ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1974/12
Karar sayısı:1974/32
Karar günü:15/7/1974
Resmi Gazete tarih/sayı:12.12.1974/15090
İtiraz
yoluna başvuran: Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi.
İtirazın
konusu: Resmî Gazete'nin 11/7/1973 günlü, 14591 sayılı nüshasında yayımlanmış
bulunan 26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un 9. maddesinin birinci fıkrasının (A)
işaretli bendi ile 10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendini
Anayasa'nın 8. ve değişik 136. maddelerine aykırı gören mahkeme, Anayasa'nın
değişik 151. maddesine dayanarak Türk Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci
fıkrası ve Askerî Ceza Kanununun 57. maddesinin son fıkrasına hasren iptalleri
istemiyle Anayasa Mahkemesine başvurmuştur.
I-
OLAY :
Adana
Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Savcılığınca 28/12/1973 günlü, 8/1 sayılı
iddianamesiyle iki sanık hakkında Türk Ceza Kanununun 64., 135/1. ve Askerî
Ceza Kanununun 57. maddesinin (2) sayılı fıkrası gereğince cezalandırılmaları
istemiyle açılan ve Adana Devlet Güvenlik Mahkemesinin Esas: 1973/5 sayısında
kayıtlı bulunan kamu davasının 15/4/1974 günlü duruşmasında Mahkeme, Türk Ceza
Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrasının "doğrudan doğruya Devlet
güvenliğini ilgilendirmeyecek" biçimde dahi işlenmesi halinde bu suçlara
ayrım yapmaksızın Devlet Güvenlik Mahkemelerini bakmakla görevli kılan
26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin (A) işaretli bendinde yazılı
"Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 141 inci maddelerinden cümlesiyle 10.
maddenin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendinde yazılı "Askeri Ceza
Kanununun 57 nci maddesinin son fıkrasında" cümlelerinin Türk Ceza
Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrasına hasren Anayasa'nın 136 ve 8.
maddelerine aykırılığı nedeniyle iptalleri istemiyle anayasanın 151. ve 44
sayılı Kanunun 27. maddeleri uyarınca Anayasa Mahkemesine başvurulmasına ve
davanın en geç altı ay süre ile geri bırakılmasına karar vermiştir.
III-
YASA METİNLERİ:
Anayasa'ya
aykırılıkları ileri sürülen Kanun kuralları :
1-
26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun 'un 9. maddesinin birinci fıkrasının bir
bölümünün aykırılığı ileri sürülen (A) işaretli bendi şöyledir :
"A)
Türk Ceza Kanununun 125 ilâ 141 inci maddelerinde; 146 ilâ 157 nci
maddelerinde; 161 inci maddesinde; 163 üncü maddesinin bir, iki ve üçüncü
fıkralarında ve 168, 169, 171 ve 172 nci maddelerinde yazılı suçlar";
2-
26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 10. maddesinin ikinci fıkrasının bir
bölümünün Anayasa'ya aykırılığı ileri sürülen (B) işaretli bendi şöyledir :
"Ancak
: 9 uncu maddedeki hükümler dairesinde :
A)
.............................
B)
Askerî Ceza Kanununun 55, 56 nci maddelerinde, 57 nci maddesinin son
fıkrasında, 58 ve 59 uncu maddelerinde yazılı suçları asker olmayan kişiler
müstakillen veya asker kişilerle müştereken işlerlerse;
...................................
C)
.................................
Sanıkların
tamamı Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanırlar."
Konu
ile ilgili Yasa hükümleri:
l-
Türk Ceza Kanununun 23/6/1936 günlü, 3038 sayılı Kanunla değişik 135.
maddesinin birinci fıkrası metni şöyledir:
"1.
Devletin askerî menfaati icabı olarak girilmesi menedilmiş olan yerlere veya
toprak, su veya hava mıntıkalarına gizlice veya iğfal ile girerse,
2.
..............................
Bir
seneden beş seneye kadar ağır hapis cezasiyle cezalandırılır.
2-
Askerî Ceza Kanununun 21/8/1940 günlü, 3914 sayılı Kanunun 1. maddesiyle
değiştirilen 57. maddesi şu biçimdedir:
"Madde
57- (1) Her kim bir müstahkem mevkide, bir harp limanında veya diğer bir askerî
müessesede ve askerî sahada, deniz ordusuna ait bir gemide, yahut Devlet
karasuları içinde Devletin bir makamına, bir memura veya bir askere karşı ismi
veya şahsî halleri, sıfatı, mesleği, ikamet mahalli veya tabiiyeti hakkında
kasten yanlış malûmat verir veya malûmat vermekten çekinirse üç aydan üç seneye
kadar hapis ile cezalandırılır.
Resmen
tahdit ve ilân edilmiş olan emniyet mıntıkaları ve ordunun ihtiyaçlarına
taallûk eden mevat ve eşyayı imal ve tamire ve muhafazaya tahsis edilmiş olan
sınaî müesseseler, depolar dahi askerî müessese gibi telâkki olunur.
(2)
Türk Ceza Kanununun 135 inci maddesinde yazılı fiilleri işleyenler bu maddede
gösterilen cezalarla cezalandırılır."
Dayanılan
Anayasa kuralları:
Anayasa'ya
aykırılığın dayandırıldığı Anayasa kuralları aşağıda yazılı olduğu biçimdedir:
1-
"Madde 8- Kanunlar Anayasa'ya aykırı olamaz.
Anayasa
hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve kişileri
bağlayan temel hukuk kurallarıdır."
2-
Anayasa'nın 15/3/1973 günlü, 1699 sayılı Kanunun 1. maddesiyle altı ek fıkra
eklenmek biçiminde değiştirilmiş bulunan 136. maddesinin konu ile ilgili
birinci, ikinci ve sonuncu fıkraları :
"Madde
136- Mahkemelerin kuruluşu görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri
kanunla düzenlenir.
Devletin
ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasa'da
belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devlet güvenliğini
ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulur.
Ancak, sıkıyönetim ve savaş haline ilişkin hükümler saklıdır.
.................................
Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin kuruluş ve işleyişi, görev ve yetkileri ve yargılama
usulleri ile ilgili diğer hükümler kanunda gösterilir."
IV-
İLK İNCELEME :
Muhittin
Taylan, Avni Givda, Kemal Berkem, Şahap Arıç, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar, Halit
Zarbun, Abdullah Üner, Kani Vrana, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Lûtfi Ömerbaş,
Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu'nun
katılmalariyle, Anayasa Mahkemesi içtüzüğünün 15. maddesi uyarınca 30/4/1974
gününde yapılan ilk inceleme toplantısında: Dosyanın eksiği bulunmadığı
sonucuna varıldığından Anayasa'nın değişik 151. maddesine uygun görülen işin
esasının, itirazcı Mahkemenin görmekte olduğu bu kamu davasında uygulanacak
kanun hükümleri bakımından 26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun 9. maddesinin (A)
işaretli bendi (Türk Ceza Kanununun 135/1. maddesi yönünden) ve 10. maddesinin
ikinci fıkrasının (B) işaretli bendi (Askerî Ceza Kanununun 57. maddesinin 2
sayılı fıkrası yönünden) ile sınırlı olarak incelenmesine oybirliğiyle karar
verilmiştir.
V-
ESASIN İNCELENMESİ:
İtirazın
esasına ilişkin rapor, Adana Devlet Güvenlik Mahkemesinin 15/4/1974 günlü
gerekçeli kararı ve ekleri, iptali istenen yasa kuralları, dayanılan Anayasa
Kuralları, bunlara ilişkin gerekçeler ve başka yasama belgeleri ve konuya
ilişkin bulunan öteki metinler okunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A-
İtiraz konusu yapılan kuralları içeren Kanunun biçim yönünden Anayasa'ya aykırı
olup olmadığı:
İtiraz
yoluna başvurmuş olan Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi, itirazında,. 26/6/1973
günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (A) işaretli bendi ile 10.
maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendinin Türk Ceza Kanununun 135.
maddesinin birinci fıkrası yönünden Anayasa'ya aykırılıklarını ileri sürmüş ise
de, gerekçesinde aykırılığın sadece esas yönünden olduğu belirlenmiş ve buna
dayanarak sözü geçen kanun hükümlerinin iptali istenmiştir.
Anayasa
Mahkemesi, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin birinci fıkrasının "Anayasa
Mahkemesi, kanunların ve Yasama Meclisleri içtüzüklerinin Anayasa'ya aykırılığı
hususunda ilgililer tarafından ileri sürülen gerekçelere dayanmaya mecbur
değildir. Mahkeme, taleple bağlı kalmak kaydiyle, başka gerekçe ile de
Anayasa'ya aykırılık kararı verebilir." biçimindeki hükmüne dayanarak,
Anayasa'ya aykırılık iddiasının yalnız esas yönünden ileri sürüldüğü hallerde
dahi Anayasa'ya biçim yönünden bir aykırılık bulunup bulunmadığını
kendiliğinden ayrıca araştırmak ve böyle bir aykırılık saptarsa, bu gerekçe ile
de iptale karar vermek yetkisi var demektir.
