ANAYASA
MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı: 1988/11
Karar Sayısı: 1988/11
Karar Günü: 24.5.1988
R.G. Tarih-Sayı :28.07.1988-19882
İPTAL DAVASINI AÇAN : Cumhurbaşkanı Kenan EVREN
İPTAL DAVASININ KONUSU: Resmî Gazetenin 27.4.1988 günlü, 19797
sayısında yayımlanan 21.4.1988 günlü, 3430 sayılı "5434 Sayılı TC. Emekli
Sandığı Kanununa Altı Ek Madde ile İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun"un 1. maddesiyle 5434 sayılı Yasaya eklenen EK MADDE 60, EK MADDE 63
veEK MADDE 64'ün Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı nedeniyle iptali
ve bu maddelerin iptali durumunda uygulama alanı kalmayacak öteki ek ve geçici
maddelerin de iptaline karar verilmesi istemidir.
II- METİNLER :
A. İptali İstenen Yasa Kuralları :
"EK MADDE 60.- Yasama Organı üyeliği yapanlarla dışarıdan
bakanlığa atananlar, TC. Emekli Sandığına yazılı müracaatları üzerine bu
görevlere başladıkları tarihi, bunlardan bu görevleri esnasında başka sosyal
güvenlik kurumu ile ilgilenmelerini sürdürmüş olanların ise müracaatları
tarihini takip eden aybaşından itibaren ve yaşlarına bakılmaksızın TC. Emekli
Sandığı ile ilgilendirilirler. Bu gibilerin Sandıkla ilgilendikleri tarihte
başka sosyal güvenlik kurumlarındaki ilgileri sona erer."
"EK MADDE 63.- Çeşitli sosyal güvenlik kurumlarından emekli
olduktan sonra, Yasama Organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan bakanlığa
atananlardan TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmek isteyenlerin bu
isteklerinin Sandık kaydına geçtiği tarihi takip eden aybaşından itibaren bu
Kanunun Ek 60 ve Ek 61 inci maddeleri gereğince Sandık iştirakçilikleri
sağlanır ve aynı tarihten itibaren sosyal güvenlik kurumlarından almakta
oldukları aylıkları kesilir. Bu gibilerin (emekli aylığı almak suretiyle geçmiş
süreleri hariç) yine istekleri üzerine, bu Kanunun Ek 62 nci maddesi gereğince
borçlandırılmaları yapılır.
Ancak, sözü edilenlerden çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına prim
veya kesenek ödeyerek geçen süreleri ile Ek 62 nci maddeye göre borçlandıkları
hizmet süreleri toplamı aylık bağlanabilmesi için yeterli süreden eksik
olanların, eksik olan bu süreleri de ayrıca borçlandırılır."
"EK MADDE 64.- Yasama Organı üyeleri veya dışarıdan atanan
bakanlardan görev süreleri sona erenlerden;
a) TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmesi gereken bir göreve
girenlerin emekli keseneklerine, kesenekler; kendileri, karşılıkları da
kurumlarınca ödenmek üzere Ek 61 inci madde gereğince tespit edilmiş olan ve
üyelik veya bakanlıktan ayrıldıkları tarihteki kıdemleri de dikkate alınarak
bıraktıkları derece, kademe ve ek göstergeleri esas alınır.
b) Diğer sosyal güvenlik kurumları ile ilgili bir görevde
çalışanların istekleri üzerine, müracaatlarının TC. Emekli Sandığı kayıtlarına
geçtiği tarihi takip eden aybaşından itibaren kesenek ve kurum karşılıkları (a)
fıkrasında belirtildiği üzere, bulunan derece, kademe ve ek göstergeler
üzerinden hesapedilmek şartıyla TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeleri
sağlanır.
'Bu suretle ilgileri devam edenlerin, Bağ-Kur ile ilgilendirilmeleri
gereken işlerde çalışanların kesenek ve karşılıklarının tamamı, Sosyal
Sigortalar Kurumu ile ilgilendirilmeleri gereken görevlerde alışanların
keseneklerinin tamamı ve Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenecek işveren hissesi
ile TC. Emekli Sandığı'na ödenecek kurum karşılığı arasındaki farkın tamamı
kendilerinden, işveren hissesi de çalıştıran işyerinden tahsil edilir. Ancak,bu
suretle geçen süreler emeklilik ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz.
(a) ve (b) fıkrası kapsamına girenlere istekleri üzerine Ek 65
inci maddedeki esas ve oranlara göre aylık bağlanır."
B. Gönderme Yapılan Yasa Kuralları :
"EK MADDE 61.- Yasama Organı üyeliği yapanlarla dışarıdan
bakanlığa atananların emeklilik keseneklerine ve kurum karşılıklarına, tahsil
durumları itibariyle personel kanunlarına göre girebilecekleri derecenin 5 inci
kademesinin aylıkları esas alınır.
Bunlardan daha önce emeklilikle ilgili görevlerde bulunmuş
olanların emeklilik kesenekleri, önceki görevlerinde bıraktıkları derece
aylıkları esas alınarak kesilir.
Bunların Yasama Organı üyeliğine ve dışarıdan atandıkları bakanlık
görevinde geçirdikleri süreleri ile bu görevlerde iken borçlandıkları sürelerin
ve diğer sosyal güvenlik kurumlarına prim ödemek veya borçlanmak suretiyle
geçen sürelerinin her yılı bir kademe yükselmesine esas alınarak iki yılda bir
derece yükseltilmek suretiyle emekli keseneğine esasaylıklarının tespitinde
değerlendirilir. Ayrıca 20.2.1979 tarihli ve 2182 sayılı Kanun hükümleri
uygulanır.
Yukarıda sözü edilenlerden emeklilik keseneğine esas aylıkları 1
inci dereceye yükselenlerin emeklilik kesenekleri, bu derecenin dördüncü
kademesi aylığı üzerinden kesilir. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri ile
dışarıdan atanan bakanlardan gerek bu sıfatları devam ettiği sırada gerekse bu
görevleri bittikten sonra iştirakçi olanlara, emeklilik keseneğine esas aylık
dereceleri 2-9 uncu dereceler için hâkimlik sınıfında bulunanlara uygulanan ek
gösterge rakamları, 1 inci derece için de iştirakçilerin yararlanmakta
oldukları en yüksek ek gösterge rakamı uygulanır."
"EK MADDE 62.- Ek 60 inci madde gereğince TC. Emekli Sandığı
ile ilgilendirenlerin, istekleri üzerine 18 yaşını doldurdukları tarihten sonra
geçen çalışma sürelerinin en çok 15 yılını işyerlerinden veya bağlı
bulundukları meslek kuruluşlarından veyahut vergi daireleri ile diğer resmî
mercilerden alacakları belgelerle belgelemek şartıyla, 20.5.1976 tarih ve 2012
sayılı Kanunun 2 nci maddesi ile 5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanununa
eklenen ek maddedeki (ek madde 31) esas ve oranlara göre borçlandırılır.
Borçlanmaya, 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 36 ncı maddesinin (A)
fıkrasında yeralan gösterge tablosundaki 4 yıllık yüksekokul mezununun
girebileceği' derecenin ilgili kademesi esas alınır.
Bu madde gereğince borçlandırılan süreler için tahakkuk ettirilen
borç miktarı ödenmeden (ölüm, malûllük ve 65 yaş haddi hariç) emeklilik işlemi
yapılamayacağı gibi bu süreler emeklilik ikramiyesinin hesabında da
sayılmaz."
"EK MADDE 65.- Yasama Organı üyeliği yapanlar, dışarıdan
atanan bakanlar ile bu görevleri sona ermiş bulunanlardan;
TC. Emekli Sandığı ile diğer sosyal güvenlik kurumlarına prim veya
kesenek ödemek, veyahut bu Kanunun Ek 61 ve Ek 62 nci maddesiyle diğer
kanunların hükümlerine göre borçlanılan hizmet süreleri toplamı 20 fiili hizmet
yılını dolduranlara, 5434 sayılı Kanunun 39 uncu maddesinin değişik (ç), (h) ve
(i) fıkraları ile 23.9.1983 tarih ve 2898 sayılı Kanunun geçici 1 inci
maddesinde sözü geçen yıllar itibariyle belirlenen yaşları doldurmaları
şartıyla, aylık bağlanması için, TC. Emekli Sandığına yazılı müracaatlarını
takip eden aybaşından itibaren emekli aylığı bağlanır.
Ancak, Yasama Organı üyeliğini iktisap edenler ile dışarıdan
bakanlığa atananlar emekliye ayrılmak istediklerinde yaş kaydı aranmaz. Bunlara
bağlanacak aylığın hesabında, 5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanununun değişik
41 inci maddesi hükümleri uygulanır.
Bunların dul ve yetimlerine bağlanacak aylıkların hesabında da bu
madde uygulanır.
Bu Kanuna göre emekli aylığı bağlanmasında 2829 sayılı Kanunun 8
inci maddesi hükümleri uygulanmaz."
C- Dayanılan Anayasa Kuralları :
"Madde 2.- Türkiye Cumhuriyeti, toplumunhuzuru, millî
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk
milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
"Madde 10.- Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce,
felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
III- İLK İNCELEME :
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 8. maddesi uyarınca, Mahmut C.
CUHRUK, Yekta Güngör ÖZDEN, Necdet DARICIOĞLU, Yılmaz ALİEFENDİOĞLU, Muammer
TURAN, Mehmet ÇINARLI, Servet TÜZÜN, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN, Adnan KÜKNER
ve Mehmet Şerif ATALAY'ın katılmalarıyla 3.5.1988 gününde yapılan ilk inceleme
toplantısında, dosyada eksiklik bulunmadığından işin esastan incelenmesine
oybirliğiyle karar verilmiştir.
IV- ESASIN İNCELENMESİ :
İşin esasına ilişkin rapor, dava dilekçesi, iptali istenen yasa
hükümleri, aykırılık iddiasına dayanak yapılan Anayasa maddeleri, bunlarla
ilgili gerekçeler ve öteki yasama belgeleri okunduktan sonra gereği görüşülüp
düşünüldü :
A. Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
1- Konunun Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrası yönünden
incelenmesi :
Yasama organının, Anayasa Mahkemesi'nce iptal edilen bir yasa
hükmünün aynını veya benzerini değişik ifadelerle yeniden yasalaştırıp
yasalaştıramayacağı konusu davada bir ön sorun niteliğini taşıdığından
öncelikle bu husus üzerinde durulmuştur.
Dava dilekçesinde, 3430 sayılı Yasanın Ek 63. maddesinin, Anayasa
Mahkemesinin daha önce iptal ettiği 3284 sayılı Yasanın Ek. 3. maddesinin
tekrarı niteliğinde olduğu, yasama organının Anayasaya aykırılığı saptanmış
hükümleri yeniden yasalaştırdığı, Anayasa Mahkemesinin iptal kararına
uyulmadığı ileri sürülmektedir. Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasında,
"Anayasa Mahkemesi kararları Resmî Gazete'de hemen yayımlanır ve yasama,
yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri
bağlar" hükmünü öngörmüştür. Anayasa, böylece başta yasama organı olmak
üzere, Anayasa'da sayılan organ, kuruluş ve kişiler yönünden Anayasa Mahkemesi
kararlarına uyma ve bu kararlara aykırı davranmama yükümünü getirmiştir. Bu
bağlılık, Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya aykırı bularak iptal ettiği bir
konuda aynı içerik ve nitelikle yeni bir yasa çıkarılmamasını da gerekli kılar.
Anayasa'nın bu hükmü gereğince, yasama organı Anayasa Mahkemesinin Anayasa'ya
aykırı görerek iptal ettiği bir kuralın aynını ya da değişik ifadelerle
benzerini yasalaştırmaması gerekir. Yasama organı, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararından sonra aynı konuda yeni bir yasa yaparken Anayasa Mahkemesi kararının
gerekçesinde gösterilen iptal nedenlerini dikkate almalıdır. Anayasa Mahkemesi
kararlarıyla bağlılık, özellikle yasama organı yönünden, Anayasa Mahkemesinin
kararlarındaki iptal gerekçesiyle de bağlılığı içerir.
Anayasa Mahkemesi, dava edilen konuda daha önce çıkarılan 7.5.1986
tarih ve 3284 sayılı "8.6.1949 Tarihli ve 5434 Sayılı TC. Emekli Sandığı
Kanununun Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi, Aynı Kanuna 10 Ek Madde ile 15
Geçici Madde Eklenmesi ve 3.3.1954 Tarihli ve 6311 Sayılı, 2.3.1970 Tarihli ve
1239 Sayılı, 8.7.1971 Tarihli ve 1425 Sayılı, 24.12.1980 Tarihli ve 2363 Sayılı
Kanunların Bazı Maddelerinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun"un 18. maddesi
ile 5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanununa eklenen Ek 1. ve Ek 4. maddeleri
hükümlerini Cumhurbaşkanının açtığı dava üzerine Anayasa'nın 2. ve10.
maddelerine aykırı bularak, 2.12.1986 gününde E. 1986/22, K. 1986/28 sayılı
kararıyla iptal etmiş ve iptal sonucunda da, uygulama alanı kalmayan aynı
yasanın Ek 2., Ek 3., Ek 5. maddeleri ile geçici 11. ve 12. maddelerinin de
iptaline 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun 29. maddesi uyarınca karar vermiştir.
Bu kez, 21.4.1988 günlü, 3430 sayılı "5434 Sayılı TC. Emekli
Sandığı Kanununa Altı Ek Madde ile İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun"un 1. maddesiyle 5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanunu'na eklenen Ek
60., Ek 63. ve Ek 64. madde hükümlerinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine
aykırılığı savıyla Cumhurbaşkanınca dava açılmıştır.
İptal edilen 3284 sayılı Yasa'nın Ek 3. maddesiyle iptali istenen
3430 sayılı Yasa'nın Ek 63. maddesinin aynı olduğuna ilişkin savın Anayasa'nın
153. maddesinin son fıkrası yönünden karara bağlanabilmesi için 3284 sayılı
Yasa'nın Ek 3. maddesinin öncelikle Anayasa'ya uygunluk yönünden incelenmiş ve
Anayasa'nın belirli bir hükmüneaykırı bulunarak iptal edilmiş olması gerekir.
Oysa, 3284 sayılı Yasanın Ek 3. maddesi, Anayasa Mahkemesinin E. 1986/22,-K.
1986/28 sayılı kararında dava konusu edilmemesi nedeniyle Anayasa'ya uygunluk
yönünden incelenmemiş, ancak 3284 sayılı Yasanın Ek 1.ve Ek 4. maddelerinin
iptali sonucunda uygulama alanı kalmadığı için kuruluş yasasının 29. maddesine
göre iptal edilmiştir. Bu durumda, 3430 sayılı Yasanın Ek 63. maddesinin iptal
edilen 3284 sayılı Yasanın Ele 3. maddesiyle aynı olduğu ileri sürülerek
Anayasa'nın 153. maddesinin son fıkrasına göre iptali gerektiği savı yerinde
görülmemiştir.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi, dava dilekçesinde açıkça
söylenmemiş olmakla beraber, 3284 sayılı Yasanın dava konusu yapılması
sonucunda iptal edilen Ek 1. ve Ek 4. maddeleri ile 3430 sayılı Yasanın iptali
istenen Ek 60., Ek 63. ve Ek 64. maddelerinin Anayasa'nın 153. maddesinin son
fıkrası açısından aynı nitelikte olup olmadığının incelenmesinde yarar
görülmüştür.
