“a) Mahkememize açılan dava
… T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu Müdürlüğü görevlilerinin 24/10/2024 tarihinde sanıkların kaldıkları C-3 nolu odada yaptıkları kısmi aramada, oda havalandırma bahçesindeki camın kenarında plastik kutu içerisinde plastik sandalye parçalarından yapılan el yapımı domino taşlarını ele geçirerek muhafaza altına aldıkları olayla ilgili sanıkların iştirak iradesi içerisinde … T Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumun C-3 nolu odada kumar oynanmasına olanak sağlayan malzemeyi kullanmak suretiyle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 297/2-d maddesinde ihdas olunan suçu işledikleri iddiası ile … Cumhuriyet Başsavcılığının 27/01/2025 tarih ve 2025/335 sayılı iddianamesi ile mahkememize kamu davası açılmıştır.
b) İlgili Kanun maddesi
İddianamede sanıkların üzerine atılı suça ilişkin Kanun maddesi şöyledir: "(2) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan; (...) d) Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi, (...) ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır."
c) İlgili Anayasa maddeleri
Belirtilen konu ile ilgili olarak, mahkememizce, somut norm denetimi yolu ile iptal başvurusuna konu edilen kanun hükmünün, Anayasanın 2. ve 38. maddelerine uygun düşmediği düşünülmüştür. Aykırılık gerekçesinin açıklanmasından evvel, belirtilen Anayasa maddelerine yer vermekte fayda vardır.
Anayasa Mahkemesinin aynı Kanun maddesinin mülga haline karşı yapılan başvuruya ilişkin 07/07/2011 tarih ve 2010/69-2011/69 E-K sayılı kararında açıklandığı üzere; Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden biri 'belirlilik'tir. Bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfi uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi de gereklidir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını, bunların idareye hangi müdahale yetkisini doğurduğunu bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Anayasa'nın 38. maddesinin ilk fıkrasında, 'Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz' denilerek 'suçun yasallığı', üçüncü fıkrasında da 'ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur' denilerek, 'cezanın yasallığı' ilkesi getirilmiştir. Anayasa'da öngörülen suçta ve cezada yasallık ilkesi, insan hak ve özgürlüklerini esas alan bir anlayışın öne çıktığı günümüzde, ceza hukukunun da temel ilkelerinden birini oluşturmaktadır. Anayasa'nın 38. maddesine paralel olarak Türk Ceza Kanunu'nun 2. maddesinde yer alan 'suçta ve cezada kanunilik' ilkesi uyarınca, hangi eylemlerin yasaklandığı ve bu yasak eylemlere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde yasada gösterilmesi, kuralın açık, anlaşılır ve sınırlarının belli olması gerekmektedir. Kişilerin yasak eylemleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır. Bir kanun, kamu makamlarının keyfi müdahalelerine ve herhangi bir tarafın zararına olacak şekilde kapsamlı olarak uygulanmasına karşı koruyu tedbirler içerdiği zaman öngörülebilir kabul edilir (AİHM, Centro Europa 7 S.r.l. and Di Stefano v. İtalya, No. 38433/09, 07/06/2012, para 143). Kanun, yetkili makamlara tanıdığı bu tür bir takdir yetkisinin kapsamını ve uygulanma şeklini yeterli açıklıkla göstermelidir, keyfi müdahalelere karşı yeterli koruma sağlamalıdır (AİHM, Magyar Kétfarkú Kutya Párt v. Macaristan, No. 201/17, 20/01/2020, para. 94; Sanoma Uitgevers B.V. v. Hollanda, No. 38224/03, 14/09/ 2010, para. 82).
d) Kanun maddesinin anlam ve kapsamı
Anayasa Mahkemesinin aynı Kanun maddesinin mülga haline karşı yapılan başvuruya ilişkin 07/07/2011 tarih ve 2010/69-2011/69 E-K sayılı iptal kararından sonra 02/12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun ile anılan maddenin ikinci fıkrası yeniden düzenlenmiştir.
TCK'nın 297. maddesinin 6763 sayılı Kanun ile yeniden düzenlenen ikinci fıkrasının gerekçesinde;
"Madde ile, Türk Ceza Kanununun 297. maddesinin ikinci fikrası yeniden düzenlenerek, birinci fıkra kapsamı dışında kalan eşya ve malzemelerden hangilerinin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının ya da buralarda bulundurulmasının veya kullanılmasının suç oluşturacağı açıkça belirlenmektedir.
Anayasa Mahkemesi 7/7/2011 tarihli ve E.: 2010/69, K.: 2011/116 sayılı Kararında, Anayasanın 2. maddesinde yer alan hukuk devletinin temel ilkelerinden birinin belirlilik ilkesi olduğunu, bu ilkeye göre, yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gerektiğini belirterek söz konusu ikinci fıkrayı iptal etmiştir.
Yapılan düzenlemeyle, ceza infaz kurumuna sokulması ya da bu kurumlarda bulundurulması veya kullanılması yasak olan eşyalar açıkça belirlenmek suretiyle Anayasa Mahkemesinin bahse konu iptal kararı doğrultusunda hüküm getirilmektedir." açıklamalarına yer verilmiştir. Buna göre; Anayasa Mahkemesinin mezkur iptal kararında belirtilen ilkeler doğrultusunda ilgili fıkra yeniden düzenlenerek, maddenin birinci fıkrası kapsamındaki silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı dışında kalan eşya ve malzemelerden hangilerinin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulmasının ya da buralarda bulundurulmasının veya kullanılmasının suç oluşturacağı belirlenmiştir.
Kuşkusuz ceza infaz kurumlarının ve tutukevlerinin düzen ve güvenliğinin sağlanması için gündelik hayatta kullanılan her eşya ve malzemenin buralardaki oda ve eklentilerde bulundurulmasının sınırlandırılması olağandır. Bu nedenledir ki 5275 sayılı Kanun'un 35. maddesinde kapalı ceza infaz kurumlarında bulunan hükümlülerin oda ve eklentilerinde bulundurabilecekleri veya bulunduramayacakları kişisel eşya, gıda, tıbbî malzeme ve diğer ihtiyaç maddelerinin yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiştir. Fakat ceza infaz kurumlarında ve tutukevlerinde bulundurulması yasaklanan her eşyanın hükümlü veya tutuklularca bulundurulması suç değildir. Zira bu başvuruya konu Kanun maddesinin önceki hali bu yönde olduğu için Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. Mer'i Kanun maddesine göre Kanun'da açıkça sayılan eşya ve malzemelerin bulundurulması suç olarak düzenlenmiştir. Yukarıda yer verilen Anayasa hükümleri gereği hangi eşya ve malzemelerin ceza infaz kurumunda veya tutukevlerinde bulundurulması halinde suç oluşacağının hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde öngörülebilmesi gerekmektedir.
Mer'i 297. maddenin (2) numaralı fıkrasının (d) bendinde suça konu olabilecek eşya ve malzemenin niteliği kumar oynanmasına olanak sağlayan şeklinde tarif edilmiştir. Buna göre; kumar oynanmasına olanak sağladığında tereddüt bulunmayan eşya ve malzemeler (örneğin; zar, iskambil kağıdı) yönünden maddenin uygulanmasında bir öngörülebilirlik sorunu olmadığı söylenebilirse de kumar oynanıp oynanmayacağı kişilerin istek ve tercihine kalan eşya ve malzemeler yönünden maddenin öngörülebilirliği hususunda tereddüt vardır.
Türk Dil Kurumuna göre kumar oynamak "ortaya para koyarak talih oyunu oynamak" şeklinde tanımlanmaktadır. Dolayısıyla kumar oyunun belirleyici unsuru ortaya para konulması ve şanstır. Bu iki unsur bir araya geldikten sonra kumarın hangi eşya ve malzeme ile oynandığının bir önemi yoktur. Keza kumar oyunları da belirli sayıda değildir. Ortaya para konulup ve şansın belirleyici olacağı şekilde istenildiği kadar kumar oyunu yaratılabilir. Bu nedenle, her ne kadar yukarıda örnek olarak verilen zar ve iskambil kağıdı gibi belli eşya ve malzemeler kumar oyunlarıyla özdeşleşmişse de, birtakım eşya ve malzemelerin münhasıran "kumar oyunlarına özgü" olduğu söylenemez.
Mahkememizde görülmekte olan davaya konu domino taşları ile kumar oynanabileceği gibi kumar olmaksızın salt eğlence amacı ile de oyun oynanabilir. Zira hayatın olağan akışında oyun salonlarında, kahvehanelerde kumar oynanırken kullanılan eşya ve malzemeler, aile ve arkadaş ortamlarında "ortaya para koymadan" salt eğlence amacıyla da oynanabilmektedir. Hatta oyun eşyası olmamasına rağmen kimi eşyalarla (örneğin lades kemiği) dahi kumar oynanması olanaklıdır.
Yukarıda açıklanmaya çalışıldığı üzere; kişilerin tercih ve isteklerine göre her eşya ve malzeme ile kumar oynanması olanaklıdır. Zira kumar eşyanın değil, oyunun niteliğidir. Başvuruya konu mezkur maddeye göre kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemenin salt tutuklu veya hükümlü tarafından bulundurulması suç olarak düzenlenmiştir. Dolayısıyla maddenin lafzında sınırsız sayıda eşya ve malzeme mündemiçtir. Hükmün bu hali -yalnızca bir kağıt ve kalemle bile kumar oynanması mümkün olduğundan- kalem ve kağıt bulundurulmasının dahi cezalandırılmaya konu edilebileceği şeklinde keyfi bir yoruma açıktır. Her ne kadar derece mahkemelerinin içtihadıyla hükmün uygulama alanı daraltılabilir ise de, madde metni olası içtihat değişiklikleri karşısında keyfi müdahalelere karşı yeterli koruma sağlamamaktadır. Bu durumda da söz konusu kanun metni, bireylere hangi eşyaları ceza infaz kurumunda veya tutukevinde bulundurmaları halinde hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkan verecek düzeyde kaleme alınmış değildir. Yani madde metni, kişilerin yasak eylemleri önceden bilmelerine imkan tanımamaktadır. Dolayısıyla söz konusu kanuni düzenleme, Anayasa'nın 2. maddesinde yer alan "hukuk devleti"nin temel ilkelerinden biri olan "belirlilik" ilkesine uymamakta, Anayasa'nın 38. maddesinin birinci fıkrasında yer alan "Kimse, ... kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz." şeklindeki "suçta kanunilik", üçüncü fıkrasında yer alan "Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklindeki "cezada kanunilik" ilkelerine aykırılık taşımaktadır. Açıklanan nedenlerle maddenin iptali gerektiği kanaati mahkememizde hasıl olmuştur.
e) Sonuç
Yukarıda izah edilen nedenlerle 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 297/2-d maddesinin Anayasaya aykırı olması nedeniyle Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanunu'nun 40. maddesi uyarınca başvuru gereği hasıl olmuş ve bu şekilde iptal başvurusu gerekçelendirilmiştir.
ARA KARAR: Gerekçeleri Yukarıda Açıklandığı Üzere;
1- Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 297/2-d maddesinin, Anayasanın 2. ve 38. maddelerine aykırı olması sebebi ile belirtilen kanun hükmünün, somut norm denetimi yolu ile iptali için Anayasa Mahkemesine başvuruda BULUNULMASINA,
2- Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü'nün 46. maddesi uyarınca, başvuru kararına ilişkin 14/04/2025 tarihli duruşma tutanağının onaylı örneği, iddianame, tensip zaptı, kurumlardan ihbar evrakının onaylı örnekleri ile dosyadaki diğer belgelerin tarih sırasına göre başlıklar hâlinde sıralandığı dizi pusulası halinde Anayasa Mahkemesine üst yazı ile GÖNDERİLMESİNE,
Dair; karar verildi.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2025/111
Karar Sayısı : 2025/154
Karar Tarihi : 10/7/2025
R.G.Tarih-Sayı : 13/10/2025-33046
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Bafra 3. Asliye Ceza Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 297. maddesinin 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle yeniden düzenlenen (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçundan açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 297. maddesi şöyledir:
“İnfaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokmak
Madde 297- (1) İnfaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde veya elektronik haberleşme aracı sokan veya bulunduran kişi, iki yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Bu suçun konusunu oluşturan eşyanın, temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde; fikri içtima hükümlerine göre belirlenecek ceza yarı oranında artırılır.
(2) (İptal: Anayasa Mahkemesinin 7/7/2011 tarihli ve E.:2010/69, K.:2011/116 sayılı Kararı ile.; Yeniden düzenleme: 24/11/2016-6763/20 md.) Birinci fıkra kapsamı dışında kalan;
a) Firarı kolaylaştırıcı her türlü alet ve malzemeyi,
b) Her türlü saldırı ve savunma araçları ile yangın çıkarmaya yarayan malzemeyi,
c) Alkol içeren her türlü içeceği,
d) Kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemeyi,
e) 188 inci maddede tanımlanan suçlar saklı kalmak üzere, yeşil reçeteye tabi ilaçları,
f) Kurum idaresince incelenmek üzere alınanlar hariç, mahkemelerce yasaklanmış veya suç örgütlerini temsil eden yayın, afiş, pankart, resim, sembol, işaret, doküman ve benzeri malzemeler ile örgütsel haberleşme araçlarını,
g) Yetkili makamlarca izin verilenler hariç, ses ve görüntü almaya yarayan araçları,
ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokan, buralarda bulunduran veya kullanan kişi bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların hükümlü veya tutukluların muhafazasıyla görevli kişiler tarafından işlenmesi halinde, verilecek ceza bir kat artırılır.
(4) Bir ve ikinci fıkralarda tanımlanan suçların konusunu oluşturan eşyayı yanında bulunduran veya kullanan hükümlü veya tutuklu, bunu kimden ve ne suretle elde ettiği hususunda bilgi verirse, verilecek ceza yarı oranında indirilir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 7/5/2025 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 5237 sayılı Kanun’un “Özel Hükümler” başlıklı İkinci Kitabı’nın Dördüncü Kısmı’nın İkinci Bölümü’nün 267 ila 298. maddelerinde adliyeye karşı suçlar düzenlenmiştir. Bu kapsamda yer alan suçlardan biri de anılan Kanun’un 297. maddesinde hükme bağlanan infaz kurumuna veya tutukevine yasak eşya sokma suçudur.
4. Söz konusu maddenin (1) numaralı fıkrasında infaz kurumuna veya tutukevine silah, uyuşturucu veya uyarıcı madde ya da elektronik haberleşme aracı sokan veyahut bulunduran kişinin iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı, bu suçun konusunu oluşturan eşyanın temin edilmesi veya bulundurulması ayrı bir suç oluşturduğu takdirde fikrî içtima hükümlerine göre belirlenecek cezanın yarı oranında artırılacağı hüküm altına alınmıştır.
5. Maddenin (2) numaralı fıkrasında (1) numaralı fıkra kapsamı dışında kalan ancak ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulması bulundurulması veya kullanılması suç olan eşyalar (a) ila (g) bentleri arasında sayılmış, söz konusu fiilleri işleyen kişilerin bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılacağı öngörülmüştür. Bu bağlamda (2) numaralı fıkranın itiraz konusu (d) bendi uyarınca kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya ve malzemenin ceza infaz kurumuna veya tutukevine sokulması da anılan suçun oluşmasına neden olacaktır.
B. İtirazın Gerekçesi
6. Başvuru kararında özetle itiraz konusu kuralda yer alan olanak sağlayan kavramının belirsizliğe neden olduğu, kumarın eşyadan ziyade oyunun niteliğiyle ilgili bir kavram olması nedeniyle her türlü eşya ve malzemeyle kumar oynanmasının mümkün olduğu, kuralın lafzına göre sınırsız sayıda eşya ve malzemenin suçun unsurunu oluşturabileceği belirtilerek keyfî uygulamaları önlemeye yönelik olarak yeterli güvence içermeyen ve kişilerin eylemlerinin sonuçlarını öngörebilmelerine imkân tanımayan kuralın Anayasa’nın 2. ve 38. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
7. Anayasa’nın 38. maddesinin birinci fıkrasında “Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz.” denilerek suçta kanunilik ilkesi, üçüncü fıkrasında da “Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur.” ifadesine yer verilerek cezada kanunilik ilkesi güvence altına alınmıştır.
8. Anayasa’nın anılan maddesinde yer alan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca hangi fiillerin yasaklandığının ve bu yasak fiillere verilecek cezaların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkta, anlaşılır ve sınırları belirli olarak kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Kişilerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alınması amaçlanmaktadır (AYM, E.2020/16, K.2020/33, 25/6/2020, § 15).
9. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi Anayasa’nın 13. maddesinde ifade edilen temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlanabileceğine ilişkin kuralın suç ve cezalar yönünden özel düzenlemesi olarak değerlendirilebilir. Suçta ve cezada kanunilik ilkesi, cezalandırmanın temel haklara etkisinden kaynaklanan önemi nedeniyle zaman içinde bir ceza hukuku kavramı olarak alt ilkeler de içerecek şekilde gelişmiştir (AYM, E.2019/9, K.2019/27, 11/4/2019, § 15). Dolayısıyla suç ve cezada kanunilik ilkesi açısından temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olması gerekir.
10. Ceza hukuku; toplumun kültür ve uygarlık düzeyi, sosyal ve ekonomik yaşantısıyla ilgili olduğundan suç ve suçlulukla mücadele amacıyla ceza ve ceza muhakemesi alanında sistem tercihinde bulunulması devletin ceza siyasetiyle ilgilidir. Bu bağlamda hukuk devletinde ceza hukukuna ilişkin düzenlemeler bakımından kanun koyucu; Anayasa’nın temel ilkelerine bağlı kalmak koşuluyla toplumda belli eylemlerin suç sayılıp sayılmaması, suç sayıldıkları takdirde hangi çeşit ve ölçüde ceza yaptırımları veya ceza yaptırımına seçenek yaptırımlarla karşılanacağı, hangi hâl ve hareketlerin ağırlaştırıcı ya da hafifletici öge olarak kabul edileceği gibi konularda takdir yetkisine sahiptir (AYM, E.2023/170, K.2024/96, 4/4/2024, § 13; E.2017/179, K.2018/106, 8/11/2018, § 13).
11. Bununla birlikte kanunun metni, bireylerin hangi somut fiil ve olguya hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını belirli bir açıklık ve kesinlikte öngörebilmelerine imkân verecek düzeyde kaleme alınmış olmalıdır. Bu nedenle, belirli bir kesinlik içinde kanunda hangi fiile hangi hukuksal yaptırımın bağlandığının bireyler tarafından bilinmesi ve eylemlerin sonuçlarının öngörülebilmesi gerekir (AYM, E.2021/28, K.2024/11, 15/1/2024, § 210; E.2013/28, K.2013/106, 3/10/2013).
12. Ceza infaz kurumları ve tutukevlerinin, özgürlüğü mahkeme kararıyla kısıtlanan kişilerin tutulduğu ve devletin kontrolü altındaki özel alanlar olması nedeniyle bu alanlarda düzenin, güvenliğin ve disiplinin sağlanması gerektiği açıktır. İtiraz konusu kuralla kumar oynanmasına elverişli eşya veya malzemenin bu kurumlara sokulması, buralarda bulundurulması ve kullanılması fiili suç olarak öngörülmek suretiyle anılan kurumlarda çıkabilecek ve asayişi bozabilecek eylemlerin önlenerek bu yerlerde disiplinin sağlanmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
13. Ceza infaz kurumu ve tutukevlerine kumar oynanmasına elverişli eşyanın sokulmasını, buralarda bulundurulmasını veya kullanılmasını yasaklayan kuralın şeklî anlamda bir kanun hükmü olduğu ve erişilebilir olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır. Bununla birlikte kuralın belirli olduğunun söylenebilmesi için uygulamada ortaya çıkacak sonuçların da öngörülebilir nitelikte olması gerekir. Bu itibarla kuralın idarenin Anayasa ile korunan temel haklara yönelik keyfî müdahalelerine karşı koruyucu önlem içerip içermediği belirlenmelidir.
14. Kumar oynanmasına elverişli eşya ve malzemenin somut olayın şartlarına göre değişiklik gösterebileceği dikkate alındığında söz konusu eşya ve malzemelerin kanun metninde tek tek belirlenmesi zorunluluğundan söz edilemez. Bu durum kanun yapma tekniğinin doğasından kaynaklanmaktadır. Zira kanun hükümlerinin genel olması, somut olayın özelliğine göre değişen durumlara karşı tüm çözümleri bünyesinde barındırmasını sağlama, bir başka ifadeyle hükmün amacına uygun bir şekilde sonuca ulaştırabilecek herhangi bir çözümü dışlamasını önleme ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Bu itibarla kanunun hangi eylemin suç veya kabahat teşkil ettiğinin ve bu eyleme bağlanan yaptırımın ne olduğunun, belli bir açıklık ve kesinlikte öngörülebilmesine imkân verecek şekilde kaleme alınmış olması, kanunilik ilkesinin sağlanması bakımından yeterlidir (benzer yönde değerlendirmeler için bkz. AYM, E.2023/25, K.2024/139, 23/7/2024, § 15; E.2024/61, K.2024/209, 5/12/2024, § 13).
15. Ceza yaptırımına ilişkin düzenlemelerin öngörülebilirliği ve erişilebilirliği hususundaki öncelikli ölçüt, hangi eylemlere ne tür ceza verileceğinin, bu kapsamda yargı mercilerince belirli sınırlar içinde kalınarak yapılacak yorumun hukuki yardım vasıtasıyla da olsa kişilerce bilinmesinin ve öngörülebilmesinin sağlanmasıdır. Bu bağlamda tüm ayrıntıların düzenleme içinde yer alması şart olmayıp bazı muhtemel belirsizliklerin yargısal yorumla zamanla açıklanıp aydınlatılması mümkündür. Bu konuda önemli olan yorumla ulaşılan sonucun, eylemin özü açısından tutarlı ve makul şekilde kabul edilebilir nitelikte olmasıdır (Efendi Yaldız [1. B.], B. No: 2013/1202, 25/3/2015, § 34). Başka bir ifadeyle kuralın yargı mercilerince belli sınırlar içinde, objektif kabul edilebilir bir şekilde yorumlanmaya elverişli nitelikte olması gerekmektedir.
16. Kuralda yer alan kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya veya malzemeden ne anlaşılması gerektiği ve bu kapsamda hangi eşya ve malzemenin kumar oynanmasına elverişli olduğunun yargısal yorumla belirlenebileceği açıktır. Ayrıca söz konusu eşyanın suç kapsamında yer alıp almadığına ilişkin olarak mahkemelerce yapılacak değerlendirmelerin kanun yolunda denetlenmesine engel bir durum da bulunmamaktadır.
17. Bu itibarla kumar oynanmasına olanak sağlayan eşya veya malzemenin niteliğinin her somut olayın koşulunda kanunun amacına uygun olarak objektif ölçütlerle tespit edilebileceği gözetildiğinde kuralın belirsiz ve öngörülemez nitelikte olduğu söylenemez. Dolayısıyla kuralda suçta ve cezada kanunilik ilkesine aykırı bir yön bulunmamaktadır.
18. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 38. maddesine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 2. maddesine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 38. maddesi bağlamında yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 2. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
26/9/2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 297. maddesinin 24/11/2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 20. maddesiyle yeniden düzenlenen (2) numaralı fıkrasının (d) bendinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 10/7/2025 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Recai AKYEL
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI