ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1992/7
Karar Sayısı : 1992/2
Karar Günü : 28.1.1992
R.G. Tarih-Sayı :12.03.1992-21169
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : İzmir 1. İşMahkemesi
İTİRAZIN KONUSU : 5.5.1983 günlü, 2822 sayılı "Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu"nun 9. maddesinin üçüncü fıkrasının
Anayasa'nın 10., 18., 48/1., 49. ve 53. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptali istenilmektedir.
I- OLAY :
Davacı şirketin İşyerinde hizmet akdiyle çalışan davalının bu
İşyerinden istifa ederek ayrılmasından sonra, davacı ile Türk Harb-İş Sendikası
arasında imzalanan toplu İş sözleşmesi hükümleri uyarınca davalıya ödenen ücret
farkının geri verilmesi istemiyle açılan davada, davalı vekilinin Anayasa'ya
aykırılık savının ciddi olduğu kanısına varan İzmir 1. İş Mahkemesi, 2822
sayılı Yasa'nın 9. maddesinin üçüncü fıkrasının iptali istemiyle 17.1.1992
tarihinde Anayasa Mahkemesi'ne başvurmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A. iptali istenen Yasa Kuralı :
5.5.1983 gününde kabul edilip 7.5.1983 günlü, 18040 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu'nun
İtiraz konusu hükmü içeren 9. maddesi şöyledir:
"Taraf sendika üyeliğinden ayrılma, çıkarılma veya üye
olmanın sonuçları :
MADDE 9- Toplu İş sözleşmesinden taraf İşçi sendikasının üyeleri
yararlanırlar.
Toplu İş sözleşmesinin imzalanması tarihinde taraf sendikaya üye
olanlar yürürlük tarihinden, imza tarihinden sonra üye olanlar ise
üyeliklerinin taraf İşçi sendi-kasınca İşverene bildirildiği tarihten itibaren
yararlanırlar.
Toplu İş sözleşmesinin imzası sırasında taraf İşçi sendikasına üye
bulunmayanlar, sonradan İşyerine girip de üye olmayanlar veya imza tarihinde
taraf İşçi sendikasına üye bulunup da ayrılanlar veya çıkarılanların toplu İş
sözleşmesinden yararlanabilmeleri, toplu iş sözleşmesinin tarafı İşçi
sendikasına dayanışma aidatı ödemelerine bağlıdır. Bu hususta İşçi sendikasının
muvafakati aranmaz. Dayanışma aidatı ödemek suretiyle toplu İş sözleşmesinden
yararlanmatalep tarihinden geçerlidir.
Dayanışma aidatı miktarı, üyelik aidatının üçte ikisidir.
Faaliyeti durdurulmuş sendikalara dayanışma aidatı ödenmez." B- İtirazda
Dayanılan Anayasa Kuralları :
1- "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi
düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün İşlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
2- "MADDE 18.- Hiç kimse zorla çalıştırılamaz. Angarya
yasaktır.
Şekil ve şartlan kanunla düzenlenmek üzere hükümlülük veya
tutukluluk süreleri içindeki çalıştırmalar; olağanüstü hallerde vatandaşlardan
istenecek hizmetler; ülke ihtiyaçlarının zorunlu kıldığı alanlarda öngörülen
vatandaşlık ödevi niteliğindeki beden ve fikir çalışmaları, zorla çalıştırma
sayılmaz."
3- "MADDE 48.- Herkes dilediği alanda çalışma ve sözleşme
hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.
4- "MADDE 49.- Çalışma herkesin hakkı ve ödevidir.
Devlet çalışanların hayat seviyesini yükseltmek, çalışma hayatını
geliştirmek için çalışanları korumak, çalışmayı desteklemek ve İşsizliği
önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak için gerekli tedbirleri alır.
Devlet, İşçi-İşveren ilişkilerinde çalışma barışının sağlanmasını
kolaylaştırıcı ve koruyucu tedbirler alır."
5- "MADDE 53.- İşçiler ve İşverenler, karşılıklı olarak
ekonomik ve sosyal durumlarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla toplu
İş sözleşmesi yapma hakkına sahiptirler.
Toplu İş sözleşmesinin nasıl yapılacağı kanunla düzenlenir.
Aynı İşyerinde, aynı dönem için, birden fazla toplu İş sözleşmesi
yapılamaz ve uygulanamaz."
C- ilgili Anayasa Kuralı :
"GEÇİCİ MADDE 15.- 12 Eylül 1980 tarihinden, ilk genel
seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet Meclisinin Başkanlık Divanını
oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde, yasama ve yürütme yetkilerini Türk
Milleti adına kullanan, 2356 sayılı Kanunla kurulu Milli Güvenlik Konseyinin,
buKonseyin yönetimi döneminde kurulmuş hükümetlerin, 2485 sayılı Kurucu Meclis
Hakkında Kanunla görev ifa eden Danışma Meclisinin her türlü karar ve
tasarruflarından dolayı haklarında cezai, mali veya hukuki sorumluluk iddiası ileri
sürülemez ve bu maksadaherhangi bir yargı merciine başvurulamaz.
Bu karar ve tasarrufların idarece veya yetkili kılınmış organ,
merci ve görevlilerce uygulanmasından dolayı, karar alanlar, tasarrufta
bulunanlar ve uygulayanlar hakkında da yukarıdaki fıkra hükümleri uygulanır.
Budönem içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile
2324 sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar ve
tasarrufların Anayasaya aykırılığı iddia edilemez."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca yapılan ilk
inceleme toplantısında, ilk incelemeye ilişkin rapor, İtiraz yoluna başvuran
Mahkeme'nin gerekçesi, iptali istenen Yasa kuralı ve ilgili Anayasa
kurallarıyla bunların gerekçeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp
düşünüldü:
İtiraz yoluna başvuran İzmir 1. İş Mahkemesi'nin Anayasa'ya
aykırılık savlarını değerlendirmeden önce İtiraz konusu kuralın Anayasa'ya
aykırı olduğu savında bulunulup bulunulamayacağı sorunu üzerinde durulmalıdır.
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Yasa'nın 28. maddelerine göre, bir davaya bakmakta
olan mahkeme, o davada uygulanacak yasa hükümlerini Anayasa'ya aykırı görür ya
da taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık savının ciddi olduğu kanısına
varırsa,bu konuda bir karar verilmesi için Anayasa Mahkemesi'ne başvurmaya
yetkilidir.
İtiraz yoluna başvuran İzmir 1. İş Mahkemesi'nin bakmakta olduğu
ve görevi kapsamına giren bir dava bulunduğu gibi iptali istenen yasa kuralı da
o davada uygulanacak kural durumundadır. Ancak, Toplu İş Sözleşmesi Grev ve
Lokavt Yasası, 5.5.1983 gününde kabul edilmiştir. Anayasa'nın geçici 15.
maddesi, 12 Eylül 1980'den, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük
Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde,
yasama ve yürütme yetkilerini Türk milleti adına kullanan, Milli Güvenlik
Konseyi'nin çıkardığı yasaların Anayasa'ya aykırılığı savında
bulunulamayacağını öngörmektedir. Bu durumda 5.5.1983 günlü, 2822 sayılı
Yasa'nın Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülemeyecek ve iptali istemiyle Anayasa
Mahkemesi'ne başvurulamayacaktır.
Hernekadar 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt
Yasası'nın bazı maddeleri 3.6.1986 günlü, 3299 saydı, 27.5.1988 günlü, 3451
sayılı Yasalarla değiştirilmiş ise de, anılan maddenin İtiraz konusu 9.
maddesinde herhangi bir değişiklik yapılmadığı ve İtiraz konusu kuralın Milli
Güvenlik Konseyi'nin yönetimi döneminde çıkarılmış yasa kuralı olma niteliğini
yitirmediği görülmektedir. Bu nedenle Anayasa'nın Geçici 15. maddesi, iptali
istenen kuralın İtiraz yolu ile Anayasa'ya aykırı olduğu savına olanak
vermemektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 16.10.1990 günlü, Esas 1990/32, Karar
1990/25 sayılı kararında da belirtildiği gibi, madde metninde, 12 Eylül 1980
tarihinden, ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Başkanlık Divanını oluşturuncaya kadar geçecek süre içinde
çıkarılan yasalar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324 sayılı Anayasa Düzeni
Hakkında Yasa uyarınca alınan kararla yapılan İşlemlerinAnayasa'ya aylan olduğu
savında bulunulamaz. Bu durum karşısında, söz konusu dönemde çıkarılan yasalar
hakkında Anayasa Mahkemesi'nde doğrudan iptal davası açılamayacağı gibi İtiraz
yoluyla bile Anayasa'ya aykırılık savında bulunulamaz.
7 Kasım 1982'de halkoyu ile kabul edilen Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası'nın öngördüğü biçimde yapılan ilk seçimler sonucu oluşan Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nin ilk Başkanlık Divanı 6.12.1983'de toplanmış ve böylece
yasama görevinin kullanılması, yeni bir düzene bağlanarak,ulusal istenci temsil
eden yasama meclisine bırakılmıştır.
Anayasakoyucunun, söz konusu kural ile Milli Güvenlik Konseyi ve
Danışma Meclisi'nin yasama yetkisini tek başına ya da birlikte kullandığı
dönemde kabul edilen bütün yasalar ve kanun hükmünde kararnameler ile 2324
sayılı. Anayasa Düzeni Hakkında Yasa uyarınca alınan karar ve yapılan İşlemleri
Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışında tutmak amacında olduğu anlaşılmaktadır.
27.10.1980 günlü, 2324 sayılı "Anayasa Düzeni Hakkında
Kanun"un, 4. maddesinde; "Milli Güvenlik Konseyinin bildiri ve
kararlarında yer alan ve yer alacak olan hükümlerle 12 Eylül 1980 tarihinden
sonra çıkarılan ve çıkarılacak olan Bakanlar Kurulu kararnamelerinin ve üçlü
kararnamelerin yürütülmesinin durdurulması ve iptali"isteminin ileri
sürülemeyeceği öngörülmekte, 6. maddesinde de; "Milli Güvenlik Konseyinin
Bildiri ve Kararlarında yer alan ve alacak olan hükümlerle Konseyce kabul
edilerek yayımlanan ve yayımlanacak olan kanunların 9 Temmuz 1961 tarihli ve
334 sayılı Anayasa hükümlerine uymayanları Anayasa değişikliği olarak ve
yürürlükteki kanunlara uymayanları da kanun değişikliği olarak yayımlandıkları
tarihte ve metinlerinde gösterilen tarihlerde yürürlüğe girer"
denilmektedir. Buradaki amaç hiç kuşkusuz, olağanüstü dönemin olağanüstü
koşullarının gerektirdiği İşlemlere yasal kolaylık sağlayabilmektedir. Anayasa
Düzeni Hakkında Yasa, 1982 Anayasası'nın Geçici 3. Maddesiyle yürürlükten
kaldırıldığı için Anayasa'nın Geçici 15. maddesinin konulmasına gereksinim
duyulmuştur.
Anayasa'da genel nitelikleri belirli konulan düzenleyen kurallar
yanında, belirli konulan düzenleyen özel kurallar da vardır. Bilindiği üzere
bir konu, kendine özgü kurallarla düzenlenmemişse sorunların çözümünde genel
kurallara gidilir, ancak o konuda özel düzenlemeler varsa ve bu düzenlemeler
açık seçikse artık genel kurallara başvurulması düşünülmez.
Anayasa kural ve ilkeleri, etki ve değer bakımından eşit olup
hangi nedenle olursa olsun birinin ötekine üstün tutulmasına olanak bulunmadığından,
bunların bir arada ve hukukun genel kuralları gözönünde tutularak uygulanmaları
zorunludur. Sözü edilen Geçici 15. maddenin de bir Anayasa kuralı olarak,
Anayasa'da yer almış bulunan diğer kurallarla etki ve değer bakımından eşit
olduğunda kuşku yoktur. Bu bakımdan, Anayasa'da yer alan bu ve bunun gibi belli
bir konuya ilişkin kuralların Anayasa'da varolan genel ilkelerden ayrı
nitelikte oldukları ileri sürülerek Anayasa'ya aykırılıklarından söz edilemez.