Gerek 3284 sayılı Yasanın dava konusu yapılması üzerine iptal
edilen Ek 1. ve Ek 4. maddeleri, gerek 3430 sayılı Yasanın bu kez dava konusu
yapılan hükümleri, yasama organı üyeleri ile dışarıdan bakanlığa atananların ve
bu görevi sona ermiş bulunanların TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeleri ve
kendilerine emekli aylığı bağlanması konusunda düzenleme getirmiştir.
3284 sayılı Yasanın dava konusu maddeleri emekli sandığının öteki
iştirakçilerine göre bu kişilere ayrıcalık tanınmış olması nedeniyle iptal
edilmiştir.
Ancak, 3430 sayılı Yasanın dava konusu Ek 60., Ek 63. ve Ek 64.
maddeleri hükümlerinin, 3284 sayılı Yasanın Mahkememizin 1986/28 sayılı kararı
ile iptal edilen dava konusu Ek 1. ve Ek 4. madde kuralları ile aynı nitelikte
olmayıp arada önemli farklar bulunmaktadır.
Şöyle ki :
a) 3284 sayılı Yasanın 18. maddesi ile 5434 sayılı Yasa'ya eklenen
dava konusu Ek 1. maddede yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa
atananların yaşlarına bakılmaksızın TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilecekler!
ve bunların sandıkla ilgilendirildikleri tarihten itibaren varsa diğer sosyal
güvenlik kurumları ile ilgilerinin kesileceği ilk fıkra hükmünde öngörülmüş ve
ikinci fıkrasında da bunların emeklilik keseneklerine ve kurum karşılıklarına
birinci derecenin son kademesi veiştirakçilere uygulanmakta olan en yüksek ek
göstergenin esas alınacağı hükme bağlanmıştır.
3430 sayılı Yasanın 1. maddesi ile 5434 sayılı Yasaya eklenen dava
konusu Ek 60. madde ise, 3284 sayılı Yasa'nın daha önce iptal edilen Ek 1.
maddesinin ilk fıkrasındaki kurala benzer bir hüküm getirdiği halde ikinci
fıkrasındaki hükme yer vermemiştir. Bu husus, 3430 sayılı Yasanın dava konusu
yapılmamış olan Ek 61. maddesinde "Yasama Organı Üyeliği yapanlarla
dışarıdan bakanlığa atananların emeklilik keseneklerineve kurum karşılıklarına,
tahsil durumları itibariyle personel kanunlarına göre girebilecekleri derecenin
beşinci kademesinin aylıkları esas alınır." biçiminde yer almıştır.
Her ne kadar, iptal edilen Ek 1. maddede ve iptali istenen Ek 60.
maddede, bunların TC. Emekli Sandığı ile "Yaşlarına bakılmaksızın"
ilgilendirilecekleri kuralı var ise de, Anayasa Mahkemesi'nin sözü edilen iptal
kararının gerekçesinde bu husus üzerinde durulmamış ve bu maddenin iptal
gerekçesi "... bunların emekli keseneğine esas olacakaylık derecelerinin
öğrenim durumları ve hizmet süreleri ne olursa olsun emekliliğe tâbi hiçbir
hizmetleri bulunmasa dahi birinci derecenin son kademesine ve iştirakçilere
uygulanan en yüksek ek göstergeye yükseltilmesi, sözü geçenlere öteki iştirakçilerinhiç
birine tanınmayan bir imtiyaz, bir ayrıcalık getirmektedir." görüşüne
dayandırılmıştır.
b) Öte yandan, 3284 sayılı Yasanın 18. maddesi ile 5434 sayılı
Yasaya eklenen dava konusu Ek 4. madde, yasama organı üyeleri ile dışarıdan
bakanlığa atananların görevleri sona erdikten sonra, TC. Emekli Sandığı veya
diğer sosyal güvenlik kurumları ile ilgili bir görevde çalıştıkları takdirde
birinci derecenin son kademesi ve iştirakçilere uygulanmakta olan en yüksek ek
gösterge esas alınmak suretiyle TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirileceklerini
ve Ek 5. maddeye atıf yaparak kadın ise yirmi, erkek ise yirmileş hizmet yılı
sonunda emekli aylığına hak kazanabileceklerini hüküm altına almıştır. Buna
karşın, 3430 sayılı Yasanın 1. maddesi ile 5434 sayılı Yasaya eklenmişbulunan
dava konusu Ek 64. madde, aynı yasa ile getirilen Ek 61. ve Ek 65. maddelere
gönderme yaparak bu kişilerin öğrenim düzeyleri bakımından personel yasalarına
göre girebilecekleri derecenin beşinci kademesi üzerine, yasama organı üyeliği
ve bakanlıktan ayrıldıkları kademeleri de dikkate alınarak bulunacak derece ve
kademe üzerinden TC. Emekli Sandığı ile ilgilendireceklerini ve kadın-erkek
farkı gözetilmeksizin yirmi fiili hizmet yılı sonunda emekli aylığına hak
kazanabileceklerini öngörmüştür.
Görüldüğü üzere, 3284 sayılı Yasanın Anayasaya aykırı görülerek
iptal edilen hükümleri ile 3430 sayılı Yasanın iptali istenen maddeleri farklı
biçimde düzenlenmiştir. Bu durumda yasama organının, iptal kararına aykırı
davrandığından söz edilemez.
Muammer Turan bugörüşe katılmamıştır.
2- Ek Madde 60'm Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
a) Dava konusu madde yasama organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan
bakanlığa atananların TC. Emekli Sandığı'na yazılı başvuruları üzerine bu
göreve başlama tarihini, bunlardan bu görevleri sırasında başka sosyal güvenlik
kurumu ile ilgilendirmelerini sürdürmüş onların ise başvuruları tarihini
izleyen aybaşından itibaren, yaşlarına bakılmaksızın TC. Emekli Sandığıyla
ilgilendirileceklerini öngörmüştür. Bu gibilerin sandıkla ilgilendikleri
tarihte başka sosyal güvenlik kurumlarındaki ilgileri sona erecektir.
Dava dilekçesinde, dava konusu maddenin, yasama organı üyeliği
yapanlarla, dışarıdan bakanlığa atananlara, iştirakçi oldukları TC. Emekli
Sandığı'nca öteki iştirakçilerden hiç birisine tanınmayan ve adalet duygusuyla
bağdaşmayan bazı haklar ve ayrıcalıklar getirmesi nedeniyle Anayasa'nın 2. ve
10. maddelerine aykırı düştüğü ileri sürülmektedir.
İptali istenen yasa kuralı, yasama organı üyeliği yapanlarla
dışarıdan bakanlığa atananlara "yaşlarına bakılmaksızın TC. Emekli Sandığı
ile ilgilendirilebilme" hakkını vermiştir.
Anayasa'nın 60. maddesinde "Herkes, sosyal güvenlik hakkına
sahiptir. Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve teşkilatı
kurar." denilmesi karşısında, yasama organı üyelerinin ve dışarıdan atanan
bakanların TC. Emekli Sandığı'ndan yararlandırılarak sosyal güvenliklerinin
sağlanmasında Anayasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Ancak, dava konusu Ek 60. madde TC. Emekli Sandığı Kanunu'ndan
ayrılarak ilgilendirmenin "yaşlarına bakılmaksızın" yapılması
ilkesini getirmiş, ayrıca, Ek 61. ve Ek 62. maddelerde bu ilgilendirmenin
esasları düzenlenmiştir.
5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Kanunu'nun 21.6.1954 günlü, 6422
sayılı Yasayla değişik 40. maddesi "İştirakçilerin vazifeleriyle
ilgilerinin kesilmesini gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları
tarihtir..." hükmünü getirmiştir. Bu kural uyarınca TC. Emekli Sandığı
iştirakçilerinin 65 yaşlarını doldurdukları tarihte zorunlu olarak görevleri
ile ilgileri kesilmekte,TC. Emekli Sandığı iştirakçisi olma durumları sona
ermekte, bu yaştan sonra TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeleri mümkün
olmamaktadır. Bu yaşın istisnaları maddede sayılmıştır.
Dava konusu Ek 60. maddede ise, 5434 sayılı Yasanın değişik 40.
maddesinin TC. Emekli Sandığı iştirakçileri için öngördüğü genel kural, yasama
organı üyeleri ile dışarıdan bakanlığa atananlar yönünden değiştirilmiş,
bunların 65 yaşını doldurduktan sonra da TC. Emekli Sandığı iştirakçisi
olabilmeleri olanağı sağlanmıştır. Böylece,sandık iştirakçileri arasında yaşla
bağlı olup olmama yönünden bir eşitsizlik oluşmuştur.
Öte yandan, Ek 60. maddede, yasama organı üyeliği yapanlarla
dışarıdan bakanlığa atananların TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmelerinin
nasıl yapılacağı konusunda, ilgilendirmenin başlangıç tarihi ve yaşa bakılmama
dışında açıklık bulunmamaktadır. Bu konudaki ayrıntılı düzenleme Ek 61. ve Ek
62. maddelerde yapılmıştır. Ek 62. maddede "Ek 60 inci madde gereğince TC.
Emekli Sandığı ile ilgilendirilenlerin" denilmekte,Ek 63. maddede Ek 60.,
Ek 61. ve Ek 62. maddelere gönderme yapılmaktadır.
Bu durumda yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa
atananların, TC. Emekli Sandığı ile Ek 61. ve Ek 62. maddesindeki esaslara
göre, Ek 60. maddeye göre ilgilendirilecekler! anlaşılmaktadır. Bu açıdan Ek
60. maddedeki "TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler." kuralının
anlam ve kapsamını belirleyebilmek ve maddenin Ana-yasa'ya uygunluğu konusunda
bir karar verebilmek için Ek 61. ve Ek 62. maddelerin de incelenmesi
gerekmektedir.
b) Ek Madde 61'in İncelenmesi :
Ek 61. maddenin birinci fıkrasında, yasama organı üyeliği
yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananların emeklilik keseneklerine ve kurum
karşılıklarına, tahsil durumları itibariyle personel kanunlarına göre
girebilecekleri derecenin 5 inci kademesinin esas alınacağı hükme bağlanmıştır.
TC. Emekli Sandığı Kanunu'na göre, emekli keseneğine esas tutulan
kazanılmış hak aylık derecesini belirleyen iki unsurdan biri iştirakçinin
öğrenim durumu, ikincisi de hizmet süresidir. İştirakçi, öğrenim durumu
itibariyle belirli bir dereceye girmekle ve personel kanunlarında belirtilen
hizmet süresinin geçmesiyle üst derecelere yükselebilmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin "Ortak
Hükümler" başlığı altında düzenlenmiş bulunan bölümünün (A) işaretli
fıkrasında, Devlet memurlarının ait oldukları sınıflara ve öğrenim durumlarına
göre memuriyete giriş ve yükselebilecekleri derece ve kademeleri
gösterilmiştir. Böylece, memurların TC. Emekli Sandığı ile iştirakçiliklerinin
hangi derece ve kademe üzerinden yapılacağı ait oldukları sınıf ve öğrenim
durumlarına göre belirlenmektedir. Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesi,
Devlet Memurlarının giriş derecelerini, ait oldukları sınıf ve öğrenim
durumlarına göre belirlerken, girebilecekleri derecenin en fazla üçüncü
kademesini başlanabilecek kademe olarak saptamıştır.
Devlet memurları için, öğrenim durumlarına göre girebilecekleri
derecenin beşinci kademesinden başlama olanağı tanınmamış iken yasama organı
üyeliği yapanlar ile dışarıdan bakanlığa atananların TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmelerinde Ek 61. maddenin birinci fıkrası nedeniyle öğrenim
durumlarına göre girebilecekleri derecenin 5. kademesi esas alınarak ayrıcalık
tanınmasında haklı bir neden bulunmamaktadır.Kaldıki, 1425 sayılı Yasanın 7.
maddesiyle Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu'na eklenen geçici 2.
maddedeki "Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyesi, Temsilciler Meclisi Üyesi,
dışarıdan atanmış bakan iken veya bu görevden ayrılıp başka bir göreve
girmeden, bu kanunun yayımlandığı tarihten önce emekliye ayrılmış bulunanların
emekli aylıkları ile ölenlerin dul ve yetimlerinin aylıklarının intibak ve
yükselme işlemleri beşinci dereceden emekli olanlarda bu derecenin dördüncü
kademesi üzerinden, diğer derecelerden emekli olanlarda ise bu derecelerin
beşinci kademesi başlangıç yapılır." biçimindeki hüküm, Anayasa
Mahkemesi'nce hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı bulunarak iptal
edilmiştir (AYM'nin 6.6.1972 günlü, E. 1971/44, K. 1972/29 sayılı kararı).
Ek 61. maddenin ikinci fıkrası, daha önce, emeklilikle ilgili
görevlerde bulunmuş olanların emeklilik keseneklerinin, önceki görevlerinde
bıraktıkları derece aylıklarının esas alınarak kesileceğini öngörmektedir.
Ek 61. maddenin ikinci fıkrası, kazanılmış aylık derecelerinin
korunması açısından 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin "Ortak
Hükümler" başlıklı bölümünün (c) fıkrasında yer alan 5. bendin üçüncü alt
fıkrası ile aynı yasanın 92. maddesinin ilk fıkrası hükmüne koşuttur. O
nedenle,ilgililerine diğer iştirakçilere göre ayrıcalık getirmemektedir.
Ek 61. maddenin üçüncü fıkrası, yasama organı üyeliğinde ve
dışarıdan bakanlığa atananlarda bakanlık görevinde geçen süreler ile bu
görevlerde borçlanılan ve öteki sosyal güvenlik kurumlarına prim ödemek veya
borçlanmak suretiyle geçen sürelerin her yılı bir kademe ilerlemesine esas alınarak
iki yılda bir derece yükseltilmek suretiyle emekli keseneğine esas aylıkların
tespitinde değerlendirileceğini öngörmüştür. Ayrıca yasama organı üyeliği
yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananlar hakkında 20.2.1979 günlü, 2182 sayılı
Yasa hükümleri uygulanacaktır.
Ek 61. maddenin dördüncü fıkrası da, üçüncü fıkraya göre emeklilik
keseneğine esas aylıkları 1. dereceye yükseltilenlerin, emeklilik
keseneklerinin bu derecenin dördüncü kademesi aylığı üzerinden kesilmesini
öngörmektedir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin ortak
hükümler başlıklı bölümünün (A) fıkrasında, memurların öğrenim durumlarına göre
girebilecekleri ve yükselebilecekleri derece ve kademeler gösterilmiştir. Bu
kurala göre, birinci dereceye ve bu derecenin son kademesine ulaşabilmek için
yüksek öğrenim görmüş olmak gerekmektedir.
Aynı madde, aynı bölümün (c) fıkrasında memuriyet öncesi
hizmetlerin değerlendirilmesiyle ilgili kurallar yer almıştır. Bu hükümlere
göre, başka hizmetlerde geçen sürelerin tümü girilen memuriyet sınıfında
değerlendirilmediği gibi, hiçbir sınıfta her iki yılda bir derece yükseltilmesi
esas kabul edilmemiştir. Ayrıca aynı fıkranın 5. bendine göre,
değerlendirilecek hizmet süresinin hesabında, TC. Emekli Sandığı ve Sosyal
Sigortalar Kanunlarına tâbi görevde bulunmuş olanların kazanılmış hakları saklı
kalmak kaydıyla, sadece özel sektörde geçen sürenin 12 yıldan fazlası dikkate
alınmayacak, yapılacak intibak sonucunda ilgililerin girecekleri dereceler,
öğrenim durumlarına göre yükselebilecekleri derecenin son kademe aylığını
geçemeyecektir.
Devlet Memurları Yasası, belli derece aylıklarının kazanılmış hak
olarak elde edilebilmesi için "öğrenim durumu, hizmet süresi"
ölçütlerini kabul etmiştir. Memurun, derecesinin yükseltilebilmesi için,
derecesi içinde en az üç yıl ve bu derecenin üçüncü kademesinde bir yıl bulunması
gerekmektedir (M. 68).
Hal böyle iken, Ek 61. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkrasına göre
yasama organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan bakanlığa atananlar, hizmet ve
borçlanma sürelerinin her iki yılını bir derece yükselmesine saydırabilmekte ve
öğrenim durumları dikkate alınmaksızın birinci derecenin son kademesine kadar
yükselebilmektedirler. Ayrıca hizmet süreleri itibariyle birinci dereceye
yükselmeye hak kazanmış olanlar, bu derecenin dördüncü kademesine doğrudan
getirilmektedirler. Böylece, bu kurallarla, yasama organı üyeliği yapanlarla,
dışarıdan bakanlığa atananlara, TC. Emekli Sandığı'nın öteki iştirakçilerine
göre önemli ayrıcalıklar tanınmış olmaktadır.
Ek 61. maddenin beşinci fıkrası, Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlardan gerek bu sıfatları devam ettiği
sırada, gerek bu görevleri bittikten sonra iştirakçi olanlara emeklilik
keseneğine esas aylık dereceleri 2-9, derece olanlar için hakimlik sınıfında
bulunanlara uygulanan ek gösterge rakamlarının, 1. derece için ise
iştirakçilerin yararlanmakta oldukları en yüksek ekgösterge rakamının
uygulanacağını öngörmektedir.
Oysa, 657 sayılı Yasanın 43. maddesinin 243 sayılı KHK ile değişik
ikinci fıkrasında "... kadrolarına tahsisli ek göstergesi bulunmayanlara
uygulanacak ek göstergeler, ilgililerin bu Kanunun 36 ve 37 nci maddelerine
göre yükselebilecekleri dereceler için belirlenen ek göstergelerden yüksek
olamaz" denilmek sureliyle memurların öğrenim düzeyleri ve hizmet
sürelerine göre yükselebilecekleri derecelere özgü ek göstergelerden
yararlanacakları belirtilmiştir.
5434sayılı Yasanın 2898 sayılı Yasa ile değişik 41. maddesinin
birinci fıkrasında da emekli, âdi malûllük ve vazife malûllüğü aylıklarının
hesaplanmasında 657 sayılı Yasanın 43. maddesinde yer alan gösterge tablosu ve
personel yasalarındaki ek göstergelerindikkate alınması öngörülmüştür.
Öteki iştirakçiler yönünden durum böyle iken, yasama organı
üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananlar hakkında, Ek 61. maddenin
beşinci fıkrasına göre, öğrenim düzeylerine bakılmaksızın emekli keseneğine
esas aylık dereceleri 2-9 olanlar için hakimlik sınıfında bulunanlara uygulanan
ek gösterge rakamları, birinci derecedekiler için de, iştirakçilerin
yararlanmakta oldukları en yüksek ek gösterge rakamı uygulanacaktır. Böylece bu
kuralla öteki iştirakçilere tanınmayan bir ayrıcalık getirilmiştir.
c) Ek Madde 62'nin İncelenmesi:
Bu madde, yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa
atananlara, isteklerine bağlı olarak 18 yaşını doldurduktan sonra geçen çalışma
sürelerinin en çok 15 yılını borçlanabilme imkânını getirmektedir. TC. Emekli
Sandığının öteki iştirakçilerinin hangi koşullarda ve ne tür hizmetleri için
borçlanabileceklerini belirleyen 20.5.1976 günlü, 2012 sayılı Yasada,
borçlanılabilecek süreler belli durumlarla sınırlandırılmış, öteki
iştirakçilere 18yaşını doldurduktan sonra geçen çalışma süreleri için
borçlanabilme olanağı tanınmamıştır.
Hal böyle iken, yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan
bakanlığa atananlara 18 yaşlarını doldurdukları tarihten sonra geçen çalışma
sürelerinin en çok 15 yılını yasada sayılan yerlerden belge almak koşuluyla
borçlanabilme olanağı tanıyan Ek 62. maddenin, bu kişilere, emekliliğe esas
hizmet sürelerinin arttırılabilmesi yönünden öteki iştirakçilere tanınmayan bir
ayrıcalık getirdiği kuşkusuzdur.
d) Anayasa'nın 2. ve 10. Maddeleri Yönünden İnceleme :
Anayasa'nın 10. maddesinin birinci fıkrasındaki "Herkes, dil,
ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanca, din, mezhep ve benzeri
sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir" kuralı, ikinci
fıkrasındaki "Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz
tanınamaz." biçimindeki hükümle bir bütün oluşturmaktadır.
Anayasa Mahkemesi'nin bir çok kararında da belirtildiği gibi
Anayasa, bir tek kişiye veya kimi topluluklara, aynı durumda bulunan
yurttaşlardan daha çok veya geniş hak ve yetkiler tanınmasını eşitlik ilkesine
aykırı bulmuştur. Ancak, yasa önünde eşitlik, bütün yurttaşların her yönden
aynı kurallara bağlı tutulmaları anlamında değerlendirilemez. Bu ilke ile
güdülen amaç, aynı koşullar içinde bulunanözdeş nitelikteki durumların
yasalarca aynı işleme bağlı tutulmasıdır. Birtakım yurttaşların başka kurallara
bağlı tutulmaları haklı bir nedene dayanmakta ise, böyle bir durumda yasa
önünde eşitlik ilkesi çiğnenmiş sayılmaz.
Yasama organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan bakanlığa atananların,
3430 sayılı Yasaya göre TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmelerinde getirilen
farklı düzenlemeler yukarıda açıklanmıştır.
Yasama organı üyelerinin yapmakta oldukları görevin önemi,
bunların ödenek ve yolluklarının (Anayasal sınırlar içinde) ayrı bir
düzenlemeye bağlı tutulmasını haklı göstermekte ise de, iştirakçi olarak
katıldıkları bir sosyal güvenlik kuruluşundan, öteki iştirakçilerle eşit
koşullarla faydalandırılmaları gerekirken, onlardan üstün haklarla ve öteki
iştirakçilere tanınmayan kimi ayrıcalıklarla donatılmaları savunulması mümkün
olmayan bir eşitsizliğe ve adaletsizliğe yol açmaktadır.
Devlet Memurları Kanunu, önemli bazı Devlet hizmetlerini de içine
alan istisnaî memurluklara atananlara, kademe ilerlemesi ve derece yükselmesine
ilişkin hükümlerle bağlı olmaksızın aylığının ödenmesine olanak tanırken (m.
59), bunları emekliliğe esas tutulacak aylık dereceleri bakımından, öteki
memurlardan ayırmamış, emekli keseneklerinin öğrenim durumları ve hizmet
sürelerine göre hak kazanmış bulundukları aylık derecesi üzerinden kesilmesini
öngörmüştür.
Demokratik hukuk Devleti ilkesini Cumhuriyetin nitelikleri
arasında sayan bir devlet yapısı içinde yasama meclisi üyelerine, salt bu
sıfatları nedeniyle, katıldıkları güvenlik kuruluşunun öteki iştirakçilerine
göre üstünlük ve ayrıcalık tanınmasının haklı bir nedeni bulunmamaktadır.
Öte yandan, Anayasa'nın 2. maddesinde Cumhuriyetin nitelikleri
"Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı
içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta
belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk
Devletidir." biçiminde belirlenmiştir. Anayasa'nın öngördüğü hukuk
Devletinin, öncelikle, eşitlik ilkesine ve insanhaklarına saygıyı öngören âdil
bir hukuk düzenine dayanması gerekir.
Dava konusu Ek 60. Madde, Ek 61. ve Ek 62. maddelerle kazandığı
anlam ve kapsamla, yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa
atananlar yönünden, öteki Sandık iştirakçilerine tanınmayan, eşitlik ilkesi ve
adalet duygusuyla bağdaşmayan bazı haklar ve ayrıcalıklar getirmiştir. Bu
durum, Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı düşmektedir.
Mahmut C. CUHRUK, Necdet DARICIOĞLU, Mehmet ÇINARLI, Mustafa GÖNÜL
ve İhsan PEKEL bu görüşe katılmamışlardır.
3 - Ek Madde 63'ün Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
Bu maddeye göre, çeşitli sosyal güvenlik kurumlarından emekli
olduktan sonra, yasama organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan bakanlığa
atananlardan, TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmek isteyenlerin, bu
istemlerinin sandık kaydına geçtiği tarihi takip eden aybaşından itibaren,
Yasanın Ek 60. ve Ek 61. maddeleri gereğince sandık iştirakçilikleri
sağlanacaktır. Bu kişilerin (emekli aylığı almak suretiyle geçmiş süreleri
hariç) istekleri üzerine, Ek 62. madde gereğince borçlandırılmaları
yapılacaktır.
Maddenin ikinci fıkrası ile de, çeşitli sosyal güvenlik
kurumlarından emekli olduktan sonra yasama organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan
bakanlığa atananların çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına prim veya kesenek
ödeyerek geçen süreleri ile Ek 62. maddeye göre borçlandıkları hizmet süreleri
toplamı, aylık bağlanabilmesi için yeterli süreden eksik olanların eksik olan
bu süreleri de ayrıca borçlandırılacaktır.
Dava dilekçesinde, dava konusu maddeye göre, çeşitli sosyal
güvenlik kurumlarından emekli olduktan sonra yasama organı üyeliği yapanlarla,
dışarıdan bakanlığa atananların istekleri halinde emeklilikleri iptal edilerek
TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirebilecekleri, anılan kişilerin çeşitli sosyal
güvenlik kurumlarına prim veya kesenek ödemek suretiyle geçirdikleri sürelerle,
borçlandıkları hizmet sürelerinin toplamının emekli aylığı bağlanması için
aranan süreden eksik olması durumunda, eksik olan sürelerin ayrıca
borçlandırılması için özel olanaktanındığı, bu durumun öteki iştirakçilere
verilmeyen bir ayrıcalık oluşturduğu ileri sürülmektedir.
Ek 63. madde, çeşitli sosyal güvenlik kurumlarından emekli
olduktan sonra yasama organı üyeliği yapanlarla, dışarıdan bakanlığa
atananların TC. Emekli Sandığı ile Ek 60. ve Ek 61. maddeler gereğince
ilgilendirilmelerini ve bu gibilerin Ek 62. maddeye göre borçlanmalarının
yapılmasını öngörmüştür. Bu açıdan Ek 63. maddenin Ana-yasa'ya uygunluk denetimi
yapılırken, Ek 60., Ek 61. ve Ek 62. maddelerinin de incelenmesi gerekmektedir.
Ek 60. maddenin Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılırken bu madde
yanında Ek 61. ve Ek 62. maddeler de incelenmiş ve yasama organı üyeliği
yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananların TC. Emekli Sandığı ile, Ek 61. ve Ek
62. maddelerine göre ilgilendirilmelerinin Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine
aykırı düştüğü belirlenmişti. Aynı nedenlerle, Ek 60. ve Ek 61. maddelere göre
TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirme ve Ek 62. maddeye göre borçlanma esaslarını
getiren Ek 63. maddenin iptali gerekir.
Mahmut C. CUHRUK, Mehmet ÇINARLI ve İhsan PEKEL bu görüşe
katılmamışlardır.
4- Ek Madde 64'ün Anayasa'ya Aykırılık Sorunu :
a) Ek 64. madde, yasama organı üyeleri ile dışarıdan bakanlığa
atanmış olanların bu görevleri sona erip de, TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmeleri gereken bir göreve girenlerle; diğer sosyal güvenlik
kurumlan ile ilgili bir görevde çalışanların istekleri üzerine, TC. Emekli
Sandığı ile ilgilendirilmelerinin yanı sıra, emekli aylığı bağlanmasının usul
ve esaslarını düzenlemektedir.
Dava dilekçesinde, yasama organı üyeleri ile dışarıdan atanan
bakanlardan görev süresi sona erenlerin, öteki sosyal güvenlik kurumları ile
ilgili bir işte çalışmakta olsalar dahi, istekleri üzerine, TC. Emekli Sandığı
ile ilgilendirilmelerinin; emekli keseneği ve kurum karşılığının hesabında,
öğrenim durumları ve hizmet süreleri dikkate alınmaksızın birinci derecenin son
kademesinin ve iştirakçilere uygulanan en yüksek ek göstergenin esas tutulmasınla
ve nihayet emekliliği hak ettikleri zaman hizmetlerinin, son yedi yıllık kısmı
nerede geçmiş olursa olsun, kendilerine TC. Emekli Sandığı'nca aylık
bağlanmasının haklı bir sebebe dayanmayan eşitsizlik ve adaletsizlik doğurduğu,
bu durumun Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmektedir.
Ek 64. maddenin (a) fıkrası, yasama organı üyeleri veya dışarıdan
atanan bakanlardan görev süresi sona erdikten sonra TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmesi gereken bir göreve girenlerin, emekli keseneklerinin hesabında
Ek 61. madde gereğince tespit edilmiş olan ve üyelik veya bakanlıktan
ayrıldıkları tarihteki kıdemleri de dikkate alınarak bıraktıkları derece,
kademe ve ek göstergenin esas alınmasını öngörmektedir.
Ek 60. maddenin, Anayasa'ya aykırılık yönünden incelenmesi
sırasında ele alınan Ek 61. maddenin yasama organı üyeliği yapanlarla,
dışarıdan bakanlığa atananlara TC. Emekli Sandığı'nm öteki iştirakçilerine göre
ayrıcalıklı kurallar içerdiği saptanmıştı.
Dava konusu Ek 64. maddenin (a) fıkrasında yer alan
"...üyelik veya bakanlıktan ayrıldıkları tarihteki kıdemleri de dikkate
alınarak bıraktıkları derece, kademe ve ek göstergeleri esas alınır."
biçimindeki hüküm ise, kazanılmış aylık ve göstergelerinin korunması açısından
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 36. maddesinin "Ortak
hükümler" başlıklı bölümünün (c) fıkrasında yer alan 5. bendin üçüncü alt
fıkrası ile aynı Yasanın 92. maddesinin ilk fıkra hükmü ve 2898 sayılı Yasayla
5434 sayılı Yasaya eklenen Ek 48. maddeye koşuttur. O nedenle ilgililerine
diğer iştirakçilere göre herhangi bir ayrıcalık getirmemektedir.
Ek 64. maddenin (b) fıkrasında görev süreleri sona eren yasama
organı üyeleri ve dışarıdan atanan bakanlardan, öteki sosyal güvenlik kurumları
ile ilgili bir görevde çalışanların istekleri üzerine, başvurularının TC.
Emekli Sandığı kayıtlarına geçtiği tarihi takip eden aybaşından itibaren
kesenek ve kurum karşılıkları (a) fıkrasında belirtilen usul ve esaslara göre
tespit edilecek derece, kademe ve ek göstergeler üzerinden TC. Emekli Sandığı
ile ilgilendirilmeleri öngörülmüş iken; öteki iştirakçilere, çalıştıkları
görevler itibariyle bağlı oldukla-rı sosyal güvenlik kurumları dışında başka
bir sosyal güvenlik kurumuyla ilgilendirilme olanağı tanınmamıştır.
Üçüncü fıkra, yasama organı üyeleri veya dışarıdan atanan
bakanlardan görev süreleri sona erenlerden TC. Emekli Sandığı ile ilgileri
kurulanların kesenek ve karşılıklarının ödenmesini düzenlemekte ve (b)
fıkrasıyla bir bütün oluşturmaktadır. Anayasal denetim açısından üçüncü fıkranın,
(b) fıkrasından soyutlanmasına olanak bulunmamaktadır.
Dava konusu Ek 64. maddenin son fıkrası ise, "(a) ve (b)
fıkrası kapsamına girenlere istekleri üzerine Ek 65 inci maddedeki esas ve
oranlara göre aylık bağlanır" kuralını getirmiştir.
Görüldüğü üzere, maddenin son fıkrası, bu kişilere bağlanacak
emekli aylığının esas ve oranlarının saptanması konusunda Ek 65. maddeye
göndermede bulunmaktadır Bu nedenle Ek 64. maddenin son fıkrasının ilgililere
TC. Emekli Sandığı'nın öteki iştirakçilerine oranla ayrıcalık getirip
getirmediğinin saptanabilmesi için Ek 65.maddenin, Ek 64. maddeyle ilgili
fıkralarının da incelenmesi gerekmektedir.
b) Ek Madde 65'in İncelenmesi :
Madde, yasama organı üyeliği yapanlar, dışarıdan bakanlığa
atananlar ile bu görevleri sona ermiş bulunanlara ve bunların dul ve
yetimlerine emekli aylığı bağlanabilmesinin usul ve esaslarını düzenlemektedir.
Ek 65. maddenin birinci fıkrası, yasama organı üyeliği yapanlar,
dışarıdan atanan bakanlar ile bu görevleri sona ermiş bulunanlardan TC. Emekli
Sandığı ile öteki sosyal güvenlik kurumlarına prim veya kesenek ödeyenlere ya
da bu Kanunun Ek 61. ve Ek 62. maddesiyle diğer kanunların hükümlerine göre
borçlanılan hizmet süreleri toplamı 20 fiilî hizmet yılını dolduranlara, 5434
sayılı Kanun'un 39 uncu maddesinin değişik (ç), (h) ve (i) fıkraları ile
23.9.1983 günlü, 2898 sayılı Kanun'un Geçici 1. maddesinde sözü geçen yıllar
itibariyle belirlenen yaşları doldurmaları koşuluyla, yazılı başvurmalarını
izleyen aybaşından itibaren emekli aylığı bağlanmasını öngörmektedir.
5434 sayılı Emekli Sandığı Kanunu'nun emekli aylığı bağlanmasını
düzenleyen 39 uncu maddesinin 23.9.1983 günlü, 2898 sayılı Yasayla değişik (ç),
(h) ve (i) fıkralarında, kadınların 20 fiilî hizmet yılını doldurmuş olmaları
kaydıyla 45; erkeklerin 25 fiilî hizmet yılını tamamlamış olmalarıkoşuluyla 50
yaşını doldurdukları takdirde istekleri üzerine emekli olabilmeleri hükme
bağlanmıştır. Bu kurallara göre, emekli aylığına hak kazanabilmek için kadın
iştirakçilerin 20, erkek iştirakçilerin ise 25 fiilî hizmet yılını doldurmuş
olmaları gerekmektedir.
Ek 65. maddenin birinci fıkrasına göre ise., yasama organı
üyeleri, dışarıdan atanan bakanlar ile bu görevi sona ermiş bulunanlar kadın
erkek ayırımına bağlı tutulmaksızın, 20 fiilî hizmet yılı sonunda emekli
aylığına hak kazanabileceklerdir. Bu fıkra uyarınca emekli aylığı
bağlanabilmesi açısından bu gibilere Emekli Sandığı'nın öteki iştirak-çilerine
göre tamamlanması gereken fiilî hizmet yılı yönünden ayrıcalık getirilmiştir.
Ayrıca, Ek 65. maddenin birinci fıkrası, Ek 61. ve Ek 62.
maddelere de yollamada bulunmaktadır. Bu maddelerin ne gibi ayrıcalıklı
hükümler getirdiği Yasanın dava konusu Ek 60. maddesinin Anayasa'ya aykırılık
sorunu incelenirken belirtilmiştir.
Ek 65. maddenin son fıkrasında, "Bu Kanuna göre emekli aylığı
bağlanmasında 2829 sayılı Kanunun 8 inci maddesi hükümleri uygulanmaz"
denilmektedir.
2829 sayılı Yasa'nın 8. maddesi, çeşitli sosyal güvenlik
kuruluşlarına bağlı olarak geçen hizmetlerin birleştirilmesi durumunda emekli aylığının
hangi kurumca ve kimin mevzuatına göre bağlanacağını ve ödeneceğini
göstermektedir. Bu maddeye göre aylık, son yedi yıllık fiili hizmet süresi
içinde hizmet süresi fiilen fazla olan kurumca; hizmet sürelerinin eşit olması
durumunda ise, eşit hizmet sürelerinden sonuncusunun tâbi olduğu kurumca; kendi
mevzuatına göre, malûllük, ölüm, yaş haddinden re'sen emekli olma ve bağlı
olunan sosyal güvenlik kurumunun yasa ile değiştirilmesi gibi hallerde ise, en
son yapılan hizmetin ilgilendirildiği kurum tarafından bağlanacaktır. Durumun
böyle olmasına karşın, dava konusu Ek 64. maddenin göndermede bulunduğu Ek 65.
maddenin son fıkrası nedeniyle Ek 64. madde kapsamına girenlere aylık
bağlanmasında bu kural uygulanmayacaktır.
Böylece, Ek 64. maddenin son fıkrası, yasama organı üyeleri veya
dışarıdan atanan bakanlardan görev süresi sona erenler yönünden, öteki
iştirakçilere göre ayrıcalıklı bir durum yaratmaktadır.
c) Anayasa'nın 2. ve 10. Maddeleri Yönünden İnceleme:
3430 sayılı Yasa'nın 1. maddesi ile 5434 sayılı Yasaya eklenen
dava konusu Ek 64. maddenin, düzenleme alanı içinde bulunan kişiler yararına
kimi ayrıcalıklar getirip getirmediğinin saptanabilmesi için dava konusu madde
ile göndermede bulunduğu Ek 61. ve Ek 65. maddeler ayrı ayrı incelenmiştir. Sonuçta,
dava konusu Ek 64. maddenin, görevleri sona eren yasama organı üyeleri ile
dışarıdan atanan bakanların TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmelerinde haklı
bir nedene dayanmaksızın, öteki iştirakçilere tanınmayan ve adalet duygusuyla
bağdaşmayan kimi ayrıcalıklar getirdiği anlaşılmaktadır. Böylece dava konusu64.
madde Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı düşmesi nedeniyle iptal
edilmelidir.
Mahmut C. CUHRUK bu görüşe katılmamıştır.
B- İptal sonucunda 3430 Sayılı Yasanın Diğer Hükümlerinin
Uygulanma Olanağını Yitirip Yitirmedikleri Sorunu :
2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrasında "Ancak başvuru,
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün, sadece belirli madde veya
hükümleri aleyhinde yapılmış olup da, bu belirli madde ve hükümlerin iptali
kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya içtüzüğün bazı hükümlerinin veya
tamamının uygulanmaması sonucunu doğuruyorsa, Anayasa Mahkemesi keyfiyeti
gerekçesinde belirtmek şartıyla, kanunun, kanun hükmünde kararnamenin veya
içtüzüğün bahiskonusu öteki hükümlerinin veya tümünün iptaline karar
verebilir" denilmektedir.
Sözü geçen Ek 60., Ek 63. ve Ek 64. maddelerin iptali durumunda,
Ek 61., Ek 62., Ek 65., Geçici 193. ve Geçici 194. maddelerin ve 3430 sayılı
Yasa'nın 3. ve 4. maddelerinin uygulanma imkânı kalmayacağından, bu maddelerin
de 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun'un 29. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, iptaline karar verilmelidir.
Öte yandan, iptal kararının hukukî sonuçlarının, uygulamaya
ilişkin olması nedeniyle burada tartışılması yerinde görülmemiştir.
C- İptal Hükmünün Yürürlüğe Gireceği Gün Sorunu;
Anayasa'nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında, "Kanun, kanun
hükmünde kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da bunların
hükümleri, iptal kararının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte yürürlükten
kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe gireceği
tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede yayımlandığı
günden başlayarak bir yılı geçemez." hükmü yer almakta, 2949 sayılı
Yasa'nın 53. maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında da aynı hususlar tekrarlandıktan
sonra, beşinci fıkrasında "Anayasa Mahkemesi bir kanun, kanun hükmünde
kararname veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünü veya bunların belirli
hükümlerinin iptali halinde meydana gelecek olan hukukî boşluğu kamu düzenini
tehdit veya kamu yararını ihlâl edici mahiyette görürse, yukarıdaki fıkra
hükmünü uygular ve boşluğun doldurulması için Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı ile Başbakanlığa bilgi verir" denilmektedir.
Yukarıda belirtildiği üzere, söz konusu hükümlerin iptal edilmesi durumunda
ortaya çıkan yasa boşluğu iptal kararının gerekçesine göre, kamu düzenini veya
kamu yararını ihlâl edici nitelikte bulunmadığından iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihin ayrıca kararlaştırılmasına gerek görülmemiştir.
Mahmut C. CUHRUK, Mustafa GÖNÜL, Mustafa ŞAHİN ve İhsan PEKEL bu
görüşe katılmamışlardır.
V- SONUÇ:
21.4.1988 günlü, 3430 sayılı "5434 sayılı TC. Emekli Sandığı
Kanununa Altı Ek Madde ile İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun"un;
A. 1. maddesiyle 5434 sayılı Yasaya eklenmiş bulunan,
1- Ek 60. maddesinin, Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Mahmut C. CUHRUK, Necdet DARICIOĞLU, Mehmet ÇINARLI, Mustafa GÖNÜL ile İhsan
PEKEL'in karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
2- Ek 63. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Mahmut C. CUHRUK, Mehmet ÇINARLI ile İhsan PEKEL'in karşıoylarıyla ve
oyçokluğuyla,
3- Ek 64. maddesinin Anayasa'ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE,
Mahmut C. CUHRUK'un karşıoyu ve oyçokluğuyla,
B- Yukarıda belirtilen Ek 60., Ek 63 ve Ek 64. maddelerinin iptal
edilmesiyle uygulama alanı kalmayan Ek 61., Ek 62. ve Ek 65. maddeleri ile
geçici 193., geçici 194. ve 3430 sayılı Yasa'nın 3. ve 4. maddelerinin 2949
sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un
29. maddesi gereğince İPTALİNE, oybirliğiyle,
C- İptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca
kararlaştırılmasına mahal olmadığına, Mahmut C. CUHRUK, Mustafa GÖNÜL, Mustafa
ŞAHİN ve İhsan PEKEL'in karşıoylarıyla ve oyçokluğuyla,
24.5.1988 tarihinde karar verildi.
Başkan
Mahmut
C. CUHRUK
|
Başkanvekili
Yekta
Güngör ÖZDEN
|
Üye
Necdet
DARICIOĞLU
|
Üye
Yılmaz
ALİEFENDİOĞLU
|
Üye
Muammer
TURAN
|
Üye
Mehmet
ÇINARLI
|
Üye
Mustafa
GÖNÜL
|
Üye
Mustafa
ŞAHİN
|
Üye
Adnan
KÜKNER
|
Üye
İhsan
PEKEL
|
Üye
Selçuk
TÜZÜN
|
|
|
|
|
KARŞIOY
YAZISI
Yasama Organı üyelerinin yapmakta oldukları görevin önemi,
bunların ödenek ve yolluklarının farklı bir düzenlemeye tabi tutulmalarını
nasıl haklı kılıyorsa, sosyal güvenlikleri yönünden de farklı bir işleme tabi
tutulmaları da aynı derecede doğaldır.
Değişik hukukî statülerde bulunanların sosyal güvenliklerinin aynı
yasa içinde birbirinden farklı ilke ve esaslara bağlı kılınmış olmalarının ve
aynı sosyal güvenlik kurumu ile ilgilendirilmiş bulunmalarının Anayasa'nın 2.
ve 10. maddelerinde yer alan ilkelere ters düşen bir yanı yoktur.
İptal kararının yürürlüğe girmesi üzerine iptal edilen hükümlere
uygun olarak iptalden önce tesis edilmiş olan emekli, dul ve yetim aylıklarının
derhal kesilmesi gerekecektir. Bu durumun kamu düzeni ve kamu yararı yönünden
yaratacağı sakıncaların önlenmesi ve bu arada yeni bir düzenlemenin
yapılabilmesi için iptal hükmünün yürürlüğünün tehiri gerekir.
Açıklanan nedenlerle çoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
21.4.1988 günlü, 3430 sayılı Yasayla 5434 sayılı TC. Emekli
Sandığı Kanununa eklenen "Ek Madde 60"; yasama organı üyeliği
yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananların, yaşlarına bakılmaksızın, TC. Emekli
Sandığı ile ilgilendirilmelerine olanak sağlamıştır.
TC. Emekli Sandığı iştirakçisi olma hakkını kullanmak
isteyenlerin, yazılı müracaatları üzerine, söz konusu görevlere başladıkları
tarihi, bunlardan bu görevleri esnasında başka sosyal güvenlik kurumları ile
ilgilerini sürdürmüş olanların ise, müracaatları tarihini takip eden aybaşından
itibaren yaşlarına bakılmaksızın, TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirileceklerini, bu gibilerin Sandıkla ilgilendikleri tarihte, başka
sosyal güvenlik kurumlarındaki ilgilerinin sona ereceğini belirleyen "Ek
Madde 60"; emeklilik keseneklerine ve kurum karşılıklarına hangi derecenin
kaçıncı kademesinin ve iştirakçilere uygulanmakta olan hangi ek göstergenin
esas tutulacağına ilişkin bir hüküm içermemektedir.
7.5.1986 günlü, 3284 sayılı Yasa'nın 18. maddesiyle 5434 sayılı
TC. Emekli Sandığı Kanununa eklenen ve Anayasa Mahkemesinin 2.12.1986 günlü, E.
1986/22, K. 1986/28 sayılı kararı ile iptal edilen "Ek Madde 1"in
ikinci fıkrasında yer alan ve karar gerekçesinden deanlaşılacağı üzere, iptal
kararının başlıca konusunu oluşturan "Bunların emeklilik keseneklerine ve
kurum karşılıklarına birinci derecenin son kademesi ve iştirakçilere
uygulanmakta olan en yüksek ek gösterge esas tutulur." biçimindeki kural,
bu defa, değiştirilerek, 3430 sayılı Yasayla 5434 sayılı Yasaya eklenen
"Ek Madde 61 "in birinci fıkrasına aktarılmıştır.
Bu durumda dava konusu "Ek Madde 60", yalnız
ilgilendirmeye ilişkin genel kuralı koymakta ve buna bağlı olarak
ilgilendirmenin başlangıcını belirlemekte, başvuranların yaşlarına
bakılmaksızın ilgilendirme işlemlerinin yapılacağını öngörmektedir.
Herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip olduğunu; Devletin, bu
güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağını ve teşkilatı kuracağını hükme
bağlayan TC. Anayasasının 60. maddesinin açık ifadesi karşısında, yasama organı
üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananların da, Anayasa'nın öngördüğü
kurallara ve benimsediği ilkelere aykırı düşmemek koşuluyla, "çalışanların
yarım, güvencesi" olan sosyal güvenlikhakkından yararlandırılmaları
Anayasal bir zorunluluktur. Bu açıdan bakıldığında, bunların, TC. Emekli
Sandığı ile ilgilendirilmelerini ilke olarak benimseyen ve bu ilkeye ilişkin
kimi ayrıntıları da ayrıca belirleyen "Ek Madde 60" hükmünün
Anayasa'ya, özellikle Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırılığı kabul
edilemez.
Konuya başvuruda bulunan görevlilerin yaşlarına bakılmayacağını
belirleyen kural yönünden yaklaşıldığında da durum değişmemektedir. Anayasa,
herkesin sosyal güvenlik hakkına sahip bulunduğunu kesinlikle kabul ettiğine,
Devletin bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alacağı ve teşkilâtı
kuracağı doğrultusundaki buyruğunu da birlikte yürürlüğe koyduğuna göre, yaş
kaydına ve sınırına bağlı olmaksızın görevlerini yapan, çalışmalarını sürdüren
yasama organı üyeleri ile dışarıdan bakanlığa atananların, sosyal güvenlik
hakkına sahip kılınmaları değil, ancak bu haktan yoksun bırakılmaları
Anayasa'ya uygun düşmeyecektir. İştirakçilerin, görevleriyle ilgilerinin
kesilmesini gerektiren yaş sınırını "65" olarak belirleyen TC. Emekli
Sandığı Kanununun, 6422 sayılı Yasayla değişik 40. maddesinin istisnaları gözönünde
tutulduğu, esasen Anayasa'da ilgilendirmeyi dolaylı da olsa yaşla sınırlandıran
bir kurala yer verilmediği de düşünüldüğü takdirde inceleme konusu düzenlemeyle
hukuk devleti ve eşitlik ilkelerinin ihlâl edildiği söylenemez.
21.4.1988 günlü, 3430 sayılı Yasayla 5434 sayılı TC. Emekli
Sandığı Kanununa eklenen "Ek Madde 60" hükümlerinin "Anayasa'ya
aykırı olduğuna ve iptaline" ilişkin olarak oyçokluğuyla oluşturulan
karara bu nedenlerle katılmamaktayım.
KARŞIOY
YAZISI
(DEĞİŞİK
GEREKÇE)
1- 7.5.1986 günlü, 3284 sayılı Kanunun 18 ve 24 üncü maddeleriyle
kabul edilip Anayasa Mahkemesinin 2.12.1986 günlü, E.: 19867 22, K. : 1986/28
sayılı kararı ile iptal edilen Ek 1, Ek 2, Ek 3, Ek 4, Ek 5, Geçici 11 ve
Geçici 12 nci madde hükümleriyle 21.4.1988 günlü, 3430 sayılı Kanunla kabul
edilen dava konusu yeni hükümler arasında, bazı küçük deyim ve terim
farklılıklarına mukabil esas, kavram ve anlam bakımından hiçbir fark olmadığı,
iki kanun hükümleri arasında benzerlikten de öte hatta ayniyet bulunduğu
kolayca görülmekte ve anlaşılmaktadır.
Örneğin : 3284 sayılı Kanunun evvelce dava konusu ve iptal edilen
Ek Madde 1/1 aynen şöyledir:
"Ek Madde 1/1. - Yasama Organı Üyeliği yapanlarla dışarıdan
bakanlığa atananlar, TC. Emekli Sandığına yazılı müracaat tarihlerini takip
eden aybaşından itibaren yaşlarına bakılmaksızın TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilirler. Bu gibilerin sandıkla ilgilendikleri tarihte, başka sosyal
güvenlik kurumları ile ilgileri bulunuyorsa, bu ilgileri sona erer."
Şimdi dava konusu edilen 3430 sayılı Kanunun "Ek Madde 60.
Yasama Organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananlar, TC. Emekli
Sandığına yazılı müracaatları üzerine bu görevlere başladıkları tarihi,
bunlardan bu görevleri esnasında başka sosyal güvenlik kurumu ile
ilgilenmelerini sürdürmüş olanların ise müracaatları tarihini takip eden
aybaşından itibaren ve yaşlarına bakılmaksızınTC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilirler. Bu gibilerin Sandıkla ilgilendikleri tarihte başka sosyal
güvenlik kurumlarındaki ilgileri sona erer." şeklindedir.
3284 sayılı Kanunun iptal edilen "Ek Madde 3. - Çeşitli
sosyal güvenlik kurumlarından emekli olduktan sonra, Yasama Organı Üyeliği
yapanlarla, dışarıdan bakanlığa atananlardan, TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmek
isteyenlerin bu isteklerinin Sandık kaydına geçtiği tarihi takip eden
aybaşından itibaren bu Kanunun Ek 1 inci maddesi gereğince Sandıkiştirakçilikleri
sağlanır ve aynı tarihten itibaren sosyal güvenlik kurumlarından almakta
oldukları aylıkları kesilir. Bu gibilerin (emekli aylığı almak suretiyle geçmiş
süreleri hariç) yine istekleri üzerine, bu Kanunun Ek 2 nci maddesi gereğince
borçlandırılmaları yapılır.
Ancak, sözü edilenlerden çeşitli Sosyal Güvenlik Kurumlarına prim
veya kesenek ödeyerek geçen süreleri ile Ek 2 nci maddeye göre borçlandıkları
hizmet süreleri toplamı aylık bağlanabilmesi için yeterli süreden eksik
olanların, eksik olan bu süreleri de ayrıca borçlandırılır."
Bu davaya konu edilen 3430 sayılı Kanunun "Ek 63 üncü maddesi
: Çeşitli sosyal güvenlik kurumlarından emekli olduktan sonra, Yasama Organı
üyeliği yapanlarla, dışarıdan bakanlığa atananlardan TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmek isteyenlerin bu isteklerinin Sandık kaydına geçtiği tarihi
takip eden aybaşından itibaren bu Kanunun Ek 60 ve Ek 61 inci maddeleri
gereğince Sandık iştirakçilikleri sağlanır ve aynı tarihten itibaren sosyal
güvenlik kurumlarından almakta oldukları aylıkları kesilir. Bu gibilerin
(emekli aylığı almak suretiyle geçmiş süreleri hariç) yine istekleri üzerine,
bu Kanunun Ek 62 nci maddesi gereğince borçlandırılmaları yapılır.
Ancak, sözü edilenlerden çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına prim
veya kesenek ödeyerek geçen süreleri ile Ek 62 nci maddeye göre borçlandıkları
hizmet süreleri toplamı aylık bağlanabilmesi için yeterli süreden eksik
olanların, eksik olan bu süreleri de ayrıca borçlandırılır."
3284 sayılı Kanunun evvelce dava konusu ve iptal edilen "Ek
Madde 4. - Yasama Organı Üyeleri veya dışarıdan atanan bakanlardan görev
süreleri sona erenlerden;
a)TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmesi gereken bir göreve
girenlerin emekli keseneklerine, kesenekleri kendileri, karşılıkları da
kurumlarınca ödenmek üzere 1 inci derecenin son kademesi ve iştirakçilere
uygulanmakta olan en yüksek ek gösterge esas alınır.
b) Diğer sosyal güvenlik kurumları ile ilgili bir görevde
çalışanların istekleri üzerine, müracaatlarının TC. Emekli Sandığı kayıtlarına
geçtiği tarihi takip eden aybaşından itibaren kesenek ve kurum karşılıkları
birinci derecenin son kademesi ve iştirakçiler için uygulanmakta olan en yüksek
ek gösterge üzerinden hesap edilmek şartıyla TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmeleri sağlanır.
Bu suretle ilgileri devam edenlerin Bağ - Kur ile
ilgilendirilmeleri gereken işlerde çalışanların kesenek ve karşılıklarının
tamamı, Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilendirilmeleri gereken görevlerde
çalışanların keseneklerinin tamamı ile Sosyal Sigortalar Kurumunaödenecek
işveren hissesi ile % 18 karşılık arasındaki farkın tamamı kendilerinden,
işveren hissesi de çalıştıran işyerinden tahsil edilir. Ancak bu suretle geçen
süreler emeklilik ikramiyesinin hesabında dikkate alınmaz."
Şimdi dava konusu olan 3430 sayılı Kanunun "Ek Madde 64. -
Yasama Organı üyeleri veya dışarıdan atanan bakanlardan görev süreleri sona
erenlerden;
a) TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmesi gereken bir göreve
girenlerin emekli keseneklerine, kesenekleri kendileri, karşılıkları da
kurumlarınca ödenmek üzere Ek 61 inci madde gereğince tespit edilmiş olan ve
üyelik veya bakanlıktan ayrıldıkları tarihteki kıdemleri de dikkate alınarak
bıraktıkları derece, kademe ve ek göstergeleri esas alınır.
b) Diğer sosyal güvenlik kurumları ile ilgili bir görevde
çalışanların istekleri üzerine, müracaatlarının TC. Emekli Sandığı kayıtlarına
geçtiği tarihi takip eden aybaşından itibaren kesenek ve kurum karşılıkları (a)
fıkrasında belirtildiği üzere bulunan derece, kademe ve ek göstergeler
üzerinden hesap edilmek şartıyla TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmeleri
sağlanır.
Bu suretle ilgileri devam edenlerin, Bağ-Kur ile
ilgilendirilmeleri gereken işlerde çalışanların kesenek ve karşılıklarının
tamamı, Sosyal Sigortalar Kurumu ile ilgilendirilmeleri gereken görevlerde
çalışanların keseneklerinin tamamı ve Sosyal Sigortalar Kurumuna ödenecek
işveren hissesi ile TC. Emekli Sandığına ödenecek kurum karşılığı arasındaki
farkın tamamı kendilerinden, işveren hissesi de çalıştıran işyerinden tahsil
edilir. Ancak, bu suretle geçen süreler emeklilik ikramiyesinin hesabında
dikkate alınmaz.
(a) ve (b) fıkrası kapsamına girenlere istekleri üzerine Ek 65
inci maddedeki esas ve oranlara göre aylık bağlanır." biçimindedir.
Bu hal ve durum, özellikle, "Anayasa Mahkemesi kararları
Resmi Gazetede hemen yayımlanır ve yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare
makamlarını, gerçek ve tüzelkişileri bağlar" diyen Anayasanın 153 üncü
maddesinin son fıkrası hükmüne; 138 inci maddesindeki "Yasama ve yürütme
organları ile idare, mahkemekararlarına uymak zorundadır" biçimindeki
hükme, çok açık ve bariz bir şekilde aykırılık oluşturmakta; dolayısıyle
"Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" başlığını taşıyan 11 inci
maddenin "Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idaremakamlarını
ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. Kanunlar
Anayasaya aykırı olamaz" hükmünü de ihlâl etmektedir.
Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar "İdare Hukukunun Umumî
Esasları" adlı kitabının üçüncü basısında (323-338. sahifelerde)
"Hukuki Tasarruflardaki Sakatlıkların Müeyyideleri"ni incelerken :
"Umumi olarak bir hukuki tasarrufun maddi veya hukuki yapıcı
unsurlarının yokluğu bu tasarrufun da yok, hükümsüz sayılmasını; unsurların
kanunun emir ve nehyedici hükümlerine muhalif olması mutlak butlanı;
tasarrufların rızalarındaki fesat, bozukluk ise, nisbi butlanı husule getirir.
Bu itibarla hukuki tasarruflardaki sakatlıkların müeyyidesi esas itibariyle
yokluk, mutlak butlan ve nisbi butlan şeklinde görünür.
Yokluk halinde tasarruf hiç doğmamış, hukuk alemine çıkmamış
sayılır. Böyle yok olan bir tasarrufun hükümlerini icra maksadı ile birtakım
fiiller işlenmişse bunlar tasarrufun icra hareketleri sayılmaya-rak müstakil
birer haksız fiil addedilmek icabeder. Mutlak butlanda ise ortayabir tasarruf
çıkmıştır, fakat bu tasarruf o kadar sakat, amme intizamı ve hukuk nizamı
bakımından ve kanun nazarında o derece zayıf ve tehlikelidir ki derhal ortadan
kaldırılması icap eder. Böyle bir sakatlık ile malûl bir tasarruf hiçbir zaman
sıhhat kesbedemez. Hiçbir hükmünün icrası lâzım gelmez ve ortadan kaldırıldığı
zaman da makabline şamil olarak meydandan çekilmiş olur. Yani bu da hiçbir
hüküm doğurmamıştır. Doğurduğu farzedilen hükümlerinden yerine getirilenlerin
de iadesi lâzımdır ... Lafferriere,yokluk müeyyidesinin ancak iki halde,
salâhiyet ve fonksiyon gasplarında tatbik edilebileceğini kabul etmektedir.
Birçok Fransız müellifleri de bu fikirdedir.
Bu hususta diğer bir müellif C. Blacvoet daha geniş bir kriter
olarak Anayasayı alıyor ve Anayasa prensiplerini ihlâl edecek sakatlıkların
yokluk müeyyidesini intaç edeceğini söylüyor. Bu kriter, fonksiyon ve salâhiyet
gasblarını ihtiva ettiği gibi Anayasanın teminat altına aldığı hak ve
hürriyetlere tecavüz teşkil edecek sakatlıklar da yokluk müeyyidesi
doğuracaktır.
Yukarıda söylediğimiz gibi salâhiyet ve şekil unsurlarında daha
kolayca görülen yokluk haline sebep ve mevzu unsurlarında, daha nadir olmakla
beraber, gene rastlanabilir. Burada sakatlığın çok bariz olması, hukuk nizamını
açık bir suretteihlâl etmesi gibi ölçülerin tatbiki icap edecektir.
(Bazen) Tasarruftaki sakatlıklar çok esaslı bir butlan doğurabilir.
Jeze bu butlanı radikal bir butlan olarak vasıflandırıyor. Böyle bir butlan
mevcut olan hallerde tasarruf mevcuttur, fakat çok ağır noksanlar ve kusurlarla
malûl, derin ve esaslı bir tarzda sakattır. Böyle bir tasarrufun devamı, umumi
menfaatler bakımından çok zararlıdır. Bu hal yokluğa yakın olmakla beraber
tasarrufun hukuk dünyasına doğmuş olması, hukuki varlığını iktisap etmiş
bulunması itibariyle yokluktan farklıdır..." demektedir.
Bu görüş ve düşüncelere de katılarak, Anayasaya (özellikle yukarıda
belirtilen hükümlere) çok açık ve bariz bir şekilde aykırı olan dava konusu
kanun hükümlerinin mutlak butlana bâtıl sayılması gerektiğini düşünüyorum.
Aksini düşünmek, yani iptal edilen hükmü; yasama organının biçim,
deyim ve terim değişiklikleriyle esas, kavram ve anlam bakımından aynen tekrar
yasalaştırabileceğini kabul etmek, yargı kararının değerini ve etkinliğini çok
düşüreceği gibi, Anayasa Mahkemesinin "iptal kararları geriye
yürüme"diğinden yasama organına Anayasaya aykırı kanunları tekrar tekrar
yürürlüğe koymak yetki ve imkânı tanınmış olunur ki, kanımca Anayasa da, temel
hukuk kuralları da, hatta akıl ve mantık kuralları da buna vedoğurduğu sonuca
kesinlikle cevaz veremez.
II- Anayasanın "iptal kararları geriye yürümez" hükmünün
manası ve şümulü hakkında tartışma yapılmaktadır. Bu konuda görüşüm :
"Anayasa Mahkemesi bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin
tamamını veya bir hükmünü iptal ederken, kanun koyucu gibi hareketle, yeni bir
uygulamaya yol açacak biçimde hüküm tesis edeme"diğinden yani kanun
hükmünü değiştirmek veya bir hükmün Anayasaya uygun kısımlarını bırakıp aykırı
kısımlarını iptal etmek yetkisine haiz olmadığı için,bir hükmün Anayasaya
aykırı kısımları varsa bütününü iptal etmekte; bundan "hukuki boşluk"
meydana gelmektedir. İşte bu hukuki boşluğun, iptal kararlarının yürürlüğe
girmesine kadar doğmaması istendiğinden "iptal kararları geriye
yürümez" denilmiştir. Yoksa "Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz".
Dolayısıyla kanun hükümlerinin Anayasaya aykırı kısımları hiçbir zaman uygulanamaz.
Uygulanmışsa, sübjektif ve müktesep haklara dokunmamak şartıyla, düzeltilir,
hatta işlemler geri alınır. Anayasadaki; "Bir davaya bakmakta olan
mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini
Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık
iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda
vereceği karara kadardavayı geri bırakır .... Anayasa Mahkemesi kararı, esas
hakkındaki karar kesinleşinceye kadar gelirse, mahkeme buna uymak
zorundadır" hükümlerinin gereği de budur. Başka bir anlatımla bir hükmün,
Anayasa Mahkemesince, Anayasaya aykırılığı belirlenmiş kısımları, çıkarıldığı
tarihten itibaren uygulanmayacak; uygulanmışsa uygulama işlemleri geri
alınacak; kanun hükmünün, Anayasaya uygun olmasına rağmen iptal edilen
kısımları ise ancak, iptal hükmünün yürürlüğe girmesiyle ortadan kalkacaktır.
Bir kanun hükmününAnayasaya aykırı kısımları, iptal kararının yürürlüğe
girmesine kadar uygulanması gerekse idi, mahkemelerin ve tarafların Anayasaya
aykırılık iddiasını ileri sürmesinin yararı ve manası kalmazdı. Çünkü olay ve
dava, iptal kararından önce vuku bulmuş ve geride kalmış olduğundan, iptal
kararının değil, iptal edilen hükümlerin uygulanması gerekirdi. Böyle bir anlayışın
hukuka ve yukarıda belirtilen Anayasa hükümlerine aykırılığı açıktır.
İptal edilen hükmün, yalnız, Anayasaya aykırılığın ileri
sürülmesine vesile olan davaya uygulanmaması, diğer bakılmakta olan benzer
davalara uygulanması ise adalete ve eşitlik kurallarına da aykırı olur.
Özet olarak, bir hükmün, Anayasaya aykırılığı Anayasa Mahkemesince
tesbit ve kabul edilmiş kısımları o hükmün çıkarıldığı tarihten itibaren, bu
kısımlarla memzuç (karışmış ve kaynaşmış) olduğundan, Anayasaya aykırı
görülmemesine rağmen iptal edilmek zorunda kalınan kısımları ise, iptal
kararının yürürlüğe girdiği tarihte ortadan kalkması gerekmektedir.
Bu gerekçelerle ve dahakonusu kanunun mutlak butlanla bâtıl sayılıp,
çıkartıldığı günden itibaren geçerli olmadığına hükmedilmeliydi görüşü ile
çoğunluğun iptal kararına katılıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1- 21.4.1988 tarihli ve 3430 sayılı Kanunla, 5434 sayılı TC.
Emekli Sandığı Kanununa eklenen Ek 60. maddede : "Yasama Organı üyeliği
yapanlarla dışarıdan bakanlığa atananlar, TC. Emekli Sandığına yazılı
müracaatları üzerine bu görevlere başladıkları tarihi, bunlardan bu görevleri
sırasında başka sosyal güvenlik kurumu ile ilgilendirilmelerini sürdürmüş
olanların ise müracaatlarını takip eden aybaşından itibaren ve yaşlarına
bakılmaksızın TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilirler. Bu gibilerin Sandıkla
ilgilendirildikten tarihte başka sosyal güvenlik kurumlarındaki ilgileri sona
erer" denilmektedir.
Anayasa Mahkemesi'nin 2.12.1986 tarihli ve Esas : 1986/22, Karar :
1986/28 sayılı kararında da belirtildiği gibi, Anayasa'nın 60. maddesinde
"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Devlet bu güvenliği sağlayacak
gerekli tedbirleri alır ve teşkilâtı kurar." denilmiş bulunduğundan,
yasama organı üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların da TC. Emekli
Sandığı'ndan faydalandırılmak suretiyle güvenliklerinin sağlanmış olması
Anayasa'ya uygundur.
Anayasa'nın 2. ve 10. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülerek
iptali istenen Ek 60. maddede, asıl tartışma konusu yapılan husus, sözü geçen
maddede yer alan "yaşlarına bakılmaksızın" ibaresidir. Bu ibareyle,
yasama organı üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların, hangi yaşta olurlarsa
olsunlar, TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmelerine cevaz verilmiş
bulunmasının Anayasa'nın hukuk devleti ve eşitlik ilkelerine aykırı olduğu
ileri sürülmüştür.
TC. Emekli Sandığı Kanunu'nun 6422 sayılı Kanunla değiştirilen 40.
maddesinde "İştirakçilerin vazifeleriyle ilgilerinin kesilmesini
gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir" denilmiş ise de,
aynı maddenin (a) bendinde bazı meslek mensupları için, bu yaş haddinin (3)
yıla kadar uzatılabileceği kabul edilmiş; (b) bendinde ise, bu yaş haddiüniversite
ordinaryüs profesörleri ve profesörleri için, bazı kayıtlarla (70) yaşına kadar
uzatılmıştır (Sonradan çıkarılan 4.11.1981 tarihli ve 2547 sayılı Yüksek
Öğretim Kanunu'nun 30. maddesi, öğretim üyelerinin görevleri ile ilişkilerinin
kesilmesinigerektiren yaş haddini (67) olarak belirlemiştir.)
Kanunlarımızda TC. Emekli Sandığı'na bağlı bir iştirakçinin kaç
yaşma kadar çalışabileceğinin tespiti cihetine gidilmiş olması, sandık
menfaatlerinin korunması ile ilgili olmayıp, kamu hizmetinin selâmetle
yürütülmesini sağlamak içindir. 5434 sayılı Kanunun yukarıda sözü edilen 40.
maddesinde yaş haddinin 65'in üstüne çıkarılabilmesinin "vazifelerinde
kalmaları faydalı görülme", "vazifelerini yapabilecek durumda
olma" şartlarına bağlamış olması da bu görüşümüzü doğrulamaktadır. Bu
şartların gerçekleşip gerçekleşmediğinin takdiri ise Bakanlar Kurulu,
Üniversite Senatosu gibi mercilere bırakılmıştır.
Yasama Organı üyelerinin, görevlerini yapabilecek durumda olup
olmadıklarının veya görevlerinde kalmalarının faydalı olup olmadığının takdiri
ise, bu üyelerin seçilmeleri için oy verecek olan seçmenlere aittir. Dışarıdan
bakanlığa atananların da, önce bunları atayan Başbakan ve Cumhurbaşkanı'nca,
sonra da bunlara güven oyu verecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce, diğer
bakımlardan olduğu gibi, yaş bakımından da bir değerlendirmeye tabi
tutulacakları tabiîdir.
Durum böyle olunca, Yasama Organı üyeliği yapanlarla dışarıdan
bakanlığa atananların "yaşlarına bakılmaksızın, TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmelerinin kabul edilmiş olmasıyla, bu gibilere bir imtiyaz tanınmış
ve hukuk devleti ilkesi ihlâl edilmiş sayılamayacağından" sözü geçen
ibarenin Anayasa'ya aykırılığından söz edilmemesi gerekir.
2- Aynı Kanunun dava konusu olan Ek 63. maddesinde "Çeşitli
sosyal güvenlik kurumlarından emekli olduktan sonra, Yasama Organı üyeliği
yapanlarla, dışarıdan bakanlığa atananlardan TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilmek isteyenlerin bu isteklerinin Sandık kaydına geçtiği tarihi
takip eden aybaşından itibaren bu Kanunun Ek60 ve Ek 61 inci maddeleri
gereğince Sandık iştirakçilikleri sağlanır ve aynı tarihten itibaren sosyal
güvenlik kurumlarından almakta oldukları aylıkları kesilir. Bu gibilerin
(emekli aylığı almak suretiyle geçmiş süreleri hariç) yine istekleri üzerine buKanunun
Ek 62 nci maddesi gereğince borçlandırılmaları yapılır.
Ancak, sözü edilenlerden çeşitli sosyal güvenlik kurumlarına prim
veya kesenek ödeyerek geçen süreleri ile Ek 62 nci maddeye göre borçlandıkları
hizmet süreleri toplamı aylık bağlanabilmesi için yeterli süreden eksik
olanların, eksik olan bu süreleri ayrıca borçlandırılır" denilmektedir.
Bu maddenin, Ek 60, 61 ve 62 nci maddelere yapılan atıflar
dolayısıyla Anayasa'ya aykırı olduğu ileri sürüldüğünden, atıf yapılan
hükümlerin Anayasa'ya aykırı olup olmadığının belirlenmesi bu maddenin de
Anayasa'ya aykırı olup olmadığını meydana çıkaracaktır.
Ek 60. maddenin Anayasa'ya aykırı olmadığı hususundaki görüşümü,
yukarıda açıklamış bulunduğumdan, bu maddeye yapılmış olan atıf üzerinde
durmayacağım.
Atıf yapılan Ek 61. madde, Yasama Organı üyeliği yapanlarla
dışarıdan atanan bakanların, TC. Emekli Sandığı ile ilgilendirilmelerinde
uygulanacak usul ve esasları ihtiva etmektedir. Bunlardan üzerinde durulması
gerekenler, emekli keseneğine ve kurum karşılıklarına, tahsil durumları
itibariyle personel kanunlarına göre girebilecekleri derecenin 5 inci
kademesinin esas alınması; emekli aylığının yükseltilmesinde her yılın bir
kademe, her iki yılın bir derece yükselmesine yeterli görülmesi; birinci
dereceye yükselenlerin emekli keseneklerinin bu derecenin dördüncü kademesi
aylığı üzerinden kesilmesidir.
Yine atıf yapılan Ek 62. madde ise, Ek 60 inci madde gereğince TC.
Emekli Sandığı ile ilgilendirenlerin, istekleri üzerine, 18 yaşını
doldurdukları tarihten sonra geçen çalışma sürelerinin, ne kadarının hangi
şartlarla borçlanabilecekleri gösterilmiştir.
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'ndan önce yürürlükte bulunan
30.6.1939 tarihli ve 3656 sayılı Devlet Memurları Aylıklarının Tevhit ve
Teadülüne Dair Kanun'da aylıklar derecelendirilmiş ve ilk defa memuriyete
alınacakların öğrenim durumları itibariyle bu derecelerin hangisinden
başlayacağı gösterilmiş idi. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, aylıkları
derecelerden başka bir de kademelere ayırdı ve ilk defa DevletMemurluğuna
girenlerin derecelerinden başka kademelerin! de tesbit etti.
Ayrıca, sözü geçen kanunda, bu memurların girecekleri hizmet
sınıfına göre, öğrenim durumları itibariyle tesbit edilen derece ve kademelere
ek olarak derece ve kademe verilmesi de öngörüldü. Meselâ, ortaokul mezunu bir
kimsenin memuriyete girişte öğrenim durumu itibariyle, 14 üncü derecenin 2 nci
kademesi aylığını alması gerekirken, bu kimse emniyet hizmetleri sınıfına
girerse, kendisine iki üst derece verilip, memuriyete 12 nci derecenin 2 nci
kademesinden başlaması kabul edildi. (657 sayılı Kanun, Madde : 36)
Yukarıda verdiğim örnekte olduğu gibi, belli bir memuriyet
sınıfına girenlerin, öğrenim durumları itibariyle girebilecekleri derecelerin
iki üstünden başlamalarını bile kabul eden kanun koyucunun, Yasama Organı
üyeliği yapanlarla dışarıdan atanan bakanların, emekli keseneklerine ve kurum
karşılıklarına esas tutulacak aylıklarını öğrenim durumu itibariyle
girebilecekleri derecenin 5 inci kademesinden başlatmasını ve birinci dereceyeyükseldikleri
zaman emekli keseneklerinin bu derecenin dördüncü kademesi aylığı üzerinden
kesilmesine imkân vermesini, bunlara, Anayasa'nın hukuk devleti ve eşitlik
ilkelerini ihlâl eden bîr ayrıcalık tanındığı şeklinde yorumlamak yanlış olur.
Emekliliğe esas tutulan aylığın yükseltilmesinde her yıl için bir
kademe, her iki yıl için bir derece verilmesi esası hâkim sınıfında
bulunanlarla, Sayıştay meslek mensupları için de kabul edilmiş olduğundan,
Yasama Organı üyeleri ile dışarıdan atanan bakanlara tanınmış bir ayrıcalık olarak
kabul edilemez.
TC. Emekli Sandığına tabi olmadan geçen hizmetlerin
borçlandırılması hususunda daha önce, çeşitli hizmet grupları için birçok
kanunlar çıkarılmıştır. Ek 61. maddede borçlanılan sürenin dahi her yılına bir
kademe ve (üç yıl yerine) her iki yılma bir derece verilmesi, emsalini
hatırlamadığım, farklı bir hüküm olarak görülebilirse de, bunun da, Ek 61.
maddeye atıfta bulunan Ek 63. maddenin iptalini gerektirecek ağırlıkta bir
ayrıcalık, Anayasa'nın eşitlik ve hukuk devleti ilkelerini ihlâl eden bir
davranış olarak kabulünü doğru bulmuyorum.
Yukarıda açıkladığım gerekçelerle, 5434 sayılı Kanun'a 3430 sayılı
Kanunla eklenen Ek 60. ve Ek 63. maddelerin Anayasa'ya aykırı olmadığını
düşündüğümden, aksi yönde oluşmuş bulunan, bu maddelerle ilgili Mahkeme
kararına katılmıyorum.
KARŞIOY
YAZISI
1- 1982 tarihli TC. Anayasasının Sosyal ve Ekonomik Haklar ve
Ödevler'i düzenleyen önemli hükümlerden biri de "Sosyal Güvenlik
Hakkı" kenar başlığı altında yer alan ve sosyal devlet anlayışının çağdaş
bir gereği olduğunda kuşku bulunmayan 60. maddesidir. Bu maddeye göre :
"Herkes, sosyal güvenlik hakkına sahiptir.
Devlet, bu güvenliği sağlayacak gerekli tedbirleri alır ve
teşkilatı kurar."
Yasama organı üyeleri ve dışarıdan atanan bakanlar da
"herkes" gibi bu maddenin kapsamı içindedirler ve bu haktan yoksun
bırakılamazlar. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin aynı konudaki Esas : 1986/ 22,
Karar: 1986/28 sayılı ve 2.12.1986 günlü kararında yer alan "... yasamaorganı
üyeleri ile dışarıdan atanan bakanların da TC. Emekli Sandığı'ndan
faydalandırılmak suretiyle güvenliklerinin sağlanmış olması Anayasa'ya
uygundur." biçimindeki ifade, kişisel kanımızı pekiştirmektir.
Bu gereksinimi karşılamak için, Anayasa'nın 60. maddesinin ikinci
fıkrası uyarınca yeni bir sosyal güvenlik kurumu kurulabileceği gibi, mevcut
sosyal güvenlik kurumlarından biriyle de irtibatlandırmak olanağı vardır. Yasa
koyucu tercihini, 21.4.1988 günlü, 3430 sayılı "5434 sayılı TC. Emekli
Sandığı Kanununa Altı Ek Madde ile İki Geçici Madde Eklenmesi Hakkında
Kanun" ile TC. Emekli Sandığı iştirakçiliği yolunda kullanmıştır. Tercih,
hukuksal açıdan sakıncasız olduğu gibi, tamamen yasama organının takdirine
bağlı bir konudur.
Ne var ki, ister halen görevde bulunsun, ister görevleri sona
ermiş olsun, yasama organı üyeleri ile dışarıdan bakanlığa atananlar,
kendilerine özgü bir sosyal güvenlik kurumu oluşturulmadıkça, irtibatlandırılacakları
her hangi bir sosyal güvenlik kurumuna bağlı iştirakçilerden hiç birine
tanınmayan imtiyazlı, ayrıcalıklı, dolayısıyle adaletsizliğe ve anayasa
yargısında aranan koşullardan olan bir kamu yararı ya da "haklı
neden" bulunmadığı için yasa önünde eşitsizliğe yol açan bir statüye
kavuşturulamazlar. Yukarıda sözü edilen Anayasa Mahkemesi kararında da açıkça
belirtildiği üzere, "Yasama organı üyelerinin yapmakta oldukları görevin
önemi, bunların ödenek ve yolluklarının (Anayasal çerçeve içerisinde) farklı
bir düzenlemeye tabi tutulmasını haklı göstermekte ise de; iştirakçi oldukları
bir sosyal güvenlik kuruluşundan, diğer iştirakçilerle eşit şartlarda
faydalandırılmaları gerekirken öteki iştirakçilerin hiç birisi için söz konusu
olmayan bazı imtiyazlarla donatılmaları, savunulması mümkün olmayan bir
eşitsizlik ve adaletsizliğe yol açmaktadır."
Bu açıklamaların ışığında, 3430 sayılı Yasa ile 5434 TC. Emekli
Sandığı Kanununa eklenen maddelerden EK MADDE 60., Anayasa'nın,
"Cumhuriyetin nitelikleri" kenar başlığı altındaki ".... hukuk
Devleti ......ni belirleyen 2. maddesi ile "Kanun önünde eşitlik"
kenar başlığı altındaki 10. maddesi yönünden irdelenecektir.
EK MADDE 60., yasama organı üyeliği yapanlarla dışarıdan bakanlığa
atananlar için ".... yaşlarına bakılmaksızın TC. Emekli Sandığı ile
ilgilendirilirler." hükmünü getirmiştir. Oysa, TC. Emekli Sandığı
iştirakçilerine bu olanak tanınmamıştır. Su durumda, Anayasa'nın 2.
maddesindeki ".... .adalet anlayışı ...." dikkate alınmadığı için ......
hukuk Devleti" ilkesine aykırılık oluşturmaktadır.
Yine emeklilik rejimini oluşturan "yaş", "eğitim
düzeyi" ve "hizmet süresi" gibi üç temel öğeden biri olan yaş
sınırının aranmaması, herhangi bir "kamu yararı" ya da "haklı
neden" bulunmadığı için, Anayasa'nın 10. maddesindeki "yasa önünde
eşitlik" ilkesine ve özellikle bu maddenin ikinci fıkrasındaki
"hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz."
kuralına da aykırı düşmektedir.
Bu nedenlerle ve sadece madde metnindeki ...... yaşlarına
bakılmaksızın...... ibaresinin iptali gerekeceği kanısında olduğumdan
EK MADDE 60. ın tümünün iptaline karşıyım.
2- Tümüyle iptal edilen 3430 sayılı Yasa'nın doğuracağı hukuksal
sakıncaları bir an önce gidermek için yasama organına süre verilmesine ilişkin
Mahmut C. CUHRUK ve Mustafa ŞAHİN'in karşıoy yazılarındaki gerekçeye
katılıyorum.
Bu nedenle deçoğunluk kararına karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
Anayasa Mahkemesinin "İptal kararları geriye yürümez"
kuralı mutlak ve istisnasız bir kural değildir. Bu kural iptalden önce, o günün
hukuki düzeni içinde vücut bulmuş ve tamamlanmış işlemlerin hiç olmamış, hukuki
sonuç doğurmamış sayılamayacağını ve bu suretle gerçekleşmiş hak ve
menfaatlerin geri alınamayacağını amaçlamaktadır. Şayet iptal kararından önce
yaratılan durumların hukuki sonuçları bitmemiş olup, iptal kararından sonraki
devreler için de tevali ve temadi edecekse, bu takdirde iptal kararının Resmî
Gazetede yayımlandığı andan itibaren bunlara da uygulanması, Anayasa'nın
üstünlüğü ve bir hukuk devleti olma niteliğinin kaçınılmaz gereğidir. Bu
uygulamayı, geriye yürümezlik kavramındanayırmak ve onunla karıştırmamak
icabeder.
Bu görüşümüzü öğretideki yorumlar ile pozitif hukukun yerleşmiş
kararları ve içtihatları da pekiştirmektedir.
Anayasa Mahkemesinin birçok kararlarında da belirtildiği üzere,
geriye yürümeme ilkesi, müesses durumlarla kazanılmış hakları korumak ve hukuki
ilişkilerde istikrarı sağlamak ihtiyacından doğmuş bir kuraldır. Ömür boyu
sürecek, ileride dul ve yetimlere de intikal edecek olan "emeklilik maaşı,
memuriyet maaşı gibi objektif bir menşeden gelmekte ve bir statüye,umumi bir
hukuki duruma dayanmaktadır. Yani, emeklilik maaşı da, kamu hizmet kurallarının
ve memur statüsünün bir neticesidir. Emekli maaşı, görev maaşı ile aynı
niteliktedir. Bu sebeple, emeklinin emekli maaşı karşısındaki durumu ile,
memurun memuriyetmaaşı karşısındaki durumu aynıdır. Her ikisi de objektif
hukuktan kaynaklanan genel, kanuni ve nizami bir vaziyetten ibarettir. Bu
sebeple emekli maaşında vaki olacak azalma ve çoğalma şeklindeki
değişikliklerin tüm emeklileri etkileyeceği tabiidir... Pekçok kullandığımız
müktesep hak tabiri, hukuken müphem, karanlık ve tatbik sahası yok denecek
kadar mahdut bir mefhumdur ve umumi hukuki durumlarda hiç bir zaman bahis
mevzuu olamaz. İdare hukukunun statülere dayanan objektif tanzimi tasarruflarla
dokunan nesçinde müktesep hak mefhumu hiç bir zaman bahis mevzuu olamaz."
(SS. ONAR, İdare Hukukunun Umumi Esasları, 3. Bası, 1966, s. 482, 1236 1240).
Emeklilik işlemi bir şart tasarrufudur. Şart tasarrufun bizatîhi
kendisi müktesep hak konusu olamaz. Bunlar, genel, gayri şahsi hukuki durumlar
yaratırlar. O günün hukuk nizamı içinde yapılmış bir şart tasarrufun tevlit
eylediği ferdi durumlar ve müktesep hakların korunması gerekir ise de,
tasarrufun kendisi müktesep hak olmadığı için kaldırılabilir ve gelecek için
hukuki varlığına ve uygulanmasına son verilebilir. Çünkü, mazideki bir statünün
geleceği idare etmesine aklen ve hukuken imkân yoktur. "Yeni statü ortaya
çıktıktan sonra eski statünün hal ve istikbalde uygulanması düşünülemez. Ancak,
kanun koyucu eskiden başlayıp da devam etmekte olan bazı durumların gene eski
statü hükümleri dahilinde devam etmesini arzu ederse, yeni statüye bunlar
hakkında da hükümler koyabilir. Bu takdirde, eski durumlar hükümden kalkmış
statüye müsteniden değil, yeni statünün bu istisnaîhükümlerine dayanmak
suretiyle bir kıymet ve mahiyet almış olurlar" (SSO : 560).
Hukuk devletinin temel unsurunu, tüm Devlet faaliyetlerinin hukuk
kurallarına uygun olması esası teşkil eder. Anayasa'nın Devlet faaliyetlerinin
yargısal denetim altında yürütülmesini emretmesinin, yasama işlemlerinin de bu
denetime tabi tutulmasının nedeni budur. Anayasa Mahkemesinin kararıyla gayri
meşru bir yasama tasarrufu olduğu tescil edilen bir yasaya dayanılarak tesis
edilen mutlak butlana malul bir işlemin kazanılmışhak sayılması mümkün
değildir. Zira kazanılmış hak, ancak doğru ve hukuken geçerli bir işlemden
doğabilir.
İdari işlemlerin, herhalde kendisine takaddüm eden bir kural
işleme dayandırılması ve işlemin her aşamasının da hukuka uygun sürdürülmesi,
demokratik Devlet yönetiminin en önemli öğelerinden birini oluşturan hukuka
bağlılık ilkesinin kaçınılmaz gereklerindendir.
İptal edilen yasa, yasama organı tarafından ilga edilen yasa
hükmünde olduğuna ve emekli maaşı da "mevkut" olarak, yani muayyen
zaman dilimleri içinde ödenen sürekli bir hak bulunduğuna göre, yasal dayanağı
kalmayan bir uygulamaya devam edilmesi mümkün değildir. Çünkü, iptal edilen
yasa, uygulanmakla birlikte hüküm ve sonuçlarını tümüyle doğurmuş ve artık
bugün ve gelecek için uygulanma konusu kalmamış bir yasa değildir. Bir yasanın
uygulanabilmesi için her şeyden önce o yasanın yürürlükte olması gerekir.
Kunter'in deyimiyle, "bunu elektrikle işleyen aletlerde fişin prize takılı
olmasına benzetebiliriz" (N. KUNTER, Muhakeme Hukuku Dalı Olarak Ceza
Muhakemesi Hukuku, 7. Bası, 1981, s. 436). Bu sebeple Anayasa Mahkemesinin
iptal kararı sadece yasayı yürürlükten kaldırmakla kalmaz. O yasanın zaman bakımından
uygulanmasına da engel olur.
"Anayasa'ya uygunluk sorunu, Anayasa Mahkemesinin önüne
geldiği zaman, bu konuda diğer makamlar önünde geçerli olan kaatı karine, yani
aksi ispatlanamaz karine, aksi ispatlanabilir karine'ye dönüşür. Lâkin bu
dönüşüm olayı, Anayasa Mahkemesi önünde konunun Anayasa'ya uygunluğu
karinesinin yarattığı güvenin korunması sonucunu da yaratamaz. Başka bir
söyleyişle, bir kanunun Anayasa'ya aykırılık nedeniyle iptal edilmesinden, bu
kanuna, Anayasa'ya uygunluk karinesine güvenerek, serbest iradeleriyle uymuş
olanların zarar görmesi kabul edilmez.
... Bazen kesinleşmiş hukuki bir durumun, ele alınarak tartışma
konusu yapılmamasının ilgililer bakımından hukuk güvenliğinin korunması ile hiç
bir ilgisi olmayabilir. Örneğin, Anayasa'ya aykırı bir kanuna dayanılarak
verilen emeklilik maaşının bağlanması isteminin reddine ilişkin bir idari karar
... söz konusuysa, bu hususa ilişkin kanun hükümlerinin iptali yolundaki
Anayasa Mahkemesi kararının geriye yürümemesi, ilgililerin hukuk güvenliğinin
korunmasına hangi bakımdan katkıda bulunabilecektir ' Aksine bu gibi hallerde
iptalkararının geriye yürümesi, adaletin sağlanması bakımından gerekli
görülebilir." (Prof. Dr. Ülkü AZRAK, Anayasa Yargısı -1984 S. 159-160).
