ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/192
Karar Sayısı : 2025/126
Karar Tarihi : 3/6/2025
R.G. Tarih – Sayı : 11/8/2025
- 32983
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Sakarya Vergi
Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU:
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 2/5/2001 tarihli ve 4667
sayılı Kanun’un 81. maddesiyle değiştirilen 168. maddesinin ikinci fıkrasına
16/6/2009 tarihli ve 5904 sayılı Kanun’un 35. maddesiyle eklenen ikinci cümlede
yer alan “…avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir.” ibaresinin
Anayasa’nın 2., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline
karar verilmesi talebidir.
OLAY: Vergi borcu nedeniyle düzenlenen ödeme emrinin iptali talebiyle
açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa'ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu
kuralın da yer aldığı 168. maddesi şöyledir:
“Avukatlık ücret
tarifesinin hazırlanması:
Madde 168 – (Değişik: 2/5/2001 - 4667/81 md.)
Baronun yönetim kurulları, her yıl Eylül ayı içerisinde,
yargı yerlerindeki işlemler ile diğer işlemlerden alınacak avukatlık ücretinin
asgarî hadlerini gösteren birer tarife hazırlayarak Türkiye Barolar Birliğine
gönderirler.
Türkiye Barolar Birliği Yönetim Kurulunca, baro yönetim
kurullarının teklifleri de göz önüne alınmak suretiyle uygulanacak tarife o
yılın Ekim ayı sonuna kadar hazırlanarak Adalet Bakanlığına gönderilir. (Ek
cümle: 16/6/2009-5904/35 md.) Şu kadar ki hazırlanan tarifede; genel
bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin
davalar ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanunun
uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı
maktu olarak belirlenir. Bu tarife Adalet Bakanlığına ulaştığı tarihten
itibaren bir ay içinde Bakanlıkça karar verilmediği veya tarife onaylandığı
takdirde kesinleşir. Ancak Adalet Bakanlığı uygun bulmadığı tarifeyi bir daha
görüşülmek üzere, gösterdiği gerekçesiyle birlikte Türkiye Barolar Birliğine
geri gönderir. Geri gönderilen bu tarife, Türkiye Barolar Birliği Yönetim
Kurulunca üçte iki çoğunlukla aynen kabul edildiği takdirde onaylanmış, aksi
halde onaylanmamış sayılır; sonuç Türkiye Barolar Birliği tarafından Adalet
Bakanlığına bildirilir. 8 inci maddenin altıncı fıkrası hükümleri kıyasen
uygulanır.
Avukatlık ücretinin takdirinde, hukukî yardımın
tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan tarife
esas alınır.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi
İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI,
Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız
SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE, Yılmaz
AKÇİL, Ömer ÇINAR ve Metin KIRATLI’nın katılımlarıyla 4/12/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik
bulunmadığından işin esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2.
Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Muhammed Nuri ÖZGÜR tarafından hazırlanan
işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan ve ilgili
görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri
okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
3. 1136 sayılı Kanun’un 164. maddesinin birinci
fıkrasında avukatlık ücretinin avukatın hukuki yardımının karşılığı olan meblâğ
veya değeri ifade ettiği belirtilmiştir. Anılan maddenin ikinci, üçüncü ve dördüncü
fıkralarında avukat ile
müvekkil arasındaki sözleşme ilişkisinden doğan avukatlık ücretiyle ilgili
düzenlemelere yer verilmiştir.
4. Söz konusu Kanun’un 168. maddesinin birinci ve ikinci
fıkralarında baro yönetim kurullarının, her yıl Eylül ayı içinde hazırlayarak
gönderdikleri Avukatlık
Asgari Ücret Tarifesinin (Tarife) Türkiye
Barolar Birliği (TBB) Yönetim Kurulunca, o yılın Ekim ayı sonuna kadar
düzenlenerek Adalet Bakanlığına (Bakanlık) gönderileceği, Tarifenin Bakanlıkça
onaylanması ya da Bakanlığın geri göndermesi üzerine TBB Yönetim Kurulunun üçte
iki çoğunlukla aynen kabul etmesi hâlinde onaylanmış sayılacağı, sonucun
Bakanlığa bildirileceği ve Bakanlığın Tarifeye karşı dava açabileceği hükme
bağlanmıştır.
5. Tarifede genel olarak vekâlet ücreti, konusu para olmayan ve parayla ölçülemeyen
davalarda maktu, konusu para olan veya parayla ölçülebilen davalarda ise dava
değerine göre nispi olarak belirlenmektedir. Bazı durumlarda ise konusu para
olan veya parayla değerlendirilebilen davalarda dahi maktu tarifenin
uygulanması öngörülmektedir. Kanunlarda bazı istisnalar haricinde hangi
davalarda nispi, hangilerinde maktu ücret alınacağına ilişkin olarak bir hüküm
bulunmamakta olup bu husus TBB’nin takdirine bırakılmıştır.
6. Kanun’un 168. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci
cümlesinde vergi davalarında hükmedilecek vekâlet ücretine ilişkin olarak özel
bir düzenleme bulunmaktadır. Buna göre genel
bütçeye, il özel idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve
benzeri mali yükümlülükler ve bunların zam ve cezalarıyla tarifelere ilişkin
davalar ve 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un uygulanmasından doğan her
türlü davalar için avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenecektir. Anılan
cümlede yer alan “…avukatlık ücreti tutarı maktu olarak belirlenir.”
ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır.
7. 3/10/2024 tarihli ve 32681 sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Tarifenin ikinci kısmının birinci bölümünde yer alan konusu para
olsa veya parayla değerlendirilebilse dahi maktu ücrete bağlı hukuki
yardımlarda ödenecek vekâlet ücreti vergi mahkemelerinde takip edilen ve duruşmasız
olan dava ve işlerde 18.000 TL, duruşmalılarda 36.000 TL, ikinci kısmının
ikinci bölümünde yer alan konusu para olmayan veya parayla değerlendirilemeyen
hukuki yardımlara ödenecek vekâlet ücreti ise duruşmasız dava ve işlerde 18.000
TL, duruşmalılarda 36.000 TL olarak belirlenmiştir.
8. 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nun 31. maddesinin (1) numaralı fıkrasında yargılama giderleriyle ilgili olarak anılan Kanun’da hüküm
bulunmayan hâllerde 12/1/2011 tarihli ve 6100
sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun hükümlerinin uygulanacağı, (2) numaralı fıkrasında ise 2577 sayılı Kanun ve (1) numaralı fıkra uyarınca 6100 sayılı Kanun’a
atıfta bulunulan hâller saklı kalmak üzere vergi uyuşmazlıklarının çözümünde 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun ilgili hükümlerinin uygulanacağı
belirtilmiştir.
9. 6100 sayılı Kanun’un 323. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (ğ) bendinde vekille takip edilen davalarda kanun gereğince takdir
olunacak vekâlet ücretinin yargılama giderlerinden olduğu düzenlenmiştir. Anılan
Kanun’un “Yargılama giderlerinden sorumluluk” başlıklı 326. maddesinde kanunda yazılı hâller dışında, yargılama giderlerinin
aleyhine hüküm verilen taraftan alınmasına karar verileceği, davada iki
taraftan her birinin kısmen haklı çıkması durumunda mahkemenin yargılama
giderlerini tarafların haklılık oranına göre paylaştıracağı belirtilmiştir. Kanun’un 330. maddesinde ise vekil ile takip edilen davalarda mahkemece kanuna göre
takdir olunacak vekâlet ücretinin taraf lehine hükmedileceği öngörülmüştür.
10. Bu itibarla kural
kapsamında genel bütçeye, il özel
idareleri, belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülükler ve bunların zam ve cezaları ile tarifelere ilişkin davalar ve
6183 sayılı Kanun’un uygulanmasından doğan her türlü davaların konusu para olsa veya para ile değerlendirilebilse
dahi hükmün verildiği tarihte yürürlükteki Tarifede öngörülen maktu ücrete göre
avukatlık ücretinin belirleneceği anlaşılmaktadır.
B. İtirazın
Gerekçesi
11. Başvuru kararında
özetle; itiraz konusu kurala göre konusu
para olan ya da parayla ölçülebilen davalarda dava değerinin düşük olduğu
durumlarda dava değerine göre fahiş miktarlarda avukatlık ücretine
hükmedilmesinin yargı yoluna başvurma konusunda caydırıcı etkiye neden olduğu, anılan
dava türleri bakımından kural nedeniyle Tarifenin 13. maddesinin (2) numaralı
fıkrasında yer alan “Ancak, hükmedilen ücret maktu vekalet ücretini geçmemek
kaydı ile kabul veya reddedilen miktarı geçemez.” hükmüne benzer bir
düzenleme yapılmasına da imkân tanınmadığı, kuralda eksik düzenlemenin bulunduğu,
ayrıca dava değerinden daha fazla miktarda avukatlık ücretine hükmolunmasının
mülkiyet hakkını zedelediği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 2., 35. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya
Aykırılık Sorunu
12. 30/3/2011 tarihli ve
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de
incelenmiştir.
13. Anayasa’nın “Hak arama
hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru
vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anılan maddeyle güvence altına alınan hak arama
özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının yanında diğer temel hak
ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve bunların korunmasını
sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9, K.2022/4, 26/1/2022, §
28; E.2022/104, K.2023/28, 16/2/2023, § 9).
14. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye erişim hakkıdır.
Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda karar verme yetkisine
sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar. Kişinin uğradığı bir
haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya da maruz kaldığı
haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp kanıtlayabilmesinin,
zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu yargı mercileri önünde
dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2021/20, K.2022/84, 30/6/2022, § 10;
E.2022/104, K.2023/28, 16/2/2023, § 10; E.2021/37, K.2021/63, 22/9/2021, § 17).
15. Dava hakkının etkili bir şekilde
kullanılabilmesi yargılama süreçlerinde kişilere, avukat yardımından
faydalanmaları hususunda gerekli imkânların sağlanmasıyla mümkündür. Yargılama
gideri olan vekâlet ücretinin miktarının, hangi taraftan tahsil edileceğinin ve
buna ilişkin şartların da bu kapsamda değerlendirilmesi gerekir.
16. Bu itibarla dava aşamasında kimin lehine ya da
aleyhine hükmedileceği belli olmayan bu ücret yükümlülüğü, bir usul kuralı olup
mahkemeye erişim hakkı ile ilişkilidir (Serkan Acar [1. B.], B.
No: 2013/1613, 2/10/2013, § 38; Mehmet Okutan
ve Mustafa Okutan [2. B.], B. No: 2018/293, 18/5/2021, § 43). Taraflar
aleyhine vekâlet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesini ve tarafların
yargılama sürecinde yüklendikleri giderlerin karşı tarafa yükletilmesi
talebinin reddini öngören düzenlemeler mahkemeye erişim hakkını sınırlayabilir
(Hilmi Kocabey ve diğerleri [1. B.], B. No: 2018/27686,
17/11/2021, § 98).
17. İtiraz konusu kuralla genel bütçeye, il özel idareleri,
belediye ve köylere ait vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler ve
bunların zam ve cezalarıyla tarifelere ilişkin davalar ve 6183 sayılı Kanun’un
uygulanmasından doğan her türlü davalar için avukatlık ücreti tutarının maktu
olarak belirleneceği hükme bağlanmaktadır. Bir diğer ifadeyle genellikle
davalının idare veya devlet olduğu vergi davalarında dava değerine
bakılmaksızın yargı mercilerince davayı
kaybeden tarafa yükletilecek avukatlık ücreti maktu olarak belirlenmektedir.
18. Bu bağlamda kural dava değerinin düşük veya yüksek
olması, davada idare
veya devlet ile gerçek
ve özel hukuk tüzel kişileri lehine veya
aleyhine karar verilmesi bakımından farklı sonuçlar doğurduğundan kuralın bu
yönlerden ayrı ayrı incelenmesi gerekmektedir.
19. Öncelikle dava değerinin düşük olduğu vergi
davalarında gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişileri aleyhine karar
verilmesi durumunda, aleyhine karar verilen tarafın ödeyeceği vekâlet ücreti Tarifede belirlenen maktu miktarda olacağından ilgili
taraf dava değerine göre daha fazla vekâlet ücretinden
sorumlu olacaktır. Vergi davasında
aleyhine karar verilen tarafın maktu vekâlet ücretinden sorumlu olmasını
öngören kural bu yönüyle mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirmektedir.
20. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.”
denilmektedir. Buna göre mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren
düzenlemelerin kanunla yapılması, ayrıca Anayasa’da öngörülen sınırlama
sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
21. Bu kapsamda mahkemeye erişim hakkını sınırlamaya
yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli ve öngörülebilir nitelikte olmaları
gerekir.
22. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu
niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin
tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal
düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli
kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
23. 1136 sayılı Kanun ya
da farklı bir kanunda genel olarak maktu ya da nispi tarifenin uygulanacağı davalara
ilişkin bir düzenleme öngörülmemekle birlikte bu hususta TBB’ye Tarifeyle
düzenleme yapma yetkisi tanınmıştır. Bununla birlikte kuralda vergi
mahkemelerinde görülen davalarda avukatlık ücreti tutarının maktu olarak
belirleneceği açık bir şekilde öngörülmüştür. Anılan
Kanun’un 168. maddesinde ise avukatlık ücretinin takdirinde, hukuki
yardımın tamamlandığı veya dava sonunda hüküm verildiği tarihte yürürlükte olan
Tarifenin esas alınacağı düzenlenmiştir. Dolayısıyla maktu vekâlet ücretinin
her sene TBB tarafından yayımlanan Tarifede belirleneceği gözetildiğinde
kuralın kapsamının açık ve net olarak
düzenlendiği, bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
24. Adil yargılanma hakkı, niteliği gereği devletin
düzenleme yapmasını gerektiren bir haktır. Zira bu hakkın Anayasa'da
zikredilmiş olması kendi başına bir anlam ifade etmemekte, bireylerin bu haktan
yararlanabilmesi için devletin en azından yargı teşkilatını kurması ve
yargılama usullerini belirlemesi gerekmektedir. Devletin düzenleme yetkisini
haiz olduğu alanlarda belli ölçüde takdir yetkisine sahip olduğunun kabulü
gerekir. Bu sebeple adil yargılanma hakkına yönelik sınırlamalar getirilirken
kanun koyucuyu bağlayan belli bir meşru amaçlar listesi bulunmamaktadır. Ancak
kanun koyucunun bu takdir yetkisinin Anayasa Mahkemesinin denetimine tabi
olduğu açıktır (Bekir Sözen [GK], B. No: 2016/14586, 10/11/2022, § 74).
25. Vergi davalarında idare lehine vekâlet ücretine
hükmedilmesinin gereksiz davaların açılmasının önlenmesi, mahkemelere yapılacak
başvurularda abartılı, zorlama, kötü niyetli veya ciddiyetten yoksun taleplerin
disipline edilerek yargılama faaliyetinin etkin ve süratli bir şekilde
sonlandırılmasına katkı sağlayacağı açıktır. Bu yönüyle kuralın meşru bir
amacının bulunduğu anlaşılmaktadır.
26. Kuralla mahkemeye erişim hakkına getirilen
sınırlamanın Anayasa’ya aykırı olmaması için aynı zamanda ölçülü olması
gerekir. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi
elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın amaca ulaşmaya
elverişli olmasını, gereklilik amaç bakımından sınırlamanın zorunlu
olmasını, diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen
sınırlama ile amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
27. Bu bağlamda gerçek
veya özel hukuk tüzel kişisi aleyhine karar verildiğinde kişinin katlanacağı vekâlet ücretinin maktu olacağını öngören kuralın gereksiz
dava açılmasının ve mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmesinin önlenmesi
amacına ulaşmak bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
28. Yargılama giderlerinden biri olan
vekâlet ücretinin miktarı kişilerin yargı yoluna başvurma konusundaki tavrını
etkileyebilir. Bu nedenle vekâlet ücretinin belirli bir düzeyin üzerinde
olmasının yargılama sonunda haksız çıkma ihtimali yüksek olan kişilerin bu yola
başvurması konusunda daha ihtiyatlı davranmasını sağlayacağı söylenebilir. Bu
bağlamda kuralla, dava değerine bakılmaksızın davanın reddedilmesi hâlinde
gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerinin katlanacağı vekâlet ücretinin maktu
olarak belirlenmesinin mahkemelerin gereksiz yere meşgul edilmesinin önlenmesi
ile uyuşmazlıkların makul sürede çözümlenmesinin sağlanması amacına ulaşmak
bakımından gerekli olmadığı söylenemez.
29. Davaların niteliği
dikkate alınarak vekâlet ücretinin kapsam ve sınırlarının belirlenmesinde
anayasal ilkelere bağlı kalmak kaydıyla kanun koyucunun takdir yetkisi
bulunmaktadır. Ancak abartılı, zorlama veya ciddiyetten yoksun talepleri
önlemek amacıyla, öngörülen vekâlet ücretinin haksızlığı tespit edilen taraf
aleyhine -dava değeri dikkate alınmaksızın- hükmedilirken miktar itibarıyla
tarafların mahkemeye erişimini imkânsız hâle getirmemesi ya da ciddi ölçüde
zorlaştırmaması gerekir. Bu konuda yapılacak değerlendirmede mahkemeye erişim
hakkına getirilen sınırlamada amaçlanan kamu yararı ile bireyin hakları
arasında sağlanması gereken adil dengeye dikkat edilmelidir (AYM, E.2021/58,
K.2024/14, 23/1/2024, § 40).
30. Kural kapsamında tarafların lehine
ya da aleyhine karar verilmesi hâlinde hükmedilecek vekâlet ücreti için
öngörülen maktu vekâlet ücreti her yıl TBB tarafından yayımlanan Tarifede belli
değerlerde belirlenmektedir. Vekâlet ücretine ilişkin olarak öngörülen
yükümlülüklerin dava açmayı imkânsız hâle getirmedikçe ya da aşırı derecede
zorlaştırmadıkça mahkemeye erişim hakkını ölçüsüz sınırladığı söylenemez. Bu bağlamda kural kapsamında TBB tarafından yayımlanan
Tarifeye göre vergi mahkemelerinde takip edilen dava ve işler için maktu olarak
belirlenen maktu vekâlet ücretinin miktar itibarıyla ülke şartlarında makul ve kabul edilebilir düzeyde olduğu, dolayısıyla
kuraldaki kamu yararının gerekleri ile kişilerin hakları arasındaki dengenin
bozulmadığı anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralın kişilerin mahkemeye
erişimlerini imkânsız hâle getirmediği ya da katlanılmaz ölçüde zorlaştırmadığı
sonucuna ulaşılmıştır.
31. Diğer yandan kural dava değeri düşük olan
yargılamalarda idare aleyhine karar verilmesi yönünden incelendiğinde;
vergi davalarında dava değeri dikkate alınmadan davacı veya davalı gerçek kişi
veya özel hukuk tüzel kişisi lehine maktu vekâlet ücretine hükmedilmesi dava
değerinin düşük olduğu uyuşmazlıklarda idare veya devletin daha fazla vekâlet
ücretinden sorumlu olması sonucunu doğurmaktadır.
32. Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti;
eylem ve işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve
özgürlükleri koruyup güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu
geliştirerek sürdüren, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan, hukuki
güvenliği sağlayan, hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine
açık olan devlettir.
33. Anayasa’nın 142. maddesinde “Mahkemelerin kuruluşu,
görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” hükmüne
yer verilmiştir. Buna göre yargılama usulüne ilişkin kuralların belirlenmesi ve
bu konuda ihtiyaç duyulan düzenlemelerin yapılması, bu kapsamda tarafların
yaptığı hangi tür giderlerin yargılama gideri olarak kabul edileceği ile
yargılama gideri adı altında hükmedilecek vekâlet ücretinin hangi ölçütlere
göre tespit edileceğinin belirlenmesi anayasal ilke ve sınırlar içinde kanun
koyucunun takdirindedir.
34. Kanun koyucu takdir yetkisi kapsamında anılan
düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük
ilkesiyle de bağlıdır. Bu ilke gereğince bir kural ile ulaşılmak istenen amaç
arasında makul bir dengenin bulunması zorunludur (AYM, E.2021/18, K.2022/97, 8/9/2022,
§ 20).
35. Kuralla vergi davalarında idare aleyhine hükmedilecek
vekâlet ücretinin Tarifede yazılı maktu ücrete göre belirlenmesi öngörülmek
suretiyle gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisinin avukat yardımından
faydalanması sağlanarak hak ve menfaatlerinin etkili bir şekilde korunması
amaçlanmaktadır. Bu itibarla kuralın meşru bir amaç taşımadığı söylenemez.
36. Kanun koyucu, takdir yetkisi
kapsamındaki düzenlemeleri yaparken hukuk devleti ilkesinin bir gereği olan ölçülülük
ilkesiyle de bağlıdır. Davada haksız çıkan tarafa yükletilecek vekâlet ücreti
bakımından maktu ücret öngörülmesinin objektif ve kabul edilebilir nedenlerinin
bulunduğu gözetildiğinde kuralla ulaşılmak istenen amaç bakımından kuralın
elverişli ve gerekli olduğu anlaşılmaktadır.
37. Öte yandan kuralla ulaşılmak istenen
amaç ile kişilere yüklenen külfet arasında makul bir dengenin de bulunması
zorunludur. Hukuk devletinde, bir kimsenin, başka bir kişinin hukuka aykırı
işlem ve eylemi nedeniyle uğradığı zararı o kişiden tazmin etmesini sağlayacak
hukuksal mekanizmaların oluşturulması gerekir. Haksız
yere dava açan veya dava açılmasına sebebiyet veren kişinin karşı tarafın
yaptığı masraflardan sorumlu tutulması suretiyle mali bir külfete katlanması,
yargılama masraflarının bu kişi üzerinde bırakılmasını gerektirmektedir. Başka
bir ifadeyle yargılama giderinin haksız çıkan taraftan tahsil edilmesi, davada
haklı çıkan tarafın o dava nedeniyle uğradığı zararın ortadan kaldırılmasını
sağlamaktadır (bazı farklarla birlikte bkz. AYM, E.2013/95, K.2014/176,
13/11/2014).
38. Haklı çıkan tarafın zararının giderilmesine yönelik
söz konusu amacın kişiye etkili yargısal koruma sağlanması açısından da önemli
olduğu açıktır. Yargılama sonunda haklılığı
tespit edilerek davayı kazanan tarafın hukuki yardım karşılığında katlandığı
masraflardan biri olan vekâlet ücretinin
-objektif ve makul bir ölçü esas alınarak belirlenen tutarının- aleyhine karar
verilen ve hukuken korunmayacak şekilde dava açılmasına sebebiyet veren
idare tarafından karşılanması doğaldır.
39. Dava değerinden bağımsız olarak
yargı mercilerince davalı idare veya devlet aleyhine yükletilecek vekâlet
ücretiyle ilgili olarak Tarifede öngörülen maktu ücretin makul ve kabul
edilebilir bir düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla kuralda Tarifedeki
maktu ücrete göre belirlenen vekâlet ücretiyle kamu yararını sağlama amacı
arasında makul dengenin kurulmadığı söylenemez.
40. Buna karşılık kural dava
değerinin yüksek olduğu yargılamalarda gerçek kişi veya özel hukuk tüzel
kişileri lehine karar verilmesi yönünden incelendiğinde vekâlet ücretinin
oransal hesaplama (nispi vekâlet ücreti) yerine Tarifede önceden belirlenmiş
maktu ücrete hükmedilmesi, gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi lehine daha
az vekâlet ücretinin takdir edilmesi sonucunu doğuracaktır.
41. Kuralın dava değerinin düşük
olduğu yargılamalarda idare veya devlet aleyhine karar verilmesi yönünden
incelendiği kısımda Anayasa’nın 2. maddesi çerçevesinde meşru amaç,
elverişlilik ve gereklilik ilkeleri kapsamında belirtilen gerekçeler burada da
geçerlidir.
42. Dava değerinden
bağımsız olarak açılan her davanın tarafları açısından belirli ölçülerde
ortalama bir maliyeti bulunmaktadır. Bunun yanı sıra konusu para veya parayla
değerlendirilebilse bile uyuşmazlığın niteliği gereği bazı davalarda yargılama
giderlerine hükmedilirken dava değerinden bağımsız değerlendirme yapılması
gerekebilir. Örneğin itiraz konusu kuralda olduğu gibi vergi ya da idari
davalar gibi devletin tek taraflı olarak yaptığı yüksek miktardaki vergilendirme
veya parasal nitelikteki cezai işlemlerine karşı açılan davalar ile ortaklığın
giderilmesi, ihtiyati haciz ya da tüketici mahkemelerinde görülen belirli
davalarda dava değeri dikkate alındığında ilgili taraf lehine veya aleyhine
yüksek oranlarda yargılama giderine hükmedilebileceği açıktır. Kanun koyucunun
söz konusu davaların bu niteliğini de dikkate alarak tarafların yüksek
miktarlarda vekâlet ücreti tehdidi altında kalmalarını önlemek amacıyla dava
değerinden bağımsız olarak bu konularda belli sınırlar öngörmesi doğal
karşılanabilir.
43. Özellikle davanın nitelik itibarıyla
karmaşık ve çözümünün zor olması hâlinde vekilin harcayacağı emek ve mesainin
fazla olacağı kuşkusuzdur. Dolayısıyla tarafların katlanacağı bu külfetin
avukatın hukuki yardımından etkili ve güvenceli bir şekilde yararlanması, bu
suretle etkili yargısal koruma sağlanması amacını zedelememesi ya da ortadan
kaldırmaması gerekir.
44. Tarifenin 1. maddesinin (3) numaralı
fıkrasında Tarifede belirlenen miktarlar altında vekâlet ücretinin
kararlaştırılamayacağı, Tarife hükümleri altında kararlaştırılan akdi vekâlet
ücretlerinin Tarifede belirlenen değerler üzerinden kararlaştırılmış olarak
kabul edileceği belirtilmiştir. Dolayısıyla tarafın avukatıyla yapacağı vekâlet
sözleşmesinde Tarifede belirlenen maktu vekâlet ücreti veya daha fazlasının
kararlaştırılması mümkündür. Bu bağlamda dava sonucunda taraf lehine Tarifede
belirlenen maktu ücret verilmesinin öngörülmesinin ilgili tarafın vekâlet
sözleşmesi nedeniyle uğradığı zarardan daha azına hükmedilmesi sonucunu
doğurabileceği açıktır.
45. Bununla birlikte dava sonucunda haklı çıkan gerçek
kişi veya özel hukuk tüzel kişisi ile avukatı arasında düzenlenen avukatlık
sözleşmelerinde avukatın emeği, çabası, işin önemi, niteliği ve davanın süresi
gibi ölçütlerle ücret belirlenebileceği, bu ücretin nesnel ve denetlenebilir
bir ölçütünün bulunmadığı kuşkusuzdur. Bu nedenle aynı mahiyette olsa dahi
davada haklı çıkan taraf ile vekili arasında düzenlenen avukatlık
sözleşmelerinin her birinde ücret farklı miktarlarda belirlenebilir.
Dolayısıyla dava sonucunda hükmedilecek vekâlet ücretinin tespitinde avukatlık
sözleşmelerinde belirlenen tutarın esas alınmasının farklı ve haksız
uygulamalara yol açabileceği açıktır. Bu durum, konusu ve sebebi birbiriyle
tamamen aynı olan davalarda farklı vekâlet ücretlerine hükmedilmesine, davada
haksız çıkan bazı kişilerin benzer durumdaki diğer kişilere nazaran yüksek
miktarlarda vekâlet ücreti verilmesine neden olabilir.
46. Davada haklı çıkan tarafın avukata ücret ödemesinden
kaynaklanan zararının giderilmesi amacıyla davanın değerinden bağımsız olarak
objektif ve kabul edilebilir miktarda maktu vekâlet ücreti belirlenmesi
mümkündür. Bu itibarla vergi davalarının niteliği dikkate alınarak kural
kapsamında yargı mercilerince taraf lehine verilecek vekâlet ücretinin maktu
olarak öngörülmesinin makul olduğu söylenebilir.
47. Bu itibarla kuralla vergi davalarında dava değerinden
bağımsız olarak yargılama gideri olan avukatlık ücretinin maktu olarak
öngörülmesi suretiyle gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisinin dava açmakla
karşılaşacağı külfetin öngörülebilir kılınmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Dolayısıyla kural kapsamında vergi davalarında davanın konusundan ve değerinden
bağımsız olarak dava sonucunda hükmedilecek vekâlet ücretinin maktu olarak
belirlenmesinin kuralla ulaşılmak istenen amaç bakımından ölçülü olmadığı
söylenemez.
48. Bunun yanında kural dava
değerinin yüksek olduğu yargılamalarda idare lehine karar verilmesi yönünden incelendiğinde
tarafların gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olduğu ya da bir tarafı
idare olan vergi davalarında lehine karar verilen idare için hükmedilecek
vekâlet ücretinin oransal hesaplama (nispi vekâlet ücreti) yerine Tarifede
önceden belirlenmiş maktu ücrete hükmedilmesi, idare lehine daha az vekâlet
ücretinin takdir edilmesi sonucunu doğuracaktır.
49. Kuralın dava değerinin düşük
olduğu yargılamalarda idare veya devlet aleyhine karar verilmesi yönünden
incelendiği kısımda Anayasa’nın 2. maddesi çerçevesinde meşru amaç ile
ölçülülük ilkeleri kapsamında belirtilen gerekçeler burada da geçerlidir.
50. Bu itibarla dava değerinden bağımsız olarak vergi davalarında idare lehine veya aleyhine hükmolunacak vekâlet ücretiyle ilgili olarak Tarifede öngörülen miktarın kabul edilebilir bir düzeyde olduğu gözetildiğinde kuralla korunmak istenen hukuki değerler ve kamu
yararını sağlama amacı arasında makul dengenin kurulduğu,
bu yönüyle kuralda hukuk
devleti ilkesine aykırı bir yön bulunmadığı gibi kuralla vergi davalarında
taraf olan gerçek veya özel hukuk tüzel kişilerin mahkemeye erişim haklarına
ölçüsüz bir sınırlama getirildiği söylenemez.
51. Açıklanan nedenlerle kural,
Anayasa’nın 2., 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kenan YAŞAR bu görüşe katılmamıştır.
Kuralın Anayasa’nın 35. maddesiyle
ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun
2/5/2001 tarihli ve 4667 sayılı Kanun’un 81. maddesiyle değiştirilen 168.
maddesinin ikinci fıkrasına 16/6/2009 tarihli ve 5904 sayılı Kanun’un 35.
maddesiyle eklenen ikinci cümlede yer alan “…avukatlık ücreti tutarı maktu
olarak belirlenir.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın
REDDİNE, Kenan YAŞAR’ın karşıoyu ve
OYÇOKLUĞUYLA 3/6/2025 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğu, 19/3/1969 tarihli ve 1136 sayılı Avukatlık
Kanunu’nun 168. maddesinin ikinci fıkrasına, 16/6/2009 tarihli ve 5904 sayılı
Kanun’un 35. maddesiyle eklenen ikinci cümlede yer alan “…avukatlık ücreti
tutarı maktu olarak belirlenir.” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına
karar vermiştir. Aşağıda açıklayacağım gerekçelerle çoğunluk kararına iştirak
edilmemiştir.
2. Başvuru kararında, düşük değerli davalarda maktu ücretin dava
değerine göre fahiş sonuçlar doğurabileceği, bunun yargı yoluna başvurma
üzerinde caydırıcı etki yaratacağı, Tarifenin 13. maddesinde öngörülen
sınırlayıcı hükme benzer bir düzenlemeye bu davalar bakımından olanak
tanınmadığı, kuralın bu yönüyle eksik olduğu ve dava değerinden fazla avukatlık
ücretine hükmedilmesinin mülkiyet hakkını zedelediği belirtilerek, kuralın
Anayasa’nın 2., 35. ve 36. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
3. İtiraz konusu kural, vergi, resim, harç ve benzeri mali
yükümlülüklere ilişkin davalar ile 6183 sayılı Kanun’dan doğan her türlü davada,
dava değeri ne olursa olsun avukatlık ücretinin maktu olarak belirlenmesini
emretmektedir.
4. Bu yönüyle kural, hâkim takdir yetkisini tamamen ortadan
kaldırmakta, dava değeri ile avukatlık ücreti arasındaki bağlantıyı koparmakta
ve özellikle küçük değerli davalarda mahkemeye erişimi aşırı derecede
zorlaştırıcı bir sonuç doğurmaktadır.
5. Çoğunluk gerekçesinde; düzenlemenin kanunilik şartını sağladığı,
mahkemeye erişim hakkını ihlal edecek düzeyde bir sınırlama getirmediği,
ölçülülük ilkesine aykırı olmadığı ve hukuk devleti ilkesini zedelemediği
sonucuna ulaşılmıştır.
6. Kanaatimizce bu değerlendirme, müdahalenin somut etkilerini ve
farklı sosyal kesimler üzerinde doğurduğu orantısız sonuçları yeterince dikkate
almamaktadır.
7. Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan mahkemeye
erişim hakkı, yalnızca teorik bir hak olmayıp, fiilen ve etkili biçimde
kullanılabilir olmalıdır.
8. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin yerleşik içtihatlarına göre
de mahkemeye erişim hakkı “pratik ve etkili” olmalı, “teorik ve yanıltıcı”
düzeyde kalmamalıdır (Airey v. Ireland, App. No. 6289/73).
9. Vergi uyuşmazlıklarının niteliği gereği bu tür davalar
çoğunlukla küçük esnaf, emekli ve bireysel vatandaş gibi mali gücü sınırlı
kişileri ilgilendirmektedir.
10. Bu grupların 1.000 TL gibi düşük değerli bir vergi davasında,
dava sonucunda karşı taraf lehine 30.000-40.000 TL düzeyinde vekâlet ücretiyle
karşılaşma riski, dava açma iradesini fiilen zedelemekte ve mahkemeye erişimi
caydırıcı hale getirmektedir.
11. Anayasa Mahkemesi’nin önceki kararlarında da vurgulandığı üzere:
“Mahkemeye erişim hakkını aşırı derecede zorlaştıran usul hükümleri, adil
yargılanma hakkını ihlal eder.” (AYM, E.2021/58, K.2024/14, 23/01/2024, § 40).
12. Bu bağlamda, itiraz konusu düzenleme, Anayasa’nın 36. maddesine
aykırıdır.
13. Anayasa’nın 13. maddesi gereğince temel haklara getirilen
sınırlamalar, demokratik toplum düzeninin gereklerine ve ölçülülük ilkesine
uygun olmalıdır.
14. Ölçülülük ilkesi kapsamında müdahalenin; meşru amaca hizmet edip
etmediği, elverişli ve gerekli olup olmadığı, orantılı olup olmadığı
incelenmelidir.
15. Vergi yargısında kötü niyetli davaların önlenmesi meşru bir
amaçtır. Ancak bu amaca ulaşmak için daha hafif ve dengeleyici araçlar
mevcuttur. Vekâlet ücretinin dava değerini aşamayacak şekilde düzenlenmesi, alt
ve üst sınır belirlenmesi gibi alternatif yöntemler mümkündür.
16. Somut düzenleme ise dava değerine tamamen bağımsız şekilde maktu
ücret öngörmekte ve küçük değerli davalarda bireyler üzerinde aşırı ekonomik
yük doğurmaktadır. Bu yönüyle gereklilik ve orantılılık testlerini
karşılamamaktadır.
17. Anayasa Mahkemesi’nin birçok kararında da belirtildiği üzere:
“Temel haklara getirilen sınırlamanın, birey üzerinde aşırı bir külfet
doğurmaması gerekir.”
18. Anayasa’nın 35. maddesi kapsamında herkesin mülkiyet hakkı
korunmuştur.
19. Mahkeme sonucunda karşı taraf lehine doğan yüksek miktarda
vekâlet ücreti ödeme yükümlülüğü, mülkiyet hakkına dolaylı ve orantısız
müdahale teşkil etmektedir.
20. Dava değerinin çok altında kalan küçük bir uyuşmazlıkta,
malvarlığına orantısız bir yükümlülüğün doğması hukuk devleti ilkesi ve
mülkiyet hakkı ile bağdaşmamaktadır.
21. Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan hukuk devleti ilkesinin bir
gereği de normların belirliliği ve öngörülebilirliğidir.
22. İtiraz konusu düzenlemede ise maktu vekâlet ücreti tarifesi her
yıl değişmekte, alt sınır ve üst sınır öngörülmemekte ve kişilerin hangi dava
değerinde ne düzeyde yükümlülükle karşılaşacağı öngörülemez hale gelmektedir.
Bu durum hukuk güvenliği ilkesine aykırı sonuçlar doğurmaktadır.
23. Somut kural, mutlak maktu zorunluluğu getirmekte ve hâkim takdir
yetkisini tamamen ortadan kaldırmaktadır.
24. Sonuç olarak; itiraz konusu kural, mahkemeye erişim hakkını
(Anayasa m. 36) aşırı derecede sınırlamakta, ölçülülük ilkesini (Anayasa m. 13)
ihlal etmekte, mülkiyet hakkına (Anayasa m. 35) dolaylı ve aşırı müdahale
teşkil etmekte ve hukuk devleti ve belirlilik ilkesine (Anayasa m. 2) aykırı
sonuçlar doğurmaktadır.
25. Bu nedenlerle, kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu ve iptal
edilmesi gerektiği kanaatiyle çoğunluk kararına iştirak edilmemiştir.