“DAVANIN KONUSU: 7499 sayılı yasanın 17. maddesi ile 5271 sayılı
Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 252. maddesinin 2. fıkrası 2. cümlesinde yer alan
düzenlemenin Anayasa’nın 2., 5., 6., 9., 10., 11., 36., 37., 138., 140., 142.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Aynı olay tarihinde gerçekleşen eylem/eylemler nedeniyle
başlatılan ceza soruşturması neticesinde verilen tefrik kararı akabinde ilgili
yasal düzenleme kapsamında farklı hakimler tarafından yargılamanın yürütülmesine
neden olduğu ve hukuki güvenirlilik, adil yargılanma hakkı ve doğrudan
doğruyalık ilkelerine çerçevesinde Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu
DÖRDÜNCÜ BÖLÜM
Bazı Suçlara İlişkin Muhakeme
Basit yargılama usulü
Madde 251 – (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.) (Başlığı ile Birlikte
Yeniden Düzenleme:17/10/2019-7188/24 md.)
(1) Asliye ceza mahkemesince, iddianamenin kabulünden sonra adli
para cezasını ve/veya üst sınırı iki yıl veya daha az süreli hapis cezasını
gerektiren suçlarda basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verilebilir.
(Ek cümle:8/7/2021-7331/23 md.) 175. maddenin ikinci fıkrası uyarınca duruşma
günü belirlendikten sonra basit yargılama usulü uygulanmaz.
(2) Basit yargılama usulünün uygulanmasına karar verildiği
takdirde mahkemece iddianame; sanık, mağdur ve şikâyetçiye tebliğ edilerek,
beyan ve savunmalarını iki hafta içinde yazılı olarak bildirmeleri istenir.
Tebligatta duruşma yapılmaksızın hüküm verilebileceği hususu da belirtilir.
Ayrıca, toplanması gereken belgeler, ilgili kurum ve kuruluşlardan talep
edilir.
(3) Beyan ve savunma için verilen süre dolduktan sonra mahkemece
duruşma yapılmaksızın ve Cumhuriyet savcısının görüşü alınmaksızın, Türk Ceza
Kanununun 61. maddesi dikkate alınmak suretiyle, 223. maddede belirtilen
kararlardan birine hükmedilebilir. Mahkûmiyet kararı verildiği takdirde sonuç
ceza dörtte bir oranında indirilir.
(4) Mahkemece, koşulları bulunması hâlinde; kısa süreli hapis
cezası seçenek yaptırımlara çevrilebilir veya hapis cezası ertelenebilir ya da
uygulanmasına sanık tarafından yazılı olarak karşı çıkılmaması kaydıyla hükmün
açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir.
(5) Hükümde itiraz usulü ile itirazın sonuçları belirtilir.
(6) Mahkemece gerekli görülmesi hâlinde bu madde uyarınca hüküm
verilinceye kadar her aşamada duruşma açmak suretiyle genel hükümler uyarınca
yargılamaya devam edilebilir.
(7) Basit yargılama usulü, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, sağır
ve dilsizlik hâlleri ile soruşturma veya kovuşturma yapılması izne ya da talebe
bağlı olan suçlar hakkında uygulanmaz.
(8) Basit yargılama usulü, bu kapsama giren bir suçun, kapsama
girmeyen başka bir suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde uygulanmaz.
Basit yargılama usulünde itiraz
Madde 252 – (Mülga: 2/7/2012-6352/105 md.) (Başlığı ile Birlikte
Yeniden Düzenleme:17/10/2019-7188/25 md.)
(1) 251. madde uyarınca verilen hükümlere karşı itiraz
edilebilir. Süresi içinde itiraz edilmeyen hükümler kesinleşir.
(2) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) İtiraz üzerine hükmü veren
mahkemece dosya, o yerde birden fazla asliye ceza mahkemesi bulunması hâlinde
tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza mahkemesine gönderilir ve bu
mahkemece duruşma açılarak genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Tek
asliye ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde ise, aynı mahkemede yetkili başka
bir hakim varsa bu hakim tarafından; aksi hâlde adli yargı ilk derece mahkemesi
adalet komisyonu başkanınca görevlendirilen hakim tarafından duruşma açılır ve
genel hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Taraflar gelmese bile duruşma
yapılır ve yokluklarında 223. madde uyarınca hüküm verilebilir. Taraflara
gönderilecek davetiyede bu husus yazılır. Duruşmadan önce itirazdan vazgeçilmesi
hâlinde duruşma yapılmaz ve itiraz edilmemiş sayılır.
(3) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) Mahkeme, ikinci fıkra
uyarınca hüküm verirken, 251. madde kapsamında basit yargılama usulüne göre
verilen hükümle bağlı değildir. Ancak, itirazın sanık dışındaki kişiler
tarafından yapıldığı hâllerde 251. maddenin üçüncü fıkrası uyarınca indirim
uygulanır.
(4) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) İtiraz üzerine verilen hükmün
sanık lehine olması hâlinde, bu hususların itiraz etmemiş olan diğer sanıklara
da uygulanma olanağı varsa bu sanıklar da itiraz etmiş gibi verilen kararlardan
yararlanır.
(5) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) İkinci fıkra uyarınca verilen
hükümlere karşı genel hükümlere göre kanun yoluna başvurulabilir.
(6) (Değişik:2/3/2024-7499/17 md.) Birinci fıkradaki itirazın,
süresinde yapılmadığı veya kanun yoluna başvuru hakkı bulunmayan tarafından
yapıldığı mahkemesince değerlendirildiğinde dosya, 268. maddenin ikinci fıkrası
uyarınca itirazı incelemeye yetkili olan mercie gönderilir. Mercii bu sebepler
yönünden incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.
(7) (Ek:2/3/2024-7499/17 md.) Birinci fıkradaki itirazın,
yargılama giderine, vekâlet ücretine veya maddi hataya ilişkin olması hâlinde
268. maddenin ikinci fıkrası hükmü uygulanır. Mercii bu sebepler yönünden
incelemesini yapar ve kararını gereği için mahkemesine gönderir.
II. AÇIKLAMALARIMIZ:
*Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 2024/450 Esas sayılı dosya
kapsamında;
Söz konusu dosya kapsamında Sanık … … hakkında Müşteki … …'a
yönelik 15/11/2023 tarihli eylemi nedeniyle Sarıkaya Cumhuriyet Başsavcılığının
20/08/2024 tarihli 2024/229 Esas sayılı iddianamesiyle ile Basit Yaralama
suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davasının açılma istemli iddianame
düzenlendiği, söz konusu iddianame ve soruşturma dosyasında herhangi bir usul
ve yasaya aykırılık bulunmadığı değerlendirilmek suretiyle 21/08/2024 tarihinde
iddianamenin kabulüne karar verildiği ve yeni esas sırasına kaydının yapıldığı,
akabinde sanığın (… …) üzerine atılı suçun CMK'nın 251. maddesinde yer alan ve
Basit Yargılama Usulüne tabi suçlardan olduğu kanaati ile taraflara CMK'nın
251/2 maddesi kapsamında usulüne uygun olarak tebliğ işlemlerinin yapıldığı,
savunma ve beyan işlemlerinin tamamlanması akabinde dosyanın karar hazırlığı için
ele alındığı, Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 20/11/2024 tarihli 2024/343
Esas ve 2024/526 Karar sayılı dosyası üzerinden sanık hakkında CMK'nın 223/2-e
maddesi kapsamında Beraatine karar verildiği, verilen kararın taraflara tebliğ
edildiği, Müşteki tarafın itirazı üzerine dosyanın yeni esas sırasına(2024/450
esas) kaydının yapıldığı, yeni esas sayılı dosya üzerinden Boğazlıyan Adlî
Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet Komisyonu Başkanlığına 17/12/2024 tarihli
yazısı ile "Mahkememizin 2024/343 Esas sayılı dosyasının Basit Yargılama
Usulü uygulanmak suretiyle karar verilmesi akabinde itiraz üzerine yeni
2024/450 esas sırasına kaydının yapıldığı ancak CMK'nın 252/2. fıkrasında yer
alan "İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece dosya, o yerde birden fazla
asliye ceza mahkemesi bulunması hâlinde tevzi kriterlerine göre belirlenen
asliye ceza mahkemesine gönderilir ve bu mahkemece duruşma açılarak genel
hükümlere göre yargılamaya devam olunur. Tek asliye ceza mahkemesinin bulunduğu
yerlerde ise, aynı mahkemede yetkili başka bir hakim varsa bu hakim tarafından;
aksi hâlde adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanınca
görevlendirilen hakim tarafından duruşma açılır ve genel hükümlere göre
yargılamaya devam olunur....." şeklindeki karar tarihi öncesinde yürürlüğe
giren yasal düzenleme çerçevesinde müstemir yetkili mahkeme hakimi Saffet Merve
BAŞBEKLEYEN'in yargılama işlemlerinde bulunmasının mümkün olmaması nedeniyle
tensip iş ve işlemlerinin yerine getirilmesi bakımından ilgili mahkeme
dosyasına hakim görevlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla, Gecikmeksizin hakim
görevlendirilmesi talebimizin kabulüne karar verilmesi arz olunur."
şeklinde talep üzerine aynı komisyonun 17/12/2024 tarihli yazısı ile
"..... Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 2024/450 Ceza Dava Dosyasına
bakmak üzere Hakim 234191 Elif Arda ERCİYAS'a görev verilmiştir..."
şeklindeki görevlendirmenin akabinde dosyanın ilgili hakime tevdi edildiği ve
yargılama işlemlerine devam edildiği anlaşılmıştır.
*Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 2025/50 Esas sayılı dosya
kapsamında;
Söz konusu dosya kapsamında Müşteki … …, Müşteki sanık … …, … …,
… … hakkına yürütülen soruşturma neticesinde Sarıkaya Cumhuriyet
Başsavcılığının 28/05/2024 tarihli 2024/161 Esas sayılı iddianamesiyle;
-Müşteki sanık … … hakkında; Müşteki … …'a karşı eylemleri
nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 37/1 md delaletiyle aynı kanunun 86/1, 87/3,
125/1, 106/1-1.cümle ve 53. Md., Müşteki sanık … …'a karşı eylemleri nedeniyle
TCK'nın 125/1, 106/1-1.cümle ve 53. md.,
-Müşteki sanık … … hakkında; Müşteki sanık … …'e karşı eylemleri
nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 106/1-1.cümle, 125/1, 86/1, 86/3.e, 87/1.c, 87/3
ve 53 md.
-Müşteki Sanık … … hakkında; Müşteki … …'a karşı eylemleri
nedeniyle Türk Ceza Kanunu'nun 37/1 md delaletiyle aynı kanunun 86/1, 87/3, 125/1,
106/1-1.cümle ve 53. md.,Müşteki sanık … …'a karşı eylemleri nedeniyle TCK'nın
125/1, 106/1-1.cümle ve 53. maddeleri kapsmaında cezalandırılması istemiyle
Sarıkaya Cumhuriyet Başsavcılığının 28/05/2024 tarihli 2024/161 esas sayılı
iddianamesinin tanzim edildiği, söz konusu iddianame ve ilgili soruşturma
evrakı incelendiğinde herhangi bir usul ve eksiklik bulunmadığı
değerlendirmekle birlikte iddianamenin kabulüne karar verildiği, dosyanın
2024/277 Esas sırasına kaydının yapıldığı, derdest durumda olan ilgili mahkeme
dosyası üzerinden yürütülen yargılama sürecinde 08/01/2025 tarihli 2 .nolu
celse ara kararında "Uyap sistemi üzerinden yapılan incelemede mahkeme
dosyası kapsamında adları geçen … …'a yönelik … … hakkında kasten basit
yaralama suçu kapsamında cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, söz
konusu kamu davasının mahkememizin 2023/343 esas sayılı dosyası üzerinden basit
yargılama usulü uygulanmak suretiyle sanık hakkında beraat kararı verildiği
ancak itiraz üzerine dosyanın genel yargılama usulüne çerçevesinde uygulanmak
suretiyle mahkememizin 2024/450 esas sırasına kaydının yapıldığı, 01/06/2024
tarihli 7445 sayılı yasal değişiklik çerçevesinde önceki yargılamaya katılan
hakimin itiraz usulü sonrasında yeniden mahkeme dosyası kapsamında yargılamaya
katılamayacağı ve tek Asliye Ceza Mahkemesi bulunduğu yerlerde komisyon
tarafından hakim görevlendirilmesinin yapılması gerekitği yönünde ki düzenleme
çerçevesinde mahkeme dosyasına hakim görevlendirilmesinin yapıldığı söz konusu
her iki dosya incelendiğinde aralarında hukuki ve fiili irtibat bulunduğu
anlaşılmakla her ne kadar esas numarası kapsamında ilgili dosya kapsamında iş
bu mahkeme dosyasına birleşmesi gerekmekte ise de; söz konusu dosya kapsamında
mahkeme hakiminin görevli olmadığı ancak birlikte görülmesinin yargılama
sonucunun ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılması açısından zorunluluk bulunduğu
anlaşılmakla mahkememiz iş bu dosyasının mahkememiz 2024/450 esas sayılı
mahkeme dosyasına BİRLEŞTİRİLMESİNE esasın bu şekilde kapatılmasına,..."
biçiminde karar verildiği, ayrıca birleşen dosyaya ilişkin yargılama
faaliyetini yürütücek hakime ilişkin tereddüt oluşması neticesinde bu hususta
Komisyondan görüş sorulduğu, Boğazlıyan Adlî Yargı İlk Derece Mahkemesi Adalet
Komisyonu Başkanlığına yazısı ile "yukarıda yazılı madde mucibince basit
yargılama usulü itirazlara Komisyon Başkanlığımızın hakim görevlendirmesinde
yetkili olduğu, mezkur yazıda böyle bir durum olmadığı anlaşıldığından,
yargılamayı yürütmekle görevi hakimin belirlenmesine ilişkin Sarıkaya Asliye
Ceza Mahkemesinin talebinin Komisyonumuzca ilgisi bulunmamaktadır...."
şeklinde değerlendirme yapıldığı, ayrıca mahkememizin birleştirilmesine karar
verilen Sarıkaya Asliye Ceza Mahkemesinin 2024/450 Esas sayılı dosyasını
üzerinden tefrik kararı verildiği ve dosyanın yeni esas sırasına kaydının
yapıldığı anlaşılmıştır.
III. YASAL DAYANAKLAR:
BİRİNCİ KISIM
GENEL ESASLAR
II. Cumhuriyetin nitelikleri
Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma
ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine
bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve
sosyal bir hukuk Devletidir.
V. Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin
bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve
demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu
sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli
şartları hazırlamaya çalışmaktır.
VI. Egemenlik
Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.
Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre,
yetkili organları eliyle kullanır.
Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye
veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan
bir Devlet yetkisi kullanamaz.
IX. Yargı yetkisi
Madde 9 – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız
mahkemelerce kullanılır.
X. Kanun önünde eşitlik
Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce,
felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun
önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit
haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür.
(Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine
aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler,
harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak
tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun
önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.
XI. Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü
Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı
organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel
hukuk kurallarıdır.
Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz.
İKİNCİ BÖLÜM
Kişinin Hakları ve Ödevleri
XIII. Hakların korunması ile
ilgili hükümler
A. Hak arama hürriyeti
Madde 36 – Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz.
B. Kanuni hakim güvencesi
Madde 37 – Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir
merci önüne çıkarılamaz.
Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne
çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz.
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Yargı
I. Genel hükümler
A. Mahkemelerin bağımsızlığı
Madde 138 – Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya,
kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler.
Hiçbir organ, makam, merci veya kişi, yargı yetkisinin
kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez; genelge
gönderemez; tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Görülmekte olan bir dava hakkında Yasama Meclisinde yargı
yetkisinin kullanılması ile ilgili soru sorulamaz, görüşme yapılamaz veya
herhangi bir beyanda bulunulamaz.
Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak
zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez
ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.
C. Hakimlik ve savcılık mesleği
Madde 140 – Hakimler ve savcılar adli ve idari yargı hakim ve
savcıları olarak görev yaparlar.
Bu görevler meslekten hakim ve savcılar eliyle yürütülür.
Hakimler, mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı
esaslarına göre görev ifa ederler.
Hakim ve savcıların nitelikleri, atanmaları, hakları ve
ödevleri, aylık ve ödenekleri, meslekte ilerlemeleri, görevlerinin ve görev
yerlerinin geçici veya sürekli olarak değiştirilmesi, haklarında disiplin
kovuşturması açılması ve disiplin cezası verilmesi, görevleriyle ilgili veya
görevleri sırasında işledikleri suçlarından dolayı soruşturma yapılması ve
yargılanmalarına karar verilmesi, meslekten çıkarmayı gerektiren suçluluk veya
yetersizlik halleri ve meslek içi eğitimleri ile diğer özlük işleri
mahkemelerin bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esaslarına göre kanunla
düzenlenir.
Hakimler ve savcılar altmışbeş yaşını bitirinceye kadar hizmet
görürler; askeri hakimlerin yaş haddi, yükselme ve emeklilikleri kanunda
gösterilir.
Hakimler ve savcılar, kanunda belirtilenlerden başka, Resmî ve
özel hiçbir görev alamazlar.
Hakimler ve savcılar idari görevleri yönünden Adalet Bakanlığına
bağlıdırlar.
Hakim ve savcı olup da adalet hizmetindeki idari görevlerde
çalışanlar, hakimler ve savcılar hakkındaki hükümlere tabidirler. Bunlar,
hakimler ve savcılara ait esaslar dairesinde sınıflandırılır ve
derecelendirilirler, hakimlere ve savcılara tanınan her türlü haklardan
yararlanırlar.
E. Mahkemelerin kuruluşu
Madde 142 – Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi
ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.
(Ek fıkra: 21/1/2017-6771/13 md.) Disiplin mahkemeleri dışında
askerî mahkemeler kurulamaz. Ancak savaş halinde, asker kişilerin görevleriyle
ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla görevli askerî
mahkemeler kurulabilir.
DEĞERLENDİRME:
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan
"Adil Yargılama" hakkının temel gerekleri ve CMK'nun 217. maddesi
uyarınca hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış
delillere dayandırabilecektir.
Ceza yargılamasında temel niteliklere sahip olan Tabi(Doğal)
Hakim İlkesi, Anayasa’nın 142. maddesine göre, mahkemelerin kuruluşu,
görevleri, yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu
düzenleme, “Kanuni Hâkim İlkesine” atıf yapmaktadır. Kanuni hakim ilkesi ise
esas olarak Anayasa madde 37’de “Kanuni Hakim Güvencesi” başlığı altında “hiç
kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz. Bir
kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu
doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciler kurulamaz” hükmü ile
düzenlenmiştir. Kanuni hâkim, görev ve yetkisi kanunla belli edilmiş olan
mahkemenin hâkimidir. Bu ilkeyi karakterize eden tek unsur, mahkemenin görev ve
yetkisinin tayin edilmesi işleminin “kanun” ile yapılmış bulunmasıdır.
Anayasa’nın anılan maddesi ve kanuni hâkim ilkesi çerçevesinde,
Türk hukukunda mahkeme kurma görevi, münhasıran yasama organına, yani Türkiye
Büyük Millet Meclisi’ne aittir. Başka bir anlatımla, idarenin, tüzük ve
yönetmelik gibi düzenleyici işlemleri aracılığıyla, mahkeme kurması, kurulmuş
mahkemelerin görevlerini, yetkilerini ve yargılama usullerini değiştirmesi
mümkün değildir. Mahkemelerin kuruluş ve görevlerinin belirlenmesinde
gözetilmesi gereken diğer bir ilke de, “tabii hâkim (doğal yargıç) ilkesi”dir.
Yargılanacak olan uyuşmazlığın gerçekleşmesinden önce yürürlükte bulunan
kanunlar aracılığıyla görevi ve yetkisi belirlenmiş olan mahkemenin hâkimine,
tabii hâkim denir. Görüleceği üzere tabii hakim ilkesi kanuni hakim ilkesinin
bir aşama ötesidir.
Tabii hâkim ilkesini karakterize eden unsurlar “öncedenlik” ve
“kanunilik”dir. Tabii hâkim ilkesi, kişilerin, hangi mahkeme önünde
yargılanacaklarını kesin olarak bilmelerini mümkün kılmak, bağımsız ve tarafsız
mahkemeler önünde yargılanma haklarını güvence altına almak, yargıya güveni
sağlamak ve yürütmenin yargıya müdahalesini olabildiğince önlemek amaçlarına
yönelmiştir. Bu ilke uyarınca herkes işlem veya eylem tarihinde tabi olduğu
mahkeme ve hakim huzurunda yargılanma hakkına sahiptir. Ayrıca, bu ilke, kişiye
ve somut duruma göre değişkenlik gösteren yargı yerlerinin yani olağanüstü
yargı yerlerinin oluşturulmasını önlemeye yönelik bir işlev üstlenmiş olması
sebebiyle kişi dokunulmazlığı ve güvenliği ilkelerinin (Anayasa m. 17, 19)
gerçekleştirilmesine de hizmet eder. Adil yargılanma hakkının temel
unsurlarından birini oluşturur (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi m. 6).
Ceza yargılamasına etkisi bulunan bir diğer husus olan Usul
ekonomisi ilkesi, Anayasa'nın 141 son fıkra uyarınca “Davaların en az giderle
ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” Bu hüküm usul
ekonomisi ilkesine atıf yapar. Medenî yargılama hukukuna egemen olan ilkelerden
biri olan usul ekonomisi ilkesi yasalarda öngörülen düzenleme çerçevesinde yargılamanın
kolaylaştırılmasını, yargılamada öngörülen olağan zaman süresinin aşılmamasını
ve gereksiz gider yapılmamasını amaçlar ve bunu hâkime bir görev olarak yükler.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesi kapsamında Adil
Yargılanma Hakkı incelendiğimde;
"1.Herkes davasının, medeni hak ve yükümlülükleriyle ilgili
uyuşmazlıklar ya da cezai alanda kendisine yöneltilen suçlamaların esası
konusunda karar verecek olan, yasayla kurulmuş, bağımsız ve tarafsız bir
mahkeme tarafından, kamuya açık olarak ve makul bir süre içinde görülmesini
isteme hakkına sahiptir. Karar alenî olarak verilir. Ancak, demokratik bir
toplum içinde ahlak, kamu düzeni veya ulusal güvenlik yararına, küçüklerin
çıkarları veya bir davaya taraf olanların özel hayatlarının gizliliği gerektirdiğinde
veyahut, aleniyetin adil yargılamaya zarar verebileceği kimi özel durumlarda ve
mahkemece bunun kaçınılmaz olarak değerlendirildiği ölçüde, duruşma salonu tüm
dava süresince veya kısmen basına ve dinleyicilere kapatılabilir....
3. Bir suç ile itham edilen herkes aşağıdaki asgari haklara
sahiptir:
a) Kendisine karşı yöneltilen suçlamanın niteliği ve sebebinden
en kısa sürede, anladığı bir dilde ve ayrıntılı olarak haberdar edilmek;
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zaman ve kolaylıklara sahip
olmak;
c) Kendisini bizzat savunmak veya seçeceği bir müdafinin
yardımından yararlanmak; eğer avukat tutmak için gerekli maddî olanaklardan
yoksun ise ve adaletin yerine gelmesi için gerekli görüldüğünde, resen atanacak
bir avukatın yardımından ücretsiz olarak yararlanabilmek;
d) İddia tanıklarını sorguya çekmek veya çektirmek, savunma
tanıklarının da iddia tanıklarıyla aynı koşullar altında davet edilmelerinin ve
dinlenmelerinin sağlanmasını istemek;
e) Mahkemede kullanılan dili anlamadığı veya konuşamadığı
takdirde bir tercümanın yardımından ücretsiz olarak yararlanmak."
6. maddenin 1.paragrafı hem medeni hem de ceza yargılaması
uygulanabilir olması mümkün iken, 3.paragraf sadece ceza yargılaması kapsamında
uygulanma imkanı bulunmaktadır.
İç hukuk sistemimizde Yargıtay Kanunun 45. maddesi kapsamında
Yargıtay tarafından birleştirilen içtihatlar; adli yargı düzeninde ilk derece
mahkemelerini, bölge adliye mahkemelerini, Yargıtay daireleri ile genel
kuruları bağlayıcı nitelikte olduğu düzenlenmiş ise de; uygulamada diğer
Yargıtay kararlarının bu tür bağlayıcılık nitelikleri bulunmamakla birlikte
emsal alınabileceği, bu kapsamda;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/2/2014 tarihli ve E.2013/4-242,
K.2014/79 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: Ceza Muhakemesi hukukumuzda
duruşmanın doğrudan doğruyalığı (yüz yüzelik) ve sözlülük ilkeleri esas alınmış
olup, hüküm verecek olan mahkeme hakimi sanık, tanık ve olayın tüm delilleri
ile birebir karşı karşıya gelecek, herhangi bir vasıta olmadan örneğin beyan
delilini dinleyecek ve belge delilini okuyacaktır. Böylece, belirtilen ilkeler
ile Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6. maddesinde yer alan'adil yargılama'
hakkının temel gerekleri ve CMK'nun 217. maddesi uyarınca hâkim, kararını ancak
duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecektir.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 9/11/2007 tarihli ve E.2014/9104,
K.2017/4340 sayılı kararının ilgili kısmı şöyledir: "Ceza Muhakemesinin
asıl amacı maddi gerçeği ortaya çıkarmak, buna ulaşacak olan ise delillerdir.
Deliller; samimi açıklamalar, tanık beyanları, sanık ve tanıklardan başka
kişilerin açıklamaları, tutanaklar, özel yazılı görüntü ve/veya ses kayıt eden
açıklama ve belirtiler şeklinde ayrıma tabi tutulabilir. Bütün isnat araçları
delildir. Soyut olarak deliller, eşittir. Gerçekte olayın nasıl olduğunu en iyi
bilen sanıktır ancak kendi aleyhine beyanda bulunması beklenemez.
O halde olayın mağduru ve tanığı mutlak mahkeme huzurunda
dinlenmelidir.
Ceza yargılamasında doğrudan doğruyalık ilkesi gereği yakınan
ve/veya tanığın gaip, vefa etmiş, adresi meçhul veya ulaşılamaz olduğu
mahkemece açıkça saptanmadığı durumlarda mutlaka mahkeme huzurunda beyanlarının
alınması gerekir...." şeklinde değerlendirme yapılmıştır.
AİHM bir çok kararında da görüldüğü üzere doğrudan doğruyalık
ilkesini hakkaniyete uygun yargılanma hakkının bir görünümü olarak ele
almaktadır. AİHM’e göre bu ilke uyarınca bir ceza davasında kararın yargılama
ve delil toplama süreci boyunca hazır bulunan hâkim tarafından verilmesi
gerekmektedir.
Anayasa’nın iddianın incelenmesinde dayanılacak olan "Hak
arama hürriyeti" kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası şöyledir:
"Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri
önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına
sahiptir." maddesi kapsamında Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına
alınan adil yargılanma hakkı kural olarak adil bir yargılama sürecini sağlamaya
yönelik teminatlar içermektedir. Bu bakımdan adil yargılanma hakkı davanın taraflardan
biri lehine sonuçlanmasını güvence altına almamaktadır. Diğer bir ifadeyle adil
yargılanma hakkı temel olarak yargılama sürecinin ve usulünün hakkaniyete uygun
olarak yürütülmesini teminat altına almaktadır (bazı değişikliklerle birlikte
bkz. M.B. [GK], B. No: 2018/37392, 23/7/2020, § 80).
Adil yargılanma hakkının sağladığı güvencelerden biri de aleni
yargılanma hakkıdır. Bu hak, doğası gereği davanın açık duruşma ile görülmesini
yani sözlü yargılama yapılmasını içerir (Ali Bacacı, B. No: 2014/18688,
9/3/2017, § 35). Duruşmalı yargılama esasen sözlü yargılamanın bir görünümüdür,
hâkimin taraflar ve delillerle bizzat temasa geçerek uyuşmazlığı çözmesini
sağlar. Başka bir ifadeyle iddia ve savunmaları destekleyecek beyan ve
delillerin doğrudan doğruya ve yüz yüze ileri sürülmesi tarafların mahkeme
huzurunda bulunmalarıyla mümkün olabilir. Bu durum tarafların ve tanık
beyanlarının birebir karşılaştırılmasına ve inandırıcılıklarının
değerlendirilmesine imkân verir. Dolayısıyla aleni yargılanma hakkı sanık
açısından kişinin savunmasını planlayarak mahkeme önünde en uygun ve etkili
şekilde yapabilmesi ve hakkında nihai karar verecek hâkimin kanaatini
etkilemesi açısından oldukça önemlidir (bazı ekleme ve farklılıklarla birlikte
bkz. AYM, E.2020/79, K.2023/113, 22/06/2023, §§110, 111). Nitekim Anayasa’nın
141. maddesinde de yargılamanın kamuya açık olarak duruşmalı yapılması ilkesi
açık olarak belirtilmiştir (Muhsin Hükümdar, B. No: 2016/15853, 7/11/2019, §
37).
Adil yargılanma hakkı güvenceleri bakımından sözlü yargılama;
* Soruşturma mercileri tarafından dava konusu yapılan olguların
doğru bir şekilde tespit edilip edilmediğinin ve bu mercilerce toplanan
delillerin sağlamlığının değerlendirilmesi ihtiyacı olduğunda,
*Hukuki meselelerin yanı sıra önemli olgusal sorunların ortaya
çıktığı veya uyuşmazlık konusu olguların daha ayrıntılı incelenmesinin lüzumlu
olduğu hâllerde,
*Uyuşmazlık konusu olay hakkında bilgi sahibi olan kişilerin
beyanlarının güvenilirliklerinin test edilmesi için onlarla ilgili olarak kişisel
bir izlenim edinilmesi gerektiğinde,
*Ceza yargılamasında isnada ve isnadın temelini oluşturan
olgulara karşı sanığın bizzat hâkime diyeceklerini anlatma, sunulan delillere
karşı çıkma imkânı bulmasının gerekli olduğu durumda,
*Mahkemelerin bir duruşma aracılığıyla belirli noktalara ilişkin
açıklık getirmesi lüzumlu olduğunda gerekli ve zorunlu görülebilir (bazı ekleme
ve farklılıklarla birlikte bkz. Talet Şanlı [GK], B. No: 2017/20526, 17/1/2023,
§ 54).
Temel amacı maddi gerçeğe ulaşmak olan ceza yargılamasında
sözlülük ilkesi geçerli olup hâkimin delillerle doğrudan temas kurup duruşmada
beyanda bulunan kişilere dair bir kanaat edinmesi, onların beyanda bulunurken
gösterdikleri tavırlar da başta olmak üzere gözlemleyebilmesi büyük önem taşır.
Bunun yanında bu amaca ulaşmak bakımından cezai uyuşmazlığın temelini oluşturan
ve geçmişte yaşanmış maddi olayın ne şekilde gerçekleştiğini ispata yarayan her
şey delil olabilir. Hükmün gerekçesi esas olarak duruşmada ortaya konan
delillerden edinilen kanaat sonucunda ortaya çıkmaktadır. Suçlama konusu
olaylar, hâkimin ve diğer süjelerin katılımıyla duruşmada birlikte
tartışılmakta ve araya bir vasıta girmeksizin test edilmektedir. Bu sebeple
duruşma bir formalite olmanın dışında sözlülük ilkesinin de bir sonucu olarak
soruşturma aşamasında kolluk marifetiyle alınan ve tutanak haline getirilen
beyanlar huzurda bulunanlara okunma ve varsa çelişkilerin giderilmesi açısından
hakim/mahkeme heyeti ve cumhuriyet savcısı ile sanık müdafilerinin soruları ve
açıklama talepleri ile de çapraz sorgu ile bağlantısını dikkate alınarak ceza
yargılamasının özünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte sanığın da aleyhinde
beyanda bulunan tanıklarla hakkında nihai kararı verecek hâkimlerin huzurunda
yüz yüze gelmesi, onların güvenilirliğini bu esnada test etme fırsatı elde
etmesi gerek savunma hakkının gerekse çelişme ilkesinin gerçekleşmesi
bakımından büyük önem taşımaktadır. Ancak duruşmada edinilen kanaatin doğru
oluşabilmesi için zorunlu hâller dışında duruşma devresinde hâkimin/heyetin
değişmemesi gerekir.
Sözlü yargılanma hakkına işlerlik kazandıran sözlülük ilkesi,
ceza muhakemesi hukukunun temel ilkelerinden kabul edilen doğrudan doğruyalık
ilkesiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır. Sözlülük ilkesi, doğrudan doğruyalık
ilkesinin gerçekleştirilmesinin bir aracı olarak işlev görmektedir. Esasında
hâkimin/mahkemenin duruşmada sözlü olarak ortaya konulan delillerden hareketle
karar vermesini gerektiren doğrudan doğruyalık ilkesi de hakkaniyete uygun
(adil) bir ceza yargılama sürecini temin etmeye yönelik olup sözlülük ilkesiyle
ayrılmaz bir bütünün parçalarını oluşturmaktadır.
Doğrudan doğruyalık ilkesi hâkimin olayı aydınlattığı ileri
sürülen delillerle doğrudan temasa geçmesi, araya herhangi bir aracı
katmaksızın deliller hakkında bilgi sahibi olması anlamına gelir. Bu
değerlendirme tanık delili bakımından ziyadesiyle geçerlidir. Çünkü bir tanığın
anlatımı sırasındaki tavırları (reaksiyonları) ve inanılırlığı konusunda
mahkeme tarafından yapılan gözlemler maddi gerçeğin anlaşılabilmesi için önemlidir
(Yusuf Deniz Dilsizoğlu ve Aral Ali Ersin, B. No: 2013/4711, 16/12/2015, § 47).
Anılan ilke, adil (hakkaniyete uygun) bir ceza yargılaması için sanığın
suçluluğu hakkında karar verecek olan hâkimin ilgili kişileri dinleyerek
güvenilir delil elde etmesini gerekli kılar.
Bu kapsamda hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir
görünümü olan doğrudan doğruyalık ilkesi uyarınca hâkim, kararını ancak
duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilecek ve bu
deliller hâkimin vicdani kanaatiyle serbestçe takdir edilecektir. Dolayısıyla
bu ilke, sanığın suçluluğu konusunda karar verecek hâkimin isnat konusu olay
hakkında vicdani kanaatini şekillendirme süreciyle ilgilidir. Bu bağlamda ceza
yargılamasında kural olarak özellikle tanık beyanlarının kararı verecek
hâkim/mahkeme tarafından alınması, tanık beyanlarının bu hâkim/mahkeme
tarafından takdir edilmesi gerekir. Aksi durumda tanıkların
dinlendiği/sorgulandığı celselere katılmayan hâkimin duruşmanın önceki
celselerine ilişkin tutanaklar üzerinden onlarla ilgili izlenim kazanması zor
olacaktır.
Açıklanan gerekçelerle sanığın suçluluğu konusunda karar verecek
hâkim, sağlıklı gözlem yapabilmek ve sadece iddia makamının yorum şekliyle
değil savunma makamının iddia ve itirazlarını da değerlendirerek doğru bir
vicdani kanaate ulaşabilmek için anlatımlarıyla sanığın hukuki durumunu önemli
ölçüde etkileyecek tanıkları huzurda dinlemelidir. Böylelikle hâkim, yapacağı
gözlem ve değerlendirmelerle bu tanıkların güvenilirliği konusunda bizzat fikir
sahibi olabilecektir. Buna karşılık tanıkların duruşma öncesinde veya
haricindeki dinlenmeleri sırasında düzenlenmiş tutanakların veya yazılı
açıklamaların duruşmada okunması huzurda dinlemenin eş değeri olarak
değerlendirilemez.
Hükme temel alınan delillerin hâkim huzurunda ikame edilmesi
zorunluluğunu ifade eden doğrudan doğruyalık, anayasal düzeyde bir ilkedir.
Anayasa Mahkemesi, Anayasa'da güvence altına alınan adil yargılanma hakkının
kapsam ve içeriğini belirlerken Sözleşme'nin "Adil yargılanma hakkı"
kenar başlıklı 6. maddesini ve AİHM içtihadını dikkate almaktadır (birçok karar
arasından bkz. Onurhan Solmaz, B. No: 2012/1049, 26/3/2013, § 22; Emre Kunt
[GK], B. No: 2019/5577, 8/3/2023, § 52; Yusuf Karakuş ve diğerleri, B. No:
2014/12002, 8/12/2016, § 73). 3/10/2001 tarihli ve 4709 sayılı Kanun'un
Anayasa'nın 36. maddesinin birinci fıkrasına "adil yargılanma"
ibaresinin eklenmesine ilişkin 14. maddesinin gerekçesinde "değişiklikle
Türkiye Cumhuriyeti'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerce de güvence
altına alınmış olan adil yargılama hakkı[nın] metne dahil" edildiği
belirtilmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36. maddesine söz konusu ibarenin
eklenmesinin amacının Sözleşme'de düzenlenen adil yargılanma hakkını anayasal
güvence altına almak olduğu anlaşılmaktadır (Yaşar Çoban [GK], B. No:
2014/6673, 25/7/2017, § 54). Sözleşme'nin 6. maddesinin (1) numaralı fıkrasında
hakkaniyete uygun yargılanma hakkı düzenlenmiştir. Dolayısıyla Anayasa'nın 36.
maddesinde güvence altına alınan adil yargılanma hakkı hakkaniyete uygun
yargılanma hakkını da kapsamaktadır. Doğrudan doğruyalık ilkesi ise AİHM
kararlarında -ceza muhakemesi hukukundaki geniş içeriğiyle olmasa da- adil
yargılanma hakkı kapsamındaki hakkaniyete uygun yargılanma hakkının özel bir
görünümü olarak değerlendirilmektedir.
Doğrudan doğruyalık ilkesi adil yargılanma hakkı kapsamındaki
birçok güvenceyle de yakından bağlantılıdır. Öte yandan adil yargılanma
hakkının bir güvencesi olan duruşmada hazır bulunma hakkı, hâkime sanık
savunması ile diğer tanık ve mağdur ifadelerini karşılaştırma imkânı
sunmaktadır. Anılan hak sanığın da isnadın temelini oluşturan olayları hâkime
bizzat izah edebilmesine imkân tanımaktadır. Adil yargılanma hakkı kapsamında
tanık sorgulama hakkı ise sanığın dava hakkında nihai kararı verecek olan
hâkimin huzurunda tanıkla yüzleşebilmesini, tanığı sorgulamasını
gerektirmektedir.
Esasında yukarıda belirtilen anayasal gereklilikler, ilgili usul
kanunlarında da kurala bağlanmıştır. CMK'nın 252/2. maddesinde kapsamında
" İtiraz üzerine hükmü veren mahkemece dosya, o yerde birden fazla asliye
ceza mahkemesi bulunması hâlinde tevzi kriterlerine göre belirlenen asliye ceza
mahkemesine gönderilir ve bu mahkemece duruşma açılarak genel hükümlere göre
yargılamaya devam olunur. Tek asliye ceza mahkemesinin bulunduğu yerlerde ise,
aynı mahkemede yetkili başka bir hakim varsa bu hakim tarafından; aksi hâlde
adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu başkanınca görevlendirilen
hakim tarafından duruşma açılır ve genel hükümlere göre yargılamaya devam
olunur...." şeklindeki düzenlemeden de anlaşılacağı üzere basit yargılama
usulünün uygulanması aşamasında ilgili mahkeme hakimi tarafından verilen
kararın herhangi bir bağlayıcılık yanının bulunmaması ve sanki dosyada daha
önce hiç bir şekilde karar tesis edilmemiş gibi itiraz sonrasında
görevlendirilen hakim tarafından maddi gerçeğe ulaşılması, mahkeme tarafından
sağlıklı ve vicdani bir kanaatin oluşması açısından duruşmada edinilen kanaatin
gerekliliği karşısında -yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında- görevli olmayan
hâkim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olduğu düzenlenmiştir.
Kanun'da, anılan hükümle sanıklar hakkında nihai karar vermeye yetkili
hâkimlerin delillerle temas etmesi öngörülerek doğrudan doğruyalık esas
alınmıştır.
5271 sayılı Kanun'un 217. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da
"Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış
delillere dayandırabilir. Bu deliller hâkimin vicdanî kanaatiyle serbestçe
takdir edilir." denilerek hâkimin kararını verirken vicdani kanaatiyle
serbestçe takdir edeceği delillerin huzurda tartışılmış deliller olduğu
vurgulanmıştır. Diğer bir ifadeyle anılan düzenleme uyarınca hâkim duruşmaya
getirilmemiş veya huzurunda tartışılmamış delilleri hükme esas alamayacaktır.
Bu hükmün de doğrudan doğruyalık ilkesiyle ilgili olduğu açıktır.
Burada değerlendirilmesi gereken bir diğer husus da Ceza
muhakemesinde mahkemelerin yetkisi, coğrafi alan esas alınarak belirlenmiş ve
hangi hâkim veya mahkemenin hangi yerdeki işlere bakacağı kanunlarda
gösterilmiştir. Hangi hâkim veya mahkemenin hangi yerdeki işlere bakacağını
gösteren kurallara yer bakımından yetki kuralları denilmektedir. Yer bakımından
yetki kurallarına göre her mahkeme kendi yargı çevresi içerisindeki iş ve
işlemleri yapmakla yetkilendirilmiştir. Mahkemelerin yetkisinin bu şekilde
belirlenmesi, muhakemenin daha kolay ve daha hızlı bir şekilde yapılabilmesi
amacına yöneliktir. Ayrıca hükmü verecek olan mahkemenin bizzat görmediği
sanığın kişiliği hakkında doğru bir kanaat edinmesi ve yargılama sürecindeki
davranışlarını gözlemlemesi mümkün olmadığı için temel cezanın belirlenmesi ve
bireyselleştirilmesi de önemli bir problem olarak ortaya çıkmaktadır.
AİHM’nin Faysal Pamuk/Türkiye kararı değerlendirildiğinde şu
hususların ön plana çıktığı görülmektedir: İfadesi hükme esas alınan tanıkların
hükmü verecek olan mahkeme tarafından dinlenmesi kuraldır. Bu kuralın dışına
çıkılması için haklı gerekçeler bulunmalı ve bu durumda sanığın savunma hakkını
dengeleyen usuli güvenceler sağlanmalıdır. Tanıklar, hükmü verecek olan mahkeme
huzurunda, sanığın hazır bulunduğu bir duruşmada dinlenmemiş ise sanığın adil
yargılanma hakkının ihlal edilmemesi için, yargılamanın herhangi bir aşamasında
sanığa, tanıklara soru sorma hakkı mutlaka tanınmalıdır.
Yukarıda açıklanan hususlar ışığında mahkememizin 2025/50 Esas
sayılı dosyasının AİHM, AYM ve Yargıtay kararlarında da ifade edildiği üzere
her ne kadar CMK'nın 252/2-2. Cümlede yer alan ''Tek Asliye Ceza Mahkemesinin
bulunduğu yerlerde ise, aynı mahkemede yetkili başka bir hakim var ise bu hakim
tarafından; aksi halde adli yargı ilk derece mahkemesi adalet komisyonu
başkanınca görevlendirilen hakim tarafından duruşma açılır ve genel hükümlere
göre yargılamaya devam olunur...'' biçimindeki kanuni düzenlemenin Sarıkaya
Asliye Ceza Mahkemesi bünyesinde yürütülen 2025/50 Esas ve 2025/450 Esas sayılı
dosyalarının farklı hakimler tarafından yargılanmasına devam edildiği, yapılan
yargılamalarda her iki dosya arasında hukuki ve fiili irtibat bulunması nedeni
ile daha önce birleştirilme kararı verildiği ve dosyanın gönderildiği ancak
2024/450 Esas sayılı dosyasında basit yargılama usulüne itiraz sonrasında
komisyon tarafından görevlendirilen hakimce yapılan değerlendirmede birleşen
dosya yönünden herhangi bir itiraz bulunmadığı ve bu hususta görevli ve yetkili
olmadığından bahisle mahkememizin 2024/277 Esas sayılı dosyasının tefrik
edilerek mahkememize gönderildiği ve 2025/50 Esas sırasına kaydının yapıldığı
ayrıca bu aşamada birleşen dosyalar yönünden de söz konusu yargılamaya
yürütmekte görevli ve yetkili hakime ilişkin olarak mahkememizce tereddüt
oluşması nedeni ile bu hususta Boğazlıyan Adli Yargı İlk Derece Mahkemesi
Adalet Komisyonu Başkanlığı tarafından bu hususta görüş bildirilmesinin mümkün
olmadığına dair yazı cevabı da dikkate alındığında söz konusu yasal
düzenlemenin özellikle Türkiye genelinde tek asliye ceza mahkemelerinin yer
aldığı özellikle mülakat adliyelerinde mahkememiz dosyasında da görüleceği
üzere soruşturma aşamasında tefrik edilen yada tarafları aynı olmakla birlikte
sonradan tamamlanan soruşturma evrakları neticesinde ayrı ayrı yargılama
yapılması durumunun söz konusu olduğu her iki mahkeme dosyasında ayrı ayrı
görevli bulunan mahkeme hakimlerinin her ne kadar aynı tarafları bizzat
dinlemesi halinde dahi müşteki, müşteki sanık, sanıklar ve tanıkların başka,
yanlış yada eksik beyanlarda bulunması durumunun söz konusu olabileceği,
yargılamayı yürüten hakimlerin diğer dosya yönünden belgelerin birer örneğinin
ilgili mahkeme dosyasına bir örneğini dosyası arasına alması halinde dahi
doğrudan doğruyalık ilkesi kapsamında kendi huzurunda alınmayan beyanlar ile
ilgili karar vermesinin mümkün olmadığı, bu kapsamda benzer şekildeki
dosyalarda haksız tahrik, meşru müdafaa gibi hükümlerin olayın bir bütün halinde
değerlendirilmesi gerektiği ayrıca söz konusu yasal düzenlemede tek asliye ceza
mahkemesinin bulunduğu yerlerde 01/06/2024 tarihinden sonra yapılan itirazlar
ile ilgili olarak komisyon tarafından hakim görevlendirilmesi yapılması
biçimindeki yasal düzenlemenin ilgili mahkemelerin yetki ve görevlerini
kanundan aldıkları bunun dışında idari görevlendirmeler ile ivedi ve acil işler
dışında yargılama yapılması hususunda görevlendirme yapılmasının anayasanın
belirtilen ilgili maddelerine aykırılık oluşturduğu ve uygulamada yukarıda
aktarılan şekilde sorunlara yol açtığı hususu da değerlendirilerek iptaline
karar verilmesi hususunda,
Gereğinin takdir ve ifası saygıyla arz olunur.”