“Öncelikle Anayasa Mahkemesinin 2023/161 esas, 2024/53 karar
sayılı kararını incelemek gerekmektedir. Sayın Anayasa Mahkemesince bir süre
önce benzer mahiyetteki talebin reddedildiği görülmüştür. Daha önceki itiraz
davasında yerel mahkeme talebinde haklıdır. Ancak maddenin iptali istenen kısmı
tüm kamu kurumlarını kapsayacak şekilde hatalı olarak belirtilmiştir. Zira
iptal ile amaçlanan yargı mercilerinin talep ettiği evrakların ücretsiz olması
gerektiğidir, diğer tüm resmi merciler değildir. Yerel mahkemenin itiraz
davasında sorunu açıkça somutlaştırılamaması veya bu maddenin ilgili
kısımlarının iptalinin yargılama açısından elzem olduğu yeterince ortaya
konulamaması nedeniyle Anayasa Mahkemesininden red kararı verildiği
kanaatindeyiz. Her ne kadar daha önce Gebze 6. Asliye Ceza Mahkemesinin açmış
olduğu iptal davasına tamamen katılmış olsak da sayın mahkemenizi ikna etmekte
yetersiz kaldığı düşüncesindeyim.
Uygulamada işleyiş şu şekildedir; önce mahkemenin incelemesine
gerek duyduğu belge için noterliğe müzekkere yazılmakta, bu müzekkerede
göndereceği belgenin ücretini sormakta, daha sonra bildirilen cevaba göre ücret
ilgili bankaya ödenmekte ve sonra dekont eklenmek suretiyle tekrar müzekkere
yazılmaktadır.
Bu uygulama, yargılamanın işleyişine aykırıdır. Yargı makamları
karşısında noterlerin de diğer kurumlarla eşit konumda olması gerekmektedir.
Nasıl ki bankalara, belediyelere, hastane gibi döner sermayeli kamu
kuruluşlarına müzekkere yazıldığında müzekkere cevabı için ücret istenmiyorsa
aynı durum noterler için de söz konusu olmalıdır.
Vatandaşın hak arama özgürlüğünün noter masrafı gibi yargılama
giderleri ile sekteye uğratılması, evrak işleri ile yargılamanın sürüncemede
kalması, en temel haklardan olan adil yargılanma hakkının ihlalidir. Bir hak
olan adil yargılanma hakkının devletçe oluşturulan yargı sistemleri ile mümkün
mertebe ücretsiz olması sağlanmalıdır. Bunun yanısıra kırtasiye işlerinin en
aza indirilmesi gerekmektedir. Zira hukuk sistemlerinin temel gayesi en az
masraf ve külfet ile maddi gerçeğe ulaşmaktır.
Hak arama özgürlüğü, temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
biridir. Vatandaş adalete erişimini, yaşadığı toprakların garantörü ve en güçlü
meşru gücü olan devlet otoritesinin bu güç tekeline dayanarak kurduğu yargı
sistemi ile sağlar. Burada devletin pozitif yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu
yükümlüğü yerine getirirken kamu otoriteleri en uygun, en hızlı ve en yararlı
araçları kullanmak zorundadır. Bu hali ile somut olaya bakacak olursak yargı
makamlarınca noterlerden istenen belgelerden ücret istenmesi uygunluk, hızlılık
ve yararlılıktan uzaktır.
Mahkemelerce istenen belgelerin ücret karşılığında gönderilmesi,
noterlerden rast gele belge ve defter istenmesini azaltarak noterlik hizmetinin
aksamasının önüne geçilmiş olacağı fikrini uyandırsa da, bu düşünce, yargı
hizmeti ifa eden mahkemelerce gereksiz yere evrak isteme saikiyle asla hareket
etmeyeceğinin kabulü karşısında yersizdir.
Taraflarca noterlerde yapılan işlemler için ücretler
alınmaktadır. Bu açıdan bir itirazımız bulunmamaktadır. Sonrasında taraflarca
istenen örnekler için de ücret istenmesi bir nebze de olsa anlaşılabilir bir
durumdur. Ancak yapılan işlemlere ilişkin mahkemelerce istenen örnekleri
göndermek için yine ücret istenmesi anlaşılabilir bir durum değildir, alınan
ücret haksız kazançtır.
