ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas sayısı:1967/14
Karar sayısı:1967/36
Karar günü:14/11/1967
Resmi Gazete tarih/sayı:29.4.1968/12886
İtiraz
yoluna başvuran : Erdemli Asliye Ceza Mahkemesi.
İtirazın
konusu : Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün Anayasanın 14., 15.,
16., 32. ve 132. maddelerine aykırı bulunduğu kanısı ile ve Türkiye Cumhuriyeti
Anayasa'nın 151. maddesine dayanılarak mahkememize başvurulmuştur.
I.
OLAY:
İki
sanıktan birincisinin, Ateşli Silâhlar ve Bıçaklar hakkındaki 6136 sayılı
Kanunun 13. maddesi ve Türk Ceza Kanununun 466. maddesinin 1. fıkrası ve
ikincisinin, yine 6136 sayılı Kanunun 13, maddesi ve Türk Ceza Kanununun 191.
maddesinin 2. fıkrası hükümlerine göre Cezalandırılmaları istemiyle açılan kamu
dâvasının Erdemli Asliye Ceza Mahkemesinde 1967/12 esas sayısı altında yapılan
duruşması sırasında, ikinci sanığın suçunun tehdit değil, hürriyeti tahdit
olduğu ve bu nedenle de Ağır Ceza Mahkemesinin görevine girdiği söz konusu
edilmiş; bunun üzerine Cumhuriyet Savcısı, sanığın suçu işlediği sırada köy
muhtarı olduğunu ve suçun muhtarlık görevinin yerine getirilmesi sırasında ve
bu görev dolayısiyle işlendiğini; şu duruma göre sanık için Memurin Muhakematı
Hakkındaki Kanun hükümleri uyarınca soruşturma yapılması ve görev cihetinin
soruşturmayı yürütecek idarî mercilerce nazara alınması gerektiğini; ancak
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun tümünün Anayasa'nın 14., 15., 16., 32 ve
132. maddelerine aykırı bulunduğunu ileri sürmüş; mahkeme de bu kanıya
vardığından Anayasa Mahkemesince yapılacak inceleme sonucuna kadar beklenmesine
12/4/1967 gününde karar verilmiştir.
III.
İtiraz konusu olan ve inceleme kapsamına giren hükümler :
Mahkemece
Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun tümünün Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülmekte ise de aşağıda görüleceği üzere Anayasa Mahkemesi incelemeyi bu
kanunun ancak 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14 maddelerine hasretmiş
bulunduğundan burada yalnızca o hükümlere yer verilmiştir :
(Madde
l- Memurinin vazifeli memuriyetlerinden münbahis veya vazifei memuriyetlerinin
ifası sırasında hadis olan cürümlerinden dolayı icrayı muhakemeleri şeraiti
âtiye dairesinde mehâkimi adliyeye aittir.)
(Madde
2- Memurinden birinin vazifei memuriyetinden dolayı veya ifayı vazife esnasında
bir cürmü ika eylediği gerek doğrudan doğruya ve gerek bir şikâyet ve ihbar ve
iddia üzerine anlaşıldıkta o memur,, memurini merkeziyeden ise evvelemirde
mensup olduğu nezaret veya daire ve memurini vilâyetten ise vali, mutasarrıf ve
kaymakam veya merbut bulunduğu şubei idare âmiri tarafından Usulü Muhakematı
Cezaiye Kanununa tevfikan bizzat veya bilvasıta hakkında tahkikatı iptidaiye
icra edilir ve evrakı tahkikiye zirine tahkikatı vakıanın hülâsasını ve
netayicini havi fezlekesi yazılarak bunun ziri dahi tahkikatı icra eden zat
tarafından imza veya tahtim olunur.)
(Madde
3- Tahkikatı iptidaiye evrakı mevaddı atiyede beyan olunan usul veçhile ait
olduğu meclise tevdi olunur. Ve bu meclisin memurinden olan azalan içtima
ederek suveri âtiye veçhile tetkikatı idariyede bulunurlar. Ancak tahkikatı
iptidaiye fezlekesini tanzim ve imza eden daire âmiri bu heyetlerde âza şif
atiyle hazır bulunamaz ve alelûmum esnayı tetkikte memuri mes'ulün mensup
olduğu nezaret veya idare canibinden izahat alınmak üzere ya daire âmiri ve
izam eyliyeceğj memur celp ve davet olunabilir.)
(Madde
4- Kazalarda kaza kaymakamı ile şuabatı idarei kaza rüesayı memurinden ve
meclisi idarei kaza azasından maada bilcümle memurin ve müstahdemin ile nahiye
müdür ve müstahdemini hakkındaki evrakı tahkikiye, kaza meclisi idaresine ve
sancaklarda mutasarrıf ile şuabatı idarei liva rüesayı memurininden ve meclisi
idarei liva âzasından maada bilûmum memurin ve müstahdemini liva ve mülhak
kazalar kaymakamlariyle şuabatı idarei kaza rüesayı memurini ve mecalisi idarei
kaza âzası hakkındaki evrakı tahkikiye meclisi idarei livaya ve vilâyei
merkezlerinde vali ile bairadei seniye mansup memurini merkeziyeyî vilâyetten
ve meclisi idarei vilâyet âzasından maada bilcümle memurini merkeziyei vilâyet
ve mülhak liva mutasarrıflariyle şuabatı idarei liva rüesayı memurini ve
mecalisi idarei liva âzası ve merkezi vilâyete mülhak kazalar kaymakamlariyle
şuabatı idarei kaza rüesayı memurini ve mecalisi idarei kaza âzası hakkındaki
evrakı tahkikiye meclisi idarei vilâyete ve bir vilâyetin bairadei seniye mansup
memurini merkeziyesiyle meclis idaresi âzası hakkındaki evrakı tahkikiye dahi,
Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesine tevdi edilerek işbu meclislerce mevadı âtiye
veçhile memuru maznunun lüzum veya men'i muhakemesine karar verilir.)
(Madde
5- Tahkikatı iptidaiye evrakı beyan olunan meclislerden birine geldikte, bir
hafta zarfında tetkikata mübaşeret olunarak tetkikalı mükemmele icra ve icap
edenlerden tahriren yahut şifahen izahatı lâzı-me ahzedilerek memuru maznunun
tahtı muhakemeye alınmasına lüzum görülür ise lüzumu muhakemesi esbabını
mübeyyin bir mazbata tanzim edilip memuru maznuna tebliğ edilir. Memuru maznunu
işbu mazbata aleyhine tebliğ tarihinden itibaren beş gün zarfında itiraz
edebilir. Müddeti itirazın hitamında veyahut indelitiraz derecei saniyede icra
kılınacakk tetkikat neticesinde mezkûr mazbata tasdik edildiği takdirde
müstantik kararnamesi mahiyetinde olan işbu mazbata ve evrakı tahkikiye
cünhalarda doğrudan doğruya mahkemeye ve cinayetlerde heyeti iî-hamiyeye
sevkolunmak üzere ait olduğu mahkemei adliye müddeiumumisine tevdi olunur.
Memuru 'mumaileyhin tahtı muhakemeye alınmasına lüzum görülmez ise esbabının
beyanı ile men'i muhakemesi hakkında bir mazbata yapılıp memuru mumaileyhin
mensup olduğu idare reisine ve var ise müddei şahsiye tabliğ edilir. İdare
reisi ve müddei şahsî işbu mazbata aleyhine tarihi tebliğinden itiraben beş gün
zarfında itiraz edebilirler. Bunlar tarafından itiraz vuku bulsun bulmasın
men'i muhakeme kararlan her halde mafevki meclise sevkolunur ve oraca
badettetkik nıazbatai mezkûre tasdik olunursa bir sureti musaddakası memuru
mümaileyhe verilir.)
(Madde
6- Tahkikatı iptidaiye icrasında ve lüzum veya men'i muhakemeye ait muamelâtta
işbu kanunda musarrah olmayan hususatta usulü muhakematı cezaiye ahkâmına
tevfiki hareket olunur. Bir meclisin kararı aleyhindeki itiraz mafevki mecliste
ve bir vilâyet meclisi idaresinin kararlarına vukubulacak itirazat dahi Şûramı
Devlet Mülkiye Dairesinde tetkik edilir. Ancak mutasarrıflar ve kaymakamlar
hakkında mecalisi idarece ittihaz olunacak bu kabil mukarrerat itiraz
vukubulsun bulmasın herhalde Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesinde tetkik olunur.
(Madde
7- Lüzumu muhakemesine karar verilen memurin bu kararı ita eden meclisi
idarenin bulunduğu mahaldeki mahkemei adliyede muhakeme olunur. Şu kadar ki bir
kaza meclisi idaresince lüzumu muhakemesine karar verilen bir memurun cürmü
cinayet nev'inden ise muhakemesi merbut bulunduğu livada cinayet dâvasını
rü'yet eden mahkemeye aittir. Vilâyet merkezlerinin bairadei seniye mansup
memurini ile mecalisi idaresi âzasından Şûrayı Devlet Mülkiye Dairesince lüzumu
muhakemelerine karar verilen memurların icrayı muhakemeleri dairei mezkûrece
lüzumu muhakeme kararında tayin ve tasrih edilecek en yakın vilâyet merkezi
mehâkimi adliyesine aittir.)
(Madde
13- Birinci madde mucibince hadis olacak cürümlerden dolayı lüzumu
muhakemelerine karar verilip mahkemeye sevkedilmek üzere evrakı ve lüzumu
muhakeme mazbatası müddeiumumilere tevdi edilmedikçe bunlar tarafından memurin
hakkında doğrudan doğruya takibat icrası memnudur.)