İşte
Anayasa Mahkemesi bu işde de, 44 sayılı Kanunun 28. maddesinin metni yukarıya
yazılan birinci fıkrasındaki yetkiye dayanarak, itiraz konusu kuralları
incelenen 1773 sayılı Kanunun önce biçim yönünden Anayasa'ya aykırı olup
olmadığı sorunu, üzerinde de durmuş ve bu konuyu tartışmıştır.
1773
sayılı Kanuna ilişkin tasan üzerinde yapılmış bulunan yasama çalışmalarında ilk
bakışta aksak gibi görünen iki yön göze çarpmaktadır. Bunlar, tasarının Millet
Meclisinde ve Cumhuriyet Senatosundaki öncelik ve ivedilikle görüşülmeleri
işlemleriyle ilgili bulunmaktadır.
l-
Millet Meclisindeki öncelik ve ivedilik işlemleri:
İtiraz
konusu kuralları içeren 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarı Mîllet Meclisinde
öncelik ve ivedilikle görüşülüp kabul edilmiştir. Anayasanın 85. maddesinin ilk
fıkrası hükmüne göre. Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler, çalışmalarını,
kendi yaptıkları içtüzüklerin hükümleri uyarınca yürütürler. Yeni yapılan
5/3/1973 günlü Millet Meclisi içtüzüğü 1/9/1973 gününde yürürlüğe girmiş ve
Anayasa'nın geçici 3. maddesinin "Bu Anayasa'ya göre kurulan Türkiye Büyük
Millet Meclisinin, Millet Meclisinin ve Cumhuriyet Senatosunun toplantı ve
çalışmaları için kendi İçtüzükleri yapılıncaya kadar, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 27 Ekim 1957 tarihinden önce yürürlükte olan İçtüzüğü hükümleri
uygulanır." hükmü gereğince o güne kadar yürürlükte kalmış olan l Kasım
1956 günlü DAHİLİ NİZAMNAME hükümleri 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarının
1/9/1973 gününden önce yapılıp bitirilmiş olan görüşmeleri sırasında da
uygulanmış bulunmaktadır.
Sözü
geçen l Kasım 1956 günlü DAHİLİ NİZAMNAME'nin 78. ve 99. maddelerinde kanun
tasarı ve tekliflerinin iki kez görüşülmesi kural olarak kabul edilmiş;
gündemlerin düzenlenmesinde izlenecek sıra saptanmış; hangi tasarıların tek
görüşmeye bağlı tutulacağı, iki görüşmeye bağlı tasarıların veya tekliflerin
bir kez görüşülmesiyle hangi yoldan yetinilebileceği ve gündemdeki sıraların
değiştirilmesi yolu ayrık hükümler olarak ayrıca gösterilmiştir.
Bir
kanun tasarı veya teklifinin bir kez görüşülmesiyle yetinilebilmesi için, o
tasarı veya teklif Yasama Meclisine sunulurken veya birinci görüşülmesinden
önce Hükümetin, teklif sahibinin yahut ilgili komisyonun ivedilik kararı
verilmesini istemesi, ortada Yasama Meclisinin kabul edebileceği esaslı bir
nedenin bulunması, istemin yazılı ve gerekçeli olması gereklidir (Sözü geçen
DAHİLÎ NİZAMNAME : Madde 70, 71, 72).
Diğer
yönden gündem sırasının da bozulabilmesi için, yani bir kanun tasarı veya
teklifinin gündemdeki öteki işlerden önce görüşülebilmesi için de Hükümetin
veya Komisyonun öncelikle görüşme karan istemesi, istemin yazılı ve gerekçeli
olması ve Meclisin de o yolda karar vermesi koşulları aranmaktadır (Sözü geçen
DAHİLİ NİZAMNAME : Madde 74).
Millet
Meclisi 114 sayılı Geçici Komisyonunun 29/5/1973 günlü, 1/831-2 sayılı
raporunun incelenmesi sonunda, "Öncelik ve ivedilik ve gündemdeki tüm
işlere takdîmen görüşülme" kararı istendiği ve gerekçesi de "Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşundaki maksat ve Anayasa'da öngörülen mucip
sebepler muvacehesinde tasarının bir an önce kanunlaşmasını teminen"
sözleriyle açıklandığı anlaşılmıştır. (Millet Meclisi Tutanak Dergisi; Dönem 3
Cilt 38 Toplantı 4. S. sayısı 897; Sh. 10,11).
Bundan
başka, Millet Meclisinde 13/6/1973 günlü 126. Birleşimin başında tasarının tümü
üzerinde görüşmelere geçilmeden önce de Adalet Bakanı ve 114 sayılı Geçici
Komisyon Başkanı ayrı ayrı önergelerle "Öncelik ve ivedilikle ve
gündemdeki öteki işlere takdimen görüşülme" kararı istemişlerdir.
Gerekçeler, Adalet Bakanının önergesinde "Kanunlaşmanın bir Anayasa gereği
bulunması ve özellikle bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin Anayasa
değişikliğinin gerekçesinde Öngörülen mucip sebepler muvacehesinde",
Komisyon Başkanının önergesinde ise "Raporda belirtilen gerekçelerle ve
önemine binaen" diye belirlenmektedir (Aynı dergi: Sh. 701, 702). Bu iki
önerge de oylanıp kabul edilmiş bulunmaktadır.
Anayasa'nın
136. maddesine, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin kurulabilmesi için, altı fıkra
eklenmesi öngörülürken, gerekçede "Son yıllarda bütün dünyada olduğu gibi
ülkemizde de yeni suç ve suçluluk kavramlarının ortaya çıktığından; bunların
kovuşturulması ve yargılanması için yeni yöntemler bulunması gerektiğinden;
Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri
Anayasa'da belirtilmiş Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya Devlet
güvenliğini ilgilendiren suçların kovuşturulmasında ve yargılanmasında gerek
ceza etkinliğini artırmak ve yargılamayı hızlandırmak, gerekse özelliği olan bu
suçların uzmanlaşmış mahkemelerde görülmesini sağlamak için Devlet Güvenlik
Mahkemelerinin kurulmasında yarar görüldüğünden" söz edilmektedir (Millet Meclisi
Tutanak Dergisi; Dönem 3 - Cilt 33 - Toplantı 4-794 S. sayılı Basmayazı, Sh.
8). İşte Adalet Bakanının öncelikle ve ivedilikle görüşme önerisinde ve Geçici
Komisyon raporunda kendisine gönderme yapılmış bulunan gerekçe budur. Komisyon
Başkanının önergesinde sözü geçen "önem" i de yine bu gerekçenin
belirlediği ortadadır. Öncelik ve ivedilik istem ve kararları için "DAHİLİ
NİZAMNAME" ce öngörülen gerekçe koşulunun Geçici Komisyon raporunda ve
Adalet Bakanı ile Komisyon Başkanının önerilerinde yerine getirilmiş olduğunu
kabule, raporda ve önergelerde yer alan açıklamalar elverişli niteliktedir. Öte
yandan, Anayasa buyruğuna dayanılarak Devlet bütünlüğünü, hür demokratik
düzeni, Cumhuriyeti ve Devlet güvenliğini korumak üzere hazırlanan ve Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluşunu ve yargılama yöntemini düzenleyecek olan bir
kanun tasarısının öncelik ve ivedilikle görüşülmesi önerilerinde içtüzüğün
aradığı gerekçe ve önemli neden koşullarının bir anlamda kendiliğinden var
olduğunu kabul etmek yerinde olacaktır.
Eldeki
işte öncelik ve ivedilik önerilerinin esaslı nedene dayandırılmış
sayılamıyacağı yolunda da bir görüş bulunduğu için, daha ayrıntılı bir açıklama
ve değerlendirme yapılması yerinde olacaktır.
Yukarıda
da değinildiği üzere, Anayasa'nın 85. maddesinin birinci fıkrası kuralı
uyarınca Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Meclisler çalışmalarını kendi
yaptıkları içtüzükler hükümlerine göre yürütmek durumundadırlar. Anayasa'nın bu
kuralından, içtüzük hükümlerine Yasama Meclislerince uyulmamış ve bu hükümlerin
yanlış, eksik uygulanmış olmasının olayla ilgili Kanunu kendiliğinden ve kesin
olarak Anayasaya aykırı duruma getireceği anlamı çıkarılamaz. Çünkü,
içtüzüklerin biçime ilişkin tüm hükümleri aynı önem derecesinde değildir.
Bunlar arasında Yasama Meclislerince verilen kararların geçerliği üzerinde
etkisi olabilecek nitelik taşıyanlar bulunduğu gibi, ayrıntı sayılabilecek
nitelikte bulunanlar da vardır, ilk kümeye gireceklere aykırı bir tutumun iptal
nedenini oluşturacağını, buna karşılık öteki biçim kurallarına uymamanın iptali
gerektirmeyeceğini kabul etmek yerinde olur. Anayasa'da gösterilmeyen ve yalnız
İçtüzükte bulunan biçim kuralları arasında böyle bir ayrım yapılması
zorunludur. Çünkü, İçtüzük'lerdeki bütün biçim kurallarına aşırı bağlılık
Yasama Meclislerinin çalışmalarını bir ölçüde ve gereksizce aksatabilir. İç
tüzük hükümlerine aykırı düşen işlemlerden hangilerinin iptal nedenini
oluşturacağı sorunu uygulanacak İçtüzük hükümlerinin önemine ve işin niteliğine
göre çözülecek ve yapacağı incelemeleri sırasında Anayasa Mahkemesince
değerlendirilip saptanacak bir konu olmaktadır. Mahkemenin bu yoldaki görüşü
şimdiye değin hep böyle olagelmiştir.
Anayasa
Mahkemesinin bu değerlendirmeyi yaparak konuyu bir çözüme bağlarken, yalnız
İçtüzük hükümlerinin önem ve niteliğini değil, bir de kendi görev ve yetki
sınırlarını ve bu sınırların olanaklarını gözönünde bulundurmasında zorunluluk
vardır. Anayasaya uygunluk denetimi Anayasaca Anayasa'nın biçim kurallarına
inhisar ettirilen veya kanunun yapısı yönünden öz üzerinde denetim olanağı
bulunmayan işlerde Anayasa Mahkemesinin İçtüzük kurallarını katı bir biçimde
ele alarak değerlendirmesini buna göre yapması doğal sayılmak gerekir. Diğer
yarıdan, öz yönünden de denetim yetkisinin veya olanağının bulunduğu konularda
mahkemenin işi aynı katılıkta ele alarak bir değerlendirmeye gitmesi
savunulamaz ve böyle bir görüş haklı da gösterilemez.
Şu
duruma göre 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisinde öncelik ve
ivedilikle görüşülmesi üzerinde bir değerlendirme yapılırken, işin esası
yönünden de Anayasa'ya uygunluk denetiminden geçirilmesi olanağı bulunduğu
için, ortada itiraz konusu kuralın biçim yönünden iptalini gerektirecek ölçü ve
nitelikte bir aksaklık bulunup bulunmadığı geniş ve esnek olarak ele alınıp
araştırılmalı ve bu arada, yukarıda yapıldığı gibi, sözgelimi öncelik ve
ivedilik önerileri gerekçe ve esaslı neden yönlerinden Komisyon raporu,
tasarının gerekçesi, tasarıya kaynaklık eden Anayasa değişikliği ve bunun
gerekçesi gibi belgelerin ışığı altında bir bütün olarak
değerlendirilebilmelidir.
Böyle
bir değerlendirme yapılınca, öncelik ve ivedilik kararlarının alınması
konusundaki yukarıdan beri tartışılan aksaklığın incelenen yasa kurallarının
biçim yönünden iptalini gerektirir bir nitelik ve ağırlık taşımadığı
kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Öte yandan, Millet Meclisinin 1/9/1973 günü
yürürlüğe giren yeni içtüzüğünde kanun tasarı ve tekliflerinin iki kez
görüşülmesi ilkesinin terkedilmiş ve tek görüşme yolunun tutulmuş olduğuna ve
bunun sonucu olarak da bir "ivedilik kararı" verme konusunun artık
Millet Meclisi görüşmelerinde kalmamış bulunduğuna burada işaret edilmesi
yerinde olacaktır.
Muhittin
Taylan, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu
yukarıda belirtilen gerekçeye katılmamakla birlikte itiraz konusu kuralların
biçim yönünden iptalleri gerekmediği sonucunda birleşmişlerdir.
2-
Cumhuriyet Senatosundaki öncelik ve ivedilik işlemleri:
İtiraz
konusu kuralları içeren 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarı Cumhuriyet
Senatosunda da öncelik ve ivedilikle, başka deyimle gündemdeki sırasından önce
ve bir kez görüşülüp kabul edilmiştir. Tasarıyı inceleyen Cumhuriyet Senatosu
Millî Savunma, Anayasa ve Adalet Komisyonlarının öncelik ve ivedilikle görüşme
önerileri bulunduğu gibi. Genel Kurulda görüşmelerin başlayacağı 25/6/1973
günlü, 77. Birleşimin Üçüncü Oturumunda Adalet Bakanı da bu konuda bir önerge
vermiştir.
1773
sayılı Kanuna ilişkin tasarının Cumhuriyet Senatosunda öncelik ve ivedilikle
görüşülmesiyle ilgili olarak üzerinde durulması gerekli üç sorun göze
çarpmaktadır. Bunlar aşağıda ayrı ayrı ele alınarak tartışılacaktır :
a)
Öncelik ve ivedilik önergesinin yeniden okutulmaksızın oylanması işlemi:
Cumhuriyet
Senatosu Tutanak Dergisine göre, (Toplantı 12 - Cilt 12-Sh. 630 - 632)
25/6/1973 günlü 77. Birleşimin Üçüncü oturumu saat 20.30 da açılmış; önce başka
bir kanun tasarısı oylanarak kabul edilmiş, daha sonra 1773 sayılı Kanuna
ilişkin tasan için Adalet Bakanının verdiği öncelik ve ivedilik önergesi
okunmuştur. Bunun üzerine kimi üyeler ayağa kalkarak çoğunluğun bulunmadığını
ileri sürmüş ve yoklama yapılmasını istemişlerdir. Yapılan yoklama sonunda
Başkan çoğunluğun bulunmadığını bildirerek 21.30 da toplanılmak üzere oturumu saat
20.55 de kapatmıştır.
Dördüncü
oturum açılınca yoklama yapılmış; Başkan çoğunluğun bulunduğunu açıklamış;
öncelik ve ivedilik önergesinin daha önceki oturumda okunmuş bulunduğundan söz
ederek, yeniden okutmaksızın öncelik ve ivedilik önerilerini ayrı ayrı oya
koymuş ve kabul edildiklerini belirtmiştir. Bundan sonra tasarının tümü
üzerinde görüşme açılmıştır.
Anayasa'nın
86. maddesinin birinci fıkrasına göre, her Meclis üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile toplanır ve Anayasa'da başkaca hüküm yoksa, toplantıya
katılanların salt çoğunluğu ile karar verilir. Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün
52. maddesinde de üye tamsayısının salt çoğunluğu bulunmadıkça görüşmeye
başlanamıyacağı yazılıdır. Söz konusu öncelik ve ivedilik önergesi toplantı
yetersayısının bulunmadığı bir oturumda okunmuş ise bu okumanın geçerli
sayılması düşünülemez ve daha sonraki oturumda oylamaya konulmazdan önce
okutulması gerekir.
Cumhuriyet
Senatosu Genel Kurulunun 25/6/1973 günlü, 77. Birleşiminin Üçüncü Oturumunun
başında yoklama yapılmamış ve yetersayı da olmadığı ileri sürülmemiştir. Bu,
Başkanlık Divanınca yetersayı olup olmadığında bir kuşkuya düşülmediğini ve
saat 20.30 da Genel Kurulda çoğunluk bulunduğunu gösterir. Saat 20.55 de ise
çoğunluğun bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
Kimi
üyelerin çoğunluk bulunmadığını ileri sürerek istemde bulunmaları üzerine
yapılan yoklama, ancak yapıldığı andaki durumu saptar. Daha önce ve özellikle
söz konusu öncelik ve ivedilik önergesinin okunması sırasında çoğunluk
bulunmadığına kanıtlık edemez. Kimi üyelerin yetersayı üzerinde titizlikle
durarak çoğunluk kalmadığı kanısına varır varmaz yoklama istemelerine
bakılırsa, baştan böyle bir durum olsaydı daha önergenin okunmasına
girişilirken yoklama isteneceğini düşünmek yerinde olurdu. Üyelerin bu türlü
bir girişimde bulunmamasını, önerge okunurken yetersayının bulunmakta olduğunu
anlatacak bir davranış saymak gerekir. O halde tersi saptanmadığına göre,
önergenin okunduğu sırada Genel Kurulda çoğunluğun bulunduğunu kabul etmek
zorunludur. Onun için de öncelik ve ivedilik önergesinin dördüncü durumda
yeniden okunmaksızın oya sunulmasında bir usulsüzlük bulunduğu ve itiraz konusu
kuralların biçim yönünden iptalini gerektirir bir nedenin oluştuğu düşünülemez.
Ahmet
Akar, Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
b)
Önerge üzerinde söz verilmeden oylamaya gidilmesi sorunu :
Cumhuriyet
Senatosu içtüzüğünün 47. maddesine göre, ivedilik önergesi, lehinde ve
aleyhinde birer üyeye söz verilerek, işari oyla kabul veya reddedilir. 1773 sayılı
Kanuna ilişkin tasarının ivedilikle görüşülmesi önerisi oylanmadan önce Başkan
lehte, aleyhte konuşacak kimse bulunup bulunmadığını sormaksızın oylamaya
geçmiştir (Aynı Tutanak Dergisi, Sh. 632).