Davanın veya dava sürecindeki bir yargısal işlemin başında veya
sonunda tarafların harç veya diğer yargılama giderlerini ödemekle yükümlü
kılınmasının mahkemeye erişim hakkının kullanımı yönünden belirli ölçüde
caydırıcı bir etkiye sahip olacağı açıktır. Bu itibarla noterlerce mahkemelere
verilecek örneklerden yazı ücreti alınmasını öngören kural mahkemeye erişim
hakkını sınırlamaktadır.
Mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya yönelik bir kanuni
düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun ve ölçülü olması, kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde
belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir. Ancak bu kural keyfidir,
savcılıktan istenmeyip mahkemeden istenmesi eşitsizdir. Asıl gayemiz
yargılamanın bir unsuru olan soruşturma makamlarına tanınan bu hakkın diğer
yargı makamlarına tanınmamasına ilişkin uygulamayı ortadan kaldırmaktır. Sadece
kişilerin değil kurumların da eşitliğini esas alan anayasanın 10. maddesindeki
Eşitlik ilkesi ile sadece Cumhuriyet savcılarının değil yargısal faaliyet icra
eden tüm merciilerin istemiş olduğu belgelere ücretsiz cevap verilmesi
gerekmektedir.
Cumhuriyet savcılarının isteyecekleri örnekler için noterlik
ücretlerinin alınmayacağı belirtilerek yargılamanın bir kısmındaki giderlerin
azaltılması amaçlanmıştır. Diğer resmî mercilerce istenecek örneklerde ise
yalnızca yazı ücretinin alınacağı belirtilmiştir. Diğer resmî mercilerce
istenecek örneklerden yalnızca yazı ücretinin alınacağı öngörülmek suretiyle
noterlik hizmetinin devamı için gerekli olan dengenin bozulmasının önlenerek bu
konudaki ücret dengesinin sağlanmasının amaçlanmışsa da yargının kendi
içerisinde ayrıma tutulması dengeyi bozmaktadır. Kanun koyucunun takdir yetkisi
keyfidir ve bu hâliyle kuralın anayasal açıdan meşru bir amacının olmadığı
aşikardır.
Mahkemelerce noterden istenecek belge örnekleri için ücret
ödenmesinin öngörülmesinin noterin emek ve masraflarının karşılanmasına katkıda
bulunacağı düşünülse de bu amacın tüm kurumlar için düşünülmesi gerekir.
Emniyete yazılan kolluk araştırmaları için araştırma yapan polis memurunun,
bankaya yazdığımız hesap ekstreleri için bankacının, konsolosluğa yazdığımız
tanık talimatları için konsolos memurunun, hastaneden istenen iş kazası tedavi
kayıtları için yazdığımız müzekkereye cevap veren tıbbi sekreterin verdiği
cevap da emek ve mesai harcandığına gösterilecek sayısız örnekten birkaçıdır.
Bu hali ile kural, anılan meşru amaca ulaşılması bakımından elverişli değildir.
Bu düşünce ile yaklaşacak olursak bir anonim şirkete yazdığımız müzekkerenin
verilen cevap için harcanacak kırtasiye gideri nedeniyle cevap vermemesini de
haklı görmemiz gerekecektir.
Günümüzde paranın satın alma gücü nazara alındığında ödenecek
yazı ücreti dava açmayı imkânsız hâle getirecek veya aşırı derecede
zorlaştıracak nitelikte değildir. Ancak miktarı ne olursa olsun bu bir
külfettir, gereksizdir, mahkemelerce ücret ödemeyen diğer kurumlardan farklı
olarak noterlere tanınan bir imtiyazdır ve de mahkemeye erişim hakkını ihlal
etmektedir, yargılamayı uzatmaktadır. Yargılama sonucunda giderlerin haksız
tarafa yükletileceği durumu gözetildiğinde miktarı ne olursa olsun bu haksız
masrafın yüklenmesi de hakkaniyete uygun değildir.
