“
7429 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375
Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 10.
maddesi ile 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul
Edilmesine Dair Kanun'a geçici madde 5 eklenmiştir. Söz konusu düzenleme,
Anayasa’nın çeşitli maddelerine aykırıdır. Söz konusu Anayasa’ya aykırılıkların
daha iyi ortaya koyulabilmesi açısından, Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme
Komisyonu’nun (OHALİİK) kuruluş ve faaliyetiyle ilgili bilgi verilmesi yerinde
olacaktır.
15 Temmuz 2016 darbe girişimi sonrası 20 Temmuz 2016 tarihinde
üç ay için ilan edilen olağanüstü hal (OHAL), 19 Temmuz 2018 tarihinde
sonlandı. Bu dönemde 37 OHAL kanun hükmünde kararnamesi (KHK) yürürlüğe kondu.
Anayasal olarak esasen “olağanüstü hali gerektiren durumlar” ile sınırlı olması
gereken OHAL KHK’leri, olağan hukuk düzenine ilişkin köklü değişiklikler için
araç olarak kullanıldı. Sonuçları, OHAL’in sona ermesinden sonra da geçerli
olacak şekilde çıkarılan OHAL KHK’leri ile; 125.678’i kamu görevinden çıkarma,
3213’ü rütbe alma, 270’i yurt dışı öğrencilikle ilişik kesme ve 2761’i kurum ve
kuruluş kapatma olmak üzere, toplam 131.922 tedbir işlemi gerçekleştirildi.
Adları KHK ek çizelgelerinde yer alan kişilerin pasaportlarına el konuldu,
çalışma haklarını kullanmaları engellendi. Mağdurların mahkemeye erişim ve
savunma hakları ellerinden alınarak, hak ihlalleri sürekli kılındı. OHAL hukuk
rejiminin belirleyici ögesi olan alınan tedbirin OHAL süresiyle sınırlı olması
gereği yerle yeksan edildi.
Doğrudan doğruya OHAL KHK’leriyle tesis edilen işlemler
hakkındaki başvuruları karara bağlamak üzere, 2 Ocak 2017 tarihli Bakanlar
Kurulu kararı referansıyla ve 23 Ocak 2017 tarihli Resmî Gazete’de yayınlanan
685 sayılı “Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında
Kanun Hükmünde Kararname” ile tek başvuru yol olarak Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonu oluşturuldu (Söz konusu KHK, daha sonra 7075 sayılı Kanun’la
TBMM tarafından kabul edilerek kanunlaştı). 22 Şubat 2017 tarihinde, dönemin Başbakanı
tarafından, söz konusu Komisyon’un “birkaç haftaya uygulamaya geçeceği”
belirtilmişti. Fakat Komisyon, ilk başvuruları, Başbakan’ın beyanından ancak
beş ay sonra, 17/07/2017 tarihinde almaya başladı. AYM’nin tarifiyle, “15
Temmuz darbe girişiminden sonra OHAL KHK’ları ile doğrudan kamu görevinden
çıkarılanların başvurabilecekleri etkili idari ve yargısal denetim
mekanizmasının oluşturulması için 7075 sayılı Kanun kapsamında Komisyon
kurulmuştur. Anılan Kanun’un 1. maddesinde Komisyonun kuruluş amacının, terör
örgütlerine veya devletin millî güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar
verilen yapı, oluşum veya gruplara aidiyeti, iltisakı veya bunlarla irtibatı
olduğu gerekçesiyle başka bir idari işlem tesis edilmeksizin, doğrudan OHAL KHK
hükümleri ile tesis edilen işlemlere karşı yapılan başvuruları değerlendirmek
ve karara bağlamak olduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda Komisyonun temel
fonksiyonu kamu görevinden çıkarılan kişilerin gerçekten millî güvenlik
aleyhine faaliyette bulunan örgüt veya oluşumlarla bağlantılı olup
olmadıklarını değerlendirmek ve bu suretle tedbirin yerindeliğini
belirlemektir.” (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/06/2022, § 416). 7075 sayılı
Kanun’un 3’üncü maddesine göre Komisyon; OHAL KHK’leri ile meslekten çıkarma,
ilişik kesilmesi, kurumların kapatılması vb. hakkındaki başvuruları
değerlendirip karar vermektedir. 9. maddeye göre: “Komisyon incelemelerini
dosya üzerinden yapar. Komisyon, inceleme sonucunda başvurunun reddine veya
kabulüne karar verebilir.” 10. maddenin birinci fıkrasına göre: “Kamu
görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılan ya da ilişiği
kesilenlere ilişkin başvurunun kabulü hâlinde karar, kadro veya pozisyonunun
bulunduğu kuruma, yükseköğretim kurumlarında kamu görevinden çıkarılan öğretim
elemanları için Yükseköğretim Kurulu Başkanlığına bildirilir.” Aynı fıkra
uyarınca, Komisyonca kamu görevine iade edilenler bakımından kamu görevinden
çıkarılmaya ilişkin kanun hükmünde kararname hükümlerinin tüm hüküm ve
sonuçlarıyla birlikte ortadan kalkmış sayılacağı hüküm altına alınmıştır.
7075 sayılı Kanun’un 3’üncü maddesine göre Komisyon, bu
Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl süreyle görev yapar;
Cumhurbaşkanı ise, gerek görmesi halinde bu süreyi bitiminden itibaren birer
yıllık sürelerle uzatabilir. İki yıl süre faaliyet göstermesi öngörülen
Komisyon’un görev süresi; 2019, 2020 ve 2021’de birer yıl uzatıldıktan sonra,
son olarak 22 Ocak 2022 tarihli ve 31727 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
2022/19 sayılı Cumhurbaşkanı kararıyla bir yıl daha uzatılmıştır.
Komisyon, 12 Ocak 2023 tarihinde internet sitesi üzerinden
yaptığı duyuruyla, kendisine yapılmış toplam başvuru sayısının 127.292 olduğunu
belirtmiştir. Hakkında Komisyon tarafından karar verilen başvuru sayısı, anılan
tarih itibariyle 127.292’dir. Verilen kararların 17.960’ı kabul, 109.332’si ise
ret yönünde olup, kabul kararlarının 72’si kapatılan kurum ve kuruluşların
açılmasına ilişkindir. Şu halde, Komisyon’un (defalarca uzatılmış) görev
süresinde yapılmış başvuruların tamamı hakkında karar verilmiştir.
OHALİİK kararlarına karşı yargısal başvuru olanağı, 7075 sayılı
Kanun’un “Yargı Denetimi” başlıklı 11. maddesinde düzenlenmiştir:
“(1) Komisyon kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Kurulunca
belirlenecek Ankara idare mahkemelerinde ilgilinin en son görev yaptığı kurum
veya kuruluş aleyhine iptal davası açılabilir. Bu davalarda ayrıca Başbakanlığa
ve Komisyona husumet yöneltilemez.
(2) 22/7/2016 tarihli ve 667 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında
Alınan Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin 3 üncü maddesinin birinci
fıkrası ile 18/10/2016 tarihli ve 6749 sayılı Olağanüstü Hal Kapsamında Alınan
Tedbirlere İlişkin Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine
Dair Kanunun 3 üncü maddesinin birinci fıkrası kapsamında meslekte kalmalarının
uygun olmadığına ve meslekten çıkarılmalarına karar verilenler, kararın
kesinleşmesinden itibaren altmış gün içinde ilk derece mahkemesi olarak
Danıştaya dava açabilir.”
Yıllarca süren incelemelerin ardından bu kadar az kabul kararı
vermiş Komisyon’un başvuru süreci, niceliksel mercekten olduğu kadar niteliksel
açıdan da hak arama özgürlüğünün gereklerini yerine getirmekten uzak olmuştur.
Başvurucular, adil yargılanma hakkının güvencelerini hiçbir şekilde sunmayan
ama temel haklarıyla ilgili karar veren Komisyon önünde tek bir söz dahi
söyleyememişlerdir. Hakkında hiçbir soruşturma veya kovuşturma olmayan ya da
hakkında takipsizlik veya beraat kararı verilen onbinlerce mağdur kişi,
Komisyon’dan ret yanıtı almıştır. Komisyon’un verdiği ret kararlarından kaçının
aklanmış kişilere ilişkin olduğunu belirleyebilmek de mümkün değildir. KHK ek
listelerine eklenmelerine sebep olmuş iddialar açısından mahkeme önünde
aklanmış olan kişilerin, bu duruma rağmen hangi gerekçelerle kamu görevine iade
edilmediklerinin ve OHAL Komisyon’unun kararlarını hangi ölçütlere göre
aldığının anlaşılması da mümkün olamamaktadır. Komisyon kararları; hukuki
dayanak, gerekçe ve usul açılarından hukuki belirlilik ve güvenlik ilkelerinin
ve böylece anayasal hukuk devleti normunun sistematik ve açık ihlalini
oluşturmuştur.
Komisyon’un Anayasa’nın amir hükümlerine aykırı bir şekilde
faaliyet gösterdiğine ilişkin en belirgin ve sembolik örnek, OHAL KHK’leri ile
üniversitelerden uzaklaştırılan “barış akademisyenleri”nin durumudur. Anayasa
Mahkemesi’nin 25 Temmuz 2019 tarihli Füsun Üstel ve diğerleri kararı ile
uzaklaştırma kararlarına gerekçe gösterilen “Barış İçin Akademisyenler
Bildirisi”nin ifade özgürlüğü kapsamında yer aldığına hükmedilmiştir. Bunun
akabinde, barış akademisyenleri davaları, ilgili ağır ceza mahkemelerinde
beraat kararları ile sonuçlanmıştır. OHALİİK’in, anılan AYM kararı sonrasında
ve en geç ilgili ağır ceza mahkemelerinin beraat kararlarının hemen sonrasında,
üniversiteden uzaklaştırılmalarına dayanak olan ifade açıklamasının suç
oluşturmadığı yargı tarafından kesinleşmiş kararlarla tespit edilmiş
akademisyen başvurucuların başvurularıyla ilgili olarak kabul kararları vermesi
gerekirdi. Ancak, kamuoyuna da yansıdığı üzere, OHALİİK, barış akademisyenlerine
ilişkin kararlarını, AYM’nin Füsun Üstel ve diğerleri kararından iki yıldan çok
zaman geçtikten sonra, 2021 Ekim itibari ile ret yönünde vermeye başlamış ve
aynı nitelikteki dosyalar hakkında kararlarını, hemen hemen lağvedildiği tarihe
kadar yaymıştır. Anayasa Mahkemesi’nin ifade özgürlüğü lehine karar verdiği
böyle bir konuda dahi, OHALİİK, gerekçesiz kararlarını, ilgili AYM kararından
çok uzun bir süre sonra ve olumsuz yönde açıklamıştır. OHALİİK’in, AYM ve ceza
mahkemeleri kararlarına aykırı olarak ve çok geç olarak vermiş olduğu ret
kararları, muhalif akademisyenlere verilen fiili bir “ceza” olmanın ötesinde,
Anayasa’nın 153’üncü maddesinin altıncı fıkrasının da açık ihlalidir. Bu örnek,
OHALİİK’in, hak arama özgürlüğünü sağlamadığı gibi, onun, bizzat “kurunun
yanında yaşın da yanması” amacına yönelik olarak şuurlu şekilde faaliyet
göstermiş olduğunun da kanıtıdır.
7075 sayılı Kanun’da 7145 sayılı Kanun ile yapılan
değişiklikler; CHP milletvekilleri tarafından Anayasa’ya aykırı olduğu
iddiasıyla AYM huzuruna taşınmıştır. Yüksek Mahkeme; OHAL tedbirleri bağlamında
sistematik, yaygın ve aşikâr hak ihlallerine yol açan çok sayıda düzenleme
içeren 7145 sayılı Kanun’un çok sayıda yurttaşın hayatını onulmaz bir şekilde
mahvetmiş olan kurallarıyla ilgili olarak, “Geciken adalet adalet değildir”
düsturunu yok sayan ölçüde gecikmeli şekilde olmakla beraber, birçok iptal
kararı vermiştir (AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/06/2021).
Burada iptali istenen, 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı
Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde
Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen “Komisyonun
görev süresi sonrasına dair işlemler” başlıklı geçici maddenin,
- birinci fıkrasında; Komisyon’un görev süresinin sona
ermesinden sonra Komisyon kararlarına ilişkin iş ve işlemler, bilgi ve belge
talepleri ile sair yazışmaların hangi kurum veya kuruluş tarafından
yürütüleceği,
- ikinci fıkrasında; görev süresinin sona ermesinden sonra
Komisyon’un görevleri kapsamındaki hususlarda mahkemelerce verilecek kararlar
üzerine yapılması gerekli iş ve işlemlerin, birinci fıkrada belirtilen kurum ve
kuruluşlar tarafından 7075 sayılı Kanun ve ilgili mevzuatta belirtilen hükümler
uyarınca yürütüleceği,
- üçüncü fıkrasında; Komisyon’un görev süresinin sona ermesine
dair iş ve işlemlerin Cumhurbaşkanlığı tarafından yerine getirileceği,
öngörülmüştür.
Söz konusu üç fıkra, aşağıda gösterildiği üzere Anayasa’ya
aykırıdır.
A) 22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 10. maddesiyle 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen geçici madde 5’in 1.
fıkrası
Söz konusu geçici madde beşin birinci fıkrasında; Komisyon’un
görev süresinin sona ermesinden sonra Komisyon kararlarına ilişkin iş ve
işlemler, bilgi ve belge talepleri ile sair yazışmaların hangi kurum veya kuruluş
tarafından yürütüleceği düzenlenmektedir. Fıkra metni şöyledir:
“Bu Kanunun 3 üncü maddesi ile belirlenen Komisyonun görev
süresinin sona ermesinden sonra Komisyon kararlarına ilişkin iş ve işlemler,
bilgi ve belge talepleri ile sair yazışmalar;
a) Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan
çıkarma ya da ilişiğin kesilmesi işlemleri için ilgilinin son görev yaptığı
kurum veya kuruluş,
b) Öğrencilikle ilişiğin kesilmesi işlemi için Millî Eğitim
Bakanlığı,
c) Emekli personelin rütbelerinin alınması işlemi için ilgisine
göre İçişleri Bakanlığı ve Millî Savunma Bakanlığı,
ç) Kapatılan dernekler için İçişleri Bakanlığı,
d) Kapatılan vakıflar için Vakıflar Genel Müdürlüğü,
e) Kapatılan sendika, federasyon ve konfederasyonlar için
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı,
f) Kapatılan özel sağlık kuruluşları için Sağlık Bakanlığı,
g) Kapatılan özel öğretim kurumları, özel öğrenci yurtları,
vakıf yükseköğretim kurumları için Millî Eğitim Bakanlığı,
ğ) Kapatılan özel radyo ve televizyon kuruluşları için Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu,
h) Kapatılan gazete, dergi, yayınevi, dağıtım kanalı ve haber
ajansları için İletişim Başkanlığı,
ı) Diğer işlemler için ilgili kurum veya kuruluş,
tarafından yürütülür.”
Aşağıda, söz konusu fıkranın Anayasa’ya aykırı yanları
gösterilmiştir.
1) Anayasa’nın 15. Maddesine Aykırılık
İhtilaflı kanun maddesinin birinci fıkrası, olağan hukuk
döneminde olağanüstü hal uygulamalarının idame ettirilmesi anlamını
taşıdığından, Anayasa’nın olağan ve olağanüstü hukuk rejimleri arasındaki farkı
tanımlayan 15. maddesine aykırıdır.
Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin kullanılmasının
durdurulması” başlıklı 15. maddesinin birinci fıkrasına göre:
“Savaş, seferberlik veya olağanüstü hallerde, milletlerarası
hukuktan doğan yükümlülükler ihlal edilmemek kaydıyla, durumun gerektirdiği
ölçüde temel hak ve hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen
durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı
tedbirler alınabilir.”
Şu halde, temel hak ve özgürlüklerle ilgili olağan sınırlamaların
ötesindeki bazı sınırlamalar (“durdurma”, “aykırı tedbirler”), ancak “[s]avaş,
seferberlik veya olağanüstü hallerde” alınabilmektedir. A contrario, olağan
temel hak sınırlamalarına ilişkin anayasal sınırlar, resmi olarak “[s]avaş,
seferberlik veya olağanüstü haller” dönemleri dışında kalan zaman dilimlerinde
aşılamaz. Anayasa’nın 15. maddesi, olağanüstü hak sınırlamalarına zaman
bakımından (ratione temporis) bir sınırlama getirmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin ifade ettiği üzere: “Anayasa Mahkemesi
kararlarında olağanüstü dönemde temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren bir
kuralın Anayasa’nın olağanüstü dönem için öngördüğü denetim rejimine tabi
olabilmesi için temelde iki şart öngörülmüştür. Kuralın olağanüstü hâlin
ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesi amacına yönelik
olarak ihdas edilmesi ve olağanüstü hâl süresiyle sınırlı uygulanması
gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşmemesi hâlinde inceleme olağan dönemde
temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejiminin düzenlendiği Anayasa’nın 13.
maddesi kapsamında yapılacaktır.”
(AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/06/2022, § 391). Yine AYM’nin
ifade ettiği üzere: “Kuralın olağanüstü hâlin ilanına neden olan tehdit veya
tehlikelerin bertaraf edilmesine yönelik olmadığı ya da olağanüstü hâlin
süresini aşacak şekilde uygulandığı durumlarda ise söz konusu kuralın
Anayasa’ya uygunluk denetiminde Anayasa’nın 15. maddesi dikkate alınamaz.”
(AYM, (AYM, E.2018/81, K.2021/45, 24/06/2021, § 18).
Benzer durum, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 15. maddesi
açısından geçerlidir. Mezkûr maddenin ilk fıkrasına göre:
“Savaş veya ulusun varlığını tehdit eden başka bir genel tehlike
halinde her Yüksek Sözleşmeci Taraf, durumun kesinlikle gerektirdiği ölçüde ve
uluslararası hukuktan doğan başka yükümlülüklere ters düşmemek koşuluyla, bu
Sözleşme’de öngörülen yükümlülüklere aykırı tedbirler alabilir.”
Anayasa’nın 15. maddesine koşut olarak, anılan AİHS maddesinin
devreye girmesiyle alınabilen yükümlülüklere aykırı tedbirlerin zaman
bakımından uygulanmasıyla ilgili sınırın altı çizilmelidir:
“Açık olan husus, 15. madde rejiminin, Sözleşme’deki olağan
yükümlülüklere aykırı tedbirleri ancak bizzat kendisinin de yürürlükte olduğu
zaman dilimine ilişkin olarak meşrulaştırabileceğidir. Demokratik hukuk devletlerinde
olağanüstü hak sınırlama rejimlerini hazmetmeyi mümkün kılan temel
güvencelerden birisi, bu rejimlerin geçici bir nitelik taşımaları ve kalıcı
hukuki sonuçlar yaratamamalarıdır. 15. maddenin üçüncü fıkrası da, devletlerin
yükümlülüklere aykırı tedbirlerin yürürlükten kalktığı ve Sözleşme hükümlerinin
tekrar tamamen geçerli olduğu tarihi Avrupa Konseyi Genel Sekreteri’ne bildirme
yükümlülüğüne işaret ederken, yükümlülüklere aykırı tedbirlerin ancak 15.
maddenin uygulanma devresi esnasında yürürlükte olabileceklerine ilişkin bu
aşikar kuralı ifade etmektedir. … Mahkeme de, yükümlülüklere aykırılığın
kapsamının sınırlı olup olmadığına bir orantılılık ölçütü olarak atıf
yapmaktadır. 15. maddenin uygulandığı devrede alınan yükümlülüklere aykırı tedbirlerin,
bu tedbirlerin geri çekildiğine dair bildirimden sonraya taşan hukuki
sonuçları, Sözleşme’de düzenlenen hak ve özgürlüklerin sınırlanabilmesine
ilişkin olağan zaman ölçütleriyle meşrulaştırılamamaları halinde, Sözleşme
ihlali oluşturacaklardır. Aksini iddia, olağanüstü bir hak sınırlama rejimi
oluşturan 15. maddenin, olağan zamana ilişkin hak sınırlamalarını
meşrulaştırabileceğini savunmak anlamına gelir. Kabul edilemeyecek bu tür bir
tavır, 15. maddenin lafız, konu ve amacıyla çelişeceği gibi; Sözleşme’nin
ruhuna ve 1., 17. ve 18. maddelerine de açık şekilde aykırı olur.” .
15 Temmuz 2016'daki darbe girişiminin peşi sıra ilan edilen ve
yedi defa uzatılan olağanüstü hal, 18 Temmuz 2018 itibariyle sona ermiştir. Şu
halde, kamu görevinden çıkarma gibi etkisi olağanüstü hal döneminin dışına
taşan uygulamaların her halükârda olağan hukuk dönemi standartlarına uygun
düşmesi gerekecektir. Bireyselleştirme olmadan alınan böyle tedbirlerin
Anayasa’yla uyuşamayacağı açıktır. Bu anlamda, örneğin, “Anayasa Mahkemesi
24/6/2021 tarihli ve E.2018/81, K.2021/45 sayılı kararında, liste usulüyle kamu
görevinden çıkarılan kişilerin rütbelerinin alınmasını öngören kuralla ilgili
yaptığı değerlendirmede, olağan dönem koşullarında haklarında herhangi bir
soruşturma yapılmadan kamu görevinden çıkarılan kişilerin rütbelerinin
alınmasının öngörülmesiyle kişilerin özel hayatının korumasını isteme hakkına
getirilen sınırlamanın kanunilik ölçütünü karşılamadığı gibi söz konusu
sınırlamanın demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
uygun olmadığı sonucuna ulaşmıştır (§§ 83, 89).” (AYM, E.2018/137, K.2022/86,
30/06/2022, § 39).
İptali istenen düzenleme, 7075 sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri
İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek
Kabul Edilmesine Dair Kanun’un 3. maddesi ile belirlenen Komisyon’un görev
süresinin sona ermesinden sonra Komisyon kararlarına ilişkin iş ve işlemler,
bilgi ve belge talepleri ile sair yazışmaların hangi kurum ve kuruluşlar
tarafından yürütüleceğini belirtmektedir. Ancak anılan iş, işlemler, bilgi
talepleri ve yazışmalar; yıllar boyunca adil yargılanma hakkının temel
ögelerinden olan mahkemeye erişim hakkını donduran, kararları kişilerin temel
hak ve özgürlükleri üzerinde kapsayıcı etki taşıyan, olağanüstü hal kökenli
olup da üstelik yargı kararlarına dahi itibar etmeden keyfî şekilde karar veren
(bkz. yukarıda OHALİİK’in barış akademisyenleriyle ilgili AYM’nin ve ağır ceza
mahkemelerinin kesin hüküm otoritesine sahip kararlarını kendi kararlarında esas
almaması, bu kararlara aykırı kararlar vermesi) ve görev süresi sona eren bir
yapının kararlarıyla ilgilidir. Burada, gerçekte bir hukuk rejimi olan
olağanüstü hali, (AYM’nin 7145 sayılı Kanun’daki birçok hükmü iptal etmesinin
de gösterdiği üzere) hukuk dışı işlemlere bir bahane olarak kullanan zihniyetin
yeni bir tezahürü söz konusudur. Bu itibarla; üstelik kapsamı da belirsiz olan
(bkz. 2 numaralı müteakip başlık) ve olağanüstü tedbirleriyle ilgili Komisyon
kararlarıyla ilgili olan iş, işlemler, bilgi talepleri ve yazışmaların
düzenlemede anılan kurum ve kuruluşlarca yapılacağının öngörülmesi, kökenini
olağanüstü hal rejiminde bulan iş ve işlemlerin örtülü olarak olağan hukuk
düzenindeki sürekliliği sonucuna yol açacaktır. Her halükârda bunun kamuoyunda
böyle algılanacağı; yurttaşlarda, ilan edilmemiş fiili ve hukuk dışı bir
olağanüstü halin devam ettirildiği yönünde bir intibaın doğacağı öngörülebilir.
O kadar ki, getirilen maddede görev süresi dolan Komisyon’un
7075 sayılı Kanun 2’nci maddesindeki iş ve işlemlerini yapabilmesi için yetki
verilen kamu kurumları; aynı zamanda olağanüstü hal kanun hükmünde
kararnameleriyle vuku bulan ihtilaf konusu kamu görevinden çıkarma işlemlerinde
aktif görev almış kurumlardır. Yine OHALİİK’in altı yıllık faaliyet sürecinde
de, ihtilaflı düzenlemede adı geçen kurumlar, kişilerin kamu görevine dönüp
dönmemesi hususunda kurum görüşleri sunmuşlardır. Şu halde; yıllardır hiçbir
yargısal sürece tabi olmamış kamu görevinden çıkarılması kararlarına ve
bunların yol açtığı zincirleme temel hak ihlallerine karşı haklarını arayan
insanların akıbetinin, maruz kalınan hak ihlallerinin ilk halkası olan kamu
görevinden çıkarmada bizzat taraf olan kurumlara bırakılması, yaratacağı etki
ve sonuçlar itibariyle ve örtülü olarak, olağanüstü hal rejiminin devamı
anlamına gelmektedir. Zira kişilerin hukuki statüleri ve haklarının iadesini
doğrudan etkileme ihtimali olan hukuki süreçleri, vaktiyle haklarında aleyhte
görüş bildirmiş kurum ve kuruluşlara bırakmak; olağan hukuk standartlarınca kavranamayacak
şekilde, maruz kaldıkları olağanüstü hal kökenli keyfiliklerin ve Anayasa’nın
13. maddesindeki ölçütleri fersah fersah aşan hak sınırlamalarının sürmesine
yol açabilecektir. Gerçekten, özgürlükler hukuku tekniği bakımından, Anayasa
madde 13 ve 15 arasında nitelik farkı bulunmaktadır.
“Hukuk devletinde temel hak ve özgürlüklere yönelik
sınırlamaların istisnai nitelik taşıması zorunludur.” (AYM, E.2018/137,
K.2022/86, 30/06/2022, § 26). Bu önerme, olağan döneme ilişkin istisnai
nitelikteki hak sınırlama sebeplerinin ötesinde sınırlama yapılmasının mümkün
olduğu olağanüstü halde öngörülebilen yükümlülüklere aykırı tedbirler
bakımından evleviyetle geçerlidir. Usulüne uygun şekilde ilan edilmiş bir
olağanüstü halin dışında olağanüstü hale ilişkin hükümlerin ve standartların
yürürlükte olması mümkün değildir. OHALİİK’in görev süresinin dolmasıyla
beraber, olağanüstü hal kökenli kural ve kurumların etkilerini idame ettirecek
yeni yollar açılması, olağanüstü halin olağanlaşması ve sürekli kılınması anlamına
gelecektir. AYM’nin yukarıda alıntılanan kararında da belirttiği gibi “Kuralın
olağanüstü hâlin ilanına sebep olan tehdit veya tehlikelerin bertaraf edilmesi
amacına yönelik olarak ihdas edilmesi ve olağanüstü hâl süresiyle sınırlı
uygulanması gerekmektedir. Bu şartların gerçekleşmemesi hâlinde inceleme olağan
dönemde temel hak ve özgürlüklerin sınırlanması rejiminin düzenlendiği
Anayasa’nın 13. maddesi kapsamında yapılacaktır”. İhtilaflı düzenlemede söz
konusu olan ise, tek bir hak sınırlayıcı düzenlemenin Anayasa’nın 13. maddesine
uygunluğuna inhisar eden bir mesele olmanın ötesinde; bizzat olağanüstü hal
kökenli işlemleri incelemekle görevli istisnai yapının görev süresinin
bitişiyle yapılması gereken işlerle ilgili olarak, yine olağan hukuk mevzuatının
uygulanması gereğini bertaraf edecek şekilde genel bir düzenleme yapılmasıdır.
Anılan düzenleme, Türkiye’de olağanüstü hal 18 Temmuz 2018 itibariyle sona
ermiş olduğundan ve başta adil yargılanma hakkı gelmek üzere anayasal hak ve
özgürlüklerin uygulanmaması ve askıya alınması anlamına gelecek sonuçlar
yaratacağından ya da en azından bunu olanaklı kılması itibariyle; “temel hak ve
hürriyetlerin kullanılması kısmen veya tamamen durdurulabilir veya bunlar için
Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir” kuralını örtülü
olarak olağan hukuk dönemine sirayet ettirmek anlamına gelmektedir, Anayasa’nın
15. maddesine aykırıdır ve iptal edilmelidir.
2) Anayasa’nın 2. Maddesine Aykırılık
İptali istenen kural, Anayasa’nın 2. maddesinde öngörülen hukuk
devleti ilkesine de aykırıdır.
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir
(Anayasa Mahkemesi’nin, 26.06.2019 tarihli ve 2019/35 E.; 2019/53 K. sayılı
Kararı, § 15).
İlan edilmiş ve devam etmekte olan bir olağanüstü hal yok iken
olağan zaman hukukunda olağanüstü hal kökenli bir hukuk rejimi uygulanması
anlamına gelen ihtilaflı kural, önceki başlıkta ifade edilen gerekçeyle ve
temel hak ve özgürlüklerin sınırlarına ilişkin anayasal ölçüleri toplu olarak
ihlal etmesi sebebiyle;
- Eylem ve işlemleri hukuka aykırı
- İnsan haklarına saygısız
- İnsan haklarını zayıflatıp, güçsüzleştiren
- Adil olmayan bir hukuk düzeni yaratan
- Olağan zamanda örtülü olarak olağanüstü hukuk rejimi
uygulayarak hukuki güvenliği ortadan kaldıran
- Anayasa’ya aykırı bir durum ve tutum oluşturan
- Hukuk kurallarına açıkça meydan okuyan
- Olağan yargısal başvuru imkânını yadsıyıcı sonuçlar taşıması
riski olan
bir tasarruf oluşturmaktadır. Mezkûr kural, bu cihetle
Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
Anılan kural, ayrıca, fıkranın içerdiği hukuki belirsizlik ve
öngörülemezlik sebebiyle de yine hukuk devleti ilkesine aykırıdır. Zira AYM’ye
göre:
“ … sınırlamaya yönelik kanuni düzenlemenin şeklen var olması
yeterli olmayıp kuralın keyfilîğe izin vermeyecek şekilde belirli niteliklere
sahip olması gerekir. Bu kapsamda düzenlemeler belirli, ulaşılabilir ve
öngörülebilir olmalıdır.
… Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip
olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğidir. Hukuk devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare
yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın
2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır …
Kişiler açısından öngörülebilir bir hukuk güvencesinin
sağlanması, kişilerin idari tedbire kimlerin muhatap olacağını, hangi fiillerin
tedbiri gerektireceğini önceden bilecek konumda olmaları ile mümkündür.
Tedbirlerin ve bu kapsamda uygulanacak yaptırımın öngörülebilir olması, hukuk
devleti ilkesinin gereklerindendir.” (AYM, E.2018/137, K.2022/86, 30/06/2022, §
14-16).
İhtilaflı birinci fıkrada; Komisyon’un görev süresinin sona
ermesinden sonra Komisyon kararlarına ilişkin iş ve işlemler, bilgi ve belge
talepleri ile sair yazışmaların hangi kurum veya kuruluş tarafından
yürütüleceği öngörülmektedir. Ancak söz konusu iş ve işlemler, bilgi ve belge
talepleri ile sair yazışmaların dökümü ve kapsamı kanunda belirtilmemiştir.
Komisyon kararlarıyla ilgili anılan iş ve işlemler, kişilerin temel hak ve
özgürlüklerini doğrudan ve dolaylı şekilde ve kapsamlı olarak etkileyecektir.
Buna karşın, fıkrada sayılan kurum ve kuruluşlara verilen yetki, maddi anlamda
bir kanun aracılığıyla tanımlanmamış; hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olarak belirtilmemiş ama kişilerin hukuki
durumlarını kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına sonuna kadar açık hale
getirmiştir. Oysa AYM’nin ifade ettiği üzere, “her durum ve şartta objektif ve
nesnel olarak uygulanabilir nitelikte, açık ve net olmayan [bir] kuralın hukuk
devleti ilkesiyle bağdaşan bir yönü bulunmamaktadır.” (AYM, E.2018/137,
K.2022/86, 30/06/2022, § 864).
Fıkranın bütünü için geçerli olan bu durum, “Diğer işlemler için
ilgili kurum veya kuruluş,” ibaresini içeren “ı” bendi bakımından evleviyetle
öyledir. Zira söz konusu düzenleme bakımından hukuki belirsizlik, içerdiği
“diğer işlemler” ve “ilgili kurum veya kuruluş” ibarelerinin ek belirsizlikleri
sebebiyle katlanmaktadır.
Hukuki güvenlik ilkesini açık şekilde çiğneyen belirsiz
mahiyetteki ihtilaflı düzenleme, Anayasa’nın 2. maddesine aykırıdır.
3) Anayasa’nın 123. ve 128. Maddelerine Aykırılık
İhtilaflı kural, Anayasa’nın 123. ve 128. maddelerine de
aykırıdır.
Anayasa’nın 123. maddesinin ilk fıkrası uyarınca “İdare, kuruluş
ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.”
Anayasa’nın 128. maddesinin ikinci fıkrasının ilk cümlesi
uyarınca “Memurların ve diğer kamu görevlilerinin nitelikleri, atanmaları,
görev ve yetkileri, hakları ve yükümlülükleri, aylık ve ödenekleri ve diğer
özlük işleri kanunla düzenlenir.”
Anayasa’nın 123. maddesinde temelini bulan idarenin kanuniliği
ilkesinin iki boyutu bulunmaktadır. İlk boyutu, idarenin secundum legem
özelliğidir (kanuna dayanma ilkesidir). Bu ilkeye göre idarenin düzenleme
yetkisi kanundan kaynaklanır. İkinci boyutu, idarenin intra legem özelliğidir
(kanuna aykırı olmama ilkesidir). Bu ilkeye göre, idarenin işlem ve eylemleri
kanunun çizdiği sınırlar içinde kalmalıdır. Başka bir deyişe idare kendine
tanınan takdir yetkisini kullanırken kanuni sınırlar içinde hareket etmelidir.
Yukarıda ifade edildiği üzere, fıkrada sayılan kurum ve
kuruluşlara (ve böylece memurlarla diğer kamu görevlilerine) verilen görev ve
yetkinin kapsam ve sınırları maddi anlamda bir kanun aracılığıyla açık şekilde
düzenlenmemiştir. İhtilaflı kural, idarenin kanuniliği ilkesine aykırı olarak
idarenin görev ve yetkileriyle ilgili açık bir belirsizlik ve öngörülemezlik
doğurmaktadır. 123. ve 128. maddelerle ilgili Anayasa’ya aykırılığın vahamet
derecesi, idarenin yetkisine tevdi edilen söz konusu belirsizlik alanının temel
hak ve özgürlükleri ilgilendirmesi nedeniyle daha da ağırlaşmaktadır.
İdarenin kanuniliği ilkesine aykırı olan ihtilaflı kural, bu
sebeple Anayasa’nın 123. ve 128. maddelerine aykırıdır.
4) Anayasa’nın 13. ve 14. Maddelerine Aykırılık
Anayasa’nın 13. maddesine göre: “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
Anayasa’nın 14. maddesine göre: “Anayasa hükümlerinden hiçbiri,
Devlete veya kişilere, Anayasayla tanınan temel hak ve hürriyetlerin yok
edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde sınırlandırılmasını
amaçlayan bir faaliyette bulunmayı mümkün kılacak şekilde yorumlanamaz.”
Yukarıda ifade edildiği üzere, fıkrada sayılan kurum ve
kuruluşlara verilen yetki, maddi anlamda kanunilik ilkesini ihlal etmektedir ve
bu itibarla Anayasa’nın temel hakların sınırlanmasında kanunilik ilkesini
öngören 13. maddesine de aykırıdır.
Olağanüstü hal kökenli bir kurumun kararlarıyla ilgili iş, işlem
ve iletişimin olağanüstü halde gerçekleştirilen kamu görevinden çıkarma vb.
işlemlerin gerçekleşmesinde taraf olarak rol almış kurumlarca
gerçekleştirilmesinin düzenlenmesine ilişkin ihtilaflı kural; olağan zamanda
olağanüstü hale ilişkin iş ve işlemlerle ilgili yetkilerin idamesi anlamına
geldiğinden, yine yukarıda açıklanan gerekçelerle, demokratik toplum düzeninin
ve ölçülülük ilkesinin gerekliliklerine aykırı olduğu gibi, “Anayasayla tanınan
temel hak ve hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha
geniş şekilde sınırlandırılmas[ı]” sonucunu da doğurmaktadır ve Anayasa’nın 14.
maddesine de aykırıdır. İhtilaflı kurala, “Anayasayla tanınan temel hak ve
hürriyetlerin yok edilmesini veya Anayasada belirtilenden daha geniş şekilde
sınırlandırılmas[ı]” sonucunun izafe edilebilmesi bakımından, kuralın yarattığı
belirsizlik aracılığıyla söz konusu sonucu yalnızca olası kıldığını tespit
etmek yeterli sayılmak gerekir.
5) Anayasa’nın 36. ve 40. Maddelerine Aykırılık
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesine göre:
“Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı
mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma
hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan
kaçınamaz.”
Yine Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” başlıklı
40. maddesinin ilk fıkrasına göre:
“Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes,
yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına
sahiptir.”
OHALİİK; OHAL KHK’ları ile meslekten çıkarma, ilişik kesilmesi,
kurumların kapatılması vb. hakkındaki başvuruları değerlendirip karar vermek
üzere kurulmuş ve kişilerin mahkemeye erişim hakkının askıya alınması suretiyle
faaliyette bulunmuştur. Bir başka deyişle; haklarında OHAL KHK’leriyle hiçbir
yargı denetimi olmadan yapılan işlemler sonucunda hak ihlallerine maruz
kaldıkları iddiasında olan kişi ve kurumlar, hukuki durumlarının netleşebilmesi
ve hak ihlali iddialarıyla ilgili olarak yargısal başvuruda bulunabilmek için
yıllarca OHALİİK’in karar vermesini beklemişlerdir. İhtilaflı düzenleme,
yukarıdaki başlıklarda da gösterildiği üzere, hukuki bir belirsizlik de
yaratacak şekilde, Komisyon’un görev süresinin sona ermesinden sonra Komisyon
kararlarına ilişkin iş ve işlemler, bilgi ve belge talepleri ile sair
yazışmaların hangi kurum ve kuruluşlarca yapılacağına ilişkindir. Ancak anılan
yetkinin kapsamının belirsiz olması ve geçmişte kamu görevinden çıkarma
işleminde taraf olmuş kurum ve kuruluşların, mağdur kişilerin hukuki
statüleriyle temel hak ve özgürlükleri üzerinde doğrudan ve/veya dolaylı
sonuçları olan Komisyon kararlarıyla ilgili olarak yeniden yetkilendirilmeleri
dikkate alındığında; ihtilaflı düzenlemenin mahkemeye erişim hakkı ve yetkili
makama geciktirilmeden başvurma hakkı bakımından keyfî ve/veya kasıtlı
gecikmelere, belirsizliklere ve son tahlilde yeni hak kayıplarına yol açacağı
öngörülebilir. İhtilaflı düzenleme, bu cihetle, Anayasa’nın 36. ve 40.
maddelerine aykırıdır.
6) Anayasa’nın 10. Maddesine Aykırılık
Hukuki belirlilik ve öngörülebilirlik taşımayan ihtilaflı kural,
Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesine de aykırılık
taşımaktadır. Mezkûr maddenin ilk fıkrasına göre: “Herkes, dil, ırk, renk,
cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle
ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
Anayasa Mahkemesi’nin ifade ettiği üzere; “[Eşitlik ilkesi] ile
güdülen amaç, benzer koşullar içinde olan, özdeş nitelikte bulunan durumların
yasalarca aynı işleme uyruk tutulmasını sağlamaktır.” (Anayasa Mahkemesi’nin
13.04.1976 tarihli ve 1976/3 E.; 1976/3 K. sayılı Kararı). Yine AYM’ye göre;
“Eşitlik ilkesinin amacı, aynı durumda bulunan kişilerin yasalar karşısında
aynı işleme bağlı tutulmalarını sağlamak, ayırım yapılmasını ve ayrıcalık
tanınmasını önlemektir” (Anayasa Mahkemesi’nin 07.02.2006 tarihli ve 2006/11
E.; 2006/17 K. sayılı Kararı). Eşitlik ilkesinin ihlal edilip edilmediği
hususunun tespitinde, somut olayda yapılan ayrımın haklı bir nedene dayanıp
dayanmadığı noktası dikkate alınır: “Anayasa'nın 10. maddesinde öngörülen
eşitlik, mutlak anlamda bir eşitlik olmayıp, ortada haklı nedenlerin bulunması
halinde, farklı uygulamalara imkan veren bir ilkedir” (Anayasa Mahkemesi’nin
11.12.1986 tarihli ve 1985/11 E.; 1986/29 K. sayılı Kararı).
Eşitlik ilkesinin ihlal edilip edilmediği hususunun tespiti,
verili ihtilafta benzer kişi kategorileri arasında gerçekleştirilen ayrıma
ilişkin bir ‘‘haklı neden’’in var olup olmadığına göre yapılır.
İhtilaflı kuralda Komisyon’un kararlarına ilişkin yapılacak
hangi iş ve işlemler, bilgi ve belge talepleri ile sair yazışmaların söz konusu
olduğu belirtilmediğinden; fıkrada gösterilen aynı kurum ve kuruluşların benzer
durumdaki kişilerle ilgili olarak haklı bir sebep olmaksızın farklı muamelede
bulunması ve yine farklı kurum ve kuruluşların benzer durumdaki kişilerle
ilgili olarak haklı bir sebep olmaksızın farklı muamelede bulunması mümkün
olacaktır. İhtilaflı kural, bu cihetle Anayasa’nın 10. maddesine aykırıdır.
7) Anayasa’nın 6. ve 7. Maddelerine Aykırılık
Anayasa’nın 6. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesi uyarınca:
“Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz.”
Anayasa’nın 7. maddesine göre: “Yasama yetkisi Türk Milleti
adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez.”
Yukarıda aktarılan gerekçeler ışığında, olağanüstü halin geçerli
olmadığı bir dönemde olağanüstü hal ile ilişkili iş ve işlemlerin yasama
organınca (üstelik kişilerin yaşadıkları hak mağduriyetleri bakımından taraf
olan) idareye bırakılması; kanun normunun tanıdığı yetki itibariyle idare bakımından
kaynağını Anayasa’dan almayan bir yetki kullanımının öngörülmesi ve yasama
yetkisinin devredilmezliği ilkesinin ihlali anlamına gelmektedir ve Anayasa’nın
6. ve 7. maddelerine aykırıdır.
Anılan gerekçelerle; 22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 10. maddesiyle 1/2/2018 tarihli ve 7075
sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen
geçici madde 5’in 1. fıkrası, Anayasa’nın 2., 6., 7., 10., 13., 14., 15., 36.,
40., 123. ve 128. maddelerine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
B) 22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 10. maddesiyle 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen geçici madde 5’in 2.
fıkrası
7075 sayılı Kanun’a eklenen geçici madde 5’in 2. fıkrası
aşağıdaki gibidir:
“Görev süresinin sona ermesinden sonra Komisyonun görevleri
kapsamındaki hususlarda mahkemelerce verilecek kararlar üzerine yapılması
gerekli iş ve işlemler birinci fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlar
tarafından bu Kanun ve ilgili mevzuatta belirtilen hükümler uyarınca
yürütülür.”
İhtilaflı 2. fıkra, Anayasa’ya aykırılığı yukarıda saptanmış 1.
fıkrada belirtilen kurum ve kuruluşlar tarafından olağanüstü hale ilişkin 7075
sayılı Kanun’daki hükümler de esas alınmak suretiyle yapılması gereken iş ve
işlemleri konu etmektedir. Esasen mahkeme kararları üzerine yapılması gereken
iş ve işlemler olağan hukuk döneminde genel mevzuatta düzenlenmiştir. Bu konuda
7075 sayılı Kanun’a bir ekleme yapmak gerekmediği gibi esasen olağanüstü halin
yürürlükte olmadığı dönemde kişilerin temel hak ve özgürlükler rejimini
ilgilendiren konularda olağanüstü hal kökenli bir kanun bünyesinde düzenleme
yapılması mümkün olmamak gerekir. İhtilaflı fıkra, bu cihetle, yukarıda 1.
fıkraya ilişkin olarak tespit edilmiş ve temel olarak olağan hukuk zamanında
olağanüstü hale ilişkin yetkilerin var olmasına tekabül eden aynı Anayasa’ya
aykırılıklarla sakattır. Buna ek olarak, “mahkemelerce verilecek kararlar
üzerine yapılması gerekli iş ve işlemler” ibaresi, kanunilik ve hukuk devleti
ilkeleriyle bağdaşmayan bir belirsizlik ve öngörülemezlik içermektedir.
İhtilaflı düzenleme; bu cihetle, Anayasa’nın 2., 6., 7., 10., 13., 14., 15.,
123. ve 128. maddelerine aykırıdır.
Anılan gerekçelerle; 22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 10. maddesiyle 1/2/2018 tarihli ve 7075
sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen
geçici maddenin 2. fıkrası, Anayasa’nın 2., 6., 7., 10., 13., 14., 15., 123. ve
128. maddelerine aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
C) 22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile
Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun’un 10. maddesiyle 1/2/2018 tarihli ve 7075 sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen geçici madde 5’in 3.
fıkrası
7075 sayılı Kanun’a eklenen geçici madde 5’in 3. fıkrası
aşağıdaki gibidir:
“Komisyonun görev süresinin sona ermesine dair iş ve işlemler
Cumhurbaşkanlığı tarafından yerine getirilir.”
İhtilaflı kural, içerdiği belirsizlik sebebiyle Anayasa’nın 2.,
7., 13. ve 123. maddelerine aykırıdır.
Anayasa’nın 123. maddesinde temelini bulan idarenin kanuniliği
ilkesinin iki boyutu bulunmaktadır. İlk boyutu, idarenin secundum legem
özelliğidir (kanuna dayanma ilkesidir). Bu ilkeye göre idarenin düzenleme
yetkisi kanundan kaynaklanır. İkinci boyutu, idarenin intra legem özelliğidir
(kanuna aykırı olmama ilkesidir). Bu ilkeye göre idarenin işlem ve eylemleri
kanunun çizdiği sınırlar içinde kalmalıdır. Başka bir deyişe idare kendine
tanınan takdir yetkisini kullanırken kanuni sınırlar içinde hareket etmelidir.
İhtilaflı fıkrayla Cumhurbaşkanlığı’na verilen yetkinin kapsam
ve sınırları maddi anlamda bir kanun aracılığıyla açık şekilde öngörülmemiştir.
Gerçekten de “Komisyonun görev süresinin sona ermesine dair iş ve işlemler”
ibaresinin işaret ettiği “iş” ve “işlemler” kanun düzeyinde açık şekilde
düzenlenmemiş; bunların öngörülmesi ve icrasında Cumhurbaşkanlığı’nca
dayanılacak ölçütler objektif şekilde belirlenmemiştir. Komisyon’un verdiği
kararların kişilerin kamu hizmetinde çalışma haklarından mülkiyet haklarına
uzanan geniş bir yelpazedeki temel hak ve özgürlüklerini doğrudan ve dolaylı
olarak etkileyen kararlar olduğu dikkate alındığında; ihtilaflı fıkranın
ilişkin olduğu iş ve işlemlerin de doğrudan ve/veya dolaylı olarak ilgililerin
temel hak ve özgürlükleri üzerinde sınırlayıcı etki ve/veya sonuç doğurması
olasıdır. Böylesine hassas bir alanda idarenin kanuniliği ilkesine sıkı şekilde
uyulması gerekliliği, izahtan varestedir. Oysa ihtilaflı kural, bu konuda
gerekli asgari normatif titizlikten mahrumdur.
Hukuk devletinin temel ögelerinden olan ve Anayasa’nın 123.
maddesinde idarenin kanuniliği ilkesi olarak somutlaşan kanunilik ilkesine
aykırı olan ihtilaflı kural, Anayasa’nın 2., 7., 13. ve 123. maddelerine
aykırıdır.
Bunun yanında, ihtilaflı düzenlemenin içerdiği
“Cumhurbaşkanlığı” ibaresi de, “Komisyonun görev süresinin sona ermesine dair
iş ve işlemler” açısından yetkili olan merci konusunda bir belirsizlik
yaratmaktadır. Düzenleme doğrudan doğruya “Cumhurbaşkanı” ibaresini
kullanmamaktadır ve kullanılan “Cumhurbaşkanlığı” ibaresi, yetkilinin kim
olduğu konusunda belirsizlik doğurmaktadır. Örneğin, 1 numaralı
Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanı Kararnamesi’nin
“Cumhurbaşkanlığı Makamı” başlıklı birinci kısmında; “Cumhurbaşkanı Özel Kalem
Müdürlüğü”, “Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Danışmanı”, “Özel temsilci” ve
“Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu” (1 numaralı CBK madde 1. 2. 3. .4 ve
4/A) öngörülmüştür. CBK’nin devamında ise, Cumhurbaşkanlığı teşkilatı
bünyesindeki diğer ögeler tanımlanmaktadır. Mevzuatta olağan olarak “Cumhurbaşkanı”
ibaresini kullanan ve abesle iştigal etmemesi gereken kanun koyucunun bu ibare
seçimi (örneğin iptali istenen kuralın yer aldığı 7429 sayılı Kanun’un 14.
maddesi uyarınca “Bu Kanun hükümlerini Cumhurbaşkanı yürütür.”), belirsiz ve
öngörülemez bir duruma yol açmaktadır. Yetkili makam/merci konusundaki anılan
belirsiz, hukuk devleti ilkesine aykırıdır ve Anayasa’nın 2. maddesini ihlal
etmektedir.
Anılan gerekçelerle; 22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik
Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 10. maddesiyle 1/2/2018 tarihli ve 7075
sayılı Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun
Hükmünde Kararnamenin Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen
geçici maddenin 3. fıkrası, Anayasa’nın 2., 7., 13. ve 123. maddelerine
aykırıdır ve iptal edilmek gerekir.
III. YÜRÜRLÜĞÜ DURDURMA İSTEMİNİN GEREKÇESİ
22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun ile öngörülen iptali talep edilen düzenlemeler; yukarıda gösterildiği
üzere, olağanüstü hal kökenli mevzuata Anayasa’ya aykırı eklemeler yapmaktadır.
Kamu yararına aykırı olan, telafisi mümkün olmayacak sonuçlara yol açacak bu
düzenlemelerin iptal davası sonuçlanana kadar yürürlüğünün durdurulması
gerekmektedir.
Nitekim anayasal düzenin hukuka aykırı kural ve düzenlemelerden
en kısa sürede arındırılması, hukuk devleti sayılmanın en önemli gerekleri
arasında sayılmaktadır. Anayasa’ya aykırılıkların sürdürülmesi, özenle
korunması gereken hukukun üstünlüğü ilkesini de zedeleyecektir. Hukukun
üstünlüğünün sağlanamadığı bir düzende, kişi hak ve özgürlükleri güvence
altında sayılamayacağından, bu ilkenin zedelenmesi hukuk devleti yönünden
giderilmesi olanaksız durum ve zararlara yol açacaktır. Bu durum, olağan
zamanda olağanüstü hal kökenli mevzuatın idame ettirilmesi söz konusu olduğunda
özellikle böyledir.
Bu zarar ve durumların doğmasını önlemek amacıyla, Anayasa’ya
açıkça aykırı olan ve iptali istenen kuralların iptal davası sonuçlanıncaya
kadar yürürlüklerinin de durdurulması istenerek Anayasa Mahkemesi’ne dava
açılmıştır.
IV. SONUÇ VE İSTEM
22.12.2022 tarihli 7429 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı
Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun’un;
1) 10. maddesiyle 1/2/2018 Tarihli ve 7075 Sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen geçici maddenin 1.
fıkrasının; Anayasa’nın 2., 6., 7., 10., 13., 14., 15., 36., 40., 123. ve 128.
maddelerine,
2) 10. maddesiyle 1/2/2018 Tarihli ve 7075 Sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen geçici maddenin 2.
fıkrasının; Anayasa’nın 2., 6., 7., 10., 13., 14., 15., 123. ve 128.
maddelerine,
3) 10. maddesiyle 1/2/2018 Tarihli ve 7075 Sayılı Olağanüstü Hal
İşlemleri İnceleme Komisyonu Kurulması Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin
Değiştirilerek Kabul Edilmesine Dair Kanun’a eklenen geçici maddenin 3.
fıkrasının; Anayasa’nın 2., 7., 13. ve 123. maddelerine,
aykırı olduklarından iptallerine ve uygulanmaları halinde
giderilmesi güç ya da olanaksız zarar ve durumlar olacağı için, iptal davası
sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına karar verilmesine ilişkin
istemimizi saygı ile arz ederiz.”