ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas
Sayısı : 1974/2
Karar
Sayısı : 1974/25
Karar
Günü : 11/6/1974
İtiraz Yoluna Başvuran: Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesi.
İtirazın Konusu: Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 1.,2.,3.,4.,5.,6.,7.,13.
ve 14. maddelerinin Anayasa’nın 14.,15.,16.,17.,132.,133. maddelerine aykırı
olduğu yolunda Cumhuriyet Savcısı’nın ileri sürdüğü iddianın ciddi olduğu
kanısına varan mahkeme Anayasa’nın değişik 151. maddesine dayanarak Anayasa
Mahkemesine başvurmuştur.
I. Olay:
4.11.1972 gecesi 237 sayılı Taşıt Kanunu’na aykırı davranmak,
şehvet amacı ile reşit olmamış bir kimseyi alıkoymak, adam öldürmeye teşebbüs
etmek ve yasak tabanca taşımak eylemlerinden sanık birisi trafik komiser
muavini ve ikisi trafik polisi olan dört kişi hakkında Denizli Ağır Ceza
Mahkemesinde son soruşturmanın açılmasına ilişkin Denizli Sorgu Hâkimliğinin
23.3.1973 günlü, 1972/218-1973/43 sayılı kararı üzerine Denizli Ağır Ceza
Mahkemesinin 1973/78 esas sayısını alan kamu davasının 25.12.1973 günlü
duruşmasında Cumhuriyet Savcısı 237 sayılı Kanun’un 16. maddesine aykırı eylem
dolayısıyla üç sanık o sırada görevli memurlar oldukları için önce Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanun uyarınca il idare kurulunca bir karar verilmesi gerektiğini
ancak bu Kanun’un 1.,2.,3.,4.,5.,6.,7.,13.,14. maddelerinin Anayasa’nın 14.,15.,16.,17.,132.,133.
maddelerine aykırı olduğunu ileri sürmüş, iddianın ciddîliği
kanısına varan mahkeme Anayasa Mahkemesine başvurulmasına 29.12.1973 gününde karar
vermiştir.
III. Yasa Metinleri:
1- İtiraz konusu hükümler:
İtiraz yoluna başvuran mahkeme Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’un dokuz maddesinin Anayasa’ya uygunluk denetiminden geçirilmesini
istemişse de Anayasa Mahkemesince verilen sınırlama kararı uyarınca buraya
yalnız Kanun’un 1. ve 13. maddeleri alınmıştır.
"Madde 1- Memurunun vazifei memuriyetlerinden münbais veya
vazifei memuriyetlerinin ifası sırasında hadis olan cürümlerinden dolayı icrayi
muhakemeleri şeraiti âtiye dairesinde mehakimi adliyeye aittir."
"Madde 13- Birinci madde mucibince hadis olacak
cürümlerinden dolayı lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevk edilmek
üzere evrakı ve lüzumu muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe
bunlar tarafından memurun hakkında doğrudan doğruya takibat icrası
memnudur."
2- Dayanak olarak ileri sürülen Anayasa kuralları:
Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesince Anayasa’ya aykırılık iddiasının
ciddîliği kanısına varılmasında dayanak olarak ileri sürülen Anayasa kuralları
aşağıda gösterilmiştir:
"Madde 14- Herkes, yaşama, maddî ve manevi varlığını
geliştirme haklarına ve kişi hürriyetine sahiptir.
Kişi dokunulmazlığı ve hürriyeti, kanunun açıkça gösterdiği hâllerde,
usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamaz.
Kimseye eziyet ve işkence yapılamaz.
İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan, ceza konulamaz."
"Değişik madde 15- Özel hayatın gizliliğine dokunulamaz.
Adlî kovuşturmanın gerektirdiği istisnalar saklıdır.
Kanunun açıkça gösterdiği hâllerde usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça millî güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca
bulunan hâllerde de kanunla yetkili kılınan mercinin emri olmadıkça kimsenin üstü,
özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz."
"Madde 16- Konuta dokunulamaz.
Kanunun açıkça gösterdiği hâllerde, usulüne göre verilmiş hâkim
kararı olmadıkça; millî güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca
bulunan hâllerde de, kanunla yetkili kılınan mercinin emri bulunmadıkça, konuta
girilemez, arama yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz."
"Madde 17- Herkes, haberleşme hürriyetine sahiptir.
Haberleşmenin gizliliği esastır. Kanun’un gösterdiği hâllerde, hâkim tarafından
kanuna uygun olarak verilmiş bir karar olmadıkça bu gizliliğe
dokunulamaz."
"Madde 132- Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa’ya,
kanuna, hukuka ve vicdanî kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez: tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclislerinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz. Yasama ve yürütme organları ile idare,
mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını
hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini
geciktiremez."
"Madde 133- Hakimler azlolunamaz. Kendileri istemedikçe,
Anayasa’da gösterilen yaştan önce emekliye ayrılamaz; bir mahkemenin veya
kadronun kaldırılması dolayısıyla da olsa aylıklarından yoksun kılınamaz.
Meslekten çıkarılmayı gerektiren bir suçtan dolayı hüküm giymiş
olanlarla görevini sağlık bakımından yerine getiremeyeceği kesin olarak
anlaşılanlar ve meslekte kalmalarının caiz olmadığına karar verilenler hakkında
kanundaki istisnalar saklıdır."
IV. İlk İnceleme:
Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü’nün 15. maddesi uyarınca 7.3.1974
gününde Muhittin Taylan, Avni Givda, Kemal Berkem, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun, Ziya Önel, Abdullah Üner, Kâni Vrana, Ahmet Koçak, Muhittin
Gürün, Lûtfi Ömerbaş, Şevket Müftügil, Nihat O. Akçakayalıoğlu ve Ahmet H. Boyacıoğlu’nun
katılmalarıyla yapılan ilk inceleme toplantısında dosyanın eksiği bulunmadığı
anlaşılmış ancak Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin elindeki davanın
görünüşü ve Anayasa’ya uygunluk denetimi için Anayasa Mahkemesine Memurin,
Muhakematı Hakkındaki Kanun’un dokuz maddesinin getirilmiş bulunması itiraz
yoluna başvuran mahkeme bakımından yetki sorununun ayrıntıları ile incelenip
çözülmesini gerekli kılmıştır.
