ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı : 1988/14
Karar sayısı : 1988/18
Karar günü : 14.6.1988
R.G. Tarih-Sayı :14.07.1988-19872
İPTAL DAVASINI AÇAN : Anamuhalefet Partisi (Sosyaldemokrat Halkçı
Parti) TBMM Grubu adına Grup Başkanı Erdal İnönü.
İPTAL DAVASININ KONUSU : Resmî Gazete'nin 13.4.1988 günlü, 19784.
sayıdında yayımlanan 31.3.1988 günlü, 3420 sayılı "298 Sayılı Seçimlerin
Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun, 2820 Sayılı Siyasî
Partiler Kanununun ve 2972 Sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve
İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine
Dair Kanun"un 1., 7., 9. ve 11. maddeleriyle getirilen kimi hükümlerin
Anayasa'nın Başlangıçbölümüyle 2., 5., 6., 7., 10., 11., 13., 67., 68., 78.,
87., 127., Geçici 8. ve Geçici 10. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali
istemidir.
II- YASA METİNLERİ :
A- İPTALİ İSTENİLEN YASA KURALLARI :
31.3.1988 günlü, 3420 sayılı Yasanın iptali istenen hükümleri de
içeren maddeleri şunlardır :
1. "MADDE 1. - 26.4.1961 Tarih ve 298 Sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun 14 üncü maddesinin 1 inci, 4
üncü ve 11 inci bentleri aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir.
1. Seçimlerde, içine oy pusulası konulacak olan zarfların, icabında
her seçim için başka başka renk ve ölçüde olmak ve gerek piyasada, gerek Devlet
Malzeme Ofisince imal edilen veya ettirilen veya depolarında bulunan zarfların
renklerinden ve ölçülerinden farklı ve kağıdında "Türkiye Cumhuriyeti
Yüksek Keçim Kurulu" filigranı bulunmak üzere, yeteri kadar özel zarf imal
ettirmek ve bu imalatı, kağıt hamurundan başlayarak zarfın, imaline ve teslim
alınmasına kadar olan safhalarını; yapılacak işin hacmi, süresi ve niteliği
dikkate alınarak belirleyeceği kendi üye veya üyelerinin veya imal ve teslim
yerinde yetki vereceği ilçe seçim kurulu başkanının, il seçim kurulu başkanı ya
da üyesi hâkim veya hâkimlerinin devamlı gözetim ve denetimi altında yaptırmak
ve bu zarfları il seçim kurullarına, her ilin ihtiyacına yetecek sayıda, alındı
belgeleri karşılığında göndermek,
4. Tüzüklerine göre ilk genel kongresini yapmış olup, illerin en
az yarısında ve en az altı ay evvel il ve ilçe teşkilatını kurmuş bulunan
siyasî partilerin adlarını, ilçe seçim kurullarının yeniden kurulması için
öngörülen ayların ikinci haftasında tesbit ve ilan etmek,
11. Siyasî partilerin milletvekili genel ve ara seçimlerine ve
belediye başkanlığı ile belediye meclisi, il genel meclisi üyelikleri genel ve
ara seçimlerine katılabilmeleri için illerin en az yarısında, oy verme gününden
en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyükkongrelerini yapmış olmaları veya
Türkiye Büyük Millet Meclisinde gruplarının bulunması şarttır.
Bir ilde teşkilatlanma, merkez ilçesi dahil o ilin ilçelerinin en
az üçte birinde teşkilat kurmayı gerektirir. Bu esaslar dairesinde seçime
katılabilecek siyasî partileri tesbit ve seçimin başlangıç tarihinden on gün,
seçimin yenilenmesi halinde yenileme kararının ilanından sonraki beş gün içinde
ilan etmek"
2- "MADDE 7.- 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 8 inci maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Mahallî İdareler Seçimi beş yılda bir yapılır. Seçimin yapılacağı
yılın haziran ayının otuzuncu günü seçimlerin başlangıç tarihi olup, seçimler
aynı yılın ekim ayı içinde yapılır. Beş yılda bir olmak şartıyla ekim ayının
hangi Pazar gününde seçimin yapılacağına Türkiye Büyük Millet Meclisince karar
verilir."
3- "MADDE 9.- 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle
Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 3394 sayılı Kanunla
değişik 18 inci maddesinin "b" bendinin ikinci fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
Büyükşehir Belediyesinde yapılan belediye başkanlığı seçiminde
siyasî partilerin büyükşehir belediye başkan adayları ile büyükşehire bağlı
ilçe belediye başkan adayları yukarıdaki fıkra esaslarına göre düzenlenecek
müşterek oy pusulasında birlikte gösterilir ve birlikte seçilmiş olurlar. Bu yerlerde
belediye başkanlığı seçimine katılacak bağımsız adaylar ise Yüksek Seçim
Kurulunun tayin edeceği ebat, şekilve miktarda kendilerinin bastırdıkları oy
pusulaları ile seçimlere katılırlar."
4- "MADDE 11.- 2972 sayılı Mahallî İdareler ve Mahalle Muhtarlıkları
ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun 3394 sayılı Kanunla değişik 29
uncu maddesinin birinci fıkrasının son bendi aşağıdaki şekilde değiştirilerek
bu bentten sonra gelmek üzere bir fıkra eklenmiştir.
Hallerinde söz konusu organ için boşalmayı takip eden ilk yılın
ekim ayının üçüncü pazar günü seçim tarihi olarak kabul edilir. 27.6.1984
tarihli ve 3030 sayılı Kanuna tabi olan organlarda vuku bulan boşalma
hallerinde ara seçim yapılmaz.
Mahallî İdarelerin Genel Seçimlerine bir yıl kala her ne suretle
olursa olsun ara Mahallî İdareler Seçimleri yapılamaz."
B- İLGİLİ YASA KURALI :
18.1.1984 günlü, 2972 sayılı yasanın 3394 sayılı Yasanın 6.
maddesiyle değişik 29. maddesi şöyledir :
"Seçimlerin yenilenmesi :
Madde 29- Seçim dönemi sonundan önce,
a) Bir seçim çevresinde yapılan seçimin, seçim işleri sebebiyle
iptaline karar verilmesi,
b) Belediye meclisi veya il genel meclisinin yetkili organlarca
feshi,
c) Belediye meclisi veya il genel meclisi üyeliklerinin herhangi
bir sebeple boşalması ve meclis üye sayısının yedeklerinin de getirilmesinden
sonra üye tamsayısının yarısından aşağıya düşmesi,
d) Belediye başkanlığının herhangi bir nedenle boşalması,
(20.6.1987-3394) Hallerinde söz konusu organ için boşalmayı takip
eden ilk yılın Haziran ayının ilk pazar günü seçim tarihi olarak kabul edilir.
Tesbit edilecek seçim tarihi, genel mahallî seçimlerin yapılacağı yıla gelirse
o seçim yapılmaz. 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Kanuna tabi olan organlarda
vuku bulan boşalma hallerinde ise ara seçim yapılmaz.
(20.6.1987-3394) Mülki amirlerin vaki boşalmaları ilçe seçim
kuruluna bildirmeleri üzerine, ilçe seçim kurulu seçim tarihini yukarıda
belirtilen esaslara göre tesbit ve ilan eder.
(20.6.1987-3394) İlçe seçim kurulu ilan işlemini tesbit edilen
seçim tarihinden en az 60 gün önce yapar."
C- DAYANILAN ANAYASA KURALLARI :
İptal istemine dayanak gösterilen Anayasa kuralları şunlardır :
1. "BAŞLANGIÇ
Ebedî Türk vatan ve milletinin bütünlüğüne ve kutsal Türk
Devletinin varlığına karşı, Cumhuriyet devrinde benzeri görülmemiş bölücü ve
yıkıcı kanlı bir iç savaşın gerçekleşme noktasına yaklaştığı sırada;
Türk Milletinin ayrılmaz parçası olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin
milletin çağrısıyla gerçekleştirdiği 12 Eylül 1980 harekâtı sonucunda, Türk
Milletinin meşru temsilcileri olan Danışma Meclisince hazırlanıp, Milli
Güvenlik Konseyince son şekli verilerek Türk Milleti tarafından kabulve tasvip
ve doğrudan doğruya O'nun eliyle vazolunan bu ANAYASA :
- Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu, ölümsüz önder ve eşsiz kahraman
Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve O'nun inkılâp ve ilkeleri
doğrultusunda,
- Dünya milletler ailesinin eşit haklara sahip şerefli bir üyesi
olarak; Türkiye Cumhuriyetinin ilelebet varlığı, refahı, maddî ve manevî
mutluluğu ile çağdaş medeniyet düzeyine ulaşma azmi yönünde;
- Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız şartsız
Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili kılınan
hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun
icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;
- Kuvvetler ayırımının, Devlet organları arasından üstünlük
sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetkilerinin kullanılmasından ibaret
ve bununla sınırlı medenî bir işbölümü ve işbirliği olduğu ve üstünlüğün ancak
Anayasa ve kanunlarda bulunduğu;
- Hiçbir düşünce ve mülahazanın Türk millî menfaatlerinin, Türk
varlığının Devleti ve ülkesiyle bölünmezliği esasının, Türklüğün tarihî ve
manevî değerlerinin, Atatürk milliyetçiliği, ilke ve inkılâpları ve medeniyetçiliğinin
karşısında korunma göremeyeceği ve lâiklik ilkesinin gereği kutsal din
duygularının, Devlet işlerineve politikaya kesinlikle karıştırılmayacağı;
- Her Türk vatandaşının bu Anayasadaki temel hak ve hürriyetlerden
eşitlik ve sosyal adalet gereklerince yararlanarak millî kültür, medeniyet ve
hukuk düzeni içinde onurlu bir hayat sürdürme ve maddî ve manevî varlığını bu
yönde geliştirme hak ve yetkisine doğuştan sahip olduğu;
- Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda, millî
sevinç ve kederlerde, millî varlığa karşı hak ve ödevlerde, nimet ve
külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu, birbirinin
hak ve hürriyetine kesin saygı, karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik
duygularıyla ve "Yurtta sulh, cihanda sulh" arzu ve inancı içinde,
huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu,
FİKİR, İNANÇ VE KARARIYLA anlaşılmak, sözüne ve ruhuna bu yönde
saygı ve mutlak sadakatle yorumlanıp uygulanmak üzere,
TÜRK MİLLETİ TARAFINDAN, demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan
ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunur."
2. "MADDE 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı. Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
3. "MADDE 5.- Devletin temel amaç ve görevleri, Türk
milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti
ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayansiyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır."
4. "MADDE 6.- Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz."
5. "MADDE 7.- Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük
Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez."
6. "MADDE 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî
düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
7. "MADDE 11.- Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz."
8. "MADDE 13. -Temel hak ve hürriyetler, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğünün, millî egemenliğin, Cumhuriyetin, millî
güvenliğin, kamu düzeninin, genel asayişin, kamu yararının, genel ahlâkın ve
genel sağlığın korunması amacı ile ve ayrıca Anayasanın ilgili maddelerinde
öngörülen özel sebeplerle, Anayasanın sözüne ve ruhuna uygun olarak kanunla
sınırlanabilir.
Temel hak ve hürriyetlerle ilgili gene! veözel sınırlamalar
demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamaz ve öngörüldükleri amaç
dışında kullanılamaz.
Bu maddede yer alan genel sınırlama sebepleri temel hak ve
hürriyetlerin tümü için geçerlidir."
9. "MADDE 67.- Vatandaşlar, kanunda gösterilen şartlara uygun
olarak, seçme, seçilme ve bağımsız olarak veya bir siyasî parti içinde siyasî
faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahiptir.
Seçimler ve halkoylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel
oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve denetimi altında
yapılır.
Seçimlerin ve halkoylamasının yapıldığı yılda, ay ve gün hesaba
katılmaksızın, 20 yaşına giren her Türk vatandaşı seçme ve halkoylamasına
katılma hakkına sahiptir.
Bu hakların kullanılması kanunla düzenlenir.
Silah altında bulunan er ve erbaşlarla, askerî öğrenciler, ceza ve
tevkif evlerinde bulunan tutuklular ve hükümlüler oy kullanamazlar."
10. "MADDE 68.- Vatandaşlar, siyasî parti kurma ve usulüne
göre partilere girme ve partilerden çıkma hakkına sahiptir. Parti üyesi
olabilmek için yirmibir yaşını ikmal etmek şarttır.
Siyasi partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez
unsurlarıdır.
Siyasi partiler, önceden izin almadan kurulurlar ve Anayasa ve
kanun hükümleri içinde faaliyetlerini sürdürürler.
Siyasî partilerin tüzük ve programları, Devletin ülkesi ve
milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine,
demokratik ve lâik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz.
Sınıf veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü
savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayan siyasî partiler kurulamaz.
Siyasî partiler, yurt dışında teşkilatlanıp faaliyette bulunamaz,
kadın kolu, gençlik kolu ve benzeri şekilde ayrıcalık yaratan yan kuruluşlar
meydana getiremez, vakıf kuramazlar.
Hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları,
yükseköğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu üyeleri,
kamu kurum ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları
hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlileri, öğrenciler ve
Silahlı Kuvvetler mensupları siyasî partilere giremezler."
11. "MADDE 78. - Savaş sebebiyle yeni seçimlerin yapılmasına
imkân görülemezse, Türkiye Büyük Millet Meclisi, seçimlerin bir yıl geri
bırakılmasına karar verebilir.
Geri bırakma sebebi ortadan kalkmamışsa, erteleme kararındaki
usule göre bu işlem tekrarlanabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliklerinde boşalma olması halinde,
ara seçime gidilir. Ara seçim, her seçim döneminde bir defa yapılır ve genel
seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçime gidilemez. Ancak, boşalan üyeliklerin
sayısı, üye tamsayısının yüzde beşini bulduğu hallerde, ara seçimlerin üç ay
içinde yapılmasına karar verilir.
Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçimi yapılamaz."
12. "MADDE 87.- Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve
yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; Bakanlar Kurulunu ve
bakanları denetlemek; Bakanlar Kuruluna belli konularda kanun hükmünde
kararname çıkarma yetkisi vermek; bütçe ve kesinhesap kanun tasarılarını
görüşmek vekabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek;
milletlerarası andlaşmaların onaylanmasını uygun bulmak, Anayasanın 14 üncü
maddesindeki fiillerden dolayı hüküm giyenler hariç olmak üzere, genel ve özel
af ilanına, mahkemelerce verilip kesinleşen ölüm cezalarının yerine
getirilmesine karar vermek ve Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak ve görevleri yerine getirmektir."