(Madde
14- Bir memurun lüzumu muhakemesine karar verildikte mahkemeye şevkini mucip
olan cürüm neden ibaret ise yalnız o husustan dolayı muhakemesi lâzım gelip
esnayı muhakemede diğer bazı ceraimi de ika eylemiş olduğu veyahut diğer bazı
memurların da o cürümde dahili ve iştirakleri olduğu anlaşıldığı takdirde devam
aidesine malûmat ita olunur. Devairi mezkûrece dahi bu kanıma tevfikan tahkikat
icra ve ikmali lâzımgelir.)
IV-
Mahkemenin dayandığı Anayasa hükümleri .
Mahkemenin
gerekçesine dayanak yaptığı Anayasa maddelerinin konu ile ilgili hükümleri
şöyledir :
(Madde
12- Herkes, dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefi inanç, din ve mezhep
ayırımı gözetilmeksizin, kanun önünde eşittir.
Hiçbir
kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.)
(Madde
14- ..............................
Kişi
dokunulmazlığı ve hürriyeti, kanunun açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre
verilmiş hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamaz.
.......................................................)
(Madde
15- Özel hayatın gizliliğine dokunulamaz. Adlî kovuşturmanın getirdiği
istisnalar saklıdır.
Kanunun
açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; kamu
düzeninin gerektirdiği hallerde de kanunla yetkili kılınan merciin emri
bulunmadıkça, kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz.)
(Madde
16- Konuta dokunulamaz.
Kanunun
açıkça gösterdiği hallerde, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; millî
güvenlik veya kamu düzeni bakımından gecikmede sakınca bulunan hallerde de,
kanunla yetkili kılman merciin emri bulunmadıkça konuta girilemez, arama
yapılamaz ve buradaki eşyaya el konulamaz.)
(Madde
32- Hiç kimse, tabiî hâkimden başka merci önünde çıkarılamaz.
Bir
kimseyi tabiî hâkiminden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı
yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.)
(Madde
132- Hâkimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve
vicdanî kanaatlarına göre hüküm verirler.
Hiç
bir organ, makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere
ve hâkimlere emir ve talimat veremez; genelge gönderemez; tavsiye ve telkinde
bulunamaz.
.....................................)
V-
İlk inceleme :
Başkan
İbrahim Senil, Başkan Vekili Lûtfi Ömerbaş, Üye İhsan Keçecioğlu, Salim Başol,
Feyzullah Uslu, Fazlı Öztan, Celalettin Kuralmen, Fazıl Uluocak, Avnî Givda,
Muhittin Taylan, İhsan Ecemiş, Recai Seçkin, Ahmet Akar, Halit Zarbun ve
Muhittin Gürün'den kurulu Anayasa Mahkemesi 4/5/1967 gününde Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğünün 15. maddesi uyarınca ilk incelemeyi yaparak aşağıda yazılı
sorunları karara bağlamıştır :
l-
Ortada mahkemenin, bakmakta olduğu bir dâvanın bulunup bulunmadığı sorunu :
İlk
incelemenin başında Üyelerden Avni Givda, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün
(Anayasa'nın 151. ve 22/4/1962 günlü ve 44 sayılı Kanunun 27. 'maddelerine göre
mahkemenin, ancak bakmakta olduğu bir dâva dolayısiyle Anayasa Mahkemesine
başvurulabileceğini; bir dâvanın var sayılması için de onun kanunlara uygun
olarak açılmış ve mahkemenin yetkisi içine girmekte bulunmuş olmasının
gerektiğini; olayda ise, Memurin Muhakematı Hakkındaki Kanunun yetkili kıldığı
mercilerden son tahkikatın açılması kararı alınmadan bu kanuna tâbi bir
kimsenin memurluk görevi sırasında ve o görevin yerine getirilmesi vesilesiyle
işlediği eylemlerden dolayı Cumhuriyet Savcısının doğrudan doğruya kovuşturma
yaparak işi Erdemli Asliye Ceza Mahkemesine getirdiğini, Cumhuriyet Savcısı
buna yetkili olmadığı gibi mahkemenin de olayı bir dâva imişçesine benimsemeğe
yetkili bulunmadığını : Ortada bir dâva değil, sadece fiilî bir elkoyma
işleminin bulunduğunu ve şu duruma göre mahkemenin varsayılamayacağı bir dâva
vesilesiyle Anayasa Mahkemesine başvuramayacağına itirazın bu yönden reddi
gerektiğini) ileri sürmüşlerdir.
Gerçi
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 13, maddesine göre memurların memurluk
görevinden doğan veya memurluk görevinin yerine getirilmesi sırasında işlenen
suçlardan dolayı bu kanun hükümleri uyarınca lüzumu muhakeme kararı alınmadan
ve karar Cumhuriyet Savcısına gelmeden savcılar, memur hakkında doğrudan
doğruya kovuşturma yapamazlar. Bununla birlikte olayda, Cumhuriyet Savcısınca
açılmış ve mahkemece görülmekte bulunmuş bir dâva vardır. Dâvanın yanlış
açılması onun yok sayılmasını gerekli kılmaz. Mahkemece aksine karar
verilinceye kadar işin dâva niteliğini koruyacağı şüphesizdir. Kaldı ki olayda
bir sanık daha bulunmaktadır ve dâvanın bu sanık bakımından eksiği ve aksaklığı
yoktur. Şu nedenle çoğunluk yukarıda açıklanan görüşü benimsememiş ve bakılmakta
bulunan bir dâvanın var olduğuna ve mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurmağa
yetkili bulunduğuna Üyelerden Avni Givda, Ahmet Akar ve Muhittin Gürün'ün karşı
oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
2-
İşin mahkemenin görevini aşması sorunu :
Duruşma
sırasında sanık muhtarın eyleminin tehdit değil Türk Ceza Kanununun 179.
maddesine uygun şahsî hürriyetten mahrum etme niteliğinde ağır cezalı bir suç
olduğu yolunda, aynı zamanda mağdur durumunda olan öteki sanığın müdafii
tarafından bir iddia ileri sürüldüğü ve böylece görev sorununun söz konusu
edildiği; Cumhuriyet Savcısının İş Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun kapsamı
içine girdiğinden suçun niteliğine ilişkin itirazın idari mercilerce
düşünülmesi gerekeceği kanısında bulunduğu ve mahkemenin de görev suru nünün
Anayasa Mahkemesine yapılacak başvurmanın sonuçlandırılmasından sonra
çözümlenmesine karar verdiği anlaşılmaktadır.
Şu
durum karşısında mahkemenin, görev sorununu çözümlemeden önce Anayasa
Mahkemesine başvurmasının mümkün olup olmadığı konusu üzerinde durulması
gerekmiş ve Başkan İbrahim Senil, Üyelerden Fazıl Uluocak ve Muhittin Gürün,
Mahkemenin önce umumî hükümlere göre dâvaya bakmakla görevli olup olmadığını
çözümlemeden Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunu uygulama durumuna geçemiyeceği
ve bu bakımdan henüz uygulanıp uygulanamıyacağı belli olmayan bir hüküm
hakkında Anayasa Mahkemesine başvurmanın da Anayasanın 151. maddesi karşısında,
mümkün olmayacağı ve itirazın bu nedenle reddi gerekeceği görüşünü
savunmuşlardır.
Ortada
mahkemenin bakmakta olduğu bir dâva bulunduğuna ve dâva görevsizlik kararı
verilinceye kadar, o mahkemenin elinde kalacağına göre dâvada uygulanması söz
konusu bir kanuna karşı mahkemenin, dâvayı elinde bulundurduğu süre içinde
Anayasa Mahkemesine başvurabileceği ve görev sorununun daha önce çözümlenmesi
için bir zorunluk bulunmadığı meydandadır. Bu nedenle çoğunluk, yukarıda
açıklanan görüşü benimsememiş; mahkemenin görev sorununu çözümleme durumunda
bulunmasının Anayasa'ya aykırılık sorununun çözümlenmesini sağlayacak işlemlere
girişmesini engellemeyeceğine ve onun için de Anayasa Mahkemesine başvurmağa
yetkili bulunduğuna Başkan İbrahim Senil, Üyelerden Fazıl Uluocak ve Muhittin
Gürün'ün karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verilmiştir.
3-
İtirazın kapsamı :
Bundan
sonra itirazın kapsamı görüşme konusu edilmiştir. Mahkeme, Memurin Muhakematı
hakkındaki Kanunun tümünün Anayasa'ya aykırı olduğunu ileri sürmekte ve böylece
kanunun bütün hükümlerinin incelenmesini istemiş olmaktadır, Anayasa'nın 151.
ve 44 sayılı Kanunun 27. maddelerine göre bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine
getirebileceği hükümler, ancak bakmakta bulunduğu dâvada uygulanacak
olanlardır. Öyle olunca itirazın kapsamını kanunlara uygun bir şekilde çize
bilmek için mahkemenin söz konusu Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun hangi
maddelerini uygulayacak durumda bulunduğunu araştırmak ve belli etmek gerekir.
Olayda
koy muhtarı iken muhtarlık görevinin yerine getirilmesi dolayısiyle suç işleyen
bir kimse söz konusudur. Bu kimse memur sayıldığı için Memurin Muhakematı
hakkındaki Kanuna tâbidir. Şu duruma göre mahkemenin önce kanunun 1. maddesini
gözönüne alması, bir başka deyimle uygulaması gerekecektir.
Bu
maddede "memurların memurluk görevlerinden doğan veya görevin yerine
getirilmesi sırasında işlenen suçlardan dolayı yargılanmalarının aşağıdaki
koşullar altında adliye mahkemelerine ait bulunduğu" yazılıdır. Ondan
sonra mahkeme, sanık hakkında 1. maddenin göndermede bulunduğu koşulların
yerine getirilip getirilmediğini araştırmak durumundadır. Çünkü kanunun 13.
maddesi bir memur hakkında lüzumu muhakeme kararı verilmedikçe ve lüzumu
muhakeme mazbatası savcıya gönderilmedikçe savcının o memur hakkında doğrudan
doğruya kovuşturma yapmasını yasaklamaktadır. Lüzumu muhakeme kararına kadar
uzanan evreler ise kanunun 2., 3., 4., 5., 6 ve 7. maddelerinde yer almıştır.
2. maddede, memur hakkında soruşturma yapacak merci, 3. maddede, soruşturma
evrakının ilgili kurula verileceği, 4. maddede, memurun durumuna göre
soruşturma evrakına hangi kurulun el koyacağı, 5. maddede, men'i muhakeme ve
lüzum muhakeme kararlarının ne yolda verileceği, 6. maddede, kararlar
aleyhindeki itiraz yolu, 7. maddede, dâvaya bakacak mahkeme açıklanmakta; 13.
madde, yukarıda belirtildiği üzere, savcının doğrudan doğruya kovuşturma
yapamıyacağı ilkesini; 14. madde ise, memur hakkında hangi suç yüzünden lüzumu
muhakeme kararı verilmişse ancak o husustan dolayı yargılanabileceği kuralını
koymaktadır. Yukarıdan beri sayılan hükümlerin konu ve kapsamları, mahkemenin
bakmakta olduğu dâva vesilesiyle bunları gözönüne almak ve uygulamak durumunda
bulunduğu görüşüne, tartışmaya ve uzun açıklamalara yer bırakmaksızın,
dayanaklık edecek bir niteliktedir.
Öte
yandan Kanunun 8. maddesi, suç işleyen valiler, 9. maddesi, elçiler 10. maddesi
"irade" ile atanan memurlar, 11. maddesi bakanlık müsteşarları
hakkında uygulanacak işlemleri göstermekte; 12. maddede ise, işten el çektirme
hükmü yer almaktadır. Kanunun 15. maddesinde, suç ortağı memurların çeşitli
sınıflardan olması durumu öngörülmüştür. 16. madde, Anayasa Mahkemesinin
19/10/1963 günlü ve 11535 sayılı Resmî Gazete'de yayınlanan 20/9/1963 günlü ve
1963/59 - 225 sayılı karariyle iptal edilmiş bulunmaktadır. 17. madde,
"elviyeyi gayrımülhaka" memurlarına ilişkindir. 18. madde, memur
dâvalarının öteki dâvaların önüne alınmasını öngörmüştür. 19. madde yürürlük
günü, 20. madde kaldırılan hükümler, 21. madde kanunu yürütme görevi
hakkındadır. Bütün bunlar, mahkemenin bakmakta olduğu dâvada uygulanma yeri
bulunmadığı ve şu duruma göre de mahkemenin kanunun tümünün Anayasa'ya
aykırılığını ileri sürmeye yetkili olmadığı meydandadır. Böyle olunca
incelemenin, yukarıda açıklandığı üzere, Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun
1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerine hasredilmesi gerekir.
Başkan
İbrahim Senil, Üyelerden Fazlı Öztan, Avni Givda, İhsan Ecemiş, Ahmet Akar,
Halit Zarbun ve Muhittin Gürün mahkemenin bakmakta olduğu dâvada kanunun ancak
13 maddesini uygulama durumunda bulunduğu, ondan önceki hükümlerin işin
mahkemeye gelmesinden evvel, mahkeme dışındaki yetkililerce uygulanabileceği,
14. maddenin ise, olayda uygulama yeri bulunmadığı ve bu nedenle de incelemenin
tek maddeye hasredilmesi gerektiği görüşünü savunmuşlardır. Yukarıda da
açıklandığı üzere uygulama bakımından, 13. maddeyi tek basma ele almak mümkün
değildir. 13. madde, ancak bu maddede söz konusu lüzumu muhakeme kararına
varılırken geçilmesi zorunlu bütün evreler ve dolayısıyla de bu evrelere
ilişkin hükümler yani 1., 2., 3., 4., 5. ve 6. maddelerle birlikte ele
alınabilir. Yetkili mahkemeyi gösteren 7. madde ile mahkemenin lüzumu muhakeme
karan dışında kalan suçlara bakamaması kuralını koyan 14. maddenin ise, böyle
bir dâvada mahkemenin uygulayacağı hükümler arasında yer alacağında hiç şüphe
yoktur. Öte yandan 13. madde, metni ve kapsamı dolayısiyle, Anayasa'ya
aykırılık bakımından tek başına incelenmeye elverişli bir madde de değildir.
Doğru ve kesin bir sonuca varılabilmesi için öteki ilgili hükümlerle bir arada
ele alınması gerekir. Bu bakımdan çoğunluk melenmenin tek maddeye hasredilmesi
yolundaki görüşü benimsememiş ve kanun 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14
maddelerinin Anayasa'ya aykırılık bakımından incelenmesi gerektiğine yukarıda
adları geçen Başkanın ve Üyelerin karşı oylarıyla ve oyçoğunluğu ile karar
verilmiştir.
VI-
Esasın incelenmesi:
İtirazın
esasına ilişkin rapor, mahkemeden, Erdemli Cumhuriyet Savcısının 19/4/1967
günlü ve 67/743 sayılı yazısına bağlı olarak gelen kâğıtlar, Anayasa'ya
aykırılığı ileri sürülen hükümler, Anayasa'nın konuya ilişkin maddeleri ve
bunlarla ilgili gerekçe ve meclis görüşme tutanakları okunduktan sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
Anayasa'ya
aykırılık sorununun isabetle çözümlenebilmesi için inceleme kapsamına giren
maddelerin önce bir bütün olarak, sonra da tek tek ele alınması yerinde
olacaktır,
l-
Maddelerin bir bütün olarak ele alınması :
Bilindiği
üzere Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun, en başta memurların memurluk
görevinden doğan veya memurluk görevini yerine getirme sırasında işlenen
suçların, mahkemeye gelmeden önceki evrede, kovuşturulması usulünü düzenleyen
bir kanundur. Kanunun, işin mahkemeye gelmesinden sonraki evresini ilgilendiren
ancak bir kaç maddesi vardır; (14., 15., 18. maddeler gibi.) ve bunlarda
ayrıntı niteliğinde hükümlerdir.
Kanun,
memurluk görevinden dolayı veya bu görevin gerine getirilmesi sırasında suç
işleyen memur hakkında Cumhuriyet Savcılarının doğrudan doğruya kovuşturma
yapamayacağı ilkesini kokmuştur. Cumhuriyet Savcısının böyle bir suç
dolayısiyle kamu dâvası açabilmesi için, memur hakkında yine bir memur
tarafından soruşturma yapılması, memurlardan meydana gelmiş kurulca lüzumu
'muhakeme karcın verilmesi ve kararın kesinleşmesi gerekmektedir.
Bir
suçun mahkemeye gelmesinden önceki evre, genel olarak hazırlık ve ilk
soruşturma işlemlerini kapsar, inceleme konusu kanunda bu işlemler
birleştirilmiş ve adına eski deyimle "tahkikatı iptidaiye"
denilmiştir. Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun koyduğu usulün adlî
usuldekinden asıl değişik yönü ilk soruşturmayı yapanla soruşturma sonucunu
karara bağlayan mercilerin ayrı ayrı oluşudur.
Memur
suçlarından dolayı yapılacak ilk soruşturmanın idare mercilerine bırakılmasında
Anayasa'ya aykırılık olup olmadığının araştırılması için önce ilk soruşturmanın
niteliği üzerinde durulması ve Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunla düzenlenen
usulün yargı yetkisine müdahale teşkil edip etmediğinin incelenmesi gerekir.
Yargı yetkisinin ne olduğu konusunda ceza usulü hükümlerine ve nazariyatına
gidilmesinin yeri yoktur. Çünkü Anayasamız kendi bakımından bu sorunu
çözümlemiş ve 7. maddesinde "yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır" demek suretiyle mahkemelerin gördüğü işler
dışında yargı yetkisi kavramının yeri olmadığına işaret etmiştir. Ceza
Muhakemeleri Usulü Kanunu uyarınca ilk soruşturma sorgu hakimlerince yapıl
maktadır. Sorgu hâkimlerinin mahkeme niteliğinde olmadığı ise, Anayasa
Mahkemesinin içtihadı ile de desteklenen bir vakıadır. (Konu üzerindeki
kararlardan biri : 967/4-5 sayılı ve 7/2/1967 günlü karar.) Böylece ilk
soruşturmanın yargı yetkisinin tekeline giren bir işlem olmadığı kendini
göstermektedir.
Öte
yandan ilk soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını ve karara bağlanmasını zorunlu
kılan bir Anayasa hükmü yoktur. Anayasa herhangi bir konuda buyurucu yahut
yasaklayıcı bir ilke getirilmemişse bunun düzenlenmesini kanun koyucunun
takdirine bırakmış demektir. Öyle ise inceleme konusu kanunun, memur suçlarının
soruşturulmasında hâkim olmayan kimselere yetki tanımış bulunması Anayasa'nın
verdiği takdir hakkının Anayasa'ya aykırı düşmeyen bir şekilde kullanılmasından
başka bir nitelik taşımaz.
İlk
soruşturma sırasında görülmesi yalnızca hâkimlerin yetkileri içinde bulunan
işler çıkamaz mı' Elbette ki çıkar. Kişi dokunulmazlığını (Anayasa : Madde -
14), özel hayatın gizliliğini (Madde - 15), konut dokunulmazlığını (Madde- 16)
haberleşme hürriyetini (Madde-17 ilgililendiren işlemlerde bulunması
gerekebilir. Ancak Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunda bu konularda idare
mercilerine açıkça bir hâkim gibi karar alma yetkisi tanıyan hiç bir hüküm (16.
madde dışında) yoktur. Kimi durumlarda idare kurullarını tutuklama kararı
vermeğe ve en büyük mülkiye memurları ile bakanları bu kararları onaylamağa
yetkili kılan 16. madde ise, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. (19/10/1963
günlü ve 11535 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanan 1963/ 59 - 225 sayılı ve
20/9/1963 günlü karar.)
Kanunda
bu yetkiyi dolaylı ve üstü kapalı olarak veren hükümler yer almış mıdır'
Almamıştır, Esasen kanunda izlenen yol, buna elverişli değildir. Çünkü
hâkimlere özgü bir yetkinin idare mercilerine devri söz konusu olunca bu imkânı
kanun yapıcı dolaylı olarak değil, doğrudan doğruya ve açık hükümle sağlama
yoluna gitmiştir. 16. madde bu tutumun tir örneğidir. Ancak ilk bakışta böyle
bir sanıyı uyandırması ihtimali olan fakat üzerinde biraz durulunca kavram ve
kapsamları kolayca açıklanabilen birkaç hükmü ileri sürmek mümkündür. Bunlar da
"Usulü Muhakematı Cezaiye Kanununa tevfikan.... tahkikatı iptidaiye icra
edileceği" (Madde -2) "Lüzumu muhakeme mazbatasının müstantik
kararnamesi mahiyetinde olduğu" (Madde - 5) ve " tahkikat-ı iptidaiye
icrasında ve lüzum veya men'i muhakemeye ait muamelâtta işbu kanunda musarraf
olmayan hususta Usulü Muhakematı Cezaiye ahkâmına terfiki hareket olunacağı"
(Madde - 6) yolundaki ifadelerdir.
Lüzumu
muhakeme mazbatasının sorgu hâkimi kararı niteliğinde olması durumu, açık
hükümle ayrıca yetki verilmedikçe bu mazbatayı hazırlayan merciin sorgu
hâkiminin bütün yetkilerine sahip bulunacağı sonucunu doğuramaz. Yapılan işe
ilk soruşturma adını takan ve bu iş sırasında ceza muhakemeleri usulü
hükümlerine uyulacağını açıklayan hükümler ise, Anayasa'nın buyurucu ilkeleri
bir yanda dururken, Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun ilk soruşturma sırasında
yapılmasını öngördüğü her işlemin, idare mercilerince doğrudan doğruya
yürütülmesine cevaz verildiği yolundaki bir yoruma dayanabilir nitelikte
değildir. Soruşturma sırasında Anayasa'nın yalnız hâkimlere tanıdığı yetkilere
ilişkin bir işlem söz konusu olursa, idare mercileri elbette ki gerekli
kararlan hâkimlerden alacaklardır.. Arada sırada tersine uygulamalar yer
almışsa bu, Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun değil, ancak uygulamaların
Anayasa'ya aykırılığını gösterir ve Anayasa denetlemesi bakımından o kanun
hükümlerinin değerlendirilmesinde böyle yanlış bir tutumun hiç bir etkisi
olamaz.
Burada
7188 sayılı kanunun 1. maddesindeki başkâtiplere sorgu hâkimlerine vekâlet etme
yetkisi tanıyan hükmün, Anayasa Mahkemesince iptal edilmiş olmasına (13/12/1965
günlü ve 12191 sayılı Resmî Gazete'-de yayımlanan 1963/100-1965/48 sayılı ve
28/9/1965 günlü karar) başkâtiplere Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun
yetkili kıldığı kimseler arasında benzerlik görülmesi ihtimali karşısında,
biraz değinmek gerekecektir. 7188 sayılı kanun başkâtiplere sorgu hâkimi
vekilliğini vermekle bunları sorgu hâkimlerinin bütün yetkileriyle donatmış
olmakta idi. Böylece hâkim olmayan bir kimsenin yalnız hâkimlere Özgü yetkileri
kullanmasına yol açmış bulunuyordu. Hükmün iptal edilmesi bu yüzdendir. Oysa,
yukarıda belirtildiği üzere memurlar hakkında ilk soruşturma yapan mercilere
kanunla böyle bir yetki tanınmış değildir. Arada bu bakımdan hiçbir benzerlik
bulunmamaktadır.
Tabiî
hâkim sorununa gelince : Anayasa bir kimseyi tabiî hâkiminden başka bir merci
önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler
kurulmasını yasaklamaktadır. (Madde-32) memur hakkında ilk soruşturma yapan ve
bunun sonucunu karara bağlayan mercilerin yargı yetkisi yoktur; gördükleri iş
de yargı yetkisine girmemektedir. Esasen kanun, memurların yargılanmalarını
açık bir hükümle (Madde - 1) adliye ve mahkemelerine yani tabiî hâkime
bırakmıştır. Öte yandan memurin muhakematı usulünde öngörülen merciler hâkim
niteliğinde ve yetkisinde bulunmadığı için, bunların bağımsız olmayışları
Anayasa'nın 132. maddesi ile de çelişme teşkil edemiyecektir.
İtiraz
eden mahkeme; suçlu memurlar hakkındaki soruşturmanın ayrı bir usule
bağlanmasını kanunlar önünde eşitlik ilkesi ile de bağdaştırmamaktadır.
Bilindiği gibi kanun önünde eşitlik ilkesi, bir temel kural olarak Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası'nın temel hak ve ödevleri açıklayan 2. kısmının
başlarında, 12. maddede yer almıştır. Tarih boyunca toplum hayatlarında çok
ağır basan etkenler olmaları dolayısiyle dil, ırk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî
inanç, din ve mezhep ayrımlarının eşitsizliğe yol açamayacağı burada
belirtilmektedir. Kişilere, ailelere, zümrelere, sınıflara imtiyaz tanınması
ise, aynı maddenin 2. fıkrası ile yasaklanmıştır.
Görülüyor
ki Anayasa'nın mutlak olarak yasakladığı, yurttaşların kanun karşısında
dillerine, ırklarına, cinsiyetlerine, siyasî düşüncelerine, felsefî
inançlarına, dinlerine ve mezheplerine göre, farklı muamele görmeleridir.
Bunların dışında kanun önünde eşitlik ancak niteliklerde benzerlik ve yasaların
getirdiği kurallara uyarlık oranında söz konusu olabilir. Söz gelimi bir
kimsenin, zenci olduğu için hekimlik etmesi engellenemez; ama ancak Tıp
Fakültelerini bitirenlere hekimlik ettirilir. Bir kimsenin, dinsizdir diye,
Üniversite'ye alınmaması düşünülemez. Fakat liseyi bitiremeyenle^ Üniversiteye
kabul edilmezler. Herkes avukatlık yapamaz veya memur olamaz. Bu örnekleri
artırmak ve çeşitlendirmek mümkündür. Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun
memurlara ilişkin bir kanundur. Sırf memurlar hakkında uygulanan kanunlarla
memur olmayanların bir eşitlik ilişkisi düşünülemez.
Öte
yandan inceleme konusu kanun, memurlara, bir zümre, bir sınıf olarak imtiyaz
tanımakta değildir. Kanunun sağladığı, bir çeşit teminattır. Bu da kamu
hizmetinin iyi işlemesi için düşünülmüş düzenlenmiştir. Memur gördüğü hizmet
yüzünden sık sık isnat ve iftiralara uğrayabilir. Kendisine memuriyetle ilgili
suç isnat edilen her memurun, hemen adllîyeye sevkedilmesi hem memurları
tedirgin ederek hizmeti aksatır, hem de hizmetin yürütülüşü üzerinde bir takım
haksız şüphelere yol açabilir. Bu çeşit iddiaların önce kamu hizmetinin
gereklerini ve memurluk psikolojisini iyi bilen kimselerin süzgecinden
geçirilmesi ve ortada kovuşturmaya değer bir eylem kalırsa, o zaman işin
mahkemenin eline bırakılması, kamu hizmetinin yararına bir tedbirdir ve kanunun
sağladığı da budur.
Yukarıdan
beri açıklananlardan anlaşılacağı üzere, söz konusu hükümlerin bir bütün olarak
incelenişi, ortada Anayasa'ya herhangi bir aykırılık bulunmadığı sonucunu
vermektedir. Aşağıda her maddede ayrıca belirtileceği üzere kimi üyeler, bu
görüşe katılmamışlardır.
2-
Maddelerin tek tek ele alınması :
İncelemenin
bundan önceki evresinde sırası geldikçe kimi maddelere ayrıca değinilmiş
olduğundan ve maddelerin tümünü kapsayan gerekçe, maddelerin her biri için de
değer ve hüküm taşıdığından, bunlar tek tek ele alınırken üzerlerinde uzun uzun
durulmasına yer kalmayacaktır.
a)
1. madde : Bu madde memurların görevlerinden doğan veya görev sırasında işlenen
suçlardan dolayı adliye mahkemelerince yargılanmaları ilkesini koymakta; ancak
"şeraiti atiye dairesinde" demek suretiyle aşağıdaki hükümlere
gönderme yapmaktadır, Gönderme yapılan koşullar, görüleceği üzere, Anayasa'ya
aykırı olmadığından ve memur suçlarının yargılanması da adliye mahkemelerine
bırakılmış bulunduğundan maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur. İtirazın 1.
maddeye yönelen bölümünün reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu Muhittin Taylan ve Ziya Önel
bu görüşe katılmamışlardır.
b)
2. Madde : Bu maddeye göre sanık memur hakkında merkez veya il memuru olduğuna
göre bakanlık, daire, vali, kaymakam veya idare şubesi amirince doğrudan
doğruya veya vasıtalı olarak Usulü Muhakematı Cezaiye Kanunu uyarınca ilk
soruşturma yapılacak; soruşturma sonucu fezlekeye bağlanacak ve fezleke
soruşturmayı yapan kimse tarafından imzalanacak veya mühürlenecektir.
İlk
soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını zorunlu kılan bir Anayasa hükmü
bulunmadığından, soruşturma sırasında Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa
uyulacağı yolundaki ifade ise, hele Anayasa'nın buyurucu hükümleri karşısında,
usul kanunundaki yalnız hâkimlere özgü yetkilerin idare mercilerince
kullanılması iznini kapsayamayacağından maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur.
İtirazın 2. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel
bu görüşe katılmamışlardır.
c)
3. Madde : Bu madde, soruşturma kâğıtlarının 4. maddede yazılı kurullardan
birine verilmesi ve kurulun kâğıtlar üzerinde "tetkikatı idariyede"
bulunması; ilk soruşturma fezlekesini düzenliyen ve imzalayan daire âmirinin bu
kurullara üye olarak girmemesi hakkındadır.
İlk
soruşturma kâğıtlarının hâkimlerce incelenmesini zorunlu kılan bir Anayasa
kuralı bulunmadığından maddede Anyasa'ya aykırılık yoktur, itirazın 3. maddeye
yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
îhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel
bu görüşe katılmamışlardır.
d)
4. Madde : Bu maddede, memurun durumuna ve kimliğine göre ilk soruşturma
kâğıtlarım inceleyerek "lüzumu muhakeme" veya "men'î
muhakeme" kararı verecek kurullar sayılmaktadır.
İlk
soruşturma sonucunun hâkimlerce karara bağlanmasını zorunlu kılan bir Anayasa
kuralı bulunmadığından maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur, itirazın 4. maddeye
yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğbı, Muhittin Taylan ve Ziya Önel
bu görüşe katılmamışlardır.
e)
5. Madde : Bu maddede, lüzumu muhakeme ve men'i muhakeme kararlarının hangi hallerde
ve nasıl verileceği, kararların nasıl kesinleşeceği ve itirazın yollan
gösterilmiş; kesinleşen lüzumu muhakeme kararının müstantik kararnamesi
niteliğinde olduğu belirtilmiştir.
Bir
belgeyi sorgu hâkimi kararnamesi niteliğinde sayan hükümden, belgeyi düzenleyen
kurulun da sorgu hâkimi sayıldığı ve sorgu hâkiminin bütün yetkileriyle
donatıldığı anlamını çıkarmak mümkün değildir. Böyle bir sonuca, ancak kanunda
açık bir hükmün varlığı ile varılabilir. Bu yolda bir hüküm bulunmadığına göre
maddede Anayasa'ya aykırılık yok demektir. İtirazın 5. maddeye yönelen
bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel
bu görüşe katılmamışlardır.
f)
6. Madde : Bu maddede, itiraz mercileri gösterildikten sonra kanunda
açıklanmayan hususlarda Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa uyulacağı
belirtilmiştir. Hüküm bu bakımdan 2. maddedekinin bir tekrarından ibarettir ve
Anayasa'ya aykırılık iddiası ayrı gerekçe ile karşılanabilir.
Şu
duruma göre maddede Anayasa'ya aykırılık yoktur, itirazın 6. maddeye yönelen
bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel
bu görüşe katılmamışlardır.
g)
7. Madde : Bu maddede lüzumu muhakemesine karar verilen memurların, durumlarına
ve kimliklerine göre hangi yer mahkemelerinde yargılanacakları gösterilmiştir.
Kamu hizmeti yararı ve yargılamanın güvenliği ve güvenilirliği düşünülerek
konulduğundan şüphe olmayan bu hükümde Anayasa'ya aykırı bîr yan yoktur.
İtirazın 7. maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe
katılmamışlardır.
h)
13. Madde : Daha önce bu madde, Kulp Asliye Ceza Mahkemesinin, Anayasa
Mahkemesinde 1965/18 esas sayısını alan itirazı dolayı-siyle incelenmiş ve
Anayasa'ya aykırı bulunmadığı sonucuna varılarak itirazın reddine 11/1/1965
gününde 1965/53 sayı ile karar verilmişti. (29/3/1966 günlü ve 12263 sayılı
Resmî Gazete).
Görüşmelerin
başında üyelerden Şeref Hocaoğlu ve Muhittin Gürün daha önce karara bağlanan
maddenin Anayasa Mahkemesi kararlarının kesinliğini ve bağlayıcılığını belirten
Anayasa hükmü karşısında, yemden inceleme ve karar konusu olmayacağını ileri sürmüşlerdir.
Anayasa'nın
152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, karar tarihinde ve
eğer ayrıca yürürlük günü belirtilmişse o günde iptal eylediği mevzuatı
yürürlükten kaldırır. Yürürlükte bulunmayan bir kanunun, Anayasa'ya aykırılığı ileri
sürülemiyeceğine göre böylece çözümlenmiş konuların bir daha mahkemeye gelmesi
düşünülemez. Dâvanın veya itirazın reddi ile sonuçlanan kararların
birincilerden farklı nitelikte olduğu meydandadır. Bunlara konu olan hükümler
yürürlükte kalmış ve kararlar belirli durumlara ve koşullara dayanmakta
bulunmuştur. Durumların ve koşulların değişmesi halinde sonucun da değişik
olması gerekir. Böyle bir değişmenin bulunup bulunmadığı ise ancak inceleme
sonunda anlaşılabilir. Kaldı ki incelenecek olan eski dâva ve itiraz değil,
yeni bir dâva veya itirazdır. Aksini düşünmek; bir kısım hükümlere
dokunulmazlık tanımak, bu hükümler hakkında yargı mercilerinin yetkilerini
kullanmalarını önlemek, hukukî görüşleri dondurup ebedileştirmek olur. Türkiye
Cumhuriyet; Anayasası'nın böyle bir ereği bulundu&u düşüncesini
destekliyecek, doyurucu bir kanıtın ileri sürülmesi mümkün değildir.
Şu
duruma göre Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 13. maddesine yöneltilmiş bir
itirazın evvelce reddedilmiş bulunmasının aynı hükmün bu itiraz dolayısiyle
yeniden incelenmesine engellik edemeyeceğine Şeref Hocaoğlu ve Muhittin
Gürün'ün karşı oylariyle ve oyçokluğu ile karar verildikten sonra maddenin
görüşülmesine başlandı.
13.
madde, memurluk görevinden dolayı veya bu görevin yerine getirilmesi sırasında
suç işleyen memur hakkında Cumhuriyet Savcılarının doğrudan doğruya koğuşturma
yapamayacağı ilkesini koymaktadır. Ancak yukarıda, l sayılı bentte yapılan
tartışma ve tahlillerin tümü ve varılan sonuç bu hüküm hakkında da
tekrarlanabileceğinden, konu üzerinde ayrıca durulmasına yer görülmemiştir.
Hükümde Anayasa'ya aykırılık yoktur. İtirazın 13. maddeye yönelen bölümünün de
1965/18 esas sayılı işte olduğu gibi reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe
katılmamışlardır.
i)
14. Madde : Bu maddede memurun, hangi suçtan lüzumu muhakemesine karar
verilirse, yalnız o suç dolayısiyle yargılanabileceği, duruşma sırasında başka
suçlan da ortaya çıkarsa, yahut yargılanması yapı lan suça başka memurların
iştiraki anlaşılırsa ilgili daireye haber verileceği, dairesinin de bu kanun
uyarınca soruşturma yapacağı belirtilmiştir. Hüküm, Memurin Muhakematı
hakkındaki Kanunla kurulan düzenin bir sonucudur. Düzen Anayasa'ya aykırı
görülmediğine göre bu hükmün de Anayasa'ya aykırılığı düşünülemez. İtirazın 14.
maddeye yönelen bölümünün de reddi gerekir.
Üyelerden
İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve Ziya Önel bu görüşe
katılmamışlardır.
VII-
Sarnıç :
Memurin
Muhakematı hakkındaki Kanunun, itirazın kapsamına girdisi kabul edilen 1., 2.,
3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14. maddelerinin Anayasa'ya aykırı olmadığına ve
itirazın reddine 1., 2., 3., 4., 5. ve 6. maddelerde üyelerden İhsan
Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Hakkı Ketenoğlu, Muhittin Tavlan ve Ziya Önel'in;
7., 13. ve 14. maddelerde İhsan Keçecioğlu, Feyzullah Uslu, Muhittin Taylan ve
Ziya Önel'in karşı oylariyle ve oyçokluğu ile 14/11/1967 gününde karar verildi.
|
|
|
|
Başkan
İbrahim
Senil
|
Başkanvekili
Lütfi
Ömerbaş
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Salim
Başol
|
|
|
|
|
Üye
Feyzullah
Uslu
|
Üye
Şeref
Hocaoğlu
|
Üye
Celâlettin
Kuralmen
|
Üye
Hakkı
Ketenoğlu
|
|
|
|
|
Üye
Sait
Koçak
|
Üye
Avni
Givda
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Üye
İhsan
Ecemiş
|
|
|
|
Üye
Halit
Zarbun
|
Üye
Ziya
Önel
|
Üye
Muhittin
Gürün
|
KARŞI
OY YAZISI
Memurin
Muhakematı hakkındaki Kanunun 1., 2., 3., 4., 5., 6., 7., 13. ve 14.
maddelerinin Anayasa'ya aykırı bir yönü bulunmadığından itirazın reddine karar
verilmiştir. Bu görüşe aşağıda gösterilen nedenlerle katılmıyoruz;
1-
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun, memurların görevleri ile ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri suçlardan dolayı idare mercilerince ilk
soruşturma yapılarak lüzumu muhakemelerine karar verilmedikçe memurun
yargılanamıyacağı esasını kabul etmiştir.
İtiraz
konusu kanun maddelerinin kapsadığı hükümler karar yerinde gösterilmiştir.
İlk
soruşturmanın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre yürütüleceği 2., bu
soruşturma üzerine idare kurulunca düzenlenen mazbatanın mustantik kararnamesi
mahiyetinde olduğu 5., ilk soruşturma yapılmasında, lüzum veya muhakemenin
men'ine ait işlemlerde bu kanunda açıklanmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü
Kanununun uygulanacağı 6. maddede belirtilmektedir.
Bu
hükümlerden çıkan sonuç : Bu Kanuna göre yapılan soruşturma ve verilen kararın
Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunundaki sorgu hâkimlerinin yaptığı ilk soruşturma
ve sonunda verdiği son soruşturmanın açılması veya muhakemenin men'i kararları
niteliğinde olduğudur. Aradaki tek fark karar merciinin ilk soruşturmayı yapandan
ayrı olmasından ibarettir.
2-
Genel usul esaslarına göre, ilk soruşturma kamu dâvası açıldıktan sonra hâkim
tarafından yürütülen ve sonunda sanığın yargılanması gerekip gerekmediğinin
tespitini amaç edinen bir faaliyettir. Şu bakımdan ilk soruşturma yapılan
işlemlerin yargı alanına giren faaliyetler olduğundan şüphe yoktur.
Sorgu
hâkimlerinin itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesine başvuramıyacaklarının kabul
edilmiş olması, bu Hâkimliklerin "mahkeme" kavramı içinde mütalâa
edilemiyeceği yönündeki bir yoruma dayanmaktadır
3-
İlk soruşturmanın hâkim tarafından yapılmasının zorunlu olması, bu soruşturmayı
yürütecek olana kanunun tanıdığı yetkiler arasında özellikle çağrıya uymayan
tanıkların ve gerektiğinde sanıkların zorla getirilmeleri, gelmeyen tanıklara
para cezası hükmolunması, tanıklıktan ve yeminden sebebsiz olarak çekilme
halinde hapsen tazyike karar verilmesi, delillerin tespiti için meskende ve
işyerlerinde aramaya eşya ve belgelerin muvakkaten zaptına karar verilmesi gibi
özel hayatın gizliliğine, haberleşme hürriyetine, konut ve kişi
dokunulmazlığına ilişkin hürriyetlerin kayıtlanması sonucunu doğuracak hallerin
bulunmasından ileri gelmektedir. Ayrıca yeminin hâkim tarafından verilmesi de
bir hukuk kuralıdır.
Anayasa'nın
14. maddesinde, kişi dokunulmazlığı ve hürriyetinin, 17. maddesindeki
haberleşme hürriyetinin hâkim karar: olmadıkça ve yine 15. maddesindeki özel
hayatın gizliliğinin ve 16. maddesindeki konut dokunulmazlığının bazı
istisnalar dışında yine hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamıyacağı kuralı
konmuştur.
Bu
açıklık karşısında Anayasa'da ilk soruşturmanın hâkimlerce yapılmasını öngören
başka bir hüküm aranmasının da yeri olmadığı ve bu soruşturmanın hâkimlerce
yapılması zorunlu bulunduğu düşüncesindeyiz.
Memurin
Muhakematı hakkındaki Kanuna göre ilk soruşturma yapmakla görevlendirilecek
kişilerin lüzum veya muhakemenin men'ine karar verecek kurul üyelerinin
Anayasa'nın 132. ve 133 maddelerinin öngördüğü bağımsız ve teminata sahip hâkim
niteliğinde olmadıkları "Danıştay 2. Dairesi hariç" ise meydandadır.
Nitekim Mahkememizce, Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 16. maddesindeki
tutuklamaya karar verme yetkisi Anayasa'nın 30. maddesine ve ayrıca tahkik
memurlarına sorgu hâkimliği yetkisi veren fevkalâde hallerde haksız mal iktisap
edenler hakkındaki 4237 sayılı Kanunun 8. maddesi ile mahkeme başkâtiplerine
sorgu hâkimliği vekâlet etme yetkisini tanıyan 7188 sayılı Kanunun birinci
maddesinin Anayasa'nın 14., 15., 16. ve 30 maddelerine aykırılığı nedeni ile
iptaline karar verildiği görülmektedir.
Sözü
edilen kanunlarda, hâkim niteliğinde olmayan tahkik memurlarına sorgu
hâkimliğinin haiz olduğu yetkilerin tümünün tanınmış olması sebebiyle bu
hükümlerin iptali yoluna gidildiği, halbuki Memurin Muhakematı hakkındaki
Kanunun 16. maddesinde gösterilen (Tutuklama) yetkisinden başka sorgu
hâkimliğine tanıyan bütün yetkileri idare mercilerinin kullanacaklarına dair
açık bir hüküm bulunmadığı ve tutuklamaya ait açık hükmün ise iptal edildiği ve
Anayasa'nın hâkim kararı olmadıkça kayıtlanamıyacak olan temel hak ve
hürriyetlere ilişkin konularda hâkime başvurulması gerektiği çoğunluğun görüşü
olarak kararda belirtilmektedir. Bu görüşün kabulü halinde artık Anayasa'ya
aykırılığın söz konusu olamıyacağı şüphesizdir. Oysa; iptal konusu kanun, ilk
soruşturmanın Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununa göre yürütüleceğini ve
düzenlenen mazbatanın müstantik kararnamesi mahiyetinde olduğunu ve bu kanunda
sarahat olmayan hallerde Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun uygulanacağını
emretmektedir. Kesin niteliği olan bu gönderme "Atıf" hükmü, gönderme
yapılan kanun hükümlerinin tümü ile ve eksiksiz olarak uygulanması sonucunu
doğuran bir anlam taşır, başka suretle yorumlanması hukuka uygun düşmez. Böyle
olunca görevlilerin kendilerine kanunun tanıdığı yetkileri kullanmıyarak kimi
durumlarda hâkime başvurmaları mümkün ve kanuna uygun bir işlem olamaz, ve
kanunun amacı ile de bağdaşamaz. Böyle bir isteğin aynı görüşle hâkimlerce geri
çevrilmesi gerekir.
SONUÇ
:
İtiraz
konusu hükümlerin Anayasa'nın 14., 15., 16., 17., 132. ve 133. maddelerine
aykırı olduğundan iptali görüşündeyiz.
|
|
|
Üye
İhsan
Keçecioğlu
|
Üye
Feyzullah
Uslu
|
Üye
Muhittin
Taylan
|
Me.
Mu. Ka. l - 6 maddelerine ilişkin karşı oya katılıyorum.
KARŞI
OY YAZISI
Çoğunluk
Özet olarak :
1-
Anayasa'nın 7. maddesinde, yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır. Denildiğine göre, mahkemelerin gördüğü işler dışında
yargı kavramı düşünülemez. O halde, yargı yetkisinin ne olduğunu ayrıca
araştırmağa lüzum yoktur.
2-
Sorgu hâkimliği, mahkeme niteliğinde olmadıktan başka, ilk soruşturmanın
hâkimlerce yapılmasını ve karara bağlanmasını zorunlu kılan bir Anayasa hükmü
de mevcut değildir. Memurin Muhakmatı hakkındaki Kanunda yer alan Usulü
Muhakematı Cezaiye (C. M. U. K.) Kanununa tevfik muamele olunur. Usulü Cezaiye
uygulanır hükümleri, usulü cezaiyede (C. M. U. K.) yazılı bütün yetkileri idari
mercilerin kullanabileceği anlamına gelmez. Yetkilerin açıkça ifade edilmesi
gerekir. Nitekim söz konusu kanunda idareye tutuklama yetkisi veren 16. madde
bunun bir örneğidir. Bundan başka idareye karar alma yetkisi veren bir hüküm
yoktur. 16. Madde ise Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. O halde iptidaî
soruşturma (İlk soruşturma) şuasında hâkime özgü işler çıkınca, hâkimden karar almak
icabeder. Esasen Anayasa'nın buyurucu hükümleri karşısında başka türlü yorum
yapılamaz. Uygulamalar da bu yolda olduğuna göre yargı yetkisine müdahale de
söz konusu değildir. Yolundaki gerekçelerle, dâvanın reddine karar verilmiştir.
l-
Anayasa'nın 7. maddesi ve yargı kavramı :
a)
Anayasa'nın 7. maddesi onunla ilgili diğer maddeler gözönüne alınmadan dar bir
yoruma tâbi tutulmuş, yargı yetkisi, mahkemelerin gördüğü işlerle
sınırlandırılmıştır. Öte yandan, Anayasa'nın insan hak ve hürriyetlerine
ilişkin maddeleri karşısında, hâkime özgü iş, ayırımı zorunluğunda kalınmıştır.
Önce
şu ciheti belirtelim ki, bilim ve öğrenim alanında böyle bir ayırım yoktur.
Uygulamalarımız ise, bu ayırımın aksine olarak, hakimin bu sıfatla yaptığı
işin, niteliği ne olursa olsun yargı yetkisine dahil olduğu kabul edilmiştir.
(Anayasa Mahkemesinin 13/5/1964 gün ve 963/99 esas-964/38 sayılı kararı Anayasa
Mahkemesi Kararlar Dergisi, Sayı : 2, Sayfa : 115).
Hâkimin
yaptığı işi daha geniş yetki ile mahkemelerin yapabileceği söz götürmez. Bu
durumda, çoğunluk görüşüne göre, tutuklama, zahit ve müsadere gibi bir kararın
hâkim tarafından verilmesi halinde, hâkime özgü, mahkemece alınması halinde
ise, yargı yetkisi olarak nitelendirilmesi gerekiyor ki, kanımızca hukuk
kuralları ile bağdaştırılabilir bir anlayış değildir. Bunun gibi duruşma
hazırlığına ilişkin C. M. U. K. nun 206. ve takip eden maddelerinin
uygulanması, toplu mahkemelerde Mahkeme Başkanına tanınmış yetkilerdendir. Bu,
maddelerin uygulanmasında, mahkeme olarak çalışılmadığına ve muhakeme
yapılmadığına göre, bu işler yargı yetkisinin kapsamına girmez. Anayasa'nın
emredici bir hükmüne de dayanmadığından, hâkim olmayanlara gördürülmesine de
her hangi bir engel yoktur şeklinde düşünmek icap edecektir ki, her halde
isabetli bir görüş sayılamaz. Aslında hâkime özgü işler bütünü ile, yargı
yetkisine dahildir ve onun içindir ki, hâkime özgüdür Aşağıda ayrıca
değineceğimiz gibi hâkim ve mahkeme deyimleri ayrı bir anlam taşırsa da, çoğu
kez ve özellikle Anayasa'mız, mahkeme ve hâkim deyimlerini eşit anlamda
kullanmıştır. Yargı yetkisini kullanma yönünden ise hiç bir fark gözetmemiştir.
Görülüyor
ki yargı yetkisi ve hâkime özgü iş olarak yapılan şekli bir ayırım hatalıdır ve
böyle bir ayrımla doğru sonuca varılamaz.
Yorum
yapılırken, kanun koyucunun amacı göz önünde tutulmak, yorumu yapılan maddeyi,
onunla ilgili diğer maddelerle karşılaştırmak ve bu suretle anlam ve kapsamını
tâyin ve tespit etmek gerekir.
Anayasa'mız
Millet egemenliğini öngören Cumhuriyet rejimini kabul etmiş ve teminatı
bakımından, güçlerin ayrılığı ilkesi ile, yasama, yürütme ve yargı yetkileri
olmak üzere üç temel kurulu benimsemiştir. Anayasa'nın 7. maddesinde, yargı
yetkisi, Türk Milleti adına, bağımsız mahkemelerce kullanılır temel kuralı yer
almıştır. Ancak genel nitelikteki bu hükmün maksada ulaşabilmesi için,
Anayasa'nın yargıya ilişkin ikinci bölümünde, mahkeme ve bağımsızlık konulan
tekrar ele alınmıştır. Yargı bölümü A harfi ile ve genel hüküm olarak
başlamakta ve mahkemelerin bağımsızlığı başlıklı 132. maddesinde, hâkimler
görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa'ya, kanuna, hukuka ve vicdanî kanatlerine
göre hüküm verirler. Hiçbir organ, makam merci veya kişi. yargı yetkisinin
kullanılmasında, mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat veremez, genelge
gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz. Hükmünü koymuştur. Dikkat edilirse
kenar başlık, mahkemelerin bağımsızlığı olarak yazılmış iken, madde, hâkimler
görevlerinde bağımsızdırlar şeklinde başlamakta ve yanyana kullanılan mahkeme
ve hâkim deyimi ile de, bunları eşit mânada kullandığı ve bölüm başındaki yargı
kavramını ifade ve yargının bağımsızlığına işaret etmek istediği
anlaşılmaktadır. Gerçekten bu maddenin özel gerekçesinde, Anayasa'nın kabul
ettiği prensiplerden birisi yargı görevinin bağımsızlığıdır. Yargı organlarının
kuruluşu, yetkileri, hâkimlerin özlük işleri bu temel prensipten hareket
edilerek düzenlenmiştir. Şeklindeki açıklaması da bu görüşü doğrulamaktadır.
b)
Anayasa'mızın bir çok maddelerinde (Anayasa Madde : 15, 16, 17, 22, 27, 30/1,
30/4, 32, 132...) Bazan mahkeme ve bazan da hâkim deyimleri kullanılmış ve kimi
maddelerde hâkim ve mahkeme tâbirleri yan yana yer almıştır. 22. maddenin dört
ve beşinci fıkralarında, ayrı ayrı, hâkini tarafından verilecek kararla yayın
yasağı konulacağı ve son fıkrasında ise, gazete ve dergilerin, mahkeme kararı
ile kapatılacağı yazılıdır. 132. maddede, kenar başlık mahkemelerinin
bağımsızlığı olarak düzenlenmiş olmasına karşılık, madde, hâkimler görevlerinde
bağımsızdırlar, mahkemelere ve hâkimlere emir ve talimat verilemez, şeklindeki
örneğinde olduğu gibi biri yerine diğeri veya her ikisi bir arada
kullanılmıştır. Diğer kanunlarda da durum böyledir. Delilleri mahkeme takdir
eder. (C. M. U. K. nun Madde : 254) hâkim beyyinatı serbestçe takdir eder
(Medenî Kanun : 150/4). Tatbikatta da durum değişik değildir. Delillerin
takdiri mahkemeye aittir, delilleri hâkim takdir eder şeklindeki sayısız karar
ve içtihatlar. Diğer taraftan bilim alanında da bir ayırım gözetilmemiştir.
Yargı yetkisi, bağımsız hâkimlerce (Mahkemelerce) kullanılır (Profesör Baki
Kuru; Hâkim ve Savcıların Bağımsızlığı ve teminatı, 1966 : sayfa 66).
c)
Esasen mahkeme kamu tüzel kişiliği ve bir kuruluştur. Bu kuruluşun başlıca
organı yargı yetkisini kullanan hâkimlerdir. Örneğin adlî mahkemeler sulh ve
asliye kademeleri olarak teşkilatlandırılmıştır. Sulh mahkemesi; sırası ile,
mübaşir, zabıt kâtibi, başkâtip ve icra memurları ile sulh hâkiminden kurulur.
Asliye teşkilâtında ayrıca sorgu hâkimliği vardır ve savcı bu kuruluşun
bünyesine dahil ayrılmaz bir rüknüdür. Sulh hâkimi zabıt kâtibinin iştiraki
olmaksızın yargı görevi yapamaz. Asliye hâkimi de prensip olarak (Bazı şahsi
dâva yolu ile takip edilen suçlar hariç) savcının veya sorgu hâkiminin dâvayı
mahkemeye getirmesi ile, yargı görevine başlayabilir ve savcının katılması ile
dâvayı hükme bağlar. Oysa bağımsızlık, yargı yetkisini kullanan hâkim için
öngörülmüştür. Daha doğru bir deyimle, bağımsızlık, yargı görevinin bir
teminatıdır. Kanun koyucu, hâkimin kişisel nüfuz ve itibarını artırmak için
değil, yargı işini her türü etkiden korumak amaciyle, bağımsızlık ve teminat
hükümlerini getirmiştir.
Görülüyor
ki, mahkeme ve hâkim tabirleri, eşit anlamlarda kullanılmaktadır. Öylesine ve o
kadar eşittir ki, birinin yerine diğerinin kullanılması, madde ve metnin anlam
ve kapsamı bakımından ufak bir değişiklik kuşkusu uyandırmaz. Bu durumda
dâvayı, mahkemelerin gördüğü işler dışında yargı yetkisi düşünülemez. Şeklinde
yargı yetkisini hâkimlerden ayrı düşünerek çözüme götürmek doğru değildir.
Yargı yetkisini hâkimlerin kullandığı esasından hareketle ve yargı yetkisinin
niteliği incelenmek suretiyle sonuca varmak gerekir.
2-
Yargı yetkisi ve iptidai soruşturma (İlk soruşturma) nın hukukî niteliği:
a)
Çoğunluk, sorgu hâkimi mahkeme niteliğinde değildir, diyerek, Anayasa
Mahkemesinin diğer bir kararına gönderme yapmaktadır. Söz konusu karardaki
görüşe katılmadık ve nedenlerini karşı oy yazımızla belirttik. Ancak burada da
kısaca değinmeği faydalı buluyoruz. Çoğunluk o kararında, Anayasa'nın 151 inci
maddesinde yazılı dâvaya bakan mahkemeden dâvayı esastan ve kesin surette hükme
bağlayan mahkemeyi anlamak icabeder. Sorgu hâkimliği böyle bir yetkiye sahip
değildir.. Ancak mahkemelere hüküm malzemesi hazırlayan bir kuruluştur
deniliyor. Oysa sorgu hâkimliği de, dâvaya son veren düşme karan verdiği gibi,
mahkemenin önlenmesi kararı ile, nisbî de olsa, sanık hakkında bir kesin durumu
ortaya çıkarır. C. M. U. K. nun, 204 üncü maddesine göre, tekemmül eden
muhakemenin önlenmesi kararından sonra yeniden dâva açılabilmesi ancak yeni
delil ve vakıaların meydana çıkmasiyle mümkündür. Mahkeme kararlan hakkında da
bundan farklı ve mutlak kesin hüküm 302 konusu değildir. C. M. U. K. nun 327
nci maddesinde sayılan hallerin gerçekleşmesi karşısında dâva, muhakemenin
iadesi yolu ile tekrar görülür. Diğer taraftan sorgu hâkimi, sanığın leh ve
aleyhindeki bütün delilleri toplar ve C. M. U. K. nun 196 ncı maddesinin
verdiği yetkiye dayanarak takdir haklarını kullanır ve delilleri son
soruşturmanın açılmasına yeterli görürse, son soruşturmanın açılmasına karar
verir. Öte yandan aynı kanunun 197 nci maddesine göre, muhakemenin önlenmesine
karar verirse, fiilî veya hukukî sebeplerden hangisine dayandığını kararında
göstermek zorundadır. Gerçekten, son soruşturmanın açılması veya muhakemenin
önlenmesi kararları, derecesi ne olursa olsan, sanık yarar veya zararına hukukî
bir sonuç doğurduğuna ve bu kararları alan şahıs veya kurulun, hukukî sebepleri
tartışma ve delilleri takdire yetkili bulunmasına göre, yargı yetkisine sahip
olmadığını, yaptığı işlerin yargı yetkisine dahil bulunmadığını ve verdiği
kararların bir yargı kararı olmadığını düşünmek ve kabul etmek güçtür. Bu
bakımdan çoğunlukça da, iptidaî soruşturma ilk soruşturma niteliğinde kabul
edildiğine göre, iptidaî soruşturmayı yapan şahsın yetkileri bir yana, hiç
değilse, karar mercilerinin mahkeme niteliğinde olması gerekir.