1- İtiraz yoluna başvuran mahkeme bakımından yetki sorununun
tartışılması:
Anayasanın 151. ve 22.4.1962 günlü, 44 sayılı Kanun’un 27.
maddelerine göre bir mahkemenin Anayasa’ya uygunluk denetimi için Anayasa
Mahkemesine getirebileceği yasa kuralları ancak bakmakta bulunduğu davada
uygulanacak olanlarla sınırlıdır. Bir başka deyimle itiraz yoluna başvuran
mahkemenin elinde bakmakta olduğu bir dava bulunmalı ve Anayasa Mahkemesine
getirdiği yasa kurallarını o davada doğrudan doğruya uygulama durumunda
olmalıdır. Yetki sorunu, bu iki yönü ile aşağıda tartışılacaktır.
a) Ortada mahkemenin bakmakta olduğu bir davanın bulunup
bulunmadığı sorunu:
Sanıklar hakkında son soruşturmanın açılması kararına konu olan
suçlardan 5.1.1961 günlü, 237 sayılı Taşıt Kanunu’nun 16. maddesine uygun
görülen eylemin memurluk görevi ile ilgili bulunduğu ve Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’un 13. maddesi kuralına uyulmaksızın Cumhuriyet Savcısı’nın talepname ile
sorgu hâkimliğinden ilk soruşturmanın açılmasını istediği, isteme uyan sorgu hâkimliğince
de sonuçta son soruşturmanın açılmasına karar verildiği ve böylece işte bir
usul eksikliğinin oluştuğu anlaşılmaktadır. Ancak sorgu hâkimi talepnameyi
reddetmemiş ve bunun uyarınca son soruşturmanın açılması kararını vermiş, dava
Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesi kaydına geçerek duruşması beş oturum
sürdürülmüş ve şu duruma göre "bakılmakta olan dava" niteliğini
kazanmış ve mahkemenin ancak Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 13.
maddesine dayanarak vereceği bir karar üzerine iş elden çıkabileceği için böyle
bir karar verilinceye değin de bu niteliğini koruyacağı ve usul eksikliğinin
davanın tüm yok sayılmasını gerektirmeyeceği kuşkusuz bulunmuştur.
Demek ki itiraz yoluna giden mahkemenin elinde bakmakta olduğu
bir dava vardır ve Anayasa’nın değişik 151. maddesinin bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesine başvurma yetkisini kazanabilmesi için öngördüğü iki koşuldan
birincisi gerçekleşmiş bulunmaktadır.
Avni Givda, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Nihat O.
Akçakayalıoğlu bu görüşe katılmamışlardır.
b) Bakılmakta olan davada hangi kuralların uygulanacağı sorunu:
Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’un 1.,2.,3.,4.,5.,6.,7.,13. ve 14. maddelerinin Anayasa’ya uygunluk
denetiminden geçirilmesini istemektedir. Anayasa’nın değişik 151. ve 22.4.1962
günlü, 44 sayılı Kanun’un 27. maddelerine göre bir mahkemenin Anayasa
Mahkemesine getirebileceği yasa kuralları ancak bakmakta olduğu davada
uygulanacak olanlardır. Öyle olunca itirazın kapsamını yasalara uygun biçimde
çizebilmek için mahkemenin sözü geçen Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un
hangi maddelerini uygulayacak durumda bulunduğunu araştırmak ve belli etmek
gerekir.
Olayda trafik komiser muavini ile iki trafik polisinin memurluk
görevleri ile ilgili suç işledikleri ileri sürüldüğü için Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun söz konusu olmaktadır. Bu Kanun’un itiraz yoluna başvuran mahkemece
Anayasa’ya uygunluk denetiminde geçirilmesi istenen kurallarının nitelik ve
kapsamı aşağıda bir bir açıklanacaktır:
Kanun’un 1. maddesi memurların görevlerinden doğan veya görev
sırasında işlenen suçlardan dolayı adliye mahkemelerince yargılanmaları ilkesini
koymakta ve "şeraiti âtiye dairesinde" diyerek aşağıdaki maddelere
gönderme yapmaktadır.
2. maddede sanık memur hakkında, merkez veya il memuru olduğuna
göre; bakanlık, daire, vali, kaymakam veya idare şubesi amirince doğrudan
doğruya veya başkası aracılığı ile "Usulü Muhakematı Cezaiye Kanunu" uyarınca
ilk soruşturma yapılacağı, soruşturma sonucunun fezlekeye bağlanacağı ve
fezlekenin soruşturmayı yapan kimsece imzalanacağı veya mühürleneceği
açıklanmıştır.
3. madde soruşturma kâğıtlarının 4. maddede yazılı kurullardan
birine verilmesine, kurulun kâğıtlar üzerinde "tetkikatı idariyede"
bulunmasına, ilk soruşturma fezlekesini düzenleyen ve imzalayan idare âmirinin
bu kurullara üye olarak girememesine ilişkindir.
4. maddede memurun durumuna ve kimliğine göre ilk soruşturma
kâğıtlarını inceleyerek "lüzumu muhakeme" veya "men-i
muhakeme" kararı verecek kurullar sayılmaktadır.
5. maddede lüzumu muhakeme ve men-i muhakeme kararlarının hangi
hâllerde ve nasıl verileceği, kararların nasıl kesinleşeceği ve itiraz yolları
gösterilmiş; kesinleşen lüzumu muhakeme kararlarının müstantik kararnamesi
niteliğinde olduğu açıklanmıştır.
6. maddede itiraz mercileri gösterilmekte ve yasada açıklanmayan
konularda ceza muhakemeleri usulü kurallarına uyulacağı belirtilmektedir.
7. maddede lüzumu muhakemesine karar verilen memurların,
durumlarına ve kimliklerine göre, hangi yer mahkemelerinde yargılanacakları
gösterilmiştir.
13. madde, memurluk görevinden dolayı veya bu görevin yerine
getirilmesi sırasında suç işleyen memur hakkında cumhuriyet savcılarının
doğrudan doğruya kovuşturma yapamayacağı ilkesini koymaktadır.