Noterlerde bulunun örneklerden de yazı ücretinin alınmasının
öngörülmesi suretiyle noterin sarf ettiği emek ve mesainin karşılıksız
bırakılmadığı düşünülse de noterler dışındaki resmi ve özel kurumların yargı
mercilerine ücretsiz cevap verdiği ancak noterlerin ücret mukabilinde cevap
verdiği hususları gözetildiğinde yargı karşısında kurumlar arasında makul
dengeyi sağlayan kuralın ölçülü olmadığı ve eşitlik ilkesine aykırı sonucuna
ulaşılacaktır.
Yargı mercilerinin kamu hizmeti yürüttüğü hizmet kapsamında
noterden talep edilen örnekler karşılığında ödenecek ücretin mali külfete neden
olacağı gözetildiğinde yazı ücreti alınmasının öngörülmesinin yargı mercilerin
katlanmak zorunda olduğu mali külfetin artması suretiyle kamu hizmetlerinin
etkin ve verimli şekilde yerine getirilmesine engel olacaktır.
İlgili yasanın iptali ile yargılamanın hızını etkileyecek,
işleyişini sekteye uğratacak bir yasa hükmünün iptali sağlanacak, vatandaşın
mahkemeye erişim hakkı, adil yargılanma hakkı, kurum ve kişilerin yasalar ve
yargı makamları karşısında eşit olduğu bir kez daha tescillenmiş olacaktır.
İdeal olan, olması gereken ve ilerleyen teknoloji karşısında noterlerin ilgili
belgelerine yargı makamlarınca UYAP üzerinden ücretsiz erişim sağlanmasıdır. Bu
sonraki aşamadır. Ancak şu aşamada bu hükmün, belirttiğimiz gerekçelerle iptali
gerekmektedir. İlgili hükme noterliği kalkındıracak derecede ehemmiyet
atfetmeye lüzum bulunmamaktadır. Net ve özet olarak şunu söylemek gerekir ki
hiçbir müessese sırf ücreti ödenmiyor diye yargı merciilerinin yazmış olduğu
müzekkerelere olumsuz cevap veremez, vermemelidir, yasalar buna müsaade
etmemelidir.
İPTALİ İSTENEN KANUN MADDESİNİN ANAYASA'ya ve AİHS'ye AYKIRILIĞI
VE HUKUKİ GEREKÇESİ:
Anayasa'nın 2. maddesi (Cumhuriyetin nitelikleri-Hukuk devleti)
uyarınca yapılan değerlendirmede;
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
(AYM, E.2023/161, K.2024/53, 22/02/2024, § …) (AYM, E.2017/48, K.2017/129,
26/07/2017, § …)
Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan hukuk
devleti ilkesi gereği kanunlar kamu yararı amacıyla çıkarılır. Anayasa
Mahkemesinin kararlarına göre kamu yararı genel bir ifadeyle bireysel, özel
çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yararı ifade etmektedir.
Kanunun amaç ögesi bakımından Anayasa’ya uygun sayılabilmesi için
çıkarılmasında kamu yararı dışında bir amacın gözetilmemiş olması gerekir.
Kanunun kamu yararı dışında bir amaçla yalnız özel çıkarlar için veya yalnızca
belirli kişilerin yararına olarak çıkarılmış olduğu açıkça anlaşılabiliyorsa
amaç unsuru bakımından Anayasa’ya aykırılık söz konusudur. (AYM, E.2023/161,
K.2024/53, 22/02/2024, § …)
Bu kapsamda yapılan incelemede ücret karşılığı, yargı
makamlarınca yazılan müzekkerelere cevap verilmesi kamu yararına aykırıdır.
Kamu hizmeti ifa eden noterin kendi çıkarlarını esas aldıkları anlaşılmakla
kamu yararı bulunmadığı açıktır.
Diğer yandan kanun koyucu, takdir yetkisi kapsamındaki
düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin de bir gereği olan ölçülülük
ilkesiyle bağlıdır. Söz konusu ilke, kuralda öngörülen düzenleme ile ulaşılmak
istenen amaç arasında makul bir dengenin bulunmasını gerektirmektedir (AYM,
E.2020/95, K.2022/3, 26/1/2022, § 17; E.2019/88, K.2022/159, 13/12/2022, §
28).(AYM, E.2023/161, K.2024/53, 22/02/2024, § …)
Bu bağlamda yazı ücretinin istenmesi ve bunun bazı yargı
makamları için geçerli olması yargı makamları arasında makul dengeyi sağlayan
ölçüsüz bir kural olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Hukuk devletinin temel unsurlarından biri de belirlilik
ilkesidir. Bu ilkeye göre yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Belirlilik ilkesi,
hukuksal güvenlikle bağlantılı olup kişinin kanundan belirli bir kesinlik
içinde hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini verdiğini bilmesini
zorunlu kılmaktadır. Kişi ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri
öngörebilir ve davranışlarını ayarlayabilir. Hukuki güvenlik ilkesi bireylerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (AYM, E.2020/80, K.2021/34, 29/4/2021, § 25; E.2022/9, K.2022/80, 21/6/2022,
§ 11).
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede; yargılama makamlarından
alınan ücret karşılığında müzekkerelere cevap verilmesi yargı makamlarının
kısıtlanarak devlete güven duygusunu sınırladığı sonucuna varılmıştır. Ayrıca
yargı makamlarında olan savcılıklardan ücret alınmayıp mahkemelerden alınması
makul dengeyi bozduğundan ölçülülük ilkesine aykırıdır.
Anayasa'nın 5. (Devletin Temel Amaç Ve Görevleri-kişinin temel
hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak
surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak) uyarınca
yapılan değerlendirmede;
Anayasa'nın 5. maddesinde "Devletin temel amaç ve
görevleri, Türk Milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin
bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun
refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini,
sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan
siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddî ve manevî varlığının
gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır." denilmektedir.
Buna göre kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin
temel amaç ve görevlerindendir.
Bu hali ile adalete erişimin önündeki ekonomik engel
mahiyetindeki bu sınırlamanın kaldırılması devletin pozitif yükümlülüğüdür.
Anayasa'nın 10. maddesi (Kanun Önünde Eşitlik) uyarınca yapılan
değerlendirmede;
Anayasa’nın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet,
siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım
gözetilmeksizin kanun önünde eşittir./ Kadınlar ve erkekler eşit haklara
sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Bu
maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz./
Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile
malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz./
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz./ Devlet organları
ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun
olarak hareket etmek zorundadırlar.” denilmek suretiyle kanun önünde eşitlik
ilkesine yer verilmiştir
Anayasa’nın anılan maddesinde belirtilen kanun önünde eşitlik
ilkesi hukuksal durumları aynı olanlar için söz konusudur. Bu ilke ile eylemli
değil hukuksal eşitlik öngörülmüştür. Eşitlik ilkesinin amacı aynı durumda
bulunan kişilerin kanunlar karşısında aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak,
kişiler arasında ayrım yapılmasını ve kişilere ayrıcalık tanınmasını önlemektir.
Bu ilkeyle, aynı durumda bulunan kimi kişi ve topluluklara ayrı kurallar
uygulanarak kanun karşısında eşitliğin çiğnenmesi yasaklanmıştır. Kanun önünde
eşitlik, herkesin her yönden aynı kurallara bağlı tutulacağı anlamına gelmez.
Durumlarındaki özellikler, kimi kişiler ya da topluluklar için değişik
kuralları ve uygulamaları gerektirebilir. Aynı hukuksal durumlar aynı, ayrı
hukuksal durumlar farklı kurallara bağlı tutulursa Anayasa’da öngörülen eşitlik
ilkesi zedelenmez.
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede mahkemelerce tüm kurumlara
yazılan müzekkerelerde mahkemeler karşısında diğer tüm kurumlar gibi noterlerin
de aynı statüde olması, diğer kurumlardan farklı olarak, noterlere ayrıcalık
tanınmaması, netice itibariyle yazılan müzekkerelere ücretsiz şekilde cevap
vermeleri gerekmektedir. Ayrıca yasa koyucunun yargı organları arasında
farklılık gözetmesi de eşitlik ilkesine aykırıdır.
Anayasa'nın 13. maddesi (Temel hak ve hürriyetlerin
sınırlanması) uyarınca yapılan değerlendirmede;
Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre mahkemeye erişim
hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, ayrıca Anayasa’da
öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip
olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük
ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya elverişli
olmasını, gereklilik amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir
ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün
olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile amaç arasında makul
bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir. Kuralla mahkemeye
erişim hakkına getirilen sınırlamanın elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
alt ilkelerine uygun olması gerekir.
Kuralla mahkemelerce noterden istenecek belge örnekleri için
ücret ödenmesinin öngörülmesinin yargılamayı sekteye uğrattığı ve diğer
kurumlar karşısında noterlere ayrıcalık tanıdığı anlaşılmakla kuralın anılan
meşru amaca ulaşılması bakımından elverişli olmadığı açıktır. Ödenecek yazı
ücretinin dava açmayı imkânsız hâle getirmemekte ya da aşırı derecede
zorlaştırmamaktadır ancak bu ödemenin yukarıda açıklandığı üzere haksız bir
ödeme olduğu hususu gözetildiğinde mahkemeye erişim hakkını orantısız bir
şekilde ihlal ettiği açıktır.
Anayasa'nın 35. maddesi (Mülkiyet Hakkı) uyarınca yapılan
değerlendirmede;
Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına
sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir.
Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer
ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır
(AYM, E.2018/106, K.2019/80, 16/10/2019, § 14). Bu bağlamda, mülk olarak
değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar
ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî hakların yanı
sıra icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir
(Mahmut Duran ve diğerleri, B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
Bu bağlamda mülkiyet hakkı, maddi varlığı bulunan taşınır ve
taşınmaz mal varlığını kapsadığı gibi maddi bir varlığı bulunmayan hak ve
alacakları da içermektedir. Noterlerden istenen belgelere ilişkin ücret
ödenmesi davanın taraflarının mal varlığına dâhil olan maddi varlığa ilişkin
olduğu ve mülk teşkil ettiği açıktır. Mahkemece istenen belgeler için ücret
ödenmesinın tarafların mülkiyet hakkına müdahale teşkil ettiği açıktır. Bu
müdahale, mülkiyeti kısmen de olsa kaybettirmektedir. Anayasa'nın 141. maddesi
uyarınca yargılamanın en az giderle yapılması gerektiğini öngörmesine rağmen
ücret karşılığı müzekkerelere cevap verilmesi kapsamında alınan ücret mülkiyet
hakkının ihlalidir.
Anayasa'nın 36. maddesi (Hak Arama Hürriyeti-adil yargılanma
hakkı) uyarınca yapılan değerlendirmede;
Anayasa’nın 36. maddesinde “Herkes, meşru vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir./Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi
içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.” denilmektedir. Anılan maddeyle güvence
altına alınan dava yoluyla hak arama özgürlüğü, bir temel hak niteliği
taşımasının ötesinde diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde
yararlanılmasını ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden
birini oluşturmaktadır. Kişinin bir haksızlığa uğradığını iddia edebilmesinin
ya da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri
sürüp kanıtlayabilmesinin, uğradığı zararı giderebilmesinin en etkili ve
güvenceli yolu yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM,
E.2017/178, K.2018/82, 11/7/2018, § 11).
Mahkemeye erişim hakkı bir uyuşmazlığı mahkeme önüne
taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını
isteyebilmek anlamına gelmektedir (Özkan Şen, B. No: 2012/791, 7/11/2013, §
52).
Sözleşme’de açıkça yer almasa da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
(AİHM) mahkemeye erişim hakkını adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından
biri olarak nitelendirmektedir (Roche/Birleşik Krallık [BD], B. No: 32555/96,
19/10/2005, § 117; Stanev/Bulgaristan [BD], B. No: 36760/06, 17/1/2012, § 229).
AİHM, mahkemeye ulaşmayı aşırı derecede zorlaştıran ya da imkânsız hâle getiren
uygulamaların mahkemeye erişim hakkını ihlal edebileceğini vurgulamaktadır
(Golder/Birleşik Krallık [GK], B. No: 4451/70, 21/2/1975, § 36).
Adil yargılanma hakkı, niteliği gereği devletin düzenleme
yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa'da zikredilmiş olması
kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu haktan yararlanabilmesi
için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve yargılama usullerini
belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisini haiz olduğu alanlarda
belli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü gerekir. Bu sebeple adil
yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken kanun koyucuyu bağlayan
belli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Ancak kanun koyucunun bu
takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi olduğu açıktır (İsmail
Avcı, B. No: 2019/12190, 22/2/2022, § 55).
Kanun’un 55. maddesinde bu ücretten soruşturma yetkisi bulunan
kişiler ile Cumhuriyet savcılarının isteyecekleri örnekler için noterlik
ücretlerinin alınmayacağı belirtilerek yargılamanın bir kısmındaki giderlerin
azaltılması amaçlanmıştır. Diğer resmî mercilerce istenecek örneklerde ise
yalnızca yazı ücretinin alınacağı belirtilmiştir. Bir kısım yargı makamlarından
ücret talep edilmesi yargı makamları arasındaki dengeyi bozmakta ve kuralın
anayasal açıdan meşru bir amacının bulunmadığı anlaşılmaktadır. Ayrıca
noterlerce mahkemelere verilecek örneklerden yazı ücreti alınmasını öngören
kural mahkemeye erişim hakkını sınırlamaktadır.
AİHM; adil yargılanmanın bir unsurunu teşkil eden mahkemeye
erişim hakkının mutlak olmadığını, doğası gereği devletin düzenleme yapmasını
gerektiren bu hakkın belli ölçüde sınırlanabileceğini kabul etmektedir. Ancak
AİHM; bu sınırlamaların kişinin mahkemeye erişimini hakkın özünü zedeleyecek
şekilde ve genişlikte kısıtlamaması, zayıflatmaması gerektiğini ifade
etmektedir. AİHM'e göre meşru bir amaç taşımayan ya da uygulanan araç ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir orantılılık ilişkisi kurmayan
sınırlamalar Sözleşme'nin 6. maddenin birinci fıkrasıyla uyumlu olmaz (Sefer
Yılmaz ve Meryem Yılmaz/Türkiye, B. No: 611/12, 17/11/2015, § 59; Eşim/Türkiye,
B. No: 59601/09, 17/9/2013, § 19; Edificaciones March Gallego S.A./İspanya, B.
No: 28028/95, 19/2/1998, § 34).
AİHM, bu ilkeler uyarınca mahkemelerin dava açılabilmesi için
öngörülen yasal yükümlülükleri uygularken hem yargılama adaletinin
zayıflamasına yol açacak düzeyde aşırı şekilcilikten hem de kanunlarda
öngörülen usule ilişkin gereklilikleri abes hâle getirecek seviyede aşırı
esneklikten kaçınması gerektiğini belirtmektedir. AİHM, kuralların belirliliği
ve iyi adalet yönetimini sağlama amacına hizmet etme işlevlerini yitirmesi
hâlinde ve davaların esasının yetkili mahkeme tarafından karara bağlanmasını
önleyecek birtakım bariyerler oluşturma fonksiyonu görmeleri durumunda
mahkemeye erişim hakkının zedeleneceğini ifade etmektedir (Eşim/Türkiye, § 21)
Yargılama sürecinin uzamasında yetkili makamlara atfedilecek
gecikmeler, yargılamanın süratle sonuçlandırılması hususunda gerekli özenin
gösterilmemesinden kaynaklanabileceği gibi yapısal sorunlardan ve organizasyon
eksikliğinden de ileri gelebilir. Anayasa’nın 36. ve 141. maddeleri devlete,
hukuk sisteminin -yargılama makamlarının davaları makul bir süre içinde karara
bağlama yükümlülüğü de dâhil olmak üzere- adil yargılanma hakkının
güvencelerini yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunu
yüklemektedir. Devlet, yargılama sisteminde çözüm bekleyen uyuşmazlıkların ve
davaların makul sürede sonuçlandırılması için gerekli tüm tedbirleri almakla
yükümlüdür. Bu yükümlülük, hukuk sisteminin adil yargılanma hakkının temel
güvencelerini yerine getirebilecek biçimde düzenlenmesi sorumluluğunun bir
görünümüdür.
