“Davacı idare tarafından mahkememizde açılan dava ile; dava
konusu …, …. taşınmazın …. metrekarelik kısmının kamulaştırılmasına karar
verildiğini, 2942 sayılı kanunun 8. maddesi uyarınca uzlaşma sağlanamadığını,
arazi vasfında olan taşınmazın bedelinin tespiti ile kayıt maliki adına
ödenmesi, taşınmazın kamulaştırılan kısmının davacı idare adına tesciline,
taşınmaz üzerinde bulunan takdiyatların kamulaştırma bedeline yansıtılmasına
karar verilmesi talep edilmiştir.
Davalı … adına sunulan cevap dilekçesinde davanın reddi talep
edilmektedir.
Dava, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10. maddesine dayalı kamulaştırma
bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın tesciline ilişkindir.
Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın 17/02/2021 günlü, 1131466 sayılı
işlemi ile Muğla ili, Bodrum ilçesi, …, arkeolojik sit alanı içinde bulunan
taşınmazın … m²lik kısmının kamulaştırılmasına karar verildiği görülmektedir.
Çekişmeye konu taşınmazın 4/16 hissesinin kamulaştırma işlemine
karşı idari yargıda dava açan … adına tapuda kayıtlı olduğu, bakiye hissenin
ise diğer davalılar adına paylı ve iştirak halinde tapuda kayıtlı olduğu
görülmektedir.
Mahkememizce mahallinde keşif yapılarak bilirkişi raporu
aldırılmış, rapora itirazlar üzerine yeni bir bilirkişi heyeti refakatiyle
keşif yapılarak yeniden rapor aldırılmış ve davacı tarafça kamulaştırma bedeli
dosyaya depo edilmiştir.
Diğer taraftan 14/09/2022 günlü, 6052 sayılı Cumhurbaşkanı
kararıyla taşınmazın acele olarak kamulaştırılmasına karar verildiği ve verilen
acele kamulaştırma kararına istinaden mahkememizin 2022/139 D. İş, 2023/51
Karar sayı ve 05/05/2023 tarihli karar ile dava konusu taşınmazın …
metrekarelik kısmına, davacı idare adına Kültür Ve Turizm Bakanlığı tarafından
Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi gereğince acele el konulmasına karar
verildiği görülmektedir.
Kamulaştırma İşlemine Karşı Açılan İdari Dava Süreci:
Dosyamız davalılarından … idari yargıda 17/02/2021 günlü
kamulaştırma işleminin iptaline yönelik dava açmıştır.
Muğla 2. İdare Mahkemesi 2022/1429 Esas, 2022/1400 Karar ve
10/11/2022 tarihli karar ile acele kamulaştırma kararının alınması sonucunda
taşınmazın kısmen kamulaştırılmasına ilişkin dava konusu işlemin iptali
istemiyle açılan davanın konusunun kalmadığı ve uyuşmazlığın esasının
incelenmesine olanak bulunmadığı gerekçesiyle davanın esası hakkında karar
verilmesine yer olmadığına karar vermiştir.
10/11/2022 tarihli kararın istinaf edilmesi üzerine İzmir Bölge
İdare Mahkemesi 3. İdari Dava Dairesi 2023/125 Esas, 2023/502 Karar sayı ve
21/03/2023 tarihli kararı ile acele kamulaştırma kararının alınmasının,
kamulaştırma işleminin iptali istemiyle açılan davanın esasının incelenmesine
engel teşkil etmeyeceği gerekçesiyle kararın kaldırılmasına karar vermiştir.
21/03/2023 tarihli kaldırma kararı sonrası dosyanın Muğla 2.
İdare Mahkemesi'nin 2023/857 Esasını aldığı ve yargılamasının devam ettiği,
22.06.2023 tarihli karar ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine karar
verildiği görülmektedir.
Anayasa'ya Aykırılığa İlişkin Mahkememiz Ara Kararı:
Mahkememizce 30.04.2024 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararı
aşağıdaki şekildedir: "Ayrıntılarına gerekçeli ara kararda yer verileceği
üzere; 4650 sayılı Yasa ile değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13.
fıkrasındaki "kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari
yargıda iptal davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin
durdurulması kararı verilmesi halinde mahkemece idari yargıda açılan dava
bekletici mesele kabul edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır" hükmü
ile aynı yasanın 14/son fıkrasındaki "Açılan davaların sonuçları dava
açmayanları etkilemez." hükmünün Anayasa'ya aykırılığı sebebiyle iptali
için 2709 sayılı Anayasa'nın 152. maddesi uyarınca Anayasa Mahkemesi'ne başvuru
yapılmasına"
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrasının Anayasa'ya
Aykırılığı Hususu:
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrası
"kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal
davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı
verilmesi halinde mahkemece idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul
edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır" şeklindedir.
2942 SK'nın 10.maddesi gereğince idari yargı mahkemelerince
yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde idari yargıda açılan dava
bekletici mesele yapılır.
Eldeki davada ise kamulaştırma kararının iptaline yönelik açılan
davada 22.06.2023 tarihli karar ile yürütmenin durdurulması isteminin reddine
karar verildiğinden, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrası dikkate
alınarak idari yargıda görülen davanın bekletici mesele yapılmaması
gerekmektedir.
Bir davanın görülmesi sırasında ortaya çıkan ve bu davanın
incelenebilmesi veya sonuçlandırılabilmesi için, mahkemenin görevi dışında
kalması sebebiyle, görevli yargılama makamınca çözümlenmesine kadar
beklenilmesi gereken sorunlara, bekletici sorun denir.
Usul hukukumuzda bekletici mesele 6100 sayılı HMK'nın 165. maddesinde
"Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine
yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen
veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın
kararına kadar yargılama bekletilebilir." şeklinde düzenleme altına
alınmıştır.
Maddede yazılı şartların gerçekleşip gerçekleşmediği hususunda
eş söyleyişle bekletici mesele yapılması hususunda mahkemeye takdir yetkisi
tanınmıştır.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrasındaki hükme
göre ise kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda açılan davada yürütmenin
durdurulması kararı verilmemesi halinde idari yargıda açılan dava bekletici
mesele yapılamayacaktır.
Dolayısıyla 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrasındaki
hüküm ile genel düzenleme olan 6100 sayılı HMK'nın 165. maddesindeki bekletici
mesele hususunda istisnai ve özel düzenleme getirildiği muhakkaktır.
Eldeki davanın geldiği aşama dikkate alındığında 2942 sayılı
Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrasının eldeki davada uygulanması gereken
yasa kuralı olduğu da sabittir.
2942 sayılı Kanun'un 10/8. fıkrasında; "Tescil hükmü kesin
olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır."
şeklinde düzenleme mevcut olup, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescili
istemiyle açılan davada verilecek olan tescil kararı kesin niteliktedir.
Bedel tespiti ve tescil davasında tescile ilişkin hüküm kesin
olduğundan taşınmazlar idare adına tescil edilecektir.
Eldeki davanın dayanağı olan 17/02/2021 günlü, 1131466 sayılı
kamulaştırma işleminin iptali istemiyle idari yargıda açılan dava derdest
olduğundan, mahkememizce idari yargıda açılan davadan önce karar verilmesi de
muhtemeldir.
17/02/2021 günlü 1131466 sayılı kamulaştırma işleminin iptali
istemiyle idari yargıda açılan dava sonucunda idari yargıda kamulaştırma
işleminin iptaline karar verilmesi ve söz konusu kararın da kesinleşmesi
halinde mahkememizce iş bu dosya üzerinden daha önce verilecek olan tescil
kararı yolsuz hale gelecektir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrası ile adli
yargının idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapmasının idari yargıda
yürütmenin durdurulması kararı verilmesine münhasır kılınması nedeniyle anılan
hükmün idari yargıdaki denetimin etkililiği yönünden yeterli bir güvence teşkil
ettiği söylenemeyecektir. Anılan hüküm, yürütmenin durdurulmasına ilişkin
taleplerin hızlı bir biçimde karara bağlanamadığı veya yürütmenin durdurulması
talebi reddedildiği halde esastan iptal kararı verildiği durumlarda
kamulaştırma bedelinin tespiti davasının kamulaştırma işleminin iptalinden önce
kesinleşmesi riskini tamamen bertaraf etmemektedir. Anayasa Mahkemesi Genel
Kurul'unun 2019/2890 Başvuru Nolu 25-10-2023 tarihli kararından.
Davacı idare adına oluşan yolsuz tescil nedeniyle, hak sahibinin
yolsuz tescile dayalı tapu iptal ve tescil davası açabileceği muhakkak olmakla
birlikte vatandaşın bahse konu davayı açmaya zorlanması mülkiyet hakkının
ihlaline sebebiyet verecektir.
Diğer taraftan 14/09/2022 günlü 6052 sayılı Cumhurbaşkanı
kararıyla taşınmazın acele olarak kamulaştırılmasına karar verildiği ve verilen
acele kamulaştırma kararına istinaden mahkememizin 2022/139 D. İş, 2023/51
Karar sayı ve 05/05/2023 tarihli karar ile dava konusu taşınmazın …
metrekarelik kısmına, davacı idare adına Kültür Ve Turizm Bakanlığı tarafından
Kamulaştırma Kanununun 27. maddesi gereğince acele el konulmasına karar
verildiği görülmektedir.
Davacı idarenin adına tescil kararı olmadan 05/05/2023 tarihli
karara istinaden kamulaştırmanın dayanağı olan kamu hizmetini ifa
edebileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Dosyadaki mevcut delil durumu dikkate
alındığında taşınmazın acele olarak kamulaştırılmasına ilişkin 14/09/2022 günlü
işleme karşı dava açılmadığı ve mahkememizce de davacı idare lehine 05/05/2023
tarihli acele koyma kararı verildiği görülmektedir.
Şu halde mevcut durum itibariyle davacı idarenin kamulaştırmaya
dayanak kamu hizmetini ifa etmesinde hukuken bir engel yoktur.
İdari yargıda kamulaştırma işleminin iptaline yönelik açılan
davanın sonucuna göre eldeki davada karar verilmesinde davacı idare aleyhine
yaratılacak bir dengesizlik de söz konusu olmayacaktır.
Şu aşamada idari yargıda görülen davanın sonucun beklenmesi halinde
adli yargıda karar tarihi ileriye bırakılmış olacağından davacı idarenin dava
tarihinden karar tarihine kadar hak sahibine ödeyeceği faiz ödemesinin
miktarında bir artış olabilecektir.
İdari yargıda görülen davanın sonucunun beklenmemesi halinde ise
hak sahibi mülkiyet hakkını kaybedeceğinden ve idari yargıdaki davanın hak
sahibi lehine sonuçlanması halinde de yolsuz tescil söz konusu olacağından ve
hak sahibi bu defa yolsuz tescile dayalı dava açmak zorunda bırakılacaktır.
Eldeki davada dosyaya ibraz olunan 01.12.2023 tarihli bilirkişi
raporunda göre taşınmazın kamulaştırma bedeli 47.217.818,77 TL olduğu tespit ve
mütalaa edilmiştir. (Bahse konu bedel üzerinden karar verileceği hususunda
mahkememizce şu aşamada değerlendirmede bulunulmamış olup, raporda tespit
edilen bedele atıf yapılmıştır. Bundan sonra yapılacak olan değerlendirmeler de
sadece atıf niteliğinde olup davanın esasına yönelik nihai takdir ve
değerlendirmenin mahkememize ait olduğuna dikkat çekilmiştir.)
İdari yargıda dava açan … hissesine düşen kamulaştırma bedeli
01.12.2023 tarihli bilirkişi raporuna göre 11.804,454,70 TL'dir.
Hak sahibinin yolsuz tescile dayalı dava açması halinde
11.804,454,70 TL bedeli faiziyle birlikte idareye iade etmesi gerekmekte olup,
kamulaştırma bedelinin fazla olması da dikkate alındığında hak sahibinin bu
külfete katlanmasını beklemek ölçüsüz bir uygulama olacaktır.
Diğer taraftan hak sahibinin ileride açabileceği yolsuz tescile
dayalı davadan sonuç alamama riski de bulunmaktadır. Uygulamada kamulaştırma
sonucu idareye geçen taşınmazların kamulaştırma amacı dışında kullanıldığı ve
tasarruf edildiği uygulamalarıyla karşılaşılmakta olup (Somut olayda böylesi
bir durumun varlığına dikkat çekilmemekle birlikte uygulamada karşılaşılan
durumlara atıf yapılmıştır) taşınmazın üçüncü şahsa geçmesi durumunda davacının
ileri de açabileceği yolsuz tescile dayalı davadan sonuç alamama riski ortaya
çıkacaktır.
Diğer taraftan eldeki davada kısmi kamulaştırma talep edilmiş
olup, gerek acele el koyma dosyasına gerekse de eldeki dava dosyasına sunulan
üç farklı bilirkişi raporunda da taşınmaz tarımsal arazi vasfında olduğu
değerlendirilmiştir. Taşınmaz tapuda da tarla vasfı ile kayıtlıdır.
Kısmen kamulaştırma sonucu idare adına tescile hükmedilirken
taşınmazın kamulaştırılan kısmının ifraz edilmesi gerekmektedir. Eş söyleyişle
hak sahibine ait taşınmazın ikiye bölünmesi gerekmektedir. Hak sahibi ileride
yolsuz tescile dayalı olarak açacağı davayı kazansa da ifraz olunan taşınmazın
tevhidini yapamayacaktır. Taşınmazın dosyaya ibraz olunan bilirkişi
raporlarında yazılı özellikleri dikkate alındığında taşınmaz bütünlüğünün
korunması hak sahibi açısından önemli bir durumdur. Zira taşınmaz turizmin
yoğun olduğu bölgede ve koyda denize sıfır konumlu olup, taşınmazın deniz ile olan
sınırının kamulaştırmaya konu edildiği görülmektedir. 01.12.2023 tarihli
bilirkişi raporunda taşınmazın özelliklerine nazaran %1000 objektif değer
artışı uygulanması mütalaa edilmiştir. Dolayısıyla taşınmazın ifraz edilmemesi
hak sahibinin ekonomik menfaati açısından son derece önemlidir. Hak sahibinin
ekonomik menfaati ise mülkiyet hakkının konusunu oluşturmaktadır. Yine
taşınmazın ifrazı halinde taşınmazın gerek arta kalan kısmında gerekse de
kamulaştırılan kısmında değer kaybı oluşabilecektir.
Diğer taraftan Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrasının hali
hazırda eldeki dosyada uygulanması durumunda adli yargı ve idari yargıda
çelişkili uygulamalar-çelişkili değerlendirmeler yapılacabileceği de
muhakkaktır. Adli ve idari yargıdaki davalar farklı türden davalar olsa da her
iki davanın dayanağının 17/02/2021 günlü kamulaştırma işlemi olduğu, 17/02/2021
günlü kamulaştırma işleminin idari yargıda hukuka aykırı kabul edilmesi halinde
mahkememizce idari yargıda hukuka aykırılığı tespit edilerek iptaline karar
verilen işleme dayalı olarak daha önceden karar verilebilecektir. Netice olarak
kamulaştırma işlemi adli yargıda hukuka uygun kabul edilerek karara esas
alınırken, idari yargıda ise hukuka aykırılığı tespit edilerek iptaline karar
verilebilecektir.
Kaldı ki, idari yargıda idari işlemin hukuka aykırılığı tespit
edilerek iptaline karar verilmesi halinde idari işlem kendiliğinden ortadan
kalkar. İdari işlemin idari yargıda iptali ile birlikte hukuktaki varlığı son
bulur. İdari yargıda, iptal edilen işlemin hiç yapılmamış sayılması ilkesi
geçerlidir. İdari yargı tarafından verilen iptal kararları objektif nitelikte
olup, kesin hüküm otoritesine sahiptir. İdari yargıda, iptal kararlarının
genellik ifade etmesi ilkesi geçerlidir. İptal kararlarının bu niteliği gereği
dava açmamış olan kişiler de iptal kararının sonuçlarından faydalanır. İdari
yargı tarafından hukuka aykırılığı tespit edilerek iptal edilen idari işleme
dayalı olarak adli yargıda karar verilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla
Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrası adli ve idari yargıda çelişkili uygulama
ve değerlendirme yapılmasına sebebiyet verebilecektir.
Oysaki 6100 sayılı HMK'nın 165. maddesindeki bekletici mesele
kuralının uygulanması çelişkili uygulama ve değerlendir yapılmasını önleyecektir.
Vatandaş hakkında, çelişkili uygulamaya-çelişkili
değerlendirmeye dayalı karar almaya zorlayan bir sistemde hukuki güvenlik
ilkesi ihlal edilmiş olacak, hukuk devleti ilkesi zedelenecek, yargıya olan
güven azalacaktır.
Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan güveni
sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı hukuki işlem yönünden farklı
yargı kollarından farklı kararlar-farklı uygulamalar çıkmasını önleyecek
düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, adil yargılanma hakkının
gereğidir.
Sorunun çözümünün vatandaşın çelişkili uygulama ve
değerlendirmeye dayalı karar almaya zorlayan bir sistem ile değil de,
kamulaştırma ya da acele kamulaştırma işlemlerine idari yargıda dava açılması
halinde idari yargıda açılan davanın hızlı bir şekilde karara bağlanmasıyla
çözülebileceğine ve yine adli yargıdaki kamulaştırma bedel tespit ve tescil
davalarının kamulaştırma işleminin kesinleşmesinden sonra açılması gibi
hususlar dikkate alınarak ve bu yönlü yasal düzenlemeler yapılmak suretiyle
çözüme kavuşturulabileceğine dikkat çekilmiştir.
Kamulaştırma yoluyla mülkiyet hakkına ağır bir şekilde müdahale
edilen hak sahibinin hukuki durumuna nazaran idari yargıda görülen davanın
sonucun beklenmesi sonucu davacı idarenin hak sahibine ödeyeceği faiz
ödemesinin miktarındaki artışa katlanması gerekir.
Anayasa'nın Mülkiyet hakkı başlıklı 35. maddesi; "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz." şeklindedir.
Anayasa'nın Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması 13. maddesi;
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz." şeklindedir.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Farklı yargı kollarında yer alan mahkemelerin verdiği kararların
birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Zira her bir yargı kolunda derece mahkemeleri, önlerine gelen uyuşmazlığı kendi
açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı hukuki değerlendirme
ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Buna mukabil bazı durumlarda da aynı
somut olaya ilişkin hususlar yönünden farklı yargı kollarından farklı kararlar
çıkması hukuki uyuşmazlığın çözümü noktasında tereddütlere sebep olabilmekte,
hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesini zedeleyebilmektedir. Bu gibi durumlarda
mahkemeler, diğer yargı kolunda görülen uyuşmazlığı bekletici mesele
yapabilmekte; buradan çıkan sonucu referans alarak çelişkili kararların ortaya
çıkmasına engel olabilmektedir ( Anayasa Mahkemesi, …, § 53).
Anayasa’nın “Cumhuriyetin nitelikleri” kenar başlıklı 2.
maddesinin birinci fıkrası şöyledir: "Türkiye Cumhuriyeti, toplumun
huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı,
Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan,
demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir."
Anayasa’nın 2. maddesinde belirtilen hukuk devleti; eylem ve
işlemleri hukuka uygun, insan haklarına saygılı, bu hak ve özgürlükleri koruyup
güçlendiren, her alanda adil bir hukuk düzeni kurup bunu geliştirerek sürdüren,
hukuki güvenliği sağlayan, Anayasa’ya aykırı durum ve tutumlardan kaçınan,
hukuk kurallarıyla kendini bağlı sayan ve yargı denetimine açık olan devlettir.
Kişilerin hukuki güvenliğini sağlamayı amaçlayan hukuki güvenlik
ilkesi hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar. Belirlilik
ilkesi ise yasal düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır ve
uygulanabilir olmasını, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı
koruyucu önlem içermesini ifade etmektedir (AYM, E.2013/39, K.2013/65,
22/5/2013).
Eldeki davanın dayanağı kamulaştırma işleminin iptaline yönelik
idari yargıda açılan davanın derdest olması ve yürütmenin durdurulması
isteminin reddine karar verilmiş olması nedeniyle 2942 sayılı yasanın 10/13. fıkrasındaki
adli yargının idari yargıdaki davayı bekletici mesele yapmasının idari yargıda
yürütmenin durdurulması kararı verilmesine münhasır kılınmasına yönelik hükmün
eldeki davada uygulanması halinde; kamulaştırmanın iptalini talep eden davalı
yönünden yolsuz tescil riskini doğuracağı, yolsuz tescil sonrası yolsuz tescile
dayalı tapu iptal ve tescile yönelik dava açmak zorunda kalacak olan hak
sahibinin yargılama gideri yapma ve yüklü miktarda faiziyle birlikte para
iadesi külfetinde bırakılacağı, yolsuz tescile dayalı olarak açacağı davadan da
sonuç alamama riskinin de bulunduğu, kısmen kamulaştırmaya konu taşınmazın
ifrazının zorunlu olması ve daha sonradan da tevhit edilemeyecek olması
sonrasında bu yönlü ekonomik zarara uğrayabileceği, kamulaştırma sonucu ifraz
edilecek taşınmazın gerek arta kalan kısmında gerekse de kamulaştırılan
kısmında değer kaybı oluşabileceğinden vatandaşın Anayasa'nın 35. maddesindeki
mülkiyet hakkının ihlal edilebileceği, 2942 sayılı yasanın 10/13. fıkrasındaki
düzenleme sonucu davalının mülkiyet hakkına yapılan müdahalenin Anayasa'nın 13.
maddesindeki ölçülülük ilkesine aykırı olduğu, diğer taraftan yasadaki
düzenlemenin adli ve idari yargıda çelişkili uygulama ve değerlendir
yapılmasına sebebiyet vereceğinden hukuki güvenliği ve dolayısıyla hukuk
devleti ilkesini zedeleyeceği, vatandaşın adil yargılanma hakkının ihlal
edeceği anlaşılmakla,
Sözü edilen düzenleme Anayasa'nın 13. maddesindeki ölçülülük
ilkesine, 35. maddesindeki mülkiyet hakkına, 36. maddesindeki adil yargılanma
hakkına aykırıdır.
2942 Sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 14/son fıkrasının Anayasa'ya
Aykırılığı Hususu:
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun dava hakkı başlıklı 14.
maddesi; "Kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10. madde
gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat
yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan
tarihinden itibaren otuz gün içinde, kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda
iptal ve maddi hatalara karşı da adli yargıda düzeltim davası açılabilir.
İdari yargıda açılan davalar öncelikle görülür.
İştirak halinde veya müşterek mülkiyette, paydaşların tek başına
dava hakları vardır.
...
Açılan davaların sonuçları dava açmayanları etkilemez.."
şeklindedir.
Eldeki davada ise çekişmeye konu taşınmazın 4/16 hissesinin
kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda dava açan … adına tapuda kayıtlı
olduğu, idari yargıda dava açan paydaş dışında taşınmazda 13 hissedar daha
bulunduğu görülmektedir.
2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun dava hakkı başlıklı 14/son
fıkrasının eldeki davada uygulanması durumunda idari yargıda kamulaştırma
işleminin iptaline yönelik olası karardan dava açmayan 13 hissedar
faydalanamayacaktır.
Oysaki, idari yargıda idari işlemin iptal edilmesi ile birlikte
başkaca hiç bir işlem yapmaya gerek kalmaksızın idari işlem kendiliğinden
ortadan kalkar. İdari işlemin idari yargıda iptali ile birlikte hukuktaki
varlığı son bulur. İdari yargıda, iptal edilen işlemin hiç yapılmamış sayılması
ilkesi geçerlidir. İdari yargı tarafından verilen iptal kararları objektif
nitelikte olup, kesin hüküm otoritesine sahiptir. İdari yargıda, iptal
kararlarının genellik ifade etmesi ilkesi geçerlidir. İptal kararlarının bu
niteliği gereği dava açmamış olan kişiler de iptal kararının sonuçlarından
faydalanır. İdari yargı tarafından hukuka aykırılığı tespit edilerek iptal
edilen idari işleme dayalı olarak adli yargıda karar verilmesi mümkün değildir.
Eldeki davada ise idari yargıda iptal davasına konu edilen işlem
17/02/2021 tarih ve 1131466 sayılı kamulaştırma işlemi olup tek bir idari işlem
söz konusudur. Tek olan bu idari işlem birden fazla kişinin hukukunu
etkilemektedir. İdari işlemin tek olması ile tek olan idari işlemin birden
fazla kişinin hak ve hukukunu etkilemesi farklı kavramlardır.
Dolayısıyla idari yargıda eldeki kamulaştırma davasının dayanağı
olan 17/02/2021 tarih ve 1131466 sayılı kamulaştırma işleminin iptaline karar
verildiğinde artık bu işlem kendiliğinden ortadan kalkacaktır. İdari yargıdaki;
iptal kararlarının genellik ifade etmesi ilkesi, İptal edilen işlemin hiç
yapılmamış sayılması ilkesi, iptal kararlarının objektif nitelikte oluşu, kesin
hüküm otoritesine sahip oluşu nedeniyle de idari yargıda verilen iptal
kararından menfaati etkilen herkes faydalanacaktır.
İdari yargı yönünden hiç yapılmamış sayılan idari işlemin adli
yargı açısından varlığını sürdürdüğünü kabul edilmesi ile çelişkili uygulama ve
değerlendirme yapılmış olacaktır.
Anayasa'ya aykırılığı tartışılan Kamulaştırma Kanunu'nun 14/son
fıkrasına göre idari yargı yönünden hiç yapılmamış sayılan idari işlemin adli
yargı açısından varlığını sürdürdüğünü kabul etmek gerekecektir. Bu şekilde de
çelişkili uygulama ve değerlendirme yapılmış olacaktır. Dolayısıyla Kamulaştırma
Kanunu'nun 14/son fıkrası adli ve idari yargıda çelişkili uygulama ve
değerlendirme yapılmasına sebebiyet veren bir düzenlemedir.
Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin
birinci fıkrası şöyledir: “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.”
Hukukun üstünlüğü ilkesi gereği yargı sistemine olan güveni
sağlamak ve korumakla yükümlü olan devlet, aynı hukuki işlem yönünden farklı
yargı kollarından farklı kararlar-farklı uygulamalar çıkmasını önleyecek
düzenlemeler yapmakla yükümlüdür. Bu yükümlülük, adil yargılanma hakkının
gereğidir.
Farklı yargı kollarında yer alan mahkemelerin verdiği kararların
birbirleri yönünden mutlak surette bağlayıcı olduğunu söylemek mümkün değildir.
Zira her bir yargı kolunda derece mahkemeleri, önlerine gelen uyuşmazlığı kendi
açılarından ele almakta; ilgili mevzuat kapsamında farklı hukuki değerlendirme
ve nitelendirmelere tabi tutmaktadır. Buna mukabil bazı durumlarda da aynı
somut olaya ilişkin hususlar yönünden farklı yargı kollarından farklı kararlar
çıkması hukuki uyuşmazlığın çözümü noktasında tereddütlere sebep olabilmekte,
hukuki güvenlik ve belirlilik ilkesini zedeleyebilmektedir. Bu gibi durumlarda
mahkemeler, diğer yargı kolunda görülen uyuşmazlığı bekletici mesele
yapabilmekte; buradan çıkan sonucu referans alarak çelişkili kararların ortaya
çıkmasına engel olabilmektedir ( Anayasa Mahkemesi, …, § 53).
Anayasa'nın Mülkiyet hakkı başlıklı 35. maddesi; "Herkes,
mülkiyet ve miras haklarına sahiptir.
Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir.
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz." şeklindedir.
Anayasa'nın Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması 13. maddesi;
"Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın
ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum
düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı
olamaz." şeklindedir.
Yukarıda ifade edildiği üzere idari yargıda verilen kamulaştırma
işleminin iptal kararı ile birlikte kamulaştırma işlemi kendiliğinden ortadan
kalkacağından bedel tespit ve tescil davasında verilecek olan tescil kararı ise
yolsuz hale gelecektir. Zira idari yargıdaki iptal kararı ile birlikte
kamulaştırma işlemi hukuken ortadan kalkmıştır. Anayasa'ya aykırılığı
tartışılan Kamulaştırma Kanunu'nun 14/son fıkrası yolsuz tescil riski doğuracak
karar verilmesinin yasal dayanağı olup söz konusu düzenleme Anayasanın 35. maddesindeki
mülkiyet hakkına aykırı olduğu gibi, söz konusu kural ile vatandaşın mülkiyet
hakkına yönelik getirilen kısıtlama ölçülülük ilkesine aykırılık
oluşturmaktadır. Diğer taraftan söz konusu düzenlemenin uygulanması adli ve
idari yargıda çelişkili uygulama ve değerlendir yapılmasına sebebiyet
vereceğinden hukuki güvenliği ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesini
zedeleyeceği, vatandaşın adil yargılanma hakkının ihlal edeceği muhakkaktır.
Kamulaştırma Kanunu'nun 14/son fıkrası Anayasa'nın 35. maddesindeki
mülkiyet hakkına,13. maddesindeki ölçülülük ilkesine ve 36. maddesindeki adil
yargılanma hakkına aykırıdır.
TALEP: 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu'nun 10/13. fıkrasındaki
"kamulaştırma işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal
davası açılması ve idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı
verilmesi halinde mahkemece idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul
edilerek bunun sonucuna göre işlem yapılır" hükmünün Anayasa'nın 13, 35 ve
36. maddelerine, aynı yasanın 14/son fıkrasındaki "Açılan davaların
sonuçları dava açmayanları etkilemez." hükmünün Anayasa'nın 13, 35 ve 36. maddelerine
aykırı olduğundan iptaline karar verilmesi arz olunur.”