8.7.1971 günlü ve 1425 sayılı yasanın iptali için açılan dava
münasebetiyle, Anayasa Mahkemesince verilen 6.6.1972 gün ve E. 1971/ 44, K.
1972/29 sayılı iptal kararında: emekli aylığının bağlanmasına emekli keseneği
kesilen aylık tutarları esas olarak kabul edilmiş iken keseneği ödenen aylıkla
ilgisi olmayan ve başkaca herhangi bir dayanağı da bulunmayan, yapma niteliktebir
gösterge tablosu ihdas olunarak emekli aylığının bağlanamayacağı, emekli
aylığının sosyal sigorta esaslarına uyan biçimde ödenmesini sağlayabilmek için
işveren durumundaki devlet ile, çalışan memurdan alınması gerekli kesenek
miktarlarının matematik veistatistik bilimlerinin kuralları uyarınca yapılacak
"aktüer" incelemeleri sonucuna göre belirlenmesinin zorunluluğu
vurgulanmış ve ayrıca yasama meclisi üyelerinin hak edilmemiş birtakım yararlar
sağlamasının Anayasa'ya neden aykırı düşeceğinin ayrıntıları üzerinde
durulmuştur.
Yasama meclisi, sanki böyle bir karar yokmuş gibi, bu kez,
memurların sosyal güvenlik kurumu olan Emekli Sandığı ile hiç ilişkileri bulunmayanları
da içine alacak biçimde, 7.5.1986 günlü ve 3284 sayılı yasayı kabul etmiştir.
Bu yasa da bir önceki kararda açıklanan ilkeler doğrultusunda, Anayasa
Mahkemesinin 2.12.1986 gün ve E. 1986/22, K. 1986/28 sayılı kararıyla iptal
olunmuştur.
30.4.1987 günlü Resmî Gazetede yayımlanan bu karardan yaklaşık bir
yıl sonra çıkarılan 21.4.1988 günlü ve 3430 sayılı yasa da, Anayasa
Mahkemesinin yukarıda sözü edilen kararlarında belirlenen ilkelere büyük ölçüde
uyulmadığı görülmüş ve diğerleri gibi iptal edilmiştir.
Danıştay'ın 21, 22.12.1973 günlü ve E. 1968/8, K. 1973/14 sayılı
İçtihadı Birleştirme Kararında, "bir terfi veya intibakta idare edilenin
kolayca anlayacağı kadar açık bir hata mevcutsa ve idareyi haberdar etmemişse
memurun iyi niyetinden söz etmeye imkân yoktur. Binaenaleyh, bu kararlara
dayanılarak yapılan kanunsuz ödemeler için süre düşünülemez ve her zaman
istirdat olunabilir" denilmek suretiyle memurun kendisinin yapmadığı bir
işlemde susarak uyarıda bulunmaması, niyetinin kötülüğüne karine sayılmış iken,
bile bile yürürlüğe konulan Anayasa'ya aykırı yasalarla sağlanan yararları,
kazanılmış hakkın hukuki güvencesi içinde telakki ederek Anayasa'nın 153.
maddesiyle desteklemeye kalkışmak herhalde isabetli ve insaflı bir davranış
olamaz.
Kaldı ki, bu sorun, Anayasa Mahkemesinin 1425 sayılı Kanunun
iptali münasebetiyle verdiği 6.6.1972 günlü ve E. 71/44, K. 72/29 sayılı kararı
üzerine TC. Emekli Sandığınca Danıştay'dan istişari mütalâa alınmak suretiyle
tereddüde mahal bırakılmayacak biçimde esasen çözüme de kavuşturulmuştur.
Danıştay Genel Kurulu'nun 24.9.1973 gününde oybirliğiyle
onayladığı Üçüncü Daire'nin 4.7.1973 gün ve E. 73/370, K. 73/347 sayılı
kararında aynen şöyle denilmektedir: "5434 sayılı Kanuna 8.7.1971 tarihli
ve 1425 sayılı Kanunla eklenen ... maddelerinin Anayasa Mahkemesi tarafından
iptal edilmesi üzerine, Anayasanın 152. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan
iptal kararı geriye yürümez hükmü karşısında uygulamada ortaya çıkan tereddüdün
giderilmesi amacıyla istişari mütalâa isteğine dair olup, Başbakanlığın
27.6.1973 günlü ve Kanunlar ve Kararlar Tetkik Dairesi Başkanlığı 80-508/6297
sayılı yazısıyla gönderilen Maliye Bakanlığının 23.6.1973 günlü BÜMKO 115631
-453- 15779 sayılı yazısı suretinde aynen : ...
Gereği Görüşülüp Düşünüldü : ... Bu hükümle istihdaf edilen amaç,
iptal kararından önce tesis olunmuş işlemlere dayanılarak yapılan uygulamalarla
kazanılmış hakların ve idari istikrarın korunması olup iptalden sonra da bu
uygulamalara devam olunması, yani iptal olunan hükme göre tesis olunmuş
işlemlerin muteber kabul edilmesi söz konusu olamaz. Zira bu halde Anayasaya
aykırılığı sebebiyle iptal edilmiş bir kanun hükmünün iptal kararından sonra da
yürürlükte kalmaya devamının kabulü gibi iptal hükmü ile telifi kabil olmayan
bir durum ortaya çıkar.
Esasen Anayasaya aykırı olan bir kanun hükmü, başlangıçtan
itibaren sakat olduğuna göre, bu durumun Anayasa Mahkemesi kararıyla tesbit
edilmesinden sonra da devamına yol açacak bir uygulama tecviz edilemez..."
(Danıştay Dergisi Sayı : 14, 15S. 171). Bu mütalâa hilafına aynı organca yeni
bir mütalâa verilmedikçe, aksine münferit kararlarolsa bile, TC. Emekli
Sandığı'nın, Anayasanın 153. maddesinin altıncı fıkrasındaki "iptal
kararları geriye yürümez" hükmü yoruma müsaittir diyerek kendiliğinden
"İçtihadı tasarruflar" İlkesince aksine bir uygulama yapamaz ve
yaparsa sorumluluktan da kurtulamaz.
Açıklanan nedenlerle, tümüyle iptal edilen 3430 sayılı Yasa, iptal
kararının Resmî Gazetede yayımlandığı gün yürürlükten kalkacağına ve geleceğe
yönelik olarak uygulanma kabiliyetini de tamamen yitireceğine göre, bu yasadan
yararlanan emekli, dul ve yetimlerin mağdur olmamaları için yasama organına
iptal kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapabilme zaman ve fırsatı
verilmesi gerekirken, bu gereksinimi duymayan ve aksi yönde kararı oluşturan
çoğunluk görüşüne karşıyım.
KARŞIOY
YAZISI
21.4.1988 Tarih ve 3430 Sayılı Yasa'nın 1. Maddesiyle:
A - 5434 Sayılı Yasa'ya eklenen Ek 60. Madde; Yasama Meclisi
Üyeleri ile dışardan bakanlığa atananlara 65 yaşından sonra da TC. Emekli
Sandığı iştirakçisi olabilme imkânını sağlamaktadır.
5434 sayılı TC. Emekli Sandığı Yasası'nın 6422 Sayılı Yasa ile
değişik 40. maddesi "iştirakçilerin vazifeleriyle ilgilerinin kesilmesini
gerektiren yaş haddi 65 yaşını doldurdukları tarihtir." hükmünü
getirmiştir. Burada TC. Emekli Sandığı'na iştirakçi olabilme yaş haddi ile kamu
hizmetinde vazife yapabilme için tesbit edilen yaş haddi arasında açık bir ilgi
kurulduğu görülmektedir.
Yasama Meclisi Üyeleri ile dışardan atanan bakanların kamu
vazifeleri 65 yaşından sonra da bir tahdide tabi olmadan devam ettiğine göre
emekli sandığı ile ilişkilerinin sağlanmasını makul görülecek zaruri bir netice
olarak kabul etmek gerekir.
Kamu görevinde çalışanların, bu çalışmalarının devam ettiği 65
yaşının bitimine kadar TC. Emekli Sandığı ile iştirakleri sağlanmış iken, 65
yaşından sonra da Anayasa'mıza dayalı olarak kamu görevleri devam eden Yasama
Meclisi Üyeleri ile dışardan atanan bakanlara bu hakkın tanınmaması Anayasa'mızın
10 uncu maddesinde yer alan eşitlik ilkesine aykırı olur. Bu durumun
Anayasamızın 60. maddesinde yer alan sosyal güvenlik hakkı ve Devlet'in bu
konuda, üstlendiği görevle bağdaştırılması da mümkün değildir. Kamu
görevlerinin devamı süresince sosyal güvenlik hakkının bir gereği olarak 65
yaşından sonra da Yasama Meclisi Üyeleri ile dışardan atananbakanların TC.
Emekli Sandığı iştirakçisi olabilmeleri Anayasamızın 10. maddesinde yer alan
adalet anlayışı ve sosyal hukuk Devlet'i ilkelerine de uygundur.
Yasa Koyucu'nun takdir kapsamına giren bu hususun Anayasamıza
aykırılığı değil uygunluğu söylenebilir.
B- Eklenen Ek 63. madde ise, Yasama Meclisi Üyeleri ile dışardan
bakanlığa atananların, emekli keseneklerine esas tutulacak derecelerin
tesbitinde öğrenim durumları ile hizmet sürelerini gözeten bir düzenleme, ek
gösterge, süre tesbiti, borçlandırılma ve kademe ilerlemesi hususlarında
ölçüler getirmiştir
Devlet memuriyetinde görevler öğrenim durumuna göre,
düzenlenmiştir. Bir göreve gelebilmek için o görevin gerektirdiği öğrenimi
yapmak şarttır. Bu nedenle öğrenim durumu, TC. Emekli Sandığı iştirakçilerinin
ilişkilerini etkiler hale gelmiştir. Bu ilişkinin aslında görevle ilgili olduğu
görülmekte ve izlenmektedir. Maaş için intibak ettirilen derece emeklilik keseneğine
de esas olmaktadır.
Bilindiği üzere, Yasama Meclisi Üyeleri ile dışardan atanan
bakanlarda tahsil farkı aranmamaktadır. Bu kimseleri, üstlendikleri görev
karşısında sadece öğrenim durumlarına göre görmek hatalı olur.
İlkokul mezunu bir Yasama Meclisi Üyesi; bütçe, yasa tasarısı ve
tekliflerinin görüşülmesinde yüksek öğrenim görmüş diğer arkadaşları gibi
bilimsel tartışmalara girebilecek seviyeyi göstermekte ve yararlı neticeler
alınmasına katkıda bulunmaktadır. Burada önemli olan görevin gereğinin
diplomaya dayalı öğrenim durumu üzerinde yerine getirilmesi gerçeğidir. Kendi
kendini yetiştirmiş olma olayıdır.
Yasama Meclisi Üyeleri ile dışardan bakanlığa atananların sosyal
güvenliklerini sağlayacak yasal düzenlemeyi yaparken bu gerçeğin ve aynı görevi
yapanlar arasında eşitlik hiç değilse makul bir dengenin kurulması zaruretinin
gözönünde bulundurulması gerekir.
Yasa Koyucunun düzenlemede bu hususları nazara aldığı
görülmektedir. Bunlar üzerinde bir değerlendirme yaparak neticeye varmak yargı
denetiminin sınırları dışına çıkarak kanun koyucunun takdir hakkına müdahale
sonucunu doğuran "yerindelik" denetimi halini alır.
Anayasamızın 86. maddesinde Türkiye Büyük Millet Meclisi
Üyelerinin ödenek ve yolluklarının kanunla düzenleneceği esası yanında görevin
mahiyetine uygun ölçüler de getirilmiştir.
Bir kimsenin emeklilik haklarının bulunduğu görevlere göre
değişiklik göstermesinin tabiiliği karşısında; Anayasa Koyucunun görevde
çalışırken öngördüğü hakkaniyete uygun bir değerlendirmeyi emeklilik haklarının
düzenlenmesinde emsallerinde olduğu üzere nazara almamak Anayasamıza aykırılık
teşkil eder.
Bu hususları gözönünde bulundurarak konuya baktığımızda :
Daha önce 3284 Sayılı Kanunla yapılan düzenlemede, öğrenim
durumları ve geçerli sayılacak kıdemleri ve atandıkları kadronun derecesi
gözetilmeden emeklilik aylıklarının, 1. derecenin son kademesi ve iştirakçilere
uygulanmakta olan en yüksek gösterge üzerinden hesaplanması esası
getirilmiştir. Bu hususun Anayasa Mahkemesince iptali üzerine, Yasa Koyucunun
bu defa Anayasa Mahkemesi Kararında üzerinde durulan hususları gözönünde
bulundurarak yeni birdüzenlemeye gittiği görülmektedir.
Nitekim, emekli keseneklerine esas tutulacak derecelerin
tesbitinde öğrenim durumları ile hizmet sürelerini gözeten bir düzenleme, ek
göstergelerde ve diğer konular da kimi benzeri bulunan makul ölçüler
getirilmektedir.
Görevin mahiyeti, Anayasa Koyucunun bu göreve gelişte tahsil farkı
aranmaması, yukarıda arz ve izah olunan durumlar ve Yasama Meclisi Üyeleri ile
dışardan bakanlığa atananların sosyal güvenliliklerinde kendi aralarında
eşitlik sağlanması zarureti karşısındabu düzenlemeyi ayrıcalık ve Anayasamıza
aykırı olarak görmek hatalı olur.
Bunlar, Yasa Koyucunun konunun mahiyetine uygun makul bir
değerlendirmesi ve takdiri olarak Anayasamıza uygun görülmektedir.
C- Eklenen Ek 64. maddenin son fıkrasında 20 fiilî hizmet yılı
üzerinden emeklilik hakkı tanınması nedeniyle sadece bu kısmın iptaline
katılıyorum.
Diğer düzenlemeler; A ve B bölümlerinde arz ve izaha çalıştığım
nedenlerle Anayasamızın 2., 10. ve 60. maddelerinin bir gereği olarak Yasa
Koyucunun takdir kapsamıiçinde görülmektedir.
D- İptal edilen 3430 sayılı Yasa, iptal kararının Resmî Gazetede
yayımlandığı gün yürürlükten kalkacağına ve geleceğe yönelik tatbiki söz konusu
olamayacağına göre bu kanundan yararlananların mağdur olmamaları için yasama
organına, iptal kararı doğrultusunda yeni bir düzenleme yapabilmek için zaman
verilmesi gerekir.
Bu nedenlerle, yukarıda belirtilen maddeleri Anayasa'ya aykırı
bularak iptalini ve iptal hükmünün yürürlüğe gireceği tarihin ayrıca
kararlaştırılmasına mahal olmadığını kararlaştıran çoğunluk görüşüne
katılmıyorum.