“2709 Sayılı Anayasamızın 5. maddesi; "Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.
" hükmünü içermektedir.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 161/2 fıkrasında zina ile ilgili olarak davaya hakkı olan eşin öğrenmesinden başlayarak 6 ay ve her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkının düşmesinden bahsettiği, bu 5 yıllık sürenin Anayasaya aykırı olduğu, nitekim sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin adalet ilkeleri ile bağdaşmayacak surette yasa hükmü tesis etmemesi gerekmektedir. Oysa ki; belirtilen yasa hükmü Anayasa'ya aykırı olup zina nedeni ile dava açmak isteyen davacı eşin kendisinden kaynaklanmayan bir durum karşısında diğer bir tabirle diğer eşin zina yaptığını bilebilecek bir durumda olmamasına rağmen yapılan yasal düzenleme ile bu dava açma hakkı elinden alınmaktadır. Mevcut düzenleme yani "Her halde 5 yıl ibaresi" Anayasa'ya aykırıdır.
2709 Sayılı Anayasamızın 10. maddesi; Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.
(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz.
Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz.
Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar."
Anayasamızın 10. maddesi açısından yapılan değerlendirmede de; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 161/2 fıkrasında belirtilen "Her halde 5 yıl" ibaresi Anayasamızın mezkur maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Şöyle ki; taraflar kanun önünde eşittirler. Bu eşitliği sağlayan kanunların işlevidir. Zina yapan eşin 5 yıl sınırı ile tabi tutulduğunda ödüllendirilmesi söz konusu olup bunu öğrenen eşin zina eyleminden sonra 5 yıllık zamanın geçmesinden dolayı dava hakkının elinden alındığı, bu durumda taraflar arasında ki eşitliğin yapılan kanun düzenlemesi ile zina yapan eş açısından avantajlı duruma getirildiği, dolayısı ile 5 yılı geçen sürede zina yapan eşin başka bir tabirle ödüllendirildiği, bu durumun ise Anayasamızın 10. maddesinde düzenlenen eşitlik ilkesine aykırı olduğu anlaşılmakla, Anayasamızın bu maddesi açısından da 4721 Sayılı TMK. 161/2 fıkradaki "Her halde zina eyleminden itibaren beş yıl geçmekle dava hakkı düşer." bölümünün aykırı olduğu bu nedenle Anayasa Mahkemesince iptali gerekmektedir.
2709 Sayılı Anayasamızın 13. maddesi; Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz."
4721 Sayılı TMK. 161/2 fıkrada düzenlenen "Her halde zina eyleminden itibaren beş yıl geçmekle dava hakkı düşer." bölümü Anayasamızın 13. maddesinde düzenlenen ve temel bir hak olan boşanma davası açma hakkının haksız bir şekilde sınırlanması nedeni ile Anayasamızın mezkur maddesine aykırılık teşkil etmektedir. Yasaların, Anayasanın sözüne, ruhuna ve demokratik toplum düzenine aykırı olamayacağı, aynı zamanda ölçülülük ilkesine de karşı düzenleme yapılamayacağı malumdur. Bu anayasal ilkelere rağmen ölçülülük ilkesine aykırı olarak zina işleyen eşe karşı dava açmak isteyen diğer eşin bu hakkı süre sınırlaması nedeni ile elinden alınmaktadır. Yukarıda da belirtildiği üzere zina eden eşe karşı 5 yıl geçmesinden sonra zinaya dayalı olarak dava açılamamaktadır. Bu yasa düzenlemesi demokratik toplum düzenine aykırı bir düzenleme olup, çirkin bir eylem olan ve aile hukukunda ağır kusurlardan sayılan bu nedenle TMK. 174/2 fıkrada düzenlenen manevi tazminat isteminde mağdur edilen eş lehine yüksek tazminata da hak sağlayan bu zina eylemi karşısında kabahatli eşi ödüllendirir bir düzenlemedir. Bu nedenle toplumumuzda kabul gören bir davranış asla değildir. Bu yasal düzenleme aynı zamanda izah olunduğu üzere dava açma hakkının sınırlandırılarak anayasanın söz ve ruhuna da yine aykırılık teşkil etmektedir. Bu nedenle bu maddeye dayanılarak da Anayasa Mahkemesince iptali gerekmektedir.