14. maddede memurun, hangi suçtan lüzumu muhakemesine karar
verilirse yalnız o suç dolayısıyla yargılanabileceği, duruşma sırasında başka
suçları da ortaya çıkarsa yahut yargılanması yapılan suça başka memurların
iştiraki anlaşılırsa ilgili daireye haber verileceği, dairenin de bu kanun
uyarınca soruşturma yapacağı belirtilmiştir.
Mahkemenin el koyduğu evre son soruşturma evresidir. Kanun’un
2.,3., 4.,5.,6.,7. maddeleri uyarınca yapılması gerekli işlemlerin yer alacağı evre
ise bu evrenin dışında ve bu evreden öncedir. Başka deyimle Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’un 2.-7. maddeleri ancak iş mahkemeye gelmeden önce mahkeme dışındaki
yetkililerce uygulanabilir bir nitelik ve kapsamdadır. Mahkeme yalnızca son
soruşturma ile uğraşacağına göre bu evreye varılabilmesi için mahkeme dışındaki
belirli mercilerce önceden uygulanması zorunlu kuralların son soruşturma
sırasında o mahkemece uygulanması düşünülemez.
Sanıklar memur olduğuna ve suç memurluk görevi ile ilgili
bulunduğuna göre mahkemenin suçun Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 1.
maddesi kapsamına girip girmediğini ve sanıklar hakkında usulünce verilmiş bir
lüzumu muhakeme kararı bulunup bulunmadığını araştırması doğal ve zorunludur.
Ancak bu araştırma son soruşturma evresinden önce yalnız mahkeme dışındaki
mercilerce uygulanabilecek olan 2.-7. maddeler kurallarının mahkemece de
uygulanması niteliğini taşımaz. Böyle bir araştırmada mahkeme Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanunun "memurların 1. madde uyarınca oluşan
suçlarından dolayı lüzumu muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevk edilmek
üzere evrakı ve lüzumu muhakeme mazbatası savcılara, verilmedikçe bunların memur
hakkında doğrudan doğruya kovuşturma yapmalarını yasaklayan" 13., bir de
davalara adliye mahkemelerince bakılacağı ilkesinin ve işlenme nedeni ve
zamanına göre bu kural kapsamına giren suçların açıklandığı 1. maddeleri
kurallarını uygulama durumuna geçer. Demek ki itiraz kapsamının, Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanun’un, mahkemenin bakmakta olduğu davada gerçekten
uygulama durumunda bulunduğu 1. ve 13. maddeleri ile sınırlandırılması
gerekecektir.
Avni Givda, Kemal Berkem, ihsan Ecemiş, Ahmet Akar, Ahmet Koçak,
Muhittin Gürün, Lutfi Ömerbaş, 1. maddeyi mahkemenin elindeki davada uygulama
durumunda olmadığı görüşünü ileri sürmüşlerdir.
2- İlk inceleme sonunda verilen karar:
Yukarıdan beri açıklanan nedenlerle:
a) Mahkemenin itiraz yoluna başvurmağa yetkili olduğuna Avni
Givda, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün, Nihat O. Akçakayalıoğlu’nun
mahkemenin elinde usulünce açılmış bir dava bulunmadığı yolundaki karşıoyları
ve oyçokluğu ile;
b) Anayasa’nın değişik 151. ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine
uygunluğu görülen işin esasının Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 1. ve 13.
maddeleriyle sınırlı olarak incelenmesine Avni Givda, Kemal Berkem, İhsan
Ecemiş, Ahmet Akar, Ahmet Koçak, Muhittin Gürün ve Lutfi Ömerbaş’ın 1. maddeyi
mahkemenin elindeki davada uygulama durumunda olmadığı yolundaki karşıoyları ve
oyçokluğu ile;
7.3.1974 gününde karar verilmiştir.
V. Esasın İncelenmesi:
İtirazın esasına ilişkin rapor, Denizli İkinci Ağır Ceza
Mahkemesi Başkanlığının 22.1.1974 günlü, 1973/78 sayılı yazısı ve ekleri,
Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülen kurallar (sınırlama kararı uyarınca),
Anayasa’ya aykırılık görüşüne dayanaklık eden Anayasa maddeleri; bunlarla
ilgili gerekçeler ve başka yasama belgeleri; konu ile ilişkisi bulunan öteki metinler
olunduktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü :
1-
Anayasa’ya aykırılık iddiasının daha önceki itirazlar dolayısıyla
incelenmiş bulunması durumu:
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un kimi kurallarının ve bu
arada 13. maddesinin Anayasa’ya aykırı olduğu yolundaki iddia daha önce
1965/18, 1967/14, 1968/14, 1970/34 ve 1971/20 esas sayılı işler dolayısıyla incelenmiş;
Anayasa’ya aykırılık bulunmadığı ve itirazın reddi 11.10.1965, 14.11.1967,
26.9.1968, 22.12.1970 ve 27.4.1971 günlerinde 1965/53, 1967/36, 1968/35,
1970/47 ve 1971/47 sayılarla karara bağlanmıştı.
Görüşmelerin başında şu duruma ve Anayasa’nın, Anayasa Mahkemesi
kararlarının kesinliğini ve bağlayıcılığını saptayan değişik 152. maddesi
hükmüne göre konunun yeniden incelenemeyeceği ileri sürülmüştür.
Anayasa’nın değişik 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi
kararları kesindir. Kesin yargı kararı, kararı veren mahkemece veya başka bir
yargı yerince yeniden incelenip değiştirilmesi olanağı bulunmayan karar
demektir. Anayasa Mahkemesinin Anayasa’ya aykırılık iddialarına ilişkin
kararları Anayasa’nın 149. ve 151. maddelerine dayanılarak yapılmış belli
istemler üzerine verilebileceğinden her kararın kesinliği de o kararın
verilmesini gerektiren belli dava veya itiraz açısından söz konusu olabilir. Bu
durumun sonucu olarak belirli bir dava veya itirazın karara bağlanması aynı
konuda bir başka dava veya itirazın Anayasa Mahkemesine gelmesine veya
incelenmesine engellik edemez.
İptal kararlarıyla dava veya itirazın reddine ilişkin kararlar
arasında açık bir ayrım vardır. İptal kararları gerekçeli kararın Resmî Gazete’de
yayımlandığı günde ve ayrı yürürlük günü belirtilmişse o günde iptal konusu
kuralları yürürlükten kaldırır. İptal dolayısıyla artık yürürlükte bulunmayan
bir kanunun Anayasa’ya aykırılığı ileri sürülemeyeceğine göre böylece çözülmüş
konuların bir daha mahkemeye gelmesi düşünülemez. Gelse de yeniden
incelenmesinin gereği ve konusu olmaz. Davanın veya itirazın reddi ile
sonuçlanmış kararlara konu olan kurallar ise yürürlükte kalmış ve kararlar
belirli durumlara ve koşullara dayanmakta bulunmuştur. Kararın bağlayıcılığı da
bu kapsam içinde, belirli bir dava ve itiraz bakımındandır. Durumların ve
koşulların değişmesi hâlinde sonucun da değişik olması gerekir. Böyle bir
değişmenin bulunup bulunmadığı ise ancak yeni dava veya itirazın incelenmesi
sonunda anlaşılabilir.
Bir dava veya itiraz redle sonuçlanırsa, aynı konuda gelecek
başka davaların ve itirazların incelenemeyeceği yolunda bir görüş kimi
kurallara dokunulmazlık tanımak, bu kurallar üzerinde özellikle yargı
mercilerinin yetkilerini kullanmalarını önlemek, hukukî görüşleri dondurup
kalıplaştırmak olur. Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının böyle bir ereği bulunduğu
düşüncesini destekleyecek, doyurucu bir kanıtın ileri sürülmesi olanaksızdır.
Şu duruma göre inceleme konusu kuralların daha önceki itirazlar
dolayısıyla denetlenmiş ve Anayasa'ya aykırı görülmeyerek itirazların reddine
karar verilmiş bulunmasının konunun 1974/2 esas sayılı dosyada yeniden ele
alınmasına engellik edemeyeceğine Muhittin Gürün'ün karşıoyu ve oyçokluğu ile
karar verilerek Anayasa’ya aykırılık sorununun görüşülmesine geçildi.
2. Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 1. ve 13. maddelerinin
Anayasa’ya aykırı olup olmadığı sorunu :
Doğrudan doğruya Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 1. ve
13. maddelerinin Anayasa’ya aykırı olup olmadığının tartışılmasına geçmeden
önce bu Yasa’nın getirdiği düzen üzerinde durulmasında ve Anayasa Mahkemesinin
konuya ilişkin geçmişteki kararlarında söylenenlerin özetlenerek
hatırlatılmasında yarar vardır.
Bilindiği üzere Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun, en başta
memurların memurluk görevinden doğan veya memurluk görevini yerine getirme
sırasında işlenen suçların mahkemeye gelmeden önceki evrede, kovuşturulması
usulünü düzenleyen bir yasadır. Yasanın işin mahkemeye gelmesinden sonraki
evresini ilgilendiren ancak birkaç maddesi vardır (14.,15.,18. maddeler gibi).
Bunlar da ayrıntı niteliğinde kurallardır.
Kanun, memurluk görevinden dolayı veya bu görevin yerine
getirilmesi sırasında suç işleyen memur hakkında Cumhuriyet savcılarının
doğrudan doğruya kovuşturma yapamayacağı ilkesini koymuştur (madde 13). Böyle
bir suç dolayısıyla kamu davası açılabilmesi için, memur hakkında yine bir
memurca soruşturma yapılması, memurlardan oluşmuş bir kurulca lüzumu muhakeme
kararı verilmesi ve kararın kesinleşmesi gerekmektedir.
Bir suçun mahkemeye gelmesinden önceki evre, genel olarak,
hazırlık soruşturması ve ilk soruşturma işlemlerini kapsar. Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’da bu işlemler birleştirilmiş ve adına eski deyimle “tahkikatı
iptidaiye" denilmiştir. Bu Yasa’nın koyduğu usulün adli usuldekinden asıl
değişik yönü ilk soruşturmayı yapanla soruşturma sonucunu karara bağlayan
mercilerin ayrı ayrı oluşudur.
Memur suçlarından dolayı yapılacak ilk soruşturmanın idare mercilerine
bırakılmasında Anayasa'ya aykırılık olup olmadığının araştırılması için önce
ilk soruşturmanın niteliği üzerinde durulması ve Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’la düzenlenen yöntemin yargı yetkisine müdahaleyi oluşturup
oluşturmadığının incelemesi gerekir. Yargı yetkisinin ne olduğu konusunda ceza
yargılaması usulü kuramlarına ve kurallarına gidilmesinin yeri yoktur. Çünkü
Anayasa kendi yönünden bu sorunu çözmüş ve 7. maddesinde "Yargı yetkisi
Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” diyerek mahkemelerin
gördüğü işler dışında yargı yetkisi kavramının yeri olmadığına işaret etmiştir.
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu uyarınca ilk soruşturma sorgu hâkimlerince
yapılmaktadır. Sorgu hâkimliklerinin mahkeme niteliğinde olmadığı ise Anayasa
Mahkemesinin içtihadı ile desteklenen bir vakıadır. Böylece ilk soruşturmanın
yargı yetkisinin tekeline giren bir işlem olmadığı kendini göstermektedir.
Öte yandan ilk soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını ve karara
bağlanmasına, zorunlu kılan bir Anayasa kuralı yoktur. Anayasa herhangi bir
konuda buyurucu yahut yasaklayıcı bir ilke getirmemişse bunun düzenlenmesini kanun
koyucunun değerlendirmesine bırakmış demektir. Öyle ise söz konusu kanunuma
memur suçlarının soruşturulmasında hâkim olmayan kimselere yetki tanımış
bulunması Anayasa’nın verdiği değerlendirme yetkisinin Anayasa’ya aykırı
düşmeyen bir biçimde kullanılmasından başka bir nitelik taşımaz.
