ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1991/39
Karar Sayısı: 1991/39
Karar Günü: 24.10.1991
R.G. Tarih-Sayı :17.09.1995-22407
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN : Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi.
İTİRAZIN KONUSU : 4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun
360. maddesinin, Anayasa'nın Başlangıç sekizinci paragrafı ile 2. ve 10.
maddelerine aykırılığı savıyla iptali istemidir.
I- OLAY
Sanığın, ödeme kaydedici cihaz kullanmamak suretiyle 213 sayılı
Yasa'ya aykırı davranışta bulunmaktan eylemine uyan aynı yasanın 358. maddenin
birinci fıkrası yoluyla 360. maddesi uyarınca cezalandırılması için açılan kamu
davasında mahkemece bu maddenin Anayasa'ya aykırı olduğu görüşü ve iptal
istemiyle doğrudan Anayasa Mahkemesi'ne başvurulmuştur.
III- YASA METİNLERİ
A. İptali İstenilen Yasa Kuralı
4.1.1961 günlü, 213 sayılı Vergi Usul Yasası'nın değişik 360.
maddesi şöyledir:
"MADDE 360-(Değişik: 30.12.1980-2365/84 md.) Hareketleri 358
inci maddeye uyanlar hakkında bir aydan bir yıla kadar hapis cezası ve bu kadar
müddet ticaret, sanat ve meslek icrasından mahrumiyete hükmolunur. Ayrıca
masraf hükümlüden sonradan tahsil edilmek üzere keyfiyetin gazeteçıkan yerlerde
gazete ile, çıkmayan yerlerde mutad vasıtalarla ilan edilmesine de hükmolunur.
(Ek : 3/12/1988-3505/9 md.) Kaçakçılığa teşebbüs nedeniyle
hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesine hükmolunması halinde, para
cezası tutarının hesabında; hapis cezasının her bir günü için sanayi sektörü
için belirlenen, yürürlükteki asgari ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınır."
B. Dayanılan Anayasa Kuralları
İptal gerekçesinde dayanılan Anayasa kuralları şunlardır :
1. "BAŞLANGIÇ Sekizinci Paragraf
- Her Türk vatandaşınının bu Anayasadaki temel hak ve
hürriyetlerden eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak milli kültür,
medeniyet ve hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddi ve manevi
varlığını bu yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;"
2. "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
Milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik vesosyal bir hukuk Devletidir."
3. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin
kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
IV- İLK İNCELEME VE ESASIN İNCELENMESİ
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Yekta Güngör
ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, İhsan
PEKEL, Selçuk TÜZÜN, Ahmet N. SEZER, Yavuz NAZAROĞLU, Haşim KILIÇ ile Yalçın
ACARGÜN'ün katılmalarıyla 24.10.1991 gününde yapılan ilk inceleme toplantısında;
213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 360. maddesinin iptali istemini içeren
başvuruya ilişkin itirazın esasının dosyada eksiklik bulunmadığından bu aşamada
başka hususlar üzerinde durulmaksızın incelenmesine ve esas incelemenin Vergi
Usul Kanunu'nun 360. maddesine, 3.12.1988 günlü, 3505 sayılı Yasa'nın 9.
maddesiyle eklenen ikinci fıkra ile sınırlı olarak yapılmasına oybirliğiyle
karar verilerek, işin esasına ilişkin rapor, başvuru kararı ve ekleri, iptali
istenilen yasa kuralı ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve
öteki yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A. VERGİ SUÇ VE CEZALARI HAKKINDA GENEL AÇIKLAMA
Kamu hizmetlerinin yerine getirilebilmesi vergi yükümlülüğünün
zamanında ve eksiksiz ödenmesi ile gerçekleşir. Vergi yasaları gereklerinin
zamanında ve kurallarına uygun yerine getirilmesi ve böylece yasaların
etkinliğini sağlamak içinde vergi suç ve cezalarına yer verilmiştir.
Vergi suç ve cezalarına ilişkin kurallar esas olarak 213 sayılı Vergi
Usul Yasası'nda düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, vergi ödevinin gerekleri
yanında ceza hukukunun ilkeleride gözönünde bulundurulmuştur. Yasa'nın
344.-376. maddelerinde vergi suç ve cezalarına yer verilmiştir. Bu maddelerde
öngörülen suç ve cezalarda yasallık ilkesi belirgin biçimde kendini gösterir.
VergiUsul Yasası'nın 344. maddesinin 7.-9. bentlerinde sayılan
kaçakçılık, ağır kusur, kusur ve usulsüzlük eylemleri ile bu eylemler için
Yasa'nın 344., 345., 349., 351.-354. maddelerinde öngörülen yaptırımlar vergi
dairesi tarafından saptanır ve uygulanır. Bueylemlerin yaptırımı olan para ve
işyeri kapatma cezaları vergi idaresi tarafından uygulanan idarî nitelikte
cezalardır.
Vergi Usul Yasası'nın 358.-363. maddelerinde yer alan kaçakçılık,
kaçakçılığa teşebbüs eylemleri ile bilgi vermekten çekinme, vergi gizliliğinin
ihlâli, yükümlünün özel işlerini görme eylemleri ise ceza hukuku anlamında suç
oluştururlar. Bu eylemlerin saptanması ve Yasada öngörülen yaptırımların
uygulanması ceza mahkemesinin görev alanına girer. Ceza yaptırımı öngörülen bu
tür eylemleriçin ceza mahkemesinin görevli olması kişiler yönünden bir güvence
oluşturur.
Nitekim, Vergi Usul Yasası bu eylemler ve bunlar için öngörülen
yaptırımları "ceza mahkemelerince yargılanacak suçlar ve cezalar"
başlığı altında düzenlemiştir.
B. İTİRAZ KONUSU KURALIN ANLAM VE KAPSAMI
647 sayılı "Cezaların İnfazı Hakkında Kanun"un değişik
4. maddesinde "Kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar, suçlunun
kişiliğine sair hallerine ve suçun işlenmesindeki özelliklerine göre mahkemece;
1. Kabahatlerde beher gün karşılığı üçbin ila beşbin lira hafif,
cürümlerde beşbin ila onbin lira hesabıyla ağır para cezasına
.......
............
............
çevrilebilir." denilmektedir.
Oysa Vergi Usul Yasası'nın itiraz konusu 360. maddesinin ikinci
fıkrasında Kaçakçılığa teşebbüs nedeniyle hükmolunan hapis cezasının paraya
çevrilmesine karar verilmesi durumunda, para cezası tutarının hesabında; hapis
cezasının her bir günü için sanayi sektörü için belirlenen, yürürlükteki asgarî
ücretin bir aylık tutarının yarısının esasalınması öngörülmüştür. Fıkraya
ilişkin gerekçede, getirilen düzenleme ile vergide verim, adalet, vergi
güvenlik ve denetimine ilişkin kurum ve kurallarda göze çarpan eksiklikler
giderilerek bunların sonucu olarak de vergi kayıp ve kaçağının önlenmesindedaha
çok etkili olunması hedeflenmekte olduğundan, yükümlülerin vergi ile ilgili
ödevlerinin zamanında eksiksiz olarak yerine getirilmesinin amaçlandığından söz
edilmektedir.
Yasakoyucunun, vergi suçları nedeniyle hapis cezası ile
cezalandırılan kişilerin bu cezalarının para cezasına çevrilmesi durumunda her
bir gün hapis cezası karşılığı, sanayi sektörü için belirlenen yürürlükteki
asgarî ücretin bir aylık tutarının yarısını esas alması ile para değerindeki
değişikliklerin ceza hukukumuza yansıtılarak suçve ceza arasında bulunması
gereken duyarlı dengenin bozulmamasını öngördüğü kuşkusuzdur.
Özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrilen para cezasının ödenmemesi
durumunda, bu para cezasının yeniden özgürlüğü bağlayıcı cezaya dönüştürülme,
bu aşamada Mahkemece uygulanacak kural niteliğinde bulunmadığından itiraz
kapsamında görülmeyerek ayrıca irdelenmemiştir.
C. İPTALİ İSTENEN YASA KURALININ ANAYASA'YA AYKIRILIĞI SORUNU
1. ANAYASA'NIN BAŞLANGIÇ 8. PARAGRAFI YÖNÜNDEN İNCELEME
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen kuralları
Yasa'nın kendi içinde ele almak ve Anayasa'ya uygunluk denetimini bu anlayış
içinde yerine getirmek durumundadır.
Sınırlama kararı uyarınca incelenen itiraz konusu Yasa kuralının,
Anayasa'nın Başlangıç 8. paragrafı ile doğrudan veya dolaylı ilişkisi
kurulamamış ve aykırılığı saptanamamıştır.
2. ANAYASA'NIN 2. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
Ceza verme hakkının esasını, adaletle sınırlandırılmış toplumsal
yarar düşüncesi oluşturur. Bunun doğal sonucu olarak da, bir düzenlemeye
giderken yasakoyucu kamu yararını en az kişi yararı kadar düşünmek
durumundadır. Kamu yararının takdiri ise Yasama Organının yetkisindedir. Ne var
ki yasakoyucu kamu yararı düşüncesiyle eylemlere dilediği miktarda ceza
saptayamayacağı gibi, kişinin temel hakve özgürlüklerini demokratik toplum
düzeninin gereklerine aykırı olarak sınırlayamaz. Yasakoyucunun ceza
saptamadaki yetkisinin sınırını "hukuk devleti ilkesi" oluşturur.
İtiraz konusu kural, Türk Ceza Yasası ile diğer yasalarda
benzerleri görülen ve kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların paraya
çevrilmesinin genel kuralını koymuş bulunan 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesinden
farklı düzenlemeler getirmiştir. Kural, enflasyon nedeniyle paranın değer
yitirmesi ve bunun sonucunda para cezalarının etkinliğininazalmaması ve kamu
yararını gerçekleştirmek amacıyla konulmuştur. Bu amaca uluşmak için değişik
ölçütlerin seçimi Yasakoyucunun takdir yetkisi içindedir. Böyle bir uygulamanın
yerinde olup olmadığı tartışılabilirse de, yasama organının anayasal sınırlarıiçinde
kalan bu takdir yetkisinin hukuk devleti ilkesine ters düşen bir yanı
bulunmamaktadır.
Anayasa'nın 2. maddesinde Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal bir hukuk
devleti olduğu açıkça belirtilmiştir. Hukuk devleti olmak, yönetilenlere hukuk
güvencesini sağlar. Bu güvence, yasama, yargı ve yürütme organlarının tüm
işlemlerinin hukuk kuralları içinde kalması ile gerçekleşebilir.
Hukuk devletinin ögeleri arasında, yasaların kamu yararına
dayanması ve eşitlik ilkesi vardır.
Cezaların, suçların ağırlık derecelerine göre önleme ve
iyileştirme amaçları da gözönünde tutularak adaletli bir ölçü içinde konulması,
ceza hukukunun temel ilkelerindendir.
Sosyal düzen ve toplum yararı amacı ile genel kurala ayrık
kurallar konulması zorunluluğu ortaya çıkmış ve yasakoyucu yetkisini
kullanmıştır.
Hukuk devleti ilkesi yönünden itiraz konusu kuralın Anayasa'ya
aykırı bir yönü bulunmamaktadır.
3- ANAYASA'NIN 10. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
"Kanun önünde eşitlik" başlıklı ilkesi, Anayasa'nın 10.
maddesinde şöyle belirtilmektedir: "Herkes dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir." denilmektedir.
Anayasa'nın, bu ilkesi ile aynı hukuksal durumda olan kişilerin
aynı kurallara bağlı tutulacağı, değişik hukuksal durumda olanların ise değişik
kurallara bağlı tutulmasının bir aykırılık oluşturmayacağı kabul edilmiştir.
Anayasa Mahkemesi'nin pek çok kararında vurgulandığı gibi yasa
önünde eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı olacağı anlamına
gelmez. Yasaların uygulanmasında dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din ve mezhep ayrılığı gözetilmesi ve bu nedenlerle eşitsizliğe
yol açılması Anayasa katında geçerli görülemez. Bu mutlak yasak, birbirinin
aynı durumda olanlara ayrı kuralların uygulanmasını ve ayrıcalıklı kişi ve
toplumların yaratılmasını engellemektedir. Kimi yurttaşların haklı bir nedene
dayanarak değişik kurallara bağlı tutulmaları eşitlik ilkesine aykırılık
oluşturmaz. Durum ve konumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar
için değişik kuralları ve değişik uygulamaları gerekli kılabilir. Özelliklere,
ayrılıklara dayandığı için haklı olan nedenler, ayrı düzenlemeyi aykırı değil,
geçerli kılar. Aynı durumda olanlar için ayrı düzenleme aykırılık oluşturur.
Anayasa'nın amaçladığı eşitlik, eylemli değil hukuksal eşitliktir. Aynı
hukuksal durumlar aynı, ayrı hukuksal durumlar ayrı kurallara bağlı tutulursa
Anayasa'nın öngördüğü eşitlik çiğnenmiş olmaz. Başka bir anlatımla, kişisel
niteliklerive durumları özdeş alanlar arasında, yasalara konulan kurallarla
değişik uygulamalar yapılamaz. Durumlardaki değişikliğin doğurduğu
zorunluluklar, kamu yararı ya da başka haklı nedenlere dayanılarak yasalarla
farklı uygulamalar getirilmesi durumunda Anayasa'nın eşitlik ilkesinin
çiğnendiği sonucu çıkarılamaz.
Kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların para cezasına
çevrilmesi, çağdaş ceza hukukunun getirdiği insancıl bir anlayıştır. Bu kuralın
uygulanma koşul, sınır ve kapsamı, 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesi ile Türk Ceza
Yasası'nın değişik 119. maddesinde belirlenmiştir.
Gerek Türk Ceza Yasası'nda gerekse ceza kurallarını içeren diğer
yasalarda özgürlüğü bağlayıcı cezanın para cezasına çevrilebilme olanağını
ortadan kaldıran veya daha güç koşullara bağlayan ayrık kurallara da yer
verildiği görülmektedir.
Zaman içinde toplumsal gereksinmeleri karşılamak kişi ve toplum
yararının zorunlu kıldığı düzenlemeleri yapmak, toplumdaki değişikliklere koşut
olarak bu suretle alınan önlemleri güçlendiren, geliştiren, etkilerini daha çok
artıran ya da tam tersine bunları hafifleten ya da büsbütün ortadan kaldıran
işlemlerde bulunmak yetkisi, yasakoyucu için kaçınılmaz bir görevdir.
Kaçakçılığa teşebbüs nedeniyle belirlenen hapis cezasının paraya
çevrilmesine hükmolunması durumunda uygulanacak 213 sayılı Vergi Usul
Yasası'nın 360. maddesinin ikinci fıkrası ile kısa süreli hürriyeti bağlayıcı
cezalar yerine uygulanabilecek ceza ve önlemleri belirleyen Cezaların İnfazı
Hakkında 647 sayılı Yasa'nın 4. maddesinde suçlarınnitelik, kapsam ve
cezalandırmadaki amaç gözetilerek farklı kurallar konulmuştur.
Bu yönden yasakoyucunun para cezasının ağırlaştırılmış biçimiyle
kişide yaratacağı korkutuculuk ve caydırıcılıktan toplum adına yararlanmayı
düşünerek, özgürlüğü bağlayıcı cezanın, para cezasına çevrilmesinde ayrı kural
kabul etmesinin eşitlik ilkesine aykırı bir yönü yoktur.
4. ANAYASA'NIN 38. MADDESİ YÖNÜNDEN İNCELEME
Anayasa Mahkemesi, yasaların Anayasa'ya aykırılığı konusunda
ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmak zorunda değildir.
İstemle bağlı kalmak koşuluyla başka gerekçe ile de Anayasa'ya aykırılık kararı
verebilir. Bu nedenle, konu ile yakın ilişkisi gözetilerek iptali istenen kural
Anayasa'nın 38. maddesi yönünden ayrıca incelenmiştir.
Anayasa'nın 38. maddesinde suç ve cezaların yasallığı ilkesi
öngörülmüştür.
Yasakoyucunun ceza alanında yasama yetkisini kullanırken
Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak
koşuluyla, toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayılırsa
hangi tür ve ölçüdeki ceza yaptırımıyla karşılanmaları gerektiği, hangi durum
ve davranışların ağırlaştırıcı ya da hafifletici öğe olarak kabul edileceği
konularında takdir yetkisine elatılamaz.
İptali istenen Yasa kuralı uyarınca kaçakçılığa teşebbüs nedeniyle
hükmolunan hapis cezasının paraya çevrilmesi durumunda, para cezasının
tutarının hesabında hapis cezasının her bir günü için sanayi sektörü için
belirlenen yürürlükteki asgarî ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınacağından
kişiye suç işlediği zaman o suç için öngörülen ceza suç gününden önce
belirgindir. Bu düzenlemede cezaların yasallığı ilkesine ve Anayasa'nın 38.
maddesine aykırı bir yön görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddi gerekir.
Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yavuz NAZAROĞLU ve Yalçın
ACARGÜN bu görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ
A- 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 360. maddesinin iptali
istemini içeren başvuruya ilişkin itirazın esasının dosyada eksiklik
bulunmadığından bu aşamada başka hususlar üzerinde durulmaksızın incelenmesine
OYBİRLİĞİYLE,
B- Esas İncelemenin Vergi Usul Kanunu'nun 360. maddesine 3.12.1988
günlü, 3505 sayılı Yasa'nın 9. maddesiyle eklenen ikinci fıkra ile sınırlı
olarak yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
C- Sınırlama kararı uyarınca incelenen Vergi Usul Kanunu'nun 360.
maddesi ikinci fıkrasının Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE,
Yekta Güngör ÖZDEN, Güven DİNÇER, Yavuz NAZAROĞLU ile Yalçın ACARGÜN'ün
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
24.10.1991 gününde karar verildi.
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
Başkanvekili
Güven DİNÇER
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Mustafa GÖNÜL
|
Üye
Mustafa ŞAHİN
|
Üye
İhsan PEKEL
|
Üye
Selçuk TÜZÜN
|
Üye
Ahmet N. SEZER
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
Üye
Haşim KILIÇ
|
Üye
Yalçın ACARGÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
GEREKÇESİ
Esas Sayısı: 1991/39
Karar Sayısı: 1991/39
Zamandan ve yerden yararlanmak amacıyla, Anayasa Mahkemesi'nin
6.6.1991 günlü, Esas 1990/35, Karar 1991/13 sayılı kararında kullandığım
karşıoyumun gerekçesini, şimdiki 24.10.1991 günlü, Esas 1991/39, Karar 1991/39
sayılı karar için yinelediğimi belirtmekle yetiniyorum. 24.10.1991
Başkan
Yekta Güngör
ÖZDEN
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1991/39
Karar Sayısı: 1991/39
Suç ve cezaların kanuniliği konusundaki evrensel hukuk ilkesi,
Anayasa'nın 38. maddesi üçüncü fıkrasında; "Ceza ve ceza yeri ne geçen
güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." ifadesiyle Anayasa kuralı
haline gelmiştir. Bu Anayasa kuralı Türk Ceza Kanunu'nun 1. maddesinde;
"Kanunun sarih olarak suç saymadığı bir fiiliçin kimseye ceza verilemez.
Kanunda yazılı cezalardan başka bir ceza ile de kimse cezalandırılamaz.",
2. maddesinde; "İşlendiği zamanın kanununa göre çözüm veya kabahat
sayılmayan fiil den dolayı kimseye ceza verilemez. İşlendikten sonra yapılan
kanunagöre cürüm veya kabahat sayılmayan bir fiilden dolayı da kimse ceza
landırılamaz. Eğer böyle bir ceza hüküm olunmuşsa icrası ve kanuni neticeleri
kendiliğinden kalkar. Bir cürüm veya kabahatin işlendiği zamanın kanunu ile
sonradan neşir olunan kanununhükümleri birbirin den farklı ise failin lehinde
olan kanun tatbik ve infaz olunur." ifadesiyle yasalaşmış ve altmış yılı
aşan bir süre zarfında uygulana gelmiştir. Türk Ceza Kanunu'nun bu hükümleri
adeta Anayasa'nın ilgili hükümleri ile bütünleşmiş ve bir anlamda onun yorumunu
getirmiştir.
Anayasa'ya aykırılığı Tufanbeyli Asliye Ceza Mahkemesi tara fından
itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi önüne getirilen Vergi Usul Kanunu'nun 360.
maddesine 3505 sayılı Kanun'la eklenen ikinci fık ra, hürriyeti bağlayıcı
cezanın paraya çevrilmesi halinde verilen para cezalarını her yıl sanayi
sektörü için belirlenen asgari ücre tin aylık tutarına göre hesaplanan bir
sisteme bağlamıştır. Getiri len yeni düzenleme, uygulamada çeşitli teknik
zorlukları beraberinde getireceği gibi Anayasa ile getirilen ve Ceza Kanunu ile
yorumlanan cezaların kanuniliği ilkesine ters düşmektedir.
İtiraz konusu kuralın uygulanması sonucunda değişik yıllarda
işlenen fiillere aynı gün aynı ceza hükmünün uygulanması sonucunda verilen
hapis cezaları değişik şekilde para cezasına çevrilecektir.
Anayasamızın 38. maddesinin üçüncü fıkrası, ceza yerine geçen
güvenlik tedbirlerini de ceza gibi mütalaa etmiş ve bunları da cezaların
kanuniliği ilkesinden yararlandırmıştır. Öyleyse, yasa koyucu Ceza Kanunu'na ve
cezaların infazı veya başka bir kanuna göre hapis cezasının para cezasına
çevrilmesinde de Ceza Hukuku'nun Ana yasal ilkelerine uymak zorundadır. Bu
belirsizlik açık olarak Ana yasa'nın 38. maddesine aykırılık oluşturmaktadır.
Vergi Usul Kanunu'nun 360. maddesinin dava konusu ikinci fıkrası,
infaz hukuku yönünden özel bir hüküm getirmektedir. Hapis cezalarının para
cezasına çevrilmesinde genel infaz sistemi dışında ayrı bir ölçü konulabilmesi
için, ortada haklı ve açıklanabilir nedenolmalıdır.
İdari vergi cezaları çoğu kez kasd unsuru aranmayan biçimsel ve
kanuni ölçülere dayanan idarî yaptırımlardır. Temelde bu yaptırımlara dayanan
ve ayrıca kendi özel unsurlarının eklenmesiyle oluşan vergi suç ve cezaları
ise, ekonomik olaylara ve onların kendi özel oluşum ortamına tabidirler.
Olayımızda dava konusu edilen vergi cezalarının diğer ceza
kurallarından farklarının olmamasına rağmen ekonomik ve biçimsel bazı kurallara
uymama sonucunda ortaya çıkmaları nedeniyle diğer adî suçlara göre daha kolay
bir biçimde paraya çevrilebilmelidirler. Dava konusu düzenleme ile tam tersine
temel kural bir tarafa bırakılarak belirsiz bir sistem içinde temel kuralın
üzerinde para cezası alınmaktadır.
Anayasa'nın 10. maddesindeki eşitlik ilkesi mutlak manada ele
alınamaz. Ancak, aynı konularda yapılan değişik düzenlemenin nedenleri kolay,
belirli ve haklı bir biçimde açıklanabilir olmalıdır.
Dava konusu farklı düzenlemenin açıklanabilir ve haklı bir yönü
yoktur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle suç ayırmaksızın bütün suçlulara
uygulanan bir infaz kuralının biçimsel bir vergi suçu nedeniyle verilen
cezalarda uygulanmaması Anayasa'nın 10. maddesin deki eşitlik ilkesine
aykırıdır.
Dava konusu kuralın iptali gerektiği kanısıyla karara karşıyız.
Başkanvekili
Güven
DİNÇER
|
Üye
Yavuz
NAZAROĞLU
|
KARŞIOY
YAZISI
Esas Sayısı: 1991/39
Karar Sayısı: 1991/39
Anayasa'nın 38. maddesi ile suç ve cezaların yasallığı ilkesi
öngörülmüştür. Bu ilke gereği olarak yasakoyucu yasama yet kisini kullanırken
Anayasa'nın temel ilkelerine ve ceza hukukunun ana kurallarına bağlı kalmak
koşuluyla, hangi eylemlerin suç sayıl ması, suç sayılan eylemlerin hangi tür ve
ölçüde ceza yaptırımlarıyla cezalandırılmaları gerektiği, hangi durum ve
davranışların ağırlaştırıcı veya hafifletici neden olarak kabul edilmesi
gerektiğini yasayla belirlemek zorundadır.
İptali istenen 213 sayılı Vergi Usul Kanunu'nun 360. madde sine
3.12.1988 gün ve 3505 sayılı Yasa'nın 9. maddesiyle eklenen ikinci fıkrasına
göre vergi kaçakçılığına teşebbüs nedeniyle hükmolunan hürriyeti bağlayıcı
cezanın para cezasına çevrilmesi durumunda, para cezasının tutarının hesabında
tayin edilen hapis cezasının beher günü için sanayi sektörü için belirlenen
yürürlükteki asgarî ücretin bir aylık tutarının yarısı esas alınacaktır. Bu
şekildeki düzenleme ile yürütme tarafından belirlenen asgarî ücret ceza
tayininde esas alınmaktadır. Oysaki suç ve cezaların yasama organınca ve
yasayla belirlenmesi Anayasa'nın 38. maddesinin buyruğu olup bu şekildeki
düzenleme ile ceza miktarını belirleme dolaylı yoldan yürütme organınca
yapılmaktadır. Bu nedenle iptali istenen Yasa kuralı Anayasa'nın 38. maddesine
aykırı olup iptali gerekir. Bu nedenle aksi yönde oluşan çoğunluk görüşüne
karşıyım.