2709 Sayılı Anayasamızın 20. maddesi; Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz. (Mülga üçüncü cümle: 3/10/2001-4709/5 md.)
(Değişik fıkra: 3/10/2001-4709/5 md.) Millî güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlâkın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması sebeplerinden biri veya birkaçına bağlı olarak, usulüne göre verilmiş hâkim kararı olmadıkça; yine bu sebeplere bağlı olarak gecikmesinde sakınca bulunan hallerde de kanunla yetkili kılınmış merciin yazılı emri bulunmadıkça; kimsenin üstü, özel kâğıtları ve eşyası aranamaz ve bunlara el konulamaz. Yetkili merciin kararı yirmidört saat içinde görevli hâkimin onayına sunulur. Hâkim, kararını el koymadan itibaren kırksekiz saat içinde açıklar; aksi halde, el koyma kendiliğinden kalkar.
(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/2 md.) Herkes, kendisiyle ilgili kişisel verilerin korunmasını isteme hakkına sahiptir. Bu hak; kişinin kendisiyle ilgili kişisel veriler hakkında bilgilendirilme, bu verilere erişme, bunların düzeltilmesini veya silinmesini talep etme ve amaçları doğrultusunda kullanılıp kullanılmadığını öğrenmeyi de kapsar. Kişisel veriler, ancak kanunda öngörülen hallerde veya kişinin açık rızasıyla işlenebilir. Kişisel verilerin korunmasına ilişkin esas ve usuller kanunla düzenlenir."
4721 Sayılı TMK'nın 161/2 fıkrasında düzenlenen zina eyleminin "Her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer." şeklindeki fıkra düzenlemesi Anayasamızın 20./1 Maddesinde düzenlenen "Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz." şeklindeki düzenlemeye de aykırılık içermektedir. Yapılan 5 yıllık dava açma sınırlamasının özel ve aile hayatının davacı eş tarafından dilediği gibi düzenlenip yaşayabilmesi açısından sınır koyduğu ve bu düzenlemenin mezkur Anayasadaki maddeye aykırı olduğu anlaşılmaktadır.
Zina eylemine dayanarak beş yıl sonra dava açılamaması ya da açılan davanın beş yıllık süreden dolayı ret ile sonuçlanmasının davacı mağdur eşin "özel hayat ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile doğrudan ilgili olduğu" ve bu iki hayata zarar verdiği açıktır. Nitekim TMK. 291/2 fıkradaki "Her halde doğumdan başlayarak beş yıl" ibaresinin iptali ile ilgili 10/10/2013 tarih ve 2013/62 esas - 2013/115 karar sayılı kararı ile (RG Tarih - Sayı : 10/12/2013 - 28847) kararında da aynı şekilde Anayasamızın 20. maddesine aykırılıktan bahisle iptal kararları vermiştir.
Belirtilen Anayasa Mahkemesinin önceki kararları da değerlendirilerek; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 161/2 fıkrada belirtilen "Her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer." şeklindeki fıkra düzenlemesinin iptali gerekmektedir.
2709 Sayılı Anayasamızın 36. maddesi; Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.
Hiçbir mahkeme, görev ve yetkisi içindeki davaya bakmaktan kaçınamaz.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 161/2 fıkrada düzenlenen "Her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer." şeklindeki yasa kuralı mağdur olan ve aldatılan davacı eşin yargı mercileri önünde davacı olma hakkını kısıtlar bir düzenleme getirmiştir. Bu nedenle Anayasamızın 36/1 fıkrasına da aykırılık teşkil etmektedir. Davacının dava açma hakkının bu şekilde bir yasal düzenleme ile kısıtlanması hukuk devleti ile kabul edilebilir bir durum değildir. Adil yargılanma hakkı ile de ilgili olarak Anayasamızın mezkur düzenlemesine aykırılık teşkil etmektedir. Kanun koyucu 4721 Sayılı TMK'nın 161/2 fıkrasında belirtilen yasa kuralı ile taraflar arasındaki adil yargılanma düzenini bozmuş, zina eden eş lehine bir uygulama getirmiştir. Hukuk düzeni içerisinde bu yasa metninin kabul edilmesi mümkün değildir. Belirtilen sebeplerde de Anayasamızın 36/1 fıkrasına aykırılık teşkil etmektedir.
