"...
II- İTİRAZIN GEREKÇESİ :
Başvuru kararının gerekçe bölümü aynen şöyledir :
"Maliye ve Gümrük Bakanlığı, 31 Mart 1988 günlü ve 19771 sayılı 2. Mükerrer Resmi Gazete'de yayımlanan 3418 sayılı Eğitim, Gençlik, Spor ve Sağlık Hizmetleri vergisinin ihdası ile 3074 sayılı akaryakıt Tüketim Vergisi Kanunu, 197 sayılı Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanunu, 1318 sayılı Finansman Kanunu, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu, 213 saydı Vergi Usul Kanunu, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkında Kanun ve 492 sayılı Harçlar Kanununda Değişiklikler Yapılması ve Bu Kanunlara Bazı Hükümler Eklenmesine Dair Kanunun 30 uncu maddesiyle, Vergi Usul Kanunun 11 inci maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere eklenen fıkra ile tanınan yetkiye dayanarak yayımladığı 151, 152, 153 ve 155 seri numaralı Gelir Vergisi Genel Tebliğleri ile, destekleme alımı yapan kamu kurum ve kuruluşlarına gerek çiftçilerden, gerek çiftçi dışındaki kişi ve kuruluşlardan destekleme kapsamına girsin veya girmesin, satın aldıkları tüm zirai ürünlerin alış bedelleri üzerinden gelir vergisi tevkifatı yapma zorunluluğu getirilmiştir.
Davacının, bu suretle tevkif edilen verginin yıllık gelir vergisine mahsubu istemiyle yaptığı düzeltme ve şikayet başvurusunun reddi üzerine açtığı davanın görüşülmesinde, 3418 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle 213 sayılı Vergi Usul Kanunun. 11 inci maddesine dördüncü fıkradan sonra gelmek üzereeklenen fıkra hükmünün Anayasaya aykırı olduğu kanısına varılarak, Anayasa'nın 152 nci maddesi ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 28 inci maddesi uyarınca, kanunun Anayasa Mahkemesine sunulması uygun görülmüştür.
213sayılı Vergi Usul Kanunun 11 inci maddesine 3418 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle eklenen bu fıkrada, "Maliye ve Gümrük Bakanlığı zirai ürünlerin (işlenmiş olanlar dahil) alım ve satımına aracılık eden kuruluşlar ile Ticaret Borsalarını, bu mahsullerinsatın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından müteselsilen sorumlu tutmaya, söz konusu ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağına her bir ürün için ayrı ayrı belirlemeye yetkilidir. Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından belirlenen safhadan önceki safhalarda tevkif yoluyla alınan vergiler iade edilemez ve süresinde ilgili vergi dairesine yatırılır" denilmektedir.
Bu surede idari bir kuruluş olan Maliye ve Gümrük Bakanlığına, ancak Kanunla düzenlenebilecek bir alanda değişiklik yapma, böylece verginin doğuşundan tahsiline kadarki sürelerde uygulanacak çeşidi işlemlerin safhalarını değiştirme, Gelir Vergisi Kanunu hilafına olarak mükelleflere daha önce ödenmiş vergilerin mahsup veya ret ve iade suretiyle geri ödenmesini önleyerek mükerrer vergi alınmasına yol açacak uygulama ve düzenlemeler yapma, mükelleflere ek mali külfetler yükleyecek yani yükümlülükler getirme yetkisi tanınmaktadır. Nitekim Maliye ve Gümrük Bakanlığı bu yetkiye dayanarak yayımlandığı, GelirVergisi Genel Tebliğleri ile zirai ürün alım satımı yapan kamu kurum ve kuruluşlarına, Gelir Vergisi Kanununda yer almadığı halde müstahsilden alımı sırasında vergilendirilmiş mahsullerin, ticaret erbabına satışı sırasında da ayrıca vergi kesintisi yapmakzorunluluğu getirmiş ve daha önceki safhalarda tevkifat yoluyla ödenmiş bulunan vergilerin geri ödenmesini veya yeni vergiden mahsubunu, Gelir Vergisi Kanununun emredici hükümlerine rağmen, engelleyici düzenlemeler yapmış, bu surede bir bakıma Kanuna tadiletmiştir.