3-
Yargı yetkisine müdahale :
a)
Çoğunluk, yukarıda belirtildiği gibi, Anayasa'nın 7 nci maddesine göre, vargı
yetkisi mahkemelerce kullanılır. Sorgu hâkimliği mahkeme niteliğinde değildir.
Anayasa'da ilk soruşturmanın hakimlerce yapılması ve karara bağlanmasını
zorunlu kılan bir hükümde yoktur. O halde, iptidaî soruşturma (îlk soruşturma)
nin hâkim olmayanlara yaptırılmasında Anayasa'ya aykırılık düşünülemez,
sonucuna vardıktan sonra, ancak, memurun muhakematı hakkındaki Kanun idarî
organlara, iptidaî soruşturma (İlk soruşturma) sırasında çıkacak hâkimlere özgü
işleri yapmak yetkisini de vermiş ise, o zaman yargı yetkisine müdahale ve
Anayasa'ya aykırı durum hasıl olur. Diyerek Memurin muhakematı hakkındaki
Kanunun bu yöne ilişkin hükümlerinin yorumunda; yetki, kanunda acık bir şekilde
belirtmek lâzımdır. Nitekim söz konusu kanunun 16 ncı maddesi idareye tutuklama
yetkisini açık olarak vermiştir. Bunun dışında idare mercilere karar alma
yetkisini tanıyan bir hüküm yoktur. 16 ncı madde ise, Anayasa Mahkemesince
iptal edilmiştir. Bu Kanunun 2. ve 6 ncı maddelerinde yer alan, Usulü
Muhakematı Cezaiye Kanununa tevfiki muamele olunur. Usulü Cezaiye hükümleri
uygulanır. Deyimleri, idarî mercilerin, Usulü Cezaiyedeki bütün yetkileri
kullanacakları anlamına gelmez. İptidaî tahkikat (îlk soruşturma) sırasında
hâkime özgü bir iş çıkınca, hâkimden karar almak gerekir. Anayasanın buyurucu
hükümleri karşısında başka türlü yorum yapılamaz. Uygulamalar da bu yolda
olduğuna göre, yargı yetkisine müdahale de yoktur denilmiştir.
Önce
şu ciheti belirtmek yerinde olur ki, Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 1329
tarihli olduğu hatırlanırsa, idarî mercilerin yargı yetkisine müdahale ve yargı
yetkisini kullanmalarında, yadırganacak bir yön yoktur. Çünkü iktidara herhangi
bir hudud tanımayan o tarihlerde, diğerleri gibi ayrı bir yargı güç ve
yetkisinin sözü bile edilemezdi. Nitekim bu kanunda irade suretiyle çıkmıştır
ve yine tarım asırdan daha uzun bir süre ve Anayasa Mahkemesince iptal
edilinceye kadar kanunun tutuklamaya ilişkin 16 ncı maddesi bütün ağırlığı ile
işlemiş ve hükmünü yürütmüştür.
b)
Dâva konusu kanunun 2 nci maddesinde idare âmiri tarafından Usulî Muhakematı
Cezaiye (C. M. U. K.) Kanununa tevfikan bizzat veya bilvasıta tahkikatı
iptidaîye (îlk soruşturma) icra olunur. 6 ncı maddesinde, Tahkikatı iptidaiye
terasında ve lüzum ve men'i muhakemeye ait muamelâtta, işbu kanunda musarrah
olmayan ahvalde, Usulü Muhakematı Cezaiye (C. M. U. K.) ahkâmına tevfiki
hareket olunur diye yazılıdır.
Maddeler,
tahkikat yapacaklarla, karar mercilerinin, bu kanunda pazılı usulleri ve bu
kanunda bulunmayanlar için Usul Muhakematı Cezaiye (C. M. U. K.) yi
uygulayacaklarını gayet açık ve tereddüte yer vermiyecek bir şekilde ifade
etmiştir. Yetkiyi kısıtlamayan, herhangi bir kayıt veya şarta bağlamayan ve
başka maddelerle de çelişir olmayan bir hükmün, Türkçe kurallarına göre ve
mutlak mânası ile anlaşılması icabeder ve yoruma ihtiyaç hissettirmez. Açık
seçik hükümlerde ayrıca yetki aranması, yorum kurallarını ters işletmek olur ve
yanlış sonuçlara götürür. Konumuzda, kanunun sistematiğinden ve yetki verdiği
hususu açıkça belirttiğinden söz edilerek, tutuklama yetkisi veren 16. maddenin
örnek gösterilmesi, dayanak olmaktan uzaktır. Çünkü 16 madde, Usulü Cezaiyeden
(C. M. U. K.) farklı bir tutuklama yolu kabul etmiştir. Lüzum veya men'i
muhakemeye dair diğer maddeleri gibi bu kanunun Özel usul hükümleridir.
Gerçekte
16. madde, karşı görüşümüze destek olmak niteliğindedir. Şöyle ki, bu maddenin
iptal edilmiş olması yorumda gözönünde tutulmamasını gerektirmiyeceğine göre,
Memurin Muhakematı hakkındaki Kanunun 2. ve 6. maddelerini bu maddenin ışığı
altında incelersek daha da aydınlığa kavuşmuş oluruz. Kanun koyucu 16. madde
ile idareye, herhangi yargı merciinden onay almaya dahi lüzum görmeden
tutuklama yetkisi verir ve idare bu yetkiye dayanarak şahsı, en tabiî ve kutsal
hak ve hürriyetlerden yoksun edebilirken, zabıt, müsadere gibi hak vs
hürriyetlere ikinci derecede etki yapacak işlemler için hâkimden karar alması
lâzım geldiğini ve kanun koyucunun bu koşulu öngördüğünü kabul etmek hukuk
mantığı ile bağdaştırılamayan, anlaşılması ve benimsenmesi güç bir yorumdur.
c)
Kanunun yazılışı ve tümünden çıkan ilkeler elverişli olmadıkça, Anayasa'nın
kabulünden evvele ait bir kanunun yorumu, Anayasa'ya kıyaslanarak yapılamaz.
Kanun kendi bünyesi içinde düşünülerek yorumlanır ve ondan sonra Anayasa'ya
uygun olup olmadığı tartışılır.
d)
Esasen Anayasa dışındaki kanunların yorumu, o hükmü uygulayan dâva
mahkemelerinin ve kararlarını denetleyen üst mahkemelerin yetkilerine dahildir.
Uygulamalardaki uyuşmazlıklar kendi kurallarına göre çözümlenir ve yorum
değiştirilmedikçe, yorum yapan kurulları da bağlayın nitelikte olmak üzere,
ihtisas bölümleri içinde, anlayıp ve uygulanışta birlik sağlanır. Anayasa
Mahkemesinin, şu kanun hükmü böyle yada şöyle anlaşılır şeklinde tatbikata yön
vermeye yetkisi yoktur. Ancak Yüce Divan sıfatiyle, (Dâva mahkemesi olarak)
çalıştığı zaman yorum yapabilir. Olayımızda, dâvayı Anayasa'ya getiren,
mahkeme, Memurin muhakematı hakkındaki Kanun, sorgu hâkiminin bütün yetkilerini
soruşturmayı yapan memura ve karar mercilerine vermiş ve bu suretle yargı yetkisine
müdahale edilmiştir gerekçesine dayanırken. Anayasa Makemesinin bu kanun
maddelerinin yorumuna girerek, mahkeme anlayışının tamamen aksine bir sonuca
varması ve kanun maddelerin, yanlış anladığı ve uygulamaların kendi yorumu
istikametinde olması lâzım geldiğini yolunda bir karara varması, Anayasa
Mahkemesi kararlarının bağlayıcılığı ve mahkemelerin bağımsızlığı ilkelerine
uygun düşmez. Bir kanun hükmü yoruma ihtiyaç gösteriyorsa, ne şekilde
yorumlandığının, yoruma yetkili mercilerden soruşturularak tespit edilmesi ve o
yoruma bağlı kalınarak, Anayasa'ya uygunluğunun denetlenmesi gerekir.
Özetlersek,
yargı yetkisini kullanma bakımından, hâkim ve mahkeme arasında herhangi, bir
ayırım söz konusu değildir. Memurin muhakematı hakkındaki Kanun, iptidaî
soruşturma (İlk soruşturma) yi yapan memura ve karar mercilerine sorgu
hâkiminin bütün yetkilerini tanımış ve böylece yargı yetkisine müdahale
etmiştir. İdarî mercilerin verdiği muhakemenin önlenmesi veya son soruşturmanın
açılması kararları da hâkim ve mahkeme kararları niteliğindedir.
Sonuç
: Yukarıda açıklanan sebeplerle, Memurin Muhakematı hakkındaki Kanun,
Anayasa'nın 14., 15., 16., 17., 132. ve 133. maddelerine aykırı olduğundan
iptal edilmesi gerekir düşüncesindeyiz.