2709 Sayılı Anayasamızın 40. maddesi; Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlal edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkanının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/16 md.) Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır.
Kişinin, Resmî görevliler tarafından vaki haksız işlemler sonucu uğradığı zarar da, kanuna göre, Devletçe tazmin edilir. Devletin sorumlu olan ilgili görevliye rücu hakkı saklıdır.
4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 161/2 fıkrada düzenlenen "Her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer." şeklindeki yasa kuralı Anayasamızın 40/1 fıkrasına aykırılık teşkil etmektedir.
Yasa koyucunun yaptığı düzenlemelerle tarafların haklarını arayabilmelerinde yani davacı ve davalı olabilmelerinde kolaylık ve imkan sağlaması gerekmektedir. İhdas edilen her yasa kuralının bu Anayasal zorunluluğa uygun olarak hukuk sahnesine çıkması gerekmektedir. Bu zorunluluk temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal edildiğini iddia eden kişilerin herhangi bir sınırlamaya tabi olmadan hukuk mekanizmalarına başvurarak haklarını sağlamalarına kolaylık göstermelidir.
Anayasamızın 40/1 maddesinde yapılan düzenleme ayrıca etkili başvurma hakkı ile ilgilidir. Yürürlüğe giren yasaların Türk Vatandaşlarının etkili başvuru haklarını zedeleyecek düzenlemeler içermemesi gerekir. Diğer bir tabirle; yapılan yasal düzenlemelerin tarafların makul şekilde etkili bir biçimde haklarına erişip ulaşmalarına yardımcı olması gerekmekte olup belirtilen hususlar etkili başvuru hakkı ile yakından ilgilidir.
Sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin her bir yasa kuralının bu etkin başvuru hakkını zedelememesi gerekmekte olup ihdas edilen hukuk kurallarının özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini sağlayıp, bu temel hakları ihlal olduğunda etkin bir şekilde herhangi bir süre sınırına tabi olmaksızın mağdur olan davacının haklarına ulaşmasını kolaylaştırmalıdır. 4721 Sayılı TMK'nın 161/2 fıkrasında düzenlenen "Her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer." şeklindeki yasa kuralı ise davacının iradesi dışında gerçekleşen haberi bile olmadan belli süre sınırına tabi tutulan dava açma ve kazanma hakkının bu şekilde engellenmesi 40. maddesinde düzenlenen etkin olarak yargı mercilerine başvurma hakkını da engellemektedir.
Yukarıda açıklandığı üzere 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununun 161/2 fıkrasında düzenlenen "Her halde zina eyleminin üzerinden 5 yıl geçmekle dava hakkı düşer." şeklindeki yasa kuralı Anayasamızın yukarıda açıklanan maddelerine kesin olarak aykırılık teşkil ettiğinden iptali gerekmekte olup, mahkememiz bu hususun takdirini itiraz yolu ile Anayasa Mahkemesi Sayın Başkan, Sayın Üyelerinin ve Sayın Raportörün bilgilerine arz etmektedir.”
ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/83
Karar Sayısı : 2024/227
Karar Tarihi : 25/12/2024
R.G.Tarih-Sayı : 18/3/2025-32845
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Ankara 18. Aile Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinin ikinci fıkrasının “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.” bölümünün Anayasa’nın 5., 10., 13., 20., 36. ve 40. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Boşanma davasında itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN KANUN HÜKMÜ
Kanun’un itiraz konusu kuralın da yer aldığı 161. maddesi şöyledir:
“I. Zina
Madde 161- Eşlerden biri zina ederse, diğer eş boşanma davası açabilir.
Davaya hakkı olan eşin boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.
Affeden tarafın dava hakkı yoktur.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Basri BAĞCI, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR Yılmaz AKÇİL ve Ömer ÇINAR’ın katılımlarıyla 9/5/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle sınırlama sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve mahkemenin görev kapsamına giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikteki kurallardır.
3. 4721 sayılı Kanun’un 161. maddesinin ikinci fıkrasında davaya hakkı olan eşin, boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay ve her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkının düşeceği öngörülmüştür. İtiraz yoluna başvuran Mahkeme, anılan fıkranın “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.” bölümünün iptalini talep etmiştir.
4. İtiraz konusu kuralda yer alan “…geçmekle dava hakkı düşer.” ibaresi “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl...” ibaresinin yanı sıra itiraz konusu olmayan “…boşanma sebebini öğrenmesinden başlayarak altı ay…” ibaresi bakımından da geçerli, ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla kuralın esasına ilişkin incelemenin kuralda yer alan “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılması gerekir.
5. Açıklanan nedenle 22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinin ikinci fıkrasının “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl geçmekle dava hakkı düşer.” bölümünün esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin anılan bölümde yer alan “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
6. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Elif ÇELİKDEMİR ANKITCI tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
7. Konusunu evlilik dışı cinsel ilişkinin oluşturduğu zina, öğretide de kabul edildiği üzere evlilik bağının eşlere yüklediği cinsel bağlılığın ihlali olarak tanımlanabilir (AYM, E.1996/15, K.1996/34, 23/9/1996). 4721 sayılı Kanun’un 161. maddesinin birinci fıkrasında eşlerden birinin zina etmesi durumunda diğer eşin boşanma davası açabileceği belirtilmiştir.
8. Anılan Kanun’da boşanma nedenleri mutlak ve nispi olarak düzenlenmiştir. Buna göre mutlak boşanma sebeplerinin varlığının ortaya konulması hâlinde yargı makamlarınca boşanmaya hükmedilir. Buna karşın nispi boşanma sebeplerinin varlığı tek başına evliliğin sona ermesi için yeterli görülmemekte, ayrıca ortak hayatın çekilmez olduğunun taraflarca ispatlanması gerekmektedir. Kanun’a göre mutlak boşanma nedenleri; zina, hayata kast, pek kötü veya onur kırıcı davranış, terk, anlaşmalı boşanma ve eylemli ayrılıktır.
9. Zina eylemi, sadakat yükümlülüğünün ihlal edilmesinin özel bir biçimi olarak mutlak boşanma nedenleri kapsamında öngörülmüştür. Buna göre zina eyleminin ispatlanması hâlinde hâkim tarafından başkaca bir araştırma yapılmaksızın boşanmaya karar verilecektir. Başka bir ifadeyle zinanın varlığının ortaya konulması hâlinde hâkimin boşanma kararı vermeme yönünde bir takdir yetkisi bulunmamaktadır.
10. Anılan maddenin ikinci fıkrasında zina sebebine dayalı olarak boşanma davası açma süreleri düzenlenmiştir. Söz konusu fıkrada zinanın öğrenilmesinden itibaren altı ay ve her hâlde zina eyleminden itibaren beş yıl içinde boşanma davası açılmadığı takdirde bu boşanma sebebine dayalı olarak dava açma hakkının düşeceği hükme bağlanmıştır. Fıkrada yer alan “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl…” ibaresi itiraz konusu kuralı oluşturmaktadır. Bu itibarla kurala göre zina eyleminden itibaren beş yıl içinde dava açılmazsa bu sebebe dayanılarak dava açılamayacaktır.
11. Anılan sürenin hak düşürücü nitelikte olması sebebiyle taraflarca ileri sürülmese de bu süre hâkim tarafından resen gözetilir. Tek eylemden ibaret olan zinada süre, eylemin gerçekleşmesinden itibaren başlarken devam eden eylemlerden oluşan zinada bu süre son eylem tarihinden itibaren işlemeye başlamaktadır.
B. İtirazın Gerekçesi
12. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralın eşin zinayı bilebilecek durumda olmamasına rağmen beş yıl geçtikten sonra öğrenmesi hâlinde zina nedeniyle boşanma davası açma imkânını engellediği, kuralla eşler arasındaki eşitliğin zina yapan eş lehine bozulduğu, zina eyleminin evliliğin ağır kusurlarından sayılması nedeniyle diğer eşe daha yüksek tazminat hakkı tanınmasına rağmen bu tazminat hakkının beş yılla sınırlandığı, kişinin beş yıl geçtikten sonra haberdar olduğu zinaya dayanarak dava açma imkânının ortadan kaldırılmasının etkili başvuru hakkını ihlal ettiği belirtilerek kuralın Anayasa’nın 5., 10., 13., 20., 36. ve 40. maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
13. Anayasa’nın “Özel hayatın gizliliği” başlıklı 20. maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, özel hayatına ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkına sahiptir. Özel hayatın ve aile hayatının gizliliğine dokunulamaz.” denilmiştir.
14. Anılan maddenin gerekçesinde de belirtildiği üzere özel hayata ve aile hayatına saygı gösterilmesini isteme hakkı bir yönüyle özel hayatın gizliliğinin korunmasını, başkalarının gözleri önüne serilmemesini, bir başka ifadeyle kişinin özel hayatında yaşananların yalnız kendisi veya kendisinin bilmesini istediği kimseler tarafından bilinmesini isteme hakkını korurken diğer yönüyle resmî makamların özel hayata müdahale edememesi yani kişinin ferdî ve aile hayatını kendi anladığı gibi düzenleyip yaşayabilmesi hakkını güvence altına almaktadır (AYM, E.2020/64, K.2020/70, 12/11/2020, § 10; E.2022/105, K.2023/54, 22/3/2023, § 16; E.2023/116, K.2024/56, 22/2/2024, § 14).
15. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru alanında verdiği kararlarda sıkça vurgulandığı üzere özel hayat kavramı eksiksiz bir tanımı bulunmayan geniş bir kavramdır. Bu kapsamda korunan hukuki değer esasen kişisel bağımsızlıktır. Özel hayata saygı hakkının kapsamının belirlenmesinde bireyin kişiliğini geliştirmesi ve gerçekleştirmesi kavramı temel alınmaktadır. Anılan hak; herkesin istenmeyen bütün müdahalelerden uzak, kendine özel bir ortamda yaşama hakkına sahip olduğuna işaret etmekle birlikte kişiliğin serbestçe geliştirilmesiyle uyumlu birçok hukuki menfaati de içermektedir (Serap Tortuk [1. B.], B. No: 2013/9660, 21/1/2015, §§ 31-36; Bülent Polat [G.K.], B. No: 2013/7666,10/12/2015, §§ 61-63; Tevfik Türkmen [GK], B. No: 2013/9704, 3/3/2016, §§ 50-52; Ata Türkeri [1. B.], B. No: 2013/6057, 16/12/2015, §§ 30-32).
16. Evlilik birliğinin kurulmasının yanı sıra sona erdirilmesi de özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkıyla doğrudan ilgilidir (AYM, E.2023/116, K.2024/56, 22/2/2024, § 17). Evlilik birliği eşler arasında sadakat esasına dayanmakta olup bu yükümlülüğün eşlerden biri tarafından ihlal edilmesi hâlinde diğer eşin bu birliği sona erdirmek istemesi özel hayatın bir unsuru olan kişisel özerkliğin bir gereğidir. Zinanın eşler arasındaki sadakat yükümlülüğünü ihlal eden bir davranış olduğu açıktır. Dolayısıyla bir kimsenin zina eden eşle olan evlilik birliğini ortadan kaldırma imkânına sahip olması özel hayata saygı hakkı kapsamında ona sağlanması gereken güvenceler arasındadır.
17. Kural uyarınca zina sebebine dayanarak boşanma davası açma hakkı olan eşin zina eyleminden itibaren beş yıl içinde dava açması gerekmektedir.
18. Anayasa’nın 40. maddesinin birinci fıkrasında “Anayasa ile tanınmış hak ve hürriyetleri ihlâl edilen herkes, yetkili makama geciktirilmeden başvurma imkânının sağlanmasını isteme hakkına sahiptir.” denilmiştir. Anılan hükme göre kişilerin yargı makamları ile idari makamlar önünde haklarını arayabilmelerine kolaylık ve imkân sağlanması anayasal bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, temel hak ve özgürlüğü ihlal edilen ya da ihlal edildiğini iddia eden kişilerin ilgili yargı veya idari merciler nezdinde şikâyetlerini dile getirmesi hususunda devlete gerekli ve yeterli mekanizmaları oluşturarak uygun koşulları sağlama yükümlülüğü getirmektedir (AYM, E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 16).
19. Bu çerçevede Anayasa’nın anılan maddesinde güvence altına alınan etkili başvuru hakkı, anayasal bir hakkının ihlal edildiğini ileri süren herkese hakkın niteliğine uygun olarak iddialarını inceletebileceği makul, erişilebilir, etkili, ihlalin gerçekleşmesini veya sürmesini engellemeye ya da sonuçlarını ortadan kaldırmaya elverişli idari ve yargısal yollara başvuruda bulunabilme imkânının sağlanmasını teminat altına almaktadır (AYM, E.2019/102, K.2019/99, 25/12/2019, § 17).
20. Boşanma davası açmak isteyen eşinin zina eylemini öğrenip öğrenmemesinden bağımsız olarak beş yıl içinde dava açmadığı takdirde bu sebebe dayalı olarak dava açma hakkının düşeceğini öngören kural, kişinin özel hayatına saygı hakkı bağlamında boşanma hakkıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkıyla ilgilidir.
21. Temel haklarla ilgili bir başvuru yolu öngörülmüşse etkili başvuru hakkı, bu yolun erişilebilirliğini de güvence altına almaktadır. Bu itibarla dava açma koşullarından biri olan dava açma süresi temel haklarla ilgili olarak öngörülen başvuru yolunun erişilebilirliği ile ilgilidir. Zina yapan eşe karşı diğer eş, eylemi öğrendiği tarihten itibaren altı ay ve itiraz konusu kural gereğince eylemin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl içinde dava açmalıdır.
22. Eşlerin zina eylemini öğrendiği tarihten itibaren altı ay içinde dava açma hakları bulunmaktadır. Evlilik birliğini temelden sarsıcı niteliği bulunan bu ağır kusurun diğer eş tarafından affedilmesi hâlinde 4721 sayılı Kanun’un 161. maddesinin üçüncü fıkrasına göre artık bunun boşanma sebebi olarak ileri sürülmesi mümkün değildir. Dolayısıyla kanun koyucu bu kusurun evlilik birliğinin ortadan kaldırılmasına dayanak alınmasını, aleyhine zina eylemi gerçekleştirilen eşin iradesine bırakmış olup bu iradeyi eylemin öğrenilmesinden itibaren altı ay içinde ortaya koymasını beklemektedir.
23. Zinanın gerçekleşme tarihinden itibaren bu sebebe dayalı olarak boşanma davası açılabilmesi için kuralla azami bir süre öngörülmüştür. Kurala göre eylemin gerçekleşmesinden itibaren beş yıl geçmekle zina sebebine dayalı olarak boşanma davası açılamamaktadır. Böylece eşe, diğer eşin zina eylemini öğrenmemesi veya öğrenebilecek durumda olmaması hâlinde dahi beş yıl önceki eyleme dayalı olarak dava açma hakkı tanınmamıştır. Bu itibarla kuralla, kanun koyucunun kusurlu eşin evlilik hayatı boyunca süresiz biçimde mutlak bir boşanma tehdidiyle karşı karşıya kalmasının önüne geçmeyi amaçladığı anlaşılmaktadır.
24. Bu bağlamda kuralla dava açma süresinin zina eylemini gerçekleştiren eş lehine beş yılla sınırlandırılmasının diğer eş bakımından boşanma hakkı bağlamında özel hayatıyla bağlantılı olarak etkili başvuru hakkına etkisi değerlendirilmelidir. Aleyhine zina eylemi gerçekleştirilen eşin bu eylemi beş yıl içinde öğrenmesiyle bu sebebe dayalı olarak boşanma davası açabileceği açıktır.
25. Öte yandan beş yıl içinde eylemin öğrenilmemesi hâlinde bu sebeple boşanma davası açılamaması, kusuru olmayan eşin evliliğin sonlandırılması amacıyla yargı mercilerine başvuru yapamaması sonucunu doğurmamaktadır. Başka bir ifadeyle zina eyleminin üzerinden beş yıl geçtikten sonra zinayı öğrenen eşin anılan Kanun’da düzenlenen diğer boşanma sebeplerine ve bu kapsamda evlilik birliğinin temelinden sarsılması sebebine dayanarak boşanma davası açmasına, açtığı bu davada eşinin beş yıl önceki zina eylemini güven sarsıcı davranış olarak ileri sürmesine engel bir düzenleme bulunmamaktadır.
26. Nitekim Kanun’un 166. maddesinin birinci ve ikinci fıkralarında düzenlenen evlilik birliğinin temelinden sarsılmasına dayalı boşanma davaları, daha az kusurlu olan eş tarafından herhangi bir süreye tabi olmaksızın evlilik süresi boyunca açılabilmektedir. Bu yargılamada mahkeme, tarafların kusurlarının ağırlığını değerlendirerek bir sonuca varmaktadır.
27. Bir nispi boşanma sebebi olan evlilik birliğinin temelden sarsılması sebebine dayalı olarak açılacak boşanma davasında -bir mutlak boşanma sebebi olan zina sebebine dayalı olarak açılan boşanma davasından farklı olarak- davacı ayrıca ortak hayatın çekilmez hâle geldiğini ispatlama yükümlülüğü altında bulunsa da davacıya bu şekilde bir ispat külfeti yüklenmesi boşanma davasının başarıya ulaşma şansını ortadan kaldırmadığı gibi ciddi bir biçimde azalttığı da söylenemez. Dolayısıyla beş yıldan önce gerçekleşen zina eylemlerinin bir nispi boşanma sebebi olarak kabul edilmesi ve nispi boşanma sebebi olarak dava konusu edilebilmesi sadakatsizliğe uğrayan eşin evlilik birliğini sonlandırılabilmesi hakkı bağlamında ona sağlanan yargısal başvuru imkânını etkisiz kılmamaktadır.
28. Yine Kanun’un 174. maddesinde boşanma nedeniyle manevi tazminat hakkı düzenlenmiştir. Anılan maddeye göre boşanmaya sebep olan olaylar yüzünden kişilik hakkı saldırıya uğrayan taraf, kusurlu olan diğer taraftan manevi tazminat talep edebilir. Zinayı beş yıl geçtikten sonra öğrenen eş, bu kusurlu davranışı nedeniyle eşi aleyhine boşanma davası açabileceği gibi açılan davada bu sebeple tazminat talebinde de bulunabilecektir.
29. Bu itibarla zina mutlak boşanma sebebine dayalı boşanma davalarının azami süreyle sınırlandırılmasını öngören kuralın, kusurlu olmayan eşin evliliğini sonlandırabilmesine ilişkin başvuru yolunun erişilebilirliğini ve etkililiğini zedelemediği sonucuna ulaşılmıştır.
30. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 20. ve 40. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 5. ve 36. maddelerine de aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 20. ve 40. maddeleri kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 5. ve 36. maddeleri yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
Kuralın Anayasa’nın 10. ve 13. maddeleriyle ilgisi görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
22/11/2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 161. maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…her hâlde zina eyleminin üzerinden beş yıl…” ibaresinin Anayasa’ya aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE 25/12/2024 tarihinde OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
Basri BAĞCI
Üye
Engin YILDIRIM
Rıdvan GÜLEÇ
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
Yıldız SEFERİNOĞLU
Selahaddin MENTEŞ
İrfan FİDAN
Kenan YAŞAR
Muhterem İNCE
Yılmaz AKÇİL
Ömer ÇINAR
Metin KIRATLI