun dışı vücude getirilen veya kanuna aykırı
faaliyetleri sebebiyle kapatılan dernek veya diğer kuruluşların mensupları
tarafından veya onların iştirakiyle veya mensup olmasalar bile bu kuruluşların
adına veya adları kullanılarak yapıldığı takdirde sözü edilen fıkralardaki
cezalar iki katı olarak hükmedilir. Şu kadar ki hafif hapis cezası iki yılı
aşamaz.
Yukarıdaki fıkralardaki eylemleri küçüklere veya ceza ehliyeti
olmayan kişilere işletenlere yukarıdaki fıkralar uyarınca verilecek cezalar
yarı oranında artırılarak hükmolunur.
Bu maddenin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci
fıkralarına göre hükmolunacak cezalar ertelenemez ve bunların yerine 647 sayılı
Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanunun 4 ncü maddesinde belirtilen ceza ve
tedbirler uygulanamaz.
Bu maddede suç sayılan eylemlerin işlenmesinden dolayı sebebiyet
verilen zararların tazminine re'sen hükmolunur.
Yukarıdaki fıkralardaki eylemler, siyasal veya ideolojik olmayan
amaçlarla işlenir ve içeriği bakımından bir suç oluşturmazsa yukarıdaki
fıkralarda yazılı cezalar üç aya kadar indirilebilir.
İkinci ve üçüncü fıkralarda gösterilen fiillerin eserlerini derhal
ortadan kaldırmayan ve bunların yok edilmesi için gerekli işlemlere girişmeyen
yetkililer hakkında bu Kanunun 230 ncu maddesinde yazılı cezalar uygulanır.
298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri
Hakkındaki Kanun hükümleri saklıdır."
B. İtirazda Dayanılan Anayasa Kuralları :
İtiraza dayanak yapılan Anayasa maddeleri şunlardır :
1." Başlangıç
Ebedi Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin,
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekatı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Milli
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabul ve tasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA: - Türkiye Cumhuriyetinin
kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik
anlayışı ve O'nun inkılap ve ilkeleri doğrultusunda;
- Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddi ve manevi
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayrımının Devlet organları arasında üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
- Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk milli menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihi ve
manevi değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılapları ve
medeniyetçiliğinin karşısında korunma göremeyeceği ve laiklik ilkesinin gereği
kutsal din duygularının, devlet işlerine ve politikaya kesinlikle
karıştırılmayacağı;
- Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca Türk vatandaşlarının milli gurur ve iftiharlarda, milli
sevinç ve kederlerde, milli varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,huzurlu
bir hayat talebine hakları bulunduğu;
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye aşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
2. "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
4. "MADDE 58.- Devlet, istiklal ve Cumhuriyetimizin emanet
edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk ilke ve inkılapları
doğrultusunda ve Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü ortadan
kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı
tedbirleri alır.
Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden,
suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için
gerekli tedbirleri alır."
5. "MADDE 138.- Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar;
Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm
verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle
değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez."
6. "MADDE 141.- Mahkemelerdeduruşmalar herkese açıktır.
Duruşmaların bir kısmının veya tamamının kapalı yapılmasına ancak genel ahlakın
veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde karar verilebilir.
Küçüklerin yargılanması hakkında kanunla özel hükümler konulur.
Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır.
Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,
yargının görevidir."
C- İlgili Anayasa Kuralı :
"GEÇİCİ MADDE 15.- 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel
seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk
milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin,
bu Konseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis
Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası
ileri sürülemez ve bu maksatla herhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ,
merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta
bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Bu dönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler
ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve
tasarrufların Anayasaya aykırılığı iddia edilemez."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca yapılan ilk
inceleme toplantısında, ilk incelemeye ilişkin rapor, itiraz yoluna başvuran
mahkemenin gerekçesi, iptali istenen yasa kuralı ve ilgili Anayasa kurallarıyla
bunların gerekçeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
İtiraz yoluna başvuran Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi'nin
Anayasa'ya aykırılık savlarını değerlendirmeden önce itiraz konusu kuralın
Anayasa'ya aykırı olduğu savında bulunulup bulunulamayacağı sorunu üzerinde
durulmuştur.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddelerine göre, bir davaya bakmakta
olan mahkeme, o davada uygulanacak yasa hükümlerini Anayasa'ya aykırı görür ya
da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırsa, bu konuda bir karar verilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya
yetkilidir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu'nun 257. maddesinde "Hükmün
mevzuu, duruşmanın neticesine göre iddianamede gösterilen fiilden
ibarettir." hükmü yer almaktadır. Mahkemenin elindeki işte iddianamede
fiil "yazı yazmak" olduğuna göre ek savunma hakkı tanınarak sanığın
TCK'nun 312. maddesiyle birlikte veya sadece TCK'nun 537/3. maddesiyle mahkum
edilmesi mümkündür. TCK'nun 537. maddesi için ayrıca dava açılmış olması
gerekmez. Bu bakımdan üçüncü fıkra ile mahkumiyet hükmü verilmesi ve buna bağlı
olarak altıncı fıkranın uygulanması mümkündür. Bu bakımdan, itiraz yoluna
başvuran Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi'nin bakmakta olduğu ve görevi
kapsamına giren bir dava bulunduğu gibi iptali istenen yasa kuralı da odavada
uygulanacak kural durumundadır. Ancak, itiraz konusu maddeye son şeklini veren
Türk Ceza Kanunu'nun Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına, Bazı Maddelerine
Yeni Fıkralar Eklenmesine Dair 2370 sayılı Yasa, 7.1.1981 gününde kabul
edilmiştir. Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 1980'den, ilk genel
seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı
oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk
milleti adına kullanan Milli Güvenlik Konseyi'nin çıkardığı yasaların
Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulamayacağını öngörmektedir. Bu durumda
7.1.1981 günlü, 2370 sayılı Yasa'nın Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyecek
ve iptali istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne başvurulamayacaktır.
7 Kasım 1982'de halkoyu ile kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın öngördüğü biçimde yapılan ilk seçimler sonucu oluşan Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin ilk Başkanlık Divanı 6.12.1983'de toplanmış ve böylece
yasama görevinin kullanılması, yeni bir düzene bağlanarak, ulusal istenci
temsil eden yasama meclisine bırakılmıştır.
Anayasakoyucunun, söz konusu kural ile Milli Güvenlik Konseyi ve
Danışma Meclisi'nin yasama yetkisini tek başına ya da birlikte kullandığı
dönemde kabul edilen bütün yasalar ve kanun hükmünde kararnameler ile 2324
sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Yasa uyarınca alınan karar ve yapılan işlemleri
Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışında tutmak amacında olduğu anlaşılmaktadır.
27.10.1980 günlü, 2324 sayılı "Anayasa Düzeni Hakkında
Kanun"un, 4. maddesinde; "Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve
kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden
sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu Kararnamelerinin ve üçlü
kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali" isteminin ileri
sürülemeyeceği öngörülmekte, 6. maddesinde de; "Milli Güvenlik Konseyinin
Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul
edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve
334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve
yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları
tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer" denilmektedir.
Buradaki amaç hiç kuşkusuz, olağanüstü döneminolağanüstü koşullarının
gerektirdiği işlemlere yasal kolaylık sağlayabilmektedir. Anayasa Düzeni
Hakkında Yasa, 1982 Anayasası'nın Geçici 3. maddesiyle yürürlükten kaldırıldığı
için Anayasa'nın Geçici 15. maddesinin konulmasına gereksinim duyulmuştur.
Anayasa'da genel nitelikleri belirli konuları düzenleyen kurallar
yanında, belirli konuları düzenleyen özel kurallar da vardır. Bilindiği üzere
bir konu, kendine özgü kurallarla düzenlenmemişse sorunların çözümünde genel
kurallara gidilir, ancak o konuda özeldüzenlemeler varsa ve bu düzenlemeler
açık seçikse artık genel kurallara başvurulması düşünülemez.
Anayasa kural ve ilkeleri, etki ve değer bakımından eşit olup
hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulmasına olanak
bulunmadığından, bunların bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde
tutularak uygulanmaları zorunludur. Sözü edilen Geçici 15. maddenin de bir
Anayasa kuralı olarak, Anayasa'da yer almış bulunan diğer kurallarla etki ve değer
bakımından eşit olduğunda kuşku yoktur. Bu bakımından, Anayasa'da yer alan bu
ve bunun gibi belli bir konuya ilişkin kuralların Anayasa'da varolan genel
ilkelerden ayrı nitelikte oldukları ileri sürülerek Anayasa'ya
aykırılıklarından söz edilemez. Anayasa'da belli bir konuyu düzenleyen özel
ilke varken,okonuyu da kapsamı içine alabilecek nitelikte bir genel ilke
bulunsa bile onun değil, konuya özgü Anayasa ilkelerinin uygulanması gerekir.
Söz konusu maddenin, "Geçici madde" olarak adlandırılmış
bulunması etki ve değer bakımından Anayasa'nın öteki maddelerinden daha zayıf
ve önemsiz olduğu biçiminde yorumlanmasına neden olamaz. Çünkü, geçici
maddeler, genellikle geçiş dönemlerine ilişkin işlemlerin uygulama yöntemini ve
kapsamını gösteren ayrık hükümleri içerirler. Hukukta genel kural olarak,
yasalar, yayımından sonraki olaylara ve durumlara uygulanırlar. Bu ilkenin en
çarpıcı ayrıklığı, yasalardaki geçici kurallardır. Bu nedenle yasaların geçici
maddeleri ile esas maddeleri arasında çelişiklik varsa, özel niteliği nedeniyle
esas maddeden önce uygulanırlar. Çünkü, yasakoyucu, kuralın ayrıklığında kamu
yararı görmüştür. Bilindiği gibi, özel düzenlenmenin genel düzenlemeden önce
geleceği hukukun genel bir ilkesidir. Bu nedenle, bir yasada öncelik alan geçici
maddeler uygulanıp sonuçları tümüyle alındıktan sonra yürürlükten kalkmış
olurlar. Aksi takdirde, yasalardaki geçici maddeler, yasanın bir ayrıklık
olarak kapsadıkları konularla birlikte geçerliliklerini sürdürürler. Başka bir
anlatımla, yasakoyucunun yasa tekniği, kamu hizmetinin niteliği, yasama
politikasının gereği olarak ayrık kurallar koyabileceğinde duraksanamaz.
Yasalar her şeyden önce, sözü ile uygulanır. Yasa metinlerinin,
kullanılan sözcüklerin hukuk dilindeki anlamlarına göre anlaşılması gerekir.
Yasa kuralının, günün sosyal ve ekonomik gerekleriyle çeliştiği sanılsa bile
yürürlükte kaldığı sürece uygulanması, hukukun gereğidir. Kimi düşünce ve
gerekçelerle bu kuralın dışına çıkılması, metinlerin anlamlarından başka
biçimlerde yorumlanması, metnin bir tür düzeltilmesine kalkışılması, aslında
yasada olmayanı yasaya yakıştırmak ve yorum yoluyla amacını değiştirmek ya da
yasakoyucunun yerini almak olur.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık savını incelerken; öbür
yargı organları da denetimlerini yapar ya da bir yasayı uygularken öncelikle
yasaların sözel içeriklerini gözönünde tutmaktadırlar. Öte yandan Anayasa'nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi, Anayasa'nın 11. maddesinde; "Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz." biçiminde açıklanmıştır.
Anayasa'nın bu temel ilke ve buyruğuna uygun ve anayasal koruma altında bulunan
yasa kurallarının Anayasa'ya aykırılığı elbette düşünülemez.
Anayasa'nın uluslararası andlaşmaları uygun bulma ile ilgili 90.
maddesinde de; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz." hükmü yer almaktadır. Bu ve Geçici 15.
maddedekidüzenleme, Anayasa'da yer alan genel hukuk ilkelerinin ayrıklığını
oluşturan ulusal ve uluslararası uzlaşmalarla ilgili siyasal ağırlıklı
kurallardır.
Geçici 15. maddenin tümü dikkatli olarak incelendiğinde, yapılan
düzenlemede konu edilen yasalar için mutlak bir dokunulmazlığın sağlandığını
söylemek güçtür. Her şeyden önce Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi buna
olur vermez. Bu madde kapsamındaki, olağanüstü yönetimin olağanüstü koşulları
altında çıkarılan yasalarla yasa hükmündeki kararnameleringeçilen demokratik
düzen içinde değiştirilmesine ya da yürürlükten kaldırılmasına değin Anayasa'ya
uygunluk denetimi yolu ile belirtilen dönemin tartışma konusu yapılmamasında
kamu yararı görülmüştür. Ancak, yasakoyucu, siyasal ve sosyal gelişmelere ve
gereksinimlere göre, söz konusu yasal kurallardan gerekli gördüklerini
değiştireceği ya da kaldırılabileceği gibi Anayasa'da öngörülen koşullara
uyarak Anayasa'daki geçici maddeleri de kaldırabilir. Bunlar dışında bir yargı
organının Anayasa'yı dışlayan bir yorumla Geçici 15. maddeyi etkisiz duruma
getirmesi olanaksızdır.
Anayasa'nın "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir devlet yetkisi kullanamaz." açıklığını taşıyan 6. maddesi de çok
önemli temel bir ilke getirmiştir. Bu ilke tüm yetkilerin kaynağını Anayasa'dan
almazorunluluğunu, böyle olmadıkça geçersiz sayılacağını göstermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa, geçici 15. maddesi ile bir
dönemin yasal işlemlerinin Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulmasını uygun
görmemiş, bir anlamda yasaklamıştır. Ancak bunların hukuk devleti ilkesine
uygun biçimde yargı denetimine açılması, Anayasa'ya aykırılık savında bulunma
ve inceleme yasağının kaldırılmasına bağlı olup bu da Anayasa'nın 87. maddesi
uyarınca doğrudan yasama organının görev ve yetkisi kapsamına girmektedir.
Bu durumda, söz konusu kural hakkında, Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulmasına Anayasa'nın geçici 15. maddesi olanak vermediğinden itirazın,
başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
V- SONUÇ :
1.3.1926 günlü, 765 sayılı Türk Ceza Yasası'nın 7.1.1981 günlü,
2370 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle değişik 537. maddesinin altıncı fıkrasının;
A) Davada uygulanacak kural olduğuna Selçuk TÜZÜN'ün karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA,
B) 7.1.1981 tarihinde yürürlüğe girmiş olması karşısında bu kurala
yönelik itirazın, Anayasa'nın geçici 15. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince
başvuran mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE, Güven DİNÇER ile Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU'nun karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
20.4.1993 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
Üye
Mustafa BUMİN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/20
Karar Sayısı : 1993/17
I- 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre
içinde çıkarılan Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca çıkarılan karar ve tasarrufların
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilemeyeceği yolundaki Anayasa'nın geçici 15
inci maddesinin son fıkrasındaki kuralın, maddenin bütünü ile birlikte
değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekir.
Anayasa'nın geçici 15 inci maddesi, belirli bir dönemde fevkalade
şartlar altında siyasal görev yapan Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi
Üyeleri ile bu dönemde alınan kararları uygulayan kamu görevlilerini cezai,
mali ve hukuki sorumluluktan koruyan kurallar bütünüdür.
Bu dönemde çıkarılan Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilememesi, o dönem karar ve tasarruflarının
daha sonra Anayasa'ya aykırılık yoluyla hukuki tartışma konusu yapılmasını
önlemeye yöneliktir. Yoksa, bu olağanüstü dönem aşıldıktan ve demokratik ve
normal anayasal döneme geçildikten sonra 1980-1983 yılları arasında çıkan
kanunların uygulanması nedeni ile mahkemelerin itiraz yoluyla yaptıkları
Anayasa'ya aykırılık başvurularını önlemeye yönelik değildir.Nitekim, 1961
Anayasası'nın 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasına
paralel olan geçici 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Anayasa
Mahkemesi'ne itiraz yolunu kapatmak için çok ayrıntılı bir düzenleme yapmıştır.
Geçici 15 inci maddebu derece ayrıntılı ve kapsamlı düzenlenmemiştir. 1961 ve
1982 Anayasaları'nın, bu iki maddesinin mukayesesi, geçici 15 inci maddenin
Anayasa'ya aykırılık iddiasını önlemek için değil hukuki sorumluluk konusunu
çözümlemek için konulduğunu açıkça göstermektedir.
II- Anayasa'nın geçici 15 inci maddesinin Anayasa'nın yürürlüğü
ile ilgili 177 inci maddesi ile birlikte yorumlanması gerekir. Sözü edilen
madde hükümleri yürürlükte olan ve Anayasa'ya aykırılık taşıyan tüm hukuk
kurallarının yeni anayasa dönemi içindeki durumunu ele almakta ve açıklığa
kavuşturmaktadır. 177 inci maddenin (e) bendi hükmüne göre, Anayasa
hükümlerinin mevcut kurum ve kurallarla olan çelişkileri doğrudan doğruya
Anayasa hükümlerinin uygulanması ile çözümlenebilecektir.
Anayasa'nın 177 inci maddesinin (e) bendi hükmü ile Anayasa'nın
geçici 15 inci maddesindeki Anayasa'ya aykırılık iddiasını engelleyen hüküm, 12
Eylül 1980 ile TBMM'nin açılışı arasındaki tesis edilen tasarrufların
tartışılması dışında bütün Anayasa'ya aykırılık iddialarına imkan verici
anlamdadır. III- Geçici 15 inci madde ile ilgili olarak yapılacak engelleyici
bir yorum, 1980-1983 yıllarında yürürlüğe konulan yasaların anayasal denetimini
sürekli engelleme demektir. 1961 Anayasası'nın geçici 4 üncü maddesi ile
başlayanve 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesi ile sürdürülen bu durum,
pek çok konuda Türkiye'yi anayasası ile değil anayasanın yasaklayıcı geçici
hükümleri ile yönetilen bir ülke olma yükü altında bırakmaktadır. Anayasal
yorumlarda anayasal hakların eksiksiz kullanılması ve anayasal müesseselerin
bütünüyle çalışması temel yorum kuralı olmalıdır. Anayasa kurallarında
belirsizlik ve uyumsuzluk hallerinde Anayasa hükümlerinin bu yönde yorumlanması
ve Anayasa'nın geçici 15 inci ve 177 inci maddelerinin bu anlayışla ele
alınarak Anayasa'ya uygunluk denetiminin yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 152 ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28 inci maddesine
göre Mahkemenin itiraz başvurusunun esastan incelenmesi gerektiği oyuyla karara
karşıyım.
Güven DİNÇER
Başkanvekili
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/20
Karar Sayısı : 1993/17
İşin esasına geçilmesi oyuyla verilen karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1993/20
Karar Sayısı : 1993/17
Sanık hakkında "Kanunun cürüm saydığı bir fiili övmek"
suçundan dolayı eylemine uyan TCK'nun 312/1. maddesi uyarınca cezalandırılması
istemiyle kamu davası açılmıştır.
TCK'nun 537/3. maddesinde "... eylem başka bir suçu oluştursa
bile ikinci fıkrada yazılı cezalar uygulanır." denilmektedir.
Koşulları gerçekleştiğinde aynı fiil nedeniyle iki ayrı ceza
verileceğinden TCK'nun 537/3. maddesinin uygulanabilmesi için bu maddeye aykırı
davranıştan dava açılması gereklidir.
Mahkemenin bakmakta olduğu dava TCK'nun 312. maddesine
muhalefetten dolayı açılan davadır. Ek savunma hakkı verilip Cumhuriyet Savcısının
esas hakkındaki mütalaasından sadece TCK'nun 537/3. maddesinin uygulanmasını
istemesiyle dava açılmış sayılmaz. Sanık hakkında TCK'nun 537. maddesine
muhalefetten dolayı mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dava bulunmadığı,
anılan Kanunun 312/1. maddesine konu teşkil ettiği iddia olunan eylemin bu suça
dönüştürülemeyeceği, suçun vasıf değiştirdiğinin kabulüne olanak bulunmadığı
nazara alınarak, TCK'nun 537/6. madddesinin açılan bu davada mahkemece
uygulanacak kural olmaması gözetilerek itirazın öncelikle bu nedenle reddine
karar verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan, çoğunluğun bu konudaki görüşüne
katılmıyorum.