Anayasa'da belli bir konuyu düzenleyen özel ilke varken, o konuyu da kapsamı
içine alabilecek nitelikte bir genel ilke bulunsa bile onun değil, konuya özgü
Anayasa ilkelerinin uygulanması gerekir.
Söz konusu maddenin, "Geçici madde" olarak adlandırılmış
bulunması etki ve değer bakımından Anayasa'nın öteki maddelerinden daha zayıf
ve önemsiz olduğu biçiminde yorumlanmasına neden olamaz. Çünkü, geçici
maddeler, genellikle geçiş dönemlerine ilişkin İşlemlerin uygulama yöntemini ve
kapsamını gösteren ayrık hükümleri içerirler. Hukukta genel kural olarak,
yasalar, yayımından sonraki olaylara ve durumlara uygulanırlar. Bu ilkenin en
çarpıcı ayrıklığı, yasalardaki geçici kurallardır. Bu nedenle yasaların geçici
maddeleri ile esas maddeleri arasında çelişiklik varsa, özel niteliği
nedeniyle, esas maddeden önce uygulanırlar.Çünkü, yasakoyucu, kuralın
ayrıklığında kamu yaran görmüştür. Bilindiği gibi, özel düzenlemenin genel
düzenlemeden önce geleceği hukukun genel bir ilkesidir. Bu nedenle, bir yasada
öncelik alan geçici maddeler uygulanıp sonuçlan tümüyle alındıktan sonra
yürürlükten kalkmış olurlar. Aksi takdirde, yasalardaki geçici maddeler,
yasanın bir ayrıklık olarak kapsadıkları konularla birlikte geçerliliklerini
sürdürürler. Başka bir anlatımla, yasakoyucunun yasa tekniği, kamu hizmetinin
niteliği, yasama politikasınıngereği olarak ayrık kurallar koyabileceğinde
duraksanamaz.
Yasalar herşeyden önce, sözü ile uygulanır. Yasa metinlerinin,
kullanılan sözcüklerin hukuk dilindeki-anlamlarına göre anlaşılması gerekir.
Yasa kuralının, günün sosyal ve ekonomik gerekleriyle çeliştiği sanılsa bile
yürürlükte kaldığı sürece uygulanması, hukukun gereğidir. Kimi düşünce ve
gerekçelerle bu kuralın dışına çıkılması, metinlerin anlamlarından başka
biçimlerde yorumlanması, metnin bir tür düzeltilmesine kalkışılması, aslında
yasada olmayanı yasaya yakıştırmak ve yorum yoluyla amacını değiştirmek ya da
yasakoyucunun yerini almak olur.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılık savını incelerken, öbür
yargı organ-lan da denetimlerini yapar ya da bir yasayı uygularken öncelikle
yasaların sözel içeriklerini gözönünde tutmaktadırlar. Öte yandan Anayasa'nın
bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesi, Anayasa'nın 11. maddesinde; "Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer
kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz." biçiminde açıklanmıştır.
Anayasa'nın bu temel ilke ve buyruğuna uygun ve anayasal koruma altında bulunan
yasa kurallarının Anayasa'ya aykırılığı elbette düşünülemez.
Anayasa'nın uluslararası andlaşmaları uygun bulma ile ilgili 90.
maddesinde de; "Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz." hükmü yer almaktadır. Bu ve Geçici 15. maddedeki
düzenleme,Anayasa'da yer alan genel hukuk ilkelerinin ayrıklığını oluşturan
ulusal ve uluslararası uzlaşmalarla ilgili siyasal ağırlıklı kurallardır.
Geçici 15. maddenin tümü dikkatli olarak incelendiğinde, yapılan
düzenlemede konu edilen yasalar için mutlak bir dokunulmazlığın sağlandığını
söylemek güçtür. Her şeyden önce Anayasa'da yer alan hukuk devleti ilkesi buna
olur vermez. Bu madde kapsamındaki, olağanüstü yönetimin olağanüstü koşullan
altında çıkarılan yasalarla yasa hükmündeki kararnamelerin geçilen demokratik
düzen içinde değiştirilmesine ya da yürürlükten kaldırılmasına değin Anayasa'ya
uygunluk denetimi yolu ile belirtilen dönemin tartışma konusu yapılmamasında
kamu yaran görülmüştür. Ancak yasakoyucu, siyasal ve sosyal gelişmelere ve
gereksinimlere göre, söz konusu yasal kurallardan gerekli gördüklerini
değiştireceği ya da kaldırabileceği gibi Anayasa'da öngörülen koşullara uyarak
Anayasa'daki geçici maddeleri de kaldırabilir. Bunlar dışında bir yargı
organının Anayasa'yı dışlayan bir yorumla Geçici 15.maddeyi etkisiz duruma
getirmesi olanaksızdır.
Anayasa'nın "Egemenlik kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organ-lan eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir suretle hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir devlet yetkisi kullanamaz." açıklığını taşıyan 6. maddesi de çok
önemli temel bir ilke getirmiştir. Bu ilke tüm yetkilerin kaynağını Anayasa'dan
alma zorunluluğunu, böyle olmadıkça geçersiz sayılacağını göstermektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere Anayasa, geçici 15. maddesi ile bir
dönemin yasal İşlemlerinin Anayasa'ya aykırılığı savında bulunulmasını uygun
görmemiş, bir anlamda yasaklamıştır. Ancak bunların hukuk devleti ilkesine
uygun biçimde yargı denetimine açılması, Anayasa'ya aykırılık savında bulunma
ve inceleme yasağının kaldırılmasına bağlı olup bu da Anayasa'nın 87. maddesi
uyarınca doğrudan yasama organının görev ve yetkisi kapsamına girmektedir.
Bu durumda, sözkonusu kural hakkında, Anayasa Mahkemesi'ne
başvurulmasına Anayasa'nın geçici 15. maddesi olanak vermediğinden İtirazın,
başvuran Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
Güven DİNÇER ile Mustafa ŞAHİN bu görüşe katılmamışlardır.
V - SONUÇ :
5.5.1983 günlü, 2822 sayılı "Toplu İş Sözleşmesi Grev ve
Lokavt Kanunu"nun 9. maddesinin üçüncü fıkrasına yönelik İtirazın, bu
kuralın 5.5.1983 gününde yürürlüğe girmiş olması karşısında, Anayasa'nın geçici
15. maddesinin üçüncü fıkrası gereğince, başvuran mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE, Güven DİNÇER ile Mustafa ŞAHİN'in karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA,
28.1.1992 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Servet TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
|
|
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Erol CANSEL
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1992/7
Karar Sayısı : 1992/2
I- 12 Eylül 1980 tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşuncaya kadar geçen süre
içinde çıkarılan Kanunlar ve Kanun Hükmünde Kararnameler ile 2324 sayılı
Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca çıkarılan karar ve tasarrufların
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilemeyeceği yolundaki Anayasa'nın geçici 15
inci maddesinin son fıkrasındaki kuralın, maddenin bütünü ile birlikte
değerlendirilmesi ve yorumlanması gerekir.
Anayasa'nın geçici 15 inci maddesi, belirli bir dönemde fevkalade
şartlar altında siyasal görev yapan Milli Güvenlik Konseyi ve Danışma Meclisi
Üyeleri ile bu dönemde alınan kararlan uygulayan kamu görevlilerini cezai, mali
ve hukuki sorumluluktan koruyan kurallar bütünüdür.
Bu dönemde çıkarılan Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerin
Anayasa'ya aykırılığının iddia edilememesi, o dönem karar ve tasarruflarının
daha sonra Anayasa'ya aykırılık yoluyla hukuki tartışma konusu yapılmasını
önlemeye yöneliktir. Yoksa, bu olağanüstü dönem aşıldıktan ve demokratik ve
normal Anayasal döneme geçildikten sonra 1980-1983 yıllan arasında çıkan
kanunların uygulanması nedeni ile mahkemelerin İtiraz yoluyla yaptıkları
Anayasa'ya aykırılık başvurularını önlemeye yönelik değildir. Nitekim, 1961
Anayasası'nın 1982 Anayasası'nın geçici 15 inci maddesinin son fıkrasına
paralelolan geçici 4 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmü, Anayasa Mahkemesi'ne
İtiraz yolunu kapatmak için çok ayrıntılı bir düzenleme yapmıştır. Geçici 15
inci madde bu derece ayrıntılı ve kapsamlı düzenlenmemiştir. 1961 ve 1982
Anayasaları'nın bu iki maddesininmukayesesi, geçici 15 inci maddenin Anayasa'ya
aykırılık iddiasını önlemek için değil hukuki sorumluluk konusunu çözümlemek
için konulduğunu açıkça göstermektedir.
II- Anayasa'nın geçici 15 inci maddesinin Anayasa'nın yürürlüğü
ile ilgili 177 inci maddesi ile birlikte yorumlanması gerekir. Sözü edilen
madde hükümleri yürürlükte olan ve Anayasa'ya aykırılık taşıyan tüm hukuk
kurallarının yeni anayasa dönemi içindeki durumunu ele almakta ve açıklığa
kavuşturmaktadır. 177 inci maddenin (e) bendi hükmüne göre,Anayasa hükümlerinin
mevcut kurum ve kurallarla olan çelişkileri doğrudan doğruya Anayasa
hükümlerinin uygulanması ile çözümlenebilecektir.
Anayasa'nın 177. maddesinin (e) bendi hükmü ile Anayasa'nın geçici
15. maddesindeki Anayasa'ya aykırılık iddiasını engelleyen hüküm, 12 Eylül 1980
ile TBMM'nin açılışı arasındaki tesis edilen tasarrufların tartışılması dışında
bütün Anayasa'ya aykırılık iddialarına imkan verici anlamdadır.
III- Geçici 15 inci madde ile ilgili olarak yapılacak engelleyici
bir yorum, 1980-1983 yıllarında yürürlüğe konulan sayılan sekizyüzü bulan
güncel bir yasal düzenleme grubunun anayasal denetimini sürekli engelleme
demektir. 1961 Anayasası'nın geçici 4 üncü maddesi ile başlayan ve 1982 Anayasası'nın
geçici 15 inci maddesi ile sürdürülen bu durum, pek çok konuda Türkiye'yi
anayasası ile değil anayasanın yasaklayıcı geçici hükümleri ile yönetilen bir
ülke olma yükü altında bırakmaktadır. Anayasal yorumlarda anayasal hakların
eksiksiz kullanılması ve anayasal müesseselerin bütünüyle çalışması temel yorum
kuralı olmalıdır. Anayasa kurallarında belirsizlik ve uyumsuzluk hallerinde
Anayasa hükümlerinin bu yönde yorumlanması ve Anayasa'nın geçici 15 inci ve 177
inci maddelerinin bu anlayışla ele alınarak Anayasa'ya uygunluk denetiminin
yapılması gerekir.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle Anayasa'nın 152 ve Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28 inci maddesine
göre Mahkemenin İtiraz başvurusunun esastan incelenmesi gerektiği oyuyla karara
karşıyım.
Güven
DİNÇER
Başkanvekili
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı : 1992/7
Karar Sayısı : 1992/2
Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesi uyarınca bir
davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanun veya kanun
hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasa'ya aykırı görürse iptalleri için
Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir. Bunun için Mahkemenin elinde yolunca açılmış
görevine giren davanın bulunması ve başvuran mahkemenin İtiraz konusu yasa
kurallarının iptalini istemeye yetkili olması gerekmektedir.
Anayasa'nın geçici 15. ve Anayasa Mahkemesi'nin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkındaki 2949 sayılı Kanunun 25. maddesinde, 12 Eylül 1980
tarihinden ilk genel seçimler sonucu toplanacak Türkiye Büyük Millet
Meclisi'nin Başkanlık Divanı oluşturuluncaya kadar geçecek süre içinde yasama
ve yürütme yetkilerini Türk Milleti adına kullanan Milli Güvenlik Konseyi'nin
yönetim dönemi içinde çıkarılan kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ile 2324
sayılı Anayasa Düzeni Hakkında Kanun uyarınca alınan karar vetasarrufların
Anayasaya aykırılığının iddia edilemeyeceği hükmü bağlanmıştır. 12 Eylül 1980
tarihinden sonra yapılan ilk genel seçimler sonucu, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlık Divanı 6.12.1983 tarihinde oluşturulmuştur.
