ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/161
Karar Sayısı : 2025/69
Karar Tarihi : 6/3/2025
R.G.Tarih-Sayı : 4/6/2025-32920
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Elmadağ Sulh Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk
Kanunu’na 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle eklenen 18/B
maddesinin (1) ve (3) numaralı fıkralarının Anayasa’nın 9., 10., 35. ve 36.
maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Kısıtlının paydaş olduğu taşınmazdaki ortaklığın satış
suretiyle giderilmesine ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesine icra
edilebilirlik şerhi verilmesi davasında itiraz konusu kuralların Anayasa’ya
aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu
kuralların da yer aldığı 18/B maddesi şöyledir:
“Bazı uyuşmazlıklarda dava şartı olarak arabuluculuk
MADDE 18/B- (Ek:28/3/2023-7445/37
md.)
(1) Aşağıdaki uyuşmazlıklarda, dava açılmadan önce
arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır:
a) Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı Kanuna göre
ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç olmak üzere, kira
ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar.
b) Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve
ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar.
c) 23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti
Kanunundan kaynaklanan uyuşmazlıklar.
ç) Komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar.
(2) Arabuluculuk süreci sonunda tarafların anlaşması
halinde anlaşma belgesi, taşınmazla ilgili olarak kanunlarda yer alan
sınırlamalar ile usul ve esaslar gözetilmek suretiyle düzenlenir.
(3) Bu madde kapsamında düzenlenen anlaşma belgesinin
icra edilebilirliğine ilişkin şerhin alınması zorunlu olup bu şerh taşınmazla
ilgili anlaşma belgeleri bakımından taşınmazın bulunduğu yer, diğer anlaşma
belgeleri bakımından ise arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk
mahkemesinden alınır. Mahkeme taşınmazla ilgili anlaşma belgeleri bakımından
yapacağı incelemede anlaşma içeriğini, arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli
olup olmadığı ve taşınmazla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile
usul ve esaslara uyulup uyulmadığı yönünden denetler; bu kapsamda kurum veya
kuruluşlardan bilgi veya belge talep edebilir ve gerektiğinde duruşma açabilir.
(4) Anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin
şerhin verilmesiyle ilgili diğer hususlar hakkında 18 inci madde hükmü
uygulanır.
(5) (Ek:7/11/2024-7531/26 md.) Taşınmazın devrine veya
taşınmaz üzerinde sınırlı ayni hak kurulmasına ilişkin anlaşma belgesinin
taraflarından biri, icra edilebilirlik şerhi verilmesinden sonra tapu
müdürlüğünden tescil talebinde bulunabilir. Tapu müdürlüğünce taşınmaza ilişkin
mevzuatta öngörülen gerekli inceleme ve değerlendirme yapıldıktan sonra resmi
senet düzenlenmeksizin tescil talebi yerine getirilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM,
Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve
Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 24/9/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın
152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta
olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı
kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan
birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması
durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir.
Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine
başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir
davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması
gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde
ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da
olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. İtiraz
yoluna başvuran Mahkeme 6325 sayılı Kanun’un 18/B maddesinin (1) ve (3)
numaralı fıkralarının iptallerini talep etmiştir. Anılan maddenin itiraz konusu
(1) numaralı fıkrasında söz konusu fıkranın (a), (b), (c) ve (ç) bentlerinde
sayılan uyuşmazlıklar
bakımından arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak öngörülmüştür.
Bakılmakta olan davanın konusunun fıkranın (b) bendinde yer alan ortaklığın
giderilmesine ilişkin arabuluculuk anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhi
verilmesi olduğu gözetildiğinde arabuluculuğu dava şartı olarak düzenleyen
fıkranın (a), (c), (ç) bentlerinin ve (b) bendinde yer alan “Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve...”
ibaresinin bakılmakta olan davada uygulanma
imkânı bulunmamaktadır. Bu itibarla söz konusu bentlere ve ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddi gerekir.
4. Ayrıca fıkranın birinci cümlesi ile (b) bendinde yer alan “…ilişkin
uyuşmazlıklar.” ibaresi ortaklığın giderilmesine ilişkin
uyuşmazlıkların yanı sıra fıkrada sayılan bakılmakta olan davada uygulanma
imkânı olmayan diğer hükümler yönünden de geçerli, ortak kural niteliğindedir.
Bu itibarla bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek kuralın kalan kısmının
esasına ilişkin incelemenin “…ortaklığın giderilmesine…” ibaresi ile
sınırlı olarak yapılması gerekir.
5. Öte yandan 6216 sayılı Kanun'un 40. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde “İptali istenen kuralların Anayasanın hangi
maddelerine aykırı olduklarını açıklayan gerekçeli başvuru kararının aslı” Anayasa
Mahkemesine gönderilecek belgeler arasında sayılmıştır. Anılan maddenin (4)
numaralı fıkrasında ise açık bir şekilde dayanaktan yoksun veya yöntemine uygun
olmayan itiraz başvurularının Anayasa Mahkemesi tarafından esas incelemeye
geçilmeksizin gerekçeleriyle reddedileceği hükme bağlanmıştır.