İlk soruşturma sırasında görülmesi yalnızca hâkimlerin yetkileri
içinde bulunan işler elbette ki çıkabilir. Kişi dokunulmazlığını (Anayasa-madde
14), özel hayatın gizliliğini (madde 15), konut dokunulmazlığını (madde 16),
haberleşme hürriyetini (madde 17) ilgilendiren işlemlerde bulunulması
gerekebilir. Ancak Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’da bu konularda idare
mercilerine açıkça bir hâkim gibi karar alma yetkisi tanıyan kural (16. madde
dışında) yoktur. Kimi durumlarda idare kurullarını tutuklama kararı vermeğe ve
en büyük mülkiye memurları ile bakanları bu kararları onaylamaya yetkili kılan
16. madde ise Anayasa Mahkemesince 1965 yılında iptal edilmiştir.
Kanunda bu yetkiyi dolaylı ve üstü kapalı olarak veren hükümler
de yer almamıştır. Esasen Kanunda izlenen yol buna elverişli değildir. Çünkü
hâkimlere özgü bir yetkinin idare mercilerine aktarılması söz konusu olunca bu
olanağı Kanun Yapıcı dolaylı olarak değil, doğrudan doğruya ve açık kuralla
sağlama yoluna gitmiştir. 16. madde bu tutumun bir örneğidir.
Ancak ilk bakışta böyle bir sanıyı uyandırması olasılığı
bulunan, bununla birlikte üzerinde biraz durulunca kavram ve kapsamları kolayla
açıklanabilen birkaç kural ileri sürülebilir. Bunlar da "Usulü Muhakematı
Cezaiye Kanunu’nuna tevfikan.....tahkikatı iptidaiye icra edileceği” (madde 2)
"lüzumu muhakeme mazbatasının müstantik kararnamesi mahiyetinde
olduğu" (madde 5) ve "tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men-i
muhakemeye ait muamelâtta işbu kanunda masarrah olmayan hususta usulü
muhakematı cezaiye ahkâmına tevfiki hareket olunacağı" (madde 6) yolundaki
anlatımlardır.
Lüzumu muhakeme mazbatasının sorgu hâkimi kararı niteliğinde
sayılması durumu, açık kuralla ayrıca yetki verilmedikçe bu belgeyi düzenleyen
mercinin sorgu hakiminin tüm yetkileriyle donatıldığı sonucunu doğuramaz.
Yapılan işe ilk soruşturma adını takan ve bu iş sırasında ceza muhakemeleri
usulü hükümlerine uyulacağını açıklayan kurallar ise, söz konusu Kanun’un hâkimlere
özgü yetkilerin idare mercilerine aktarılması gerektiğinde izlediği, yukarıda
değinilen, yola göre, hele Anayasa’nın buyurucu ilkeleri bir yanda dururken
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu’nun ilk soruşturma sırasında yapılmasını
öngördüğü her işlemin idare meretlerince doğrudan doğruya yürütülmesine cevaz
verildiği yolundaki bir yoruma dayanabilir nitelikte değildir.
Soruşturma sırasında Anayasa'nın yalnız hâkimlere tanıdığı
yetkilere ilişkin bir işlem söz konusu olursa idare mercileri elbette ki
gerekli kararları hakimlerden alacaklardır. Arada sırada tersine uygulamalar
yer almışsa bu, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un değil ancak
uygulamaların Anayasa'ya aykırılığını gösterir ve Anayasa'ya uygunluk denetimi
bakımından o kanun hükümlerinin değerlendirilmesinde böyle yanlış bir tutumun
etkisi olacağı düşünülemez.
Burada 12.1.1959 günlü, 7188 sayılı Kanun’un 1. maddesindeki
başkâtiplere sorgu hâkimlerine vekâlet etme yetkisi tanıyan kuralın Anayasa
Mahkemesince 1965 yılında iptal edilmiş olması üzerinde kısaca durulacaktır.
7188 sayılı Yasa başkâtiplere sorgu hâkimi vekilliğini vermekle bunları sorgu
hâkimlerinin tüm yetkileriyle donatmış olmakta idi. Böylece hâkim olmayan bir
kimsenin yalnız hakimlere özgü yetkileri kullanmasına yol açılmış bulunuyordu.
Kuralın iptal edilmesi bu yüzdendir. Oysa yukarıda belirtildiği üzere memurlar
hakkında ilk soruşturma yapan mercilere kanunla böyle bir yetki tanınmış
değildir. Arada bu bakımdan hiçbir benzerlik bulunmamaktadır.
Konu incelenirken Anayasa’nın kanunî yargı yolu ilkesinden de
söz edilebilir: Anayasa bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir
merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler
kurulmasını yasaklamaktadır (değişik madde 32). Memurlar hakkında ilk
soruşturma yapan ve bunun sonucunu karara bağlayan mercilerin yargılama yetkisi
yoktur; gördükleri iş de yargılama yetkisine girmemektedir. Esasen Kanun
memurların yargılanmalarını açık bir kuralla (madde 1) adliye mahkemelerine,
yani tabiî hâkime bırakmıştır. Öte yandan memurin muhakematı yönteminde
öngörülen merciler hâkim niteliğinde ve yetkisinde bulunmadığı için, bunların
bağımsız olmayışları Anayasa’nın 132.,133. ve 134. maddeleri ile de çelişkiye
düşmeyecektir.
Suçlu memurlara ilişkin soruşturmanın ayrı bir yönteme
bağlanmasının kanunlar önünde eşitlik ilkesi ile çatıştığı da düşünülemez.
Anayasa’nın eşitlik ilkesini belirleyen 12. maddesinin birinci fıkrası kuralı
incelendikçe görülecektir ki Anayasa’nın salt olarak yasakladığı gerçek
kişilerin kanun karşısında dillerine, ırklarına, cinsiyetlerine, siyasî
düşüncelerine, felsefi inançlarına, din ve mezheplerine göre değişik muamele
görmeleridir. Bunların dışında kanun önünde eşitlik ancak niteliklerde benzerlik
hâlinde söz konusu olabilir. Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun memurlara
ilişkin bir yasadır. Yalnızca memurlara uygulanan yasalarla memur olmayanların
bir eşitlik ilişkisi düşünülemez.
Öte yandan söz konuşmasa, memurlara bir zümre, bir sınıf olarak
imtiyaz tanımakta değildir. Kanunun sağladığı memurun şahsı değil memurluk
görevi bakımından bir çeşit güvencedir. Bu da kamu hizmetinin iyi işlemesi için
düşünülmüş, düzenlenmiştir. Memur, gördüğü hizmet yüzünden sık sık isnat ve
iftiralara uğrayabilir. Kendisine memuriyetle ilgili suç isnat edilen her
memurun hemen adliyeye sevk edilmesi hem memurları tedirgin ederek hizmeti
aksatır; hem de hizmetin yürütülüşü üzerinde birtakım haksız kuşkulara yol
açabilir. Bu çeşit iddiaların önce kamu hizmetinin gereklerini ve memurluk
psikolojisini iyi bilen kimselerin süzgecinden geçirilmesi ve ortada
kovuşturmaya değer bir eylem kaldığında işin mahkemenin eline bırakılması, kamu
hizmetinin yararına bir tedbirdir ve Kanun’la getirilen düzenin sağladığı da
budur.
Anayasa’da memurların görevlerine ilişkin suçlardan dolayı
soruşturma yapılmasının özel kanunla düzenlenmesini buyuran bir kural yoktur. Ancak
yasaklayan bir kuralın da olmadığı ortadadır. Yukarıda da değinildiği üzere Anayasa
her hangi bir konuda buyurucu yahut yasaklayıcı bir ilke getirmemişse o konunun
düzenlenmesini, Anayasanın öteki kurallarına aykırı düşmemek koşulu altında,
Kanun Koyucunun değerlendirmesine bırakmış demektir.
Memurlar hakkında soruşturma yapanların ve soruşturma sonucunu
karara bağlayanların Cumhuriyet savcıları gibi güvence altında kimseler
olmayışı dolayısıyla Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’la getirilen
soruşturma düzeninin memurların lehinde değil aleyhinde olduğu da ileri
sürülebilir. Şurası unutulmamalıdır ki Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un
öngördüğü soruşturma düzeninde asıl önemli olan ve memurlardan yana sayılması
gereken yön soruşturma görevlilerinin sanıkların meslektaşları olmaları, başka
deyimle kamu hizmetinin gereklerini ve memurluk psikolojisini iyi bilecek
mevkilerde bulunmalarıdır. Kimi durumlarda, bir işin adliyenin eline gelmeden
önce, sanığın kendi meslektaşlarından veya eşitlerinden oluşan süzgeç veya
engellerden geçirilmesi öteden beri sanık bakımından bir çeşit güvence
sayılagelmektedir. Seçimden önce veya sonra suç işlediği ileri sürülen bir
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesinin kendi Meclisinin kararı olmadıkça
tutulamaması, sorguya çekilememesi, tutuklanamaması ve yargılanamaması
(Anayasa-madde 79); Cumhurbaşkanının vatan hainliğinden dolayı Türkiye Büyük
Millet Meclisi birleşik toplantısı kararıyla suçlandırılmadan Yüce Divana sevk edilememesi
(madde 99); Başbakan veya Bakanlar hakkındaki soruşturmanın her iki Meclisten
eşit sayıda verilecek üyelerden kurulu komisyonca yürütülmesi ve birleşik
toplantıda sevk kararı verilmedikçe Yüce Divana götürülememeleri (madde 90);
Anayasa Mahkemesi başkan ve üyelerinin görevlerinden doğan veya görevleri
sırasında işledikleri suçlar için ancak Anayasa Mahkemesi kararıyla soruşturma
açılabilmesi ve soruşturmanın bu mahkemenin üç üyesi tarafından yürütülmesi
(22.4.1962 günlü, 44 sayılı Kanun madde 52); yüksek hâkimler kurulu bölüm
başkanı ve üyelerinin aynı nitelikte suçlarından dolayı haklarındaki
soruşturmanın yüksek hâkimler kurulu başkanınca, kurul başkanı hakkında
Yargıtay birinci başkanınca yapılması (22.4.1962 günlü, 45 sayılı kanun-madde
56); Danıştay başkanları ve üyeleriyle Başkan’ın sözcüsünün aynı nitelikteki
suçlarından dolayı Danıştay birinci başkanının seçeceği bir daire başkanı ile
iki üyeden oluşacak kurulca soruşturma yapılması (24.12.1964 günlü, 521 sayılı
kanun-madde 147) yasalarımızda yer almış hükümler gereğidir. Bu örnekleri daha çoğaltmak
mümkündür. Kaldı ki 521 sayılı Danıştay Kanunu’nun 22.,49 / B, ve 54.
maddelerinin incelenmesinden anlaşılacağı üzere Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun uyarınca yapılacak işlemlerin büyük bir bölümü üzerinde Danıştay İkinci
Dairesi ve İdarî Daireler Kurulu söz ve karar sahibidir.
Yukarıdan beri açıklananlar Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’la
getirilen soruşturma düzeninin Anayasa’ya ve bu arada "hukuk devleti"
ilkesine aykırı yönü bulunmadığını göstermeye yeterlidir. Varılan şu konuca
göre, kapsadıkları kuralların niteliği de gözönünde tutulunca, Memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanun’un 1. ve 13. maddelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığı ve
itirazın reddine karar verilmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.
Muhittin Taylan, Ziya Önel, Kani Vrana, Şevket Müftügil bu
görüşe katılmamışlardır.
VI. Sonuç :
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun 7.3.1974 günlü sınırlama
kararı uyarınca incelenen 1. ve 13. maddelerinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
ve itirazın reddine Muhittin Taylan, Ziya Önel, Kani Vrana, ve Şevket Müftügil’in
karşıoyları ve oyçokluğu ile,
11.6.1974 gününde karar verildi.
Başkan
Muhittin Taylan
|
Başkanvekili
Avni Givda
|
Üye
Kemal Berkem
|
Üye
Şahap Arıç
|
Üye
İhsan Ecemiş
|
Üye
Halit Zarbun
|
Üye
Ziya Önel
|
Üye
Abdullah Üner
|
Üye
Kâni Vrana
|
Üye
Ahmet Koçak
|
Üye
Muhittin Gürün
|
Üye
Lütfi Ömerbaş
|
Üye
Şevket Müftügil
|
Üye
Nihat O. Akçakayalıoğlu
|
Üye
Ahmet H. Boyacıoğlu
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY YAZISI
Davaya konu olan Memurin Muhakematı Kanunu hükümlerinin Anayasa’ya
aykırı olduğuna ve itirazın reddine ilişkin çoğunluk görüşüne, 27.4.1971 gün ve
Esas 1971/20, Karar 1971/47 sayılı karardaki karşıoy yazısında belirttiğimiz
nedenlerle (Resmî Gazete 5.4.1972, sayı 14150) katılmıyoruz.
Başkan
Muhittin Taylan
|
Başkanvekili
Ziya Önel
|
Üye
Kâni Vrana
|
Üye
Şevket Müftügil
|
KARŞIOY YAZISI
1- İtiraz yoluna başvuran mahkemenin elinde usulünce açılmış bir
dava yoktur.
Anayasa’nın değişik 151. ve 22.4.1962 günlü, 44 sayılı Kanun’un
27. maddelerine göre bir mahkeme ancak elinde bakmakta olduğu bir dava varsa
Anayasaya aykırılık iddiası ve itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvurma
yetkisini kazanabilir. Bir davanın var sayılması için de onun yasalara uygun
olarak açılması ve mahkemenin yetkisi içine girmekte bulunmuş olması
gereklidir. Olayda ise sanık trafik komiser muavini ile iki trafik polisinin
5.1.1961 günlü 237 sayılı Taşıt Kanunun 16. maddesine uyan eylemleri memurluk
görevleriyle ilgili olduğu için önce Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un
yetkili kıldığı mercilerden son soruşturmanın açılması kararı alınması zorunlu
iken ve bu Kanun’un 13. maddesi memurların memurluk görevinden doğan veya
memurluk görevinin yerine getirilmesi sırasında işledikleri suçlardan dolayı bu
Yasa kuralları uyarınca “lüzumu muhakeme” kararı alınmadan ve bu karar
Cumhuriyet Savcılığı düzenlediği talepnamede sanıklar hakkında bu eylemlerinden
dolayı da ilk soruşturma açılmasını istemiş; sorgu hâkimliği talepnameyi
reddetmeyerek istem uyarınca son soruşmanın açılmasına karar vermiş ve iş
böylece Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin eline gelmiştir.
İşin şu niteliğine göre, Anayasa’nın değişik 151. maddesinin
uygulanması yönünden geçerli bir dava olarak benimsenmesi düşülemez. Ortada bir
dava değil fiilî bir el koyma işlemi var demektir. Elinde usulünce açılmış bir
dava bulunmayan Denizli İkinci Ağır Ceza Mahkemesinin varsayılamayacak bu
davayı vesile ederek Anayasa’nın değişik 151. maddesi yolu ile Memurin
Muhakematı Hakkındaki Kanun’un kimi maddelerinin iptali için Anayasa
Mahkemesine başvurmasına olanak yoktur. Çünkü bu yol için Anayasaca öngörülmüş
iki koşuldan birincisi, yani elde bakılmakta olan bir davanın bulunmaz koşulu
gerçekleşmiş değildir. Anayasa’nın değişik 151. ve 44 sayılı Kanun’un 27. maddelerine
uymayan başvurmanın, itirazda bulunan mahkemenin yetkisizliğinin yönünden
reddedilmesi gerekir.
2- Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi mahkemenin
uygulayacağı kural değildir.
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un 1. maddesi, metnindeki
“şeraiti atiye dairesinde” deyiminde de anlattığı üzere, onun altında
sıralanmış, iş mahkemeye gelemeden önce ancak mahkeme dışındaki yetkililerce
uygulanabileceğini, Anayasa Mahkemesinin de benimsediği çeşitli kuralların
öncülüğünü yapan ve onlarla aynı nitelikte bulunan bir maddedir. Kanun’un 13. maddesinde
“Birinci madde mucibince hadis olacak cürümlerinden dolayı” deyimi karşısında
“memurin muhakematı” yönetimi üzerinde bilgi almak isteyen bir mahkeme 1. maddeye
başvurarak memurların ancak memurluk görevinden doğan veya memurluk görevinin
yerine getirilmesi sırasında oluşan suçlardan ötürü bu Kanun kurallarına bağlı
bulunduklarını öğrenebilir. Ancak böyle bir tutum hiçbir zaman 1. maddenin
bakılmakta olan davada mahkemece uygulandığı veya uygulanacağı anlamını
taşımaz.
Görülüyor ki Anayasa’nın değişik 151. maddesinde öngörülen
ikinci koşul (Anayasa’ya uygunluk denetiminde geçinilmesi istenecek yasa
kuralının bakılmakta olan davada uygulanacak kurallardan bulunması koşulu) 1. madde
yönünden gerçekleşmiş değildir. Bu maddenin inceleme kapsamı dışında
bırakılması gerekir.
3- Sonuç:
1974/2 esas sayılı işte 7.3.1974 günlü ilk inceleme
toplantısında “mahkemenin itiraz yoluna başvurmaya yetkili” olduğu yolunda
verilen karara ve Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un mahkemenin elindeki
davada uygulama durumunda bulunmadığı 1. maddesinin de inceleme kapsamına
alınmasına yukarıda yazılı nedenlerle karşıyız.
Başkanvekili
Avni Givda
|
Üye
Ahmet Akar
|
Üye
Ahmet KOÇAK
|
Yukarıdaki karşıoy yazısının (2) sayılı bölümüne katılıyorum.
KARŞIOY YAZISI
Anayasanın 151.inci maddesiyle 44 sayılı Yasa’nın 27.nci
maddesi, Anayasa’ya aykırılık itirazlarında, itiraz olunan hükmün davada
uygulanacak bir hüküm olması şartını aramıştır.
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanun’un birinci maddesi ise
itiraz yoluna başvuran Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulayacağı bir hüküm
niteliğinde değildir.
Çoğunluk kararının bu kesimine karşıyım.
KARŞIOY YAZISI
Denizli Ağır Ceza Mahkemesi tarafından Memurin Muhakematı Hakkındaki
Kanun’un 1.-6. ve 13.-14. maddelerinin aykırı oldukları iddiasıyla itiraz
yoluna başvurulmuş ve Mahkememizin yukarıdaki kararıyla (1974/2-1974/25)
bunlardan sadece 1. ve 3. maddelerin dava mahkemesince uygulanmalarının söz
konusu olabileceği nedeniyle incelemenin bu iki madde üzerinde yapılmasına
karar vermiştir.
1- Mahkememizin kararının (I-Olay) bölümündeki açıklamadan,
suçlular hakkında söz konusu kanuna uygun biçimde soruşturma yapılıp yetkili
kurulca son tahkikatın açılmasına karar verilmeden davanın açıldığı
anlaşılmaktadır.
Denizli Ağır Ceza Mahkemesinin elinde bulunan bu işi, şu
haliyle, Anayasanın 151. maddesinde sözü geçen ve Anayasa Mahkemesine itiraz
yolu ile başvurma yetkisi veren bir (dava) niteliğinde saymak mümkün değildir.
Zira bir mahkemenin, Anayasanın bu hükmüne dayanarak itiraz yoluna
başvurabilmesi için elindeki işin kanunlardaki usullere uygun biçimde ve
mahkemenin görevi içinde açılmış bir (dava) olması zorunludur. Bu koşullara
uygun olmayarak mahkemelere yapılmış bulunan başvurmaları, yargı yolu ile
Anayasa denetimini sağlamak üzere, (Anayasa Mahkemesine itirazda bulunmaya
yetki veren bir dava) niteliğinde saymak mümkün değildir.
Anayasa Mahkemesinin 10.6.1971, 5.10.1972, 17.4.1973 günlü ve
1971/24-55, 1972/19-47, 1973/1-18 sayılı kararlarına ilişkin karşıoy
yazılarında yazılarımda konu hakkında da daha geniş açıklamalar yapılmıştır.
(Bak: Resmî Gazete, 27 Nisan 1972, 12 Ocak 1973, 29 Ağustos 1973, sayı: 14171 shf:
17, 14419 shf: 3, 14640 shf:3)
Açıklanan nedenlerle Denizli Ağır Ceza Mahkemesi, elindeki bu iş
dolayısıyla Anayasa Mahkemesine itirazda bulunmaya yetkili olmadığından istemin
reddine karar verilmelidir.
2- Kararın (III. Yasa metinleri) bölümünde aynen yazılı bulunan
1. madde hükmü, kanunda yazılı öteki şartların tahakkuku halinde memurların
görev suçlarının muhakemesinin adliye mahkemelerince yapılacağını
belirtmektedir.
Mahkemenin, bir bakıma görevini tayin eden bu maddenin itirazda
bulunan ağır ceza mahkemesince uygulanan bir hüküm sayılabilmesi için,
kanundaki öteki şartların tahakkuk etmesi zorunludur. Zira o şartlar tahakkuk
etmedikçe bu gibi suçların muhakemesi, yukarıda da belirtildiği gibi söz konusu
mahkemenin görevi dışında kalır.
Bir mahkemenin görevini tayin eden madde hükmünün, o mahkemece,
ancak görevine giren işlerde uygulanması söz konusu olabileceğinden ve
yukarıdaki açıklamaya göre de bu dosyadaki işe bakmak, itirazda bulunan
mahkemenin görevi dışında bulunduğundan adı geçen kanunun 1. maddesi hükmünün,
Denizli Ağır Ceza Mahkemesince bu işte uygulanması mümkün değildir. Esasen sözü
geçen mahkeme, elindeki bu işi 1. maddeye değil, 13. maddeye dayanarak reddetme
durumundadır. Bu bakımdan, mahkemenin bu işte görevli olup olmadığını belirten
madde, aslında 1. madde değil 13. maddedir.
Bu nedenlerle 1. madde hükmünün de inceleme dışında
bırakılmasına karar verilmelidir.
3- Memurun Muhakematı Hakkındaki Kanun’un yukarıdaki karara
(1974/2-1974/25) konu teşkil eden 1. ve 13. maddelerinden, 1. madde hükmü üç
kez, 13. madde hükmü de altı kez Anayasa Mahkemesince incelenerek Anayasaya
aykırı olmadıklarına, daha önce de, karar verilmiştir.
Bu dosya ile yapılan itiraz 1. madde hakkında dördüncü ve 13.
madde hakkında yedinci başvurmayı teşkil etmekte ve mahkememizce de sanki ilk
başvurma imiş gibi konu ele alınarak sorun esastan incelemeye tabi tutulmakta
ve Anayasaya uygunluğu yeni baştan kararlaştırılmaktadır.
Uygulanan bu usul, Anayasanın 152. ve Anayasa Mahkemesinin
Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkındaki 44 sayılı Kanun’un 50. ve 51.
maddelerinde belirtilen (Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliği ve her organı
ve herkesi bağlayıcı olan niteliği) ilkesine aykırı bulunmaktadır. Zira söz
konusu Anayasa ve Kanun hükümleri, bu durumlarda, yeniden inceleme yapılarak
işin esası hakkında yeni bir karar verilmesine müsaade etmediğinden daha önceki
kararlardan bahisle (yeni bir karar verilmesine yer olmadığı) yolunda bir
kararla yetinilmesini zorunlu kılmaktadır.
Konu hakkındaki düşüncelerim, Anayasa Mahkemesinin 27.4.1971
günlü ve 1971/20-1971/47 sayılı ve 6.3.1973 günlü ve 1972/56-1973/11 sayılı
kararlarına ilişkin karşıoy yazılarımda daha ayrıntılı biçimde açıklanmış
olduğundan burada tekrarı gereksiz görülmüştür. (bak: Resmî Gazete, 5 Nisan
1972, sayı:14150, shf: 8-10, 9 Kasım 1973, sayı: 14707, shf: 9-11)
Yukarıda üç fıkra halinde açıklanan nedenlerle kararın ilgili
bölümlerine karşıyım.