anayasa mahkemesi kararı
Esas Sayısı : 2024/163
Karar Sayısı : 2025/41
Karar Tarihi : 11/2/2025
R.G.Tarih-Sayı : 21/5/2025-32906
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURANLAR:
1. Danıştay Sekizinci Dairesi (E.2024/163)
2. Bolu 2. Sulh Ceza Hâkimliği (E.2024/235)
İTİRAZLARIN KONUSU: 8/2/2007
tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 7. maddesinin
2/12/2016 tarihli ve 6764 sayılı Kanun’un 62. maddesiyle değiştirilen ikinci
fıkrasının;
A. (d) bendinin,
B. Bentlerini bağlayan hükmünün ikinci cümlesinin “…üçüncü kez
tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı
iptal edilir,…” bölümünün,
Anayasa’nın 2., 38. ve 49. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine karar verilmesi talepleridir.
OLAY: İdari para
cezası uygulanmasına, kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının
iptal edilmesine, beş yıl süreyle tekrar kurum açma izni veya bir kurumu
devralma ya da ortak olma izni verilmemesine ilişkin işlemlere karşı açılan
davalarda itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkemeler, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKÜMLERİ
Kanun’un itiraz konusu
kuralların da yer aldığı 7. maddesi şöyledir:
“Kurum açma izninin iptali, kurumun
kapatılması, devri ve nakli
MADDE 7 – (Değişik birinci fıkra:
2/12/2016-6764/62 md.) Kurum açma izni verilen kurumlardan iki yıl içerisinde
faaliyete başlamayan, faaliyete başladıktan sonra yönetmelikte belirtilen
süreden daha fazla izinsiz ara veren veya söz konusu izni amacı dışında
kullandığı tespit edilen kurumların kurum açma izni ve iş yeri açma ve çalışma
ruhsatı iptal edilir.
(Değişik ikinci fıkra:
2/12/2016-6764/62 md.) Özel öğretim kurumunun;
a) Bakanlıkça
onaylı yerleşim planında izinsiz değişiklik yapması,
b) (Değişik:27/6/2019-7180/11
md.) Gerçeğe aykırı veya yanıltıcı reklam ya da ilan vermesi, reklam veya
ilanlarda öğrenci resim ya da bilgilerini kullanması,
c) Haftalık
ders çizelgesi ve programları Bakanlık izni olmadan kurumda uygulaması,
d) Bu
Kanun ve bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik ve yönergelerde belirtilen
hükümlere aykırı fiillerde bulunması,
e) Mevzuatta
belirtilen sayıda personel çalıştırmaması veya mevzuata aykırı personel
çalıştırması,
f) 14/6/1973
tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanununun genel ve özel amaçları ile
temel ilkelerine uymaması,
g) Kurum
açma şartlarından herhangi birini kaybetmesi,
h) Mevzuata
uygun olarak kapatılmaması,
hâllerinde; (a), (b), (c) ve (d)
bentlerindeki fiiller için brüt asgari ücretin beş katı; (e) ve (f)
bentlerindeki fiiller için brüt asgari ücretin on katı ve (g) bendindeki fiil
için brüt asgari ücretin yirmi katı idari para cezası uygulanır. Bu fıkranın
(a), (b), (c), (d), (e), (f) ve (g) bentlerindeki fiillerin tekrarı hâlinde
idari para cezası miktarı beş kat artırılarak uygulanır ve bu bentlerdeki
fiillerin üçüncü kez tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile iş
yeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir, (h) bendindeki fiilin
işlenmesi hâlinde brüt asgari ücretin yirmi katı idari para cezası verilir ve
kurum açma izni ile iş yeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir. İdari para
cezası, kurum açma iznini vermeye yetkili makam tarafından verilir. Bu fıkranın
uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.
Okul kurucusu/kurucu temsilcisi;
Bakanlığa, yönetici, öğretmen, uzman öğretici, usta öğretici ve
öğrenci/kursiyerlere en az üç ay önce yazılı olarak bildirmek şartıyla ve
gerekçesi Bakanlıkça uygun bulunduğu takdirde öğretim yılı sonunda okulunu
kapatabilir.
Okullar dışındaki diğer kurumların
kurucusu/kurucu temsilcisi valiliğe, yönetici, öğretmen, uzman öğretici, usta
öğretici ve öğrenci/kursiyerlere en az üç ay önce yazılı olarak bildirmek
şartıyla ve gerekçesi valilikçe uygun bulunduğu takdirde dönem sonunda kurumunu
kapatabilir.
Kapanan veya kapatılan kurum;
mühürlerini, yönetici, öğretmen ve öğrencilerle ilgili bütün defterlerini,
dosyalarını ve diğer evrakını ilgili valiliğe devir ve teslim etmeye mecburdur.
(Değişik ikinci cümle: 2/12/2016-6764/62 md.) Devir ve teslimden kaçınan veya
bu görevi savsaklayan kurucu hakkında brüt asgari ücretin yirmi katı idari para
cezası uygulanır.
(Ek fıkra: 2/12/2016-6764/62 md.) Bu
Kanunda belirtilen şartlara uymadan kurumunu kapatanlar ile soruşturma sonucu
kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilen kurucuya beş
yıl geçmeden tekrar kurum açma izni veya bir kurumu devralma ya da bir kuruma
ortak olma izni verilmez.
Kapatılan kurumlarla ilgili olarak
öğrenci/kursiyer veya velilerinin, kurucular aleyhine genel hükümlere göre dava
açma hakları saklıdır.
Kurumların devri ve nakline ilişkin
usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”
II. İLK İNCELEME
A. E.2024/163 Sayılı Başvuru Yönünden
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai
AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan
FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin
KIRATLI’nın katılımlarıyla 24/9/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme
toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu
dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü
aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin
iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler
uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep
edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise
bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde
veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
niteliktedir.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 5580
sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendi ile bentleri bağlayan hükmünün ikinci cümlesinin “…üçüncü kez
tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı
iptal edilir,…” bölümünün iptallerini talep
etmiştir.
4. Anılan fıkranın (a) ila (h)
bentlerinde özel öğretim kurumları için yasak fiil ve davranışlar belirtilmiş,
bentleri bağlayan hükmünde de yasak fiil ve davranışlara uygulanacak idari
yaptırılmalara yer verilmiştir. İtiraz başvurusunda bulunan Mahkemede
bakılmakta olan davanın konusu ise fıkranın (d) bendi uyarınca uygulanan idari yaptırımların iptalleri talebine
ilişkindir.
5. Fıkranın bentleri bağlayan hükmünün
itiraz konusu bölümü, bakılmakta olan davaya konu (d) bendinin yanı sıra
bakılmakta olan davada uygulanma imkânı olmayan diğer bentler yönünden de
geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla bakılmakta olan davanın konusu
gözetilerek itiraz konusu bölümün esasına ilişkin incelemenin “anılan
fıkranın (d) bendi” yönünden yapılması gerekir.
6. Açıklanan nedenle 8/2/2007 tarihli ve
5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 7. maddesinin 2/12/2016 tarihli
ve 6764 sayılı Kanun’un 62. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının;
A. (d) bendinin esasının incelenmesine,
B. Bentlerini bağlayan hükmünün ikinci
cümlesinin “…üçüncü kez tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile işyeri
açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir…” bölümünün esasının incelenmesine,
esasa ilişkin incelemenin “anılan fıkranın (d) bendi” yönünden
yapılmasına,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
B. E.2024/235 Sayılı Başvuru Yönünden
7. Anılan İçtüzük hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan
YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın
katılımlarıyla 16/1/2025 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural ve sınırlama sorunları görüşülmüştür.
8. İtiraz yoluna başvuran
Mahkeme, 5580 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinin
iptalini talep etmiştir.
9. 5580 sayılı Kanun’un 7. maddesinin
ikinci fıkrasının itiraz konusu (d) bendinde özel öğretim kurumlarının bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan
yönetmelik ve yönergelerde belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunması
idari yaptırım uygulanması gerektiren durumlar arasında sayılmıştır.
10. Bakılmakta olan davanın konusu ise anılan Kanun’a dayanılarak
yürürlüğe konulan yönetmelikte belirtilen hükümlere aykırılık nedeniyle
uygulanan idari para cezasıdır. Bu itibarla kuralda yer alan “Bu Kanun…”
ve “... ve yönergelerde…” ibarelerinin bakılmakta olan davada
uygulanma imkânı bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle bu ibarelere ilişkin
başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle reddi gerekir.
11. Öte yandan kuralda yer alan “…ve bu Kanuna
dayanılarak yürürlüğe konulan…” ve “…belirtilen hükümlere
aykırı fiillerde bulunması.” ibareleri ise bakılmakta olan davada
uygulanacak “…yönetmelik…” ibaresinin yanı sıra uygulanma imkânı olmayan
kurallar yönünden de geçerli, ortak hüküm niteliğindedir. Dolayısıyla
bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek kuralın kalan kısmının esasına
ilişkin incelemenin “…yönetmelik…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması
gerekir.
12. Açıklanan nedenlerle 8/2/2007
tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 7. maddesinin
2/12/2016 tarihli ve 6764 sayılı Kanun’un 62. maddesiyle değiştirilen ikinci
fıkrasının;
A. (d) bendinde
yer alan “Bu Kanun…” ve “...ve yönergelerde…” ibarelerinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu ibarelere yönelik başvurunun
Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
B. (d) bendinin kalan
kısmının esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan bentte yer
alan “…yönetmelik…” ibaresi ile sınırlı olarak YAPILMASINA,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. BİRLEŞTİRME KARARI
13. 8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim
Kurumları Kanunu’nun 7. maddesinin 2/12/2016 tarihli ve 6764 sayılı Kanun’un
62. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “…yönetmelik…”
ibaresinin iptaline karar verilmesi talebiyle yapılan itiraz başvurusuna
ilişkin E.2024/235 sayılı davanın, aralarındaki hukuki irtibat nedeniyle
E.2024/163 sayılı dava ile birleştirilmesine, esasının kapatılmasına, esas
incelemenin E.2024/163 sayılı dosya üzerinden yürütülmesine 16/1/2025 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
IV. ESASIN İNCELENMESİ
14. Başvuru kararları ve ekleri,
Raportör Derya ATAKUL tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Kanun’un 7. Maddesinin İkinci Fıkrasının (d) Bendinin
İncelenmesi
1. Uygulanacak Kural ve Sınırlama Sorunu
15. İtiraz konusu kuralda özel öğretim
kurumlarının 5580 sayılı Kanun ve bu Kanun’a
dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik ve yönergelerde belirtilen hükümlere
aykırı fiillerde bulunması hâlinde idari yaptırımların uygulanması
öngörülmektedir.
16.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta olan davada anılan Kanun’a
dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmeliklerde belirtilen hükümlere aykırılık
nedeniyle uygulanan idari yaptırımların iptalleri talep edilmektedir. Bu
itibarla kuralda yer alan “Bu Kanun…” ve “... ve yönergelerde…”
ibarelerinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenle bu ibarelere ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle reddi gerekir.
17. Öte yandan kuralın kalan kısmı bakılmakta olan davada
uygulanacak olan “…yönetmelik…” ibaresinin yanı sıra uygulanma imkânı
olmayan kurallar yönünden de geçerli, ortak hüküm niteliğindedir. Dolayısıyla
bakılmakta olan davanın konusu gözetilerek kuralın kalan kısmının esasına
ilişkin incelemenin “…yönetmelik…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması
gerekir.
2. İtirazların Gerekçeleri
18. Başvuru kararlarında özetle; itiraz konusu kuralda
soyut ve genel ifadelere yer verildiği, yaptırım gerektiren fiillerin tanımının
yapılmadığı, bu itibarla kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının
iptali sonucunu doğuran belirsiz bir alanın oluşturulduğu belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
19. 5580 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının
(d) bendinde özel öğretim kurumlarının bu Kanun ve bu Kanun’a dayanılarak
yürürlüğe konulan yönetmelik ve yönergelerde belirtilen hükümlere aykırı
fiillerde bulunması idari yaptırım uygulanmasını gerektiren durumlar arasında
sayılmıştır. Anılan bentte yer alan “…yönetmelik…” ibaresi itiraz konusu
kuralı oluşturmaktadır. Bu itibarla kurala göre Kanun’a dayanılarak yürürlüğe
konulan yönetmelikte belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunulması
durumunda ilgili özel öğretim kurumu hakkında anılan fıkranın bentlerini
bağlayan hükmünde yer alan idari yaptırımlar uygulanabilecektir.
20. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında da “Kimse,
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz.” denilerek suçun kanuniliği ilkesi; üçüncü
fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur.” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi
getirilmiştir.
21. Anayasa’nın anılan maddesinde yer alan suçta ve
cezada kanunilik ilkesi uyarınca hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak
eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda
gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belirli olması gerekir.
Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri gerektiği düşüncesine dayanan bu
ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
22. Anayasa’nın söz konusu maddesinde idari suç ve
cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından her ikisi de
bu maddede öngörülen ilkelere tabidir. Adli ve idari suçlarda davranış normlarına
aykırı ve haksızlık teşkil eden bir fiille, kanun koyucunun koruma altına
aldığı bir hukuki değerin ihlali söz konusu olup adli ve idari cezaların her
ikisi de cebir içermektedir (AYM, E.2015/85, K.2016/3, 13/1/2016, §13).
23. Korunan hukuki değer ile ihlalin neden olduğu hukuki
sonuçların aynı olmaması ise idari suç ve cezalar ile adli suç ve cezalar
arasındaki temel farklılığı oluşturmaktadır. Adli para cezalarından daha yüksek
miktarlarda idari para cezalarının verilebilmesine imkân tanıyan düzenlemeler
de bulunmakla birlikte adli suçlar için öngörülen cezaların idari suçlar için
öngörülen cezalardan genellikle daha ağır olması, hürriyeti bağlayıcı cezaların
kural olarak adli suçlar yönünden geçerli olması, idari suçlarda kanun
koyucunun daha az önem atfettiği bir hukuki değerin ihlal edilmesi ve öngörülen
yaptırımın da genellikle idari bir makam tarafından idari usuller izlenerek
uygulanması nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesindeki ilkelerin aynı boyut ve
kapsamıyla idari suçlara da uygulanması, işin mahiyetine uygun düşmemektedir.
Yasama organının ağır işleyen yapısı ile ekonomik ve teknik hayatın hızla
değişen ve gelişen şartları gözetilerek suçta ve cezada kanunilik ilkesi idari
suçlar yönünden daha esnek uygulanmalıdır (AYM, E.2015/85, K.2016/3, 13/1/2016,
§14; E.2019/110, K.2021/85, 11/11/2021, § 19).
24. Şüphesiz hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin
düzenlemelerde olduğu gibi kabahatler hukuku açısından da Anayasa’ya bağlı
kalmak koşuluyla hangi eylemlerin kabahat sayılacağı, bunlara uygulanacak
yaptırımın türü ve ölçüsünün belirlenmesi ve idareye yaptırım uygulama
yetkisinin verilmesi gibi konularda kanun koyucunun takdir yetkisi
bulunmaktadır. Ancak idareye yaptırım uygulama yetkisi verilmesinin amacı
değişen sosyal, siyasal ve ekonomik koşulların ortaya çıkardığı toplumsal
gereksinimlerin yerinde, zamanında ve etkin bir biçimde karşılanabilmesi için
idareye farklı çözümler arasından uygun ve yerinde olanı seçme serbestîsi
tanımaktır. Bu serbestî idarenin keyfi olarak hareket edebileceği anlamına ise
gelmemektedir (AYM, E.2014/87, K.2015/112, 8/12/2015, §§ 195-198).
25. Bu bağlamda Anayasa’nın 38. maddesinin gerekçesinde
de belirtildiği üzere suçta ve cezada kanunilik ilkesi, kanun koyucunun açık
suç hükmü koymasına engel değilse de bir idari suç ve cezanın Anayasa’nın
anılan maddesine uygun kabul edilebilmesi için suç konusunun ve yaptırımının
tereddüde yer bırakmayacak şekilde kanunda açıkça belirtilmesi ve kişilerin
belirlenen somut suç fiilini önceden bilmelerini sağlayacak kanuni güvencenin
sağlanması gerekir.
26. Nitekim Anayasa Mahkemesinin kararlarında da
belirtildiği üzere idari nitelikteki suçların kanunda belirlenerek karşılığında
cezasının gösterilmiş olması yeterli olup suç sayılan eylemler ve cezası,
bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun
bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek
şekilde kanunda gösterildikten sonra yasama organının uzmanlık ve idare
tekniğine ilişkin konularda alınacak önlemlerin kamu hizmetlerinin ve toplumsal
ihtiyaçların değişkenliği çerçevesinde duyulan gereksinmelere uygunluğunu
sağlamak amacıyla yürütme organına yetki vermesi idari kararlarla suç ihdası,
dolayısıyla kanunilik ve belirlilik ilkesinin ihlali anlamına gelmemektedir
(AYM, E.2018/30, K.2018/94, 25/9/2018, § 15; E.2019/110, K.2021/85, 11/11/2021,
§ 21).
27. Kuralla yaptırıma bağlanan fiil 5580 sayılı Kanun’a
dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik hükümlerine aykırı fiillerde bulunulmasıdır.
Buna göre anılan Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmeliklerde
belirtilen hükümlere aykırılık hâlinde idari yaptırım uygulanacaktır.
28. Kanun’un 3. maddesinde özel öğretim kurumunun
açılması, 4. maddesinde kurucunun veya kurucu temsilcisinin nitelikleri ve
kurum binaları, 5. maddesinde milletlerarası özel öğretim kurumları, yabancı
okullar ve azınlık okulları, 6. maddesinde özel öğretim kurumlarında eğitim
öğretim ve kurumların yönetimi, 7. maddesinde kurum açma izninin iptali ve
kurumun kapatılması, 8. maddesinde kurumlarda çalıştırılacak personel, 9.
maddesinde kurumlarda çalışan personelin özlük hakları ve sorumlulukları, 10.
maddesinde çalışma izninin iptali ve geçici görevlendirme, 11. maddesinde
kurumların ve kurumlarda çalışan personelin denetimi ile kurumların reklam ve
ilan vermesi, 12. ve 13. maddelerinde kurumların yararlanacağı mali destek ve
yardımlar ile öğrenim ücreti, ücretsiz öğrenci okutma, burs verme, yabancı
öğrenci sayısı konularında düzenlemeler yapılmıştır. Çerçevesi bu şekilde
belirlenmiş fiillere uygulanacak idari yaptırımlar ise Kanun’un 7. maddesinde
öngörülmüştür.
29. Bu itibarla Kanun’da özel eğitim kurumlarının
uyacakları usul ve esaslar ile bu usul ve esaslara uyulmaması hâlinde
uygulanacak idari yaptırımlara ilişkin genel bir çerçevenin çizildiği, temel
ilke ve esasların belirlendiği anlaşılmıştır. Kanun’a dayanılarak yürürlüğe
konulan yönetmeliklerle de bu çerçeveyle sınırlı hükümler öngörülebileceği
gözetildiğinde kuralın Anayasa’ya aykırı bir yönünün bulunmadığı sonucuna
ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 38. maddesine
aykırı değildir. İtirazların reddi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ
ve Selahaddin MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 38. maddesi
yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle
Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
B. Kanun’un 7. Maddesinin İkinci Fıkrasının Bentlerini
Bağlayan Hükmünün İkinci Cümlesinin “…üçüncü kez tekrarlanması hâlinde ise
kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir,…”
Bölümünün “Anılan Fıkranın (d) Bendi” Yönünden
İncelenmesi
1. Sınırlama Sorunu
31.
İtiraz yoluna başvuran Mahkemede bakılmakta
olan davada 5580 sayılı Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmeliklerde
belirtilen hükümlere aykırılık nedeniyle uygulanan idari yaptırımların iptali
talep edilmektedir.
32. İtiraz konusu kural ise anılan Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde yer
alan ve bakılmakta olan davada uygulanacak “…yönetmelik…” ibaresinin
yanı sıra anılan bentte yer alan ve uygulanma imkânı olmayan “Bu Kanun…”
ve “... ve yönergelerde…” ibareleri yönünden de geçerli,
ortak hüküm niteliğindedir. Dolayısıyla bakılmakta olan davanın konusu
gözetildiğinde kuralın esasına ilişkin incelemenin bentte yer alan “…yönetmelik…”
ibaresi yönünden yapılması gerekir.
2. İtirazın Gerekçesi
33. Başvuru kararında
özetle; itiraz konusu kuralda yaptırıma tabi fiillerin ne kadar süre içerisinde
tekerrüre esas teşkil edeceğine dair bir zaman diliminin öngörülmediği, bu
durumun ise kuralın muhatabı olan kişilerin çalışma yaşamları boyunca sürekli
yaptırım tehdidi altında kalmasına neden olduğu belirtilerek kuralın
Anayasa’nın 2. ve 49. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
34. 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 48.
maddeleri yönünden de incelenmiştir.
35. 5580 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının
(a) ila (h) bentlerinde özel öğretim kurumlarının idari yaptırıma konu fiilleri
sayıldıktan sonra bentleri bağlayan hükmünde ihlale konu her bir fiil için
-ihlalin niteliğine göre- uygulanacak idari para cezaları belirlenmiştir.
Anılan hükmün birinci cümlesinde (a) ila (d) bentlerindeki ihlallerde brüt
asgari ücretin beş katı tutarında idari para cezasının uygulanacağı
belirtilmiş, ikinci cümlesinde de söz konusu bentlerdeki fiillerin tekrarında
idari para cezası miktarının beş kat artırılarak uygulanması, üçüncü tekrarda
ise kurum açma izni ile iş yeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edilmesi
öngörülmüştür. Anılan cümlenin “…üçüncü kez tekrarlanması hâlinde ise kurum
açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı iptal edilir,…” bölümü itiraz
konusu kuralı oluşturmakta olup kural söz konusu fıkranın (d) bendinde yer alan
“…yönetmelik…” ibaresi yönünden
incelenmiştir. Buna göre 5580 sayılı Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan
yönetmelik hükümlerine aykırılığın üçüncü kez tekrarlanması hâlinde ilgili özel
öğretim kurumuna verilen kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı
iptal edilecektir.
36. Anayasa’nın “Çalışma ve sözleşme hürriyeti” başlıklı
48. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, dilediği alanda çalışma ve
sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak serbesttir.” denilmek
suretiyle çalışma özgürlüğünün bir parçası olan teşebbüs özgürlüğü herkes
yönünden güvenceye bağlanmıştır. Teşebbüs özgürlüğü, her gerçek veya özel hukuk
tüzel kişisinin tercih ettiği alanda ekonomik ve ticari faaliyette bulunmak
üzere teşebbüs kurabilmesini, dilediği mesleki faaliyete girebilmesini ve
faaliyeti ile mesleğini devletin veya üçüncü kişilerin müdahalesi olmaksızın
dilediği biçimde yürütebilmesini ifade etmektedir (AYM, E.2015/34, K.2015/48,
13/5/2015).
37. Kural, anılan Kanun’a dayanılarak çıkarılan
yönetmeliklerde belirtilen hükümlere aykırı fiillerin üçüncü kez tekrarlanması
hâlinde özel öğretim kurumu açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının
iptal edilmesini öngörmek suretiyle söz konusu kurumun eğitim öğretim
faaliyetlerine son verdiğinden teşebbüs özgürlüğüne yönelik bir sınırlama
getirmektedir.
38. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması
gerekir.
39. Bu kapsamda teşebbüs özgürlüğünü sınırlamaya yönelik
bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralın keyfîliğe izin
vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olması
gerekir.
40. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun
bu nitelikleri olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti
ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem kişiler
hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek
şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu
otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
41. Kuralın da yer aldığı fıkrada kurum açma izni ile
işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptali yaptırımını gerektiren durumun ve bu
yaptırımın uygulanma şartlarının tereddüde yer vermeyecek biçimde açık ve net
olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın belirli ve öngörülebilir olduğu
anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın kanunilik şartını sağladığı sonucuna
ulaşılmıştır.
42. Anayasa’nın 48. maddesinde teşebbüs özgürlüğü mutlak
bir hak olarak düzenlenmemiş olup anılan maddenin ikinci fıkrasında “Devlet,
özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal amaçlara uygun
yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak tedbirleri
alır.” hükmüne yer verilmek suretiyle millî ekonominin gerekleri ve sosyal
amaçlarla bu özgürlüğe sınırlamalar getirilebilmesine imkân sağlanmıştır.
Nitekim anılan maddenin gerekçesinde de “Devlet, kamu yararı olan hallerde
ve millî ekonominin gerekleri ve sosyal amaçlarla özel teşebbüs özgürlüğüne
sınırlamalar getirebilir.” denilerek millî ekonominin gerekleri ve sosyal
amaçların teşebbüs özgürlüğü yönünden birer sınırlama sebebi olduğu
vurgulanmıştır (AYM, E.2015/34, K.2015/48, 13/5/2015).
43. Kanun’un 6. ve 11. maddelerinde özel öğretim
kurumlarında verilecek eğitim öğretimin 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Milli
Eğitim Temel Kanunu’nda ifade edilen Türk millî eğitiminin genel amaç ve temel
ilkelerine uygun olarak yürütüleceği, bu kurumların Millî Eğitim Bakanlığının
denetimi ve gözetimi altında olduğu ifade edilmiştir. Bu bağlamda kanun
koyucunun özel öğretim kurumlarında yönetim ve eğitim öğretim alanlarındaki
disiplinin korunması ve kurumların yasal düzenlemelere uyumunun sağlanmasına
yönelik kademeli bir cezalandırma sistemi içinde nihai olarak kurum açma izni
ile işyeri açma ve çalışma ruhsatının iptal edilmesini öngörmek suretiyle
etkili bir denetim sistemi kurmayı hedeflediği anlaşılmaktadır. Özel öğretim
kurumlarında disiplinin korunması ile yasal düzenlemelere uyumun sağlanmasının
Anayasa’nın 48. maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen sosyal amaçlar kapsamında
değerlendirilebileceği açıktır. Bu itibarla kuralla teşebbüs özgürlüğüne
müdahalede bulunulmasının anayasal açıdan meşru bir amaca dayandığı sonucuna
ulaşılmıştır.
44. Meşru amaca yönelik
olduğu anlaşılan kuralın aynı zamanda ölçülü olması da gerekir. Ölçülülük
ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere
üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını, diğer bir ifadeyle aynı
amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade etmektedir.
45. Kural uyarınca Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan
yönetmelik hükümlerine aykırı fiillerin
üçüncü kez tekrarlanması hâlinde kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma
ruhsatının iptal edilmesinin bir yandan yasal düzenlemelere uyum
sağlamaları için kurumlara fırsat tanıyacağı diğer yandan eğitim alanındaki
disiplinin korunmasına katkı sunacağı gözetildiğinde kuralın anılan meşru amaca
ulaşma bakımından elverişli ve gerekli olmadığı söylenemez.
46. Öte yandan kanun koyucu, özel öğretim kurumlarında
disiplinin korunması ile yasal düzenlemelere uyumun sağlanması biçimindeki
sosyal amaçla bu kapsamdaki aykırılıkların tekrarının cezalandırılmasını
öngörürken bu aykırılıkların hangi süre içinde gerçekleşmesi hâlinde tekerrüre
esas alınacağına dair bir zaman sınırı belirlememiştir. Bu durum, aynı fiilin
tekrarlanması durumunda belirli bir zaman dilimi olmaksızın daha ağır bir
yaptırım uygulanmasını mümkün kılmakta ve kurumun faaliyet süresi boyunca
sürekli ceza tehdidiyle karşı karşıya kalmasına neden olmaktadır. Dolayısıyla
tekerrüre esas teşkil edecek fiiller arasında herhangi bir sürenin
öngörülmemesi sınırlamayı orantısız kılmaktadır.
47. Bu itibarla kuralın kişilere aşırı bir külfet
yüklediği, ulaşılmak istenen amaç ile teşebbüs özgürlüğüne getirilen sınırlama
arasındaki makul dengenin bozulmasına neden olduğu anlaşılmaktadır.
48. Açıklanan nedenlerle kural, Kanun’un 7. maddesinin
ikinci fıkrasının (d) bendinde yer alan “…yönetmelik…” ibaresi yönünden Anayasa’nın 13. ve 48. maddelerine
aykırıdır. İptali gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 48.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınması nedeniyle
Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek
görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 49. maddesiyle ilgisi görülmemiştir.
V. İPTAL KARARININ YÜRÜRLÜĞE GİRECEĞİ GÜN SORUNU
49. Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrasında “Kanun,
Cumhurbaşkanlığı kararnamesi veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğü ya da
bunların hükümleri, iptal kararlarının Resmî Gazetede yayımlandığı tarihte
yürürlükten kalkar. Gereken hallerde Anayasa Mahkemesi iptal hükmünün yürürlüğe
gireceği tarihi ayrıca kararlaştırabilir. Bu tarih, kararın Resmî Gazetede
yayımlandığı günden başlayarak bir yılı geçemez.” denilmekte, 6216 sayılı
Kanun’un 66. maddesinin (3) numaralı fıkrasında da bu kural tekrarlanarak
Mahkemenin gerekli gördüğü hâllerde Resmî Gazete’de yayımlandığı günden
başlayarak iptal kararının yürürlüğe gireceği tarihi bir yılı geçmemek üzere
ayrıca kararlaştırabileceği belirtilmektedir.
50. 5580 sayılı Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının
bentlerini bağlayan hükmünün ikinci cümlesinin
“…üçüncü kez tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile işyeri açma ve
çalışma ruhsatı iptal edilir,…” bölümünün anılan fıkranın (d) bendinde yer
alan “…yönetmelik…” ibaresi yönünden iptal edilmesi nedeniyle doğacak
hukuksal boşluk kamu yararını ihlal edecek nitelikte görüldüğünden Anayasa’nın
153. maddesinin üçüncü fıkrasıyla 6216 sayılı Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince iptal hükmünün kararın Resmî Gazete’de
yayımlanmasından başlayarak dokuz ay sonra yürürlüğe girmesi uygun görülmüştür.
VI. HÜKÜM
8/2/2007 tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları
Kanunu’nun 7. maddesinin 2/12/2016 tarihli ve 6764 sayılı Kanun’un 62.
maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının;
A. 1. (d)
bendinde yer alan “Bu Kanun…” ve “...ve yönergelerde…” ibarelerinin itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı
bulunmadığından bu ibarelere yönelik başvurunun Mahkemenin yetkisizliği
nedeniyle REDDİNE OYBİRLİĞİYLE,
2. (d) bendinin
kalan kısmının esasına ilişkin incelemenin anılan bentte yer alan “…yönetmelik…” ibaresi ile sınırlı
olarak yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
3. (d) bendinde yer alan “…yönetmelik…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf
Şevki HAKYEMEZ ile Selahaddin MENTEŞ’in
karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA,
B. Bentlerini
bağlayan hükmünün ikinci cümlesinin;
1. “…üçüncü kez
tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı
iptal edilir,…” bölümünün esasına ilişkin incelemenin anılan fıkranın (d)
bendinde yer alan “…yönetmelik…” ibaresi yönünden yapılmasına OYBİRLİĞİYLE,
2. “…üçüncü kez
tekrarlanması hâlinde ise kurum açma izni ile işyeri açma ve çalışma ruhsatı
iptal edilir,…” bölümünün anılan
fıkranın (d) bendinde yer alan “…yönetmelik…” ibaresi yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve İPTALİNE, iptal hükmünün Anayasa’nın 153. maddesinin üçüncü fıkrası
ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 66. maddesinin (3)
numaralı fıkrası gereğince KARARIN RESMÎ GAZETE’DE YAYIMLANMASINDAN BAŞLAYARAK DOKUZ AY SONRA
YÜRÜRLÜĞE GİRMESİNE OYBİRLİĞİYLE,
11/2/2025 tarihinde
karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Kanunun 7. maddesinin ikinci fıkrasının (d) bendinde; “Bu
Kanun ve bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik ve yönergelerde
belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunulması,” halleri anılan fıkranın
bentlerini bağlayan bentte yaptırıma bağlanmaktadır. Mahkememiz d bendini
“yönetmelik” ibaresiyle sınırlı olarak incelemiştir. Buradaki anayasal sorun
Anayasa’nın 38. maddesi yönünden kuralın kanunilik kriterini karşılayıp
karşılamadığı ile ilgilidir. Suç ve cezaların kanuniliği ilkesi uyarınca, yasal
çerçevenin; hangi eylemin yasaklandığının ve yaptırıma bağlandığının ana
hatlarıyla kanunda gösterilmesi, ayrıca yaptırımın da kanunda açıkça belirlenmiş
olması zorunludur.
2. Anayasa Mahkemesi Anayasanın 38. maddesindeki
kanunilik ilkesinin idari fiillerde de uygulanması gerektiğini çeşitli
kararlarında ifade etmiştir. Örneğin; “Anayasa’nın 38. maddesinde idari suç
ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından, her
ikisi de bu maddede öngörülen ilkelere tabidir. Adli ve idari suçlarda davranış
normlarına aykırı ve haksızlık teşkil eden bir fiille, kanun koyucunun koruma
altına aldığı bir hukuki değerin ihlali söz konusu olup adli ve idari cezaların
her ikisi de cebir içermektedir. … Korunan hukuki değer ile ihlalin neden
olduğu hukuki sonuçların aynı olmaması ise idari suç ve cezalar ile adli suç ve
cezalar arasındaki temel farklılığı oluşturmaktadır. … idari suçlarda kanun
koyucunun daha az önem atfettiği bir hukuki değerin ihlal edilmesi ve öngörülen
yaptırımın da genellikle idari bir makam tarafından idari usuller izlenerek
uygulanması nedeniyle Anayasa’nın 38. maddesindeki ilkelerin aynı boyut ve
kapsamıyla idari suçlara da uygulanması, işin mahiyetine uygun düşmemektedir.
Bu bağlamda, yasama organının ağır işleyen yapısı ile ekonomik ve teknik
hayatın hızla değişen ve gelişen şartları gözetilerek, suç ve cezalarda
kanunilik ilkesinin idari suçlar yönünden daha esnek uygulanması gerekmektedir.”
AYM, E.2017/103, K.2017/108, 31/05/2017, par. 12, 13. Aynı yönde bkz. AYM 22.4.2015,
35/40) Mahkeme aynı kararda kanunilik ilkesinin esnek uygulanmasına ilişkin
olarak 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 4/1. maddesinde yer alan; “Hangi
fiillerin kabahat oluşturduğu, kanunda açıkça tanımlanabileceği gibi; kanunun
kapsam ve koşulları bakımından belirlediği çerçeve hükmün içeriği, idarenin
genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir.” kuralını olumlu bir örnek
olarak göstermektedir. Şu halde kabahatlere ilişkin düzenlemeler bakımından da
Anayasanın 38. maddesinin yukarıda kapsamı belirtilen güvenceleri geçerlidir.
Hatta idari suçlara ilişkin ceza kuralları bakımından belirlilik
ilkesi mutlak şekilde geçerlidir. Başka deyişle kabahat fiillerine uygulanacak
cezaların tür ve miktarları da mutlaka kanunda açıkça belirlenmelidir, bunlar
idari kural işlemlerle düzenlenemez. Fakat idari cezaların kanunda nisbi para
cezası veya alt ve üst sınırlar içerisinde bir takdir marjıyla öngörülmesi de
mümkündür.
3. Belirlilik ilkesi bakımından Kabahatler Kanununun 4/1.
maddesindeki düzenleme, AYM’nin yukarıda işaret edilen kararında dikkate aldığı
kriter ile uyumludur. Bu Kanunda belirtilen ölçüte göre de yasaklanan fiilin
kapsam ve koşullarının bir çerçeve yasal düzenlemeyle belirlenmesi
durumunda idarenin genel düzenleyici işlemleriyle ayrıntıları düzenleyebileceği
kabul edilmiştir. AYM kararlarında kanuni çerçeveye atıf yapan bu yaklaşımı
doktrinle uyumlu ise de sorun kanuni çerçeveyi dar veya geniş yorumlayan görüş
farklılıklarıyla ilgilidir. Nitekim 5307 sayılı Kanunun 16. maddesiyle ilgili
olarak yaptığı incelemede AYM tarafından yasaklara aykırı idari para
cezalarının belirsizliği nedeniyle iptal kararı verilmiştir (AYM 2017/129 –
2018/6, 18.1.2018). Kabahatlerde fiilin tipikliğine ilişkin önemli unsurların
tali düzenleyici işlemlere bırakılması halinde kişi özgürlüklerinin yasama
organı yerine yürütme organı tarafından sınırlanabileceği yöntemi benimsenmiş
olur. Bu durumun hukuk devleti ve hukuki güvenlik ilkeleriyle bağdaşmayacağı
açıktır.
4. AYM’nin sözü edilen kararlarında yer alan tespitler
hukuk devleti ve hukuk güvenliği ilkeleri bakımından büyük önem taşımaktadır.
Bu bağlamda suç ve cezalarda kanunilik ilkesi idareyi sınırlama ve temel
hakları güvenceye alma bakımından demokratik hukuk devletinde vazgeçilmez bir
fonksiyon görmektedir. Nitekim AYM bir kararında; “Temel hak ve özgürlüklere
ilişkin bir alanda kanunun emrine dayanarak yürütme organınca alınacak önlemler
objektif nitelik taşımalı ve keyfî uygulamalara sebep olacak geniş bir takdir
yetkisini idareye vermemelidir” (AYM, E. 1984/14, K. 1985/7, 13/6/1985)
ifadeleriyle kanunun keyfiliğe karşı güvence işlevine vurgu yapmıştır. Diğer
bir davada da “kanun, tüzük ve yönetmeliklere ve umumi emirlere aykırı
hareketi veya aykırı harekette ısrarı” tespit edilen özel eğitim kurumunun
kapatılması yaptırımı yönünden iptal kararı verilmiştir; AYM 2002/40 - 2006/20,
15.2.2006. Anayasa Mahkemesi bireysel başvuru üzerine verdiği bir kararda ise
“kanun hükmünde kararname ile dahi düzenlenemeyecek temel hak ve hürriyetlerin
sınırlandırılmasına ilişkin bir düzenlemenin ilk elden idari düzenleyici
işlemlerle yapılması Anayasa karşısında mümkün değildir” (Tuğba Arslan, B. No: 2014/256, 25/6/2014, par. 8) ifadesiyle
benzer bir yaklaşımı ortaya koymuştur. Bireysel başvuruya ilişkin Karlis A.Ş.
kararı ise bu konuda çok önemli bir örnek teşkil etmektedir. Bu başvuruda 2918
sayılı Kanunun 31. maddesi uyarınca takoğraf takma muafiyetine ilişkin uygulama
şartlarının genelgeyle belirlenmesi nedeniyle suç ve cezaların kanuniliği
ilkesine aykırılık iddiası adil yargılanma hakkı boyutuyla incelenmiştir. AYM
kararında genelgeyle kabahat eyleminin istisnasının düzenlenmesinin aynı
zamanda kabahat ihdas edilmesi anlamına geldiği belirtilerek suç ve cezaların
kanuniliği ilkesinin ihlal edildiğine karar verilmiştir. Karardaki temel
gerekçe; “Genelge, Kanunla tanınan ve herhangi bir şekle bağlanmamış olan takograf muafiyetini, bildirim ve tescil belgesine şerh
verilmesi şekline bağlayarak istisnai düzenlemenin uygulama alanını, herhangi
bir kanuni dayanağı olmaksızın daraltmıştır. İdari para cezasını gerektiren bir
eyleme ilişkin istisnai düzenlemenin uygulama alanının, idari işlemle
daraltılması, somut olayda kabahat ihdas edilmesi sonucunu doğurmuştur. Ortaya
çıkan bu sonuç, Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fırkasında düzenlenen “suç
ve cezada kanunilik” ilkesi ile bağdaşmamaktadır.” (AYM Karlis A.Ş., B. No:
2013/849, 15/4/2014, par. 43) biçiminde ifade edilmiştir.
5. İncelenen kuralın yer aldığı Kanunun ilgili
maddelerinde özel öğretim kurumlarının uymaları gereken hususlar
düzenlenmiştir. Çoğunluk gerekçesinde, Kanunda belirtilen bu düzenlemelerin
belirliliği ve öngörülebilirliği sağladığı görüşü savunulmaktadır. Bu açıdan
bakıldığında, Kanunun üçüncü maddesinden itibaren yer alan düzenlemelerde kurum
açma izni için gereken koşulların neler olduğu, Kurucu/kurucu temsilcisinin
nitelikleri ve kurum binalarının niteliklerinin neler olduğu, milletlerarası
özel öğretim kurumları, yabancı okullar ve azınlık okullarına ilişkin
düzenlemeler, kurumların yönetimi, çalıştırılacak personelin nitelikleri, özlük
hakları ve sorumlulukları, denetim, reklamlar, mali hükümler, öğrenim ücreti ve
diğer hususlar gibi konular yer almaktadır. Öte yandan bazı maddelerde kimi
eylemlerin yaptırımı kendi içerisinde özel olarak da düzenlenmiştir. Örneğin
üçüncü maddenin 11. ve 12. fıkralarında yaptırımlar gösterilmiştir.
6. Kanunun üçüncü ve devamı maddelerinde yaklaşık yüz
fıkra ve bentler halinde yapılan düzenlemelerin herhangi birine aykırılığın
tespiti halinde d bendi uyarınca asgari ücretin beş katı ve tekrarı halinde
onun da beş katı idari para cezaları uygulanabilecektir. Yedinci maddenin d
bendinin bu geniş kapsamı karşısında muhatapların hangi eylemin
cezalandırıldığına ilişkin bir öngörüde bulunmaları mümkün görünmemektedir. Kanun
koyucunun bu konudaki yasal çerçeveyi daha belirgin bir biçimde örneğin, hangi
konularla ilgili kanun hükümlerine aykırılığın cezalandırıldığının ana hatlarıyla
somutlaştırılarak düzenlemesi hukuk devleti ilkesinin ve cezaların kanuniliği
ilkesinin bir gereğidir. Esasen düzenlemenin bu biçimde somutlaştırılması
durumunda öngörülebilirliğin ve belirliliğin sağlandığı söylenebileceği gibi
Kanunun ilgili madde ve fıkralarındaki kimi yasakların önemi ve ağırlığına göre
yaptırıma bağlanması konusunda farklı düzenlemelerin yapılması da muhtemeldir.
Belirtilen nedenlerle incelenen kuralın Anayasa’nın 38/1. maddesine aykırı
olması nedeniyle iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İtiraz konusu kuralda 5580 sayılı Kanun’a
dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelikte belirtilen hükümlere aykırı
fiillerde bulunulması durumunda ilgili özel öğretim kurumu hakkında idari
yaptırım uygulanması öngörülmektedir.
2. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında da “Kimse,
işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı
cezalandırılamaz.” denilerek suçun kanuniliği ilkesi; üçüncü
fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla
konulur.” ifadesine yer verilerek cezanın kanuniliği ilkesi
getirilmiştir.
3. Anayasa’nın bu maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik
ilkesi uyarınca hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek
cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi, kuralın
açık, anlaşılır ve sınırlarının belirli olması gerekmektedir. Keza, idari suç
ve cezalar ile adli suç ve cezalar arasında bir ayrım yapılmadığından her ikisi
de bu maddede öngörülen ilkelere tabidir.
4. Bu bağlamda, Anayasa’nın 38. maddesinin gerekçesinde de
belirtildiği üzere, suçta ve cezada kanunilik ilkesi gereğince bir idari suç ve
cezanın Anayasa’nın anılan maddesine uygun kabul edilebilmesi için suç
konusunun ve yaptırımının tereddüde yer bırakmayacak şekilde kanunda açıkça
belirtilmesi ve kişilerin belirlenen somut suç fiilini önceden bilmelerini
sağlayacak kanuni güvencenin sağlanması gerekir.
5. İtiraz konusu kuralla Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik hükümlerine aykırı fiillerde
bulunulması durumunda idari yaptırım uygulanması öngörülmekle birlikte Kanun’un
7. maddesinde kurumların nakline ilişkin başkaca bir düzenlemeye yer verilmeksizin,
nakle ilişkin usûl ve esasların belirlenmesinin tamamen yönetmeliğe
bırakıldığı anlaşılmaktadır. Dolayısıyla yaptırıma konu olacak
düzenlemelere ilişkin açık ve belirgin bir alan çizilmemekte, böylece idareye
sınırları net şekilde tanımlanmayan geniş bir düzenleme yetkisi verilmektedir.
Bu durum, idarenin cezai sorumluluk doğuran eylemleri belirlerken sınırsız bir
takdir yetkisine sahip olmasına yol açmakta, böylece kanun koyucu, temel hak ve
özgürlükler alanında, doğrudan ikincil düzenlemeler vasıtasıyla idarenin keyfî
biçimde kurallar koymasına imkân tanımaktadır.
6. Belirtilen nedenlerle dava
konusu kuralın, Anayasa'nın 38. maddesine aykırı olduğu sonucuna
ulaştığımdan çoğunluk kararına katılmadım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğunun 8/2/2007 tarihli ve 5580
sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 7. maddesinin 2/12/2016 tarihli ve
6764 sayılı Kanun’un 62. maddesiyle değiştirilen ikinci fıkrasının (d)
bendindeki “bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik… belirtilen
hükümlere aykırı fiillerde bulunması” kuralının “yönetmelik” ibaresi ile
sınırlı olarak gerçekleştirilen denetimde Anayasa’ya aykırı olmadığına ilişkin kanaatine
katılmamaktayız.
2. Dava konusu ibarenin içinde yer aldığı fıkrada
sıralanan ibarelerde özel öğretim kurumları için birtakım kabahatler
düzenlenmektedir. Bu minvalde dava konusu olan (d) bendinde bu Kanun’a
dayanılarak yürürlüğe konulan
yönetmelikte belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunulması halinde brüt
asgari ücretin beş katı idari para cezası uygulanacağı hüküm altına
alınmaktadır.
3. Dava konusu (d) bendinde esasında somut itiraz yoluna
başvuran mahkemenin önündeki davada uygulanmayacağı için denetlenmeyen bir
ibare daha bulunmaktadır. (d) bendi tam olarak şu düzenlemeye yer vermektedir: “Bu
Kanun ve bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik ve yönergelerde
belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunması”. Bununla birlikte kuralın
davada uygulanacak kısmı sadece bu karşıoyun ilk paragrafında da belirtilen
kısımdır.
4. Esasında (d) bendindeki kuralın anlam ve kapsamından
burada iki farklı kabahat düzenlenmekte olduğu anlaşılmaktadır. Birincisi
itiraz yolu ile önümüze getiren mahkemenin elindeki uyuşmazlıkta uygulanmayacak
olan “Bu Kanun” ifadesinde kastedilen kabahatlerdir. Bu nitelikteki
kabahatler 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun değişik maddelerinde
yer almaktadır (örnek olarak bkz.: madde: 3/son, 7/5, 12/4). İkinci kabahat
türü ise dava konusu ibarede öngörülen şekilde Kanun’da düzenlenmiştir.
5. Dava konusu ibareyle bu Kanun’da kabahat olarak
belirtilmediği halde bu Kanun’a dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmeliklerde
düzenlenen hükümlere aykırı fiillerde bulunulması durumunda idari yaptırım
uygulanacağı öngörülmektedir. Görüldüğü üzere burada dava konusu kuraldaki
kabahat fiili Kanun’la değil Kanun’a dayalı olarak çıkarılan yönetmeliklerle
oluşturulmaktadır. Zira çıkarılan yönetmeliklerde öngörülen bazı yükümlülüklere
uyulmaması özel öğretim kurumları için bu maddedeki idari yaptırıma konu
olacaktır.
6. Dolayısıyla burada kabahatin yaptırımı Kanun’un 7.
maddesinde açık biçimde belirtilmiş olmakla birlikte kabahatin kendisi idare
tarafından yönetmelik hükümleri ile ihdas edilecektir. Bu yönü ile bakıldığında
dava konusu ibarede kabahat şeklindeki fiille ilgili hiçbir belirleme yapılmış
değildir. Kabahat niteliğindeki fiilin kapsamı ve unsurları Kanun’la değil
kanun altı bir düzenleme olarak yönetmelik hükmü ile belirlenmektedir.
7. Oysa Anayasa Mahkemesine göre Anayasa’nın 38. maddesi bağlamında suçta ve cezada
kanunilik ilkesi sadece suçlarla ilgili düzenlemelerde değil kabahatlerde de
aranmakta olup kabahatlere ilişkin olarak da suçta ve cezada kanunilik
ilkesindeki güvencelerin geçerli olduğu kabul edilmektedir.
8. Anayasa Mahkemesine göre Anayasa’nın 38. maddesinde
yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca hangi eylemlerin
yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer
bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi; kuralın açık, anlaşılır ve
sınırlarının belli olması gerekmektedir. Suçlar kadar katı değerlendirilmemekle
birlikte bu ilke ana hatlarıyla kabahatler için de geçerli kabul edilmektedir.
Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri gerektiği düşüncesine dayanan bu
ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM,
E.2017/103, K.2017/108, 31/5/2017, § 11).
9. Yine Anayasa Mahkemesinin yaklaşımına göre suç ve
cezalara ilişkin kanuni düzenlemelerin sınırlarının yasama organı tarafından
belirgin bir şekilde çizilmesi, yürütme organının sınırları kanunla belirlenmiş
bir yetkiye dayanmaksızın düzenleyici işlemler ile suç ve ceza ihdas etmemesi
ve ceza hukukunu uygulamakla görevli yargı organının da kanunlarda belirlenen
suç ve cezaların kapsamını yorum yoluyla genişletmemesi gerekmektedir (Karlis
A.Ş., B. No: 2013/849, 15/4/2014, § 33).
10. Dava konusu ibare bu Kanun’a dayalı biçimde çıkarılan
yönetmelik hükümleri ile idareye kanun koyucunun kabahate ilişkin hiçbir
belirlemede bulunmadığı bir kabahat ihdas etme yetkisi vermektedir. Zira idare
çıkaracağı yönetmeliklerle bu Kanun’un uygulanması bağlamında özel öğretim
kurumlarına düzenlenmesi gereken konulara ilişkin çok farklı boyutlarıyla
oldukça detaylı ve farklı yükümlülükler getirebilir. Öngörülen bu yükümlülüklerin
herhangi birisine uyulmaması bu yönü ile Kanun’un 7. maddesinde öngörülen idari
yaptırıma tabi olacaktır.
11. İdari yaptırıma tabi tutulmak istenen kabahat
fiilinin konusunun ve unsurlarının hiçbir şekilde Kanun’da düzenlenmediği
dikkate alındığında, bu nitelikteki bir açık ceza kuralının Anayasa’nın 38.
maddesindeki suç ve cezaların kanuniliği ilkesi çerçevesinde konumuz bağlamında
kabahatlerin belirliliğini sağladığını söyleyebilmek mümkün değildir.
Dolayısıyla çerçevesi Kanun ile belirlenmeksizin dava konusu ibare ile idareye kapsamı
oldukça geniş bir kabahat ihdas etme yetkisi verilerek uymayanlara Kanun’a dayalı
biçimde idari para cezası öngörülmesi Anayasa’nın 38. maddesinde güvence altına
alınan suç ve cezaların kanuniliği ilkesinin dava konusu kural bağlamında etkisiz
kalması sonucunu doğuracaktır.
12. Dava konusu ibarenin aşırı geniş kapsamı kuralın
belirsizliğini daha fazla ön plana çıkararak kuralın aynı zamanda kişilerin
aleyhine ve öngörülemez biçimde uygulanmasına da sebebiyet verebilecektir.
13. Esasında çoğunluk kararı bu konuya ilişkin Mahkememiz
yerleşik içtihadı ile de açıkça çelişmektedir. Nitekim Mahkememiz 2024 yılında
verdiği bir kararda denetlediği konumuzla yakından ilgili iki kuralda
kabahatlere ilişkin içtihadını da net biçimde ortaya koyma imkanı bulmuştur.
14. Bu kapsamdaki ilk kural olarak 5326 sayılı Kabahatler
Kanunu’nun 4. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yer alan “… çerçeve hükmün
içeriği, idarenin genel ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilir” ibaresinin
Anayasa’nın 38. maddesine aykırı olmadığı sonucuna ulaşırken itiraz konusu
kuralın kabahat oluşturan fiilin kapsam ve koşulları bakımından çerçevesinin
kanunla belirlenmesi şartıyla içeriğinin, idarenin genel ve düzenleyici
işlemleriyle de doldurulabileceğini öngörmekte olduğuna dikkatleri çekmiştir.
Anayasa Mahkemesine göre kuralda da belirtildiği üzere idare bu yetkisini ancak
kanunda belirtilen çerçeve sınırları dahilinde kullanabilecektir. Kabahatler
niteliği gereği birbirinden çok farklı eylemlere konu olabilmektedir. Kanun
koyucu da bu durumu gözeterek genel çerçevesi kanunla belirlendikten sonra
kabahat oluşturan fiilin kapsam ve koşullarını belirleme yetkisini idareye
bırakmıştır. Dolayısıyla kabahat oluşturan fiilin kapsam ve koşulları
bakımından çerçevesinin kanunla belirlenmesi şartıyla içeriğinin idarenin genel
ve düzenleyici işlemleriyle de doldurulabilmesini öngören kural suç ve cezada
kanunilik ilkesini ihlali etmemektedir (Bkz.: AYM, E.2023/140, K.2024/81,
14/03/2024, §§ 6-14).
15. Aynı dosyada Anayasa’nın 38. maddesine aykırı bulduğu
kural ise “Bu Kanun uyarınca ilgili Bakanlıkça alınan kararlara ve
düzenlemelere aykırı hareket edenlere, tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın,
beşyüz Türk Lirasından yirmibin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.”
(10/6/1930 tarihli ve 1705 sayılı Ticarette Tağşişin Men’i ve İhracatın
Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrası)
şeklindeki düzenleme olup bu dosyadaki dava konusu kurala benzemektedir.
16. Bu kurala ilişkin yaptığı değerlendirmede Anayasa
Mahkemesi, itiraz konusu kuralın da yer aldığı Kanun’da veya başka bir kanunda
Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ticarette tağşişin önlenmesi, ihracatın
denetlenmesi ve korunmasına ilişkin yapabileceği düzenlemelerin kapsamına ve
koşullarına dair herhangi bir hüküm bulunmamakta olduğuna ve dava konusu
kuralla sadece yaptırım uygulayacak yetkili makamın belirlenerek idari para
cezası şeklinde yaptırıma bağlanan eylemlerin konusu olarak idari bir makamın
koyacağı kural ve önlemlere atıf yapılmamasına dikkatleri çekmektedir. Anayasa
Mahkemesine göre kuralla Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ticarette tağşişin
önlenmesi, ihracatın denetlenmesi ve korunmasına yönelik yapacağı ve yaptırıma
konu olacak düzenlemelere ilişkin açık ve belirgin bir alan çizilmemekte,
böylece idareye sınırları belirli olmayan bir düzenleme yetkisi verilmektedir. Dolayısıyla
kuralla, temel hak ve özgürlüklere ilişkin bir alanda, doğrudan ikincil
düzenlemeler vasıtasıyla, idare tarafından kurallar konulmasına imkân
tanınmaktadır. Başka bir anlatımla, kuralla idari cezaların düzenlenmesi
bakımından idarenin keyfî uygulamalarını önleyici, objektif nitelikte herhangi
bir çerçeve hüküm getirilmemektedir (Bkz.: AYM, E.2023/140, K.2024/81,
14/03/2024, §§ 18-19).
17. Görüldüğü gibi Anayasa Mahkemesinin oybirliği ile
iptal ettiği kural “Bu Kanun uyarınca ilgili Bakanlıkça alınan kararlara ve
düzenlemelere aykırı hareket edenlere, tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın,
beşyüz Türk Lirasından yirmibin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.”
(10/6/1930 tarihli ve 1705 sayılı Ticarette Tağşişin Men’i ve İhracatın
Murakabesi ve Korunması Hakkında Kanun’un 6. maddesinin birinci fıkrası) hükmü ile
eldeki dosyada oyçokluğu ile iptal istemi reddedilen “bu Kanuna dayanılarak
yürürlüğe konulan yönetmelik … belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunması”
şeklindeki kural esasında kabahatin unsurları noktasında birbirine oldukça
benzemektedir.
18. Kanaatimizce Anayasa Mahkemesi kararlarının
öngörülebilirliği ve içtihadın tutarlılığı adına yukarıda zikredilen (AYM,
E.2023/140, K.2024/81, 14/03/2024) iptal kararındaki aynı gerekçelerle eldeki
kuralda da iptal sonucuna ulaşılması gerekirdi.
19. Eldeki dosyada her ne kadar bazı kabahatler 5580
sayılı Kanun’da düzenlenmiş ise de özel öğretim kurumlarının eğitim-öğretim,
yönetim, denetim, gözetim ve personel çalıştırılmasına ilişkin usûl ve esaslarını
düzenleyen bu Kanun’un yirmiden fazla yerinde bu Kanun’un amacı doğrultusunda
Kanun’un düzenleme konusu yaptığı hususların yönetmelikle belirlenmesi
şeklindeki referans hükümlere yer verilmektedir. Dolayısıyla Kanun, düzenleme
amacı olan özel öğretim ile ilgili konularda oldukça yoğun biçimde idareye kural
ihdas etme yetkisi vermiş olup bu yetkiye binaen çıkarılan onlarca yönetmelikte
uyulması gereken usul ve esaslar düzenlenmiştir.
20. Bu sebeple 5580 sayılı Kanun kendi bünyesinde bazı
kabahatleri düzenlediği gibi oldukça fazla kabahatin de yönetmelikle düzenlenmesine
imkan sağlamıştır. Ancak bu yapılırken bahse konu kabahatlere ilişkin temel
çerçevenin konunun teknik olması nedeniyle Kanun’da çizilmesinin mümkün
olmadığı da söylenebilir. Bu nedenle idare bu Kanun’a dayanarak yoğun biçimde
kabahat ihdas etme imkanına kavuşmuştur. Bu konu ile bağlantılı olarak dava
konusu kuralda Anayasa’nın 38. maddesi bağlamındaki temel sorun da Kanun’un
kabahatlere ilişkin yeterli bir çerçeve çizmeden kabahatleri konusu ve
unsurlarını idarenin yönetmelikle belirlemesine imkan sağlamasından
kaynaklanmaktadır.
21. Bu nedenle çoğunluk kararında yer verilen, Kanun’un
3. ila 13. maddeleri arasında yer alan kurallarla özel eğitim kurumlarının
uyacakları usul ve esaslar ile bu usul ve esaslara uyulmaması hâlinde
uygulanacak idari yaptırımlara ilişkin genel bir çerçevenin çizildiği ve temel
ilke ve esasların belirlendiği şeklindeki görüşüne katılmak mümkün değildir. (§§
27-29). Çoğunluğun bu görüşüne birçok sebeple katılmak mümkün olmamakla
birlikte konumuz bağlamında burada bu görüşün sadece şu iki sorunlu yönüne
işaret etmek gerekir:
22. Birinci olarak, yukarıda da belirtildiği üzere 5580
sayılı Kanun’un 3. ila 13. maddeleri arasında yer alan kurallara uyulmaması
Kanun’un 7. maddesinin ikinci fıkrasının “d” bendinde dava konusu ibarenin
önünde yer alan “Bu Kanun” ibaresi ile zaten birer kabahat olarak
öngörülmüştür. O nedenle bendin devamında yer verilen ikinci kabahat türü bu
Kanun bünyesinde öngörülen hükümlere uyulmamasını değil başka hususları
cezalandırmayı öngörmektedir. Bu hususlar da yine Kanun’un 7. maddesinin ikinci
fıkrasının “d” bendinde “bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan yönetmelik
ve yönergelerde belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunması” biçiminde
ifade edilmektedir.
23. İkinci olarak çoğunluk kararında referans gösterilen
Kanun’un 3. ila 13. maddeleri arasında yer alan kuralların önemli bir kısmında
uyulması gereken değişik konular düzenlendikten sonra bunların Kanun’da
düzenlenerek bitirilmesi mümkün olmadığı içindir ki Kanun’un birçok maddesinde düzenlenen
konunun “uygulanmasına ilişkin usul ve esasların” (örnek olarak bkz.:
madde: 3/10. ve 11. fıkralar) veya konuyla ilgili “diğer usul ve esasların”
(örnek olarak bkz.: madde: 12/6, 8 ve ek madde: 1/son) yönetmelikle
düzenleneceği belirtilmektedir. Hatta bazı maddelerde o konuya ilişkin Kanun’da
hiçbir düzenlemeye yer verilmemekte olup konunun yönetmelikle düzenleneceği
öngörülmektedir (örnek olarak bkz.: “Kurumların devri ve nakline ilişkin
usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.” madde: 7/son).
24. Dolayısıyla 5580 sayılı Kanun’da yukarıda aynen
alıntılanan düzenleme biçimleri dikkate alındığında Mahkememiz çoğunluk
kararında yer verilen Kanun’un zikredilen maddelerinde idari yaptırımlara
ilişkin genel bir çerçevenin çizildiği ve temel ilke ve esasların belirlendiği
şeklindeki açıklamanın mevcut gerçeklikle uyumlu olmadığı görülecektir.
25. Bunun içindir ki, sıralanan bu iki sorunlu yön göz
önünde tutulduğunda, çoğunluk kararında “Kanun’a dayanılarak yürürlüğe
konulan yönetmeliklerle de bu çerçeveyle sınırlı hükümler öngörülebileceği” (§
29) şeklinde ulaşılan sonuç hem Kanun’un metni ve sistematiği hem de kanun
koyucunun yaklaşımı ile bağdaşmamaktadır. Zira dava konusu kuraldaki kabahatler
Kanun’la değil tamamen Kanun’a dayalı olarak çıkarılan yönetmelik hükümleri ile
oluşturulmaktadır.
26. Esasında Kanun’un birçok maddesinde yönetmeliklere
yapılan bu nitelikteki referanslar da göstermektedir ki özel öğretim kurumları
ile ilgili birçok boyut, konunun dinamizminin de etkisiyle kanun koyucu tarafından
idarenin yönetmelik ve yönergelerle düzenlemesine bırakılmıştır. Ancak
yönetmelikte düzenlenen konulara uyulmaması da birer kabahat olarak öngörüldüğü
içindir ki dava konusu kural Anayasa’nın 38. maddesi ile açıkça çelişir bir
hale gelmiştir.
27. Dolayısıyla çoğunluk kararına ilişkin yukarıdaki
açıklamalar da göstermektedir ki Mahkememiz çoğunluğunun dayandığı yorumlama
biçimi hukuken fevkalade sorunludur. Sadece dava konusu ibarenin de içinde yer
aldığı “d” bendindeki “Bu Kanun ve bu Kanuna dayanılarak yürürlüğe konulan
yönetmelik ve yönergelerde belirtilen hükümlere aykırı fiillerde bulunması” şeklindeki
kurala bakmak bile kuralın Anayasa’ya aykırı olmadığı gerekçelendirilirken
Mahkememiz çoğunluğunun yaklaşımının hukuken ne derece sorunlu olduğunu görmek
için yeterlidir.
28. Sonuç olarak yukarıda yer verilen gerekçelerle 8/2/2007
tarihli ve 5580 sayılı Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nun 7. maddesinin
2/12/2016 tarihli ve 6764 sayılı Kanun’un 62. maddesiyle değiştirilen ikinci
fıkrasının (d) bendindeki “yönetmelik” ibaresinin Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu için iptali
gerektiği kanaatiyle çoğunluğun aksi yöndeki kararına katılmamaktayız.
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|