13. "MADDE 127.- Mahallî idareler; il, belediye veya köy
halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş esasları
kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen, seçmenler
tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir.
Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden
yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir.
Mahallî idarelerin seçimleri, Anayasanın 67 nci maddesindeki
esaslara göre beş yılda bir yapılır. Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel
yönetim biçimleri getirebilir.
Mahallî idarelerin seçilmiş organlarının, organlık sıfatını
kazanmalarına ilişkin itirazların çözümü ve kaybetmeleri, konusundaki denetim
yargı yolu ile olur. Ancak, görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında
soruşturma veya kovuşturma açılan mahallî idare organları veya bu organların üyelerini,
İçişleri Bakanı, geçici bir tedbir olarak, kesin hükme kadar uzaklaştırabilir.
Merkezî idare, mahallî idareler üzerinde, mahallî hizmetlerin
idarenin bütünlüğü ilkesine uygun şekilde yürütülmesi, kamu görevlerinde
birliğin sağlanması, toplum yararının korunması ve mahallî ihtiyaçların gereği
gibi karşılanması amacıyla, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idarî
vesayet yetkisine sahiptir.
Mahallî idarelerin belirli kamu hizmetlerinin görülmesi amacı ile,
kendi aralarında Bakanlar Kurulunun izni ile birlik kurmaları, görevleri,
yetkileri, maliye ve kolluk işleri ve merkezî idare ile karşılıklı bağ ve
ilgileri kanunla düzenlenir. Bu idarelere, görevleri ile orantılı gelir
kaynakları sağlanır."
14. "Geçici Madde 8.- Anayasa ile kabul edilmiş olan yeni
organ, kurum ve kurulların kuruluş, görev, yetki ve işleyişleri ile ilgili
kanunlarla, Anayasada konulması veya değiştirilmesi öngörülen diğer kanunlar,
Anayasanın kabulünden başlayarak Kurucu Meclisin görev süresi içerisinde, bu
süre içerisinde yetiştirilemeyenler, seçimle gelen Türkiye Büyük Millet
Meclisinin ilk toplantısını izleyen bir yıl sonuna kadar çıkartılır."
15. "Geçici Madde 10.- Mahallî idare seçimleri en geç Türkiye
Büyük Millet Meclisinin ilk toplantısını izleyen bir yıl içinde yapılır."
III - İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, Adnan KÜKNER
ve Mehmet Şerif ATALAY'ın katılmalarıyla3.5.1988 günü yapılan ilk inceleme
toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esastan incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ :
Davanın esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenilen
yasa ile dayanılan Anayasa kuralları, bunların gerekçeleri ve ilgili öteki
yasama belgeleri incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
A- 3420 sayılı Yasanın 1. maddesiyle, 24.6.1961 günlü, 298 sayılı
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 14. maddesinin
ilk fıkrasının 1., 4. ve 11. bentleri değiştirilmiştir. İptali istenilen son
iki bent, milletvekili genel ve ara seçimlerine, belediye başkanlığı ile
belediye meclisi, il genel meclisi üyelikleri genel ve ara seçimlerine katılacak
siyasî partilere, illerde ve bunlara bağlı ilçelerde örgütlenme ve büyük kongre
yapmış olma ya da TBMM'nde grup bulundurma koşullarıyla sınırlama getirmiştir.
Daha önce, 25.5.1961 günlü, 306 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu'nun 10.
maddesiyle konulan bu tür sınırlamada 13.2.1965 günlü, 533 sayılı Yasa ile
değişiklik yapılmışsa da esas korunmuş, 22.4.1983 günlü, 2820 sayılı Siyasî
Partiler Kanunu'nun 36. maddesi ise koşulları ağırlaştırarak, siyasî partilerin
seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında, merkez ilçe dahil
ilçelerin en az üçte birinde örgütlenmiş ve büyük kongresini yapmış olması ya
da TBMM'nde grubu bulunması zorunluluğunu getirmiştir. Bu değişikliğe koşut
olarak 298 sayılı Yasanın 14. maddesinin ilk fıkrasının 4. ve 11. bentlerinde
10.6.1983 günlü, 2839sayılı ve 28.3.1986 günlü, 3270 sayılı Yasalarla
değişiklik yapılarak 298 ve 2820 sayılı Yasalar arasında uyum sağlanmış, aynı
zamanda 2820 sayılı Yasaya da değişiklik getiren 3270 sayılı Yasanın bu
konudaki 8. maddesi, -Anayasa Mahkemesi'nin 22.5.1987 günlü, Esas 1986/17,
Karar 1987/11 sayılı kararıyla iptal edilmiş, iptal kararı sonucunda 298 sayılı
Yasanın, Yüksek Seçim Kurulu'nun görevleri yönünden aynı konuyu düzenleyen 14.
maddesinin ilk fıkrasının 4. ve 11. bentlerine ilişkin değişikliği de uygulanma
olanağını yitirdiğinden iptal edilmiş, iptal hükmü 19.3.1988 de yürürlüğe
girmiştir. İptal kararından sonra bu konuda ilk düzenleme yalnız XVIII. Dönem
Milletvekili Genel Seçimine ilişkin olarak, 10.9.1987 günlü, 3403 sayılı Yasayla
yapılmış, siyasî partilerin seçimlere katılmada aranan örgütlenme koşulu il ve
ilçeler için ½ kabul edilmiştir. Bu oranı iller yönünden ½ de tutmakla birlikte
ilçeler yönünden 1/3 indiren şimdiki dava konusu son değişiklik incelenirken
Anayasa'ya uygunluk denetimi yönünden birsorun taşımayan ve dava dilekçesinde
de değinilmeyen siyasî partinin demokratik bir yapıya ve işleyişe kavuşmasının
önkoşulu sayılan "büyük kongre"nin toplanması olgusu üzerinde
durulmayacak, 4. ve 11. bentler, birlikte, doğrudan ilgili Anayasa kurallarıaçısından
ele alınacak, bu arada ölçü norm niteliğindeki 13. madde bakımından da
irdelenecektir.
1- Anayasa'nın 67. maddesi yönünden inceleme :
Siyasî partilerin seçimlere katılabilmelerini kimi koşullara
bağlayan yasa düzenlemesinin seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma
haklarını demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayacak biçimde
kısıtladığı hususu, Anayasa'ya aykırılık savının özünü oluşturmaktadır.
Anayasa'nın konuyla ilgili ve 17.5.1987 günlü, 3361 sayılı Yasayla değişik 67.
maddesi,vatandaşların seçme, seçilme ve bağımsız olarak ya da bir siyasî parti
içinde siyasî faaliyette bulunma ve halkoylamasına katılma hakkına sahip bulunduklarını
öngörürken "kanunda gösterilen şartlara uygun olarak" denilmek
suretiyle bu hakkın sınırsız bir biçimde kullanılmasının düşünülemeyeceğini
açıklamıştır. Maddenin yollama yaptığı "kanunda gösterilen şartlar",
yasa koyucunun, Anayasa'nın13. maddesi uyarınca, demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olmamak koşuluyla takdir yetkisi içinde saptayacağı biçim ve
yöntemlerle gerekleri kapsamaktadır. Sınırlamalar demokratik toplum düzeninin
gereklerine aykırı olursa, seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakkına
ilişkin anayasal güvence sözde kalacağı gibi bu hakların hiçbir anlam ve değeri
olamaz.Yasa koyucunun yapabileceği düzenlemenin ilkeleri de 67. maddenin ikinci
fıkrasında belirtilmiştir. Anayasa koyucunun bu düzenleme biçimi, "kanunda
gösterilen şartlar" ile "bu hakların kullanılması kanunla
düzenlenir" kuralları, maddede güvenceye bağlanan hakların sınırsız
tanınmadığını, Anayasa' ya uygun yasal sınırlamalarla düzenleneceğini açık
seçik ortaya koymaktadır. Anayasa buyruğuna uyularak 298 sayılı Yasanın 7. ve
8. maddelerinde "oy kullanamayacak olanlar"la, "seçmen
olamayanlar" belirtilmiş, Anayasa'nın67. maddesindeki seçmen yaşından ayrı
olarak 76. maddesinde milletvekili seçilme yeterliği konusunda kimi sınırlamalar
getirilmiştir. İncelenen düzenlemeyle, şimdiye kadar Anayasa ve yasalarla
getirilmiş sınırlamalara bir yenisi eklenmiştir. Ana-yasa'nın uyulmasını
öngördüğü gereklerden uzaklaşmadıkça, Anayasa Mahkemesi'nin önceki kararlarıyla
açıklanan "makûl, kabul edilebilir bir ölçü" aşılmadıkça sınırlamanın
Anayasa'ya aykırılığı söz konusu olamaz. Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette
bulunma hakkı, kimi zaman Anayasa koyucu, kimi zaman Anayasa'nın verdiği
yetkiye dayanılarak yasa koyucu tarafından sınırlanabilir. Anayasa ilkelerini
zedelemeyen, demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olmayan, hakkın
özüne dokunmayan düzenlemeler gerçek anlamda bir seçme ve seçilme hakkını
olumsuz biçimde etkilemez, ortadan kaldırmaz. Seçime katılmayı salt örgütlenme
gücüne bağlamadıkça, özellikle yeni kurulan siyasî partilerin seçimlere
katılmasını önlemeye yönelik, ağır sonuçlar doğuracak koşullar taşımadıkça
getirilen sınırlamaların aykırılığı düşünülemez. Demokrasinin vazgeçilmez
öğeleri olarak benimsenen siyasî partilerin elini - kolunu bağlayacak biçimde,
ulaşılması zaman isteyecek il ve ilçe düzeyinde örgütlenme koşullarıyla
sınırlamadıkça "makûl" ve "kabul edilebilir" ölçüler
aşılmış olmaz ve Anayasa'ya aykırılık oluşmaz. Seçme ve seçilme hakkına zarar
vermeyen sınırlamalar, anayasal gereklere uygun düzenlemelerdir. Yapılan
sınırlamayla sağlanan yarar arasında hakkaniyete uygun dengenin bozulduğunu
gösteren bir belirti yoktur. Amaçla araç arasındaki makûl ölçüyü aşmayan yeni
sınırlamanın aykırı olmadığı görülmektedir. İl ve ilçelerin tümünde örgütlenmeye
yakın bir oran olmayan yeni oran, secime katılmayı güçleştirecek ve
engelleyecek düzeyde bulunmamaktadır. Serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel
oy, açık sayım ve döküm ilkeleri seçme ve seçilme hakkının anayasal güvencesi
olmakla tek dayanağı değildir. Bu ilkeleri genelde korumakla birlikte, özelde
olumsuz yönde etkileyecek sınırlamalar seçme ve seçilme hakkını zedeler. Bu
sonucu doğurmadıkça, böyle bir gerilemeye ve yıkıntıya neden olmadıkça
sınırlamanın aykırılığı savunulamaz. Düzenleme, siyasî partilerin seçimlere
katılmalarını zorlaştırarak seçme ve seçilme hakkını koşula bağlasa da, amacı
oylarıngereğinden fazla bölünmesini önleyerek istikrarı sağlamaya yönelik
olduğundan, hakların özüne dokunmadığı gibi demokratik toplum düzeninin gereklerine
de aykırı değildir.
Milletvekili ya da yerel yönetim seçimlerine katılabilmeleri için
siyasî partilerin belli sayıda il ve ilçede örgütlenme koşulundan ayrı olarak
TBMM'nde gruplarının bulunmasını da tok başına yeterli gören 11. bent, grup
kurabilecek güce ulaşmış bir partinin aldığı oyların küçümsenmeyecek düzeyde
olduğunu kabul ederek, örgütlenme koşulunuyerine getirip getirmediğine
bakılmaksızın seçimlere katılmasını uygun görmüştür. Yasa koyucunun iyi
niyetinden kuşku duyulamazsa da güçlü bir siyasî partiden ayrılarak yeni bir ad
altında grup kuracak bir partinin de seçimlere katılma hakkından
yararlanabileceği gözetilirse, bu durumun kimi eşitsizliklere yol açacağı
düşünülebilir. Böyle bir durumda yeni kurulan iki siyasî partiden TBMM'nde grubu
bulunan örgütlenme koşulunu yerine getirmeksizin seçimlere katılabilecek, öbürü
ise, bu haktan yararlanamayacaktır. Ancak, kötü uygulama her yasa için söz
konusu olabileceğinden yalnızca bu tür uygulamalara yol açma olasılığının
bulunması iptal nedeni olarak kabul edilemez. Sözü edilen bendin bir başka
aykırı yönü de saptanamamıştır.
Açıklanan nedenlerle 3420 sayılı Yasanın 1. maddesinde yer alan
dava konusu kurallar, Anayasa'nın 67. maddesine aykırı bulunmamıştır.
2. Anayasa'nın 68. maddesi yönünden inceleme :
Anayasa'nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin hangi
durumlarda sınırlanabileceğini genel olarak belirttikten sonra, bu
sınırlamaların demokratik toplum düzeninin gereklerine aykırı olamayacağı ve
öngörüldükleri amaç dışında kullanılamayacağı açıklanarak sınırlamanın sınırı
çizilmiştir. Bu koşullara uyan bir sınırlama, doğrudan Anayasa'nın başka bir
hükmünden kaynaklanmasa da Anayasa'-ya aykırı sayılamaz. Sınırlamasız siyasî
parti yaşamı, yukarıda değinildiği gibi, ideal olanı ise de kamu yararı
düşüncesi ve oyların fazla bölünmesini önlemek amacıyla sınırlama gereği
duyulduğunda, demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun nitelikte olması
zorunludur. Dava konusu hükümle getirilen sınırlama, Anayasa'nın başka bir
hükmünden kaynaklanmamakla birlikte Anayasa'nın 13. maddesindeki koşullara
uygundur. Getirilen sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gerekleriyle
bağdaşmayacak oranda yüksek olduğu söylenemez. Konu doğası gereği, sübjektif
değerlendirmelere elverişli olduğundan dava dilekçesindeki örneğin tersine
görüşler de ileri sürülebilir. Anayasa'ya uygunluk denetimi, yerindelik
tartışmasına kapalı olduğundan, norm denetimiyle yerindelik arasındaki sınırı
zorlayacak değerlendirmelere girilmemektedir. Örgütlenme koşuluna karşı
TBMM'nde grup oluşturma koşulu ölçüsüz, aşırı bir sınırlandırma değildir. Kimi
durumlarda siyasî partilerin seçimlere katılmasınaolanak veren bir yanı da
vardır. Siyasî partilerin seçimlere katılmalarına temelde ve genelde güçlük
çıkarılması, Anayasa'nın 68. maddesinin siyasî partileri tanımlayan hükmüyle
bağdaşamaz. Seçme ve seçilme hakkının kullanılmasını olumsuz yönde etkileyen
boyutta olmadıkça, kamu yararı için getirilen anayasal gereklere uygun
sınırlamalara gidilebilir. "Ülke genelinde baraj" ve "seçim
çevresi barajı birer sınırlama sayılabilirse de denetlenen sınırlama, kuruluşu,
çalışmaları ve seçim uğraşlarını önleme niteliğinde ve düzeyinde aşırı
değildir. Seçme ve seçilme hakkında olduğu gibi siyasî parti kurma, usulüne
göre partilere girme ve partilerden çıkma, partilerin serbestçe kurulması ve
çalışması haklarının özüne dokunmayan grup kurma koşulu, makûl ve kabul
edilebilir bir sınırlamadır.
3. Anayasa'nın Başlangıç kısmıyla 2. ve 5. maddeleri yönünden
inceleme :
Anayasa'nın Başlangıcındaki amaçlardan biri de, denge ve düzen
içinde, uygar bir yaşamdır. Bu sonucu sağlamak ve sürdürmek, kimi
düzenlemeleri, önlemleri, bu arada doğal olarak kimi sınırlamaları zorunlu
kılacaktır. Tüm vatandaşların Anayasa ile güvenceye bağlanmış hak ve
özgürlüklerden yararlanmaları, bu haklarda belli ölçüde sınırlamayı
gerektirmesi durumunda yapılan "sınırlama", özgürlükçü demokrasiye
yabancıbir kavram değildir. Sınırsız özgürlük, hukukla sınırlı bir yönetim
biçimi olan demokrasiye uzaktır. Demokratik hukuk devleti ilkesiyle devletin demokrasiyi
koruma amacı da bir hakkın ve özgürlüğün yerine göre sınırlanmasına olanak
vermektedir. Anayasa'yauygun olmak koşuluyla getirilen sınırlamalar Anayasa'nın
geçerli saydığı kurallardır. Aykırılık savı bu yönlerden de yerinde
bulunmamıştır.
Açıklanan nedenlerle,
a- 4. bende,
b- 11. bende yönelik iptal istemlerinin reddi gerekir.
B- 3420 sayılı Yasanın 7. maddesiyle, 18.1.1984 günlü, 2972 sayılı
Mahallî İdareler ve Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında
Kanun'un, yerel yönetimler seçiminin beş yılda bir haziran ayının ilk pazar
günü yapılacağını belirleyen 8. maddesinin birinci fıkrası değiştirilerek,
yerel yönetimler seçiminin beş yılda bir yapılacağı, seçimin yapılacağı yılın
haziran ayının otuzuncu gününün seçimin başlangıç târihi olup seçimlerin aynı
yılın ekim ayında yapılacağı, seçimin ekim ayının hangi pazar günü yapılacağına
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce karar verileceği öngörülmüştür.
Yasanın genel gerekçesinde değişiklik nedenleri "ülkeyi
sürekli bir seçim havası içerisinde tutmamak için Milletvekili Genel Seçimleri
ile Mahallî İdareler Seçimlerini tarih olarak yaklaştırmak ve bir tarım ülkesi
olan ülkemizde iş, güç itibariyle en yoğun bir dönem olan haziran ayı yerine,
Mahallî İdareler Seçimleri ile Milletvekili Genel Seçimlerinin ekim ayı
içerisinde yapılmasını temin etmek amacı düşünülmüştür" denildikten sonra
"haziran ayı belediye hizmetleri bakımından bütçenin henüz tatbikatının tamamlanmadığı
bir döneme rastlamaktadır" biçiminde açıklanmış olup, madde gerekçesi de
bu doğrultudadır. Ayrıca, seçimin ekim ayının hangi pazar günü yapılacağının
kanunla belirlenmemesinin, bu tarihin millî ve dinî bayramlardan birine
rastlamasının doğuracağı sıkıntılardan kaynaklandığı, seçim gününün bu nedenle
TBMM kararıyla saptanmasının uygun olacağının düşünüldüğü açıklanmıştır. Yasama
belgelerinde konuya açıklık getiren başka bir bilgi bulunmamaktadır.
İnceleme, dava dilekçesinde Anayasa'ya aykırılık savının
dayanağını oluşturan Anayasa maddelerine göre, sırayla yapılacaktır :
1- Anayasa'nın 127., 67. maddelerine aykırılık savı karşısında,
seçimlerin ekim ayında yapılıp yapılamayacağı ve seçim gününün TBMM kararıyla
saptanıp saptanamayacağı hususları üzerinde durulmuştur :
a - Yerel yönetimler seçimin ekim ayında yapılıp yapılamayacağı
sorunu :
Anayasa'nın"Mahallî idareler" başlıklı 127. maddesinin
üçüncü fıkrasında mahallî idarelerin seçimlerinin Anayasa'nın67 nci
maddesindeki esaslara göre beş yılda bir yapılacağı hükmü getirilmiştir.
Fıkrada yollama yapılan 67. madde ise, "Seçme, seçilme ve siyasî
faaliyette bulunma hakları"yla ilgilidir. İki kuralın birlikte
incelenmesinden beş yılda biryapılması öngörülen yerel yönetim seçimlerinde de
milletvekili seçimindeki esaslara uyulacağı anlaşılmaktadır. Beş yılda bir,
ekim ayında yapılacak yerel yönetimler seçiminde Anayasa'ya aykırılık bulunup
bulunmadığını saptamak için öncelikle "beş yılda bir"kavramına
açıklık getirmek, "beş yıllık" süreden ne anlaşılması gerektiğini
ortaya koymak gerekir.
Anayasa'nın geçici 8. ve 10. maddelerinin gereği yerine
getirilerek çıkarılan 18.1.1984 günlü, 2972 sayılı Yasanın 7. maddesi uyarınca
ilk yerel yönetimler seçimi 25 Mart 1984 de yapılmıştır. Bu tarihe göre,
"beş yılda bir" sözlerinden beş yılın dolması anlaşılır ve buna göre
yerel yönetimler seçiminin beş yılının dolmasından sonra yapılması gerekir. Bu
da 25 Mart 1989 tarihini gösterir. Ekim ayı, bu tarih karşısında, 1988 yılı
için yaklaşık altı ay erken, 1989 yılı için ise yine yaklaşık altı ay geç
olacak, böylece Anayasa'nın"beş yılda bir" seçim yapılmasını öngören
kuralına uyulmamış olunacaktır. Gerçekten, seçimlerin beş yılda bir yapılması,
seçenlerin, seçilenlere beş yıl için yetki verdikleri anlamına gelmekte, bunun
sonucu olarak, yasaların öngördüğü görevden alınma-uzaklaştırma ve yenileme
dışında, seçilenler beş yıl o görevde kalmak hakkını kazandıklarından, beş
yıllık sürenin sınırlarının saptanması,seçenler ve seçilenler yönünden aynı
önemi taşımaktadır. Anayasa'nın kimi maddelerinde sorunu çözmeye yararlı
açıklıklar bulunmaktadır. Örneğin, Anayasa'nın77. maddesinin birinci fıkrasında
"Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri beş yılda bir yapılır"denildikten
sonra, ikinci fıkrasında "Meclis, bu süre dolmadan seçimin yenilenmesine
karar verebileceği..." hükmüne yer verilmiştir. İki fıkranın birlikte ele
alınması, kullanılan sözcükler, açıkça "bu süre dolmadan ..." deyişi,
bu maddedeki "beş yılda bir" sözlerinden, beş yılın dolmasının
amaçlandığını ortaya koymaktadır. Yine, seçimle ilgili Anayasa'nın 78.
maddesinin üçüncü fıkrasında, "Ara seçim, her seçim döneminde bir defa
yapılır ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçime gidilemez"
denilmektedir. Bu hükme ilişkin madde gerekçesinde "Seçim dönemleri beş yıl
olması nedeniyle yapılacak ara seçimlerinin beş yılın ortalaması olan otuz ay
geçmedikçe yapılması uygun görülmemiştir" açıklaması da göstermektedir ki,
seçim dönemi altmış aydır yani tam beş yıldır. Esasen, "beş yılda
bir" belirlemesinin yapısına bakıldığında, "beş yılda"
sözcüklerinden "beş yıl"m geçmesi, tamamlanması, dolması anlaşılır.
Dört yıl, dört buçuk yıl, dört yıl onbir ay, öngörülen beş yıl olmaz. Beş yıl
tamamlanmayınca "beş yıl"dan söz edilemez. Hukukta süreler, dolan
zamana göre değerlenir.
Anayasa'nın "Başkanlık Divanı" başlıklı 94. maddesinin
üçüncü fıkrası, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı için bir yasama
döneminde yapılacak iki seçimde "ilk seçilenlerin görev süresi iki, ikinci
devre için seçilenlerin görev süresi üç yıldır" açıklığıyla beş yılın
tamamlanması gerektiğini doğrulamaktadır.
Anayasa'nın, "Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim
dönemi" başlıklı 77. maddesinin ikinci fıkrasında, birinci fıkrada
"beş yılda bir" olarak gösterilen süre dolmadan seçimin yenilenmesine
Meclis tarafından karar verilmesi ve Anayasa'da belirtilen koşullar altında
Cumhurbaşkanınca verilecek karara göre de seçimlerin yenileneceğinin
öngörülmesine karşın yerel yönetimlerin seçimlerinde böyle bir "öne
alma" ya da "yenileme" düşünülmemiştir. Nitekim, 127. maddede
bir açıklık ya da 77. maddeye bir yollama yoktur. Yerel yönetimlerin
yapılarının özerk niteliği ve işlevlerinin özelliği, Anayasakoyucunun böyle bir
düzenleme yaptığı kanısınıvermektedir. Beş yıllık süreyi siyasal iktidarın,
yasama çoğunluğunun isteğiyle kısaltmak ya da uzatmak, yerel yönetimlerin
varlığıyla bağdaşmayacağı gibi, Anayasakoyucunun bu konudaki iradesine
yasakoyucunun iradesinin üstün tutulması sonucunu doğurur.
Anayasa'nın geçici 10. maddesi uyarınca TBMM'nin ilk toplantısını
izleyen bir yıl içinde yapılması öngörülen yerel yönetim seçimleri, ilk genel
seçimler sonucu TBMM'nin ilk toplantı günü olan 7 Aralık 1983'den başlayan bir
yıllık süre içinde herhangi bir zamanda (günde) yapılabileceğinden yasakoyucu,
2972 sayılı Yasanın geçici 7. maddesiyle oy verme gününü 25 Mart 1984 olarak
belirlemiştir. Sözü edilen Yasanın 8. maddesi, sonraki seçimlerin haziran
ayının ilk pazar günü yapılacağını bildirmekteyse de, bu kuralAnayasaya
uygunluk denetimine getirilmemiş ve şimdi denetlenen 3420 sayılı Yasa
çıkarılıncaya kadar da uygulanmamıştır. Böylece 25 Mart 1984'e göre beş yılın
bitimi 2ü Mart 1989 tarihi olmaktadır. Bu durum, Anayasa'nın bağlayıcılığı
ilkesinin doğal sonucudur. Sorun, 1961 Anayasası'nın 116. maddesinin yerel
seçimleri yasa düzenlemesine bırakmasına karşın, 1982 Anayasası'nın 127.
maddesinin kendi belirlemesinden kaynaklanmaktadır. Bu açıklık karşısında,
Anayasa'nın bağlayıcılığı ve üstünlüğü gereği, yerel yönetimler seçimi,
Anayasa'nın sözü edilen kuralı değişmedikçe, ancak 25 Mart 1989'da ya da
zorunlu nedenlerle bunu izleyen pazar günü yapılabilir. Anayasa'nın kuşkuya,
duraksamaya yer vermeyecek kadar açık hükmü karşısında, yerel yönetim
seçimlerinin ekimayında yapılacağına ilişkin yasa maddesi dayanaksız
kalmaktadır, 127. maddeye aykırılığı çok açıktır.
b- Seçim gününün TBMM kararıyla saptanıp saptanamayacağı sorunu :
Anayasa'nın 127. maddesiyle yollama yapılan 67. maddesi de seçme,
seçilme ve siyasî faaliyette bulunma haklarının yasalarla düzenleneceğini
öngörmüştür. Anayasa'nın bu kuralının doğal sonucu olarak seçim gününün yasayla
belirlenmesi gerekmektedir. Adaylar, siyasî partiler, seçimlerin genel yönetim
ve denetiminde görevli ve yetkili organlarlatüm ilgililer yönünden seçimin
yapılacağı tarihin yani oy verme gününün önceden bilinmesi gerekir. Yasanın,
seçimin başlangıç tarihiyle yapılacağı ayı belirtmesi yeterli değildir. Bu
belirlemeler gibi, onlardan daha da önemli olanı "oy verme günü"dür.
Başlangıçtan bitime kadar sürelerin, günün yasayla belirlenmesi Anayasa'nın 67.
maddesine uygunluğun koşuludur. 67. maddenin yinelediği "yasa
düzenlemesi"kararlayapılamaz. Birer yasama işlemi olan yasa ile
TBMM. kararları arasında hukuksal açıdan var olan farklar, özellikle adları,
oluşum süreçleri, yöntemleri, sonuçları ve denetim olanakları gözetildiğinde
yasayla düzenlenmesi gereken bir konunun kararla düzenlenmesi doğru sayılamaz.
Anayasa'nın 148. maddesi TBMM. kararlarının Anayasa'ya uygunluk denetimininyapılamayacağım
belirtmektedir. İçeriği yönüyle yasa niteliğindeki kararların uygunluk
denetiminin yapılabileceği Anayasa Mahkemesi kararlarıyla olanaklı kılınmasına
karşın, yasa yerine karar yolunun seçilmesi denetimden kaçınma amacına yönelik
bir davranış olarak yorumlanabilir. Karar biçiminin Anayasa'nın 127. ve 67.
maddelerine uygun düşmediği açıktır.
2- Anayasa'nın 2., 6. ve 11. Maddeleri Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri arasında
sayılan "hukuk devleti" ilkesi, hukukun üstünlüğüne, demokratik
düzene saygı ve bağlılığı anlatmakta, tüm işlem ve eylemlerin hukuka uygunluğun
geçerlik koşulu olacağını açıklamaktadır. Bu anlamda, yasaların Anayasa'daki
ilgili kurallara uygun olması zorunluluğu, hukuk devleti ilkesinin ilkgereklerindendir.
Anayasa'nın "Egemenlik" başlıklı 6. maddesinin son fıkrasında da
"Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz" denilerek yetkilerin kaynağı gösterilmiştir Dava konusu yasa
kuralı, ekim ayının hangipazar gününde seçimin yapılacağına TBMM'nce karar
verileceğini öngörmektedir. Seçim gününe ilişkin kararla yapılacak saptama
Anayasa'nın 2. ve 6. maddelerine aykırılık oluşturmaktadır. Anayasa'-da kararla
saptanabilecek konular ayrı ayrı sayılmıştır. Belirtilenler dışındaki bir
konunun yasa yerine kararla saptanması Anayasa'nın 11. maddesine de aykırı
düşer.
3- Anayasa'nın 7., 10., 87.. Geçici 8. ve 10. Maddeleri Yönünden
İnceleme :
a- Dava konusu kuralla TBMM yasama yetkisini devretmemiş,
"yasa" yerine "karar"! öngörerek yasama işleminde biçim
değişikliğini getirmiştir. Bu nedenle, olayda, Anayasa'nın yasama yetkisinin
devredilemeyeceğine ilişkin 7. maddesine aykırılıktan söz edilemez.
b- Denetlenen kural, seçimlerin Anayasa'nın öngördüğü süreden
erken ya da geç yapılmasına neden olmakla, aynı dönemde seçenler ya da seçilenler
arasında bir eşitsizlik yaratmayacağı için Anayasa'nın "Kanun önünde
eşitlik" başlıklı 10. maddesine de aykırı değildir. Önceki dönemde
seçilenlerle sonraki dönemde seçilecekler arasında yaratması olası eşitsizlik
ise, ayrı durumda olanların ayrı kurallara bağlanmasının eşitliği
zedelemeyeceği yolundaki yerleşik Anayasa Mahkemesi kararlarına göre yine 10.
maddesine aykırı düşmemektedir.
c- Konunun, TBMM'nin görev ve yetkilerini "Genel olarak"
başlığı altında düzenleyen Anayasa'nın 87. maddesiyle de bir ilgisi
bulunmamaktadır. Madde, "karar"ı dışlamadığı gibi maddede yer almamış
bir görev ve yetki "Anayasanın diğer maddelerinde öngörülen yetkileri
kullanmak, görevleri yerine getirmek" kapsamında olacağından, maddede
açıkça sayılmaması bir aykırılık oluşturamaz.
d- Anayasa'nın Geçici 8. ve 10. maddeleri dava konusu yasanın
değil, 2972 sayılı Yasanın anayasal dayanağıdır. Dava konusu maddenin aykırı
olduğu ileri sürülen Anayasa maddeleri karşısında incelemesi yapılırken, seçim
dönemi ve günü için bu iki geçici maddenin belirlemelerine bakmak,
değerlendirme ve yorum için zorunludur. Bu çalışma biçiminde ele alınmaları,
aykırılık savını doğrulamaz. İncelenen yasa maddesinin Anayasa'nın geçicimaddelerine
aykırılığı söz-konusu değildir.
Birinci ve ikinci bölümlerde açıklanan nedenlerle 3420 sayılı
Yasanın 2972 sayılı Yasanın 8. maddesinin birinci fıkrasında yaptığı
değişikliğin ikinci ve üçüncü cümleleri iptal edilmelidir.
Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL bu görüşe
katılmamışlardır.
C- Yasanın 9. maddesiyle, 2972 sayılı Yasanın 18. maddesinin (b)
bendine birinci fıkradan sonra gelmek üzere eklenen ikinci fıkra
değiştirilerek, büyükşehir belediyesinde yapılan belediye başkanlığı
seçimlerinde siyasî partilerin büyükşehir belediye başkan adayları ile
büyükşehire bağlı ilçe belediye başkan adaylarının müşterek oy pusulasında
birlikte gösterilecekleri ve birlikte seçilmiş olacakları kuralı, birkaç sözcük
eklenerek yinelenmiş, belediyebaşkanlığı bağımsız adaylarının ise Yüksek Seçim
Kurulu'nun niteliklerini belirleyeceği ve kendilerinin bastıracakları oy
pusulaları ile seçime katılacakları hükmü getirilmiştir. 3394 sayılı Yasayla
yapılan eklemede 18. maddenin (b) bendinin ikinci fıkrasının ilk cümlesinde yer
alan "büyükşehir belediye başkan adayları" ibaresinden önceki
"...siyasî partilerin..." sözcükleri bulunmadığı gibi,
"büyükşehire bağlı ilçe belediye başkan adayları" ibaresindeki
"bağlı" sözcüğü de yoktu. 2972 sayılı Yasanın 18. maddesi
"kullanılacak oy pusulasının şekli" başlığını taşımaktadır. Dava
konusu kuralın yer aldığı maddenin (b) bendinin birinci fıkrasında birleşik oy
pusulalarının nasıl düzenleneceği belirlenmiştir. Bu düzenlemede bağımsız
adaylara ilişkin bir açıklığın bulunmaması büyük bir eksiklik olarak göze
çarpmış olacak ki, bağımsız adayları da kapsayan ve şimdi denetlenen ikinci
değişiklik gerçekleştirilmiştir. Değişikliğin ağırlığı "bağımsız
adaylar" konusundadır. Yasa gerekçe-sindeki açıklama da bunu
doğrulamaktadır. Bağımsız adaylara ilişkin son tümce dava edilmemiştir.
1- Anayasa'nın 127. ve 67. Maddeleri Yönünden İnceleme :
a- Anayasa'nın "Mahallî idareler" başlıklı 127.
maddesinin birinci fıkrası yerel yönetim birimleri olarak il, belediye ve
köyler, karar organları seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan tüzelkişiler
olarak tanımlamıştır. Dava konusu yasa kuralı, büyükşehir ve büyükşehire bağlı
ilçe belediye başkanlarıyla ilgili bulunduğundan, öncelikle, bunların seçmenler
tarafından seçilen karar organlarından olup olmadıklarının saptanması gerekir.
Belediye yasasına uygun biçimde 2972 sayılı Yasanın 1. maddesi de,
yerel yönetimler organlarının seçimlerine ilişkin esas ve usullerin
düzenlendiğini belirttikten sonra birinci fıkrasının (b) bendinde
"Belediye başkanı ve belediye meclisi üyelerinden söz etmiştir. Belediye
başkanının yürütme, belediye meclisinin de bir karar organı olduğunda
duraksamaya yer yoktur. Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrası,
"yerinden yönetim" ilkesini açıklayan ikinci fıkrasıylabirlikte
değerlendirildiğinde konu daha çok açıklık kazanmakta, yerel yönetimlerin,
hukuksal yapıları ve işlevleriyle varlık amaçları gözetildiğinde, o yerde
bulunanların, ortak gereksinimlerini karşılamak için kendi seçtiği organlarca
yönetilen kamu tüzelkişileri olduğu ortaya çıkmaktadır. Bunun doğal sonucu, yalnız
karar organlarının değil tüm organlarının seçmenler tarafından
oluşturulmasıdır.
Anayasa'nın 127. maddesinin üçüncü fıkrasında, büyük yerleşim
merkezleri için yasayla getirebileceği belirtilen "özel yönetim
biçimleri" büyük kentlerin yoğun çaba isteyen sorunlarının çözümü
gereksiniminden doğmuştur. Özel yönetim biçiminin ancak yönetimle sınırlı
olduğu, yalnız "yönetim" sözcüğünden değil, maddenin yere!
yönetimlerin seçimlerini düzenleyen özel hüküm içermeyip 67. maddeye yollama
yapmasıyla da bellidir. Buna göre, yerel yönetimlerin seçimi, milletvekili
seçimine koşut olarak 67. maddedeki ilkelere uyulmak suretiyle yapılacaktır. Bu
nedenle, büyükşehir belediye başkanlarının seçimi 67. madde gereklerine uymadan
yapılamaz.
127. maddenin dördüncü fıkrası, yerel yönetimlerin seçimle göreve
gelmiş organlarının, organlık sıfatını kazanmalarına ilişkin itirazların
çözümüyle, kaybetmeleri konusundaki denetimi yargı güvencesine bağlamış, ayrık
durum olarak, görevleriyle ilgili bir suç nedeniyle hakkında soruşturma ve
kovuşturma açılan organ ya da organ üyelerini İçişleri Bakanı'nın geçici bir
önlem olarak kesin hükme kadar uzaklaştırabileceğini öngörmüştür. Bu ayrık
durumla, maddenin beşinci fıkrasında amacıbelirtilen sınırlı idarî vesayet
yetkisi dışında, merkezî yönetime yerel yönetimlere müdahale olanağı
tanınmamıştır. Dördüncü fıkranın başında yinelenen "seçilmiş
organlar" ibaresi, yerel yönetimlerin demokratik yapısını, başkanları da
kapsayan organlarınseçimle işbaşına geleceklerini doğrulamakta, maddenin açıklanan
anlam tümlüğünü pekiştirmektedir.
127. maddenin beşinci ve altıncı fıkralarının dava konusuyla
ilgisi bulunmamaktadır.
b- Ortak liste düzeni, büyükşehir belediyesi kurulmuş Ankara,
İstanbul, İzmir, Adana, Bursa, Konya ve Gaziantep olmak üzere 7 il ve bunlara
bağlı 32 ilçe belediyesini kapsayacaktır. Dava konusu kurala göre, bu 7 ilde
büyükşehir belediye başkan adayları ile büyükşehire bağlı ilçe belediye başkan
adayları müşterek oy pusulasındabirlikte gösterilecekler ve birlikte seçilmiş
olacaklardır. Büyükşehire bağlı ilçe başkanları ayrı ayrı, bağımsız değil, ilçe
başkanları olarak birlikte ama büyükşehir belediye başkanına bağımlı olarak
seçileceklerdir. Düzenleme ilçe belediyelerinin bağımsızlığını, organlarının
kendi seç-menlerince seçilme ilkesini ortadan kaldırmakta, seçmeni istediğine
oy vermekten, istemediğine oy vermemekten alıkoymakta, bir ilçe seçmeninin,
öbür ilçe adayı hakkında söz sahibi olması sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca, bir
bağlı ilçe belediyesinde öbürlerinden fazla oy alan bir siyasî parti adayı,
partisi adayının büyükşehir belediye başkanlığı seçimini kazanamaması durumunda
seçimi kaybetmiş sayılacak, bir ilçede en fazla oyu alan aday daha fazla
seçmeni olan öbür ilçedekioylara bağlı olarak kendi kendinden daha az oy alan
aday karşısında seçimi kazanmamış olacaktır. 3394 sayılı Yasa ile getirilip
kimi eklemelerle 3420 sayılı Yasaya aktarılan fıkranın, 3394 sayılı Yasa için
açıklanan gerekçesinde, değişik partiden seçilecekbelediye başkanlarının uyumlu
çalışmalarının sağlanmak istendiği belirtilmiştir. Belediyeler arasındaki uyum
kişisel değil, yapısaldır. Kaldıki, yalnız başkanlar arasındaki ilişkiye önem
verip belediye meclislerini dışlamak ve önemsememek, konuya yüzeyselbir
yaklaşımdır. Fıkranın getirmek istediği, birlikte aday gösterilip birlikte
seçilmiş olmak durumu, "yerinden yönetim ilkesi", gereği organların
oluşturulmasında yalnız o yöre halkının - seçmeninin söz sahibi olması hükmüne
aykırıdır. Bir ilçe belediyebaşkanının seçiminde yalnız o ilçedeki seçmenlerin
değil, tüm bağlı ilçe seçmenlerinin oy kullanması irade çatışmasına olmasa bile
irade karmaşasına yol açar. Üstelik bu düzenleme, seçmeni büyükşehir belediye
başkanına bağlı kılmakta, bağlı ilçeler belediye başkanları arasında bir seçim
yapma hakkı bırakmamaktadır. "Bloke liste usûlü" olarak adlandırılan
bu yöntem, yerel yönetim seçimleri bakımından yalnız yerinden yönetim ilkesine
değil, açıklanan sakıncalarıyla Anayasa'nın 67. maddesindeki "serbestlik
ilkesi"ne de aykırıdır. Kişileri ön plana çıkaran yerel yönetimler
seçiminin adına bağlı özelliği gözardı edilemez. Serbestlik ilkesinin öğretide
birleşilen "seçmen üzerinde her tür dış engelin, siyasal, ekonomik her
etkinin ya da baskının bulunmaması" tanımı, korkutmaları, yıldırmaları ve
yanıltmaları kapsadığı gibi temelde seçmenin dilediğine oy verme istencine
dayanmaktadır. Seçmenin istediği ilçe belediye başkanını seçmesine olanak tanımayan
kural, yalnız serbest oy ilkesini değil, seçme ve seçilme hakkınıda
zedelemektedir.
c- Öte yandan, seçmenlerin oylarının seçim sonucunu belirlemesi
de, seçimin niteliğinden doğan bir olgudur. Dava konusu kural, seçmenin
belirleyici etkinliğini ortadan kaldırarak iradesini sınırlamakla Anayasa'nın
13. maddesine de aykırı düşmektedir. Çünkü böyle bir sınırlamada kamu yararı
olduğu varsayılsa bile, sınırlamanın yerel yönetimin özelliği ve yerinden
yönetim ilkesi yönünden halkın katılımını etkisiz duruma getirerek çoğulcu
sisteme olanak vermemesi nedeniyle demokratik toplumdüzeninin gerekleriyle
bağdaşmadığı açıktır.
Anayasa'ya uygunluk denetimini doğrudan etkilemese de, bağlı ilçe
belediyelerinin birinde herhangi bir nedenle boşalma durumunda o ilçenin seçim
çevresi tüm il sınırları olacağından, o ilçe için tüm büyükşehir seçmenlerinin
seçime katılmak zorunda kalması, düzenlemenin bir başka aksayan yönüdür. Yasa
koyucu bu sakıncayı gidermek için, 3420 sayılı Yasanın 11. maddesiyle
"27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Kanuna tabi organlarda vuku bulan
boşalma hallerinde ara seçim yapılmaz" kuralıyla yasaklamaya gitmiştir.
Birbirine bağlı düzenlemelerle yerinden yönetim ilkesinin işlerliğinin
önlenmesine geçerlik tanınamaz.
2- Anayasa'nın 2. Maddesi Yönünden İnceleme :
Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma hakkı, siyasal
hakların başlıcalarından, hattâ en önemlilerindendir. Demokratik hukuk
devletinin, öncelikle ve en etkin biçimde bu hakların kullanılmasını sağlaması
gerekir. Bu hakları kullanma olanağını olumsuz yönde etkileyen her düzenleme
hukuk devleti ilkesiyle çatışır. Demokrasinin temelini siyasal hakların,
özellikle, seçim hakkının anayasal güvenceye bağlanması oluşturur. Siyasal
haklardan olan seçme ve seçilme hakkına aykırılık, doğal olarak, hukuk devleti
ilkesini de zedeler. Anayasa'nın127., 67. ve 13.maddelerine aykırılık 2.
maddesine aykırılığı da beraberinde getirmektedir.
Partili adaylar için ayrı, bağımsız adaylar için ayrı sistemi
içeren kural, ilçede bağımsızadayaoy veren seçmenin büyükşehir belediye
başkanlığı için partili adaya oy vermesini engellemektedir. Bağımsız adaya oy
verme durumunda seçim çevresini ilçe sınırına indirgeyen kural, seçim çoğunluk
sistemine göre yapıldığı için büyükşehir belediye başkanının bağımsızlardan
seçilmesinde, birlikte seçilme ilkesine göre, ilçe belediye başkanlarının
durumunu açıkta bırakmıştır. Birlikte seçim, ilçe belediye başkanları seçimine
"sözde seçim" görüntüsü vermektedir. Seçimler adaylık başvurusundan
sonuca değin geniş bir süreçtir. Her evresinde Anayasa'nın 67. maddesine uygun
işlem, yöntem ve uygulama zorunludur.
Açıklanan nedenlerle 2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı Yasayla
değişik 18. maddesinin (b) bendinin ikinci fıkrasında 3420 sayılı Yasa ile
yapılan değişikliğin birinci cümlesi iptal edilmelidir.'
Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, İhsan PEKEL ve Selçuk TÜZÜN bu
görüşe katılmamışlardır.
D- Yasanın 11. maddesiyle, 2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı Yasayla
değişik "Seçimlerin yenilenmesi" başlıklı 29. maddesinin birinci
fıkrasının son bendinde değişiklik yapılarak, bu maddenin birinci fıkrasında
seçim dönemi sonundan önce belirtilen durumlarda söz konusu organ için
boşalmayı izleyen ilk yılın Ekim ayının üçüncü pazar günü seçim tarihi olarak
belirlenmiş ve 3030 sayılı Yasaya bağlı organlardaki boşalmalarda seçim
yapılmayacağı, ayrıca birinci fıkranın sonbendinden sonra gelmek üzere eklenen
fıkrayla da yerel yönetimlerin genel seçimlerine bir yıl kala her ne suretle
olursa olsun ara yerel yönetimler seçimleri yapılamayacağı öngörülmüştür.
2972 sayılı Yasanın 29. maddesinin hiç değişikliğe uğramayan
birinci fıkrası, seçimlerin yenilenmesi gereken durumları a, b, c, d
bentlerinde göstermiştir. Maddenin dava konusu bölümlerinin iptaline
gidildiğinde; birinci fıkranın (a) bendindeki durumda doğacak boşluk, seçim
yapılıncaya kadar genel hükümlere göre yedeklerya da vekiller aracılığıyla
doldurulabilecek; (b) bendindeki fesih durumunda yeni düzenlemeye göre hemen
seçim yapılması olanaksız bulunduğundan ve 16.5.1987 günlü, 3360 sayılı Yasa
ancak geçici önlem olarak görevden alınmadaki boşluğun nasıl doldurulacağını
gösterdiğinden, bu boşluk yeni bir düzenleme konusu olabilecek; (c) bendindeki
üye tamsayısının yarısından aşağı düşmesinde 1580 sayılı Yasanın 19.7.1963
günlü, 307 sayılı Yasayla değişik 90. maddesine göre yeni seçim yapılıncaya
kadar belediye meclislerinin görevlerini 1580 sayılı Yasanın 77. maddesinde
geçen tabiî üyelerden oluşan belediye encümeni yerine getirecek; (d) bendindeki
durumda doğacak boşluk, 1580 sayılı Yasanın 93. maddesine göre, önceden başkan
tarafından belediye meclisi üyeleri arasındanseçilmiş bir başkanvekili
tarafından doldurulacaktır.
Genellik taşıyan birinci fıkra dışında, maddede ayrık durumlarda
öngörülmüştür. Dava konusu kurallar da bunlardandır. Eklenen ve maddenin ikinci
fıkrası olan fıkra uyarınca, ara seçimin boşalmayı izleyen ilk yılın Ekim
ayının üçüncü pazar günü yapılması, yaklaşık en az 10, en çok 22 ay süre yerel
yönetimler organlarındaki boşalmaların doldurulamaması sonucunu doğuracaktır.
Örneğin, boşalma 1986 yılının 1 Ocak günü olmuşsa, ara seçim boşalmayı izleyen
ilk yılın, yani 1987 yılının Ekim ayında yapılacaktır. Bu durumda boşalmadan
seçime kadar geçen süre 12 ay (1986'dan) + 10 ay (1987'den) = 22 ay olacaktır.
Boşalma 1986 yılının Aralık ayında ise bu süre 10 aydır. Ara seçimin yapılacağı
tarih, yerel yönetimlerin genel seçimlerden bir yıl önceye rastlamasında ise
ara seçim yapılması yasaklanmış olduğundan birinci fıkrada sayılan dört durumda
doğacak boşalmanın seçim yoluyla doldurulması 34 ay gecikmiş olacaktır. Yerel
yönetim seçim döneminin 5 yıl (60 ay) olduğu anımsanırsa 34 aylık sürenin
dönemin yarısını aştığı hemen görülecektir. 3394 sayılı Yasaya göre artırılan
süreler önemli zaman dilimleridir. Boşalma gününe göre ayrı bir günde seçim
yapmak yerine, milletvekili ara seçimlerinde olduğu gibi yılda bir kezara
seçimi yapılmasını uygun görmesi, yerinden yönetim ilkesi yönünden yeni
düzenlemenin en önemli yanıdır.
3030 sayılı Yasaya bağlı organlardaki boşalmalarda ara seçim
yapılmayacağına ilişkin birinci fıkranın son bendindeki bölüm de, üzerinde
durulacak önemdedir. Bu organlar, sözü edilen Yasanın "Organlar"
başlıklı 9. maddesinde, Büyükşehir belediyesinin organları; "Büyükşehir
Belediye Meclisi", "Büyükşehir Belediye Encümeni" ve
"Büyükşehir Belediye Başkanı "dır denilmekte, 10. maddesinde de
Büyükşehir belediye meclisinin 2972 sayılı Yasanın 6. ve 24. maddesindeki
esaslara göre "İlçe Belediye Meclisi Üyelerinden" oluşacağı ve ilçe
belediye başkanlarının, büyükşehir belediye encümeninin ise, 13. madde uyarınca
büyükşehir belediye başkanı ya da tekvil edeceğikişinin başkanlığında, genel
sekreter ve büyükşehir belediyesinin kimi birim başkanlarından oluşacağı
belirtilmektedir. Seçilmiş organlardan oluşmaması nedeniyle bu kurul için ara
seçim yolu ile değil, fakat seçim yolu ile oluşan bağlı ilçelerin belediyebaşkanlarının
ve belli sayıdaki meclis üyelerinin yasa gereği bir araya gelmeleri ile
oluşmaktadır. Buna göre, 3030 sayılı Yasaya bağlı, doğrudan seçilmiş tek organ,
büyükşehir belediye başkanıdır. Halbuki yasa, "organ" değil,
"organlardan söz etmektedir.Bu durum "3030 sayılı Yasaya târbi
organlar"dan bağlı ilçelerin organlarının da kastedilmiş olabileceği
izlenimi vermektedir. Yasama belgelerinde de konuya ışık tutabilecek bir
açıklama yer almamaktadır. Çünkü, ilk kez 3394 sayılı Yasa ile benimsenen hükümtasarıya
İçişleri Komisyonu tarafından eklenmiştir. Ancak, 3030 sayılı Yasanın kapsamını
belirleyen 2. maddesinde "Bu Kanun büyükşehir belediyeleri ile ilçe
belediyelerinin kuruluş, görev ve yetkilerine, merkezi idare ve diğer mahallî
idareler ile münasebetlerine dair esas ve usulleri kapsar" denilmiş
olması, 3. maddesinde ilçe belediyesinin de tanımına yer verilmesi, 4. ve 5.
maddeleriyle 6. maddesinde sırasıyla, kuruluş, sınırlar ve görevler belirlenirken
ilçe belediyelerinden de söz edilmesi karşısında,ilçe belediyelerinin de
büyükşehir belediyesinin organlarından olduğu görüşü ağırlık kazanmaktadır.
Nitekim, Yüksek Seçim Kurulu, 1988 yılı ara seçimlerinin başlangıç tarihini,
gününü ve şartlarını belirleyen 27.1.1988 günlü, 26 sayılı kararında, anılanhükmü
aynı biçimde değerlendirmiştir.
3420 sayılı Yasanın dava konusu 11. maddesiyle 2972 sayılı Yasanın
29. maddesinde yapılan değişikliğin hangi amaca yönelik olduğu gerekçede şöyle
açıklanmaktadır :
"Tasarının bu maddesiyle 2972 sayılı Kanunun değişik 29 uncu
maddesinde değişiklik yapılmak suretiyle Mahallî İdarelerin ara seçimlerinin de
genel seçimlere paralel olarak Ekim ayı içerisinde yapılmasını sağlayacak bir
düzenleme yapılmıştır. Diğer taraftan maddeye yeni bir fıkra eklenerek,
seçilmiş bir belediye başkan veya meclis üyelerinin bir yıl geçmeden yeniden
seçimlere katılmalarındaki mahzurların giderilmesi gayesiyle Genel Mahallî
Seçimlere bir yıl kala ara Mahallî Seçimlerin yapılmayacağı öngörülmüştür."
Burada, yerel yönetimlerin ara seçimlerinin ekimayma alınarak
genel seçimlere paralel duruma getirilmesine neden gerek görüldüğü, seçilmiş
belediye başkanı ve meclis üyelerinin bir yıl geçmeden yeniden seçimlere
katılmalarındaki sakıncanın ne olduğu açıklanmamıştır. Gerçekten, tamamiyle
farkı gereksinmelerin sonucu olarak ortaya çıkan merkezî ve yerel yönetimler
seçimlerinin aynı aya alınmasın-, daki zorunluluğun ve bir yılda kendini
tanıtma olanağını bulabilecek bir yerel yönetim organının ya da üyesinin bu
sürenin bitiminde yeniden seçime katılmasındaki sakıncanın ne olduğu
anlaşılamamaktadır.
"Organ"lar konusuna daha çok açıklık getirmek için 3394
sayılı yasanın, 3030 sayılı Büyükşehir Belediyelerinin Yönetimi Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabulü Hakkında Kanun'a bağlı organlardaki
boşalma durumlarında ara seçim yapılamayacağına ilişkin 6. maddesinde geçen
"Organlar" sözcüğünün değişik anlamları üzerinde durulduğunda değişik
sonuçlar çıkarılabilir. 3030 sayılı Yasa'nın 9. maddesinde belirtildiği gibi,
"Büyükşehir Belediye Meclisi", "Büyükşehir Belediye
Encümeni" ve "Büyükşehir Belediye Başkanı" olarak
anlaşılabilirse de yapılarına bakıldığında organların yalnızca bunlar olduğu
konusunda duraksama duyulabileceği gibi herhangi bir nedenle boşalması
durumunda, yalnız, yerine, 3030 sayılı Yasanın 15. maddesi uyarınca meclis
tarafından seçilmiş başkanvekilinin vekâlet edeceği büyükşehir belediye
başkanlığı için ara seçim yapılması sonucuna ulaşılabilir. Ancak, incelenen
kural ara seçimi yasaklamaktadır.
Getirilen yeni düzenlemeye göre, yalnızca büyükşehir belediye
başkanlığının boşalması durumunda ara seçim yapılmayacaktır. Bu hükmün
diğerlerine etkisi olamaz. Çünkü 3030 sayılı Yasanın 9. maddesinde belirtilen
öbür organlar, büyükşehir belediye meclisi ve encümeni seçimle göreve
getirilmedikleri için, boşalma durumunda zaten ara seçime gerek
bulunmamaktadır.
3030 sayılı Yasa kapsamındaki "Organlar"m, büyükşehir
belediyesinin yukarıda belirtilen organları yanında, büyükşehir ilçe belediyelerini,
dolayısıyla bu belediyelerin organlarını da kapsadığı biçiminde açıklanabilmesi
de, 3030 sayılı Yasanın 9. maddesindeki ifadenin "...tabi organlar"
biçiminde olması, bu maddedeki öbür organlar için zaten ara seçime gerek
bulunmamasına bağlanabilir. 3030 sayılı Yasanın "Kapsam" başlıklı 2.
maddesinin,"Bu Kanun, büyükşehir belediyeleri ile ilçe belediyelerinin
kuruluş, görev ve yetkilerine, merkezî idare ve diğer mahallî idareler ile
münasebetlerine dair esas ve usulleri kapsar." hükmüyle "ilçe
belediyelerini düzenlemesi, 3. maddesinde "ilçe belediyeleri, büyükşehir
belediye sınırları içinde kalan ilçelerde kurulan belediyelerdir"
denilerek tanımını yapması ve 6. maddesinde ilçe belediyelerinin görevleri
belirtilmesi karşısında ilçe belediyelerin de, büyükşehir belediyelerinin
organlarından olduğunu kabul etmek gerekir. İncelenen kuraldaki "27.6.1984
tarihli ve 3030 sayılı Kanuna tabi olan organlar..." ibaresini "3030
sayılı Kanuna tabi belediyeler" olarak anlamak en uygun yorum olacaktır.
1- Anayasa'nın 127., 67. ve 13. Maddeleri Yönünden İnceleme :
a-Anayasa'nın 127. maddesinin birinci fıkrasında yerel
yönetimlerin tanımı yapılırken, organlarının seçmenler tarafından seçilerek
oluşturulacağı belirtilmiş, ikinci fıkrasında "yerinden yönetim" ilkesi
açıklanarak birinci fıkradaki tanım pekiştirilmiştir.
3420 sayılı Yasanın dava konusu 11. maddesi ile getirilen
düzenleme, 2972 sayılı Yasanın 29. maddesinde sayılan ve seçimlerin
yenilenmesini gerektiren dört halde, söz konusu organ için boşalmayı izleyen
ilk yılın ekim ayının üçüncü pazar gününün seçim tarihi olarak kabulünü
öngörmektedir. Bu hükmün en önemli yanı, daha önce de belirtildiği gibi, yerel
yönetimlerin organlarında maddede sayılan nedenlerle boşalma olmasında,
boşalmadan başlayarak yasa ile belirli bir seçim hazırlığı (60 gün) süresinden
sonra hemen seçimlere gidilmesi uygulamasından vazgeçilerek, boşalmayı izleyen
ilk yılın ekim ayının üçüncü pazar gününün seçim tarihi olarak kabul
edilmesidir. Böylece, eski uygulamaya göre bir yılda birden fazla ara seçime
gidilebilmesi olanağı bir defaya indirilmiş olmaktadır. Bunun yerel yönetimler
bakımından doğurduğu sonuç ise, boşalma durumunda her yerel yönetim biriminde
ara seçim yapılıncaya kadar geçecek sürenin öbüründen farklı olmasıdır. Ara seçimin,
boşalmayı izleyen ilk yılın ekim ayında yapılacağınınöngörülmesi nedeniyle de
bu süre, yaklaşık 10 ilâ 22 ay arasında değişebilecek ara seçim tarihinin,
yere! yönetimler genel seçimlerden bir yıl önceye rastlaması durumunda ise 34
aya kadar çıkabilecektir Böylece, her yerel yönetim biriminde ara seçime kadar
geçecek sürenin aynı olmaması nedeniyle halkın yönetimdeki etkinliği diğerinden
farklı olacak, başka bir anlatımla demokratik katılım hepsinde farklı sürelerle
askıya alınmış olacaktır.
Yapılan bu son değişiklikle, yerel yönetim ara seçimlerinin TBMM
ara seçimlerine benzetilmeye çalışıldığı görülmektedir. Anayasa koyucu TBMM ara
seçimlerine bazı sınırlamalar getirmişse de 127. maddede, yere! yönetimlerle
ilgili olarak bu tür sınırlamalar öngörülmemiş olduğundan bunlar yönünden
Anayasa'nın 13. maddesindeyer alan neden dışında herhangi bir nedenle sınırlama
yapılması olanaksızdır. Öte yandan, yapıları bakımından TBMM ile yerel
yönetimler birbirine benzememektedirler. Gerçekten, TBMM üyeliklerinde boşalma
olduğu takdirde TBMM üyeleri tüm milleti temsil ettiklerinden bu durum
demokratik yönetim bakımından büyük bir sakınca oluşturmamakta, daha çok siyasî
partiler arasındaki dengeyi etkilemektedir. Oysa, yerel yönetimlerdeki
boşalmanın hemen doldurulması demokratik katılımın uzunca bir süre kesintiye
uğramasısonucunu doğurmaktadır. Bunun Anayasa'nın 127. maddesinin birinci ve
ikinci fıkrasında hükme bağlanan yerinden yönetim ilkesine açık bir aykırılık
oluşturduğunda duraksamaya yer yoktur. İncelenen kural, çağdaş batı
demokrasilerinin en güçlü niteliği olan katılımcılığın "sürekli biçimde
etkin olma" öğesini önemli ölçüde zedeleyerek bireyleri ve toplumu kamu
işlerinde söz sahibi olmaktan uzaklaştırmaktadır. Boşalan organ, her zaman
seçilmemiş üyelerle değil, seçilmiş üyelerle de doldurulsa hukuksal sakınca
giderilmiş olamaz. Önemli olan, boşalan yerlerin seçilmiş kişilerce rastgele
doldurulması değil, seçmenin, o yer için seçtiği kimseler tarafından
doldurulmasıdır. Bu nedenle, yerel yönetimlerin ara seçimleri için, organlarda
ne zaman boşalma olduğuna bakılmaksızın genel nitelikte bir seçim tarihi
saptanması Anayasa'nın 127. maddesinin ikinci fıkrasına uygun görülemez.
b- Öte yandan, ara seçim tarihinin boşalmanın olduğu yıla değil
onu izleyen yıla kaydırılması, 2972 sayılı Yaşanın 29. maddesinde sayılan
nedenlerle yerel yönetim organlarında boşalma olması durumunda bu boşluğun, 10
ilâ 22 ay doldurulamaması, seçim yapılacak yılın genel yerel seçimlerden bir
yıl önceye rastlaması durumunda ise bu süre 34 aya kadar çıkabilmesi
"makûl, kabul edilebilir" ölçüleri aşarak seçme ve seçilme hakkının
demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayacak biçimde sınırlamasına
yol açacak boyuttadır. Yeni düzenlemedeki amacın ne olduğu anlaşılamamakla birlikte,
eğer, amaç kamuoyunda sık sık seçim tartışmalarına yol açılmaması ise getirilen
sınırlama, bu amacı aşmakta, siyasî hakların özüne dokunur bir nitelik
kazanmaktadır. Kaldıki, böyle bir amacın kamuyarandüşüncesine dayalı
olduğu da söz götürür. Çünkü, çağdaş demokrasilerde amaç, halkın kamu işlerinde
etkinliğinin sağlanabilmesi için katılımın azaltılması değil, arttırılmasıdır.
Ayrıca, ülkenin yalnız bir kaç il ve ilçesinde ve farklı zamanlarda yapılacak
olan yerel ara seçimin bütün ülke düzeyinde seçim tartışmasına neden
olabileceği bir varsayımdan öteye geçemez. Ülkemizde 1963 yılından bu yana
yerel ara seçimler boşalmayı izleyen kısa bir hazırlık döneminden sonra hemen
yapılagelmiş ve yerinden yönetim ilkesinin dayanağını oluşturan demokratiklik
öğesinden ödün verilmemiştir. Şimdi, bu gelenekten geriye dönülmesi
düşünülemez.
Tüm yasaların genel amacının kamu yararı olduğu bilinen bir
gerçektir. Oysa, yeni düzenlemenin daha çok siyasal nedenlere dayandığı,
demokratik katılımı en aza indirmek amacını taşıdığı anlaşılmaktadır. Bilindiği
gibi "yerinden yönetim ilkesi" yönünden kamu yararı, ancak halkın
katılımının ve bu yolla etkinliğinin arttırılması ile gerçekleştirilebilir. Bu
amaca ters düşen ve yasama belgelerinde de bu amaçtan ödün verilmesini haklı
gösterecek bir gerekçe yer almayan dava konusu düzenlemenin, amaç öğesi
bakımından da Anayasa'ya uygunluğu savunulamaz.
c- Yeni düzenlemenin, 27.6.1984 tarihli ve 3030 sayılı Yasaya
bağlı organlardaki boşalma durumlarında ara seçim yapılmayacağına ilişkin
kuralı da bazı anayasal sakıncaları birlikte getirmektedir. Gerçekten, 3030
sayılı Yasaya bağlı organlar kapsamına yukarıda belirtilen nedenlerle ilçe
belediyelerinin organları da girdiğinden bu organların hiç birinde beş yıla
varacak bir süre ara seçim yapılamayacaktır. Bunun sonucu olarak, anılan
organlarda herhangi birnedenle görevin sona ermesiyle doğacak boşluk, ya
belediye başkanlığının boşalmasında olduğu gibi belediye meclisi üyelerinden
biri, ya da meclislerin feshinde olduğu gibi atanmış kişilerce doldurulacaktır.
Bu durumun dönem başında ortaya çıkmasında anılanbelediyelerde organların halk
tarafından oluşturulmasını zorunlu kılan yerinden yönetim ilkesinin ne denli
gerçekleşmiş sayılabileceği ya da bir yerinden yönetim biriminin varlığı
tartışılır olacaktır. Ayrıca, bundan, Anayasa'nın 67. maddesinde düzenlenenseçme
ve seçilme hakkının da büyük ölçüde zarar göreceği kuşkusuzdur. Öte yandan,
anılan hükümle seçmen iradesine, seçme ve seçilme hakkına getirilen sınırlama,
demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşır nitelikte kabul
edilemeyeceğinden Anayasa'nın 13. maddesine de aykırılık söz konu olmaktadır.
d- Dava konusu düzenlemenin "Mahallî İdarelerin Genel
Seçimlerine bir yıl kala her ne suretle olursa olsun ara Mahallî İdareler
Seçimleri yapılamayacağına" ilişkin kuralı da, Anayasa'nın 127., 67. ve
13. maddelerine aykırı bulunmaktadır. Zira, Anayasa'nın 127. maddesinde yerel
yönetim seçimlerinin 67. maddedeki esaslara göre beş yılda bir yapılacağı
ilkesi dışında bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Yerel yönetim organlarında
meydana gelebilecek boşalmalarınnasıl doldurulacağı konusu Anayasa'da bir esasa
bağlanmadığından sorunun 127. maddede öngörülen yerinden yönetim ilkesine göre
çözümlenmesi gerekecektir. Yerinden yönetim ilkesinde esas, halkın katılımının
sağlanması olduğundan bunun doğal sonucu, organlardaki boşalmanın zaman
geçirilmeden doldurulmasıdır. İncelenmekte olan kural bunu engellemekle
yerinden yönetim ilkesine bir sınır getirmiş olmaktadır. Böyle bir sınırlamanın
Anayasa'nın 13. maddesi dışındaki bir nedene dayanarak yapılabilmesi
olanaksızdır.13. maddedeki nedenlerden kamu yararı dışında kalanların konuya
uygulanabilirliği söz konusu değildir. Ancak, genel seçimlere bir yıl kala
yerel ara seçimlerinin yasaklanmasında yerel yönetimlerin özelliği gözönünde
bulundurulacak olursa, kamu yararı değil, tersine zararı bulunduğu kolayca
anlaşılır. Bu bakımdan, getirilen sınırlamanın Anayasa'nın 127., 67. ve 13.
maddelerine aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
2- Anayasa'nın 2. ve 5. Maddeleri Yönünden İnceleme :
Daha önce de belirtildiği gibi siyasi haklar, hukuk devleti
ilkesinin temel taşlarından birini oluşturduğundan bunlara aykırılık hukuk
devleti ilkesine ve dolayısıyle Anayasa'nın 5. maddesinde düzenlenen devletin
Cumhuriyeti ve demokrasiyi koruma amacına da zarar verecektir. Bu nedenle,
anılan maddelere, dolaylı da olsa bir aykırılığın varlığını kabul etmek
gerekmektedir.
3- Anayasa'nın 78. Maddesi Yönünden İnceleme : Anayasa'nın 78.
maddesinin konuyla bir ilgisi bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle;
Denetlenen 3420 sayılı Yasanın 11. maddesiyle 2972 sayılı Yasanın
3394 sayılı yasayla değişik 29. maddesinin birinci fıkrasının son bendinde
yaptığı değişiklikle, bu bentten sonra gelmek üzere eklediği fıkra iptal
edilmelidir.
Birinci fıkranın son bendine ilişkin görüşe "Fıkranın yalnız
ikinci cümlesinin iptali gerektiği" kanısıyla Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL,
birinci fıkranın son bendinden sonra gelmek üzere eklenen fıkra konusundaki
görüşe de Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL
katılmamışlardır.
E- 2972 sayılı Yasanın değişik 29. maddesinin iptal edilen birinci
fıkrasının son bendi ile bu son bentten sonra gelmek üzere eklenen fıkra
(ikinci fıkranın iptal edilmesi, maddenin öbür hükümlerinin uygulanmaması
sonucunu doğurduğundan sözü edilen Yasaya 20.6.1987 günlü, 3394 sayılı Yasayla
eklenmiş olan üçüncü ve dördüncü fıkra durumunu alan bu hükümlerin de 2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
29. maddesi gereğince iptali gerekir.
V- SONUÇ :
31.3.1988 günlü, 3420 sayılı "298 Sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanunun, 2820 Sayılı Siyasî Partiler
Kanununun ve 2972 Sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar
Heyetleri Seçimi Hakkında Kanunun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesine Dair
Kanun"un;
A-1. maddesiyle 26.4.1961 günlü, 298 sayılı Seçimlerin Temel
Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'un 14. maddesinin :
1. 4. bendinde yapılan değişikliğin Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
2. 11. bendinde yapılan değişikliğin Anayasa'ya aykırı olmadığına
ve iptal isteminin reddine oybirliğiyle,
B- 7. maddesiyle 18.1.1984 günlü, 2972 sayılı Mahallî İdareler ile
Mahalle Muhtarlıkları ve İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun'-un 8.
maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişikliğin ikinci ve üçüncü
cümlelerinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU,
Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
C- 9. maddesiyle 2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı Yasayla değişik
18. maddesinin (b) bendinin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğin birinci
cümlesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline, Mehmet ÇINARLI, Servet
TÜZÜN, İhsan PEKEL ve Selçuk TÜZÜN'ün karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
D- 11. maddesiyle 2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı Yasayla değişik
29. maddesinin :
1. Birinci fıkrasının son bendinde yapılan değişikliğin Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve iptaline, Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL'in "Fıkranın
yalnız ikinci cümlesinin iptali gerektiği" yolundaki karşıoyları ve
oyçokluğuyla,
2. Birinci fıkrasının son bendinden sonra gelmek üzere eklenen
fıkranın Anayasa'ya aykırı olduğuna ve iptaline Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Mehmet
ÇINARLI, Servet TÜZÜN ve İhsan PEKEL'in karşıoyları ve oyçokluğuyla,
E- 2972 sayılı Yasanın değişik 29. maddesinin iptal edilen
hükümleri maddenin öbür hükümlerinin uygulanmaması sonucunu doğurduğundan bu
hükümlerin de, 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29. maddesi gereğince, iptaline oybirliğiyle,
13.6.1988 gününde karar verildi.
Başkan
Mahmut
C. CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Servet
TÜZÜN
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
31.3.1988 günlü, 3420 sayılı Yasanın 7. maddesinin dava konusu
edilen bölümü "Seçimin yapılacağı yılın haziran ayının otuzuncu günü
seçimlerin başlangıç tarihi olup, seçimler aynı yılın ekim ayı içinde yapılır.