6. Söz konusu İçtüzük’ün 46. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde itiraz yoluna başvuran Mahkemenin gerekçeli kararında
Anayasa’ya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin her birinin Anayasa’nın hangi
maddelerine, hangi nedenlerle aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle
birlikte açıkça gösterilmesi gerektiği düzenlenmiştir. Yine İçtüzük’ün 49.
maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde Anayasa Mahkemesince yapılan
ilk incelemede başvuruda eksikliklerin bulunduğunun tespit edilmesi hâlinde
itiraz yoluna ilişkin işlerde esas incelemeye geçilmeksizin başvurunun reddine
karar verileceği belirtilmiştir.
7. Yapılan incelemede
itiraz yoluna başvuran Mahkeme tarafından 6325 sayılı Kanun’un 18/B maddesinin (3) numaralı fıkrasının “…bu şerh taşınmazla ilgili anlaşma belgeleri
bakımından taşınmazın bulunduğu yer, diğer anlaşma belgeleri bakımından ise
arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden alınır.” bölümünün
Anayasa’nın hangi maddelerine hangi nedenlerle
aykırı olduğunun ayrı ayrı ve gerekçeleriyle birlikte açıkça gösterilmediği
anlaşılmıştır. Bu itibarla anılan bölüme ilişkin başvurunun yöntemine uygun olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
8. Açıklanan nedenlerle 7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı
Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı
Kanun’un 37. maddesiyle eklenen 18/B maddesinin;
A. (1) numaralı
fıkrasının;
1. (a) bendinin,
(b) bendinde yer alan “Taşınır ve taşınmazların paylaştırılmasına ve...”
ibaresi ile (c) ve (ç) bentlerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin
bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibare ve bentlere
ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
2. Kalan kısmının
esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan fıkranın (b) bendinde
yer alan “…ortaklığın giderilmesine...” ibaresi ile sınırlı olarak
yapılmasına,
B. (3) numaralı
fıkrasının;
1. Birinci
cümlesinin “...bu şerh taşınmazla ilgili anlaşma belgeleri bakımından
taşınmazın bulunduğu yer, diğer anlaşma belgeleri bakımından ise arabulucunun
görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden alınır.” bölümüne yönelik itiraz
başvurusunun 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddesinin (4) numaralı fıkrası
gereğince yöntemine uygun olmadığından REDDİNE,
2. Kalan kısmının
esasının incelenmesine,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN
İNCELENMESİ
9.
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan
işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükümleri, dayanılan Anayasa
kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup
incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 18/B
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (b) Bendinde Yer Alan “…ortaklığın giderilmesine…” İbaresinin
İncelenmesi
10. Anayasa’nın “Anayasaya
aykırılığın diğer mahkemelerde ileri sürülmesi” başlıklı 152. maddesinin
dördüncü fıkrasında “Anayasa Mahkemesinin işin esasına girerek verdiği red
kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından sonra on yıl geçmedikçe aynı kanun
hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla tekrar başvuruda bulunulamaz.” denilmiştir.
11. 6216 sayılı Kanun’un “Başvuruya engel durumlar”
başlığını taşıyan 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da “Mahkemenin işin
esasına girerek verdiği ret kararının Resmî Gazetede yayımlanmasından itibaren
on yıl geçmedikçe aynı kanun hükmünün Anayasaya aykırılığı iddiasıyla itiraz
başvurusu yapılamaz.” hükmüne yer verilmiştir.
12. İtiraz yoluna başvuran Mahkemenin iptalini talep
ettiği 6325 sayılı Kanun’un 18/B maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “...ortaklığın giderilmesine...”
ibaresine yönelik iptal talebi Anayasa Mahkemesinin 27/6/2024 tarihli ve E.2023/178, K.2024/125 sayılı
kararıyla reddedilmiştir. Anılan karar
2/10/2024 tarihli ve 32680 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanmıştır.
13. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme anılan kararın Resmî
Gazete’de yayımlandığı tarihten önce 5/9/2024 tarihinde itiraz yoluna başvurmuş
ise de Anayasa Mahkemesinin aynı konuda işin esasına girerek verdiği ret kararı
yayımlandığı için Anayasa’nın 152. maddesi uyarınca itiraz başvurusunun
incelenmesinin mümkün olmadığı anlaşılmaktadır. Anayasa’nın anılan hükmünün
amacı hem gereksiz başvuruları önleyerek Anayasa Mahkemesinin çalışma düzenini
korumak hem de uygulamada sürekliliği sağlamaktır. Dolayısıyla Anayasa
Mahkemesi, önceki kararın yayımlandığı tarihten sonra karar vermek durumunda
ise başvurunun önceki kararın yayımlanmasından önce ya da sonra yapılıp
yapılmadığı önem taşımaksızın itirazı reddetmek durumundadır (AYM, E.2023/19,
K.2023/18, 16/2/2023, § 4; E.2021/109, K.2021/81, 4/11/2021, § 5).
14. Bu itibarla itiraz başvurusu açısından Anayasa'nın
152. maddesinin dördüncü fıkrası ile 6216 sayılı Kanun'un 41. maddesinin (1)
numaralı fıkrasında öngörülen şartların gerçekleştiği anlaşılmaktadır.
15. Açıklanan nedenle 6325
sayılı Kanun’un 18/B maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “...ortaklığın
giderilmesine...” ibaresine yönelik itiraz başvurusunun
Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası ve 6216 sayılı Kanun’un 41.
maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince reddi gerekir.
B. Kanun’un 18/B
Maddesinin (3) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinin “Bu madde
kapsamında düzenlenen anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin şerhin
alınması zorunlu olup…” Bölümünün
ve İkinci Cümlesinin İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
16. Arabuluculuk, 6325
sayılı Kanun’un 2. maddesinde sistematik teknikler uygulayarak görüşmek ve
müzakerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, tarafların
birbirlerini anlamalarını ve bu suretle çözümlerini kendilerinin üretmelerini
sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını sağlayan, tarafların
çözüm üretemediklerinin ortaya çıkması hâlinde çözüm önerisi de getirebilen,
uzmanlık eğitimi almış olan tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla
yürütülen uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmıştır (AYM, E.2017/178,
K.2018/82, 11/7/2018, § 4).
17. Anılan Kanun’un 2.
maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere uyuşmazlığın taraflarının
kendilerini yeterince ifade etme imkânı buldukları ve çözümün bizzat taraflarca
üretildiği arabuluculuk yönteminde arabulucudan beklenen, diyalog sürecinin
işlerlik kazanmasına ve canlı tutulmasına katkı sağlamasıdır. Bu şekilde
taraflar arasında etkili bir iletişim kurularak her iki tarafın da
menfaatlerinin en uygun şekilde dengelenmesi esasına dayalı olarak yürütülen
arabuluculuk müzakereleri ile uyuşmazlıkların kesin ve kalıcı şekilde, daha
kısa sürede ve daha az masrafla çözümlenmesi amaçlanmaktadır (AYM, E.2017/178,
K.2018/82, 11/7/2018, § 5).
18. Arabuluculukta
tarafların anlaşması hâlinde uygulanacak usul ve esasları düzenleyen Kanun’un
18. maddesinin (1) numaralı fıkrasında varılan anlaşmanın kapsamının taraflarca
belirleneceği, anlaşma belgesi düzenlenmesi hâlinde bu belgenin taraflar ve
arabulucu tarafından imzalanacağı belirtilmiştir.
19. Anılan maddenin (2)
numaralı fıkrasında tarafların arabuluculuk faaliyeti sonunda düzenlenen
anlaşma belgesinin icra edilebilirliğine ilişkin olarak şerh verilmesini talep
edebilecekleri ve bu şerhi içeren anlaşmanın ilam niteliğinde belge sayılacağı
hüküm altına alınmıştır.
20. Maddenin (3) numaralı fıkrasında icra edilebilirlik şerhi
verilmesinin çekişmesiz yargı işi olduğu, buna ilişkin incelemenin dosya
üzerinden yapılacağı ve incelemenin kapsamının, anlaşma içeriğinin
arabuluculuğa ve cebrî icraya elverişli olup olmadığı hususlarıyla sınırlı
olduğu belirtilmiştir.
21. (4) numaralı
fıkraya göre icra edilebilirlik şerhi
alınmasının kanunlarda
zorunlu kılındığı durumlar hariç olmak üzere taraflar ve avukatları ile
arabulucunun, ticari uyuşmazlıklar bakımından ise avukatlar ile arabulucunun
birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde belge sayılır.
22. Kanun’un 18/B
maddesinde arabulucuya başvurulmasının dava şartı olarak öngörüldüğü bazı
uyuşmazlıklar sayılmıştır. Buna göre kiralanan
taşınmazların 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na göre
ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler hariç olmak üzere kira
ilişkisinden kaynaklanan uyuşmazlıklar, taşınır ve taşınmazların
paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklar, 23/6/1965
tarihli ve 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklar ve
komşu hakkından kaynaklanan uyuşmazlıklar bakımından dava açılmadan önce
arabulucuya başvurulması zorunludur. Anılan maddenin
(2) numaralı fıkrasına göre
arabuluculuk süreci sonunda tarafların anlaşması hâlinde anlaşma
belgesi taşınmazla ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve
esaslar gözetilmek suretiyle düzenlenir.
23.
Maddenin (3) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin itiraz konusu bölümüne göre
maddede sayılan uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuk faaliyeti sonucunda
anlaşmaya varılması hâlinde düzenlenecek anlaşma belgesinin icra
edilebilirliğine ilişkin şerhin alınması zorunlu tutulmuştur. Söz konusu şerhin
taşınmazla ilgili anlaşma belgeleri
bakımından taşınmazın bulunduğu yer, diğer anlaşma belgeleri bakımından ise
arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesinden alınması gerekmektedir.
Bu itibarla maddede sayılan uyuşmazlıklarda taraflar
ve avukatları ile arabulucunun birlikte imzaladıkları anlaşma belgesi ilam niteliğinde kabul edilmemiştir.
24. Anılan fıkranın itiraz
konusu ikinci cümlesinde ise taşınmazla ilgili
anlaşma belgesini inceleyen mahkemenin anlaşmanın içeriğini, arabuluculuğa ve
cebrî icraya elverişli olup olmadığı ve taşınmazla ilgili olarak kanunlarda yer
alan sınırlamalar ile usul ve esaslara uyulup uyulmadığı yönünden
denetleyeceği; bu kapsamda kurum veya kuruluşlardan bilgi veya belge talep
edebileceği ve gerektiğinde duruşma açabileceği hüküm altına alınmıştır.
2. İtirazın
Gerekçesi
25. Başvuru kararında
özetle; taşınmazların devri ve paylaşılması
konusunda mevzuatta çok sayıda hüküm bulunması nedeniyle uygulamada
arabuluculuk anlaşma belgelerinin çoğunlukla mevzuata aykırı hükümler içerdiği,
bu anlaşma belgelerine icra edilebilirlik şerhi verilmesi taleplerinin
reddedilmesi gerektiğinden taşınmazların devri ve ortaklığın giderilmesinde
arabuluculuğun dava şartı olarak öngörülmesinin ve arabuluculuk anlaşma
belgelerine icra edilebilirlik şerhi alınmasının zorunlu tutulmasının dava
yoluna kıyasla daha fazla masrafa ve zaman kaybına neden olduğu, icra
edilebilirlik şerhi verilmesi talep edilen mahkemenin arabuluculuk anlaşma
belgesinde yer alan bazı hususlarda gerekli araştırmaları yapmasının mümkün
olmadığı, tüm bu hususların uygulamada sorunlara yol açtığı belirtilerek
kuralların Anayasa’nın 9., 10., 35. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
26. 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kurallar, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 141. ve
142. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
27. Anayasa’nın 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes,
meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı
ve davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”
hükmüne yer verilmiştir. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının
yanında, diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir.
28. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
denilmiş ve usul ekonomisi olarak da adlandırılan bu ilkeyle yargılama
maliyetinin en düşük şekilde olmasının ve bu sürecin mümkün olan en hızlı
yöntemlerle gerçekleştirilmesinin yargının görevlerinden olduğu ifade
edilmiştir.
29. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu,
görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.”
hükmüne yer verilmiştir. Hukuk devletinde kanun koyucu, Anayasa’nın temel
ilkelerine ve Anayasa’da öngörülen kurallara bağlı kalmak koşuluyla, yargılama
usullerinin belirlenmesi konusunda takdir yetkisine sahiptir.
30.
Davaların mümkün olan süratle sonuçlandırılmasını öngören Anayasa’nın 141.
maddesi ile mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama
usullerinin kanunla düzenleneceğini öngören Anayasa’nın 142. maddesinin
Anayasa’nın 36. maddesiyle güvence altına alınan hak arama özgürlüğü ve adil
yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır. Anayasa’nın
tüm maddeleri aynı etki ve değerde olup aralarında bir üstünlük sıralaması
bulunmadığından uygulamada bunlardan birine öncelik tanımak mümkün değildir. Bu
nedenle Anayasa’da aynı konuya ilişkin bulunan farklı düzenlemelerin birlikte
uygulanmasını sağlayacak şekilde yorum yapılması gerekir. Bu bağlamda hukuk
sisteminin ve özellikle yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde
bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve bu düzenlemelerde
davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul kurallarına yer verilmemesi
makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu amaçla alınacak
kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik adil ve hakkaniyete
uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerekir. Açıklanan bu hükümlere
uygun olmak kaydıyla yargılama yöntemini belirlemek ise Anayasa’nın 142.
maddesi gereğince kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamındadır (AYM, E.2017/120,
K.2018/33, 28/3/2018, § 20; E.2020/101, K.2021/95, 16/12/2021, § 23).
31. Hak arama özgürlüğü
açısından devletin gerçekleştirmesi gereken pozitif yükümlülükler
bulunmaktadır. Bu kapsamda devletin bir yargı teşkilatı kurması aynı zamanda mahkemelerin
bağımsızlığını ve tarafsızlığını, silahların eşitliği, çelişmeli yargılama,
aleni yargılama gibi maddi gerçeğe ulaşmak için gerekli usule ilişkin
güvenceleri, davaların makul bir sürede ve usul ekonomisini gözeterek
sonuçlandırılmasını da sağlaması gerekir (AYM, E.2022/89, K.2022/129,
26/10/2022, § 24; E.2022/140, K.2023/46, 9/3/2023, § 17).
32. Tarafların hak ve
menfaatlerinin özenli biçimde gözetildiği, etkili sonuçlar ortaya çıkarabilen
alternatif uyuşmazlık çözüm mekanizmalarının geliştirilmesi Anayasa ile devlete
yüklenen yargılamaların gereksiz yere uzamasının engellenmesi ödevinin yerine
getirilmesi amacına yöneliktir. Nitekim uyuşmazlıkların yargı yetkisi
kullanılarak mahkemeler aracılığıyla çözülmesi esas olmakla birlikte her
uyuşmazlığın çözümünün mahkemelerden beklenmesi mahkemelerin iş yükünün
artmasına ve davaların makul sürelerde bitirilememesine yol açabilir. Böyle bir
durumun tarafların menfaatlerine hizmet etmemesi de söz konusu olabilir (AYM,
E.2023/160, K.2024/77, 14/3/2024, §§ 22, 23).
33. Bu bağlamda yargı görevinin ağır iş yükü altında yerine
getirilmesinin zorlaşması karşısında yargının iş yükünün azaltılması, adalete
erişimin kolaylaştırılması ve usul ekonomisi gibi çeşitli nedenlerle yargıya
ilişkin anayasal kuralların etkililiğinin sağlanması amacıyla uyuşmazlıkların
çözümü için arabuluculuk gibi yöntemlerin uygulamaya konulması tercih
edilebilmektedir. Kanun koyucunun bu yönde düzenlemeler yapma konusunda takdir
yetkisinin bulunduğu açıktır. Bununla birlikte bu yetkinin anayasal sınırlar
içinde kullanılması gerekir (AYM, E.2017/178, K.2018/82, 11/7/2018, § 16).
34. 6325 sayılı
Kanun’un 18/B maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan uyuşmazlıklarda dava
açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olarak öngörülmesi
suretiyle bu uyuşmazlıkların arabuluculuk yöntemiyle olabildiğince hızlı ve az
giderle çözüme kavuşturulmasına ve yargının iş yükünün azaltılmasına katkı
sunulmasının amaçlandığı açıktır.
35. Anılan maddenin (2)
numaralı fıkrasında ise (1) numaralı fıkrada sayılan uyuşmazlıklar bakımından
arabuluculuk süreci sonunda tarafların anlaşması hâlinde anlaşma belgesinin
taşınmazla ilgili kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslar
gözetilmek suretiyle düzenleneceği öngörülmüştür.
36. Anayasa Mahkemesi önceki
kararlarında bazı uyuşmazlıkların hızlı ve az giderle çözüme kavuşturularak
yargının iş yükünün azaltılmasına katkı sunmak amacıyla ihdas edilen
arabuluculuk kurumunun Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir (ortaklığın
giderilmesini ilişkin uyuşmazlıklar yönünden bkz. AYM, E.2023/178, K.2024/125,
27/6/2024, §§ 21-31; bireysel veya toplu iş
sözleşmesine dayanan işçi veya işveren alacağı ve tazminatı ile işe iadeye
yönelik uyuşmazlıklar yönünden bkz. E.2017/178, K.2018/82, 11/7/2018, §§
16-29).
37. Alternatif
uyuşmazlık çözüm yollarından biri olarak arabuluculuk kurumunun öngörülmesiyle
birlikte anılan kurumun işleyişiyle ilgili düzenlemelerin de kurumun ihdas
amacına uygun şekilde belirlenmesi, bu kapsamda yapılacak düzenlemelerin
yargılamaların hızlı ve seri şekilde sona erdirilmesi amacını gerçekleştirmeye
elverişli olması gerekir. Aksi durum uzlaşmanın alternatif çözüm yolu olma
niteliğini işlevsiz hâle getirebilir. Alternatif çözüm yöntemlerinde de
devletin pozitif yükümlülüğü uyuşmazlıkların adalete uygun bir şekilde
sonuçlandırılması için gerekli güvencelerin oluşturulması zorunluluğunu ortadan
kaldırmamaktadır.
38. Maddenin (3)
numaralı fıkrasında, aynı maddenin (1) numaralı fıkrasında sayılan
uyuşmazlıklar için arabuluculuk kapsamında tarafların anlaşmaya varmaları hâlinde anlaşmanın
içeriği, arabuluculuğa ve cebrî icraya elverişli olup olmadığı ve taşınmazla
ilgili olarak kanunlarda yer alan sınırlamalar ile usul ve esaslara uyulup
uyulmadığı yönünden inceleme yapmak üzere mahkemeye denetim yetkisi
verilmiştir. Böylelikle söz konusu uyuşmazlıklar bakımından anlaşma belgesinin
ilam niteliğinde belge kabul edilmesi, mahkemenin yapacağı inceleme sonucunda
talebi kabul etmesi ve icra edilebilirlik şerhi vermesi şartına bağlanmıştır.
Gerçekten de ortaklığın giderilmesi gibi genellikle çok taraflı olan
uyuşmazlıkların teknik hatalara ve ileride telafisi zor hak kayıplarının ortaya
çıkmasına elverişli olması nedeniyle daha uzun dava süreçlerini gerektiren
olumsuzlukların ortaya çıkmaması için bu anlaşmaların mahkeme denetimine tabi
kılınması gerekli olabilir. Bununla birlikte bu denetiminin kapsam ve
niteliğinin de arabuluculuk kurumunun ihdas amacını ortadan kaldırmaması gerekmektedir.
39. Maddenin (3)
numaralı fıkrasında mahkemenin anlaşmayla ilgili denetim faaliyeti belli
konularla sınırlandırılmış, mahkemeye bu kapsamda kurum ve kuruluşlardan bilgi
veya belge talep edebilme ve gerektiğinde duruşma açma yetkisi tanınmıştır.
Nitekim maddenin gerekçesinde bu husus “Düzenlemeyle anlaşma belgesinin icra
edilebilirliğine ilişkin şerh verecek mahkemeye içerik denetimi yapma yetkisi
verilmekte ve bu suretle tarafların hak ve menfaatlerinin korunması ile olası
hak kayıplarının önlenmesi amaçlanmaktadır.” şeklinde ifade edilmiştir.
40. Kanun koyucunun bir
yandan uyuşmazlıkların
çözümünü kolaylaştırmak, adalet yapısının işleyişini hızlandırmak amacıyla anılan
maddede sayılan uyuşmazlıklar bakımından arabuluculuğa başvurmayı dava şartı
olarak öngörürken diğer yandan yargılamaların adil bir şekilde yürütülmesi için
gerekli güvenceleri de oluşturması gerekir.
41. İtiraz konusu
kurallarla icra edilebilirlik şerhi alınması sürecinde anlaşmanın yargısal
denetime tabi tutulması öngörülmek suretiyle bazı uyuşmazlıklar bakımından
düzenlenecek anlaşma belgelerinin kanunlarda yer alan sınırlamalara uygun
olması ve icra edilebilir nitelik taşıması yönünden gerekli güvenceler
sağlanmıştır.
42. Öte yandan Kanun’un
18. maddesinin (3) numaralı fıkrasına göre arabuluculuk süreci sonunda
düzenlenecek anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhinin verilmesi çekişmesiz
yargı işi olarak öngörülmüş ve söz konusu incelemenin dosya üzerinden yapılması
esası benimsenmiştir. Böylece mahkemenin bu aşamadaki denetim faaliyetinin
hızlı bir şekilde sonuçlandırılması amaçlanmıştır.
43. Dolayısıyla
Kanun’un 18/B maddesinin (1) numaralı fıkrasında sayılan uyuşmazlıklarda
arabulucuya başvurulması dava şartı olarak öngörülmüş, (3) numaralı fıkrada
anlaşma belgesine icra edilebilirlik şerhinin alınması zorunlu tutulmuştur.
Bununla birlikte sürecin hızlı bir şekilde tamamlanması ve sayılan
uyuşmazlıklar bakımından anlaşma belgesinin kanunlarda yer alan sınırlamalara
uygun olarak düzenlenmesi için gerekli araçlar sağlanmış, arabuluculuk
sürecinin etkili hâle getirilmesi ve süreç sonunda düzenlenen anlaşma
belgesinin icra edilebilir nitelikte olması için Kanun’da yeterli güvencelere
yer verilmiştir.
44. Bu itibarla
kurallarda arabuluculuk sürecinde tarafların anlaşmaya varmaları hâlinde
anlaşmanın icra edilebilirliğine ilişkin şerhin verilmesi konusunda mahkemeye
tanınan denetim yetkisinin belli uyuşmazlıklara münhasır ve sınırlı olduğu,
dolayısıyla söz konusu denetimin kapsam ve nitelik itibarıyla davaya alternatif
çözüm yolu olarak öngörülen arabuluculuk yöntemiyle uyuşmazlıkların hızlı, seri
ve adalete uygun bir şekilde sonuçlandırılması amacına aykırı olmadığı
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurallarda devletin yargılamaların gereksiz yere
uzamasının engellenmesi ve iş yükünün azaltılması yükümlülüğüne aykırı bir yön
bulunmamaktadır.
45. Açıklanan nedenlerle kurallar,
Anayasa’nın 36., 141. ve 142. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi
gerekir.
Basri BAĞCI ve Selahaddin MENTEŞ bu
görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa’nın 9., 10. ve 35. maddeleriyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
7/6/2012 tarihli ve 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanunu’na 28/3/2023 tarihli ve 7445 sayılı Kanun’un 37. maddesiyle
eklenen 18/B maddesinin;
A. (1) numaralı
fıkrasının (b) bendinde yer alan “…ortaklığın giderilmesine…” ibaresine
yönelik itiraz başvurusunun
Anayasa’nın 152. maddesinin dördüncü fıkrası
ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun’un 41. maddesinin (1) numaralı fıkrası gereğince
REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
B. (3) numaralı
fıkrasının;
1. Birinci cümlesinin “Bu madde kapsamında düzenlenen anlaşma belgesinin icra
edilebilirliğine ilişkin şerhin alınması zorunlu olup…” bölümünün,
2. İkinci cümlesinin,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE, Basri
BAĞCI ile Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları
ve OYÇOKLUĞUYLA,
6/3/2025 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
Karşı Oy
1.
Arabuluculuk uygulamasının temel amacı 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında
Arabuluculuk Kanununun genel gerekçesinde, tarafların kendi iradeleriyle
uzlaşarak uyuşmazlığa son vermeleri ve mahkemelerin iş yüklerinin azaltılması
olarak ifade edilmektedir.
2.
Aynı gerekçe içerisinde arabuluculuk uygulaması uyuşmazlıkların basit ve kolay
yollarla halledilmesinin bir aracı olarak gösterilmektedir.
3.
Arabuluculuk uygulamasının dünya genelinde farklı tarzda uygulamalarının
varlığından bahsedilen söz konusu gerekçede ihtiyari ve zorunlu arabuluculuk
seçenekleri arasından mevcut kanunda ihtiyarilik sisteminin tercih edildiği
vurgusu yapılmıştır.
4.
Zaman içerisinde uygulama genişletilerek belli türdeki davalar açısından
arabuluculuk dava şartı olarak kabul edilmek suretiyle zorunlu arabuluculuk
uygulamasına da geçilmiştir. Ortaklığın giderilmesine ilişkin uyuşmazlıklarda
7445 sayılı Kanun ile bu kapsama alınmıştır.
5.
Şüphe yok ki kanun koyucu alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin hayata
geçirilmesinde bunların kapsam ve muhtevalarının belirlenmesinde geniş bir
takdir yetkisine sahiptir.
6.
Bu takdir yetkisinin sınırlarını ise Anayasada yer alan kriterler
oluşturacaktır. İnceleme konusunun özelliği gereği Anayasanın 141. maddesinde
ifade edilen değerlendirme unsurları ön plana çıkmaktadır. 141. maddenin son
fıkrasında davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması
yargının görevi olarak ifade edilmektedir.
7.
Alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemleri de yargıyı doğrudan ilgilendiren ve
dolayısıyla bu kapsamdaki standartlara tabi olan konulardandır. Bu bağlamda
getirilecek yöntemlerin yargının kısa sürede gerçekleşmesine ve mümkün olan en
az giderle yerine getirilmesine hizmet etmesi gerekmektedir.
8.
Arabuluculuk kurumu da genel olarak yargının daha çabuk ve daha az masrafla
işlemesine hizmet eden bir müessesedir.
9.
Bu kriterler çerçevesinde ortaklığın giderilmesi davalarında zorunlu
arabuluculuk uygulaması değerlendirildiğinde hukuki, teknik ve fiili birtakım
sorunların var olduğu ortaya çıkmaktadır. (Bu konu Anayasa Mahkemesinin 27/06/2024 tarihli 2023/178 Esas ve 2024/125 Karar
sayılı dosyasında yer alan muhalefet şerhinde irdelenmiştir.)
10.
Arabuluculuk uygulamasının yapısı gereği sonuçta uygulanabilir bir anlaşmaya
varılabilmesi için tüm tarafların konuya dahil olması ve olumlu görüş beyan
etmeleri gerekmektedir.
11.
Ortaklığın giderilmesi davalarında en zor konulardan bir tanesi taraf teşkili
olup bu safha kimi zaman aylar hatta yıllar alabilmektedir. Arabuluculuk
kararlarının oybirliğiyle alınma gerekliliği de tarafların tamamına ulaşılmasını
zorunlu kılmaktadır. Taraflardan sadece bir tanesine bile ulaşılamaması bütün
bir süreci bir anda boş çıkartabilmektedir. Hissedar sayısının çok olduğu
dosyalarda arabuluculuk vasıtasıyla sonuca ulaşılması neredeyse imkânsız olduğu
baştan belli olmasına rağmen hiçbir nicelik ayrımına gidilmeksizin bu yolun
zorunlu kılınması anlamsız bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.
12.
Diğer yandan tarafların bazılarının yurt dışında bulunmaları, vesayet veya
velayet altında olmaları gibi durumların ortaya çıkması da muhtemel olup bu
gibi hallerde fiili ve hukuki yeni sorunların doğurmasına neden olabilmektedir.
13.
Somut itiraz dosyasında konuyu Anayasa Mahkemesi önüne taşıyan itiraz Mahkemesi
mevcut dosyada velayet altında bulunan bir tarafın bir varlığından bahsederek
konunun birçok belirsizlikler içermek potansiyeline işaret etmektedir.
14.
Bu bağlamda velayet veya vesayet altında bulunan tarafların varlığı halinde
vesayet makamlarının devreye girerek ekstra kararların alınması zorunluluğu
ortaya çıkabilmektedir.
15.
Yürütülen süreç esnasında taraflardan birinin vefatı halinde arabuluculuk
sürecinin baştan yenilenmesi gibi bir sorun da ortaya çıkmakta olup, ortaklığın
giderilmesi davalarında ise bu mesele mirasçılarının işleyen sürece taraf olarak
dahil edilmesi ile giderilmekte iken arabuluculukta bu sorun ancak süreçlerin
baştan yinelenmesi suretiyle izale edilebilmektedir.
16.
Diğer taraftan taşınmazın ayni taksime uygun olup olmadığı konusu da ayrıca ve
teknik bir değerlendirmeyi gerekli kılan başka bir sorunlu alandır. Bir kısım
taşınmazların örneğin zeytinlik veya çaylık alanlar gibi yerlerin daha küçük
parçalara taksim edilebilmesi idari makamların vereceği kararlara bağlı olup
kısa süreler içerisinde bu idari tasarrufların gerçekleştirilmesi de mümkün
gözükmemektedir.
17.
Öte yandan ayni taksim yapılacak olan taşınmazların kimi zaman mahallinde
görülerek değerlendirilme yapılması gerekliliği ortaya çıkabilmektedir.
Sözgelimi taşınmaz üzerinde bina, tesis veya ağaçların bulunması durumunda
bunların ne şekilde taksim edileceği hususunda verilecek kararların taraf
iradelerine bırakılması kimi zaman mümkünün olmayacaktır. Bu gibi hallerde
arabulucunun fiili olarak mahallinde işlem icra etmesine ilişkin bir
düzenlemenin bulunmaması dahası yapılacak işlemlerin teknik bilgiyi gerekli
kılması nedeniyle bu konuda da belirliliğin olduğunu söylemek mümkün
gözükmemektedir.
18.
Taşınmaz üzerindeki ortaklığın satış suretiyle giderilmesine karar verilen
durumlarda satış memuru olarak görevlendirme yetkisinin kimde olduğu hususu da
belirgin değildir. Bu konuda oluşturulan idari bir görüş ile icra edilebilirlik
kararı veren sulh hukuk mahkemesinin memur görevlendirmesini de yapacağı ifade
edilse de 6375 sayılı Kanunun konuyu düzenleyen 18/B maddesinin 3. fıkrasında
buna dair bir hüküm bulunmamaktadır.
19.
Belirsizlik içeren diğer bir konuda icra edilebilirlik şerhinin verilmesinden
sonra ortaya çıkabilecek tavzih ihtiyaçlarını kim tarafından karşılanacağı
sorusunun yanıtsız olmasıdır.
20.
Süreç içerisinde tereddüt duyulan hususların ortaya çıkması halinde ilk akla
gelen sulh hukuk mahkemesinin bunlara açıklık getirmesi olacaktır. Sulh hukuk
mahkemesi süreç içerisinde sadece arabulucu himayesinde oluşturulan anlaşma
tutanağının icra edilebilir olduğuna dair şerh düşmek veya bu talebi reddetmek
dışında bir fonksiyon icra etmemektedir.
21.
Arabulucu ise görevini ifa etmek suretiyle süreçten ayrılmıştır. Bu haliyle
tavzih durumunun ortaya çıkması halinde kimin muhatap olacağı sorusu da ciddi
belirsizlikler içermektedir.
22.
Tüm bunlara ek olarak, icra edilebilirlik şerhi alınmasının esaslı bir
incelemeyi gerektirdiğini gözeten yasa koyucu Kanunun 18/B. maddesinin üçüncü
fıkrasında sulh hukuk mahkemesine konuyu denetlemek, araştırmak ve gerektiğinde
duruşma yapmak gibi yetkiler vermek suretiyle icra edilebilirlik şartı
verilmesi aşamasını adeta müstakil bir dava süreci haline getirmiştir.
23.
Konunun neredeyse esasını çözecek kadar emek ve zaman harcanmasına rağmen
sonuçta icra edilebilirlik şerh verilmesinin reddine hükmedilmesi durumunda tüm
süreç klasik yönteme dönmekte, daha vahimi ise baştan itibaren yapılan tüm
işlemlerin yinelenmesi zorunluluğu ortaya çıkmaktadır.
24.
Arabuluculuk sürecinde ortaya konulan iradelerin toplanan bilgi ve belgelerin
sürecin akamete uğramasından sonra açılacak olan klasik bir ortaklığın
giderilmesi davasında geçerli olacağına dair bir düzenleme olmaması nedeniyle
de zaman ve emek kaybına neden olunması sonucu ortaya çıkmaktadır.
25.
Bu gerekçelerle itiraz konusu kanuni düzenlemenin yeterince belirgin olmadığını
ve yargılama süreçlerinde gider ve zaman kaybına sebebiyet verdiğini
değerlendirdiğimizden kuralın iptali gerektiği kanaatiyle aksi yöndeki çoğunluk
görüşüne iştirak edilmemiştir.
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|