ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2023/80
Karar Sayısı : 2024/142
Karar Tarihi : 23/7/2024
R.G.Tarih-Sayı : 10/12/2024-32748
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi
İTİRAZIN KONUSU: 11/4/1928
tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanun’un 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen
28. maddesinin Anayasa’nın 20. ve 49. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek
iptaline karar verilmesi talebidir.
OLAY: Çalışma izni
talebinin reddine ilişkin işlemin iptali istemiyle açılan davada itiraz konusu
kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan Mahkeme, iptali için
başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükmü
Kanun’un itiraz konusu 28. maddesi şöyledir:
“Madde 28 – (Değişik: 23/1/2008-5728/25 md.)
Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53
üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile; kasten işlenen bir suçtan
dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin güvenliğine karşı suçlar,
Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar, (…) zimmet, irtikâp,
rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni kötüye kullanma, hileli
iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma, suçtan
kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık suçlarından hapis
cezasına mahkûm olmamak gerekir.
İcrayı sanat etmesine mani ve gayrıkabili şifa bir marazı
aklı ile malul olduğu bilmuayene tebeyyün eden tabipler, Sağlık Bakanlığının
teklifi ve Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararıyla icrayı sanattan
menolunur ve diplomaları geri alınır.
(Ek fıkra: 15/8/2017-KHK-694/5 md.; Aynen kabul:
1/2/2018-7078/5 md.) Millî Savunma Bakanlığı ile Jandarma ve Sahil Güvenlik
Akademisi nam ve hesabına tıp fakültelerinde okuyan tabip subaylardan
yükümlülük süresini tamamlamadan mahkeme veya disiplin kurulu kararına
dayanılarak ilişiği kesilenler, kalan yükümlülük süresince hekimlik mesleğini
icra edemezler.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükmü
25/5/2005 tarihli ve 5352 sayılı Adlî Sicil Kanunu’nun
13/A maddesinin (1) numaralı fıkrası şöyledir:
“(1) 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu dışındaki kanunların
belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya mahkûmiyete bağladığı hak
yoksunluklarının giderilebilmesi için, yasaklanmış hakların geri verilmesi
yoluna gidilebilir. Bunun için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinin beşinci
ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla,
a) Mahkûm olunan cezanın infazının tamamlandığı tarihten
itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
b) Kişinin bu süre zarfında yeni bir suç işlememiş olması
ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat
oluşması,
gerekir.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Recai AKYEL, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri BAĞCI, İrfan FİDAN,
Kenan YAŞAR ve Muhterem İNCE’nin katılımlarıyla 4/5/2023 tarihinde yapılan ilk
inceleme toplantısında öncelikle uygulanacak kural ve sınırlama sorunları
görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011
tarihli ve 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun’un 40. maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava
sebebiyle uygulanacak bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin
hükümlerini Anayasa’ya aykırı görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri
sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu
hükümlerin iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan
maddeler uyarınca bir mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde
yöntemince açılmış ve mahkemenin görev kapsamına giren bir davanın bulunması,
iptali talep edilen kuralın da o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak
kural ise bakılmakta olan davanın değişik evrelerinde ortaya çıkan sorunların
çözümünde veya davayı sonuçlandırmada olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak
nitelikteki kurallardır.
3. 1219 sayılı Kanun’un itiraz konusu 28. maddesinin
birinci fıkrasında hekimlik mesleğinin icrası için 26/9/2004 tarihli ve 5237
sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile;
kasten işlenen bir suçtan dolayı beş yıl veya daha fazla süreyle ya da devletin
güvenliğine karşı suçlar, anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlar, zimmet, irtikâp, rüşvet, hırsızlık, dolandırıcılık, sahtecilik, güveni
kötüye kullanma, hileli iflas, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat
karıştırma, suçtan kaynaklanan mal varlığı değerlerini aklama veya kaçakçılık
suçlarından hapis cezasına mahkûm olmamak gerektiği ifade edilmiştir.
4. Başvuran Mahkemede görülmekte olan davanın konusu
anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar arasında yer alan silahlı
örgüte üye olma suçundan hüküm giyen davacının çalışma izni talebinin reddine
ilişkindir.
5. Bakılmakta olan davanın konusu gözetildiğinde itiraz
konusu kuralın birinci fıkrasının “Hekimlik mesleğinin icrası için; Türk
Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile;…” bölümü
ile “…Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar….” ve
“…hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir.” ibareleri dışında kalan kısmı ile
ikinci ve üçüncü fıkralarının bakılmakta olan davada uygulanma imkânı
bulunmamaktadır. Dolayısıyla kuralın birinci fıkrasının kalan kısmı ile ikinci
ve üçüncü fıkralarına ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
reddi gerekir.
6. Öte yandan kuralın birinci fıkrasının “Hekimlik
mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen
süreler geçmiş olsa bile;…” bölümü ile“…hapis cezasına mahkûm olmamak
gerekir.” ibareleri, bakılmakta olan davanın konusu olan Anayasal düzene
ve bu düzenin işleyişine karşı suçların yanı sıra dava konusu olmayan diğer
suçlar yönünden de geçerli ortak kural niteliğindedir. Bu itibarla anılan bölüm
ve ibarelerin esasına ilişkin incelemenin “…Anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar…” ibaresiyle sınırlı olarak yapılması gerekir.
7. Açıklanan nedenlerle 1219 sayılı Kanun’un 5728 sayılı Kanun’un
25. maddesiyle değiştirilen 28. maddesinin;
A. Birinci
fıkrasının;
1. “Hekimlik
mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen
süreler geçmiş olsa bile;…” bölümü ile “…Anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar….” ve “…hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir.” ibarelerinin
esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin “…Anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı suçlar…” ibaresi ile sınırlı olarak yapılmasına,
2. Kalan kısmının
itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı
bulunmadığından, bu kısma ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE,
B. İkinci ve
üçüncü fıkraların itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada
uygulanma imkânı bulunmadığından, bu fıkralara ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
8. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet CANPOLAT
tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz konusu kanun hükmü,
dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve bunların gerekçeleri ile diğer
yasama belgeleri okunup incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Anlam ve Kapsam
9. 1219 sayılı Kanun’da hekimlik mesleğinin icrası için
gerekli şartlar düzenlenmiştir. İtiraz konusu kuralda anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanların 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinde
belirtilen süreler geçmiş olsa bile hekimlik mesleğini icra edemeyecekleri
belirtilmiştir.
10. 5237 sayılı Kanun’un Özel Hükümler kitabının Dördüncü
Kısmı’nın 309 ilâ 316. maddelerinden oluşan Beşinci Bölümü’nde anayasal düzene
ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar; Anayasa’yı ihlal, Cumhurbaşkanı’na
suikast ve fiilî saldırı, yasama organına karşı suç, hükûmete karşı suç, Türkiye
Cumhuriyeti Hükûmetine karşı silahlı isyan, silahlı örgüt, silah sağlama, suç
için anlaşma şeklinde düzenlenmiştir.
11. 5237 sayılı Kanun’un 53. maddesinde ise kişinin
kasıtlı bir suç işlemesi ve bu suçtan dolayı hapis cezasına mahkûm olması
hâlinde mahkûmiyetin kesinleşmesiyle başlayıp hapis cezasının infazı
tamamlanıncaya kadar devam eden hak yoksunluğu öngörülmüştür. Diğer bir deyişle
anılan madde uyarınca belli bir suçtan mahkûmiyete bağlı süresiz hak
yoksunluğundan söz edilemeyeceği anlaşılmaktadır.
12. Buna göre anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçlardan herhangi birini kasten işleyen kişi hakkında 5237 sayılı
Kanun’un 53. maddesi uyarınca hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar hak
yoksunluğu uygulanacaktır. İtiraz konusu kuralda ise bu suçlardan mahkûm
olanların hekimlik mesleğinin icrasından herhangi bir süre sınırı olmaksızın
yoksun bırakılacağı ifade edilmektedir.
B. İtirazın Gerekçesi
13. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralla
anayasal düzene karşı işlenen suçlardan mahkûm olan bir hekimin süresiz bir
şekilde hekimlik mesleğini icra etmesinin engellendiği, bu durumun çalışma
özgürlüğü ile özel hayata saygı gösterilmesini isteme hakkına ölçüsüz bir
müdahale oluşturduğu belirtilerek kuralın Anayasa’nın 20. ve 49. maddelerine
aykırı olduğu ileri sürülmüştür.
C. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
14. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. ve 48. maddeleri yönünden de incelenmiştir.
15. Anayasa’nın “Çalışma
ve sözleşme hürriyeti” başlıklı 48. maddesinde “Herkes, dilediği alanda
çalışma ve sözleşme hürriyetlerine sahiptir. Özel teşebbüsler kurmak
serbesttir./ Devlet, özel teşebbüslerin millî ekonominin gereklerine ve sosyal
amaçlara uygun yürümesini, güvenlik ve kararlılık içinde çalışmasını sağlayacak
tedbirleri alır.” denilerek çalışma özgürlüğü güvence altına alınmıştır.
16. Anayasa’nın 49. maddesinde de çalışmanın herkesin
hakkı ve ödevi olduğu, devletin çalışanların hayat seviyesini yükseltmek,
çalışma hayatını geliştirmek için çalışanları ve işsizleri korumak, çalışmayı
desteklemek, işsizliği önlemeye elverişli ekonomik bir ortam yaratmak ve
çalışma barışını sağlamak için gerekli tedbirleri alacağı belirtilmiştir.
17. Çalışma özgürlüğü, herkesin dilediği
mesleği seçmede özgür olmasını ve zorla çalıştırılmamayı ifade eder. Birey, bu
özgürlüğünü kullanarak dilediği alanı ve işi seçebilir. Çalışma hakkı ise
bireyin özgür iradesiyle seçtiği mesleği veya işi icra etmesi, devletin de
çalışmak isteyenlere iş temin etmek için gereken tedbirleri almasıdır (AYM,
E.2016/141, K.2018/27, 20/2/2018, § 16).
18. Kural anayasal
düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanların hem özel
sağlık kuruluşlarında hem de serbest olarak hekimlik mesleğini icra
edemeyeceklerini öngörmek suretiyle Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence
altına alınan çalışma hakkı ve özgürlüğüne sınırlama getirmektedir.
19. Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve
hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde
belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu
sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik
Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir.
Buna göre temel hak ve özgürlüklere sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla
yapılması, Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması
gerekir.
20. Bu kapsamda çalışma hakkı ve özgürlüğünü sınırlamaya
yönelik bir kanuni düzenlemenin şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların
keyfîliğe izin vermeyecek şekilde belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir düzenlemeler
niteliğinde olması gerekir.
21. Esasen temel hak ve özgürlükleri sınırlayan kanunun
bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk
devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk devletinde kanuni düzenlemelerin hem
kişiler hem de idare yönünden herhangi bir duraksamaya ve kuşkuya yer
vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır, uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca
kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına karşı koruyucu önlem içermesi gerekir.
Kanunda bulunması gereken bu nitelikler hukuki güvenliğin sağlanması bakımından
da zorunludur. Zira bu ilke hukuk normlarının öngörülebilir olmasını,
bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de
yasal düzenlemelerinde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını
gerekli kılar (AYM, E.2015/41, K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla
Anayasa’nın 13. maddesinde sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik,
Anayasa’nın 2. maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesi ışığında
yorumlanmalıdır.
22. Kuralda hangi suçlardan mahkûmiyetin hekimlik
mesleğinin icrasına engel olduğu açıkça belirtilmiştir. Anayasal düzene ve bu
düzenin işleyişine karşı suçların 5237 sayılı Kanun’da düzenlendiği
gözetildiğinde kuralın belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu
ve bu yönüyle kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
23. Öte yandan sınırlamanın meşru bir amaca dayanması
gerekir. Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde çalışma hakkı ve özgürlüğü için
herhangi bir sınırlama nedeni belirtilmemiş olmakla birlikte özel sınırlama
nedeni öngörülmemiş hakların da o hakkın doğasından kaynaklanan bazı
sınırlarının bulunduğu kabul edilmektedir. Ayrıca Anayasa’nın başka
maddelerinde yer alan hak ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevler, özel
sınırlama sebebi gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebilir (AYM,
E.2018/95, K.2023/221, 27/12/2023, § 45).
24. Hekimlik mesleğinin sağlık hizmeti içindeki rolü ve
önemi gözetildiğinde mesleğin icrasına getirilen sınırlanmanın amacının
mesleğin onur ve itibarını korumak olduğu değerlendirilmektedir. Mesleğin onur
ve itibarının korunması amacıyla, bazı suçlardan mahkûm olanların bu mesleği
icra etmesinin yasaklanmasının anayasal yönden meşru bir amaca dayandığı
kanaatine varılmaktadır.
25. Bununla birlikte kuralın anayasal bağlamda meşru bir
amacının bulunması yeterli olmayıp sınırlamanın ölçülü olması gerekir.
Anayasa’nın 13. maddesinde güvence altına alınan ölçülülük ilkesi ise elverişlilik,
gereklilik ve orantılılık olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik
öngörülen sınırlamanın ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli
olmasını, gereklilik ulaşılmak istenen amaç bakımından sınırlamanın
zorunlu olmasını, orantılılık ise hakka getirilen sınırlama ile
ulaşılmak istenen amaç arasında makul bir dengenin gözetilmesi gerekliliğini
ifade etmektedir.
26. Hekimlik mesleğinin, yer ve zaman sınırlaması
olmaksızın toplum yararına hizmet etmeyi gerektiren, insan yaşamının
korunmasını amaç edinen bir nitelik taşıması itibarıyla hekimlerin tabi olması
gereken kanuni ve etik sınırların diğer pek çok meslekten daha ayrıntılı ve
katı şekilde düzenlenmiş olması olağan kabul edilmelidir. Nitekim kuralda da
hekimlik mesleğinin icrası için sınırlı sayıda yer verilen bir kısım suçtan
mahkûm olmama şartının getirildiği görülmektedir. Bu yönüyle kuralla öngörülen
sınırlamanın, hekimlik mesleğinin onur ve itibarının korunması amacına
ulaşılması bakımından elverişli olduğu anlaşılmaktadır.
27. Kuralda hekimlik mesleğinin icrasına engel olduğu
belirtilen suçların niteliği gözetildiğinde, bunları işleyenlerin hekimlik
mesleğinin icrasından yasaklanmasının kanun koyucunun takdir yetkisi kapsamında
öngörebileceği bir tedbir olduğu değerlendirilmiştir. Bu sebeple kuralın
hekimlik mesleğinin onur ve itibarının korunmasına yönelik amacın
gerçekleştirilmesi bakımından gerekli olma şartını sağladığı sonucuna
ulaşılmıştır.
28. Diğer yandan sınırlamanın orantılı olup olmadığı da
ortaya konulmalıdır. Bu itibarla hekimlik mesleğine ilişkin onur ve itibarın
korunmasına dair tedbirler sonucunda hekimlik mesleğini icra etmek isteyenlerin
yüklendiği külfet ile hak ve menfaatleri arasında adil bir dengenin kurulması
gerekmektedir. Hekimlik mesleğini icra etmek isteyenlere aşırı bir külfet
yüklenip yüklenmediğinin denetiminde kuralla öngörülen sınırlamanın süresiz bir
sınırlama olup olmadığı veya hekimlik mesleğini yeniden icra edebilmeyi
sağlayan hukuki bir çarenin olup olmadığı önem taşımaktadır.
29. 5352 sayılı Kanun’un 13/A maddesinde yasaklanmış
hakların geri verilmesi kurumu düzenlenmiştir. Anılan maddenin gerekçesinde
5237 sayılı Kanun dışındaki çeşitli kanunlardaki kasıtlı bir suçtan
dolayı belirli süreyle hapis cezasına veya belli suçlardan dolayı
bir cezaya mahkûm olan kişilerin süresiz olarak kullanmaktan yasaklandıkları
hakları tekrar kullanabilmelerine imkân tanıyan bir düzenleme yapılmasına
ihtiyaç duyulduğu belirtilmiştir. Bu kapsamda anılan madde uyarınca,
yasaklanmış hakların geri verilebilmesi için 5237 sayılı Kanun’un 53.
maddesinin beşinci ve altıncı fıkraları saklı kalmak kaydıyla, mahkûm olunan
cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş
olması, kişinin infazın tamamlanmasından itibaren üç yıllık süre içerisinde
yeni bir suç işlememesi ve hayatını iyi hâlli olarak sürdürdüğü hususunda
mahkemede bir kanaatin oluşması gerektiği belirtilmiştir.
30. Süresiz hak yoksunluğunun oluşturduğu sorunların
çözümü amacıyla getirilen yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumunun,
anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanların
hekimlik mesleğini yeniden icra etmelerine imkân sağlayıp sağlamadığı, kişilere
aşırı bir külfet yüklenip yüklenmediğinin tespitinde önem taşımaktadır.
31. Kural uyarınca anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanların özel sağlık kuruluşları bünyesinde
veya serbest olarak hekimlik mesleğini icra etmelerinin süresiz olarak
kısıtlandığı, bununla beraber yasaklanmış hakların geri verilmesi kararıyla
hekimlik mesleğinin icrasının önünde bir engel olmadığı anlaşılmaktadır. Bu
kapsamda, yasaklanmış hakların geri verilebilmesi için mahkûm olunan cezanın
infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması,
kişinin infazın tamamlanmasından itibaren üç yıllık süre içerisinde yeni bir
suç işlememesi ve hayatını iyi hâlli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir
kanaatin oluşması şartlarının kişiye aşırı külfet yükleyip yüklemediği
değerlendirilmelidir.
32. Bu bağlamda infazın tamamlanmasından itibaren geçmesi
gereken üç yıllık süre şartıyla hekimlik mesleğinin özel sağlık kuruluşları
bünyesinde veya serbest olarak icrasının süresiz olarak sınırlanmadığı ve bu üç
yıllık sürenin hekimlik mesleğinin niteliği gözetildiğinde makul ve orantılı
olduğu anlaşılmaktadır.
33. Öte yandan yasaklanmış hakların geri verilmesi için
üç yıllık süre içerisinde yeni bir suç işlememe ve hayatın iyi hâlli olarak
sürdürüldüğü hususunda mahkemede kanaatin oluşması şartı arandığından bu konuda
hâkimin takdir yetkisi bulunmaktadır. Bununla beraber iyi hâlin belirlenmesinde
üç yıl içerisinde yeni bir suçun işlenmemesinin etkili olduğu gözetildiğinde
hâkime sınırsız bir takdir yetkisinin verilmediği anlaşılmaktadır.
34. Kaldı ki anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine
karşı suçların niteliği, toplumda oluşturduğu etki düşünüldüğünde, hekimlik
mesleğinin icrasını sağlayacak kararda hâkime verilen takdir yetkisinin
hekimlik mesleğinin onur ve itibarının korunması amacına hizmet edeceği
açıktır.
35. Bu itibarla kuralla anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanların özel sağlık kuruluşları bünyesinde
veya serbest olarak hekimlik mesleğini icra etmeleri bakımından bir hak
yoksunluğu getirilmekte ise de yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumuyla
birlikte bu hak yoksunluğunun süresiz olmadığı, bu sürenin yeni kurumla
birlikte diğer koşulların yanında üç yılla sınırlandırıldığı ve hekimlik
mesleğinin icrası için anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan
mahkûm olanlara aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır.
36. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13., 48. ve
49. maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Hasan Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki
HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ ve Kenan YAŞAR bu görüşe
katılmamışlardır.
Kuralın Anayasa’nın 20. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13., 48. ve 49.
maddeleri kapsamında ele alınmış olması nedeniyle Anayasa’nın 20. maddesi
yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına gerek görülmemiştir.
IV. HÜKÜM
11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un
25. maddesiyle değiştirilen 28. maddesinin birinci
fıkrasında yer alan “…Anayasal düzene ve
bu düzenin işleyişine karşı suçlar,…” ibaresinin Anayasa’ya
aykırı olmadığına ve itirazın REDDİNE, Hasan
Tahsin GÖKCAN, Engin YILDIRIM, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin
MENTEŞ ile Kenan YAŞAR’ın karşıoyları ve
OYÇOKLUĞUYLA 23/7/2024 tarihinde karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
|
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. 5237 sayılı TCK’nın 53/1e,2. maddesi gereği kişinin
işlediği suçlardan dolayı hükmedilen hapis cezasına bağlı olarak cezasının
infazı tamamlanıncaya kadar mesleğini yapamama yönünde hak yoksunluğu
uygulanacaktır. Bundan ayrıca İncelemeye konu 1219 sayılı Kanunun 28.
maddesinin 1. fıkrasındaki “Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlar” ibaresi uyarınca, anılan suçlardan birini kasten işleyen kişi
hakkında hekimlik mesleğinin icrasından süre sınırı olmaksızın yoksun
bırakılacağı öngörülmektedir. Başka deyişle bu durumdaki hekimler ömür boyunca
özel muayene açıp çalışamayacakları gibi özel bir sağlık biriminde hekim olarak
çalışamayacaklardır.
2. Çoğunluk gerekçesinde incelenen kurala karşın 5332
sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesinde düzenlenen yasaklanmış hakların
geri verilmesi kurumu ile birlikte incelenerek, anılan yasal yol gereği
anayasal düzene karşı suçtan mahkum olanların cezalarının infazından sonra üç
yıllık sürenin geçmesi ve mahkemenin bu sürede hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü
konusunda olumlu kanaate varması durumunda hak yoksunluğunun kalkacağı
görüşünden hareket edilmiş ve bu gerekçelerle kuralın Anayasa’ya aykırı
olmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
3. Bu konunun değerlendirilebilmesi için ilgili
kanunların düzenlenme tarihleriyle birlikte anlam ve kapsamlarına göz
atılmalıdır. 5332 sayılı Adli Sicil Kanununun 13/A maddesi, 6.12.2006 tarihli
ve 5560 sayılı Kanunun 38. maddesiyle Kanuna eklenmiştir. 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu ise 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Öte yandan 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı San’atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanunun hekimlik mesleğini
yapmaya hak kazananlara hak yoksunluğunu düzenleyen 28. maddesi ise 23.1.2008
tarihli ve 5728 sayılı Kanunun 25. maddesiyle düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere
hekimlere hak yoksunluğunu getiren özel düzenleme, gerek TCK ve gerekse Adli
Sicil Kanununun 13/A maddesinin yürürlüğünden sonra, başka deyişle ilgili
kurallar bilinerek düzenlenmiştir. Bu nedenle kural hekimlik mesleğine ilişkin özel
düzenleme niteliğindedir.
4. İncelenen 28/1. madde ve fıkrasının ilk cümlesi “Hekimlik
mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53. maddesinde belirtilen süreler
geçmiş olsa bile” ibaresiyle başlamaktadır. Böylece Kanun koyucunun bu özel
düzenleme ile anılan bentte sayılan suçlar ve bu arada anayasal düzene karşı
işlenen suçlardan mahkumiyet halinde süresiz bir hak yoksunluğu öngördüğü
sonucunun çıkarılması gerekmektedir.
5. Şüphesiz kamu görevinde istihdam edileceklerle ilgili
sınırlamalar meşru amaçlar çerçevesinde ayrıca değerlendirilebilir. Bununla
birlikte kanunla bir meslek mensubunun özel yaşamında hayatını kazanma
imkanından süresiz olarak yoksun bırakılmasının demokratik toplumda gerekliliği
ve orantılılığı oldukça tartışmalı hale gelecek ve bu durumun Anayasa’nın 13.,
48, 49. maddeleriyle bağdaştırılması güç olabilecektir. Nitekim AYM’nin 2008/17
E., 2010/44 K. sayılı ve 25.2.2010 sayılı kararında benzer değerlendirmelerle
28. Maddedeki birkısım suçlarla bağlantılı olarak iptal kararı verilmiştir. İptal
gerekçesinde, kuraldaki düzenlemelerde meslek veya görevlerin özellikleri,
suçların ve cezaların niteliği, cezalar miktarına bakılmaksızın ve bir
kademelendirme yapılmaksızın eylemle orantısız bir hak yoksunluğu
öngörülmesinin adaletli olmadığı ve hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmadığı
belirtilmiştir. Benzer değerlendirmeler Mahkemenin 2008/80 E., 2011/81 K.,
18.5.2011 ile 2012/61 E., 2012/135 K., 27.9.2012 tarih ve sayılı kararlarında
da yapılmıştır. Öte yandan belirtilen iptal gerekçelerine karşın kamu
görevlileri bakımından Danıştay kararlarında Adli Sicil Kanununun 13/A
maddesindeki süreler geçse ve yasaklanmış hakların iadesine karar verilse dahi
657 sayılı DMK’nun 48. maddesi uyarınca anılan maddede sayılan suçlardan mahkum
olanların devlet memurluğuna girmelerinin mümkün olmadığı belirtilmektedir
(bkz. Danıştay İDDK 27.6.2022, E. 2022/1141, K. 2022/2318; 5.10.2023, E.
2023/444, K. 2023/1833).
6. Ayrıca belirtilmelidir ki çoğunluk gerekçesindeki gibi
5332 sayılı Kanunun 13/A maddesindeki düzenlemenin buna istisna oluşturacağı
düşünülmekteyse, incelemeye konu özel düzenlemede bu hususun da belirtilmesi
gerekirdi. Kuralın bu düzenleniş biçimi karşısında ihtilaflı yorum veya
içtihatlarla bu imkanın tanındığına ilişkin değerlendirmeler, kanundaki
belirsizliği ve kalite sorununu aşmaya yeterli olmayacaktır. Bu tür
değerlendirmeler uygulamanın gelecekte aksi yönde gelişmesini önleme
güvencesini taşımamaktadır. Açıkladığım hukuki gerekçeler karşısında incelenen
kuralın iptal edilmesi gerektiği görüşündeyim.
|
|
|
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
KARŞIOY
1. Çalışma izni talebinin zımnen reddine ilişkin işlemin iptali
istemiyle açılan davada itiraz konusu kuralın Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına
varan İstanbul Bölge İdare Mahkemesi 7. İdari Dava Dairesi kuralın iptali için
başvurmuştur. İtiraza konu kural uyarınca anayasal
düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanların hekimlik
mesleğini süre sınırı olmaksızın hem özel sağlık kuruluşlarında hem de serbest icra
edemeyeceğini düzenlemektedir.
2. Mahkememiz çoğunluğu tarafından “ kuralla hekimlik için bir hak
yoksunluğu getirilmekte ise de yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumuyla bu
hak yoksunluğunun esasında süresiz olmadığı, bu sürenin de yeni kurumla
birlikte diğer koşulların yanında üç yılla sınırlandırıldığı, bu sürenin de
hekimlik mesleğinin icrası için anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı
suçlardan mahkûm olanlara aşırı bir külfet yüklemediği anlaşılmaktadır. Bu
nedenle itirazın reddi gerekir” şeklindeki gerekçeyle kuralın reddine ilişkin
kararına iştirak edilmemiştir. Şöyle ki;
3. Anayasa Mahkemesi norm denetimi kapsamında, süresiz olarak bir
mesleği icra edememe ile ilgili verdiği bir kararında “23.1.2008 Tarihli ve
5728 Sayılı Temel Ceza Kanunlarına Uyum Amacıyla Çeşitli Kanunlarda ve Diğer
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 25. maddesi ile
değiştirilen 11.4.1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve
Şuabatı San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 28. maddesinin birinci
fıkrasının “...milli savunmaya karşı suçlar, devlet sırlarına karşı
suçlar ve casusluk, kamunun sağlığına karşı suçlar,...” ibareleri incelemiş
ve Anayasa’nın 2. maddesine aykırı görerek iptal etmiştir.
“Dava konusu düzenlemeler, meslek veya görevlerin
özellikleri, suçların niteliği, bu suçlara verilen cezalar ve cezaların süresi,
kasıtla veya taksirle işlenip işlenmediğine bakılmaması ve bir kademelendirme
de yapılmaması ve bu suçlardan mahkum olanların belirli meslekleri ve görevleri
sürekli olarak icra edememeleri, işledikleri suçlara göre adaletli ve eylemle
orantılı olmayan ölçüsüz bir hak yoksunluğuna yol açması nedeniyle Anayasa’nın
2. maddesinde belirtilen ‘Hukuk Devleti’ ilkesine aykırıdır. İptali gerekir.” (AYM,
E.2008/17, K.2010/44, 25.2.2010)
4. Hekimlik mesleğinin icrasının süre sınırı olmaksızın
sınırlandırılması Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınan “çalışma
ve sözleşme özgürlüğü ile çalışma hakkına ölçüsüz bir sınırlama”
niteliğindedir. Kural kamu ve özel sektör ayırımı yapmaksızın hekimlik
mesleğine süresiz sınır getirmektedir. Anayasa Mahkemesi birçok kararında bu
ayrımı içerip içermediğine bakmış ve buna göre değerlendirme yapmıştır:
“ Başvurucunun İdare tarafından özel sektörde çalışma yasağı
içeren bir karar alındığına dair bir iddiasının bulunmadığı, somut olaya konu
idari işlemin özel sektörde çalışmayı engelleyen bir içeriğinin olduğunu da
ortaya koyamadığı vurgulanmalıdır. Bu durumda yukarıdaki açıklamalar
çerçevesinde başvurucunun sınavı kazanarak harita mühendisi olarak atanmaya hak
kazanmasına rağmen atama tarihi itibarıyla geçerli olan Kanun'da belirlenen
kamu görevlisi olarak atanma şartlarını taşımadığının tespit edilmesi üzerine
atamanın yapılmamasının -başvurucunun özel sektörde çalışma imkânının olması
hususları da gözetildiğinde- demokratik toplum gereklerine uygun ve ölçülü
olmadığı söylenemez.” (Cem Turğut, B. No: 2019/16656,
18/10/2023, § …)
5. Öte yandan Anayasa Mahkemesi daha önce Ahmet Gödeoğlu kararında,
mahkûmiyet kararının bir sonucu olarak hekimlik mesleğindeki hak ve yetkilerini
kullanmasının ömür boyu yasaklanması nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal
edildiğine karar vermiştir. (B. No : 2018/28616, 17.11.2021) Söz konusu kararda
Başvurucunun güveni kötüye kullanma suçundan mahkûm olduğu gerekçesiyle
hekimlik mesleğini icra etmesine izin verilmemiştir. AYM tarafından özel
sektörde dahi süresiz bir şekilde mesleğin icrasının yasaklanmasına sebep olan
tedbirin özel hayata saygı hakkına orantısız bir müdahalede bulunulduğu
sonucuna varılmıştır.
6. Yukarıda açıklandığı üzere; Anayasa Mahkemesi’nin mahkûmiyete
bağlı süresiz hak yoksunluğu öngören kuralları norm denetiminde iptal ettiği bu
kuralların uygulanması üzerine tesis edilen işlemlerle ilgili yapılan bireysel
başvuru incelemesinde de ihlal kararı verildiği görülmektedir.
7. Anayasa Mahkemesinin norm denetiminde ve bireysel başvuruda
benzer konulardaki içtihatlarından farklılık gösteren çoğunluk görüşüne
yukarıda izah ettiğimiz nedenlerle iştirak edilmemiştir.
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
KARŞIOY GEREKÇESİ
1. Mahkememiz çoğunluğunun 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı San'atlarının
Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı Kanun’un 25.
maddesiyle değiştirilen 28. maddesinin birinci fıkrasında yer alan “Hekimlik
mesleğinin icrası için; Türk Ceza Kanununun 53 üncü maddesinde belirtilen
süreler geçmiş olsa bile;…” bölümü ile “…Anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlar…” ve “…hapis cezasına mahkûm olmamak gerekir.” ibarelerinin
Anayasa’ya aykırı olmadığına ilişkin kanaatine
katılmamaktayım.
2. Dava konusu ibarelerin yer aldığı Kanun’un 28. maddesinde hekimlik mesleğinin icrası için
bazı suçlardan mahkum olmamak sayılmış olup bunlar içerisinde birinci fıkrada
Türk Ceza Kanunu’nun 53. maddesinde belirtilen süreler geçmiş olsa bile anayasal
düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçtan hapis cezasına mahkûm olmamak da
yer almaktadır.
3. Mahkememiz çoğunluğu yaptığı değerlendirmede, kuralla
hekimlik için bir hak yoksunluğu getirilmekte ise de yasaklanmış hakların geri
verilmesi kurumuyla bu hak yoksunluğunun esasında süresiz olmadığı, bu sürenin
yeni kurumla birlikte diğer koşulların yanında üç yılla sınırlandırıldığı, bu
sürenin de hekimlik mesleğinin icrası için anayasal düzene ve bu düzenin
işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanlara aşırı bir külfet yüklemediği
sonucuna ulaşarak kuralın Anayasa’nın 13., 48. ve 49. maddelerine aykırı
olmadığı sonucuna ulaşmıştır (Bkz.: §§ 35-36).
4. Öncelikle ifade etmek gerekir kural kamu veya özel
sektör ayırımı yapmaksızın hekimlik mesleğinin icrasını sınırlandırmaktadır.
Ancak hekimlik mesleğinin icrasının sınırlandırılabilmesi için anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçtan
hapis cezasına mahkûm edilmiş olmak şartı yer almaktadır. Öte yandan kural
gereği bu suçtan mahkumiyetin bir sonucu olarak kişi hekimlik mesleğinin
icrasını herhangi bir süre sınırı olmaksızın gerçekleştiremeyecektir.
5. Hekimlik mesleğinin icrasının bu şekilde süre sınırı
olmaksızın sınırlandırılması çoğunluk kararında ifade edildiği biçimde meşru
bir amaca dayanır olsa bile dava konusu kural bu tür mahkumiyet alan hekimler
açısından Anayasa’nın 48. ve 49. maddelerinde güvence altına alınan çalışma ve
sözleşme özgürlüğü ile çalışma hakkına ölçüsüz bir sınırlama getirmektedir.
6. Nitekim bu minvalde yapılan bir bireysel başvuruda Anayasa
Mahkemesi güveni kötüye kullanmak suçundan aldığı mahkûmiyet kararının bir sonucu olarak başvurucunun
hekimlik mesleğindeki hak ve yetkilerini kullanmasının ömür boyu yasaklanması
nedeniyle özel hayata saygı hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir (Bkz.: Ahmet
Gödeoğlu, B. No: 2018/28616, 17/11/2021, §§
45-52).
7. Her ne kadar bireysel başvuru
kararındaki bu gerekçeyi Mahkememiz çoğunluğu bu kararda revize ederek dava
konusu kuralla hekimlik için bir hak
yoksunluğu getirilmekte ise de yasaklanmış hakların geri verilmesi kurumuyla bu
hak yoksunluğunun esasında süresiz olmadığını, bu sürenin yasaklanmış hakların
geri verilmesi kurumuyla birlikte diğer koşulların yanında üç yılla
sınırlandırıldığını ve öngörülen sürenin hekimlik mesleğinin icrası için
anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlardan mahkûm olanlara aşırı
bir külfet yüklemediğini belirtmiştir (Bkz.: § 35). Bununla birlikte
kanaatimizce burada hekimlerin anılan haklarına yine de ölçüsüz bir müdahale
söz konusudur.
8. Somut kural bağlamında hekimlerin hak yoksunluğu, asıl
cezanın çektirilmesi sonrasında 25/5/2005 tarih ve 5352 sayılı Adli Sicil
Kanunu’na 6/12/2006 tarih ve 5560 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun'un 38. maddesiyle eklenen 13/A maddesinde yeniden
düzenlenen yasaklanmış hakların geri verilmesi yolu işletilerek mahkûm olunan
cezanın infazının tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş
olması, kişinin infazın tamamlanmasından itibaren üç yıllık süre içerisinde
yeni bir suç işlememesi ve hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda
mahkemede bir kanaatin oluşması durumunda kaldırılabilmektedir.
9. Bununla birlikte ifade etmek gerekir ki yasaklanmış
hakların geri verilmesi otomatik biçimde işleyen ve öngörülen bu üç şartın
birlikte gerçekleşmesi durumunda her halde olumlu sonuç alınabilen etkili bir
yol şeklinde sonuç vermeye müsait olmaktan uzaktır. Zira Kanun’daki düzenleniş
biçiminde de “kanunların belli bir suçtan dolayı veya belli bir cezaya
mahkûmiyete bağladığı hak yoksunluklarının giderilebilmesi için” yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna
gidilebileceği ifade edilmektedir. Ek olarak, buradaki “gidilebileceği”
şeklindeki ifade mahkum olan kişiye yönelik olarak kullanılmış olsa dahi bu
konuda verilecek kararda bu üç şartın içerisinde yer alan “hayatını iyi
halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede bir kanaat oluşması” şeklinde
hakime takdir yetkisi tanıyan bir ibare bulunduğu dikkate alınmalıdır.
10. Elbette hakimlerin takdirlerini Anayasa’nın 138.
maddesinin birinci fıkrasında da vurgulandığı üzere “Anayasaya, kanuna ve
hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre” kullanması gerekmektedir.
Ancak diğer iki şart olan cezanın infazının
tamamlandığı tarihten itibaren üç yıllık bir sürenin geçmiş olması ve kişinin
infazın tamamlanmasından itibaren üç yıllık süre içerisinde yeni bir suç
işlememesi gibi net şartların varlığına rağmen yine de “hayatını iyi halli olarak sürdürdüğü hususunda mahkemede
bir kanaat oluşması” şartına yer
verilmesi uygulamada takdire bağlı olarak olumsuz sonuçlar ortaya çıkmasının
ihtimal dahilinde olduğunu akla getirmektedir.
11. Uygulamada yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna
başvurulduğunda karşılaşılan kimi olumsuz örnekler de bu endişeyi haklı
çıkarmakta olup bu durum dava konusu kuralın Anayasa’ya uygunluk denetiminde bu
hususun da dikkate alınması gerektiğini göstermektedir. Zira burada takdire
bağlı kullanımın, uygulamada karşılaşılan kimi örneklerde de görülebileceği
üzere bu hakkın kullanımını etkisizleştirebileceğinden kuralın Anayasa’ya
uygunluk denetiminde bu hususun da gözden uzak tutulmaması gerekmektedir.
12. Nitekim Anayasa Mahkemesine yapılan bir bireysel
başvuruda verilen ihlal kararı bu konudaki uygulamanın nasıl amacına uygun
sonuç vermediğini göstermektedir. Almış olduğu cezalara ilişkin kararların
kesinleşip yerine getirildiği, infaz tarihlerinin üzerinden 16 yıla yakın bir
sürenin geçtiği ileri sürülerek kanunda belirtilen şartların gerçekleştiğini
iddia eden başvurucu asliye ceza mahkemesinden memnu hakların iadesi talebinde
bulunmuştur. Bunun üzerine derece mahkemelerince hayatını iyi halli olarak
sürdürdüğü hususunda yeterli kanaat oluşmadığından talebi yerinde görülmemiştir.
Yapılan başvuru üzerine Anayasa Mahkemesi, başvurucunun ayrı ve açık bir
yanıt verilmesini gerektiren ve talebinin kabul edilebilmesine neden olabilecek
nitelikte olan "hakkındaki cezaların infazının tamamlandığı tarihten
itibaren 16 yıllık bir sürenin geçmiş olduğuna" dair iddiasının
tartışılmamış ve karşılanmamış olmasını başvurucunun Anayasa'nın 36. maddesinde
güvence altına alınan adil yargılanma hakkı kapsamındaki gerekçeli karar hakkının
ihlali olarak değerlendirmiştir (Bkz.: Mümtaz Bekci, B. No: 2014/16269,
8/11/2017, §§ 29-31).
13. Ek olarak bahse konu mesleğin hekimlik mesleği olduğu
göz önünde tutulduğunda yasaklanmış hakların geri verilmesi yoluna ancak asıl
cezanın infazının tamamlanmasından itibaren üç yıl geçtikten sonra
başvurulabilmesi de ölçüsüzlüğü daha net biçimde göstermektedir. Zira kişi
zaten asıl cezayı çekmiştir. Buna rağmen hekimlik mesleğinin icrası için üç
yıllık bir sürenin geçmesini beklemek hekimlerin Anayasa’nın 48. ve 49.
maddelerinde güvence altına alınan çalışma
ve sözleşme özgürlüğü ile çalışma hakkına yapılan müdahaleyi daha da ölçüsüz
hale sokacaktır. Dolayısıyla asıl cezanın infazıyla birlikte hekimlik
mesleğinin icrasını engelleyen güvenlik tedbirinin sona ermemesi somut kural
bağlamında ölçüsüzlüğü daha da belirginleştirmektedir.
14. Bu nedenle infazın tamamlanmasından sonraki geçmesi
gereken üç yıllık bekleme süresi ile ilgili olarak çoğunluk kararındaki “üç
yıllık süre şartıyla hekimlik mesleğinin özel sağlık kuruluşları bünyesinde
veya serbest olarak icrasının süresiz olarak sınırlanmadığı ve bu üç yıllık
sürenin hekimlik mesleğinin niteliği gözetildiğinde makul ve orantılı olduğu” (§ 32) biçimindeki gerekçeye de katılmak mümkün
değildir.
15. Sonuç olarak yukarıda sıralanan gerekçeyle 11/4/1928 tarihli ve 1219 sayılı Tababet ve Şuabatı
San'atlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’un 23/1/2008 tarihli ve 5728 sayılı
Kanun’un 25. maddesiyle değiştirilen 28. maddesinin birinci fıkrasında yer alan
“…Anayasal düzene ve bu düzenin işleyişine karşı suçlar…” ibaresinin
kişilerin Anayasa’nın 48. ve 49.
maddelerinde güvence altına alınan çalışma
ve sözleşme özgürlüğü ile çalışma hakkına yapılan müdahaleyi ölçüsüz hale
getirdiği için Anayasa’nın 13., 48. ve 49. maddelerine aykırı olduğundan iptali
gerektiği kanaatiyle Mahkememiz çoğunluğunun aksi yöndeki kararına
katılmamaktayım.