Beş yılda bir olmak şartıyla ekim ayının hangi pazar gününde seçimin
yapılacağına Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilir" biçimindedir.
Seçimin beş yılda bir yapılması, beş yılın tamamlandığı yıl içinde
yapılması anlamına gelir. Bu anlamda, seçim döneminin bittiği yılda seçime
uygun bir günde seçim yapılabilir. "Seçim beş yılda bir yapılır"
kuralının, seçimin mutlaka beş yılın dolduğu yılın ay ve gününde yapılması
gerekir, biçiminde anlaşılması, seçimden beklenen amacın tam gerçekleşmesini
engelleyebilir. Daha önemlisi, iklim ve coğrafi koşullar, seçim döneminin bitiş
gününün hafta tatiline rastlamaması gibi nedenlerle seçime katılamama olgusu
dikkate alınırsa, Anayasanın 67. maddesindeki seçim ilkeleri arasında yer alan
"serbest seçim" esası zedelenebilir. Özellikle mahalli idare
seçimlerindeiklim ve coğrafi koşullar seçim serbestliğini, başka bir deyişle
katılım oranına göre yerel idarenin oluşumunu olumlu ya da olumsuz yönde
etkileyebilir. Seçimlerin beş yılda bir yapılması kuralını, katı bir biçimde
anlarsak, hafta arasına rastlayan seçim günlerinde iş hayatı aksayacak, ekonomi
zarar görecektir. Kaldı ki güvenlik açısından da seçimlerin pazar günü yapılmasında
yarar vardır.
Aynı maddede, "Beş yılda bir olmak şartıyla ekim ayının hangi
pazar gününde seçimin yapılacağına Türkiye Büyük Millet Meclisince karar
verilir." biçimindeki kural da dava konusu edilmektedir.
Anayasanın 127. maddesi, mahalli idare seçimlerinin Anayasanın 67.
maddesindeki esaslara göre yapılacağını öngörmüştür.
Anayasanın 67. maddesinin ilk üç fıkrasında seçimle ilgili esaslar
belirlendikten sonra dördüncü fıkrasında "Bu hakların kullanılması kanunla
düzenlenir." denilmektedir.
Bu maddenin ilk üç fıkrasında sayılan seçme, seçilme ve siyasi
faaliyette bulunma ile ilgili haklar arasında seçim günü ya da oy verme günüyle
ilgili bir kural bulunmadığına göre, dördüncü fıkraya dayanarak seçim gününün
ya da seçimin yapılacağı pazarın belirlenmesinin mutlaka yasayla yapılacağı
sonucuna varılamaz. Anayasanın 77. maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi
seçimin yenilenmesine Mecliskarar verebilecektir.
Aynı kuraldan esinlenerek mahalli idarelerin seçiminin, yasaca
belirlenen ekim ayının hangi pazar gününde yapılacağının Türkiye Büyük Millet
Meclisinde kararlaştırılacağına ilişkin hükmün Anayasaya aykırı bulunmadığı
görüşündeyim.
Ayrıca, 3420 sayılı Yasanın 11. maddesinin ikinci fıkrasındaki
"Mahalli İdarelerin Genel Seçimlerine bir yıl kala her ne suretle olursa
olsun ara Mahalli İdareler Seçimleri yapılamaz" kuralı dava konusu
edilmektedir. Anayasaya göre "beş yılda bir" yapılmasıgereken Mahalli
Genel Seçimlere bir yıl kala ara seçimlere gidilmesi seçim ekonomisine aykırı
düşebileceği gibi, özellikle seçimin yapılacağı yörelerde politik tansiyonu
yükseltecek, zıtlaşmalara neden olabilecektir.
Genel seçime bir yıl kala ara seçimlere gidilmesi demokratik hukuk
devleti ilkesinin de gereği sayılamaz. Nitekim, Anayasanın 78. maddesine göre,
Türkiye Büyük Millet Meclisi için dahi her seçim döneminde kural olarak ancak
bir defa ara seçim yapılır ve genel seçimden otuz ay geçmedikçe ara seçime
gidilemez.
Yukarıda açıklanan nedenlerle 3420 sayılı Yasanın 7. maddesinin
dava konusu yapılan kesimi ile 11. maddesinin ikinci fıkrasının Anayasaya
aykırı bulunmadığı görüşü ile bu kurallar yönünden verilen karara karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasanın 127. maddesinde "Mahallî idareler; il, belediye
veya köy halkının mahallî müşterek ihtiyaçlarını karşılamak üzere kuruluş
esasları kanunla belirtilen ve karar organları, gene kanunda gösterilen,
seçmenler tarafından seçilerek oluşturulan kamu tüzelkişileridir"
denilmektedir.
Anayasa'nın bu hükmüyle mahallî idarelerin "karar organları"nın
kanunda gösterilen seçmenler tarafından seçileceği ifade edilmiş ise de;
yürütme organlarının seçim yoluyla teşkili için bir mecburiyet getirilmemiş; bu
husus kanun koyucunun takdirine bırakılmıştır.
Ayrıca, sözü geçen 127. maddenin üçüncü fıkrasında "Kanun,
büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir"
denilmek suretiyle, büyük yerleşim merkezlerinin yönetimi için, kanun koyucuya
verilen takdir hakkı daha da genişletilmiştir.
31.3.1988 tarihli ve 3420 sayılı Kanunun 9. maddesiyle getirilen
"Büyükşehir Belediyesinde yapılan belediye başkanlığı seçimlerinde siyasî
partilerin büyükşehir belediye başkan adayları ile büyükşehire bağlı ilçe
belediye başkan adayları...... müşterek oy pusulasında birlikte gösterilir ve
birlikte seçilmiş olurlar" hükmü, kanun koyucunun yukarda belirttiğim
takdir hakkını kullanarak yaptığı bir tercihten ibarettir.
Büyükşehir belediye başkanı ile bağlı ilçeler belediye
başkanlarının aynı liste ile seçilmesi ve bunun sonucunda aynı partiden
olmasının, sözü geçen hükmün gerekçesinde belirtildiği gibi bir koordinasyon
kolaylığı sağlayarak hizmetin daha iyi görülmesine ve halkın çıkarlarının daha
iyi sağlanmasına yardımcı olup olmayacağının tartışılması, yargı denetiminin
sınırları dışına çıkarak kanun koyucunun takdir hakkına müdahale sonucunu
doğuran bir "yerindelik" denetimi halini alır.
2- Anayasa'nın "Türkiye Büyük Millet Meclisi seçimlerinin
geriye bırakılması ve ara seçimleri" başlıklı 78. maddesinin son
fıkrasında "Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçimi yapılamaz"
denilmektedir. "Mahallî idareler"le ilgili 127. maddede böyle bir
hüküm bulunmamakla birlikte, kanun koyucunun, mahallî idarelerin ara seçimleri
için 78. maddedeki hükme paralel bir hüküm getirmesini önleyici bir husus da yer
almamıştır.
Böyle olunca, 3420 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle 2972 sayılı
Kanun'un 29. maddesine eklenen "Mahallî idarelerin genel seçimlerine bir
yıl kala her ne suretle olursa olsun ara mahallî idareler seçimleri
yapılamaz" şeklindeki hükmün Anayasa'ya aykırı olduğunun kabul edilmemesi
gerekir.
Sözü geçen hükmün gerekçesinde söylenen "seçilmiş bir
belediye başkan veya meclis üyelerinin bir yıl geçmeden yeniden seçimlere
katılmalarındaki mahzurların" yabana atılamayacağı; sadece bir yıl için
seçilmiş olan, o yıldan sonra gelecek genel seçimlerde yeniden seçilip
seçilmeyeceği şüpheli bulunan kimselerin belediye hizmetlerini gerektiği gibi
yürütemeyeceği, özellikle yatırımfaaliyetlerine giremeyeceği bir gerçek olmakla
beraber; yerindelik denetiminin konusu olan bu gibi hususların tartışılması
esasen yargı denetiminin şümulü içine de girmemektedir.
Yukarda açıkladığım gerekçelerle, 2972 sayılı Kanun'un, 3420
sayılı Kanun'un 9. maddesiyle değiştirilen 18. maddesinin (b) bendinin ikinci
fıkrası ile; aynı Kanun'un 29. maddesine, 3420 sayılı Kanun'un 11. maddesiyle
eklenen fıkranın Anayasa'ya aykırı olmadığını düşündüğümden, aksi yönde oluşmuş
bulunan Mahkeme kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1- 2972 sayılı Mahallî İdareler ile Mahalle Muhtarlıkları ve
İhtiyar Heyetleri Seçimi Hakkında Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrası;
"Mahallî idareler seçimi beş yılda bir yapılır. Her seçim döneminin
beşinci yılındaki Mart ayının otuzuncu günü seçim başlangıç tarihidir. Aynı yıl
Haziran ayının ilk pazar günü oy verme günüdür" biçiminde iken, 3420
sayılı Yasa'nın 7. maddesindeki düzenleme ile "Mahallî idareler seçimi beş
yılda bir yapılır. Seçimin yapılacağı yılınHaziran ayının otuzuncu günü
seçimlerin başlangıç tarihi olup, seçimler aynı yılın Ekim ayı içinde yapılır.
Beş yılda bir olmak şartıyla ekim ayının hangi pazar gününde seçimin
yapılacağına Türkiye Büyük Millet Meclisince karar verilir." şeklinde
değiştirilmiştir.
Dava konusu 7. madde de; Mahalli idareler seçiminin beş yılda bir
yapılacağı belirtildikten sonra, seçimin başlangıç tarihi ile seçimin
yapılacağı gün ile ilgili esaslar düzenlenmiştir.
Bir kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna varabilmek
için, onun Anayasa'nın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametinde bir
hükmü kapsaması gerekir. Yani Anayasa herhangi bir konuda emredici veya
yasaklayıcı bir kural koymamışsa, bunun düzenlenmesi kanun koyucunun takdirine
bırakılmış demektir.
Anayasa'nın "Mahallî idareler" başlığını taşıyan 127.
maddesi üçüncü fıkrasında; "Mahallî idarelerin seçimleri, Anayasa'nın 67
nci maddesindeki esaslara göre beş yılda bir yapılır." denilmektedir.
Burada önemli olan ve açıklığa kavuşturulmaları gereken husus,adıgeçen maddenin
bu fıkrasında yer alan ve mahallî idarelerin seçim dönemini belirten "...
beş yılda bir yapılır" deyimi olmaktadır.
Anayasa'da seçim dönemleri için genelde 94., 101., 146., 154.,
155. ve 159. maddelerinde olduğu gibi "görev süresi ... yıldır.",
"... yıllık bir süre için seçilir.", "...yıl için seçilir"
biçiminde seçim süreleri kesinlikle ve yasa koyucuya bu konuda bir takdir hakkı
tanımadan belirlendiği halde, mahallî idarelerin seçim süresi için ise
"beş yılda bir yapılacağı" yolunda biresas getirilmiştir. Bu tedvin
şeklinden anlaşılacağı üzere Anayasa koyucunun, bu seçimlerin mahiyet ve
niteliklerini nazarı itibara alarak mahallî idarelerin seçim süreleri ile
ilgili olarak değişik bir yönteme başvurduğu anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan seçim sürelerine ilişkin Anayasa'da yer alan
tüm kurallar birlikte değerlendirildiğinde, Anayasa koyucu tarafından, mahallî
idarelerin seçiminde, diğer anayasal organların seçimlerindeki gibi seçim
süresinin kesinlikle tayin ve tesbit edilmesi halinde,bu sürecin başlangıç ve
sona eriş tarihlerine ilişkin olarak, uygulamada doğacak değişik yorum ve
imkânsızlıklar gözönüne alınarak, söz konusu seçimin beş yılda bir yapılacağına
dair kuralın getirilmiş olduğunun kabulü gerekir. Bu kabule göre de, mahallîseçimlerin
dört tam yıl dolduktan sonra, bu süreyi takip eden, beşinci yıl içerisinde yasa
koyucunun tayin ve tesbit edeceği bir tarihte yapılmasının öngörüldüğü
anlaşılmaktadır.
Bunun tersi bir düşünce ise, beş yılın bitiminde seçimin
yapılamaması sonucunu doğuracaktır ki, böyle bir tutum Anayasa'nın 127/3.
maddelerinde yer alan mahallî seçimlerin beş yılda bir yapılacağına dair kural
ile bağdaştırılamaz.
Dava konusu 7. madde ile yapılan yeni düzenlemenin tümü bir bütün
olarak incelendiğinde, Anayasa'nın 127/3. maddesinde mahallî seçimler için
kabul edilen "beş yılda bir seçim yapılacağına" dair kurala, söz
konusu maddede aynen yer verildiğine ve madde gerekçesinde açıklandığı üzere
Milletvekili Genel Seçimleri ile birlikte yapılmasındaki yarar gözönünde
tutularak seçimin, ekim ayı içinde Türkiye Büyük Millet Meclisince belirlenecek
pazar gününde yapılacağı açıklandığına ve böylece Anayasa'nın 67. maddesindeki
ilkeler de gözetilip değerlendirildiğine ve dava konusu maddenin göndermede
bulunduğu Anayasa'nın 67. maddelerinde, "seçme, seçilme ve siyasî
faaliyette bulunma haklarının kullanılması" dışında, belli bir seçim
takvimi öngörülmediğine nazaran, seçim tarihinin TBMM'nce saptanmasına bir
engel bulunmadığından, sözü edilen 8. maddenin birinci fıkrasında, 2972 sayılı
Kanun'un 7. maddesi ile yapılan değişikliğin ikinci ve üçüncü cümleleri
Anayasa'ya aykırı değildir.
2- Anayasa'nın 127. maddesi üçüncü fıkrası ikinci cümlesinde,
"Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri
getirebilir" denilmekte, Danışma Meclisi Anayasa Komisyonunca hazırlanan
gerekçede de; "Şehirleşmenin hızla geliştiği memleketimizde, büyük
şehirlerin problemlerini yürürlükte bulunan ve yıllarca önce çıkarılmış
kanunlarla çözümlemek imkânsız hale gelmiştir. Nitekim, büyük şehirlerimizin
ulaşım, kanalizasyon gibi problemlerini çevredeki belediyelerle birlikte
çözümlemek zorunluğu ile karşılaşması bunu kanıtlamaktadır. Son zamanlarda
çevredeki yerleşim yerlerinin ana belediyelere bağlanması uygulaması da bu
ihtiyaçtan doğmuştur. İşte bu zorunluklar karşısında, hizmetlerin daha iyi
görülebilmesini sağlamak amacıyla büyük yerleşim yerleri için özel yönetim
biçimlerinin kanunla getirilebilmesi imkânının Anayasa ile tanınması yoluna
gidilmiştir." biçiminde görüşlere yer verilmektedir.
Anayasa'nın127. maddesi birinci ve üçüncü fıkrası 2. cümlesinde
yer alan ilkeler birlikte değerlendirildiğinde; dava konusu kanunun 9. maddesi
ile "Büyük Şehir Belediyelerinin" kuruluş amacı, özellikleri ve
toplum yararının korunması gibi hususlar nazarıitibara alınarak bu biçimde bir
düzenlemeye gidildiği anlaşılmaktadır.
Anayasa, seçim sistemiyle ilgili bir açıklık taşımamakta,
tercihini yasa koyucuya bırakmaktadır. Takdir yetkisine sahip olduğu bir
konuda, Anayasa sınırlarını aşmadıkça, yasa koyucunun takdirini, uygunlukla
kullanmadığı ileri sürülemez. Sistemlerin birisi hakkında "iyi" ya da
"kötü" yargısına varmak Anayasa'ya uygunluk denetiminin dışına
çıkılmasına neden olur. Yasama organı, düzenleme yaparken, Anayasa ile
kendisine tanınan sınırları aşmadıkça Anayasa'ya aykırılıktan söz edilemez.
Seçme, seçilme ve siyasî faaliyette bulunma haklarını düzenleyen
Anayasa'nın 67. maddesinde, seçimlerin "serbest, eşit, gizli, tek
dereceli, genel oy, açık sayım ve döküm esaslarına göre, yargı yönetim ve
denetimi altında yapılacağı" belirtilmiş ve Anayasa'da oy pusulalarının
tanzimi konusunda belli bir sistemin uygulanması zorunluğuna dair bir kural
getirmemiş, bu madde ile güvenceye alınan kurallara aykırı düşmemek koşuluyla
oy pusulasının düzenleniş şeklinintesbitini yasa koyucunun takdirine
bırakmıştır. Bu durumda yasa koyucu tarafından, Anayasa'nın127/3. maddesi
gereği büyük yerleşim merkezleri için öngörülen özel yönetim biçimi gözönüne
alınarak, bu gibi yerleşim merkezlerinde ikâmet edenler bakımından, yalnız
bulundukları ilçe değil, büyük şehire bağlı tüm diğer ilçe belediyeleri
hizmetlerinin de idarenin bütünlüğü ilkesine uygun bir şekilde yürütülmesini sağlayacak
olan ve vatandaşa seçme hakkını kullanma yönünden daha fazla imkân sağlayan bir
düzenlemeyegidilmesinde Anayasa'ya aykırılıktan söz edilemez.
3- Dava konusu Yasa'nın 11. maddesiyle 2972 sayılı Yasa'nın
değişik 29. maddesinin birinci fıkrasının son bendinde yapılan değişiklikle,
"belediye ve il özel idaresi organlarında seçim dönemi sonundan önce
meydana gelebilecek boşalma hallerinde doğacak boşluğun, ara seçim yoluyla
doldurulmasına olanak sağlanmakta ve bu fıkranın son bendinden sonra gelmek üzere
eklenen fıkrada da, "Mahallî idarelerin genel seçimlerine bir yıl kala her
ne surette olursa olsunara mahallî idareleri seçimlerinin yapılamayacağı"
belirtilmektedir.
Anayasa'nın127/3. maddesinde, mahallî idarelerle ilgili seçimler
hakkında "Mahallî idarelerin seçimlerinin, Anayasa'nın67. maddesindeki
esaslara göre beş yılda bir yapılacağı" biçiminde sadece seçim dönemini
belirten kural getirilmiş, milletvekili seçimleri için yapılan düzenlemede
olduğu gibi bu konuda erken ve ara seçimler için emredici ve yasaklayıcı ilke
ve esaslara yer verilmemiştir.
Kanunun 7. maddesi ile ilgili inceleme ve açıklamalarda
belirtildiği veçhile bir kanun maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğu sonucuna
varabilmek için, onun Anayasa'nın açıkça belirttiği bir hususun aksi istikametinde
bir hükmü kapsamak gerekir. Dava konusu maddede sözü geçen hükümlerin böyle bir
durum yarattığının kabul edilebilmesi için mahallî idarelerin seçimlerine
ilişkin Anayasa'nın127/3. maddesine aykırılık taşıdığının saptanması gerekir.
Anayasa'nın söz konusu maddesi bu konuda ara seçimleri için belli bir takvim
öngörmemektedir. Anayasa mahallî idarelere ilişkin ara seçimler için emredici
ve yasaklayıcı bir kural koymadığına göre, bu hususun düzenlenmesi kanun
koyucunun takdirine bırakılmış demektir. Bu maddeye göre, mahallî idare
organlarında boşalma olması durumunda ara seçimlerin yapılma koşullarının, yasa
koyucu tarafından seçim tarihi de belirtilmek suretiyle ve Anayasa'nın 78.
maddesi son fıkrasında yer alan "Genel seçimlere bir yıl kala, ara seçimleri
yapılamaz" biçimindeki kural da gözönüne alınarak saptanmasına anayasal
bir engel bulunmamaktadır.
Çoğunluğun 31.3.1988 günlü, 3420 sayılı Kanun'un "7.
maddesiyle 2972 sayılı Kanun'un 8. maddesinin birinci fıkrasında yapılan
değişikliğin ikinci ve üçüncü cümlelerinin; 9. maddesiyle 2972 sayılı Yasa'nın
18. maddesinin (b) bendinin ikinci fıkrasında yapılan değişikliğin birinci
cümlesinin; 11. maddesiyle 2972 sayılı Yasa'nın 29. maddesinin birinci
fıkrasının son bendinde yapılan değişikliğin ve birinci fıkrasının son
bendinden sonra gelmek üzere eklenen fıkranın" Anayasa'ya aykırı olduğuna
ilişkin görüşüne yukarıda açıklanan nedenlerle katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
A- 3420 sayılı Yasanın 7. maddesi ile 2972 sayılı Yasanın 8.
maddesinin birinci fıkrasında yapılan değişikliğin ikinci ve üçüncü
cümlelerinde :
Sadece seçim ayı değiştirilmektedir. Seçim günü ise pazar günü
olarak belirlenmekte ve ekim ayı içinde hangi pazarın olacağına Türkiye Büyük
Millet Meclisince karar verilmesi esası getirilmektedir.
Seçim için ekim ayının, Ülkemizin şartları itibariyle mart,
haziran ve diğer aylara nazaran daha uygun bir ay olduğu hususu tartışmaların
üstünde tutulacak seviyede bir gerçektir.
Ortaya konan makul sebeplerden ekim ayı içinde en uygun pazarın
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından tesbiti cihetine gidilmesi,
Yasakoyucunun bir takdiri olarak görülmektedir. Bu hususun, bir tarafın
yararına, neticeyi etkileyecek bir mahiyeti de yoktur.
Esasen Anayasa'mızda, seçim gününün yasa ile belirleneceğine ait
bir hüküm yer almamıştır.
Ekim 1988 de yapılacak genel mahallî idare seçimlerinin
Anayasa'mıza uygun olup olmayacağı hususuna gelince;
Konuyu kendi şartları içinde ele alarak, demokrasinin genel
esasları, Anayasamızın sözü yanında özü ve genel amacı yönlerinden bir
değerlendirme yapmamız en makulü görülmektedir.
Ülkemizde milletvekili seçimleri öne alınarak yenilenmiştir. Bunun
mahalli idare seçimlerini etkilememesi mümkün değildir.
Demokrasi siyasi hakları kullanma ehliyetini haiz vatandaşların
Devlet İdaresinin teşekkülüne iştirak etmeleri esasına dayanan bir rejimdir.
Vatandaşların Devlet İdaresinin teşekkülüne iştiraki ne kadar
yaygın ve etkili ise demokrasi o derece güç kazanmış olur.
İşte bu nedenle milletvekili seçimleri ile mahalli idare seçimleri
arasında makul bir uyum sağlama zorunluğu demokrasinin gereği olarak kendini
göstermektedir.
Nitekim Anayasa Koyucu bu hususu gözönünde bulundurarak geçici 10.
madde ile "Mahalli irade seçimleri en geç Türkiye Büyük Millet Meclisinin
ilk toplantısını izleyen bir yıl içinde yapılır." hükmünü koymuştur.
Bu bir geçici maddedir. Ancak, milletvekiliseçimleri ile mahallî
idare seçimleri arasında demokrasinin amacı yönünden bir ilgi kurulması
görüşüne de esas olacak bir mahiyet ve ağırlık taşımaktadır.
Diğer taraftan yasakoyucu da bu zarureti görerek 18.1.1984 tarih,
2972 sayılı Kanunun 8. maddesinde "Mahallî idareler seçiminin savaş, hali
nedeniyle veya milletvekilleri genel seçimi ile birleştirme amacı ile bir yıla
kadar ertelenmesi veya öne alınması kanunla düzenlenir." hükmünü getirmiş
ve bu hususun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne müracaat edilmemiştir.
Anayasa'mızın Başlangıç bölümünün 5. paragrafında :
"Millet iradesinin mutlak üstünlüğü, egemenliğin kayıtsız
şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmağa yetkili
kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun, bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi
ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı;" hükmü
yer almaktadır.
Erken seçime gidilme zaruretinde kalınmışsa; bunun yukarıda arz ve
izah olunan nedenlerle olabildiği kadar bir bütünlük içinde ele alınması,
vatandaşların ülke yönetimine çeşitli ve sürekli yollardan geciktirilmeden
katılmalarının sağlanması için milletvekili seçimleriyle mahallî idare
seçimleri arasının makulün üstünde açılmaması gerekir.
Bu itibarla; Anayasa'mızın özüne ve amacına dayalı ve kimi
iyileştirmeleri de sağlayan bu düzenleme zaruri bir istisna olarak,
Anayasa'mıza, demokrasinin genel esaslarına yine Anayasa'mızın 13. maddesinde
belirlenen millî egemenliğin, kamu düzeninin ve kamu yararının gereklerine
uygundur. Demokrasimizin gelişmesine de katkısı olacaktır.
B- Aynı Yasanın 9. maddesiyle 2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı Yasa
ile değişik 18. maddesinin (b) bendinin ikinci fıkrası ile yapılan değişiklikle
:
a) Büyükşehire bağlı ilçe halkının istemesi halinde istediği
kimseyi bağımsız aday olarak seçebilme imkânı getirilmektedir.
b) Büyükşehire bağlı ilçe halkı günlük yaşam içinde diğer ilçeler
ve büyükşehir belediye hizmetlerinden de etkilenmektedir. Bu nedenle seçmene,
kendi ilçesi için olduğu kadar büyükşehir ve diğer ilçe adayları için de
değerlendirme yapma ve seçilmelerine etkili olabilme ortamı sağlanmaktadır.
Bu tercih; özel yönetim biçimine, bir bütünlük arzeden işin
mahiyetine, gerçek ihtiyaca ve kamu yararına daha uygun görülmektedir.
C- Aynı Yasanın 11. maddesiyle 2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı
Yasa ile değişik 29. maddesinin,
a) Birinci fıkrasının son bendinde yapılan değişikliğin birinci
cümlesi ile getirilen ara seçimlerin yılda bir yapılması,
b) Birinci fıkrasının son bendinden sonra gelmek üzere eklenen
fıkra ile getirilen mahallî idarelerin genel seçimlerine bir yıl kala her ne
suretle olursa olsun ara mahallî idareler seçimleri yapılmaması,
Esaslarını Yasa koyucunun, siyasî tercih ve takdir kapsamı içinde
kamu düzeni ve kamu yararı bakımından makul ve yararlı görüyorum.
Bu nedenleyukarıda belirtilen maddeleri Anayasaya aykırı bularak
iptalini kararlaştıran çoğunluk görüşüne katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
Dava dilekçesinde 3420 sayılı Yasanın 9. maddesi ile değiştirilen,
2972 sayılı Yasanın 3394 sayılı Yasa ile değişik 18. maddesinin (b) bendinde
yer alan dava konusu kuralın Anayasa'nın 2., 67. ve 127. maddelerine aykırılığı
ileri sürülerek iptali istenmektedir.
Bu hükmün yer aldığı 2972 sayılı Yasanın 18. maddesinde
"seçim günü işleri" başlığı altında birleşik oy pusulalarının nasıl
düzenleneceği belirtilmiştir.
3394 sayılı Yasanın 4. maddesi ile, 2972 sayılı Yasanın 18.
maddesinin (b) bendine eklenen bölümde, bağımsız adaylara ilişkin herhangi bir
hüküm yer almazken, 3420 sayılı Yasanın 9. maddesinin dava konusu yapılmayan
hükmü ile bağımsız adaylar için düzenleme yapılmıştır.
Anayasa'nın 127/3. maddesindeki "Mahallî idarelerin
seçimleri, Anayasa'nın 67. maddesindeki esaslara göre beş yılda bir yapılır.
Kanun, büyük yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebilir."
hükmü ile Anayasa'nın belirli bir seçim sistemini benimsemediği, 67. maddedeki
esaslara uygun olmak koşulu ile yasa koyucuya siyasî tercih hakkı tanıdığı,
seçim çevrelerinin oluşturulması ile yakından ilgili olarak da yasanın büyük
yerleşim merkezleri için özel yönetim biçimleri getirebileceği anlaşılmaktadır.
Büyükşehir belediyelerinin özelliğinden kaynaklanan nedenler, her
ilçenin aynı büyükşehir belediye sınırları içerisinde bulunması, 3030 sayılı
Yasanın 10/2. maddesinde, ilçe belediye başkanlarının belirlenen statüleri ve
Yasanın genel gerekçesinde (Beldenin her türlü hizmetlerinin süratli, verimli
ve ekonomik bir şekilde yürütülmesi) şeklinde açıklanan amaç nazara alındığında
dava konusu bu hükmün Anayasaya aykırı olmadığı, istemin reddine karar
verilmesi gerektiği kanısında olduğumdan, Sayın çoğunluğun bu konuya ilişkin
görüşüne katılmıyorum.