İdare, kanunla tanınmış bir yetkiye dayanıyor olsa da , emredici bir başka kanun hükmünü kaldırabiliyor, değiştirebiliyor ya da daraltıp genişletebiliyorsa, yasama organı yerine geçiyor, O'nun yetki ve görevini üstleniyor demektir, oysa Anayasanın 6 ncı maddesinin son fıkrasında "Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisini kullanamaz", 7 nci maddesinde de, "Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez" denilmektedir, bumaddenin gerekçesi ve Anayasanın diğer hükümlerinin incelenmesinden kuralın tek istisnasını "Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi"nin teşkil ettiği, esasen bu tür yetkilerin ancak Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kuruluna, başka bir ifadeyle yürütme organına,açıkça belirtilmek suretiyle tanındığı anlaşılmaktadır. Nitekim Anayasanın 8 inci maddesinde, "Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir" denilmekle ve maddegerekçesinde de, bu madde ile yürütme organının "gerekli yetkilere sahip ve kanunların kendisine verdiği görevleri yerine getiren" bir kuvvet olarak düzenlendiği belirtilmekle, bu husus ayrıca vurgulanmaktadır.
Anayasanın 6., 7. ve 8 inci maddeleri karşısında, idari kuruluşlara yasama yetkisinin devri anlamına gelecek bir yetki ve görevin kanunla da olsa, verilemeyeceği anlaşılmaktadır. Bu durumda idari kuruluşların düzenleyici işlemlerin Anayasanın 124 üncü maddesinde öngörülen "Yönetmelikler"den ibaret kaldığı görülmektedir. Madde gerekçesinde de belirtildiği gibi, idarenin uygulamada değişik isimler taşıyan düzenleyici işlemlerinden kişiler için hukuki sonuç doğuranlarının da yönetmelik bükümlerine tabi tutulması gerekmektedir. O halde kanunlarla idari kuruluşlara tanınan düzenleme yetkisi de Anayasanın 124 üncü maddesinde belirlenen kapsam ve sınırlan aşmayacaktır. 124 üncü maddede aynen, "Başbakanlık, Bakanlıklar ve kamu tüzel kişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler" denilmektedir. Maddede yer alan "kanunların uygulanmasını sağlamak" ibaresini, idarenin yapacağı yönetmelik ya da benzeri düzenlemelerle, bir kanun hükmünü değiştirebilecek ya da onun kapsamını daraltıp genişletebilecek ölçüde geniş bir yetkinin tanınması anlamında nitelemek mümkün değildir. Esasen Kanunla idareye tanınan düzenleme yetkisinin, kanun ve tüzük hükümlerine ve bu hükümlerin bağlayıcı kurallarına aykırı olamayacağı yine Anayasanın bu maddesinde "şart" olarak öngörülmüştür. Öteyandan idare, diğer işlemlerinde olduğu gibi, düzenleyici işlemlerinde de kanunlara uymak ve onun çizdiği sınırlar dışına çıkmamak zorundadır. Buna olanak sağlayan bir kanun hükmünün, Anayasanın sözü edilen 6., 7., 8. ve 124 üncü maddelerine aykırı düşeceği açıktır.
Kanunla düzenlenmiş bir alanda yapılacak olan, idari düzenlemenin konusu, ancak bu kanunun uygulanmasını sağlamada gerekli bulunan teknik hususlara ve teferruata ilişkin olabilir. Yürütme organına verilecek olan teferruatı düzenleme yetkisinin, anayasa ile mutlak surette kanun konusu sayılmış hususlara ilişkin olmaması da gerekir. Vergi tarh, tahakkuk ve tahsiline ilişkin idari usulün kanunla düzenlenmiş olması tesadüfi değildir. Vergi Usul Kanununda yer alan hükümler, vergi ve benzeri mali yükümlerle ilgili kanunlardaki hükümler gibi, kişinin temel hak ve ödevleriyle yakından ilgili ve onun sınırlayan ve belirleyen kuralıları ifade etmektedir. Temel hak ve hürriyetlerin kanunladüzenlenip sınırlanabileceğine ilişkin Anayasa kuralı, bu hususların kanun dışında bir düzenlemeye konu edilmelerine engeldir. Vergiyle olan ilişkisi, hatta ondan ayrılamaz nitelikte bulunuşu vergi usulüne ilişkin kuralların, Anayasanın 73 üncü maddesi gereğince, kanunla konulup, kaldırılması ve değiştirilebilmesini zorunlu kılmaktadır. Kaldıki söz konusu madde, 193 sayılı Gelir Vergisi Kanununun 94 üncü maddesinin (A) işaretli paragrafının 13 üncü bendi uyarınca, zirai mahsullerin çiftçilerden alınması sırasında yapılan ödemelerden gelir vergisi tevkifata yapılmış olsa da söz konusu mahsullerin tacir tarafından satışı safhasında da tevkifata tabi tutulabileceğini öngörmekle ve mahsup olanağı tanımamakla, mükerrer vergilemeyi öngörmekte ve bu suretle maddi anlamda bir vergi kanununda bile yer alamayacak bir hüküm sevk etmekte ayrıca bu mükellefiyetin konulup kaldırılması ve değiştirilmesi konusunda idareyi yetkili kılmaktadır. Bu haliyle söz konusu 3418 sayılı Kanunun 30 uncu maddesi, Anayasanın 73 üncü maddesinin üçüncü fıkrası hükmüne de aylan olmaktadır.
Vergi Usul Kanunu, niteliği gereği, emredici ve kısıtlayıcı kuralları içerir. Bu kurallara aykırı hareket yine aynı Kanunda öngörülen cezalara müeyyidelendirilmiştir. Kanunda öngörülmemiş bazı konuların idari kararla kanun kapsamına alınması, yükümlülerin bu kurala aykırı hareketlerinin cezalandırılmasını gerektireceğinden, bu konuda idareyi yetkili kılan kanun maddesinin Anayasanın 38 inci maddesi ile öngörülen "suçun kanunla belirlenmesi" ve "idari kararlasuç ihdasının mümkün bulunmadığı" yolundaki Anayasa kuralına aykırı bulunduğu kabul edilmelidir. Anayasanın 38 inci maddesinde yer alan kural kapsamına idari nitelikteki suç ve cezalarında dahil bulunduğu hususu tartışma gerektirmeyecek ölçüde açık olduğundan, burada ayrıca incelenmesine gerek kalmamaktadır. Ancak idarenin düzenleyici işlemleri yaparken, kanun karşısındaki durumun her zaman aynı olmadığının belirtilmesinde yarar görülmüştür. Bu durum kanunların içerdiği kuralıların ve bu kuralların düzenledikleri alanların her zaman birbirine benzemeyeceğinden ileri gelmektedir. Örneğin disiplin suç ve cezalarının, bu Anayasa kuralına rağmen idari kararlarla düzenlenebilmesi, konunun idarenin iç işleyişine ilişkin bulunduğunun bu işleyişle ilgili yaptırımların idare alanına girdiğinin kabulü nedeniyle mümkün görülmüştür. İdarenin iç işleyişine ilişkin bulunduğu kabul edilemeyecek olan ve vergi yükümlüleri hakkında yeni ödevler konulması ve suç ihdası anlamına gelen idari düzenlemelerde bu ilkeye dayanmak mümkün değildir.
Bu nedenlerle 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 11 inci maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere 3418 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle eklenen fıkra hükmünün, Anayasanın 6., 7., 8., 38., 73. ve 124 üncü maddelerine aykırı olduğu görüşüne varıldığından, Anayasanın 152 ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanunun 28 inci maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına. Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davanın geri bırakılmasına, kararlabirlikte dosyada bulunan dava dilekçesi ve ekleri ile Danıştay Savcısı düşüncesinin bir örneğinin Anayasa Mahkemesi Başkanlığına gönderilmesine, 17.5.1991 gününde oybirliği ile karar verildi.""
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 1991/30
Karar Sayısı : 1992/18
Karar Günü : 4.3.1992
R.G. Tarih-Sayı :30.05.1992-21243
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Danıştay Dördüncü Dairesi
İTİRAZIN KONUSU : 4.11.1961 gün ve 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 11. maddesinin dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere 24.3.1988 gün ve 3418 sayılı Yasa'nın 30. maddesiyle eklenen fıkranın Anayasa'nın 6., 7., 8., 38., 73. ve 124. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptali istemidir.
I- OLAY :
Canlı hayvan tüccarı K.G.in 1989 yılında değişik tarihlerinde Elazığ'daki Et ve Balık Kurumu'na sattığı canlı hayvanların satış bedeli üzerinden adı geçen kurumca stopaj yoluyla zirai kazanç kesintisi yapılmıştır.
Bu kesintilerin gelir vergisi yükümlüsü sıfatıyla verilen yıllık gelir vergisi beyannamesi üzerinden tahakkuk ettirilen vergi tutarından 193 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın 121. maddesi gereğince mahsup edilmemesi üzerine KG. tarafından vergi dairesi nezdinde Vergi Usul Yasası'nın 116, 117, 119 ve 124. madde hükümleri uyarınca düzeltme isteminde bulunulmuştur, istemin reddi üzerine adı geçence Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na şikayet yolu ile başvuruda bulunulmuş ancak Bakanlıkça yasal sürede cevap verilmemesi sonucu oluştuğu kabul edilen olumsuz idari işlemin iptali için Danıştay'da dava açılmıştır.
Davaya bakan Danıştay Dördüncü Dairesi'nce, 3418 sayılı Yasa'nın 30. maddesiyle 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 11. maddesine dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkra hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varılması üzerine Anayasa Mahkemesi'nde itiraz yoluyla iptal isteminde bulunulmuştur.
III- YASA METİNLERİ :
A. iptali istenen Yasa Kuralı :
213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 11. maddesine dördüncü fıkrasından sonra gelmek üzere 3418 sayılı Kanun'un 30. maddesiyle eklenen fıkra hükmü aynen şöyledir:
"Maliye ve Gümrük Bakanlığı zirai ürünlerin (işlenmiş olanlar dahil) alım ve satımına aracılık eden kuruluşlar ile Ticaret Borsalarını bu mahsullerin satın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından müteselsilen sorumlu tutmaya, sözkonusu ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağını her bir ürün için ayrı ayrı belirlemeye yetkilidir. Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından belirlenen safhadan önceki safhalarda tevkif yoluyla alınan vergiler iade edilmez ve süresinde ilgili vergi dairesine yatırılır."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları :
1. "MADDE 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfta bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağı Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz."
2. "MADDE 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
3. "MADDE 8.- Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından, Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir."
4. "MADDE 38.- Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Suç ve Ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçlan konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır.
Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.
Suçluluğu bükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz.
Hiç kimse kendisini ve konunda gösterilen yakınlarını suçlayan bir beyanda bulunmaya veya bu yolda delil göstermeye zorlanamaz.
Ceza sorumluluğu şahsidir. Genel müsadere cezası verilemez.
idare, kişi hürriyetinin kısıtlanması sonucunu doğuran bir müeyyide uygulayamaz. Silahlı Kuvvetlerin iç düzeni bakımından bu hükme kanunla istisnalar getirilebilir.
Vatandaş, suç sebebiyle yabancı bir ülkeye geri verilemez."
5. "MADDE 73.- Herkes, kamu giderlerini karşılamak üzere, mali gücüne göre, vergi ödemekle yükümlüdür.
Vergi yükünün adaletli ve dengeli dağılımı, maliye politikasının sosyal amacıdır.
Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.
Vergi, resim harç ve benzeri mali yükümlülüklerin muaflık, istisnalar ve indirimleriyle oranlarına ilişkin hükümlerinde kanunun belirttiği yukarı ve aşağı sınırlar içinde değişiklik yapmak yetkisi Bakanlar Kuruluna verilebilir."
6. "MADDE 124. - Başbakanlık, bakanlıklar ve kamu tüzelkişileri, kendi görev alanlarını ilgilendiren kanunların ve tüzüklerin uygulanmasını sağlamak üzere ve bunlara aykırı olmamak şartıyla, yönetmelikler çıkarabilirler.
Hangi yönetmeliklerin Resmi Gazete'de yayımlanacağı kanunda belirtilir."
IV- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi gereğince Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TUZUN, Mustafa ŞAHİN, Oğuz AKDOĞANLI, ihsan PEKEL, Ahmet N. SEZER, Erol CANSEL, Haşim KILIÇ, ve Yalçın ACARGÜN'ün katılmalarıyla 12.9.1991 günü yapılan ilk inceleme toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığındanişin esasının incelenmesine, Haşim KILIÇ'ın (iptali istenen yasa maddesi davada uygulanacak kural olmadığından esasa geçilmesine gerek bulunmadığı) yolundaki karşıoyu ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
V- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, başvuru kararının ekleri, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen Yasa kuralı, itiraza dayanak yapılan anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
iptal istemine konu yapılan 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın 11. maddesine 3418 sayılı Yasa'nın 30. maddesiyle dördüncü fıkradan sonra gelmek üzere eklenen fıkra hükmü ile bu hükme dayanarak çıkarılan Maliye ve Gümrük Bakanlığı 151, 152, 153 ve 155 seri nolu gelir Vergisi Genel Tebliğlerininve 193 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın zirai kazancın vergilendirilmesi ve gelir vergisi kesintisi ya da mahsubuna ilişkin hükümlerinin birlikte değerlendirilmesi, bakılmakta olan davanın çözümünde öncelik taşımaktadır. Anayasa Mahkemesi'nin birçok kararında da yinelendiği üzere Anayasa'nın 152. ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 28. maddesi uyarınca, bir mahkemenin itirazda bulunabilmesi için gerekli koşullardan olan "davada uygulanacak yasa kuralı"ndan yalnız dava dilekçesi ve ilgili belgelerde uygulanması istenen kurallar değil, davanın özüne etkili ve sonucu değiştirecek nitelikte doğrudan veya dolaylı biçimde uygulanacak kurallar anlaşılmak gerekir. Dava konusu fıkra hükmünün, bakılmakta olan davanın özüne ve sonucuna etkisi üzerinde öncelikle durmak gerekir.
Bilindiği üzere gelir vergisi; 193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu'nun 1. maddesine göre gerçek kişilerin bir takvim yılı içinde elde ettiği kazanç ve iratların safı tutan üzerinden alınmaktadır. Gelir unsurlarından birini oluşturan zirai kazancın vergi yükümlüsü, esas itibariyle çiftçilerdir (GVK. Md. 3 ve 52). Yine Gelir Vergisi Yasası'nın 94. maddesinin (A) fıkrasının 13. bendine göre çiftçilerden satın alınan zirai mahsul için yapılan ödemelerden satın alınca % 2 veya % 4 nisbetinde vergi tevkifatı yapılarak, aynı Yasa'nın 98. ve 119. maddeleri gereğince bir ay içinde yapılan kesintiler tutan ertesi ayın 20 nci günü akşamına kadar bir muhtasar beyannameye bağlanarak bağlı bulundukları vergi dairesineyatırılmaktadır. Bu kesintiler aynı Yasa'nın mükerrer 112. maddesi gereğince asgari zirai vergi sayılır. Çiftçiler kendilerinden kesilen bu vergi tevkifatını, verdikleri yıllık beyanname üzerinden tahakkuk eden vergiden Gelir Vergisi Yasası'nın 121-123. madde hükümleri çerçevesinde mahsubunu yaptırma olanağına sahip bulunmaktadır.
Yasa gereği vergi tevkifatı yapanlar; vergi yükümlüsü ile Maliye ve Gümrük Bakanlığı arasında aracı durumunda bulunduklarından bu kişi veya kurumların gelir vergisi ile müteselsil sorumluluk dışında yukarıda sözü edilen kesintilerin bağlantısı bulunmamaktadır.
Yasakoyucu, elde edilen gerçek kazancın vergilendirilmesini ve aracılar tarafından yapılan kesintilerin vergi dairesine zamanında yatırılmasını sağlamak amacıyla; 213 sayılı vergi Usul Yasası'nın 11. maddesinde 3239 sayılı Yasa'nın 2. maddesiyle değişiklik yaparak müteselsil sorumluluk esasını getirmiştir, dava konusu yapılan fıkra hükmüyle de aynı amaçla ve zirai ürünler yönünden daha somut olarak müteselsil sorumluluğa ilişkin düzenlemede bulunmuştur.
Bu fıkrada; zirai ürünlerin alım ve satımına aracılık eden kuruluşlar ile ticaret borsalarını, bu mahsullerin satın alınması sırasında yapılacak vergi tevkifatından, müteselsilen sorumlu tutmaya Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na yetki verilmektedir. Ancak bu sorumluluk Vergi Usul Yasası'nın 11. maddesinin birinci ve üçüncü fıkra hükümleri gereğince esasen mevcuttur. Ayrıca, maddenin son fıkrası uyarınca müteselsil sorumluluğun koşullarını, sınırlarını ve konuya ilişkin usul ve esasları düzenlemeye Maliye ve Gümrük Bakanlığı yetkili bulunmaktadır.
Bu durumda yasakoyucu, dava konusu fıkra ile Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na yetki verirken zirai ürünlerin satışı dolayısıyla yapılacak vergi tevkifatının hangi safhada yapılacağını, (yasa tekniği açısından) her bir ürün için ayrı ayrı Bakanlıkça belirlenmesini amaç edinmiş, bunun yanında aracı kuruluşlar ile ticaret borsalarının müteselsil sorumluluğunu somutlaştırarak zirai ürünlerin vergi dışı kalmasını önlemeye çalışmış, Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından belirlenen safhadan önceki safhalarda tevkif yoluyla alınan vergilerin geri verilemeyeceğini, süresinde ilgili vergi dairesine yatırılacağını da hükme bağlamıştır.
Yukarıdaki açıklamalardan açıkça anlaşılacağı üzere, dava konusu fıkrada; Maliye ve Gümrük Bakanlığı'na ne zirai kazançlardan yapılan vergi tevkifatının nispetine ve ne de bu tevkifatın mahsubuna ilişkin bir düzenleme yetkisi verilmemektedir. Gerçi fıkranın son Cümlesinde kesintilerin iadesiyle ilgili bir hüküm var ise de bu konunun Maliye ve Gümrük Bakanlığı tarafından belirlenen safhadan önceki safhalarda yapıldığı ileri sürülen tevkifatla ilgili bulunduğu tartışmasızdır. Oysa itiraz yoluna başvuran Dairenin baktığı davadaki uyuşmazlığın konusu bu değildir.
KG. tarafından kamu kuruluşu olan Et ve Balık Kurumu'na satılan zirai ürün bedelleri üzerinden tevkif yolu ile alınan kesintiler, hernekadar müteselsil sorumluluktan kurtulmaya yönelik kesintiler ise de, bunların 193 sayılı Gelir Vergisi Yasası'nın 94. maddesi uyarınca yapıldığı ve aynı Yasa'nın 121. madde hükümleri çerçevesinde mahsubu yoluna gidileceği açıktır. Çünkü, kesintiyi yapan bir kamu kuruluşudur, istihkak sahibinin çiftçi, tacir ya da üçüncü kişi olması veya kesintinin müteselsil sorumlulukla ilgili bulunması sonucudeğiştirmemektedir.
Kaldıki, müteselsil sorumluluktan kurtulmaya yönelik kesintilerde; mahsup işleminin yapılabilmesi için asıl vergi yükümlüsü olan çiftçilerden yapılan tevkifatın vergi dairesine yatırıldığının saptanmasının veya belgelendirilmesinin kesintiyi yapanlar açısından şart koşulması müteselsil sorumluluğun doğal sonucudur. Bu durumda Danıştay Dördüncü Dairesi'nin itirazına dayanak olan davada çözümü gereken konu; Maliye ve Gümrük Bakanlığı'nca belirlenen safhadan önceki safhalarda tevkif yoluyla alınan vergilerin iade ya da mahsubuna ilişkin olmadığından ve dava konusu fıkranın davanın özüne ve sonucuna herhangi bir etkisi de bulunmadığından "davada uygulanacak kural" olarak kabul edilmesi olanaksızdır, itirazın bu nedenle reddi gerekir.
VI- SONUÇ :
Anayasa'nın 152. maddesinin birinci fıkrası ile 2949 sayılı Yasa'nın 28. maddesine göre, iptali istenen kuralın başvuran mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı kural olmaması nedeniyle itirazın REDDİNE , OYBİRLİĞİYLE,
4.3.1992 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör ÖZDEN
Başkanvekili
Güven DİNÇER
Üye
Servet TÜZÜN
Mustafa ŞAHİN
İhsan PEKEL
Selçuk TÜZÜN
Ahmet N. SEZER
Erol CANSEL
Yavuz NAZAROĞLU
Haşim KILIÇ
Yalçın ACARGÜN