Cumhuriyet
Senatosu üyelerinin haklarını ve yetkilerini, kendi tüzüklerini ve bu arada
İçtüzüğün 47. maddesi kuralım bilmeleri doğal ve olağandır. Tutanak Dergisine
göre, bu kurala dayanarak söz isteyen çıkmamış ve oylamaya girişilmesine de bu
yönden bir itirazda bulunulmamıştır. Şu durumda ve işin niteliğine göre
Başkanın üyelere konuşma hakları bulunduğunu hatırlatmaması ve lehte, aleyhte
söz isteyen bulunup bulunmadığını araştırmamasını, itiraz konusu kuralların
biçim yönünden iptalini gerektirir önem ve ağırlıkta bir aksaklık saymağa
olanak bulunmadığı ortadadır.
c)
Öncelik ve ivedilik önergesinin kavram ve içeriğinden doğan durum :
Cumhuriyet
Senatosu İçtüzüğünde de (madde 69, 44) kanun tasarı ve tekliflerinin iki kez
görüşülmesi kural olarak kabul edilmiştir. Hangi tasarıların tek görüşmeye
bağlı tutulacağı, iki görüşmeye bağlı tasarıların ve tekliflerin bir kez
görüşülmesiyle nasıl edinilebileceği ve gündemdeki sıraların değiştirilme
yöntemi ayrık hükümler halinde ayrıca gösterilmiştir (madde 46, 47, 48, 45).
Bir kanun tasarısının veya teklifinin bir kez görüşülmesiyle yetinilmesi için
Hükümetin, teklif sahibinin veya ilgili Komisyonun ivedilik kararı verilmesini
istemesi, ortada Yasama Meclisinin kabul edeceği esaslı bir nedenin bulunması,
istemin yazılı ve gerekçeli olması; gündem sırasının değiştirilebilmesi için de
Hükümetin veya Komisyonun yazılı ve gerekçeli bir öneri ile öncelikle görüşme
kararı istemesi Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün yukarıda sayılan maddelerinde
kurala bağlanmış bulunmaktadır.
1773
sayılı Kanuna ilişkin tasarı için Cumhuriyet Senatosunda öncelik ve ivedilikle
görüşme isteyen Millî Savunma Komisyonunun 18/6/1973 günlü, 1/205-12 sayılı
raporunda "Kanunun ehemmiyetine binaen", Anayasa ve Adalet
Komisyonunun 19/6/1973 günlü, 1/205-51 sayılı raporunda "Tasarının bir
Anayasa gereği olması"; Adalet Bakanının önergesinde ise "Kanun
tasarısının kanunlaşmasının bir Anayasa gereği bulunması ve özellikle bu
mahkemelerin kuruluşuna ilişkin Anayasa değişikliğinin gerekçesinde öngörülen
mucip sebepler muvacehesinde" sözleri gerekçe ve esaslı neden olarak yer
almıştır (Aynı Tutanak Dergisi: Sh. 631 ve 284 S. sayılı Basmayazı). Yukarıda
(Kararın V/A-1 bölümü) Millet Meclisi Genel Kurulunun verdiği öncelik ve
ivedilik kararları dolayısiyle söylenenlerin tümü burada da geçerli ve sorunu
aydınlatıp çözmeye yeterli olduğu için bunların tekrarlanmasına gerek
görülmemiştir. Cumhuriyet Senatosu Genel Kurulunda oylanan öncelik ve ivedilik
önergesinin kapsamı ve içeriği itiraz konusu kuralların biçim yönünden iptalini
gerektirir nitelikte değildir.
Muhittin
Taylan, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Nihat O. Akçakayalıoğlu bu
görüşe katılmamışlardır.
3-
Özetleme :
Yukarıdan
beri ayrıntılariyle belirtildiği üzere, 1773 sayılı Kanunun biçim yönünden Anayasa'ya
aykırılığı saptanmadığına göre, bu Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (A)
ve 10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bentlerinin, yine yukarıda
açıklanan karşıoylar saklı tutularak, biçim yönünden Anayasa'ya aykırı
olmadığına karar verilmelidir.
B-
İtiraz konusu Yasa kurallarının esas yönünden Anayasa'ya aykırılığı sorunu:
Anayasa,
136, maddesinin birinci fıkrasında; mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri,
işleyişi ve yargılama usulleri konularının kanunla düzenlenmesini öngördüğü halde,
15/3/1973 günlü, 1699 sayılı Kanunun 3. maddesiyle 136. maddeye konulan ek
ikinci fıkra ile Devletin ülkesi ve milletiyle bütünlüğü, hür demokratik düzen
ve nitelikleri Anayasa'da belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan
doğruya Devlet güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli Devlet
Güvenlik Mahkemelerini kurmuş, böylece birinci fıkradaki genel ilkeden
ayrılarak bu mahkemelerin görev alanını kesin ve keskin sınırlarla
belirtmiştir.
Yine,
1699 sayılı Kanunla 136. maddeye eklenen yedinci, yani son fıkra ile Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin kuruluşu ve işleyişi, görev ve yetkileri ve yargılama
usulleriyle ilgili diğer hükümlerin kanunla gösterilmesi, öngörülmüştür. 136.
maddeye eklenen bu ikinci ve son fıkralar bir arada ele alınıp incelendikte,
görev konusunda Yasa Koyucuya düşen iş ortaya çıkmaktadır. Yasa Koyucu, Devlet
Güvenlik Mahkemeleri için kendiliğinden bir görev alanı saptayacak değildir;
zaten Anayasa'ca belli edilmiş bulunan görev alanına anayasal sınırlar içinde
girecek suçlan belirlemekle yetinmek zorundadır. Bu sınırı değiştirmek, hele
genişletmek yoluna gittiğinde oluşacak olan yasa kuralının Anayasa buyruğu ve
yönergesi ile çatışır ve çelişir duruma düşeceği ortadadır.
Anayasa'nın
fıkra eklemek yolu ile değiştirilen 136. maddesinin son fıkrası uyarınca
çıkarılmış bulunan 26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunun "görev" başlıklı II.
bölümünün 9. maddesinde, bu mahkemelerin görevine giren suçlar açıklanmış, 10.
maddesinde ise savaş ve sıkıyönetim, hallerinde askerî mahkemelerin görevlerine
ilişkin hükümler, Anayasa'nın 136. maddesine uygun olarak saklı tutulmakla
birlikte, 9. maddedeki hükümler çerçevesinde askerî yargı ile ilgili suçlara
hangi durumlarda Devlet Güvenlik Mahkemelerince bakılacağı konusu
düzenlenmiştir.
1773
sayılı Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrası üç bentten oluşmakta olup,
bunlardan (A) işaretli bentte nitelikleri bakımından doğrudan doğruya Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin görevine girdiği Yasa Koyucu tarafından kabul edilen
suçlar gösterilmiş ve bu arada, konumuzla ilgili bulunan Türk Ceza Kanununun
135. maddesi de bunlar arasında yer almış bulunmaktadır. Buna karşılık, kanunun
9. maddesinin (B) işaretli bendinde ise, Türk Ceza Kanununda yazılı bir bölüm
suçlar ile diğer bazı kanunlarda yazılı bir bölüm suçlar, Devletin ülkesi ve
milletiyle bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasa'da belirtilen
Cumhuriyet aleyhine işlenmeleri ve doğrudan doğruya Devlet Güvenliğini
ilgilendirmeleri koşulu altında, Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanı
içine sokulmuşlardır.
Öte
yandan, Askerî Ceza Kanununun 3914 sayılı Kanunla değişik 57. maddesinin (2)
sayılı fıkrasiyle suç ve ceza yönünden yapılan gönderme nedeniyle Türk Ceza
Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan suçların bu maddede
gösterilen cezalarla cezalandırılması gerekmektedir. Bu bakımdan 1773 sayılı
Kanunun "Askerî Yargı ile ilgili suçlarda görev" başlıklı 10.
maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendinde de "Askerî Ceza Kanunun
...... 57. maddesinin son (Yani 2 sayılı) fıkrasında ......... yazılı suçları
asker olmayan kişiler müstakillen veya asker kişilerle müştereken
işlerlerse;" deyimi ile dolaylı olarak yine Türk Ceza Kanununun 135.
maddesinin birinci fıkrasına, bu kez görev yönünden bir gönderme yapılmış
bulunmaktadır.
Bu
durum karşısında, suç yönünden kendisine Askerî Ceza Kanununun değişik 57.
maddesinin (2) sayılı fıkrası hükmüle göndermede bulunulan Türk Ceza Kanununun
135. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan yasak eylemler, 1773 sayılı
Kanunun 9. maddesinin (A) işaretli bendinde nitelikleri bakımından Devlet
Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına doğrudan doğruya giren suçlar arasında
sayıldığından ve öbür yandan 1773 sayılı Kanunun 10. maddesinin ikinci
fıkrasının (B) işaretli bendi ile görev yönünden askerî yargı alanı dışına alınarak
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına sokulduğundan, 30/4/1974 günlü
sınırlama kararı uyarınca her iki yönden sadece, Türk Ceza Kanununun 135.
maddesinin birinci fıkrasına uyan yasak eylemlerin 1773 sayılı Kanunun 9.
maddesinin (A) işaretli bendinde yer alıp almayacağının, yani, 07. nitelikleri
bakımından Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görevine doğrudan doğruya girip
giremiyeceğinin tartışılmasiyle yetinilmesi gerekmektedir. Böyle bir saptamada
Yasa Koyucu tarafından yapılan değerlendirmede, nitelikleri yönünden esasen
Anayasa'nın 136. maddesinin ikinci fıkrasındaki tanımlamaya girmekte olan yasak
eylemleri 1773 sayılı Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (A) işaretli
bendine ve nitelikleri yönünden bu tanımlamaya uymamakla birlikte o tanımlama
çerçevesinde işlenmeleri ve doğrudan doğruya Devlet güvenliğini
ilgilendirmeleri koşuluyla diğer bir bölüm yasak eylemleri aynı maddenin
birinci fıkrasının (B) işaretli bendine yerleştirmek yolunun izlendiği
anlaşılmaktadır. Şu halde bu işte Mahkememizin sınırlandırma kararı uyarınca
söz konusu olan Türk Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrasında
tanımlanan yasak eylemlerin Türk Ceza Kanununda bulunduğu yerden başka,
niteliği de incelenerek sonucuna göre 1773 sayılı Kanunun 9. maddesinin birinci
fıkrasının (A) işaretli bendine sokulmasının yerinde olup olmadığının belli
edilmesiyle itiraz konusunun çözümü sağlanmış olacak demektir.
Türk
Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrasında yazılı yasak eylemlerin
öğelerine gelince: Bir yere girilmesi usulünce yasaklanmış olacak, yasak
Devletin askerî yararları gereği konulmuş bulunacak, yasak bilinir ve anlaşılır
nitelik taşıyacak, böyle bir yasak yere bir hata sonucu değil, bilerek ve
istenerek, yani kasten girilecek ve üstelik giriş gizlice veya iğfal ile
yapılacaktır. Bu öğelerin incelenmesi sonunda Yasa Koyucunun, bu biçimde
oluşacak bir giriş eyleminde casusluk olasılığı durumunu varsaydığı
anlaşılmaktadır. Bu biçim bir yasakla, esasında Devletin yurt savunmasını
kolaylaştırmak amacıyla Silahlı Kuvvetlerce konulan kurallara uyulmasını
sağlamak, uluslararası durumun ortaya çıkardığı güvensizlik havası içerisinde
askerî sırlara karşı yapılacak hıyanetlerin Millî Savunma kuvvet ve
vasıtalarına verebileceği zarar ve tehlikeleri ve ülke içinde yapılması olasılığı
bulunan hiddetleri ve böyle kötü niyetler güden kişilerin askerî yararlan ve
dolayısiyle Devletin güvenliğini bozacak çalışmalarını önlemek ereğiyle
21/6/1927 günlü, 1110 sayılı "Askerî Memnu Mıntıkalar Kanunu" ile
düzenlenen ve girişi çıkışı askerî makam ve mercilerin iznine bağlanmış ve
usulünce saptanmış yasak yerlere veya toprak, su veya hava mıntıkalarına
gizlice veya iğfal ile girilmesinin suç sayılmasiyle, başta Devletin askerî
yararlarının ve dolayısiyle Devletin güvenliğinin korunmak istendiği ortadadır.
"Devletin
askerî yararı gereği olarak girilmesi yasaklanmış yerlere veya toprak, su veya
hava bölgelerine gizlice veya iğfal ile girme" eylemleri Türk Ceza
Kanununun cürümlere ilişkin ikinci kitabında (Devletin Şahsiyetine Karşı
Cürümler) adını taşıyan birinci babın (Devletin arsıulusal şahsiyetine karşı
cürümler) i kapsayan 125-145 İnci maddeleri arasında yer almaktadır. Bu
maddelerden büyük bir bölümü nitelikleri esas alınarak 135. madde ile birlikte
1773 sayılı Kanunun 9. maddesinin birinci fıkrasının (A) İşaretli bendine
konulmuş ve bir bölümü de aynı maddenin (B) işaretli bendine sokulmuştur.
Devletin
şahsiyetine karşı cürümler, genel olarak, Devletin dış ve iç güvenliğine karşı
işlenen ve nitelikleri bakımından siyasî olan suçlardır. Nitekim evvelce bu
başlığın adı (Devletin Emniyetine Karşı işlenen Cürümler) biçiminde iken,
sonradan Batı Kara Avrupasında yenilenen ceza yasalarındaki eğilime uyularak
(Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler) biçiminde değiştirilmiştir. Esasta
Devletin ana siyasal yararları iç ve dış olmak üzere iki türlüdür. Bu nedenle
Devletin şahsiyeti (Ulusal) ve (Uluslararası) bakımlardan sözkonusu
edilmektedir. Böylece Ceza Kanununda (Devletin Şahsiyetine Karşı Cürümler),
biri (Devletin arsıulusal şahsiyetine karşı cürümler) ve öteki de (Devlet
kuvvetleri aleyhine cürümler) olmak üzere başlıca iki bölüm halinde
düzenlenmişlerdir.
Ancak
bir yasak eylemin (Devletin arsıulusal şahsiyetine) veya (Devlet kuvvetleri
aleyhinde) cürümler fasıllarında yer alması, onun böylece belirecek niteliği
bakımından salt Devlet güvenliğini doğrudan doğruya ilgilendirdiğini kabule
yeter neden sayılamaz. Onların öz nitelikleri de bu tanıma uymalıdır. Türk Ceza
Kanununun 125 ilâ 173. maddelerinden oluşan bu iki fasıl hükümleri arasında yer
alan bazı yasak eylemlere 1773 sayılı Yasa'nın 9. maddesinin birinci fıkrasının
(B) bölümünde yer verilmesi bu görüşü doğrulamaktadır. Nitekim, 1699 sayılı
Kanunun görüşülmesi sırasında Anayasa'nın 136. maddesinin ikinci fıkrasında
sözü edilen (Devlet güvenliği) kavramı ile Türk Ceza Kanununda bulunan
(Devletin arsıulusal şahsiyetine karşı işlenen cürümleri başlığının birbirinden
tamamen ayrı olduklarına işaret edilmiştir. O halde, bir yasak eylemin soyut
olarak Türk Ceza Kanununun sözü geçen fasıllarında yer alması, onun Anayasa'nın
136. maddesinde nitelikleri tanımlanan suçlardan sayılmasına yeterli değildir.
Esas, suçun Anayasa'nın 136. maddesinin ikinci fıkrasında yapılmış bulunan
tanımlamanın kapsamına girip girmediğinin saptanmasıdır.
Yukarıdaki
açıklamalara göre, askeri yararlan korumak amacı güdülmesi yönünden, bu
yararların niteliğinin incelenmesi gerekmektedir.
Devletin
askeri yararları; Devletin bağımsızlığı, bütünlüğü, egemenliği, güvenliği ve
onuru gibi onun uluslararası kişiliğine karşı bozucu veya zayıflatıcı veyahut
engelleyici nitelikte casusluk, bozgunculuk ve benzeri suçları önlemeyi, yani
Devletin dış ve iç güvenliğini sürdürmeyi ve sağlamayı gerektirir. Buna karşı
olan her türlü eylem ve işlemlerin askerî yararlara zarar verdiğinde ve böylece,
Devletin ülkesi ve milleti ile bütünlüğüne karşı dahi olduklarından kuşku
gösterilemez.
Türk
Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrasında tanımlanan ve Devletin askerî
yararlarını koruma amacını güden yasak eylemlerin Devlet güvenliğini doğrudan
doğruya ilgilendirip ilgilendirmediğine gelince: Bir suçun genel olarak
doğrudan doğruya Devlet güvenliğini ilgilendirir nitelikte sayılabilmesi için,
Devletin kendi yararlarını, varlığını, idaresini, çalışmasını ve korunmasını
bozması ve böyle bir eylem ile bozulan yarar arasına başka bir yasak eylemin
girmemiş olması gerekir. Askerî yasak bölgeye gizlice veya iğfal ile girilmesi
suçunun Devletin yukarıda açıklanan askerî yararlarını bir casusluk olasılığı
durumu ile doğrudan doğruya tehdit etmesi veya tehlikeye sokması nedenleriyle,
Devlet güvenliğine yönelik bulunduğu ortadadır.
O
halde, bu suçun, Anayasa'nın 136. maddesinde tanımlamayı ölçü olarak
kullanmadan da, kendi yapısında esasen aynı koşullan taşıdığı söylenebilir.
Burada, suçun işlenmesiyle bozulacak olan yasaklayıcı kural, aslında bir
casusluk olasılığı durumu karşısında Devletin askeri yararlarını ve bu yoldan
Devletin güvenliğini korumak amacıyla konulmuş bulunduğundan, eylemin artık
başka bir biçimde işlenmesi olasılığı öne sürülemez. Ancak, eylem sahibinin
hareketinde askerî amaçlarla kanuna uygun biçimde saptanmış yasak bölgeye
kanunun tanımlamasındaki gibi gizlice veya iğfal ile girme öğeleri oluşmamışsa
yasağın bozulmadığı düşünülebilir.
Özetlenecek
olursa, 26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Kanunun 9. maddesinin (A) işaretli
bendinin Türk Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrası ve aynı Kanunun
10. maddesinin (B) işaretli bendinin de Askerî Ceza Kanununun 57. maddesinin
(2) sayılı fıkrası yoliyle yine Türk Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci
fıkrası yönlerinden Anayasa'ya aykırı olmadığı yukarıda gösterilen gerekçelerle
saptandığından, itirazın reddine karar verilmelidir.
VI-
SONUÇ :
I-
1. 11/7/1973 günlü, 14591 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 26/6/1973 günlü,
1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri
Hakkındaki Kanuna ilişkin tasarının Millet Meclisindeki öncelik ve ivedilikle
görüşülmesi istemlerinin itiraz konusu kuralın biçim yönünden iptalini
gerektirmediğine sonuçta oybirliği ve gerekçede Muhittin Taylan, Ahmet Akar,
Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Nihat Oktay Akçakayalıoğlu'nun karşıoyları ve
oyçokluğu ile;
2.
1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarının Cumhuriyet Senatosunda öncelik ve
ivedilikle görüşülmesiyle ilgili olarak;
a)
25/6/1973 günlü, 77. Birleşiminin 4. oturumunda öncelik ve ivedilik önergesinin
yeniden okunmadan oylanmasının itiraz konusu kuralın biçim yönünden iptalini
gerektirmediğine Ahmet Akar, Muhittin Gürün ve Nihat Oktay Akçakayalıoğlu'nun
karşıoyları ve oyçokluğu ile;
b)
Söz konusu önergenin, lehte, aleyhte konuşacak kimse bulunup bulunmadığı
sorulmadan Başkanlıkça oya konulmasının itiraz konusu kuralın biçim yönünden
iptalini gerektirir nitelikte bir aksaklık olmadığına oybirliğiyle;
c)
Oylamaya konu olan öncelik ve ivedilik önergesinin kapsam ve içeriğinin İtiraz
konusu kuralın biçim yönünden iptalini gerektirir nitelikte olmadığına Muhittin
Taylan, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Nihat Oktay
Akçakayalıoğlu'nun karşıoyları ve oyçokluğu ile;
3.
Böylece yukarıda açıklanan karşıoylar saklı kalmak üzere itiraz konusu kuralın
biçim yönünden Anayasa'ya aykırı olmadığına;
II-
26/6/1973 günlü, 1773 sayılı Kanunun 9. maddesinin (A) işaretli bendinin Türk
Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrası ve aynı Kanunun 10. maddesinin
(B) işaretli bendinin de Askerî Ceza Kanununun 57. maddesinin 2 sayılı fıkrası
yoluyla yine Türk Ceza Kanununun 135. maddesinin birinci fıkrası yönlerinden
Anayasa'ya aykırı olmadığına ve itirazın reddine 15/7/1974 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
Muhittin
Taylan
|
Başkanvekili
Kani
Vrana
|
Üye
Kemal
Berkem
|
Üye
Şahap
Arıç
|
|
|
|
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
Üye
Ahmet
Akar
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Abdullah
Üner
|
|
|
|
|
Üye
Ahmet
Koçak
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
Üye
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
Ahmet
Salih Çebi
|
|
|
|
Üye
Şevket
Müftügil
|
Üye
Nihat
O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet
H. Boyacıoğlu
|
KARŞI
OY YAZISI
1)
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama usullerine ilişkin Yasama
Millet Meclisi görüşmesinde uygulanan "öncelik" ve
"ivedilik" usulleri Millet Meclisinin 1/9/1973 gününde yürürlüğe
giren yeni içtüzüğü ile terkedilmiş ve bunun sonucu olarak ivedilik kararı
verilmesine artık yer kalmamış olması karşısında bir iptal nedeni sayılmaması
gerekir. Çoğunluğun görüşüne bu gerekçe ile katılıyorum.
2)
Cumhuriyet Senatosunda, ivedilik usulüne aykırı davranılmış olması itiraz
konusu kuralların biçim yönünden iptalini gerektirir niteliktedir. Bu konu
Anayasa Mahkemesi'nin daha önce incelediği davalarda da ele alınmış ve
17/1/1972 günlü ve 1972/1649 sayılı 26/3/1974 günlü ve 1973/32, 1974/11 sayılı
ve 21/5/1974 günlü ve 1974/8-19 sayılı kararlara ekli karşıoy yazılarında daha
geniş ve ayrıntılı olarak açıklanmış bulunduğundan burada yeniden ele
alınmasında yarar görülmemiştir.
Bu
nedenlerle kararın sonuç bölümünün birinci fıkrasının gerekçesine ve ikinci
fıkrasının (c) bendindeki çoğunluk görüşüne karşıyım.
KARŞI
OY YAZISI
l-
Millet Meclisinin 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarı üzerindeki öncelik ve
ivedilik işlemleri :
9.
maddesinin (A) işaretli bendi ile 10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli
bendinin Anayasa'ya uygunluk denetimi yapılan 26/6/1973 günlü, 1773 sayılı
Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanuna
ilişkin Tasarı Millet Meclisinde öncelik ve ivedilikle görüşülüp kabul
edilmiştir.
Anayasa'nın
85. maddesine göre Türkiye büyük Millet Meclisi ve Meclisler çalışmalarını
kendi yaptıkları içtüzüklerin kuralları uyarınca yürütürler. Yine Anayasa'nın
geçici 3. maddesi gereğince Millet Meclisinin toplantı ve çalışmalarında kendi
içtüzüğü yapılıncaya değin uygulanması gerekli olan ve Millet Meclisi
içtüzüğünün yürürlüğe girdiği 1/9/1973 gününe dek ve bu arada 1773 sayılı
Kanıma ilişkin tasarı ile ilgili toplantı ve çalışmalar sırasında da uygulanma
alanında kalan Türkiye Büyük Millet Meclisinin 27 Ekim 1957 tarihinden önce
yürürlükteki içtüzüğünün (l Kasım 1956 günlü Dahilî Nizamname) 99., 78.
maddelerinde kanun tasarı ve tekliflerinin iki kez görüşülmesi kural olarak
kabul edilmiş; gündemlerin düzenlenmesinde izlenecek sıra saptanmış; hangi
tasarıların tek görüşmeye bağlı tutulacağı, iki görüşmeye bağlı tasarı ve
tekliflerin bir kez görüşülmesi ile nasıl yetinilebileceği ve gündemdeki
sıraların bozulması yöntemi istisna hükümleri halinde ayrıca gösterilmiştir.
Bir
kanun tasarı veya teklifinin bir kez görüşülmesiyle yetinilmesi için o tasarı
veya teklif Yasama Meclisine sunulurken veya birinci görüşmesinden önce
Hükümetin, teklif sahibinin yahut ilgili komisyonun ivedilik kararı verilmesini
istemesi, ortada Yasama Meclisinin kabul edeceği esaslı bir nedenin bulunması,
istemin yazılı ve gerekçeli olması gereklidir (Dahilî Nizamname : madde 70, 71,
72).
Gündem
sırasının bozulabilmesi, başka deyimle bir kanun tasarı veya teklifinin gündemdeki
öteki işlerden önce görüşülebilmesi için de Hükümetin veya komisyonunun
öncelikle görüşme kararı istemesi, istemin yazılı ve gerekçeli olması, Meclisin
de o yolda karar vermesi koşulları vardır. (Dahilî Nizamname: madde 74).
Öncelik
ve ivedilik istemi ve kararlan için İçtüzüklerce öngörülen gerekçe koşulu bir
kanunun geçerliği üzerinde etkili olabilecek nitelikte önemli ve esaslı biçim
kurallarındandır. Kurala aykırı tutum o kanunun biçim yönünden iptali nedenini
oluşturur. Anayasa Mahkemesi'nin bu karşıoy yazısının ilişkin bulunduğu
21/5/1974 günlü, 1974/8-19 sayılı kararında da söz konusu koşulun önemi
benimsenmekte olduğu; ancak Anayasa'ya uygunluk denetiminin esas yönünden de
yapılabilmesi yetkisi veya olanağının bulunduğu işlerde ölçünün katı değil geniş
ve esnek olarak ele alınması görüşü savunulduğu için burada öncelik ve ivedilik
istem ve kararları bakımından İçtüzüklerde öngörülen gerekçe koşulunun neden
bir kanunun geçerliliğini etkileyecek nitelikte önemli ve esaslı biçim
kurallarından sayılması gerektiği üzerinde ayrıntılara girilip tartışma ve
çözümlemelere gidilmesine yer ve gerek yoktur.
Sırası
gelmişken, tıpkı 1773 sayılı Yasada olduğu gibi öncelik ve ivedilik konularında
İçtüzük kurallarına aykırı davranıldığı için 17/3/1972 günlü, 1576 sayılı
Kanunun biçim yönünden Anayasa'ya aykırı görülerek iptaline gidilmiş olduğuna
değinilmesinde yarar vardır. (6/4/1972 günlü, 1972/13-18 sayılı Anayasa
Mahkemesi kararı 7/4/1972 günlü, 14152 mükerrer sayılı ve 24/7/1972 günlü,
14255 sayılı Resmî Gazeteler) Bir tüzük kuralının Yasama Meclislerince verilen
kararın geçerliği üzerinde etkili olabilecek nitelik taşıdığı ve kurala aykırı
düşen işlemin biçim yönünden iptal nedeni sayılacağı Anayasa Mahkemesince
saptanmışsa bu ölçünün bütün benzerî durumlarda geçerli olması gerekir.
Kanunların
kümelendirilip bir bölümü için biçim yönünden iptal nedeni sayılan durumların
öteki bölüm kanunlar için iptali gerektirmez nitelikte görülmesi hukukça itibar
edilebilir ve savunulur bir tutum olamaz.
1773
sayılı Kanuna ilişkin tasarı için Millet Meclisi 114 sayılı Geçici Komisyonunun
29/5/1973 günlü, 1/831-2 sayılı raporunda "öncelik ve ivedilik ve
gündemdeki tüm işlere takdimen görüşülme" kararı istendiği
anlaşılmaktadır. Burada gerekçe "Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
kuruluşundaki maksat ve Anayasa'da öngörülen mucip sebepler muvacehesinde
tasarının bir an önce kanunlaşmasını teminen" sözleriyle açıklamıştır.
(Millet Meclisi Tutanak Dergisi: Dönem: 3, Cilt 38, toplantı 4,897 S. sayılı
basmayazı: sayfa 10, 11)
Millet
Meclisinde 13/6/1973 günlü 126. Birleşimin başında tasarının tümü üzerinde
görüşmelere geçilmeden önce de Adalet Bakanı ve 114 sayılı Geçici Komisyon
Başkanı ayrı ayrı önergelerle "öncelik ve ivedilikle ve gündemdeki öteki
işlere takdimen görüşülme" kararı istemişlerdir. Gerekçeler; Adalet
Bakanının önergesinde "kanunlaşmanın bir Anayasa gereği bulunması ve
özellikle bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin Anayasa değişikliğinin
gerekçesinde öngörülen mucip sebepler muvacehesinde", Komisyon Başkanının
önergesinde ise "raporda belirtilen gerekçelerle ve önemine binaen"
diye belirlenmektedir. (aynı dergi, sayfa 701-702).
Görülüyor
ki 114 sayılı Geçici Komisyon raporunda Devlet Güvenlik Mahkemelerinin
kurulması ile güdülen ereğe ve Anayasa değişikliğinin gerekçesine
dayanılmıştır. Adalet Bakanının önergesinde yine Anayasa değişikliği
gerekçesine gönderme yapılmakla birlikte kanunun çıkmasının Anayasa gereği
olduğuna değinilmektedir. Komisyon Başkanının önergesinde ise rapordaki
gerekçelere gönderme yapılması ile yetinilmekte ve "önemine binaen"
gibi yuvarlak bir deyim kullanılmaktadır.
Düzenlenme
nedeni ne olursa olsun her kanun tasan veya teklifinin kendine göre bir önemi
vardır ve bu önemin gerek gerekçede gerekse Komisyon raporlarında belirtilmesi
olağan ve zorunlu olduğu gibi tasarı veya teklifin getirdiği düzenlemenin
belirli süreler içinde kanunlaşması için Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş bulunduğu da ortadadır, içtüzüklerin aradığı ve üstünde titizlikle
durduğu ise, ivedilik ve öncelik kararı verilebilmesi için esaslı bir nedenin
ve gerekçenin varlığı, bunların da önerilerde açıklanmış olmasıdır. Kaldı ki
bir kanun tasan veya teklifinin konusunun önemli oluşu onun olağan yöntemlerle
ve konunun öneminin gereklerine uygun olarak ağır ağır, dikkat ve teenni ile
incelenip görüşülmesini zorunlu kılar.
Özetlenecek
olursa durum şudur: 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarı Millet Meclisinde
görüşülürken gerekçesiz istemler üzerine öncelik ve ivedilik kararlan verilerek
Dahilî Nizamnamenin 70., 71., 74. maddelerine aykırı davranılmıştır. Bu
davranış kararlan değersiz ve hükümsün bıraktığı için ana kurallardan ayrılma
ve tasarının gündemdeki sırası gelmeden ve bir kez görüşülmesi işlemi de
böylece hukukî dayanaktan yoksun kalmış ve Dahilî Nizamnamenin 99. maddesinde
yer alan kurala da ayrıca aykırı düşülmüştür. Anayasa'nın 85. maddesinin
birinci fıkrası ile çelişen bu durum 1773 sayılı Kanunu biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı kılar ve dolayısıyle bu kanunun itiraz konusu 9. maddesinin
(A) işaretli bendi ile 10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendinin
biçim yönünden iptalini gerektirir. Ancak Millet Meclîsinin 1/9/1973 günü
yürürlüğe giren içtüzüğünde kanun tasarı ve tekliflerinin iki kez görüşülmesi
ilkesinin bırakılmış ve tek görüşme yolunun tutulmuş, bunun sonucu olarak da
"ivedilik kararı verme" konusunun artık kalmamış bulunması
dolayısiyle ve daha aşağıda görüleceği üzere Cumhuriyet Senatosundaki öncelik
ve ivedilik işlemlerindeki aksaklık ayrıca itiraz konusu kuralı biçim yönünden
Anayasa'ya aykırı düşürür ve iptalini gerektirir nitelikte bulunduğu için
yukarıda açıklanan nedenlerle iptale gidilmesinde hukukî bir yarar
bulunmadığından biçim yönünden iptal gerekmediği sonucunda çoğunlukla
birleşilmiştir.
2.
Cumhuriyet Senatosundaki öncelik ve ivedilik işlemleri:
a)
Öncelik ve ivedilik önergesinin yeniden okutulmaksızın oylanması:
Bu
karşıoy yazısının ilişkin bulunduğu 21/5/1974 günlü, 1974/8-19 sayılı Anayasa
Mahkemesi kararında belirtildiği gibi Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisine
göre (Toplantı 12. Cilt 12. sayfa 630-632) 25/6/1973 günlü 77. Birleşimin
üçüncü oturumu saat 20.30 da açılmış: önce başka bir kanun tasarısı oylanarak
kabul edilmiş; daha sonra 1773 sayılı Kanuna ilişkin tasarı için Adalet
Bakanının verdiği öncelik ve ivedilik önergesi okunmuştur. Bunun üzerine kimi
üyelere ayağa kalkarak çoğunluğun bulunmadığını ileri sürmüş ve yoklama
yapılmasını istemişlerdir. Yoklama sonunda Başkan çoğunluğun bulunmadığını
bildirerek 2130 da toplanılmak üzere oturumu saat 20.55 de kapatmıştır.
Dördüncü
oturum açılınca yoklama yapılmış; Başkan çoğunluğun bulunduğunu açıklamış;
öncelik ve ivedilik önergesinin daha önceki oturumda okunduğundan söz ederek,
yeniden okutmaksızın öncelik ve ivedilik önerilerini ayrı ayrı oya koymuş ve
kabul edildiklerini belirlemiştir. Bundan sonra tasarının tümü üzerinde görüşme
açılmıştır.
Anayasa'nın
86. maddesinin birinci fıkrasına göre her meclis üye tamsayısının salt
çoğunluğu ile toplanır ve Anayasa'da başkaca hüküm yoksa, toplantıya
katılanların salt çoğunluğu ile karar verilir. Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün
52. maddesinde de üye tamsayısının salt çoğunluğu hazır bulunmadıkça görüşmeye
başlanılamıyacağı yazılıdır. Söz konusu öncelik ve ivedilik önergesi toplantı
yetersayısının bulunmadığı bir oturumda okunmuşsa bu okumanın geçerli sayılması
düşünülemez ve daha sonraki oturumda oylamaya konulmadan önce okutulması
gerekir.
Cumhuriyet
Senatosu Genel Kurulunun 25/6/1973 günlü 77. Birleşiminin üçüncü oturumunun
başında yoklama yapılmadığı gibi Başkan çoğunluğun bulunduğunu da sözle
açıklamış değildir. Bu durum, Anayasa Mahkemesi kararında belirtildiği gibi,
Başkanlık Divanının yetersayı olup olmadığında kuşkuya düşmediğini ve saat
20.30 da Genel Kurulda çoğunluk bulunduğunu değil ancak o sıralarda her nedense
yetersayı üzerinde durulmamış olduğunu gösterir. Bu oturumda Adalet Bakanının
öncelik ve ivedilik önergesinin okutulmasından önce bir kanun tasarısının
oylanıp kabul edilmiş olması da, oylama işarı oy biçiminde olduğu için
yetersayı bulunduğuna kanıtlık edemez. Öte yandan Adalet Bakanının önergesi
okunur okunmaz derhal çoğunluk bulunmadığı ileri sürülüp yoklama istendiği ve
yine hemen yoklamaya geçildiği için yoklama sonucunun önergenin okunması
sırasındaki durumu yansıttığında kuşku yoktur. Böylece önergenin toplantı
yetersayısının bulunmadığı bir oturumda okunduğu ortaya çıkmaktadır. Bu durumda
önergenin usullünce okunmuş sayılması düşünülemez. Demek ki dördüncü oturumda
içeriği ve bu arada ne gibi nedenlere ve gerekçelere dayandığı bilinmeyen
öncelik ve ivedilik önerileri oylanıp kabul edilmiş; bu yüzden de ana
kurallardan ayrılma tutumu ve kanun tasarısının gündemdeki sırası gelmeden ve
bir kez görüşülmesi işlemi hukukî dayanaktan yoksun kalmıştır.
Yukarıdan
beri açıklananlar öncelik ve ivedilik kararlarının alınmasında Cumhuriyet
Senatosu içtüzüğünün 52., 44., 69. ve Anayasa'nın 85. ve 86. maddeleri ile açık
bir çelişkinin ve 1773 sayılı Kanunun ve dolayısiyle bu Kanunun 9. maddesinin
(A) işaretli bendi ile 10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendinin geçerliğini
etkileyerek itiraz konusu kuralların biçim yönünden iptalini gerektirir önem ve
ağırlıkta bir aykırılığın oluştuğunu kesinlikle ortaya koymaktadır.
b)
Öncelik ve ivedilik önergesinin kapsam ve içeriğinden doğan durum:
Cumhuriyet
Senatosu içtüzüğünde de (Madde 69, 44) kanun tasarı ve tekliflerinin iki kez
görüşülmesi kural olarak kabul edilmiş; hangi tasarıların tek görüşmeye bağlı
tutulacağı, iki görüşmeye bağlı tasarı ve tekliflerin bir kez görüşülmesi ile
nasıl yetinilebileceği ve gündemdeki sıraları bozma yöntemi istisna hükümleri
halinde ayrıca gösterilmiştir. (Madde 46, 47, 48, 45) Bir Kanun tasarı veya
teklifinin bir kez görüşülmesi ile yetinilmesi için Hükümetin, teklif sahibinin
veya ilgili komisyonun ivedilik kararı verilmesini istemesi, ortada Yasama
Meclisinin kabul edeceği esaslı bir nedenin bulunması istemin yazılı ve
gerekçeli olması; gündem sırasının bozulabilmesi için de Hükümetin veya
komisyonun yazılı ve gerekçeli bir öneri ile öncelikle görüşme kararı istemesi
Cumhuriyet Senatosu içtüzüğünün yukarıda değinilen maddelerinde kurala bağlamış
bulunmaktadır.
1773
sayılı Kanuna ilişkin tasarı için Cumhuriyet Senatosunda öncelik ve ivedilikle
görüşme isteyen Millî Savunma Komisyonunun 18/6/1973 günlü, 1/205-12 sayılı
raporunda "Kanunun ehemmiyetine binaen", Anayasa ve Adalet
Komisyonunun 19/6/1973 günlü, 1/205-51 sayılı raporunda "Tasarının bir
Anayasa gereği olması; Adalet Bakanının önergesinde ise "kanun tasarısının
kanunlaşmasının bir Anayasa gereği bulunması ve özellikle bu mahkemelerin
kuruluşuna ilişkin Anayasa değişikliğinin gerekçesinde öngörülen mucip sebepler
muvacehesinde" sözleri gerekçe ve esaslı neden olarak yer almıştır (Aynı
Tutanak Dergisi : Sayfa 631 ve 284 sayılı basmayazı).
Yukarıda
(Karsıoy yazısının l sayılı bölümü) Millet Meclisi Genel Kurulunun verdiği
öncelik ve ivedilik kararları dolayısiyle söylenenlerin tümü burada da geçerli
ve sorunu aydınlatıp çözmeye yeterli olduğu için bunların tekrarlanmasına
gidilmeyecektir. 1773 sayılı Kanuna ilişkin insan Cumhuriyet Senatosu Genel
Kurulunda görüşülürken gerekçesi istemler üzerine öncelik ve ivedilik kararları
verilerek Cumhuriyet Senatosu İçtüzüğünün 45., 46. maddelerine aykırı
davranılmıştır. Bu davranış kararlan değersiz ve hükümsüz bıraktığı için ana
kurallardan ayrılma tutumu ve tasarının gündemdeki sırası gelmeden ve bir kez
görüşülmesi işlemi de böylece hukukî dayanaktan yoksun kalmış ve içtüzüğün 69.
maddesinde yer alan kurala da ayrıca aykırı düşülmüştür. Anayasa'nın 85.
maddesinin birinci fıkrası ile çelişen şu durum 1773 sayılı Kanunu biçim
yönünden Anayasa'ya aykırı kılar ve dolayısiyle bu kanunun itiraz konusu 9.
maddesinin (A) işaretli bendi ile 10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli
bendinin biçim yönünden iptalini gerektirir.
SONUÇ
:
Anayasa
Mahkemesi'nin 15/7/1974 günlü, 1974/12-32 sayılı kararına yukarıda açıklanan
yönlerden ve yine yukarıda belirlenen nedenlerle karşıyım.
KARŞI
OY YAZISI
4
Ağustos 1974 günlü, 14966 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1974/8-1974/19
sayılı, Mahkememiz kararına ilişkin Sayın Muhittin Gürün'ün karşıoy yazısının :
Millet
Meclisindeki görüşmelerle ilgili birinci kısmı ile, Cumhuriyet Senatosundaki
görüşmelere deyinen ikinci kısmının (b) bendinde yer alan düşüncelerine aynen
katılmak suretiyle, çoğunluğun bu kararma da karşıyım.
KARŞI
OY YAZISI
Bu
dosya ile (1974/12-1974/32) 9. maddesinin birinci fıkrasının (A) işaretli ve
10. maddesinin ikinci fıkrasının (B) işaretli bendlerinin Anayasa'ya aykırılığı
öne sürülmüş bulunan 1773 sayılı Devlet Güvenlik Mahkemelerinin Kuruluş ve
Yargılama Usulleri hakkındaki Kanunun Millet Meclisindeki ve Cumhuriyet
Senatosundaki görüşülmesinde başvurulmuş bulunan (öncelik) ve (ivedilik)
usulleri, her iki meclisin İçtüzüklerindeki hükümlere aykırı biçimde
uygulanmışlardır.
Ancak
Millet Meclisindeki uygulama yönünden iptal kararı verilmesine bugün için mahal
kalmamış olduğundan, çoğunluk görüşünün bu bölümünün sonucuna, yani bu noktaya
yöneltilen itirazın reddi gerektiğine katılıyorum.
Buna
karşılık, (İvedilik) usulünün C. Senatosundaki uygulanmasında yapılan içtüzüğe
aykırı işlemler, sözügeçen kanunun şekil yönünden iptalini gerektirecek önemde
olduğundan itiraz konusu hükümlerin iptal edilmelerine karar verilmelidir.
Özetlenen
bu düşünceleri açıklayan ayrıntılı gerekçeler, daha önce aynı konuya ilişkin
bulunan bir başka itiraz üzerine Anayasa Mahkemesince verilen 21/5/1974 günlü
ve (1974/8-1974/19) sayılı karara ilişkin karşıoy yazımın 1. fıkrasıyla 2.
fıkrasının (a) ve (b) bendlerinde belirtilmiş olduğundan burada tekrarı gereksiz
bulunmuştur. (Bak : Resmi Gazete : 4 Ağustos 1974, Sayı: 14966, Sh. 7, 8)
Yukarıki
nedenlerle kararın (Sonuç) bölümünün 1. fıkrasının gerekçesine ve 2. fıkrasının
(a) ve (c) bendlerindeki görüşlere katılmıyorum.
GEREKÇEDE
AYRILIK VE KARŞI OY YAZISI
Sonuçlara
her yönden salim surette ulaşmalarını sağlamak amaciyle ve en başta kendi
çalışmalarından edinilmiş deney ve görüşlere dayanarak saptadıklarında kuşkuya
yer olmayan toplantı ve müzakere usulü ile ilgili hükümlerin yasama
organlarınca (Kabule değer nedeni belirtilmeden) savsanması haline bir dayanak,
Mahkememizce araştırılamaz.
İnceleme
konusu kanun bakımından geçen öncelik ve ivedilik işlemlerinde İçtüzük
hükümlerinin Millet Meclisinde tam olarak uygulanmayışının Mahkememiz
çoğunluğunca etkisiz sayılması görüşüne, açıklanan nedenle katılınmamıştır.
Ancak, aksayan durumu Millet Meclisi, İçtüzük değişiklikleriyle geçerli duruma
getirip olağan saydığı için, kanunun biçim yönünden iptaline bir sebep ve yarar
kalmadığı sonucuna varan çoğunluk görüşüyle birleşilmiştir. Fakat,
Metinleri
yasalaştırma usulünde bir değişiklik yapılmadığına göre, görüşmeleri
sırasındaki aksaklığı yasama çalışmalarında etkili saymaya kendi devam
ettiğinden, kanunun, yalnızca C. Senatosundaki İçtüzük hükümlerine aykırı
davranış nedeniyle biçim yönünden iptali gerekirdi. Mahkememiz kararından bu
nedenle ayrılmaktayım.
|
|
|
|
Üye
Nihat O. Akcakayalıoğlu
|