“MADDE 151- maddede yoksun kalınan kazanç ve bu kazancın nasıl hesaplanacağı düzenlenmiştir. Maddenin ikinci fıkrasında düzenlenen hesaplama metotları arasına, önceki düzenlemelerde yer alan "hakkın kullanılması ile" ibareleri alınmamıştır. Önceki düzenlemede, tecavüz suretiyle yapılan satışlardan elde edilen kazanca, markanın katkısı oranında tazminata hükmedilmekte ve bu durum, oldukça düşük tazminatlara hükmedilmesine yol açmaktaydı. Türk Ticaret Kanununun haksız rekabete ilişkin hükümlerinin, tecavüz edilerek elde edilen net kazancın hak sahibine verilmesini sağlayacak şekilde düzenleme getirmesi nedeniyle uygulamada sınai mülkiyet hakkı sahipleri, sınai mülkiyet hakkı koruması yerine haksız rekabet korumasını tercih etmekteydi. "Hakkın kullanılması ile" ibaresine metinde yer verilmeyerek hüküm, Türk Ticaret Kanunu ile uyumlu şekilde düzenlenmiş, metinden "tecavüz suretiyle elde edilen gelire sadece sınai mülkiyet hakkının sağladığı katkı" anlamının çıkmaması gerektiği düşünülmüş, ayrıca AB direktifinde de "hakkın kullanılması ile" ibaresine karşılık gelecek ifade bulunmadığı gözetilerek anılan ibarelere fıkrada yer verilmemiştir. Yapılan düzenleme ile davaların ve tazminat sorumluluğunun daha etkin hale getirilmesi amaçlanmıştır. Yine fıkranın (c) bendine göre yapılacak hesaplama sonucu hükmedilecek tazminatta dikkate alınacak kazancın "net kazanç" yani "kâr" olduğu vurgulanmıştır.
Önceki düzenlemelerde yer almamasına rağmen yoksun kalınan kazancın belirlenmesinde ihlalin nitelik ve boyutunun da dikkate alınması gerektiği düşünülmüş olup, maddenin üçüncü fıkrasında bu yönde düzenleme yapılmıştır. Örneğin, bir markanın birebir taklit edilmesinde ihlal ağır olacağı için bu durum tazminatta artırım sebebi olabilecekken sadece karıştırılma tehlikesi olan bir işaretin kullanılması sebebiyle ihlal oluşması halinde ise bu durum indirim sebebi olabilecektir.
Denilmektedir.
Yüksek Mahkeme kararlarında mülkiyet hakkı aşağıdaki şekilde ele alınmaktadır.
Anayasa'nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır. Bu bağlamda, mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikri hakların yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dahildir.
Mülkiyet hakkı; kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak şartıyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, semerelerinden yararlanma ve üzerinde tasarruf etme imkânı veren bir haktır. Bu bağlamda malikin mülkünü kullanma, semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin kısıtlanması veya mülkünden yoksun bırakılması mülkiyet hakkına getirilmiş bir sınırlama niteliğindedir.
Anayasa'nın 35. maddesi ile mülkiyet hakkına temas eden diğer hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, Anayasa'nın mülkiyet hakkına müdahaleyle ilgili üç kural ihtiva ettiği görülmektedir. Buna göre Anayasa'nın 35. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin mülkiyet hakkına sahip olduğu belirtilmek suretiyle mülkten barışçıl yararlanma hakkına yer verilmiş; ikinci fıkrasında da mülkten barışçıl yararlanma hakkına müdahalenin çerçevesi belirlenmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, genel olarak mülkiyet hakkının hangi koşullarda sınırlanabileceği belirlenerek aynı zamanda mülkten yoksun bırakmanın şartlarının genel çerçevesi de çizilmiştir. Maddenin son fıkrasında ise mülkiyet hakkının kullanımının toplum yararına aykırı olamayacağı kurala bağlanmak suretiyle devletin mülkiyetin kullanımını kontrol etmesine ve düzenlemesine imkân sağlanmıştır. Anayasa'nın diğer bazı maddelerinde de devlet tarafından mülkiyetin kontrolüne imkân tanıyan özel hükümlere yer verilmiştir. Ayrıca belirtmek gerekir ki mülkten yoksun bırakma ve mülkiyetin düzenlenmesi, mülkiyet hakkına müdahalenin özel biçimleridir (...., B. No: 2014/1546, 2/2/2017, §§ 55-58).
Mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin türü belirlenirken sonucu yanında ayrıca müdahalenin amacının da dikkate alınması gerekmektedir. Günümüzde devletler, ekonomik ve sosyal hayatı yönetmek, belli bir düzen kurmak gayesiyle bireylere yükümlülük veya yasak getirici birtakım kurallar ihdas etmektedir. Devletlerce oluşturulan sosyal ve ekonomik düzenin korunabilmesi için çeşitli cezai veya hukuki yaptırımlar vazedilmektedir. Bu yaptırımlar hürriyeti bağlayıcı ceza gibi kişilerin bazı hak ve özgürlüklerinin sınırlandırılması veya duruma göre tamamen ortadan kaldırılması biçiminde olabileceği gibi mülkiyet hakkına müdahale mahiyeti taşıyan mali nitelikteki birtakım kısıtlama veya yoksunluklar şeklinde de tezahür edebilir (... No: 2014/12849, 20/7/2017, § 67).
Anayasa'nın anılan maddesinin ikinci fıkrasında mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceği belirtilmek suretiyle mülkiyet hakkına yönelik sınırlamaların kanunda öngörülmesi gerektiği ifade edilmiştir.
Öte yandan mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
Anayasa’nın söz konusu maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre mülkiyet hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun olması ve ölçülü olması gerekir.
Anayasa’nın anılan hükümleri uyarınca mülkiyet hakkına yapılan sınırlamalarda dikkate alınacak öncelikli ölçüt, sınırlamanın kanunla yapılmasıdır. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
Adil Yargılama İlkesi Bakımından: AYM kararları incelendiğinde adil yargılanma hakkının temel gerekleri; “Bağımsız ve tarafsız bir mahkemede yargılanma, makul sürede yargılanma, aleni olarak yargılanma, hukuki güvenlik ilkesine uygun şekilde yargılanma, kararların gerekçeli olması, yargılamada silahların eşitliği ilkesinin sağlanması, kararların açık takdir hatası ile sakatlanmaması, yargılamada masumiyet karinesinin korunması, önlemde ölçülülük ilkesi, öngörülebilirlik ilkesi, mahkemeye erişim hakkı, etkin katılım hakkı, savunma hakkı,” olmak üzere on üç ilke kapsamında ifade edildiği görülmektedir. Yapılan bir yargılamada, anılan ilkelerden birisinin eksikliği, adil yargılanma hakkının ihlal edildiği anlamına gelmektedir.
İptali İstenilen Maddenin Değerlendirilmesi:
Maddenin iptali istenilen "Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç." ifadesi kapsamında oluşan hukuki durumda, davalının mülkiyet hakkına eylemi ile bağlantısı kurulamayan ve ölçülü olmayacak şekilde bir müdahale içermektedir. Bu kapsamda eylem nedeniyle elde edilen kazanç değil tüm ticari ve ekonomik eylemlerinden, dürüst ticaret kapsamında elde ettiği kazanç, ve dahi başka fikri ve sınai hak sahibinden elde edilen yasal haklar, kendisinin sahip olduğu aynı kapsamdaki haklar kapsamında elde ettiği tüm kazanç madde kapsamında elde ettiği net kazanç tazminat olarak davacıya verilmektedir. Aynı eylemin farklı kişilere karşı yapılması ya da aynı kişiye ait birden fazla hakkı ihlal etmesi durumunda kârın hangi hak sahibine ve hangi ihlale verileceği belirlenebilir değildir.
Madde gerekçesinde belirtilen KHK düzenlemeleri kapsamında düşük tazminatlara hükmedilmesi iddiası ise sadece düzenlemeden kaynaklanmamaktadır. Dava dilekçesinin içeriği, iddianın ispatı, yargı uygulaması kapsamında hatalı olup, bulunup düzeltilmesi gereken uygulamalar iken bu husus tartışılmadan ve bu tespit gerekçe olarak kullanılarak ölçüsüz ve anayasaya aykırı bir düzenlemeye gidildiği anlaşılmaktadır.
Fikri ve sınai hakların ülke ekonomisi ve bekası için önemi ortadadır. Hak ihlalinin önlenmesi için düzenleme yapılması, tazminata ve cezai yaptırıma bağlanması ve dahi bu düzenlemelerin sert hükümler içermesi anlaşılabilir bir hukuki tercihtir. Bununla birlikte eylem ile sonuç arasındaki irtibat koparılmamalıdır. Ölçülü olunmalıdır. Taraflar, tarafların etrafındaki aile ve diğer paydaşlar da hesaba katılmalıdır.
Maddenin mevcut hali davalının diğer alacaklılarının ve hatta yasal olarak kullandığı fikri ve sınai mülkiyet hakkı sahiplerinin mülkiyet hakkına ölçüsüz müdahale içermektedir. Türk Tazminat Hukuku sisteminde zenginleşme yasağı ilkesi kabul olunmaktadır. Bazı Yargıtay kararlarında manevi tazminatın caydırıcılık niteliğine değinilmiş ancak zarar görenin zenginleşmemesi düşüncesi, tazminat miktarlarının yüksek tutulmasına sınır getirmiştir. Fikri ve Sınai Haklar kapsamında fikri hakları düzenleyen Fikir ve Sanat Eserleri Kanununun "Mali haklara tecavüz halinde" başlıklı 68. maddesinin birinci fıkrasında: (Değişik: 23/1/2008-5728/137 md.) Eseri, icrayı, fonogramı veya yapımları hak sahiplerinden bu Kanuna uygun yazılı izni almadan, işleyen, çoğaltan, çoğaltılmış nüshaları yayan, temsil eden veya hertürlü işaret, ses veya görüntü nakline yarayan araçlarla umuma iletenlerden, izni alınmamış hak sahipleri sözleşme yapılmış olması halinde isteyebileceği bedelin veya bu Kanun hükümleri uyarınca tespit edilecek rayiç bedelin en çok üç kat fazlasını isteyebilir." düzenlemesinde istenebilecek tazminat üç kat ile sınırlanmıştır. Doktrin ve Yargıtay uygulaması kapsamında üç katı tazminatın hükmedilmesi ile taraflar arasında farazi bir sözleşme kurulduğu da kabul olunduğundan ve davalıya da bu tazminat kapsamında bir takım haklar tanınması suretiyle ölçülülük ilkesi korunmuştur. Dava konumuz ile ilgili olmasa bile benzer nitelikli hakların korunmasında ölçülülük ve haklar dengesinin korunması bakımından bir örnek teşkil edebilecektir.
Adil yargılanma hakkı sadece usul hukukuna hitap eden bir hak değildir. Önlemde ölçülülük ilkesi, öngörülebilirlik ilkesi de aranmaktadır ve aranmalıdır. Hakkaniyetli olmayan ve anayasaya aykırı kısıtlamalar ve müdahaleler içeren bir düzenlemenin mevcut olması nedeniyle de adil yargılanma hakkı zedelenecektir.
İptali istenilen metnin her iki gerekçe ile ve yüksek Mahkemece tespit edilecek sair sebeplerle iptali gerektiği değerlendirilmiştir.
KARAR:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-SMK 151/2-b fıkrasındaki elde ettiği net kazanç ifadesinin Anayasa'nın 35 ve 36. maddelerine aykırı olduğu kanaatine ulaşıldığından Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca somut norm denetimi suretiyle iptali talebiyle Anayasa Mahkemesine müracaat edilmesine,
2- Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca mahkeme kararının 5 ay süre ile beklenilmesine, süre içerisinde karar gelmediği takdirde eldeki kanun hükmü uyarınca dosyanın karara çıkarılacağına,
3-Mahkeme dosyasının onaylı suretinin Yüksek Mahkemeye gönderilmesine,
3-Bu nedenle duruşmanın 26/12/2024 günü saat 14:05 bırakılmasına karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/176
Karar Sayısı : 2025/42
Karar Tarihi : 11/2/2025
R.G.Tarih-Sayı : 6/5/2025-32892
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 151. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…elde ettiği net kazanç.” ibaresinin Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Sınai mülkiyet hakkına tecavüzün tespiti, durdurulması, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminata hükmedilmesi talebiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 151. maddesi şöyledir:
“Yoksun kalınan kazanç
MADDE 151- (1) Hak sahibinin uğradığı zarar, fiili kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsar.
(2) Yoksun kalınan kazanç, zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak, aşağıdaki değerlendirme usullerinden biri ile hesaplanır:
a) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir.
b) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç.
c) Sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli.
(3) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenler göz önünde tutulur.
(4) Yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında, ikinci fıkranın (a) veya (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması hâlinde, mahkeme ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varırsa, kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verir.
(5) Mahkeme, patent haklarına tecavüz hâlinde, patent sahibinin bu Kanunda öngörülen patenti kullanma yükümlülüğünü yerine getirmemiş olduğu kanaatine varırsa yoksun kalınan kazanç, ikinci fıkranın (c) bendine göre hesaplanır.
(6) Coğrafi işarete veya geleneksel ürün adına tecavüz hâlinde bu madde hükmü uygulanmaz.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 17/10/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. Türk hukukunda 6769 sayılı Kanun’un kabulü öncesinde sınai mülkiyet hakları mülga 24/6/1995 tarihli ve 551 sayılı Patent Haklarının, mülga 24/6/1995 tarihli ve 554 sayılı Endüstriyel Tasarımların, mülga 24/6/1995 tarihli ve 555 sayılı Coğrafi İşaretlerin ve mülga 24/6/1995 tarihli ve 556 sayılı Markaların Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) ile korunmaktaydı.
4. Mülga 556 sayılı KHK’nın 62. maddesinde marka hakkı tecavüze uğrayan marka sahibinin mahkemeden bulunabileceği talepler, 64. maddesinde tazminat ve 66. maddesinde yoksun kalınan kazanç şeklinde düzenlenmiştir.
5. Anılan KHK’nın 64. maddesinde marka sahibinin izni olmaksızın, marka taklit edilerek üretilen ürünü üreten, satan, dağıtan veya başka bir şekilde ticaret alanına çıkaran veya bu amaçlar için ithal eden veya ticari amaçla elde bulunduran kişinin, hukuka aykırılığı gidermek ve sebep olduğu zararı tazmin etmekle yükümlü olduğu belirtilmiştir.
6. KHK’nın 66. maddesinde de marka sahibinin uğradığı zararın sadece fiilî kaybın değerini değil, ayrıca marka hakkına tecavüz dolayısıyla yoksun kalınan kazancı da kapsadığı hüküm altına alınmıştır. Söz konusu maddede yoksun kalınan kazancın hesap edilmesinde kullanılacak değerlendirme usulleri belirtilmiş, marka hakkı sahibine bu usullerden birini seçme imkânı tanınmıştır. Buna göre marka hakkı sahibi, marka hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı markayı kullanmasıyla elde edebileceği muhtemel gelire göre, marka hakkına tecavüz edenin markayı kullanmak yoluyla elde ettiği kazanca göre, marka hakkına tecavüz edenin markayı bir lisans anlaşması ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeline göre yoksun kalınan kazanç miktarını talep edilebilecektir.
7. 551, 554, 555 ve 556 sayılı KHK’lar ile korunmakta olan sınai mülkiyet haklarına ilişkin düzenlemeler 6769 sayılı Kanun ile tek bir kanun altında birleştirilerek sınai mülkiyet haklarının korunmasında yeni bir sisteme geçilmiştir. Anılan Kanun’un 191. maddesinin (3) numaralı fıkrası gereğince 551, 554, 555 ve 556 sayılı KHK’lar yürürlükten kaldırılmıştır.
8. Kanun’un 1. maddesinde Kanun’un amacının marka, coğrafi işaret, tasarım, patent, faydalı model ile geleneksel ürün adlarına ilişkin hakları korumak ve bu suretle teknolojik, ekonomik ve sosyal ilerlemenin gerçekleştirilmesine katkı sağlamak olduğu ifade edilmiş, 2. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (ı) bendinde de sınai mülkiyet hakkının; marka, coğrafi işaret, tasarım, patent ve faydalı modeli kapsadığı belirtilmiştir.
9. 149. maddenin (1) numaralı fıkrasında sınai mülkiyet hakkı tecavüze uğrayan hak sahibinin ileri sürebileceği talepler düzenlenmiştir. Buna göre hak sahibi; sınai mülkiyet hakkına tecavüzün tespitini, önlenmesini, durdurulmasını, kaldırılması ile maddi ve manevi zararın tazmin edilmesini, tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde el konulmasını, el konulan bu ürün, cihaz ve makineler üzerinde kendisine mülkiyet hakkının tanınmasını, tecavüzün devamını önlemek üzere tedbirlerin alınmasını, el konulan ürünler ile cihaz ve makine gibi araçların şekillerinin değiştirilmesini, üzerlerindeki markaların silinmesini veya sınai mülkiyet haklarına tecavüzün önlenmesi için kaçınılmaz ise imhasını talep edebilir. Ayrıca hak sahibi haklı bir sebebin veya menfaatinin bulunması hâlinde, masrafları karşı tarafa ait olmak üzere kesinleşmiş kararın günlük gazete veya benzeri vasıtalarla tamamen veya özet olarak ilan edilmesi veya ilgililere tebliğ edilmesini isteyebilir.
10. 150. maddenin (1) numaralı fıkrasında sınai mülkiyet hakkına tecavüz sayılan fiilleri işleyen kişilerin hak sahibinin zararını tazmin etmekle yükümlü olduğu ifade edildikten sonra 151. maddenin (1) numaralı fıkrasında hak sahibinin uğradığı zararın, fiilî kaybın yanı sıra yoksun kalınan kazancı da kapsadığı belirtilmiştir.
11. 151. maddenin (2) numaralı fıkrasında ise zarar gören hak sahibinin seçimine bağlı olarak yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında uygulanabilecek değerlendirme usullerine yer verilmiştir. Anılan fıkranın; (a) bendinde sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin rekabeti olmasaydı, hak sahibinin elde edebileceği muhtemel gelir, (b) bendinde sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç, (c) bendinde sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin bu hakkı bir lisans sözleşmesi ile hukuka uygun şekilde kullanmış olması hâlinde ödemesi gereken lisans bedeli yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında kullanılabilecek değerlendirme usulleri olarak belirlenmiştir.
12. Fıkranın (b) bendinde yer alan “…elde ettiği net kazanç.” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır. Kurala göre sınai mülkiyet hakkına tecavüz nedeniyle zarara uğrayan hak sahibi, zararının hesaplanmasında sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazancın esas alınmasını talep edebilecektir.
13. Söz konusu maddenin (3) numaralı fıkrasında yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında özellikle sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu gibi etkenlerin gözönünde tutulacağı belirtilerek yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında dikkate alınabilecek hususlar sınırlama yapılmaksızın örnekleme yoluyla sayılmıştır. Bu kapsamda mahkemenin fıkrada sayılanlar dışında başkaca nedenleri de dikkate alarak yoksun kalınan kazancı hesaplaması mümkündür.
14. Maddenin (4) numaralı fıkrasında da yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında (2) numaralı fıkranın (a) ve (b) bentlerinde belirtilen değerlendirme usullerinden birinin seçilmiş olması hâlinde mahkemenin, ürüne ilişkin talebin oluşmasında sınai mülkiyet hakkının belirleyici etken olduğu kanaatine varması durumunda kazancın hesaplanmasında hakkaniyete uygun bir payın daha eklenmesine karar verebileceği hüküm altına alınmıştır.
B. İtirazın Gerekçesi
15. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla sınai mülkiyet hakkına tecavüzde hakka tecavüz edenin elde ettiği net kazancın yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında esas alınabilmesine imkân tanındığı, bu durumun kişinin dürüstlük kurallarına uygun ticari faaliyetleri sonucunda elde ettiği kazancının da tazminata dâhil edilmesi sonucunu doğurduğu, eylemin farklı kişilere karşı gerçekleştirilmesi hâlinde elde edilen kazancın hangi hak sahibine ödeneceğinin belirsiz olduğu, tazminatın zarar görenin sebepsiz zenginleşmesine neden olmaması gerektiği, bu durumun mülkiyet hakkına ölçüsüz bir müdahale oluşturduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
16. 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesi yönünden de incelenmiştir.
17. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.” denilmek suretiyle mülkiyet hakkı güvenceye bağlanmıştır.
18. Anayasa’nın anılan maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkı; kişiye -başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların koyduğu sınırlamalara uymak koşuluyla- sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma ve tasarruf etme, onun semerelerinden yararlanma imkânı veren bir haktır (AYM, E.2022/128, K.2023/136, 26/7/2023, § 18; Mehmet Akdoğan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).
19. Anayasal anlamda mülkiyet hakkı ekonomik değer ifade eden ve değeri parayla ölçülebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2018/106, K.2019/80, 16/10/2019, § 14). Bu bağlamda mülk olarak değerlendirilmesi gerektiğinde kuşku bulunmayan menkul ve gayrimenkul mallar ile bunların üzerinde tesis edilen sınırlı ayni haklar ve fikrî ve sınai mülkiyet haklarının yanı sıra, icrası kabil olan her türlü alacak da mülkiyet hakkının kapsamına dâhildir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. AYM, E.2017/172, K.2018/32, 28/3/2018, § 26; Mahmut Duran ve diğerleri [2. B.], B. No: 2014/11441, 1/2/2017, § 60).
