anayasa mahkemesi kararı
Esas Sayısı : 2024/79
Karar Sayısı : 2024/182
Karar Tarihi : 5/11/2024
R.G. Tarih – Sayı : 20/1/2025
- 32788
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Sarayköy Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: 4/11/1983
tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun;
A. 27. maddesine
19/4/2018 tarihli ve 7139 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen ikinci
fıkranın ikinci cümlesinin,
B. 24/4/2001
tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen 31. maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinin,
Anayasa’nın 13., 35. ve 36. maddelerine aykırılığı ileri
sürülerek iptallerine karar verilmesi talebidir.
OLAY: Acele
kamulaştırma kararı üzerine açılan bedel tespiti ve tescil davasında itiraz
konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE
İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükümleri
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
1. 27.
maddesi şöyledir:
“Acele kamulaştırma
Madde 27 – 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanununun
uygulanmasında yurt savunması ihtiyacına veya aceleliğine Cumhurbaşkanınca
karar alınacak hallerde veya özel kanunlarla öngörülen olağanüstü durumlarda
gerekli olan taşınmaz malların kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki
işlemler sonradan tamamlanmak üzere ilgili idarenin istemi ile mahkemece yedi
gün içinde o taşınmaz malın (Değişik ibare: 24/4/2001 - 4650/15 md.) 10 uncu
madde esasları dairesinde ve 15 inci madde uyarınca seçilecek bilirkişilerce
tespit edilecek değeri, idare tarafından mal sahibi adına (Değişik ibare:
24/4/2001 - 4650/15 md.) 10 uncu maddeye göre yapılacak davetiye ve ilanda
belirtilen bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el konulabilir.
(Ek fıkra:
19/4/2018-7139/29 md.) Mahkemece verilen taşınmaz mala el koyma kararı tapu
müdürlüğüne bildirilir. Taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya
temlikinin yapılamayacağı hükmü tapu
kütüğüne şerh edilir. El koyma
kararından sonra taşınmaz mal 20 nci madde uyarınca boşaltılır.
Bu Kanunun 3
üncü maddesinin 2 nci fıkrasında belirtilen hallerde yapılacak
kamulaştırmalarda yatırılacak miktar, ödenecek ilk taksit bedelidir.”
2. 31.
maddesi şöyledir:
“Yasak işler ve
eylemler
Madde 31 – (Değişik: 24/4/2001 - 4650/18 md.)
Aşağıda yazılı işler ve eylemler yasaktır.
a) 15 inci madde uyarınca oluşturulan bilirkişilerin,
kendilerine mahkemece takdir edilen ücret dışında herhangi bir suretle çıkar
sağlamaları,
b) Mahkemece 10 uncu madde uyarınca yapılan tebligat,
davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmaz malın başkasına devir ve ferağ veya
temliki.
c) Dava giderlerinin avukat veya dava vekilleri veya
onlar adına hareket edenler tarafından kabullenilmesi.
d) Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının
nakden veya başka bir şekilde, avukat veya dava vekili veya onlar adına hareket
edenler tarafından mal sahibine önceden ödenmesi.
e) Kamulaştırma bedelinin tamamının veya bir kısmının
avukat veya dava vekili veya onlar adına hareket edenlere ait olacağının
kararlaştırılması.
f) Yukarıda yazılı bentlerde yasaklanan fiillerin avukat
veya dava vekillerince bizzat veya aracı ile mal sahibine teklif edilmesi veya
bunlara yardımcı olunması.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
Kanun’un 10. maddesi şöyledir:
“Kamulaştırma bedelinin mahkemece tespiti ve taşınmaz malın
idare adına tescili
Madde 10 – (Değişik: 24/4/2001 - 4650/5 md.)
Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması halinde
idare, 7 nci maddeye göre topladığı bilgi ve belgelerle 8 inci madde uyarınca
yaptırmış olduğu bedel tespiti ve bu husustaki diğer bilgi ve belgeleri bir
dilekçeye ekleyerek taşınmaz malın bulunduğu yer asliye hukuk mahkemesine
müracaat eder ve taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu bedelin,
peşin veya kamulaştırma 3 üncü maddenin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise
taksitle ödenmesi karşılığında, idare adına tesciline karar verilmesini ister.
Mahkeme, idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz
gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve idare tarafından
verilen belgelerin birer örneği de eklenerek taşınmaz malın malikine meşruhatlı
davetiye ile veya idarece yapılan araştırmalar sonucunda adresleri
bulunamayanlara, 11.2.1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu’nun 28 inci
maddesi gereğince ilan yoluyla tebligat suretiyle bildirerek duruşmaya
katılmaya çağırır. Duruşma günü idareye de tebliğ olunur.
Mahkemece malike doğrudan çıkarılacak meşruhatlı
davetiyede veya ilan yolu ile yapılacak tebligatta;
a) Kamulaştırılacak taşınmaz malın tapuda kayıtlı
bulunduğu yer, mevkii, pafta, ada, parsel numarası, vasfı, yüzölçümü.
b) Malik veya maliklerin ad ve soyadları,
c) Kamulaştırmayı yapan idarenin adı,
d) 14 üncü maddede öngörülen süre içerisinde, tebligat
veya ilan tarihinden itibaren kamulaştırma işlemine idari yargıda iptal veya
adli yargıda maddi hatalara karşı düzeltim davası açabilecekleri,
e) Açılacak davalarda husumetin kime yöneltileceği,
f) 14 üncü maddede öngörülen süre içerisinde,
kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açanların, dava
açtıklarını ve yürütmenin durdurulması kararı aldıklarını belgelendirmedikleri
takdirde, kamulaştırma işleminin kesinleşeceği ve mahkemece tespit edilen
kamulaştırma bedeli üzerinden taşınmaz malın kamulaştırma yapan idare adına
tescil edileceği,
g) Mahkemece tespit edilen kamulaştırma bedelinin hak
sahibi adına hangi bankaya yatırılacağı,
h) Konuya ve taşınmaz malın değerine ilişkin tüm savunma
ve delilleri, tebliğ tarihinden itibaren on gün içinde mahkemeye yazılı olarak
bildirmeleri gerektiği,
Belirtilir.
Mahkemece, kamulaştırılacak taşınmaz malın bulunduğu
yerde çıkan bir gazete ve bir internet haber sitesi ile Türkiye genelinde
yayımlanan gazetelerin birisinde kamulaştırmanın ve belgelerin özeti en az
birer defa yayımlanır.
Mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hakim,
taşınmaz malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet eder. Tarafların
bedelde anlaşması halinde hakim, taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma
bedeli olarak kabul eder ve sekizinci fıkranın ikinci ve devamı cümleleri
uyarınca işlem yapar.
Mahkemece yapılan duruşmada tarafların bedelde
anlaşamamaları halinde hakim, en geç on gün içinde keşif ve otuz gün sonrası
için de duruşma günü tayin ederek, 15 inci maddede sayılan bilirkişiler
marifetiyle ve tüm ilgililerin huzurunda taşınmaz malın değerini tespit için
mahallinde keşif yapar. Yapılacak keşifte, taşınmaz malın bulunduğu yerin bağlı
olduğu köy veya mahalle muhtarının da hazır bulunması amacıyla, muhtara da
davetiye çıkartılır ve keşifte hazır bulunması temin edilerek, muhtarın beyanı
da alınır.
Bilirkişiler, taraflar ve diğer ilgililerin beyanını da
dikkate alarak, 11 inci maddedeki esaslar doğrultusunda taşınmaz malın değerini
belirten raporlarını onbeş gün içinde mahkemeye verirler. Mahkeme bu raporu,
duruşma günü beklenmeksizin taraflara tebliğ eder. Yapılacak duruşmaya hakim,
taraflar veya vekillerini ve bilirkişileri çağırır. Bu duruşmada tarafların
bilirkişi raporlarına varsa itirazları dinlenir ve bilirkişilerin bu itirazlara
karşı beyanları alınır.
(Değişik sekizinci
fıkra: 19/4/2018-7139/26 md.) Tarafların bedelde anlaşamamaları halinde
gerektiğinde hâkim tarafından onbeş gün içinde sonuçlandırılmak üzere yeni bir
bilirkişi kurulu tayin edilir ve hâkim, tarafların ve bilirkişilerin rapor veya
raporları ile beyanlarından yararlanarak adil ve hakkaniyete uygun bir
kamulaştırma bedeli tespit eder. Mahkemece tespit edilen bu bedel, taşınmaz
mal, kaynak veya irtifak hakkının kamulaştırılma bedelidir. Tarafların
anlaşması halinde kamulaştırma bedeli olarak anlaşılan miktar peşin ve nakit
olarak, hak sahibi adına bankaya yatırılır. Tarafların anlaşamaması halinde
hâkim tarafından kamulaştırma bedeli olarak tespit edilen bedelin (…) mahkemece
belirlenecek banka hesabına yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz
edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Kamulaştırma bu Kanunun 3 üncü
maddesinin ikinci fıkrasına göre yapılmış ise ilk taksitin yine peşin ve nakit
olarak hak sahibi adına, hak sahibi tespit edilememiş ise ileride ortaya çıkacak
hak sahibine verilmek üzere 10 uncu maddeye göre mahkemece yapılacak davetiye
ve ilanda belirtilen bankaya yatırılması ve yatırıldığına dair makbuzun ibraz
edilmesi için idareye onbeş gün süre verilir. Gereken hallerde bu süre bir
defaya mahsus olmak üzere mahkemece uzatılabilir. İdarece, kamulaştırma
bedelinin hak sahibi adına yatırıldığına, hâkim tarafından kamulaştırma bedeli
olarak tespit edilen bedelin (…) veya hak sahibinin tespit edilemediği
durumlarda ise ileride ortaya çıkacak hak sahibine verilmek üzere bloke
edildiğine dair makbuzun ibrazı halinde mahkemece, taşınmaz malın idare adına
tesciline ve kamulaştırma bedelinin hak sahibine ödenmesine karar verilir ve bu
karar, tapu dairesine ve paranın yatırıldığı bankaya bildirilir. Tescil hükmü kesin
olup, tarafların bedele ilişkin istinaf veya temyiz hakları saklıdır. İstinaf
veya temyiz incelemesi sonucunda kesinleşen kamulaştırma bedeli, hak sahibine
peşin ve nakit olarak ödenen tutardan daha az olması durumunda aradaki fark
ilgilisinden talep edilir. İdare tarafından hak sahibi adına yapılan ödeme
tarihi ile geri ödemeye ilişkin yazının ilgilisine tebliğ edildiği tarih
arasındaki süre için faiz alınmaz.
(Ek fıkra:
11/4/2013-6459/6 md.) (İptal fıkra: Anayasa Mahkemesinin 5/4/2023 tarihli ve E:
2022/83, K: 2023/69 sayılı Kararı ile.) (…)
Bu maddede öngörülen işlemler, mahkemenin davetine
uymayanlar olduğu takdirde ilgilinin yokluğunda yapılır.
Hak sahibinin tespit edilemediği durumlarda mahkemece,
kamulaştırma bedelinin üçer aylık vadeli hesaba dönüştürülerek nemalandırılması
amacıyla gerekli tedbirler alınır.
Kamulaştırılması yapılan taşınmaz mal, tahsis edildiği
kamu hizmeti itibariyle sicile kaydı gerekmeyen bir niteliğe dönüşmüş ise,
istek halinde mahkemece sicil kaydının terkinine karar verilir.
Bu tescil ve terkin işlemi sırasında mal sahiplerinin bu
taşınmaz mal nedeniyle vergi ilişkisi aranmaz. Ancak, tapu dairesi durumu
ilgili vergi dairesine bildirir.
14 üncü maddede belirtilen süre içinde, kamulaştırma
işlemine karşı hak sahipleri tarafından idari yargıda iptal davası açılması ve
idari yargı mahkemelerince de yürütmenin durdurulması kararı verilmesi halinde
mahkemece, idari yargıda açılan dava bekletici mesele kabul edilerek bunun
sonucuna göre işlem yapılır.
Kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal veya
maddi hatalara karşı adli mahkemelerde açılacak düzeltim davalarında hangi
idareye husumet yöneltileceğinin davetiye ve ilanda açıkça belirtilmemiş veya
yanlış gösterilmiş olması nedeniyle davada husumet yanlış yöneltilmiş ise,
gerçek hasma tebligat yapılmak suretiyle davaya devam olunur.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri
uyarınca Kadir ÖZKAYA, Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Rıdvan GÜLEÇ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN,
Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in katılımlarıyla 4/4/2024 tarihinde
yapılan ilk inceleme toplantısında dosyada eksiklik bulunmadığından işin
esasının incelenmesine OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
2. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör
Ömer MENCİK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu ve
ilgili görülen kanun hükümleri, dayanılan Anayasa kuralları ve bunların
gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği
görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
3. Anayasa’nın
46. maddesi uyarınca devlet ve kamu tüzel kişileri, kamu yararının gerektirdiği
hâllerde -gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla- özel mülkiyette bulunan
taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını kanunla gösterilen esas ve usullere
göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir.
4. Kamulaştırmanın
usul ve esasları 2942 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir. Anılan Kanun uyarınca
kamulaştırma yapılabilmesi için ödenek temini, kamu yararı kararının alınması
ve kamulaştırılacak taşınmazın belirlenmesi süreçlerinden sonra yetkili idare
tarafından kamulaştırmaya karar verilmesi gerekmektedir. Kamulaştırma kararı,
özel mülkiyette bulunan taşınmazın kamu mülkiyetine geçmesiyle sonuçlanan
kamulaştırma sürecinin kurucu unsurunu oluşturmaktadır. Yetkili idare
tarafından hukuka uygun bir şekilde verilen bir kamulaştırma kararı bulunmadan
kamulaştırmanın sonraki aşamalarına geçilmesi mümkün değildir.
5. İdare, kamulaştırma kararı aldıktan sonra Kanun’un 7.
maddesinin üçüncü fıkrasının birinci cümlesi gereğince kamulaştırmanın tapu siciline şerh verilmesini tapu idaresine
bildirecektir. Anılan fıkranın üçüncü cümlesinde bu şerhin süreli olduğu
öngörülmüştür. Anılan cümleye göre idare tarafından şerh tarihinden itibaren
altı ay içinde kamulaştırılacak taşınmaza ilişkin 10. maddeye göre kamulaştırma
bedelinin tespitiyle idare adına tescili isteğinde bulunulduğuna dair
mahkemeden alınacak belge tapu idaresine ibraz edilmediği takdirde bu şerh tapu
idaresince resen sicilden silinecektir.
6. İdarenin söz konusu işlemleri yaptıktan sonra 8. maddeye göre tapuda kayıtlı olan taşınmaz mallar
hakkında yapacağı kamulaştırmalarda satın alma usulünü öncelikle uygulaması
gerekmektedir. Kamulaştırmanın satın alma usulü ile yapılamaması hâlinde ise
idare 10. maddenin birinci fıkrasına göre taşınmazın bulunduğu yer asliye hukuk
mahkemesine başvurarak taşınmaz malın kamulaştırma bedelinin tespitiyle, bu
bedelin peşin veya kamulaştırmanın 3. maddenin ikinci fıkrasına göre yapılması
hâlinde taksitle ödenmesi karşılığında idare adına tesciline karar verilmesini
isteyecektir.
7. 10. madde gereğince açılan dava sonucunda asliye hukuk
mahkemesi, kamulaştırma
bedelini tespit edecek ve taşınmazın idare adına tesciline karar verecektir. 25.
maddenin birinci fıkrasına göre mülkiyetin idareye geçmesi bu karar ile
olacaktır. Dolayısıyla olağan kamulaştırma usulünde idarenin kamulaştırılan
taşınmaza el koyma yetkisi bu kararla mümkün olacaktır.
8. Bazı
istisnai hâllerde bu usul ve esasların tamamlanmasından önce özel mülkiyet
altındaki taşınmazların idare tarafından bir an evvel kullanılması ihtiyacı
ortaya çıkabilmektedir. Söz konusu ihtiyaca binaen 27. maddeyle idareye özel
mülkiyete konu taşınmazları acele kamulaştırma yoluyla normal bir kamulaştırma
sürecindeki işlemler tamamlanmadan hukuka uygun bir şekilde kullanma imkânı
tanınmıştır (AYM, E.2012/87, K.2014/41,
27/2/2014).
9. Acele kamulaştırma, kamulaştırma işlemlerinin
neticelenmesini beklemeden kamulaştırılan taşınmaza el koyma imkânı tanıyan
olağanüstü bir kamulaştırma usulüdür. Söz konusu usul ile kamulaştırma
sürecinin neticelenmesinin beklenmesi kamu hizmetlerinin yürütülmesinde ciddi
aksamalara yol açmadan idarenin hemen ihtiyaç duyduğu taşınmazın
kamulaştırılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda 27. maddenin birinci fıkrasına
göre aciliyetine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hâllerde gerekli olan
taşınmazın kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan
tamamlanmak üzere idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz
malın kanunda belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit edilecek değeri idare
tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el
konulabilecektir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510,
18/10/2017, §§ 31, 32).
10. Acele kamulaştırma usulü, olağan kamulaştırmada malik
lehine getirilen usule ilişkin güvenceleri bertaraf etmemekte; yalnızca bu
usullerin işletilmesinden önce idareye, kamulaştırılacak taşınmaza el koyma
imkânı tanımaktadır. Taşınmaza el konulduktan sonra idare tarafından öncelikle
satın alma yolunun işletilmesi, bunun mümkün olamaması durumunda ise asliye
hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davasının açılması gerekmektedir. Bu
davada belirlenecek bedelin elkoyma istemiyle açılan davada belirlenen bedelden
yüksek olması durumunda aradaki fark idare tarafından malike, düşük olması
durumunda ise malik tarafından idareye ödenir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri,
§ 33).
11. Bu itibarla acele
kamulaştırma usulünde, yedi gün içinde mahkemece verilen taşınmaza el koyma
kararı taşınmazın mülkiyetinin idareye geçmesi
sonucunu doğurmadığı gibi yedi günlük sürede mahkemece belirlenen
taşınmaz değeri de nihai kamulaştırma bedeli niteliği taşımamaktadır.
Dolayısıyla acele kamulaştırma usulünde elkoyma kararı ile taşınmaz değerinin
tespiti geçici niteliktedir.
12. Acele kamulaştırma kararının geçici niteliği
nedeniyle idare, kamulaştırma sürecini tamamlamak zorundadır. Sürecin
tamamlanması ise idarenin makul süre içinde öncelikle taşınmazı satın almayı
denemesi, bunun mümkün olmaması hâlinde ise asliye hukuk mahkemesinde bedel
tespiti ve tescil davası açması ile mümkün olmaktadır.
13. Kanun’da anılan işlemlerin ne kadar sürede
tamamlanması gerektiğine dair bir düzenleme yer almamaktadır. Ancak bu süre uygulamada altı ay olarak kabul edilmektedir. Bu
sürede bedel tespiti ve tescil davasının açılmaması
durumunda ise acele kamulaştırmanın kamulaştırmasız el atmaya dönüşeceği, taşınmaz
malikinin bu sebebe dayalı tazminat davası açma hakkının doğacağı kabul
edilmektedir (diğerleri arasından bkz. Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2008/8776, K.2008/13436, 30/10/2008;
E.2011/7489, K. 2011/16045, 12/10/2011).
B. Anlam ve Kapsam
14. 2942 sayılı Kanun’un 31. maddesinde kamulaştırma
sürecindeki yasak işler ve eylemler düzenlenmiştir. Anılan maddenin birinci
fıkrasının itiraz konusu (b) bendinde mahkemece söz konusu Kanun’un 10. maddesi
uyarınca yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmazın
başkasına devir ve ferağ veya temlikinin yasak olduğu hüküm altına alınmıştır.
15. Anılan maddenin ikinci fıkrasında mahkemenin,
idarenin başvuru tarihinden itibaren en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma
gününü, dava dilekçesi ve idare tarafından verilen belgelerin birer örneğini de
ekleyerek meşruhatlı davetiyeyle veya idarece yapılan araştırmalar sonucunda
adresleri bulunamayanlara ilan yoluyla tebligat yapmak suretiyle maliki
duruşmaya çağırması öngörülmüştür. Dolayısıyla taşınmazı kamulaştırılacak
kişiler bu şekilde yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra
taşınmazlar üzerinde tasarrufta bulunamayacaklardır.
16. İtiraz konusu ilk kuralda öngörülen yasak,
kamulaştırılacak taşınmazın tapu kaydına şerh düşülmesi suretiyle
gerçekleşmektedir. Diğer yandan kuralda öngörülen yasağın yargılama devam
ettiği sürece uygulanmasının kanuni düzenleme gereğince zorunluluk arz ettiği,
kaldırılması konusunda yargılamayı yürüten mahkemeye herhangi bir şekilde
takdir yetkisi tanınmadığı anlaşılmaktadır.
17. 27. maddenin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde acele
kamulaştırma kapsamında mahkemece verilen taşınmaza elkoyma kararının tapu
müdürlüğüne bildirileceği öngörülmüştür. Fıkranın dava konusu ikinci cümlesinde
ise taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı
hükmünün tapu kütüğüne şerh edileceği belirtilmiştir. Anılan şerhin ve şerhten
kaynaklı tasarruf yasağının ne kadar süreyle devam edeceğine dair Kanun’da bir
düzenleme yer almamaktadır.
C. İtirazın Gerekçesi
18. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kurallar
sebebiyle maliklerin kamulaştırılmak istenen taşınmazlar üzerindeki tasarruf
yetkilerinin kısıtlandığı, devir yasağına ilişkin işlemlere karşı bu kişilerin
herhangi bir yargı yoluna başvuramadıkları, kurallar kapsamında tapu kaydına
konulan şerhlerin istisnai durumlarda dahi kaldırılmasının mümkün olmadığı,
taşınmaz malikinin birden fazla olması ve bazı kişilere ulaşılamaması durumunda
yargılamanın uzayabildiği, bu süreçte maliklerin mülkiyet hakkından kaynaklanan
yetkilerini kullanamamalarının onlar üzerinde ağır bir külfet oluşturduğu belirtilerek
kuralların Anayasa’nın 13., 35. ve 36.
maddelerine aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
Ç. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
19. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir./Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./
Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
denilmektedir. Anayasa’nın anılan maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı,
ekonomik değer ifade eden ve parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı
hakkını kapsamaktadır (AYM, E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20).
Kamulaştırmanın konusunu oluşturan taşınmazların mülkiyet hakkı kapsamında
olduğu hususunda tereddüt bulunmamaktadır.
20. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir
haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).
Bu bağlamda malikin mülkünden yoksun bırakılması veya mülkünü kullanma, onun
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin kısıtlanması mülkiyet hakkına sınırlama oluşturur (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
21. Kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazların devir veya
temlikini yasaklayan itiraz konusu kurallar, malikin o taşınmaz üzerindeki
tasarruf yetkisini kısıtlamaktadır. Bu itibarla kurallarla mülkiyet hakkına
sınırlama getirilmektedir.
22. Mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13.
maddesinin gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
23. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
24. Anayasa’nın anılan maddesi uyarınca mülkiyet hakkı,
Anayasa’da öngörülen nedenlere bağlı olarak ve ölçülülük ilkesine aykırı
olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.
25. Anayasa Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları
sınırlayan kanunun şeklen var olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe
izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir.
26. Esasen temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip
olması, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de
bir gereğidir. Hukuk devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik
ilkesi uyarınca kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden
herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net,
anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî
uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken
bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu
ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve
işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu
güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM,
E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve
35. maddelerinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
27. Kurallarda, kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazların
2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi gereğince yapılan tebligat, davet
veya ilanen tebliğ sonrasında devir ve ferağ veya temlikinin yasak olduğu, acele
kamulaştırma hâllerinde ise mahkemece verilen taşınmaza el koyma kararı üzerine
aynı nitelikteki yasağın tapu kütüğüne şerh edileceği öngörülmüştür. Bu
çerçevede kuralların hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir
duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net ve anlaşılır nitelikte
olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralların kanunilik şartını taşıdığı açıktır.
28. Bunun yanı sıra Anayasa’nın 13.
maddesinde temel hak ve özgürlüklerin yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın
35. maddesinde ise mülkiyet hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği
öngörülmüştür.
29. Anayasa’nın 46.
maddesinde düzenlenen kamulaştırma, idarelerin özel mülkiyette bulunan bir
taşınmaza söz konusu taşınmazı kamu hizmetine tahsis etmek amacıyla tek taraflı
bir iradeyle el koymasıdır. Kamulaştırmanın amacı kamu yararını
gerçekleştirmektir (AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
30. Kuralların
kamulaştırma sürecinde taşınmaz malikinin değişmesinin önlenerek kamulaştırma
işlemlerinin daha seri ve hızlı bir şekilde sonuçlandırılmasını, böylelikle
kamulaştırmaya konu yerin kısa sürede kamu hizmetine tahsis edilmesini sağlamak
amacıyla ihdas edildikleri anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralların kamu yararı
amacı taşıdığı açıktır.
31. Bununla
birlikte mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç
şartlarını taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması gerekir. Anayasa’nın
13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın
zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen
sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
32. Kamulaştırma işlemine
konu taşınmazın kısa sürede kamu hizmetine tahsis edilmesini sağlamak amacıyla
kurallar kapsamında öngörülen devir ve temlik yasağının anılan meşru amaca
ulaşma bakımından elverişli olduğu açıktır.
33. Öte yandan kamulaştırma işlemlerinin kısa sürede sonuçlandırılması
için alınacak önlemler hususundaki takdir yetkisi kanun koyucuya aittir.
Kamulaştırma sürecinin uzamasına neden olabilecek durumların ortadan
kaldırılmasında tapuda malik değişikliğinin önlenmesinin de söz konusu tedbirler
kapsamında değerlendirilmesi mümkündür. Ayrıca taşınmazın devrinin, ferağının
ve temlikinin yasaklanması yerine sadece taşınmaza ilişkin olarak kamulaştırma
sürecinin başladığının tapu kütüğünün beyanlar hanesine işlenerek
alenileştirilmesi ile sınırlı bir araç mülkiyet hakkına daha hafif bir müdahale
oluştursa da bu aracın malikin değişmesini engelleyememesi nedeniyle devir,
ferağ ve temlik yasağı kadar etkili sonuç doğurmayacağı ve kamulaştırma
sürecinin hızlı bir biçimde tamamlanması amacına ulaşılmasını temin
etmeyebileceği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kurallarda öngörülen devir, ferağ ve temlik yasağının söz konusu amaca ulaşma
bakımından gerekli olmadığı da söylenmez.
34. Mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın ölçülü olabilmesi
için orantılılık ilkesi gereğince öngörülen sınırlama ile elde edilmek istenen meşru
amaç arasında adil ve makul bir denge gözetilmelidir. Bu nedenle kurallarda
öngörülen sınırlamanın, kamu yararının gerekleri ile bireyin hakları arasında
kurulmaya çalışılan adil dengeyi bireyler aleyhine aşırı külfet yükleyecek
ölçüde bozmaması gerekir.
35. Kurallarla malikin kamulaştırılacak taşınmaz üzerindeki hukuki
tasarruf yetkisi elinden alınmaktadır. Kanun’un
25. maddesinde hakların kullanılması ve
borçların yerine getirilmesi bakımından kamulaştırma işleminin mal sahibi için
10. madde uyarınca mahkemece yapılan tebligatla başlayacağı, mülkiyetin idareye
geçmesinin mahkemece verilen tescil kararıyla olacağı, mahkemece verilen tescil
kararı tarihinden itibaren taşınmaz mal sahibinin, kamulaştırılması
kararlaştırılan taşınmazda yeni inşaat veya ekim yapmak veya mevcut inşaatta
esaslı değişiklikler meydana getirmek gibi kullanma haklarının kalkacağı,
bundan sonra yapılanların değerinin dikkate alınmayacağı belirtilmiştir. Bu
itibarla 31. maddenin birinci fıkrasının (b) bendiyle bedel tespiti ve tescil
davası sürecinde malikin tasarruf yetkisine yalnızca devir, ferağ ve temlik
yönüyle kısıtlama getirilmekte olup bu süreçte malikin taşınmaz üzerindeki
fiilî tasarruf yetkisi devam etmektedir.
36. Bunun yanında acele kamulaştırmada pazarlık
süreci henüz başlamadan malikin taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisi
kısıtlanmaktadır. Ancak bu usulde fiilî el koyma öncesinde acele kamulaştırmaya
konu taşınmaz malın kanunda belirtilen usule göre mahkemece belirlenen değeri
idare tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılmaktadır. Ayrıca acele
kamulaştırma usulünde olağan kamulaştırmada malik lehine getirilen usule
ilişkin güvenceler bertaraf edilmediği için taşınmaza el konulduktan sonra
idarece makul süre içinde öncelikle satın alma yolunun işletilmesi, bunun
mümkün olamaması durumunda ise asliye hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve
tescil davası açılması gerekir. Kanun’da anılan işlemlerin ne kadar sürede
tamamlanması gerektiğine dair bir düzenleme yer almamakla birlikte bu süre uygulamada altı ay olarak kabul edilmektedir. Bu
sürede bedel tespiti ve tescil davası açılmaması
durumunda ise idarenin daha önce mahkeme kararına istinaden gerçekleştirdiği el
koyma işleminin hukuki dayanağının ortadan kalkacağı ve bu süreden sonraki el
koymanın hukuka ve Anayasa’ya aykırı olarak el atma hâline dönüşeceği kabul
edilmektedir. Ayrıca Anayasa’ya ve kanuna aykırı bir biçimde kamulaştırmasız
olarak el atılan bir taşınmazın malike iadesini sağlayan ve/veya malikin bu
sürede taşınmazın kullanımından mahrum kalmış olması sebebiyle oluşan zarar da
dahil olmak üzere malike tazminat talep etme imkânı sunan hukuk yolları da
mevcuttur.
37. Devletin özel mülke konu taşınmazların kamu hizmetine
tahsis edilebilmesi sürecinde işlemin hızlı sonuçlanması için taşınmazlar
üzerinde birtakım kısıtlamalar öngörmesi doğaldır. Ancak bu sürecin kişiler için
öngörülemez ve belirsiz bir şekilde uzamaması gerekir. Dolayısıyla kamulaştırma
sürecinin bir an önce sonuçlandırılarak bu yerlerin kamunun mülkiyetine geçirilmesini
sağlayacak düzenlemeler ile kurallar kapsamındaki devir yasağı kamulaştırma sürecinin
belirsiz hâle gelmesini engelleyecek tedbirlerin öngörülmesi, kamulaştırmada hedeflenen
kamu yararı amacının da bir unsurunu oluşturmaktadır. Aksi durum taşınmaz mal
sahipleri üzerinde aşırı bir külfete neden olabilecektir.
38. Bu itibarla kurallardan kaynaklanan
mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın kişi aleyhine sonuçlarının ortadan
kaldırılabilmesi için kamulaştırma ve dava süreci ile devir, ferağ ve temlik
yasağının kısa sürede sonuçlanmasını sağlayacak mekanizmaların oluşturulması
gerekmektedir.
39. Kanun’un 10. maddesinde, kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil
davası ile öngörülen devir, ferağ ve temlik yasağının kısa sürede sona
erdirilmesi için birtakım düzenlemeler yapılmıştır. Anılan maddenin beşinci
fıkrasında mahkemece belirlenen günde yapılacak duruşmada hâkimin taşınmaz
malın bedeli konusunda tarafları anlaşmaya davet edeceği, tarafların bedelde
anlaşması hâlinde ise hâkimin taraflarca anlaşılan bu bedeli kamulaştırma
bedeli olarak kabul edeceği, aksi durumda ise hâkimin en geç on gün içinde
keşif ve otuz gün sonrası için de duruşma günü tayin edeceği ve kısa sürede de
taşınmaz malın değerinin tespiti için mahallinde keşif yapacağı belirtilmiştir.
41. Öte
yandan kamulaştırma işlemine karşı idari yargıda iptal davası açılmasının bedel
tespiti ve tescil davası ve bu kapsamda öngörülen devir ve temlik yasağına
etkisi ile ilgili olarak maddenin on dördüncü fıkrasında idari yargı merciince
yürütmenin durdurulması kararı verilmesi hâlinde mahkemenin iptal davasını
bekletici mesele yapacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla yürütmenin
durdurulması kararının verilmemesi durumunda mahkemenin kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davasını sonuçlandırabileceği anlaşılmaktadır.
42. Ayrıca Kanun’da idari yargıda görülecek davanın kısa
sürede sonuçlanmasına yönelik düzenlemelere de yer verilmiştir. 14. maddenin
birinci fıkrasına göre kamulaştırmaya konu taşınmaz malın maliki tarafından 10.
madde gereğince mahkemece yapılan tebligat gününden, kendilerine tebligat
yapılamayanlara tebligat yerine geçmek üzere mahkemece gazete ile yapılan ilan
tarihinden itibaren otuz gün içinde acele kamulaştırma işlemine karşı idari
yargıda iptal davası açılması mümkündür.
43. Anılan maddenin ikinci fıkrasında da iptal davasının
öncelikle görüleceği belirtilmiştir. Ayrıca 6/1/1982 tarihli ve 2577 sayılı
İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 20/A maddesinin (1) numaralı fıkrasının (b)
bendinde acele kamulaştırma işlemleri yönünden ivedi yargılama usulünün uygulanacağı
düzenlenmiş ve söz konusu maddenin (2) numaralı fıkrasında davanın her
aşamasına ilişkin belirli süreler öngörülmüştür.
44. Dolayısıyla kamulaştırma bedelinin
tespiti ve taşınmaz malın idare adına tescili ile ilgili mahkeme sürecinin kısa
zamanda sonuçlanmasını sağlamak amacıyla Kanun’da birtakım güvenceler
öngörülmüştür.
45. Diğer yandan acele kamulaştırma
usulünde idarenin istemi ile mahkemece yedi
gün içinde o taşınmaz malın kanunda belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit
edilecek değeri idare tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılarak o
taşınmaz mala el konulabilmektedir. Bu itibarla acele kamulaştırma durumunda
malike kamulaştırılacak taşınmaza ilişkin bir ödeme de yapılmaktadır.
46. Dolayısıyla kurallarda öngörülen mülkiyet hakkına yönelik sınırlamada
maliklere makul olmayan bir külfet yüklenmediği, bu çerçevede kurallarla
ulaşılmak istenen kamu yararı ile mülkiyet hakkına ilişkin kişisel yarar arasında bulunması gereken makul dengenin
gözetildiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla kurallarla mülkiyet hakkına getirilen
sınırlamanın ölçülü olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
47. Açıklanan nedenlerle
kurallar, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı değildir. İptali talebinin
reddi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ve Selahaddin
MENTEŞ bu görüşe katılmamışlardır.
Kuralların Anayasa'nın 36. maddesiyle ilgisi
görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun;
A. 27. maddesine
19/4/2018 tarihli ve 7139 sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen ikinci
fıkranın ikinci cümlesinin,
B. 24/4/2001
tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen 31. maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinin,
Anayasa’ya aykırı olmadıklarına ve
itirazın REDDİNE Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin
YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ ile Selahaddin MENTEŞ’in karşıoyları ve OYÇOKLUĞUYLA 5/11/2024 tarihinde
karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
Üye
Metin KIRATLI
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İncelemeye konu ilk kural 2942 sayılı Kanun’un 27.
maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma usulü kapsamında mahkemece taşınmaz
mala yönelik verilen el koyma kararı üzerine söz konusu taşınmazın başkasına devir,
ferağ veya temlikinin önlenmesine ilişkin şerh konulmasına ilişkindir.
2. Kanunda öngörülen şekliyle acele kamulaştırma
taşınmaza mülkiyetin idare adına tescilinden önce el konulmasını sağlamaktadır.
Ancak bu halde el koymadan sonra tespit edilen bedelle ilgili taraflar arasında
anlaşma sağlanamaması durumunda taşınmazın kamulaştırılmasına ilişkin olağan
usulün yürütülmesi gerekir. Bu kapsamda idare tarafından asliye hukuk
mahkemesinde açılan bedel tespiti ve tescil davası ile kamulaştırma işlemi sonuçlandırılmalıdır.
3. İptal istemine konu ikinci kural ise Kanun’un 10.
maddesi gereği açılan bedel tespiti ve tescil davasında mahkemece yapılan
tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmaz malın başkasına devir ve
ferağ veya temlikini yasaklayan Kanun’un 31. maddenin (b) fıkrasındaki
düzenlemedir.
4. Acele kamulaştırmadan sonra olağan kamulaştırma
sürecinin ne zaman başlayacağı hususunda Kanun’da bir düzenleme yer almamakla
birlikte Yargıtay kararlarında acele el koyma kararından sonra, Kanun’un 10.
maddesine dayanan tespit ve tescil davası açması için idareye tanınan makul
sürenin geçmesine rağmen davanın açılmaması halinde idarenin el koyma işleminin
kamulaştırmasız el atmaya dönüşeceği belirtilmiştir. Anılan kararlarda
kamulaştırma bedel tespiti ve tescil davasının açılması için makul sürenin 6 ay
olduğu ifade edilmiştir (Yargıtay 5. Hukuk Dairesi, E.2011/7489, K. 2011/16045
; E. 2008/8776, K.2008/13436).
5. Uygulamada Kanun’un 10. maddesinde düzenlenen olağan
kamulaştırma ile 27. maddesinde düzenlenen acele kamulaştırma süreçlerinin
birbiriyle bağlantılı olacak şekilde bir bütün olarak işletildiği
görülmektedir. Dolayısıyla acele kamulaştırma kapsamında Kanun’un 27.
maddesinin ikinci fıkrasının dava konusu ikinci cümlesi gereği taşınmaz kaydına
konulan şerh ile olağan kamulaştırma sürecinin başlamasıyla yani bedel tespit
ve tescil davasının açılmasıyla Kanun’un dava konusu 31/b maddesi gereğince
uygulanan şerhin birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. İtiraz konusu kurallar kamulaştırılmasına karar verilen
taşınmazların devir veya temlikini yasakladığından malikin o taşınmaz
üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlamaktadır. Bu taşınmazların 2942 sayılı
Kanun’un 10. maddesi gereğince yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğ
sonrasında devir ve ferağ veya temlikinin yasak olduğu, acele kamulaştırma
hâllerinde ise mahkemece verilen taşınmaza el koyma kararı üzerine aynı
nitelikteki yasağın tapu kütüğüne şerh edileceği kurallarca öngörülmüştür.
Dolayısıyla kurallar mülkiyet hakkına sınırlama getirmektedir.
2. Anayasa’nın 35. maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras
haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla
sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı olamaz.”
denilmektedir. Buna göre mülkiyet hakkı, Anayasa’da öngörülen nedenlere bağlı
olarak ve ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.
3. Mülkiyet hakkı, kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve
kanunların öngördüğü sınırlamalara uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği
gibi kullanma, onun semerelerinden yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir
haktır (Mehmet Akdoğan ve diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32).
Bu bağlamda malikin mülkünden yoksun bırakılması veya mülkünü kullanma, onun
semerelerinden yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden
herhangi birinin kısıtlanması mülkiyet hakkına sınırlama oluşturur (Recep
Tarhan ve Afife Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
4. Mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve
özgürlüklerin sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13.
maddesinin de göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
5. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler,
özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar,
Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin
gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
6. Dava konusu kurallarla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın
kanunilik ve meşru amaç şartlarını taşıdığı açıktır. Ancak kuralların aynı
zamanda ölçülü olması da beklenir.
7. Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük
ilkesi elverişlilik, gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden
oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen
amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen
amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca
daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise hakka getirilen sınırlama ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir
dengenin gözetilmesi gerekliliğini ifade
etmektedir.
8. Kurallarda belirtilen şerh, devir
ve temliki tamamen engelleyen bir şerh özelliği taşımaktadır. Ancak tapu sicilinde taşınmaz ile ilgili olarak
kamulaştırma işlemi yapıldığını gösteren ve sicilde işlem yapmak isteyen
kişilerin bu hususu bilmelerini sağlayan bir şerh konulmasının öngörülmesinin,
malik değişikliği durumunda ise yeni malik aleyhine davaya devam
olunabilmesi imkânının sağlanmasının kurallarda öngörülen ve bütünüyle devir ve
temliki engelleyen şerhe göre daha hafif bir sınırlama aracı niteliğinde olduğu
anlaşılmaktadır. Bu nedenle kuralların ulaşılmak
istenen amacı gerçekleştirmek bakımından gereklilik ölçütüne aykırı düştüğü
söylenebilir. Bunun bir sonucu olarak kurallarla mülkiyet hakkına getirilen
sınırlamanın ölçüsüz olduğu görülmektedir.
9. Belirtilen gerekçelerle
dava konusu kurallar, Anayasa’nın 13. ve 35. maddeleriyle bağdaşmadığından
çoğunluk kararına katılmadım.
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğunun 4/11/1983 tarihli ve 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesine 19/4/2018 tarihli ve 7139 sayılı
Kanun’un 29. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın ikinci cümlesinin ve 24/4/2001
tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen 31. maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinin Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı
olmadığı şeklindeki kararlarına katılmamaktayım.
2. Bu dosyadaki ilk kural olan Kamulaştırma Kanunu’nun
27. maddesinde bu madde kapsamında öngörülen acele kamulaştırmalarda mahkemece
verilen taşınmaz mala el koyma kararının tapu müdürlüğüne bildirileceği
belirtildikten sonra ikinci fıkranın dava konusu ikinci cümlesinde
kamulaştırılacak taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı
hükmünün tapu kütüğüne şerh edileceği öngörülmektedir.
3. Dava konusu ikinci kuralın yer aldığı Kanun’un 31.
maddesinde kamulaştırma sürecindeki yasak işler ve eylemler düzenlenmiş olup bu
maddenin birinci fıkrasının dava konusu (b) bendinde mahkemece 10. madde
uyarınca yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmazın
başkasına devir ve ferağ veya temlikinin yasak olduğu belirtilmiştir.
4. Bilindiği üzere Anayasa’nın 46. maddesi gereğince
idarenin kişilerin özel mülkiyetinde bulunan taşınmazların kamu yararının
gerektirmesi durumunda ve gerçek karşılığını peşin olarak ödeyerek
kamulaştırması mümkündür. Bununla ilgili usul ve esaslar da 2942 sayılı
Kanun’da düzenlenmiştir.
5. Ancak bu hukuki süreç belli bir zaman alabilmektedir.
Bunun için bazen idarenin daha öncelikli olarak kişilerin taşınmazına ihtiyaç
duyması söz konusu olabilmektedir. Bu nedenle acele kamulaştırma yolu ile yine
hukuka uygun biçimde hareket edilerek kişilerin taşınmazları idarece
kamulaştırılabilir. Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesi bu hukuki imkanı
idareye vermektedir.
6. Anayasa Mahkemesinin ifade ettiği üzere acele kamulaştırma, kamulaştırma işlemlerinin
neticelenmesini beklemeden kamulaştırılan taşınmaza el koyma imkânı tanıyan
olağanüstü bir kamulaştırma usulüdür. Acele kamulaştırma usulü ile idarenin
hemen ihtiyaç duyduğu taşınmazın kamulaştırma sürecinin sonuçlanmasının
beklenmesi kamu hizmetlerinin yürütülmesinde ciddi aksamalara yol açmadan
kamulaştırılması amaçlanmaktadır. Bu kapsamda Kanun’un 27. maddesinin birinci
fıkrasına göre aciliyetine Cumhurbaşkanınca karar alınacak hâllerde gerekli
olan taşınmazın kamulaştırılmasında kıymet takdiri dışındaki işlemler sonradan
tamamlanmak üzere idarenin istemi ile mahkemece yedi gün içinde o taşınmaz malın
kanunda belirtilen usule göre bilirkişilerce tespit edilecek değeri idare
tarafından mal sahibi adına bankaya yatırılarak o taşınmaz mala el
konulabilecektir (Ali Hıdır Akyol ve diğerleri [GK], B. No: 2015/17510,
18/10/2017, §§ 31, 32).
7. Dolayısıyla acele kamulaştırma usulü, olağan
kamulaştırmada malik lehine getirilen usule ilişkin güvenceleri bertaraf
etmemekte; yalnızca bu usullerin işletilmesinden önce idareye, kamulaştırılacak
taşınmaza el koyma imkânı tanımaktadır. Taşınmaza el konulduktan sonra idare
tarafından öncelikle satın alma yolunun işletilmesi, bunun mümkün olamaması
durumunda ise asliye hukuk mahkemesinde bedel tespiti ve tescil davası açılması
gerekmektedir. Bu davada belirlenecek bedelin elkoyma istemiyle açılan davada
belirlenen bedelden yüksek olması durumunda aradaki fark, idare tarafından
malike; düşük olması durumunda ise malik tarafından idareye ödenir (Ali Hıdır
Akyol ve diğerleri, § 33).
8. Anayasa’nın 35. maddesinde güvence altına alınan
mülkiyet hakkına sınırlama getiren dava konusu kuralların acele kamulaştırma
sürecinde kamulaştırmaya konu taşınmazın malikinin değişmesini engelleyerek
daha hızlı biçimde acele kamulaştırma sürecini sağlamayı hedefleyen meşru bir
amacı oldukları aşikardır.
9. Anayasa’nın 13. maddesi bağlamında ölçülülük ilkesi
ile ilgili yapılan denetimde de kuralların bu amaca ulaşma noktasında elverişli
olduğu kabul edilebilir ise de kuralların taşınmaz maliklerinin mülkiyet
hakkına yönelik getirdikleri sınırlamaların gerekli olduğu noktasında sorun
olduğu kanaatindeyim.
10. Mülkiyet hakkına sınırlama getiren kanun hükümlerinin
gerekliliği bağlamında yapılan Anayasa’ya uygunluk denetiminde hedeflenen amaca
daha hafif müdahalelerin mümkün olup olmadığı araştırılmalıdır.
11. Dava konusu kurallar bağlamında temel hedef olan
idarenin bir an önce acele kamulaştırma konusu olan taşınmaza ulaşabilmesi
noktasında taşınmaza şerh konulması ve taşınmaz sahibinin değişmesinin
engellenmesi tedbiri bu meşru amaca ulaşma hususunda kişilerin mülkiyet hakkına
gereksiz bir müdahale olarak görülebilir. Zira acele kamulaştırma sürecinde
malik el değiştirdiğinde dahi yeni malik aleyhine davaya devam edilebilmesi
mümkün olabilir. Bu biçimdeki bir durumda da acele kamulaştırmadaki nihai amaca
ulaşmada pek de ciddi sorunlarla karşılaşılması söz konusu olmayabilir.
12. Dolayısıyla acele kamulaştırma sürecinde bahse konu
taşınmazla ilgili acele kamulaştırma sürecinin yürütüldüğünü gösteren ve
böylece ilgililerce bilinmesini sağlayan usullerin varlığı ihtimal dahilinde
iken taşınmaz malın başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı
hükmünün tapu kütüğüne şerh konulması ve taşınmazın başkasına devir ve ferağ
veya temlikinin yasaklanması biçimindeki dava konusu kurallar öngörülen amaca
ulaşma noktasında ağır müdahaleler niteliğinde olduklarından mülkiyet hakkının
sınırlandırılması sürecinde ölçülülük ilkesinin ikinci alt ilkesi olan
gereklilik koşulunu sağlamaktan uzaktırlar.
13. Öte yandan dava konusu kurallar kısmi kamulaştırma
söz konusu olan durumlarda yine gereklilik boyutu ile kişilerin mülkiyet
hakkına yönelik ölçüsüz bir sınırlama getirmekte olup kişilerin taşınmazlarının
acele kamulaştırmaya konu olmayan kısımlarının tasarruf imkanını da ağır
biçimde güçleştirmektedir.
14. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçelerle 2942
sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun 27. maddesine 19/4/2018 tarihli ve 7139 sayılı
Kanun’un 29. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın ikinci cümlesinin ve 24/4/2001
tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen 31. maddesinin
birinci fıkrasının (b) bendinin Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırı
olduğu için iptali gerektiği kanaatinde olduğumdan çoğunluğun aksi yöndeki
kararına katılmamaktayım.
KARŞI OY
1. 4/11/1983 tarihli
ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu’nun; 27. maddesine 19/4/2018 tarihli ve 7139
sayılı Kanun’un 29. maddesiyle eklenen ikinci fıkranın ikinci cümlesinin, ve
24/4/2001 tarihli ve 4650 sayılı Kanun’un 18. maddesiyle değiştirilen 31.
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin, Anayasa’ya aykırı olmadığına ve
itirazın reddine sayın çoğunlukça karar verilmiştir.
2. Aşağıdaki
gerekçelerle sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.
3. Mahkemenin
kararında, iptal istemi, hükme itiraz gerekçeleri özetlenmiştir.
4. Kanun’un 31.
maddesinde kamulaştırma sürecindeki yasak işler ve eylemler düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrasının itiraz konusu (b) bendinde mahkemece 10.
madde uyarınca yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmazın
başkasına devir ve ferağ veya temlikinin yasak olduğu hüküm altına alınmıştır.
5. Kanun’un 10.
maddesinin ikinci fıkrasında mahkemenin, idarenin başvuru tarihinden itibaren
en geç otuz gün sonrası için belirlediği duruşma gününü, dava dilekçesi ve
idare tarafından verilen belgelerin birer örneğini de ekleyerek meşruhatlı
davetiye ile veya idarece yapılan araştırmalar sonucunda adresleri
bulunamayanlara ilan yoluyla tebligat yapmak suretiyle maliki duruşmaya
çağırması öngörülmüştür. Dolayısıyla taşınmazı kamulaştırılacak kişiler, bu
şekilde yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğden sonra taşınmazlar
üzerinde tasarrufta bulunamayacaklardır.
6. İtiraz konusu ilk
kuralda öngörülen yasak, kamulaştırılacak taşınmazın tapu kaydına şerh
düşülmesi suretiyle gerçekleşmektedir. Diğer yandan kuralda öngörülen yasağın,
yargılama devam ettiği sürece uygulanmasının kanuni düzenleme gereği zorunluluk
arz ettiği, kaldırılması konusunda yargılamayı yürüten mahkemeye herhangi bir
şekilde takdir yetkisi tanınmadığı anlaşılmaktadır.
7. Kanun’un 27.
maddesinin ikinci fıkrasının birinci cümlesinde acele kamulaştırma kapsamında
mahkemece verilen, taşınmaza elkoyma kararının tapu müdürlüğüne bildirileceği
öngörülmüştür. Fıkranın dava konusu ikinci cümlesinde ise taşınmaz malın
başkasına devir, ferağ veya temlikinin yapılamayacağı hükmünün tapu kütüğüne
şerh edileceği hüküm altına alınmıştır. Anılan şerhin ve şerhten kaynaklı
tasarruf yasağının ne kadar süreyle devam edeceğine dair Kanun’da bir düzenleme
yer almamaktadır.
8. Anayasa’nın 35.
maddesinde “Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir./ Bu haklar, ancak
kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabilir./ Mülkiyet hakkının kullanılması
toplum yararına aykırı olamaz.” denilmektedir. Anayasa’nın anılan
maddesiyle güvenceye bağlanan mülkiyet hakkı, ekonomik değer ifade eden ve
parayla değerlendirilebilen her türlü mal varlığı hakkını kapsamaktadır (AYM,
E.2015/39, K.2015/62, 1/7/2015, § 20). Kamulaştırmanın konusunu oluşturan
taşınmazların mülkiyet hakkı kapsamında olduğu hususunda tereddüt
bulunmamaktadır.
9. Mülkiyet hakkı,
kişiye başkasının hakkına zarar vermemek ve kanunların öngördüğü sınırlamalara
uymak koşuluyla sahibi olduğu şeyi dilediği gibi kullanma, onun semerelerinden
yararlanma ve tasarruf etme imkânı veren bir haktır (Mehmet Akdoğan ve
diğerleri, B. No: 2013/817, 19/12/2013, § 32). Bu bağlamda malikin
mülkünden yoksun bırakılması veya mülkünü kullanma, onun semerelerinden
yararlanma ve mülkü üzerinde tasarruf etme yetkilerinden herhangi birinin
kısıtlanması mülkiyet hakkına sınırlama oluşturur (Recep Tarhan ve Afife
Tarhan, B. No: 2014/1546, 2/2/2017, § 53).
10. Kamulaştırılmasına
karar verilen taşınmazların devir veya temlikini yasaklayan itiraz konusu
kurallar, malikin o taşınmaz üzerindeki tasarruf yetkisini kısıtlamaktadır. Bu
itibarla kurallarla mülkiyet hakkına sınırlama getirilmektedir.
11. Anayasa'nın anılan
maddesinin ikinci fıkrasında, mülkiyet hakkının ancak kanunla sınırlanabileceği
belirtilmiştir. Dolayısıyla söz konusu hakka yönelik sınırlamalar kanunla
öngörülebilecektir.
12. Öte yandan
mülkiyet hakkına sınırlama getirilirken temel hak ve özgürlüklerin
sınırlanmasına ilişkin genel ilkeleri düzenleyen Anayasa’nın 13. maddesinin de
gözönünde bulundurulması gerekmektedir.
13. Anayasa’nın 13.
maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca
Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak
kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna,
demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük
ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
14. Anayasa’nın anılan
maddesi uyarınca mülkiyet hakkı, Anayasa’da öngörülen nedenlere bağlı olarak ve
ölçülülük ilkesine aykırı olmaksızın ancak kanunla sınırlanabilir.
15. Anayasa
Mahkemesinin sıkça vurguladığı gibi temel hakları sınırlayan kanunun şeklen var
olması yeterli olmayıp yasal kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler niteliğinde olması gerekir.
16. Esasen temel
hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması, Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk
devletinin temel unsurlarından olan hukuki belirlilik ilkesi uyarınca kanuni
düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve
kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel
olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem
içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin
sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının
öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven
duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici
yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§
153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerinde sınırlama ölçütü
olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
17. Kurallarda,
kamulaştırılmasına karar verilen taşınmazların 2942 sayılı Kanun’un 10. maddesi
gereğince yapılan tebligat, davet veya ilanen tebliğ sonrasında devir ve ferağ
veya temlikinin yasak olduğu, acele kamulaştırma hâllerinde ise mahkemece
verilen taşınmaza el koyma kararı üzerine aynı nitelikteki yasağın tapu
kütüğüne şerh edileceği öngörülmüştür. Bu çerçevede kuralların hem kişiler hem
de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde
açık, net ve anlaşılır nitelikte olduğu anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralların
kanunilik şartını taşıdığı açıktır.
18. Öte yandan Anayasa’nın 13. maddesinde temel hak ve özgürlüklerin
yalnızca Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak
sınırlanabileceği belirtilmiştir. Anayasa’nın 35. maddesinde ise mülkiyet
hakkının kamu yararı amacıyla sınırlanabileceği öngörülmüştür.
19. Anayasa’nın
46. maddesinde düzenlenen kamulaştırma, idarelerin özel mülkiyette bulunan bir
taşınmaza, söz konusu taşınmazı kamu hizmetine tahsis etmek amacıyla tek
taraflı bir iradeyle el koymasıdır. Kamulaştırmanın amacı kamu yararını gerçekleştirmektir
(AYM, E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
20. Dava konusu
kuralların kamulaştırma sürecinde taşınmaz malikinin
değişmesinin önlenerek kamulaştırma işlemlerinin daha seri ve hızlı bir şekilde
sonuçlandırılmasını böylelikle kamulaştırmaya konu yerin kısa sürede kamu
hizmetine tahsis edilmesini sağlamak amacıyla ihdas edildikleri
anlaşılmaktadır. Dolayısıyla kuralların kamu yararı amacı taşıdığı açıktır.
21. Bununla birlikte
mülkiyet hakkına yönelik sınırlamanın kanunilik ve meşru amaç şartlarını
taşıması yeterli olmayıp aynı zamanda ölçülü olması gerekir. Anayasa’nın 13.
maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın
zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı amaca daha hafif bir sınırlama ile
ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama
ile ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi
gerekliliğini ifade etmektedir.
22. Kamulaştırma
işlemine konu taşınmazın kısa sürede kamu hizmetine tahsis edilmesini sağlamak
amacıyla kurallar kapsamında öngörülen devir ve temlik yasağının yukarıda
belirtilen kamu yararı amacına ulaşma bakımından elverişli olduğu açıktır.
23. Devletin özel
mülke konu taşınmazların kamu hizmetine tahsis edilebilmesi sürecinde işlemin
hızlı sonuçlanması için taşınmazlar üzerinde birtakım kısıtlamalar öngörmesi
doğal karşılanabilir. Ancak kamulaştırma
işlemlerinin karmaşıklaşmaması ve sürecin hızlı bir biçimde sonuçlanması
amacına ulaşmayı temin eden daha hafif araçların varlığı hâlinde mülkiyet
hakkına kurallarla getirilen sınırlamanın gerekli olmadığı sonucuna
ulaşılacaktır.
24. Kurallarda
öngörülen şerh, bütünüyle devir ve temliki
engelleyen bir şerh niteliği taşımaktadır. Ancak tapu sicilinde taşınmaz ile ilgili olarak kamulaştırma işlemi
yapıldığını gösteren ve sicilde işlem yapmak isteyen kişilerin bu hususu
bilmelerini sağlayan bir şerh konulmasının öngörülmesinin, malik değişikliği
durumunda ise yeni malik aleyhine davaya devam olunabilmesi imkânının
sağlanmasının kurallarda öngörülen ve bütünüyle devir ve temliki engelleyen
şerhe göre daha hafif bir sınırlama aracı niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönüyle kuralların ulaşılmak istenen amacı
gerçekleştirmek bakımından gerekli olma kriterini karşıladığını söylemek mümkün
değildir. Dolayısıyla kurallarla mülkiyet hakkına getirilen sınırlamanın
ölçüsüz olduğu anlaşılmaktadır.
25. Açıklanan
nedenlerle kurallar, Anayasa’nın 13. ve 35. maddelerine aykırıdır. İptalleri
gerektiği düşüncesiyle sayın çoğunluğun görüşüne katılmadım.