İzmir 1. İş Mahkemesi'nce İtiraza konu edilen 2822 sayılı Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu, 5.5.1983 tarihinde kabul edilmiş ve 7.5.1983
günlü 18040 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanmıştır. Anılan Kanunun bazı
maddeleri 3.6.1986 günlü 3299 sayılı ve 27.5.1988 günlü 3452 saydı Kanunlarla
değişikliğe uğramış ancak dava Mahkemesince, iptali istenilen 9. madde herhangi
bir değişikliğe uğramadan ilk kez düzenlendiği biçimde kalmıştır.
Anayasa'nın en önemli belirgin ilkelerinden birini hiç kuşkusuz
"Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" ilkesi teşkil eder.
Anayasa'nın 11. maddesinde bu ilke, "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve
yargı organlarını, idare makamlarım ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır. Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz" biçiminde
vurgulanmıştır. Anayasa'nın tümüne egemen olan bu temel ilke ve buyruğa karşın
geçici 15. maddeyle Anayasa'ya konulan bu yasakla güdülen amacın, olağanüstü
dönemin olağanüstü koşullarının zorunlu kıldığı yasaların değiştirilmelerinin
mümkün olmadığı ve bunların sürekli olarak Anayasa Mahkemesi'nin denetimi
dışında tutulmasının istendiği düşünülemez. Zira müdahale sonucu devletin
rejimini değiştiren veya ıslah eden güç sahipleri, kurulmasına vesile oldukları
yeni düzeni korumak için bu tür zorlaştırıcı hükümleri Anayasalara
koyabilirler. Ancak, bir yasakoyucunun, bir kuşağın, ya da bir siyasi
topluluğun düşünce ve yönetimi, gelecekteki kuşaklan bağlayamayacağına göre,
geçici 15. maddeyi, Anayasa'ya aykırı hükümlerin sığınabileceği bir yer olarak
yorumlamak doğru değildir. Maddenin tümü incelendiğinde, yapılan düzenleme ile
olağanüstü dönemde çıkarılan yasalar için mutlak bir dokunulmazlığın sağlanması
ve böylece Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesinin gözardı edilmesi
değil, bu madde içeriğindeki yasaların değiştirilmelerine ya da yürürlükten
kaldırılmalarına değin, Anayasa'ya uygunluk denetimi yoluyla bu hükümlerin
tartışma konusu yapılmalarını ve bu yoldan yararlanılarak Milli Güvenlik
dönemini altüst edecek girişimlere fırsat verilmemesinin amaçlandığı görülür.
2822 sayılı ve 5.5.1983 günlü "Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
Lokavt Kanunu"nun bazı maddeleri, 3.6.1986 günlü, 3299 sayılı ve yine
27.5.1988 günlü 3451 sayılı kanunlarla değişikliğe uğramış olduğuna göre, yasa
olağan Yasama Organı'nın iradesi doğrultusunda yeni bir anlam ve içerek
kazanmış olmakta ve bu suretle "değiştirilmelerine veya yürürlükten
kaldırılmalarına değin" Anayasa'ya uygunluk denetimi yoluyla tartışma
konusu yapılamayacağı yasağının dışına çıkmış olmaktadır. Bu genel kural
karşısında, yasanın somut norm denetimine tabi kılınan 9. maddesinin herhangi
bir değişikliğe uğramamış olması, Anayasa'nın geçici 15. maddesinde öngörülen
Anayasa Mahkemesi'nin denetimi dışında kalma niteliğini halen korumakta olduğunu
söylemek güçtür.
Açıklanan nedenlerle, "dava konusu madde herhangi bir
değişikliğe uğramadan ilk kez düzenlendiği biçimde kalmıştır; Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülemez" görüşünü benimseyen çoğunluk kararına muhalif
kaldım.