Bu kapsamda Anayasa'nın 36. maddesinde koruma altına alınan
makul sürede yargılanma hakkının korunmasının sağlanabilmesi, kamu makamlarının
kişilerin bu haklarını ihlal etmelerinin önüne geçilebilmesi için makul sürede
yargılanma hakkının ihlali iddialarına yönelik başvuruda bulunulabilecek etkili
hukuk yollarının bulunması gerektiği açıktır. Bu yolun şikâyet konusu
yargılamanın veya davanın uzun sürmesi nedeniyle ortaya çıkacak zararları
giderecek çözümler sunabilmesi gerekir.
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede; müzekkerelere ücret
ödenmemesi nedeniyle cevap verilmemesi durumu bir nevi adalete erişim açısından
bariyer oluşturmaktadır. Burada uygulanan yöntem ile uygulanan araç arasında
makul bir oran da yoktur. Bu organizasyon eksikliğinin kanun koyucu tarafından
giderilmesi gerekmektedir. Çünkü bu şekilde bir düzenleme adil yargılanma
hakkının bir gereğidir.
Anayasa'nın 40. maddesi (Temel Hak Ve Hirriyetlerin Korunması)
uyarınca yapılan değerlendirmede;
Anayasa’nın 40. maddesinin birinci fıkrasında “Anayasa ile
tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama
geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.”
denilmiştir. Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar
önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir
zorunluluktur. Bu zorunluluk, temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal
edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya idari merciler nezdinde
şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli mekanizmaları
oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir (AYM, E.2019/102,
K.2019/99, 25/12/2019, § 16).
Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan
etkili başvuru hakkı; anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren
herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul,
erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da
sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda
bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM, E.2019/102,
K.2019/99, 25/12/2019, § 17).
İtiraz konusu kural vatandaşın hak arama özgürlüğünü sekteye
uğratacak niteliktedir. Bu itibarla adil yargılanma ve ücret istenmesi
nedeniyle mülkiyet hakkından kaynaklanan haklarını yargı mercileri önünde ileri
sürebilmesi için uygun şartların sağlanması etkili başvuru hakkının bir
gereğidir. Devletin, yargılamanın işleyişine ilişkin pratik metodlar uygulaması
gerekmektedir. Bu şekilde dolambaçlı prosedürler devletin yargı teşkilatının
sorunsuz ilerlemesini sağlamak için gerekli mekanizmaları kurma yükümlülüğüne
aykırıdır.
Anayasa'nın 141. maddesi (Duruşmaların Acık Ve Kararların
Gerekçeli Olması- Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması) uyarınca yapılan değerlendirmede;
Yargılamada taraflara belirli usule ilişkin güvenceler sağlayan
adil yargılanma hakkının önemli unsurlarından biri de makul sürede yargılanma
hakkıdır. Anayasa'nın 141. maddesinde "Davaların en az giderle ve mümkün
olan süratle sonuçlandırılması yargının görevidir" denilmek suretiyle
davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği açıkça ifade
edilmiştir. Bu ilke gereğince devlet, yargılamaların gereksiz yere uzamasını engelleyecek
etkin çareler oluşturmak zorundadır. Bu bağlamda hukuk sisteminin ve özellikle
yargılama usulünün yargılamaların makul süre içinde bitirilmesini mümkün
kılacak şekilde düzenlenmesi ve davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak
usul kurallarına yer verilmemesi, mahkemelerin nicelik ve nitelik bakımından
yeterli miktarda insan kaynağı, araç ve gereçlerle donatılması makul sürede
yargılanma ilkesinin bir gereğidir (AYM, E.2013/4, K.2013/35, 28/2/2013).
Dolayısıyla yargılamaların makul sürede tamamlanması amacıyla mahkemeye erişim
hakkına müdahalede bulunulması mümkündür.
Hukuk sisteminin ve özellikle yargılama usulünün, yargılamaların
makul süre içerisinde bitirilmesini mümkün kılacak şekilde düzenlenmesi ve bu
düzenlemelerde davaların nedensiz olarak uzamasına yol açacak usul kurallarına
yer verilmemesi makul sürede yargılanma ilkesinin bir gereğidir. Ancak bu
amaçla alınacak kanuni tedbirlerin yargılama sonucunda işin esasına yönelik
adil ve hakkaniyete uygun bir karar verilmesine engel oluşturmaması gerektiği
de tartışmasızdır. Bu ilkelere uygun olmak kaydıyla yargılama yöntemini
belirlemek ise Anayasa’nın 142. maddesi gereğince kanun koyucunun takdir
yetkisindedir. Yargılama sırasında yargılamayı bu neviden uzatacak, vatandaşın
maddi varlığında eksilmeye sebep olacak uygulamalar Anayasa'nın141. maddesine
aykırıdır. Yine devletin iyi işleyen bir yargı mekanizması kurması da bu madde
kapsamında yükümlülüğüdür.
Bu kapsamda yapılan değerlendirmede; Anayasa'nın Hukuk devleti,
Devletin, kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet
ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal
engelleri kaldırma yükümlülüğüne, Kanun Önünde Eşitlik ilkesine, Temel hak ve
hürriyetlerin sınırlanması, Mülkiyet Hakkı, Hak Arama Hürriyeti, Temel Hak Ve
Hürriyetlerin Korunması ve Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması maddelerine aykırılık teşkil ettiği anlaşılmakla iptali
gerekmektedirb
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanunun 43. maddesinin 3. fıkrası uyarınca Mahkemenizce re'sen
gözetilecek diğer gerekçeler de göz önünde bulundurularak iptal kararı
verilmesi talep olunur.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1- Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasının 152/1 maddesi uyarınca,
1502 sayılı Noterlik Kanunu’nun;
"Evrak ve defterlerin gizliliği" madde başlığıyla
düzenlenen 55. maddesinde 5. fıkrasında yer alan;
"Soruşturma yetkisi bulunan kişilerle Cumhuriyet
savcılarının..." ibaresinin,
Anayasanın 2., 5., 10., 13., 35., 36., 40., ve 141. maddelerine
aykırı olması nedeniyle re'sen Anayasa Mahkemesine itiraz yoluna başvurulmasına
ve hükmün bu ibaresinin İPTALİNİN istenilmesine,
2- 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 40. maddesi uyarınca;
a- Başvuru kararının aslı ile tutanağın ve dava dosyasında yer
alan evrakın onaylı birer örneğinin oluşturulacak dizi listesine bağlanılarak
bir dosya halinde Anayasa Mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
b- Başvuru dosyasının Anayasa Mahkemesine gönderilmesinden
itibaren 5 ay BEKLENİLMESİNE, bu süre içinde karar verilmezse davanın
yürürlükteki hükümlere göre (Anayasa Mahkemesinin kararı esas hakkında karar
kesinleşinceye kadar gelmesi halinde Anayasa Mahkemesi hükmüne uyulması
koşuluyla) SONUÇLANDIRILMASINA,
3- Sayın Mahkemenin iptal yönünde tam bir kanaate ulaşmaması ve
gerek görmesi halinde 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 43/1. maddesi uyarınca, bilgilendirilmemiz halinde,
hazır BULUNULACAĞINA,
4- 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanunun 41/2; "İtiraz yoluna başvuran mahkemede itiraz
konusu kuralın uygulanacağı başka dava dosyalarının bulunması hâlinde, yapılmış
olan itiraz başvurusu bu dosyalar için de bekletici mesele sayılır."
maddesi uyarınca mahkememizde birçok davanın bekletici mesele yapılacağı, bu
minvalde tüm dosyalardaki yargılamaların uzayacağı anlaşılmakla hak kayıpların
mahal vermemek adına sayın Anayasa Mahkemesince uygun görülmesi halinde itirazların
İVEDİ OLARAK değerlendirilmesinin istenilmesine,
5- Kararın bir nüshasının bilgi amaçlı olarak taraflara
tebliğine,”