20. Dolayısıyla sınai mülkiyet hakkına tecavüz nedeniyle yoksun kalınan kazancın hesaplanmasına ilişkin düzenlemelerin hem hak sahibi hem de hakka tecavüz eden bakımından mülkiyet hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerekmektedir.
21. Anayasa’nın 5. maddesi insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamayı devletin temel amaç ve görevleri arasında saymıştır. Devlet; kişilerin mülkiyet hakkından tam anlamıyla yararlanabilmeleri ve etkili bir şekilde mülkiyet hakkının korunması amacıyla yasal, idari, mali, yargısal ve diğer önlemleri almak zorundadır.
22. Anayasa’nın 35. maddesinde bir temel hak olarak güvence altına alınmış olan mülkiyet hakkının etkili bir şekilde korunabilmesi yalnızca devletin bu hakka müdahaleden kaçınmasıyla sağlanamaz. Anayasa’nın 5. ve 35. maddeleri uyarınca devletin mülkiyet hakkının korunmasına ilişkin pozitif yükümlülükleri de bulunmaktadır. Devletin pozitif yükümlülükleri çerçevesinde -özel kişiler arası uyuşmazlıklar ile ilgili olsun ya da olmasın- alacakların tahsilinin düzenlenmesi ve kişilerin alacaklarına kavuşması bakımından etkili bir sistem kurma sorumluluğu bulunmaktadır. Özel kişiler arasındaki uyuşmazlıklarda devletin mülkiyet hakkına ilişkin pozitif yükümlülükleri, karşılıklı hak ve menfaatler dengesine dayanmaktadır (AYM, E.2024/10, K.2024/97, 4/4/2024, § 23; E.2021/82, K.2022/167, 29/12/2022, § 17; E.2019/11, K.2019/86, 14/11/2019, § 13; Eyyüp Boynukara [1. B.], B. No: 2013/7842, 17/2/2016, §§ 39-40; Osmanoğlu İnşaat Eğitim Gıda Temizlik Hizmetleri Petrol Ürünleri Sanayi Ticaret Limited Şirketi [2. B.], B. No: 2014/8649, 15/2/2017, § 44).
23. Sınai mülkiyetin Anayasa’nın 35. maddesine göre mülkiyet hakkının kapsamında olduğu açıktır. Dolayısıyla sınai mülkiyet hakkının etkili biçimde korunmasına yönelik tedbirlerin alınması da Anayasa’nın 35. maddesiyle devlete yüklenmiş olan bireylerin mülkiyet hakkına üçüncü kişilerden gelebilecek müdahaleleri önleme şeklindeki pozitif yükümlülüğün gereğidir (bazı farklılıklarla birlikte bkz. AYM, E.2017/172, K.2018/32, 28/3/2018, § 26).
24. 6769 sayılı Kanun’un çeşitli maddelerinde sınai mülkiyet haklarının korunmasına ilişkin olarak birtakım güvenceler getirilmiş, sınai mülkiyet haklarına tecavüz yasaklanmış, tecavüzün meydana gelmesi hâlinde ise sona erdirilmesine ve sonuçlarının giderilmesine yönelik olarak bazı düzenlemeler sevk edilmiştir. Bu bağlamda Kanun’un 150. maddesinde hak sahibinin sınai mülkiyet hakkına tecavüz nedeniyle uğradığı maddi zararın tazmin edilmesini talep etme imkânı ona tanınmış, 151. maddesinin (1) numaralı fıkrasında da hak sahibinin uğradığı zararın, fiilî kaybı ve yoksun kalınan kazancı kapsadığı hükme bağlanmıştır. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasında yoksun kalınan kazancın hesaplanma usulleri gösterilmiş, fıkranın itiraz konusu ibareyi de içeren (b) bendinde sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazanç da yoksun kalınan kazancın değerlendirme usullerinden biri olarak düzenlenmiştir. Buna göre sınai mülkiyet hakkına tecavüz nedeniyle zarara uğrayan hak sahibi, zararının hesaplanmasında sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazancın esas alınmasını talep edebilecektir.
25. Kanun koyucunun sınai mülkiyet hakkının üçüncü kişiler tarafından ihlal edilmesinin önlenmesi amacıyla caydırıcı tedbirler alma yükümlülüğü bulunmakla birlikte caydırıcılığı sağlamak amacıyla öngöreceği tedbirlerin tercihi konusunda belli ölçüde takdir yetkisini haiz bulunduğu kabul edilmelidir. Bu bağlamda kanun koyucunun alacağı tedbirlerin hak sahibinin fiilî zararının karşılanmasıyla sınırlı olması gerektiği söylenemez. Sadece fiilî zararın karşılanmasıyla sınırlı bir tedbir giderim sağlanması bakımından yeterli olabilirse de caydırıcılığın temin edilmesi açısından yetersiz kalabileceği ortadadır. Dolayısıyla kanun koyucu, sınai mülkiyet hakkına tecavüz eden kişiyi hak sahibinin uğradığı fiilî zararı karşılamasının yanında birtakım mali külfetlere katlanmasını öngören düzenlemeler de yapabilir. Bununla beraber zarar verene yüklenen külfetin aşırı ve katlanılamaz düzeyde olmaması gerekir.
26. Sınai mülkiyet hakkına ilişkin ihlalin giderilmesi ve benzer ihlallerin yaşanmasında caydırıcılığın sağlanması amacına yönelik olarak getirildiği anlaşılan ve hakkı ihlal eden tarafından hak sahibine ödenmesi zorunluluğu getirilen yoksun kalınan kazancın hesaplanması, hak sahibi ile hakka tecavüz edenin mülkiyet haklarının kaçınılmaz olarak çatıştığı bir alan ortaya çıkarmaktadır. Özel kişilerin mülkiyet haklarının çatıştığı bu gibi durumlarda devletin, bu iki tarafın menfaatlerini dengeleyecek yolları öngörmesi gerekmektedir. Menfaat dengesinin adil bir şekilde kurulup kurulmadığının değerlendirilmesinde ise tarafların fiillerinin ağırlığı ile onlara tanınan tüm imkânların gözönünde bulundurulması zorunludur (bazı farklılıklarla birlikte AYM, E.2023/77, K.2023/190, 8/11/2023, § 26; E.2020/11, K.2023/98, 18/5/2023, § 106; E.2019/59, K.2020/61, 22/10/2020, § 24; Feridun Çalışkan ve diğerleri [1. B.], B. No: 2017/32275, 16/9/2020, § 50; Faik Tari ve Sultan Tari [2. B.], B. No: 2014/12321, 20/7/2017, § 52).
27. 6769 sayılı Kanun’un 151. maddesinin (3) numaralı fıkrasındaki düzenleme ile yoksun kalınan kazancın belirlenmesinde gözönünde tutulacak etkenler örnekleme yoluyla sayılmış ve zararı tespit edecek mahkemenin bu tespiti hangi ölçütlere göre yapabileceği belirlenmiştir. Buna göre yoksun kalınan kazanç miktarını tespit edecek olan mahkeme (2) numaralı fıkraya göre bir belirleme yaptıktan sonra sınai mülkiyet hakkının ekonomik önemi veya tecavüz sırasında sınai mülkiyet hakkına ilişkin lisansların sayısı, süresi ve çeşidi, ihlalin nitelik ve boyutu, sınai mülkiyetin konusu marka ise markanın tanınmışlığı ve kullanılan markalar arasındaki benzerlik gibi hususları da dikkate alarak sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin hakka tecavüz eylemi ile neden olduğu yoksun kalınan kazanç miktarını saptayacaktır. Dolayısıyla mahkeme, hakka tecavüz edenin elde ettiği net kazancı tespit ettikten sonra bu ölçütler ile tazminat hukukunun genel ilkelerini dikkate alarak yoksun kalınan kazancı belirleyecektir.
28. Bu itibarla hak sahibine yoksun kalınan kazancın hesaplanmasında sınai mülkiyet hakkına tecavüz edenin elde ettiği net kazancın esas alınmasını talep etme imkânı tanıyan kuralın her iki tarafın menfaatlerinin dengelenmesine ilişkin olarak yapılan düzenlemeler de dikkate alındığında, hakka tecavüz eden aleyhine -fiilinin ağırlığı da gözetildiğinde- aşırı bir külfete yol açmadığı ve taraflar arasındaki menfaat dengesinin bozulmasına neden olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
29. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 5. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 36. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 36. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22/12/2016 tarihli ve 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 151. maddesinin (2) numaralı fıkrasının (b) bendinde yer alan “…elde ettiği net kazanç.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 11/2/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI