“Belirtilen konu ile ilgili olarak, mahkememizce, somut norm denetimi yolu ile iptal başvurusuna konu edilen kanun hükmünün, Anayasanın 5., 13. ve 40. maddelerine uygun düşmediği düşünülmüştür. Aykırılık başvurusunun esbabı mucibesinin izah olunmasından evvel, belirtilen Anayasa maddelerine yer vermekte fayda olacaktır.
V. Devletin temel amaç ve görevleri
Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
II. Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması
Madde 13 – Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.
XV. Temel hak ve hürriyetlerin korunması
Madde 40 – Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
İtiraz başvurusunun konusu olan kanun hükmünün, Anayasanın, belirtilen maddelerindeki bir takım kurallar, temel hak ve hürriyetler ile bu hakların amaç, kapsam ve sınırlarının bir arada değerlendirilmesi neticesinde, kanun hükmünün, ilk ve hususi olarak, Anayasanın, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması başlıklı maddesine açıkça ve doğrudan aykırı olduğu, belirtilen diğer maddelere ise dolaylı ve bağlantılı olarak aykırı olduğu değerlendirilmiştir.
Mahkememizce yapılan ilk başvuru sonucunda AYM tarafından verilen 16.01.2025 tarih, 2025/2 esas ve 2025/4 karar sayılı kararı ile 6216 sayılı Kanun'un 40. maddesi uyarınca reddedilmiştir. Ret gerekçesi olarak, başvurunun yalnızca gerekçeli karar ile itiraz yoluna başvurulması ve Anayasa'ya aykırılığın başvuruda belirtilen maddeler bakımından hangi sebepler çerçevesinde ileri sürüldüğünün gerekçeli olmaması olarak gösterilmiştir. Mevcut başvuruda bu eksiklikler aşağıdaki şekilde giderilmiştir. İlk olarak başvuru için ayrı bir tutanak düzenlenmiştir. İşbu tutanak dosya içerinde mevcuttur. İkinci olarak ise Anayasaya aykırılık hususları şu şekilde izah olunabilir.
Kanun hükmünün 13. maddeye neden aykırı olduğunu anlayabilmek ve anlatabilmek için evvela TMK'nın 432 ve devamındaki, koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanmasına dair hükümlere değinilmelidir. Sözü edilen 432. madde şu şekildedir; Akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arzeden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişi, kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde, tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirilir veya alıkonulabilir. Görevlerini yaparlarken bu sebeplerden birinin varlığını öğrenen kamu görevlileri, bu durumu hemen yetkili vesayet makamına bildirmek zorundadırlar.
Bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfet de göz önünde tutulur.
İlgili kişi durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılır.
Vesayet makamınca verilen karara karşı itiraz yolu açıktır. Buna dair kanuni düzenleme ise TMK 435'te yer almaktadır. Başvuruya konu 437. maddede, hakimin ilgili kişiyi dinlemesi gerektiği emredilmektedir. "dinler" şeklindeki ifadenin emredici bir kanun hükmü olduğunda tereddüt bulunmamaktadır. Toplum için tehlike oluşturan bir kişinin mahkemece dinlenmesinin mecburi kılınması bir takım hukuki ve fiili sakıncalara sebebiyet verecek niteliktedir. Bu tür kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanmasının kanunda belirtilen sebepleri nazara alındığında kısıtlama işlemine dayanak olması gereken esas unsurun tıp ilmi ile alakalı olduğu ve yetkili sağlık kuruluşlarınca düzenlenen sağlık raporlarına göre kısıtlama kararının verileceği gözden ırak tutulmamalıdır. Diğer bir ifade ile, bu tür bir kimsenin toplum için tehlike oluşturup oluşturmadığına elbette ki tıp insanlarının değerlendirmelerine bakılarak karar verilmesi icap eder. Sağlık kurulu raporu ile toplum için tehlike oluşturma kıstası sağlanmış ise artık bu kişinin mahkemece dinlenmesinde hiçbir hukuki fayda olmayacaktır. Ayrıca kişinin sağlık kuruluşundan çıkarılarak mahkemeye getirilmesi sürecinde bir takım fiili sakıncaların olacağı da gözetilmelidir. Kaldı ki, uygulamada bu tür işlemlerde karar verilir iken sağlık raporu var ise vesayet makamları, özgürlüğün kısıtlanması kararını ilgiliyi dinlemeden vermektedirler. Uygulamanın kanuna aykırı olduğu akla gelse de hakikaten hakkında toplum için tehlikeli olduğuna dair tıbbi rapor bulunan bir insanın ayrıca bir de mahkemece dinlenmesinin zorunlu kılınması, temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması ve korunmasına dair anayasal kurallar ile bağdaşmamaktadır. Daha açık ifade etmek lazım gelir ise, çevresine zarar veren ve saldırgan davranışlarda bulunan bir kimsenin hakim huzuruna çıkarılarak dinlenilmesi aşamasında başkaca bir takım risk ve tehlikelerin olabileceği göz ardı edilmemelidir. Mesela, yaşanan hadiselerden örnekle böyle bir kimse mahkeme görevlilerine ve diğer kimselere fiziki saldırıda bulunabileceği gibi benzeri zarar verici eylemlerde de bulunabilir. Öyle olmalı ki, zaten uygulamada Sulh Hukuk Mahkemeleri bu tür kişilerin dinlenilmesine gerek duymamakta ve tıbbi raporları yeterli bulmaktadır. O bakımdan, kanun emrinin uygulanması fiilen mümkün olmayan bir duruma meydan verdiği vurgulanmalıdır.
İfade edilmelidir ki, dinlenmesi istenen kişi çoğu zaman gerçekleri kavrayamayacak düzeyde akıl hastası, ağır bağımlı veya ciddi derecede saldırgan vaziyettedir. Bu kişilerden alınacak beyanlar sağlıklı, tutarlı ve yargılamaya katkı sunacak nitelikte değildir. Tehlike riski taşıyan bir ferdin dinlenmesi, yargılamaya yeni bir bilgi kazandırmaz, süreci geciktirir ve kamu güvenliğini tehlikeye sokar ve dinleme usulü şekli bir külfet halini alır. Hekim raporu, bireyin ruhsal ve fiziksel durumuna ilişkin uzman bir teşhis belgesidir. Raporda açıkça kişinin kendi kendini idare edemeyecek durumda olduğu ve çevresi için tehlike saçtığı belirtiliyor ise; sulh hakimi ek bir inceleme yapmaksızın doğrudan karar verebilmelidir. Bu, özellikle acil müdahale gerektiren durumlarda hayati önemdedir.
Bunun yanında, fiil ehliyetinin kısıtlanmasına dair kanun hükümlerine göre işlem yapılarak kısıtlama kararı verilmesinde sağlık kuruluşlarından alınan sağlık raporlarında kişinin mahkemece dinlenmesine gerek olmadığı bildirilerek vesayet makamlarınca bu şekilde kısıtlama kararları verilmektedir. Bir kimsenin sürekli olarak fiil ehliyetinin önemli ölçüde kısıtlanmasına karar verildiğinde dahi o kişinin mahkemece dinlenilmesi mahkemenin takdirine bırakılmış iken geçici bir süreyle özgürlüğün kısıtlanması durumlarında ilgili kişinin mahkemece dinlenmesinin zorunlu kılınması arasında hak ve toplum menfaati ve kamu yararı bakımından uygunluk bulunmadığı ifade edilebilir. Tehlike oluşturan bir bireyin sadece dinlenme formalitesi uğruna topluma zarar vermesine göz yumulmamalıdır. Dinlenme işlemi, ağır hasta bir kişiye yeni bir psikolojik zarar verebilir. Böylece kişinin manevi varlığı ihlal edilmiş olacaktır. Bir an önce müdahale edilmesi gerekirken salt şekli prosedürlerle gecikmeye meydan vermek ölçülülük ilkesine de aykırılık teşkil eder. Ayrıca, dinleme, yargılamaya katkı sunmuyor ise yapılması, adil yargılanma hakkına aykırı biçimde, yargılama usulünü de ağırlaştırmış olur.
Şu husus da belirtilmelidir ki; TMK'nın 432. maddesinin üçüncü fıkrasında, "ilgili kişi durumu elverir el vermez kurumdan çıkarılır" şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Kişinin bu durumuyla ilgili de elbetteki sağlık kuruluşunun raporu esas alınacaktır. Kişinin kurumdan çıkarılmasına karar verildiğinde mahkemeden herhangi bir izin alınması ve kişinin mahkemede dinlenmesine gerek olmamasına, kişinin ciddi nitelikte ruhsal hastalık bulgu ve belirtilerinin bulunduğu saptanmasına, ayrıca sağlık kurulu raporunda hastanede yatarak tedavisinin uygun olacağı ve mahkemece dinlenmesine gerek olmadığına dair tıbbi kanaat bildirilmesine rağmen kişinin mahkemece dinlenmesi yönündeki emredici kanun hükmünde anayasaya aykırılık olduğu ifade edilmelidir.
İlgili sağlık kuruluş tarafından kişinin koruma amacıyla tedavi altına alınması gerektiği yönünde görüş bildirildiği durumda kişinin mahkemece dinlendiği sırada hastalığın pasif dönemine denk gelme ihtimalinde herhangi bir ruh ve akıl sağlığı yönünden sakıncalı davranışı bulunmuyor ise mahkeme o kişi hakkında sağlıklı bir insan olduğu kanaatine varabilir. Bu ihtimalde de tedavi altına alınması yönünde sağlık kurulunun tespit ve görüşleri ile hakimin gözlemi birbiri ile uyumlu olmayabilir. O bakımdan bu tür hallerde esas ölçütün alanında uzman tıp insanlarının ilgili kişinin sağlık durumuna dair görüşleri yeterli kabul edilmelidir. Nitekim, yukarıda belirtilen TMK 432/3 hükmü de uzmanların kanaatine göre ilgilinin durumunun elvermesi halinde kurumdan çıkarılacağını öngörmüş olup tıp insanlarının görüşlerine üstünlük tanımıştır.
Özgürlüğünün kısıtlanmasına karar verilmesi vesayet makamına ihbar edilenler hakkında sağlık kurulu raporu bulunmuyor ise başvuruya konu kanun hükmünde bir anayasaya aykırılık durumu gündeme gelmeyebilir. O bakımdan kanundaki "dinler" kelimesi yerine "dinleyebilir" şeklinde bir ibarenin var olduğu düşünüldüğünde hakime, ilgiliyi dinleyip dinlememekte bir takdir yetkisi verilmesinin çok daha uygun olabileceği söylenmelidir.
İzah olunan sebep ve gerekçeler bağlamında, başvuruya konu kanun hükmünün Anayasa'nın 5., 13. ve 40. maddelerine uygun düşmediği değerlendirilmiş ve bu şekilde, iptal başvurusu gerekçelendirilerek Anayasa'ya aykırılık gerekçeleri izah olunmuştur.
ARA KARAR: (Gerekçeleri Yukarıda Açıklandığı Üzere;)
1- Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca, Türk Medeni Kanunu'nun 437. maddesinin üçüncü fıkrasının; "Hakim, ilgili kişiyi dinler,..." şeklindeki ilk cümlesinin, Anayasa'nın 5., 13. ve 40. maddelerine aykırı olması sebebi ile belirtilen kanun hükmünün somut norm denetimi yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesi'ne müracaatta BULUNULMASINA,
2- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 46. maddesi uyarınca, başvuru kararına ilişkin dosyaya sunulan tüm belgelerin tarih sırasına göre başlıklar hâlinde sıralandığı dizi pusulası halinde Anayasa Mahkemesi'ne üst yazı ile GÖNDERİLMESİNE,
Dair; ara kararın niteliği gereğince kanun yolu kapalı olmak üzere karar verilmiştir.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2025/119
Karar Sayısı : 2025/155
Karar Tarihi : 10/7/2025
R.G.Tarih-Sayı : 15/10/2025-33048
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Küçükçekmece 5. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 437. maddesinin 6/12/2019 tarihli ve 7196 sayılı Kanun’un 54. maddesiyle değiştirilen üçüncü fıkrasında yer alan “Hâkim, ilgili kişiyi dinler,...” ibaresinin Anayasa’nın 5., 13. ve 40. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması kararına yapılan itiraz incelemesinde itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 437. maddesi şöyledir:
“II. Yargılama usulü
Madde 437- Hâkim, basit yargılama usulüne göre karar verir.
Gerektiğinde ilgili kişiye adlî yardım sağlanır.
(Değişik fıkra:6/12/2019-7196/54 md.) Hâkim, ilgili kişiyi dinler, tahkikatı tamamlar ve gecikmeksizin en geç iki gün içinde kararını verir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 7/5/2025 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, bu dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev alanına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte kurallardır.
3. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, 4721 sayılı Kanun’un 437. maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan “Hâkim, ilgili kişiyi dinler,…” ibaresinin iptalini talep etmiştir. Anılan fıkrada koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması talebini inceleyen hâkimin özgürlüğü kısıtlanması talep edilen kişiyi dinleyeceği, tahkikatı tamamlayacağı ve en geç iki gün içinde kararını vereceği öngörülmüştür.
4. İtiraz konusu kuralda yer alan “Hâkim,…” ibaresi “…ilgili kişiyi dinler,…” ibaresinin yanı sıra itiraz konusu olmayan “…tahkikatı tamamlar ve gecikmeksizin en geç iki gün içinde kararını verir.” bölümü yönünden de geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla kuralın esasına ilişkin incelemenin “…ilgili kişiyi dinler,…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
5. Açıklanan nedenle 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 437. maddesinin 6/12/2019 tarihli ve 7196 sayılı Kanun’un 54. maddesiyle değiştirilen üçüncü fıkrasında yer alan “Hâkim, ilgili kişiyi dinler,...” ibaresinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan fıkrada yer alan “…ilgili kişiyi dinler,…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
6. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
7. Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması 4721 sayılı Kanun’un 432 ila 437. maddelerinde düzenlenmiştir. Anılan Kanun’un 432. maddesinin birinci fıkrasının birinci cümlesinde akıl hastalığı, akıl zayıflığı, alkol veya uyuşturucu madde bağımlılığı, ağır tehlike arz eden bulaşıcı hastalık veya serserilik sebeplerinden biriyle toplum için tehlike oluşturan her ergin kişinin kişisel korunmasının başka şekilde sağlanamaması hâlinde tedavisi, eğitimi veya ıslahı için elverişli bir kuruma yerleştirileceği veya alıkonulabileceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu maddenin ikinci fıkrasında bu konuda kişinin çevresine getirdiği külfetin de gözönünde tutulacağı, üçüncü fıkrasında ise ilgili kişinin durumu elverir elvermez kurumdan çıkarılacağı belirtilmiştir.
8. Koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması davasına ilişkin yargılama usulü ise 437. maddede düzenlenmiştir. Söz konusu maddenin birinci fıkrasında hâkim tarafından basit yargılama usulüne göre karar verileceği, ikinci fıkrasında gerektiğinde ilgili kişiye adli yardım sağlanacağı düzenlenmiştir. Üçüncü fıkrada ise hâkimin ilgili kişiyi dinleyeceği, tahkikatı tamamlayacağı ve gecikmeksizin en geç iki gün içinde kararını vereceği hükme bağlanmıştır. Söz konusu fıkrada yer alan “…ilgili kişiyi dinler,…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
B. İtirazın Gerekçesi
9. Başvuru kararında özetle; koruma amacıyla özgürlüğün kısıtlanması nedenlerinin sağlık kuruluşları tarafından bilimsel olarak değerlendirilmesi gerektiği, akıl hastası olan kişilerin yargılamaya katkı sağlayacak bir beyanda bulunmalarının beklenemeyeceği, itiraz konusu kural kapsamında bu kişilerin dinlenmesinin zorunlu tutulmasının yargılama sürecinin uzamasına neden olacağı gibi adliyeye sevkleri sırasında kamu güvenliğinin de tehlikeye düşebileceği, dolayısıyla kişinin dinlenmesi konusunda hâkime takdir yetkisi verilmesi gerektiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 5., 13. ve 40. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
10. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 19.maddesi yönünden incelenmiştir.
11. Anayasa’nın 19. maddesinin birinci fıkrasında herkesin kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkına sahip olduğu ilke olarak ortaya konulduktan sonra ikinci ve üçüncü fıkralarında şekil ve şartları kanunda gösterilmek şartıyla kişilerin özgürlüklerinden mahrum bırakılabileceği durumlar sınırlı olarak sayılmıştır. Dolayısıyla kişinin özgürlük ve güvenlik hakkının kısıtlanması ancak Anayasa’nın anılan maddesi kapsamında belirlenen durumlardan herhangi birinin varlığı hâlinde söz konusu olabilir.
12. Kişi özgürlüğü ve güvenliği hakkı devletin bireylerin özgürlüğüne keyfî olarak müdahale etmemesini güvence altına alan temel bir haktır (Erdem Gül ve Can Dündar [GK], B. No: 2015/18567, 25/2/2016, § 62). Anayasa Mahkemesi, Anayasa’nın 19. maddesi kapsamında özgürlükten yoksun bırakma kavramını tanımlamıştır. Buna göre özgürlükten yoksun bırakmanın gerçekleşmesi için bir kimsenin kısıtlı bir alanda ihmal edilemeyecek bir süre için tutulması ve bu kişinin söz konusu tutmaya rıza göstermemesi gerekir (AYM, E.2020/30, K.2023/12, 25/1/2023, § 103; Cüneyt Kartal [2. B.], B. No: 2013/6572, 20/3/2014, § 17).
13. Anayasa’nın 19. maddesinin ikinci fıkrasında “Şekil ve şartları kanunda gösterilen:… toplum için tehlike teşkil eden bir akıl hastası, uyuşturucu madde veya alkol tutkunu, bir serseri veya hastalık yayabilecek bir kişinin bir müessesede tedavi, eğitim veya ıslahı için kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi; … halleri dışında kimse hürriyetinden yoksun bırakılamaz.” hükmüne yer verilmiştir. Anılan hükme göre bir kişinin özgürlüğünden yoksun bırakılmasının Anayasa’ya uygun olabilmesi söz konusu durumlarda kanunda belirtilen esaslara uygun olarak alınan tedbirin yerine getirilmesi ve bu tedbirin şekil ve şartlarının kanunda gösterilmiş olması gerekmektedir.
14. Kuralda, hâkimin koruma amacıyla özgürlüğü kısıtlanması talep edilen kişiyi dinleyeceği düzenlenmiştir. Kuralla, ilgili kişinin hâkim tarafından bizzat dinlenilmesi zorunlu tutulmakta, kişinin özgürlüğünün kısıtlanması konusunda ileri sürülen nedenlere karşı çıkmasına imkân tanınmaktadır. Ayrıca hâkimin ilgili kişiyi bizzat dinleyerek ve gözlemleyerek karar vermesi öngörülmek suretiyle yalnızca sağlık raporuna veya ilgili belgelere dayanılarak kişinin özgürlüğünden mahrum bırakılmasının önüne geçilmektedir. Nitekim kuralın da yer aldığı fıkranın değişiklik gerekçesinde de özgürlüğün kısıtlanması gibi önemli bir karar verilirken hâkimin bizzat bu kişiyi dinleyeceği ve gecikmeksizin karar vereceği açık şekilde vurgulanmıştır.
15. Bu itibarla özgürlüğün kısıtlanması sonucunu doğurabilecek bir yargılamada kişinin hâkim tarafından dinlenmeden karar verilemeyeceği öngörülmek suretiyle yalnızca sağlık kurulu raporuna dayanılarak kişilerin özgürlüklerinin kısıtlanmasının önlenmesini amaçlayan kuralın özgürlüğü kısıtlanabilecek kişiler açısından güvence getirdiği anlaşılmıştır. Bu yönüyle kuralın Anayasa’nın 19. maddesiyle bağdaşmayan bir yönü bulunmamaktadır.
16. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 19. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. maddesine aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 19. maddesi bağlamında yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 5. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 13. ve 40. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 437. maddesinin 6/12/2019 tarihli ve 7196 sayılı Kanun’un 54. maddesiyle değiştirilen üçüncü fıkrasında yer alan “…ilgili kişiyi dinler,...” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 10/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI