ANAYASA MAHKEMESİ KARARI
Esas Sayısı : 2024/52
Karar Sayısı : 2024/140
Karar Tarihi : 23/7/2024
R.G. Tarih – Sayı :
19/12/2024 – 32757
İTİRAZ YOLUNA BAŞVURAN: Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesi
İTİRAZIN KONUSU: A. 2/7/1964 tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16.
maddesinin;
1. Birinci
fıkrasının ikinci cümlesinin,
2. İkinci
fıkrasında yer alan “…gayrimenkulün değeri…” ibaresinin,
B. 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun;
1. 341. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
2. 362. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin,
“6100
sayılı Kanun’un 114. maddesinde veya diğer kanunlarda öngörülen dava
şartlarının bulunmadığı davalar ile feragat edilen ya da hak düşürücü süre
aşımına uğramış davalar” yönünden
Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerine aykırılığı ileri sürülerek iptallerine
karar verilmesi talebidir.
OLAY: Hazine adına
olan taşınmaz tapu kaydının iptali ile davacı adına tescili talebiyle açılan
davada itiraz konusu kuralların Anayasa’ya aykırı olduğu kanısına varan
Mahkeme, iptalleri için başvurmuştur.
I. İPTALİ İSTENEN VE İLGİLİ GÖRÜLEN KANUN HÜKÜMLERİ
A. İptali İstenen Kanun Hükümleri
1. 492 sayılı Kanun’un
itiraz konusu kuralların da yer aldığı 16. maddesi şöyledir:
“Değer esası:
Madde 16 – Değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde (1)
sayılı tarifede yazılı değerler esastır. Müdahelenin men'i tescil ve tapu
kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda gayrimenkulün
değeri nazara alınır.
Gayrimenkulün aynına taallük eden davalarda ecrimisil ve
tazminat gibi taleplerde de bulunulduğu takdirde harc, gayrimenkulün değeri
ile talebolunan tazminat ve ecrimisil tutarı üzerinden alınır.
Değer tayini mümkün olan hallerde dava dilekçelerinde
değer gösterilmesi mecburidir. Gösterilmemişse davacıya tesbit ettirilir.
Tesbitten kaçınma halinde, dava dilekçesi muameleye konmaz.
Noksan tesbit edilen değerler hakkında 30 uncu madde
hükmü uygulanır.”
2. 6100 sayılı
Kanun’un itiraz konusu kuralların da yer aldığı;
a. 341. maddesi
şöyledir:
“İstinaf yoluna başvurulabilen kararlar
MADDE 341- (1) (Değişik:22/7/2020-7251/34 md.) İlk derece
mahkemelerinin aşağıdaki kararlarına karşı istinaf yoluna başvurulabilir:
a) Nihai kararlar.
b) İhtiyati tedbir ve ihtiyati haciz taleplerinin reddi
kararları, karşı tarafın yüzüne karşı verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz
kararları, karşı tarafın yokluğunda verilen ihtiyati tedbir ve ihtiyati haciz
kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine verilen kararlar.
(2) Miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını geçmeyen
malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir. (Ek cümle: 24/11/2016-6763/41
md.) Ancak manevi tazminat davalarında verilen kararlara karşı, miktar veya
değere bakılmaksızın istinaf yoluna başvurulabilir.
(3) Alacağın bir kısmının dava edilmiş olması durumunda üç
bin Türk Liralık kesinlik sınırı alacağın tamamına göre belirlenir.
(4) Alacağın tamamının dava edilmiş olması durumunda,
kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü üç bin Türk Lirasını geçmeyen
taraf, istinaf yoluna başvuramaz.
(5) İlk derece mahkemelerinin diğer kanunlarda temyiz
edilebileceği veya haklarında Yargıtaya başvurulabileceği belirtilmiş olup da
bölge adliye mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işlere ilişkin nihai
kararlarına karşı, bölge adliye mahkemelerine başvurulabilir.”
b. 362. maddesi
şöyledir:
“Temyiz edilemeyen kararlar
MADDE 362- (1) Bölge adliye mahkemelerinin aşağıdaki
kararları hakkında temyiz yoluna başvurulamaz:
a) Miktar veya değeri kırk bin Türk Lirasını (bu tutar
dâhil) geçmeyen davalara ilişkin kararlar.
b) Kira ilişkisinden doğan ve miktar veya değeri
itibarıyla temyiz edilebilen alacak davaları ile kira ilişkisinden doğan diğer
davalardan üç aylık kira tutarı temyiz sınırının üzerinde olanlar hariç olmak
üzere 4 üncü maddede gösterilen davalar ile (23/6/1965 tarihli ve 634 sayılı
Kat Mülkiyeti Kanunundan doğup taşınmazın aynına ilişkin olan davalar hariç)
özel kanunlarda sulh hukuk mahkemesinin görevine girdiği belirtilen davalarla
ilgili kararlar.
c) (Değişik:22/7/2020-7251/39 md.) Yargı çevresi içinde bulunan
ilk derece mahkemelerinin görev ve yetkisi hakkında verilen kararlar ile yargı
yeri belirlenmesine ilişkin kararlar.
ç) Çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar.
d) Soybağına ilişkin sonuçlar doğuran davalar hariç olmak
üzere, nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davalarla ilgili kararlar.
e) Yargı çevresi içindeki ilk derece mahkemeleri
hâkimlerinin davayı görmeye hukuki veya fiilî engellerinin çıkması hâlinde,
davanın o yargı çevresi içindeki başka bir mahkemeye nakline ilişkin kararlar.
f) Geçici hukuki korumalar hakkında verilen kararlar.
g) (Ek:22/7/2020-7251/39 md.) 353 üncü maddenin birinci
fıkrasının (a) bendi kapsamında verilen kararlar.
(2) Birinci fıkranın (a) bendindeki kararlarda alacağın
bir kısmının dava edilmiş olması durumunda, kırk bin Türk Liralık kesinlik
sınırı alacağın tamamına göre belirlenir. Alacağın tamamının dava edilmiş
olması hâlinde, kararda asıl talebinin kabul edilmeyen bölümü kırk bin Türk
Lirasını geçmeyen tarafın temyiz hakkı yoktur. Ancak, karşı taraf temyiz yoluna
başvurduğu takdirde, diğer taraf da düzenleyeceği cevap dilekçesiyle kararı
temyiz edebilir.”
B. İlgili Görülen Kanun Hükümleri
6100 sayılı Kanun’un;
1. 114. maddesi şöyledir:
“Dava şartları
MADDE 114- (1) Dava şartları şunlardır:
a) Türk mahkemelerinin yargı hakkının bulunması.
b) Yargı yolunun caiz olması.
c) Mahkemenin görevli olması.
ç) Yetkinin kesin olduğu hâllerde, mahkemenin yetkili
bulunması.
d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları;
kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.
e) Dava takip yetkisine sahip olunması.
f) Vekil aracılığıyla takip edilen davalarda, vekilin
davaya vekâlet ehliyetine sahip olması ve usulüne uygun düzenlenmiş bir vekâletnamesinin bulunması.
g) Davacının yatırması gereken gider avansının yatırılmış
olması.
ğ) Teminat gösterilmesine ilişkin kararın gereğinin
yerine getirilmesi.
h) Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması.
ı) Aynı davanın, daha önceden açılmış ve hâlen görülmekte
olmaması.
i) Aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış
olması.
(2) Diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin
hükümler saklıdır.”
2. 115. maddesi
şöyledir:
“Dava şartlarının incelenmesi
MADDE 115- (1) Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup
olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı
noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
(2) Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse
davanın usulden reddine karar verir. Ancak, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun
tamamlanması için kesin süre verir. Bu süre içinde dava şartı noksanlığı
giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddeder.
(3) Dava şartı noksanlığı, mahkemece, davanın esasına
girilmesinden önce fark edilmemiş, taraflarca ileri sürülmemiş ve fakat hüküm anında bu
noksanlık giderilmişse, başlangıçtaki dava şartı noksanlığından ötürü, dava
usulden reddedilemez.”
II. İLK İNCELEME
1. Anayasa Mahkemesi İçtüzüğü hükümleri uyarınca Zühtü
ARSLAN, Hasan Tahsin GÖKCAN, Kadir ÖZKAYA, Engin YILDIRIM, M. Emin KUZ, Rıdvan
GÜLEÇ, Yusuf Şevki HAKYEMEZ, Yıldız SEFERİNOĞLU, Selahaddin MENTEŞ, Basri
BAĞCI, İrfan FİDAN, Kenan YAŞAR, Muhterem İNCE ve Yılmaz AKÇİL’in
katılımlarıyla 22/2/2024 tarihinde yapılan ilk inceleme toplantısında öncelikle
uygulanacak kural sorunu görüşülmüştür.
2. Anayasa’nın 152. ile 30/3/2011 tarihli ve 6216 sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun’un 40.
maddelerine göre bir davaya bakmakta olan mahkeme, o dava sebebiyle uygulanacak
bir kanunun veya Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümlerini Anayasa’ya aykırı
görmesi hâlinde veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının
ciddi olduğu kanısına varması durumunda bu hükümlerin iptalleri için Anayasa
Mahkemesine başvurmaya yetkilidir. Ancak anılan maddeler uyarınca bir
mahkemenin Anayasa Mahkemesine başvurabilmesi için elinde yöntemince açılmış ve
mahkemenin görevine giren bir davanın bulunması, iptali talep edilen kuralın da
o davada uygulanacak olması gerekir. Uygulanacak kural ise davanın değişik
evrelerinde ortaya çıkan sorunların çözümünde veya davayı sonuçlandırmada
olumlu ya da olumsuz yönde etki yapacak nitelikte bulunan kurallardır.
3. 492 sayılı Kanun’un 16. maddesinin ikinci fıkrasında
taşınmazın aynından kaynaklanan davalarda ecrimisil ve tazminat gibi taleplerin
de bulunması hâlinde harcın ne surette hesaplanacağı düzenlenmektedir. Bakılmakta
olan davada yalnızca Hazine adına olan taşınmazın tapu kaydının iptali ile
davacı adına tescili talep edilmektedir. Bu itibarla anılan Kanun’un 16.
maddesinin ikinci fıkrasında yer alan “…gayrimenkulün değeri…”
ibaresinin bakılmakta olan davada uygulanma imkânı bulunmamaktadır.
4. Öte yandan 6100
sayılı Kanun’un 362. maddesinin
(1) numaralı fıkrasının itiraz konusu (a) bendinde
miktar veya değer bakımından temyize tabi olmayan kararlar düzenlenmektedir.
5. Bakılmakta olan davada ise Mahkemece verilecek
kararlara karşı anılan Kanun’un 341. ve devamı maddeleri uyarınca istinaf kanun
yoluna başvurulabilmesi mümkündür. Başka bir ifadeyle yargılamanın bulunduğu
aşama itibarıyla temyiz kanun yoluna ilişkin hükümlerin uygulanma imkânı
bulunmamaktadır.
6. Ayrıca bakılmakta olan davada dava şartı yokluğu
iddiası, kesin hüküm nedenine dayandırılmaktadır. Dolayısıyla davada Kanun’un
114. maddesinde sayılan dava şartlarından yalnızca anılan maddenin (1) numaralı
fıkrasının (i) bendinde yer alan “Aynı davanın, daha önceden kesin hükme
bağlanmamış olması” şeklindeki dava şartı dikkate alınacaktır. Bu itibarla
kuralların esasına ilişkin incelemenin “12/1/2011 tarihli ve 6100 sayılı
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (i)
bendinde öngörülen dava şartının noksan olduğu davalar” yönünden yapılması
gerekir.
7. Açıklanan nedenlerle;
A. 2/7/1964
tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesinin;
1. Birinci
fıkrasının ikinci cümlesinin esasının incelenmesine, esasa ilişkin incelemenin “12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114. maddesinin (1)
numaralı fıkrasının (i) bendinde öngörülen dava şartının noksan olduğu davalar”
yönünden yapılmasına,
2. İkinci
fıkrasında yer alan “…gayrimenkulün değeri…” ibaresinin itiraz
başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu davada uygulanma imkânı
bulunmadığından bu ibareye ilişkin başvurunun Mahkemenin yetkisizliği nedeniyle
REDDİNE,
B. 6100 sayılı
Kanun’un;
1. 341. maddesinin
(2) numaralı fıkrasının birinci cümlesinin esasının incelenmesine, esasa
ilişkin incelemenin “6100 sayılı Kanun’un 114. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (i) bendinde öngörülen dava şartının noksan olduğu davalar”
yönünden yapılmasına,
2. 362. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (a) bendinin itiraz başvurusunda bulunan Mahkemenin bakmakta olduğu
davada uygulanma imkânı bulunmadığından bu bende ilişkin başvurunun Mahkemenin
yetkisizliği nedeniyle REDDİNE,
OYBİRLİĞİYLE karar verilmiştir.
III. ESASIN İNCELENMESİ
8. Başvuru kararı ve ekleri, Raportör Ahmet Hakan SOYTÜRK tarafından hazırlanan işin esasına ilişkin rapor, itiraz
konusu kanun hükümleri, dayanılan ve ilgili görülen Anayasa kuralları ve
bunların gerekçeleri ile diğer yasama belgeleri okunup incelendikten sonra
gereği görüşülüp düşünüldü:
A. Genel Açıklama
9. Dava şartları, davanın esasının incelenebilmesi, başka
bir ifadeyle davanın dinlenebilmesi için varlığı veya yokluğu gerekli olan
hâllerdir. Davanın esasının incelenebilmesi için varlığı gerekli olanlar olumlu
dava şartı, yokluğu arananlar ise olumsuz dava şartı olarak
nitelendirilmektedir.
10. Dava şartları genel olarak 6100 sayılı Kanun’un 114.
maddesinin (1) numaralı fıkrasında düzenlenmiştir. Anılan fıkranın (i) bendinde
aynı davanın, daha önceden kesin hükme bağlanmamış olması dava şartları arasında
sayılmıştır.
11. Söz konusu Kanun’un 303. maddesinde kesin hüküm, kesin hükmün unsurları ile taraflar ve
üçüncü kişiler açısından doğuracağı sonuçlar düzenlenmiştir. Anılan
maddenin (1) numaralı fıkrasında bir davaya ait şeklî anlamda kesinleşmiş olan
hükmün, diğer bir davada maddi anlamda kesin hüküm oluşturabilmesi için her iki
davanın taraflarının, dava sebeplerinin ve ilk davanın hüküm fıkrası ile ikinci
davaya ait talep sonucunun aynı olması gerektiği belirtilmiştir. Usul hukukunda
dava konusu uyuşmazlık hakkında daha önceden verilen kesin bir hükmün
bulunmaması olumsuz dava şartı olarak kabul edilmektedir.
12. Öte yandan Kanun’un 115. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında mahkemenin dava şartlarının bulunup bulunmadığını davanın her
aşamasında kendiliğinden araştıracağı, tarafların da dava şartı noksanlığını
her zaman ileri sürebilecekleri düzenlenmiştir. Anılan maddenin (2) numaralı
fıkrasında mahkemenin dava şartı noksanlığını tespit etmesi hâlinde davayı
usulden reddedeceği, söz konusu eksikliğin giderilmesinin mümkün olduğu
durumlarda bunun tamamlanması için kesin süre vereceği, bu süre içinde
eksikliğin giderilmemesi hâlinde de aynı şekilde usulden ret kararı vereceği
hükme bağlanmıştır.
13. Bu itibarla kamu düzenine ilişkin olan dava
şartlarının davanın açıldığı tarihte bulunmaması veya anılan şartlardan birinin
yargılama sürecinde ortadan kalkması hâlinde davanın usulden reddi
gerekecektir. Ancak 115. maddenin (3) numaralı fıkrasına göre dava şartı
noksanlığının mahkemece davanın esasına girilmesinden önce fark edilmediği ya
da bu hususun taraflarca da ileri sürülmediği hâllerde eksiklik hüküm anında
giderilmişse mahkemece usulden ret kararı verilmeyecektir.
14. Dolayısıyla bir dava hakkında verilen hüküm
kesinleştikten sonra aynı taraflar arasında, aynı konuda ve aynı hukuki sebebe
dayanılarak yeniden dava açılması hâlinde mahkemenin -bu durum taraflarca ileri
sürülmese dahi- ikinci davayı dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddetmesi
gerekmektedir.
B. 492 Sayılı
Kanun’un 16. Maddesinin Birinci Fıkrasının İkinci Cümlesinin “6100 Sayılı
Kanun’un 114. Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (i) Bendinde Öngörülen Dava
Şartının Noksan Olduğu Davalar” Yönünden
İncelenmesi
1. Anlam ve Kapsam
15. 492 sayılı Kanun’un 2. maddesinde anılan Kanun’a ekli
(1) sayılı Tarife’de yazılı olan yargı işlemlerinin yargı harcına tâbi olduğu
öngörülmüştür.
16. Anılan Kanun’un “Mükellef” başlıklı 11. maddesinde genel olarak yargı harçlarını davayı açan veya
harca konu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerin ödemekle yükümlü
oldukları hükme bağlanmıştır. 6100 sayılı Kanun’un 120. maddesinin (1) numaralı
fıkrasında da davacının yargılama harçlarını dava açarken mahkeme veznesine
yatırmak zorunda olduğu belirtilmiştir.
17. 492 sayılı Kanun’un 15. maddesinde ise yargı
harçlarının söz konusu Tarife’de yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi
esas üzerinden, işlemin nevi ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınacağı
hükme bağlanmıştır. Anılan Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrasının birinci
cümlesinde değer ölçüsüne göre harca tabi işlemlerde Tarife’de yazılı
değerlerin esas olduğu belirtilmiştir.
18. Tarife’nin “(A) Mahkeme Harçları:” başlıklı
bölümünün “III – Karar ve ilam harcı:” başlıklı kısmının (1) numaralı
fıkrasının (a) bendinde konusu belli bir değerle ilgili bulunan davalarda esas
hakkında karar verilmesi hâlinde hüküm altına alınan anlaşmazlık konusu değer
üzerinden binde 68,31 oranında karar ve ilam harcının alınacağı öngörülmüştür.
Anılan kısmın (2) numaralı fıkrasının (a) bendinde ise taraf teşkiline imkân bulunmayan davalarda verilen esas
hakkındaki kararlar ve davanın reddi kararlarında maktu karar ve ilam harcının alınacağı
hükme bağlanmıştır.
19. Kanun’un 28.
maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde nispi
harca tabi davalarda karar ve ilam harcının
dörtte birinin peşin, geri kalan miktarın da kararın tebliğinden itibaren bir
ay içinde ödeneceği belirtilmiştir.
20. Dolayısıyla konusu belli bir değerle ilgili olan
davalarda esas hakkında karar verilmesi hâlinde nispi harç alınacağı, usule
ilişkin nihai olarak verilen ret kararlarında
ise mahkemece maktu karar ve ilam harcına hükmedileceği anlaşılmaktadır.
21. Öte yandan dava açılırken belirtilen harca esas
değerin yargılama sırasında noksan olduğunun tespit edilmesi hâlinde 16.
maddenin dördüncü fıkrasıyla atıfta bulunulan 30. maddeye göre mahkeme yalnızca
o duruşma için yargılamaya devam edecek, takip eden duruşmaya kadar noksan
değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam edemeyecektir.
Nitekim yargı harçlarına ilişkin genel düzenleme niteliğinde olan 27. maddenin
üçüncü fıkrası ve 32. maddenin birinci fıkrasında da harcın ödenmemesi hâlinde
sonraki işlemlerin yapılmayacağı belirtilmiştir.
22. Yargı kararlarında belirtildiği gibi noksan harcın
tamamlanmaması durumunda 6100 sayılı Kanun’un 150. maddesi uyarınca dosyanın
işlemden kaldırılmasına, süresi içinde yenilenmeyen davanın da açılmamış
sayılmasına karar verilecektir (Yargıtay 8. Hukuk Dairesi, E.2015/12513,
K.2017/17623, 26/12/2017).
23. 492 sayılı Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrasının
itiraz konusu ikinci cümlesinde müdahalenin meni, tescil ve tapu kayıt iptali
gibi gayrimenkulün aynına ilişkin davalarda gayrimenkulün değerinin dikkate
alınacağı hüküm altına alınmıştır. Dolayısıyla gayrimenkulün aynına ilişkin
olarak açılan davada kesin hüküm nedeniyle dava şartı yokluğu olsa bile davanın
açıldığı esnada taşınmazın değeri üzerinden belirlenecek olan nispi karar ve ilam
harcının dörtte birinin peşin alınacağı anlaşılmaktadır. Kural “6100 sayılı
Kanun’un 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının (i) bendinde öngörülen dava
şartının noksan olduğu davalar” yönünden incelenmiştir.
2. İtirazın Gerekçesi
24. Başvuru kararında özetle;
dava şartlarının bulunmaması nedeniyle usulden ret kararı verilmesi gereken
durumlarda dahi itiraz konusu kural uyarınca keşif ve bilirkişi incelemesi
yapılarak harca esas değerin tespitinin gerektiği, bu durumun davaların en az
giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasına engel olduğu, dava şartlarının yokluğu nedeniyle verilen usulden ret
kararlarının yalnızca eksik harcın tamamlanması ya da dava değerinin
istinaf-temyiz sınırına esas olacak şekilde tespit edilmesi gerektiği
gerekçesiyle istinaf ve temyiz mahkemeleri tarafından ortadan kaldırıldığı,
kanun yollarında dosyanın esastan incelenmemesine neden olan bu durumun hak arama özgürlüğüyle bağdaşmadığı belirtilerek kuralın Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
25. 6216 sayılı Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural,
ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi yönünden de incelenmiştir.
26. Anayasa’nın “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36.
maddesinin birinci fıkrasında “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak
suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile
adil yargılanma hakkına sahiptir.” denilmektedir. Anılan maddeyle güvence
altına alınan hak arama özgürlüğü, kendisinin temel bir hak olma özelliğinin
yanında diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmasını ve
bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir (AYM, E.2021/9,
K.2022/4, 26/1/2022, § 28; E.2022/104, K.2023/28, 16/2/2023, § 9).
27. Hak arama özgürlüğünün temel unsurlarından biri mahkemeye
erişim hakkıdır. Mahkemeye erişim hakkı, hukuki bir uyuşmazlığın bu konuda
karar verme yetkisine sahip bir mahkeme önüne götürülmesi hakkını da kapsar.
Kişinin uğradığı bir haksızlığa veya zarara karşı kendisini savunabilmesinin ya
da maruz kaldığı haksız bir uygulama veya işleme karşı haklılığını ileri sürüp
kanıtlayabilmesinin ya da zararını giderebilmesinin en etkili ve güvenceli yolu
yargı mercileri önünde dava hakkını kullanabilmesidir (AYM, E.2021/37,
K.2021/63, 22/9/2021, § 17; E.2021/20, K.2022/84, 30/6/2022, § 10; E.2022/104,
K.2023/28, 16/2/2023, § 10).
28. Harç,
kamu kurum ve kuruluşları tarafından sunulan kamusal hizmet karşılığında alınan
parasal bir yükümlülüktür (AYM, E.2012/60, K.2013/62, 22/5/2013; Güriş İnşaat ve
Mühendislik A.Ş., B. No: 2016/15048,
12/9/2018, § 31). Nitekim 492 sayılı
Kanun’un gerekçesinde de harç, kişilerin özel menfaatlerine ilişkin olarak kamu
kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemeler
olarak tanımlanmıştır. Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için;
kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir
yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması
gerekmektedir (AYM, E.1986/20, K.1987/9, 31/3/1987).
29. Yargı hizmetleri de kamu kurumlarının sunduğu en
önemli hizmetlerden biridir. Anayasa’nın 73. maddesinde devletin, kanunlarla
harç niteliğinde gelir sağlayabileceği açıkça gösterilmiş, ayrıca Anayasa’nın
diğer maddelerinde yargı hizmetlerinin harç alma yetkisi dışında tutulmasına ya
da ücretsiz olarak verilmesine dair bir hüküm öngörülmemiştir. Dolayısıyla ilke
olarak, kişilerden yargı harcı adı altında bir bedel alınması ve bunun kapsamının
belirlenmesi konusunda kanun koyucunun takdir yetkisi bulunmaktadır (benzer
yönde bkz. AYM, E.1974/31, K.1974/43, 24/10/1974; E.2009/27, K.2010/9,
14/1/2010; E.2011/54, K.2011/142, 20/10/2011; E.2011/13, K.2012/45, 22/3/2012).
30. İtiraz konusu kuralda müdahalenin meni, tescil ve tapu kayıt iptali gibi gayrimenkulün aynına
yönelik uyuşmazlıklarda dava açılması ve
yargılamaya devam edilebilmesi için gerekli olan harcın belirlenmesinde
gayrimenkulün değerinin esas alınacağının öngörülmesi suretiyle mahkemeye
erişim hakkına sınırlama getirilmektedir.
31.
Anayasa’nın 13. maddesinde “Temel hak ve hürriyetler, özlerine
dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere
bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine
ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.” denilmektedir. Buna göre mahkemeye
erişim hakkına sınırlama getiren düzenlemelerin kanunla yapılması, ayrıca
Anayasa’da öngörülen sınırlama sebebine uygun ve ölçülü olması gerekir.
32. Bu
kapsamda mahkemeye erişim hakkına sınırlama getiren kanuni düzenlemelerin
şeklen var olması yeterli olmayıp kuralların keyfîliğe izin vermeyecek şekilde
belirli ve öngörülebilir nitelikte olmaları gerekir.
33. Esasen
temel hakları sınırlayan kanunun bu niteliklere sahip olması Anayasa’nın 2.
maddesinde güvenceye alınan hukuk devleti ilkesinin de bir gereğidir. Hukuk
devletinde, kanuni düzenlemelerin hem kişiler hem de idare yönünden herhangi
bir duraksamaya ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde açık, net, anlaşılır,
uygulanabilir ve nesnel olması, ayrıca kamu otoritelerinin keyfî uygulamalarına
karşı koruyucu önlem içermesi gerekir. Kanunda bulunması gereken bu nitelikler
hukuki güvenliğin sağlanması bakımından da zorunludur. Zira bu ilke hukuk
normlarının öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde
devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerinde bu güven
duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar (AYM, E.2015/41,
K.2017/98, 4/5/2017, §§ 153, 154). Dolayısıyla Anayasa’nın 13. maddesinde
sınırlama ölçütü olarak belirtilen kanunilik, Anayasa’nın 2. maddesinde
güvenceye bağlanan hukuk devleti ilkesi ışığında yorumlanmalıdır.
34.
Kuralla gayrimenkulün aynına ilişkin davalarda alınacak harcın konusunun,
mükellefinin, matrahının, oranının ve tahsilinin herhangi bir tereddüde yer
vermeyecek biçimde açık ve net olarak düzenlendiği gözetildiğinde kuralın
belirli, ulaşılabilir ve öngörülebilir nitelikte olduğu ve bu yönüyle kanunilik
şartını taşıdığı anlaşılmaktadır.
35.
Anayasa’nın 36. maddesinde hak arama özgürlüğü için herhangi bir sınırlama
nedeni öngörülmemiş olmakla birlikte bunun hiçbir şekilde sınırlandırılması
mümkün olmayan mutlak bir hak olduğu söylenemez.
Özel sınırlama nedeni öngörülmemiş hakların
da hakkın doğasından kaynaklanan bazı sınırları bulunduğu kabul edilmektedir.
Anayasa Mahkemesi kararlarında da Anayasa'nın başka maddelerinde yer alan hak
ve özgürlükler ile devlete yüklenen ödevlerin özel sınırlama sebebi
gösterilmemiş hak ve özgürlüklere sınır teşkil edebileceği kabul edilmektedir
(AYM, E.2010/83, K.2012/169, 1/11/2012; E.2012/108, K.2013/64, 22/5/2013;
E.2013/95, K.2014/176, 13/11/2014; E.2014/177, K.2015/49, 14/5/2015).
36. Anayasa’nın 141. maddesinin dördüncü fıkrasında “Davaların
en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.”
denilmek suretiyle davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerekliliği
açıkça ifade edilmiştir. Yargı mercilerinin makul olmayan bir iş yükü ile karşı
karşıya kalmaları hâlinde anılan görevi yerine getirmeleri güçleşebilecektir.
Bu itibarla kanun koyucu yargı mercilerinin gereksiz bir iş yükü ile
karşılaşmasını engelleyecek nitelikte kurallar öngörebilir (AYM, E.2022/61, K.2022/101,
8/9/2022, § 32). Dolayısıyla Anayasa'nın 141. maddesinin, hak arama
özgürlüğünün kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır (AYM,
E.2014/112, K.2014/203, 25/12/2014; E.2014/86, K.2015/109, 25/11/2015, § 43).
37. Kural
kapsamında gayrimenkulün aynına ilişkin davalarda ödenecek harç miktarının dava
konusu gayrimenkulün değerinin esas alınarak belirlenmesinin mahkemelere
yapılacak başvurularda abartılı, zorlama, kötü niyetli veya ciddiyetten yoksun
talepleri disipline etmek suretiyle yargılama faaliyetinin etkin ve süratli bir
şekilde sonlandırmasına hizmet ettiği açıktır. Bu yönüyle kural anayasal
anlamda meşru bir amaç taşımaktadır (bir kısım farklılıklarla birlikte bkz. Famiye
Beğim ve Mehmet Tahir Beğim, B. No: 2017/21882, 10/2/2021, § 45). Mahkemeye
erişim hakkına yönelik sınırlamada meşru bir amacının bulunması yeterli olmayıp
aynı zamanda sınırlamanın ölçülü olması gerekmektedir.
38.
Ölçülülük ilkesi ise elverişlilik, gereklilik ve orantılılık
olmak üzere üç alt ilkeden oluşmaktadır. Elverişlilik öngörülen sınırlamanın
ulaşılmak istenen amacı gerçekleştirmeye elverişli olmasını, gereklilik ulaşılmak
istenen amaç bakımından sınırlamanın zorunlu olmasını diğer bir ifadeyle aynı
amaca daha hafif bir sınırlama ile ulaşılmasının mümkün olmamasını, orantılılık
ise amaç ile araç arasında adil bir denge kurulmasını gerektirmektedir.
39. Kural
uyarınca gayrimenkulün aynına ilişkin davalarda harcın gayrimenkulün değerinin
esas alınarak belirlenmesi suretiyle ilgililerin bu harcı ödemekle yükümlü
kılınmasının anılan meşru amaca ulaşılması bakımından elverişli olmadığı
söylenemez.
40.
Gereklilik yönünden yapılacak değerlendirmede ise meşru amacın gerçekleşmesinde
kuralda belirlenen yöntem dışında mahkemeye erişim hakkına daha az sınırlama
oluşturabilecek başka elverişli araçların bulunup bulunmadığının dikkate
alınması gerekir.
41. 6100
sayılı Kanun’un 115. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca davanın dava
şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesi ve bu durumda karar ve
ilam harcının taşınmazın değerinden bağımsız olarak maktu alınması nedeniyle
dava açılırken harca esas değerin gayrimenkulün değeri üzerinden tespit
edilmesi ve yargılama sırasında da eksik harcın tamamlatılmasının kişilerin mahkemeye
erişimini zorlaştıracağı söylenebilir. Ayrıca yargılama harçlarının davanın
esasının incelenebilmesi şartı olarak öngörülerek davanın reddine karar
verilecek hâllerde dahi baştan nispi oranda harç alınmasının, kişinin davanın
sonucuna bağlı olarak yargılama giderinden sorumlu tutulmasına göre mahkemeye
erişimine daha da olumsuz etkide bulunacağı açıktır.
42.
Bununla birlikte harç ödeme yükümlülüğün doğduğu anın ve harç miktarının anılan
meşru amaca ulaşma bakımından önemli bir işlevi olduğu da aşikârdır. Gayrimenkulün
aynına ilişkin davalarda, dava sonucundan bağımsız olarak bu gayrimenkulün
değeri üzerinden belirlenecek harcın ödenmesi zorunluluğunun kişileri gereksiz
yere dava açmaktan caydırabileceği ortadadır. Dolayısıyla kanun koyucunun yargı
hizmetinin yerine getirilmesinde ortaya çıkan maliyetin bir kısmına ilgililerin
katlanması ve bunun şartlarını belirlemesi hususunda takdir yetkisinin
bulunduğu da gözetildiğinde kuralın meşru amaca ulaşma bakımından gerekli
olmadığı da söylenemez.
43. Mahkemeye
erişim hakkına getirilen sınırlamanın aynı zamanda orantılılık ilkesine uygun
olması gerekir. Orantılılık
ilkesi, kuralla getirilen sınırlama ile meşru amaç arasında makul bir dengenin
gözetilmesi gereğini ifade eder. Bu kapsamda
mahkemeye erişim hakkına yönelik sınırlamanın kişilerin dava açmasını imkânsız hâle getirmemesi ya da aşırı
derecede zorlaştırmaması gerekir. Bu yönüyle orantılılık incelemesinde kuralda
öngörülen harcın belirlenme yöntemi ve
miktarı ile harç ödeme gücü olmayanlar için
etkili bir adli yardım sisteminin bulunup bulunmadığının dikkate alınması
gerekir.
44. Kural
uyarınca gayrimenkulün değeri esas alınarak belirlenecek nispi karar ve ilam
harcının Tarife’ye göre gayrimenkulün değerinin binde 68,31 oranında olduğu
anlaşılmaktadır. Bunun yanında kural kapsamında belirlenecek harcın 492 sayılı
Kanun’un 28. maddesine göre dörtte birinin peşin, kalan kısmının ise
yargılamanın sonunda kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenmesi
gerekecektir.
45. Bununla birlikte söz konusu harç ve diğer yargılama
giderlerini ödeme gücü olmayan kişiler için 6100 sayılı Kanun’un 334 ilâ 340.
maddeleri arasında adlî yardım kurumu düzenlemiştir. Bu kapsamda mali gücü
bulunmayan kişilerin bu durumlarını belgelendirmeleri ve taleplerinin açıkça dayanaktan
yoksun olmaması hâlinde yargılamanın sonuna kadar harç ve diğer yargılama
giderlerini ödemekten muaf tutulmaları mümkündür. Bu kişilerin yargılamanın
sonucunda haksız bulunması hâlinde aleyhlerine hükmedilen yargılama giderlerini
taksitle ödemelerine, bunların tahsilinin mağduriyetlerine neden olacağının
açıkça anlaşılması hâlinde de tamamen veya kısmen ödemeden muaf tutulmalarına karar verilmesi söz
konusu olabilecektir. Yine Tarife’nin “III
– Karar ve ilam harcı:” başlıklı kısmının (2) numaralı fıkrasının (a) bendi
uyarınca davanın reddi kararlarında maktu
karar ve ilam harcı alınacağının öngörülmüş olmasının da davacılara aşırı
külfet yüklenmesini önleyici bir işleve sahip olduğu açıktır.
46. Ayrıca
usul hukukunda sınırlı hâllerde uygulanmak üzere öngörülen istisnalar (hükmün
tavzihi, tashihi, tamamlanması, yargılamanın iadesi, kanun yararına temyiz
gibi) dışında kesin hükümle sonuçlanmış bir yargı kararına uyulması, Anayasa’nın
138. maddesinin dördüncü fıkrasında düzenlenen yargı kararlarının geciktirilmeksizin
uygulanması yükümlülüğünün yanı sıra hukukun genel ilkelerinden biri olarak
kabul edilen kesin hükme saygı ilkesinin de bir gereğidir (AYM, E.2022/7,
K.2022/79, 21/6/2022, § 12). Bu anlamda davası kesin hükümle sonuçlanmış kişiye
yüklenen külfet, aynı uyuşmazlığı yeniden yargı organının önüne taşımamasıdır.
Nitekim anılan Kanun’da da bu husus dava şartı olarak öngörülmüş ve davanın
usulden reddi gerekeceği hüküm altına alınmıştır.
47. Öte
yandan açılan bir davada kesin hükmün
varlığı nedeniyle dava şartının gerçekleşmemesi hâlinde dahi gayrimenkulün değerinin dikkate alınarak peşin harç
alınmasını öngören kural uyarınca harca esas değerin tespiti için keşif ve
benzeri işlemlerin yapılması gerekli olabilir. Zira gayrimenkulün değerine göre
nispi harca tabi olan bir davanın dava şartı yokluğu ya da farklı bir nedenle
esasa girilmeden reddedileceği durumlarda dahi bu sonuç üzerinden önceden
değerlendirme yapılarak harca esas değerin tespiti ile ilgili işlem yapılmaması
söz konusu olamaz.
48. Kaldı
ki mahkemenin kesin hüküm nedenine dayalı olarak vereceği usulden ret kararının
her durumda kesin bir karar olmadığı ve anılan kararın gerçekten kanun yolu
denetimine tabi olup olmadığının tespit edilmesi ve bu nitelikteyse kanun yolu
incelemesinde davanın esastan incelenmesi gerektiği gerekçesiyle ortadan
kaldırılması hâlinde söz konusu harca esas değerin tespit işlemlerinin önceden
yapılması gerekli görülebilir. Ayrıca her kuralda olduğu gibi itiraz konusu
kuralın da uygulanmasıyla ilgili olarak bazı sorunlar ortaya çıkabilir. Bu
bağlamda mevcut uyuşmazlıklara ilişkin sorunların her somut olayın özelliğinin
dikkate alınarak kuralın amacına uygun şekilde yorumlanması suretiyle yargı
içtihatlarıyla çözülmesi de mümkündür. Dolayısıyla kesin hükme bağlanmış olma
şeklindeki dava şartı sebebiyle usulden reddi gereken davalarda harcın
tamamlatılacağı aşamaya dair, kuraldan ziyade kuralın yorumlanması ve
uygulanması ile ilgili olarak çıkabilecek sorunlar anayasallık denetiminin
konusu dışında kalmaktadır.
49. Bu
itibarla daha önce kesin hükme bağlanmış davalar yönünden herhangi bir
istisnaya yer vermeksizin kural kapsamında gayrimenkulün
aynına ilişkin davalarda gayrimenkulün
değeri esas alınarak harç tespit edilmesinin doğurduğu sonuçlar itibarıyla kişilerin mahkemeye erişimlerini
imkânsız hâle getirdiği ya da katlanılmaz ölçüde zorlaştırdığı söylenemez. Dolayısıyla kuralla mahkemeye erişim hakkına ölçüsüz bir
sınırlama getirilmediği sonucuna ulaşılmıştır.
50.
Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36. maddelerine aykırı değildir.
İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 141. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
C. 6100 Sayılı Kanun’un 341. Maddesinin (2) Numaralı Fıkrasının Birinci Cümlesinin “Anılan Kanun’un 114.
Maddesinin (1) Numaralı Fıkrasının (i) Bendinde Öngörülen Dava Şartının Noksan
Olduğu Davalar” Yönünden İncelenmesi
1.
Anlam ve Kapsam
51. 6100 sayılı Kanun’un 341. maddesinde istinaf yoluna
başvurulabilen kararlar sayılmıştır. Anılan maddenin (2) numaralı fıkrasının
itiraz konusu birinci cümlesinde miktar veya değeri üç bin Türk Lirasını
geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararların kesin olduğu öngörülmüştür.
Kural “anılan Kanun’un 114. maddesinin (1) numaralı fıkrasının
(i) bendinde öngörülen dava şartının noksan olduğu davalar” yönünden incelenmiştir.
52. Söz konusu Kanun’un ek 1. maddesinde kuralda
belirtilen parasal sınırın Hazine ve Maliye
Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılarak
uygulanacağı, parasal sınırların
uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı
belirtilmiştir. Buna göre istinaf kanun yoluna başvurularda kesinlik
sınırının 1/1/2024 tarihinden itibaren 28.250 TL olarak uygulandığı
anlaşılmaktadır.
2. İtirazın Gerekçesi
53. Başvuru kararında özetle; itiraz konusu kuralın 492
sayılı Kanun’un 16. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesine yönelik
gerekçelerle Anayasa’nın 36. ve 141. maddelerine aykırı olduğu ileri
sürülmüştür.
3. Anayasa’ya Aykırılık Sorunu
54. 6216 sayılı
Kanun’un 43. maddesi uyarınca kural, ilgisi nedeniyle Anayasa’nın 13. maddesi
yönünden de incelenmiştir.
55. Mahkemeye erişim hakkı ilk derece mahkemesine dava
açma hakkının yanı sıra itiraz, istinaf veya temyiz gibi kanun yollarına
başvurma imkânı tanınmış ise anılan yollara başvurma hakkını da içerir (Ali
Atlı, B. No: 2013/500, 20/3/2014, § 49).
56. 6100 sayılı
Kanun’un 341. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca ilke olarak miktar veya
değeri 1/1/2024 tarihi itibarıyla 28.250 TL’yi geçmeyenler hariç olmak üzere
ilk derece mahkemeleri tarafından verilen mal varlığı davalarına ilişkin nihai
kararlara karşı istinaf yoluna başvurulması mümkündür.
57. Anılan fıkrada istinaf kanun yoluna başvurulabilecek
mal varlığı davalarına ilişkin nihai kararlar arasında herhangi bir ayrım
öngörülmemiştir. Başka bir ifadeyle kuralda öngörülen kesinlik sınırının hem
esas hem de usul yönünden verilen kararları kapsadığı anlaşılmaktadır. Bu
itibarla kesin hükmün varlığı nedeniyle davanın usulden reddedilmesi hâlinde bu
karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulurken kuralda yer alan kesinlik
sınırı dikkate alınacaktır.
58. Davanın esası incelenmeden dava şartı yokluğu
nedeniyle usulden reddedildiği durumlarda da kesinlik sınırı altında kalan
kararların istinaf denetimine konu edilmesi imkânını ortadan kaldıran kural
mahkemeye erişim hakkına sınırlama getirmektedir.
59. Kuralla hangi miktar veya değerin altında olan
kararların kesin olduğunun herhangi bir tereddüde yer vermeyecek şekilde açık
ve net olarak belirlendiği görülmektedir. Ayrıca kesinlik sınırının
güncellenmesi ile alacağın bir kısmının ya da tamamının dava edilmiş olması
hâlinde kesinlik sınırının ne şekilde uygulanacağı hususları anılan Kanun’un
341. ve ek 1. maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Bu itibarla kuralın
kanunilik şartını taşıdığı anlaşılmaktadır (kuralın “ön alım hakkından
kaynaklanan davalar” yönünden kanunilik
şartını taşıdığına dair değerlendirme için bkz. AYM, E.2022/135, K.2023/30,
16/2/2023, § 29).
60. Kural uyarınca belirli bir değerin altında kalan malvarlığı
davalarına ilişkin ilk derece mahkemesi kararlarının kesin olduğu öngörülerek davaların
makul süre içinde, daha az masrafla sonuçlandırılmasının ve kanun yolu denetimi
yapan yargı mercilerinin iş yükünün azaltılmasının amaçlandığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla kural anayasal açıdan meşru amaç
taşımaktadır.
61. Kuralda öngörülen kesinlik sınırının davaların makul
süre içinde sonuçlandırılması ve yargı mercilerinin iş yükünün hafifletilmesi
amacına ulaşma bakımından elverişli olmadığı söylenemez.
62. Mahkemelerce verilen tüm kararlara karşı kanun
yolunun açık tutulması, kanun yolu kurumunu işlemez hâle getirebilir.
Dolayısıyla yargı mercilerinin iş yükünün
hafifletilmesi ve istinaf mercilerinin önemi nispeten düşük olan işlerle meşgul
edilmemesi amacıyla alınacak tedbirlerle ilgili olarak kanun koyucunun geniş
takdir yetkisi bulunmaktadır. Değer itibarıyla önem derecesi nispeten
düşük olan davalarda verilen kararlara karşı istinaf yolunun kapatılması da
anılan yetki kapsamında kanun koyucunun tercih edebileceği araçlardandır.
Nitekim Anayasa’da tüm mahkeme kararlarının ayırım gözetilmeksizin başka bir
yargı mercii tarafından gözden geçirilmesini güvenceye bağlayan bir hükme de
yer verilmemiştir (AYM, E.1985/23, K.1986/2, 20/1/1986). Dolayısıyla kuralın
kesin hükme bağlı olarak dava şartı yokluğundan verilen ret kararları yönünden
de anılan meşru amaca ulaşma bakımından gerekli olmadığı söylenemez.
63. Kuralda istinaf kanun yoluna başvurabilmek için belirlenen
parasal sınırın güncel değerinin davanın taraflarının ekonomik ve sosyal
güvenliğini tehlikeye düşürmeyecek düzeyde olduğu anlaşılmaktadır. Bu itibarla
kural kapsamında kesinlik sınırı öngörülmek suretiyle mahkemeye erişim hakkına
getirilen sınırlama ile meşru amaç arasında makul dengenin gözetildiği,
dolayısıyla kuralın orantısız bir sınırlamaya neden olmadığı anlaşılmıştır.
64. Açıklanan nedenlerle kural, Anayasa’nın 13. ve 36.
maddelerine aykırı değildir. İtirazın reddi gerekir.
Kuralın Anayasa’nın 141. maddesine de aykırı olduğu ileri
sürülmüş ise de bu bağlamda belirtilen hususların Anayasa’nın 13. ve 36.
maddeleri yönünden yapılan değerlendirmeler kapsamında ele alınmış olması
nedeniyle Anayasa’nın 141. maddesi yönünden ayrıca bir inceleme yapılmasına
gerek görülmemiştir.
IV.
HÜKÜM
A. 2/7/1964
tarihli ve 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 16. maddesinin birinci fıkrasının
ikinci cümlesinin,
B. 12/1/2011
tarihli ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 341. maddesinin (2)
numaralı fıkrasının birinci cümlesinin,
“6100 sayılı Kanun’un 114. maddesinin (1) numaralı
fıkrasının (i) bendinde öngörülen dava şartının noksan olduğu davalar” yönünden Anayasa’ya
aykırı olmadıklarına ve itirazın REDDİNE 23/7/2024 tarihinde
OYBİRLİĞİYLE karar verildi.
Başkan
Kadir ÖZKAYA
|
Başkanvekili
Hasan Tahsin GÖKCAN
|
Başkanvekili
Basri BAĞCI
|
Üye
Engin YILDIRIM
|
Üye
Rıdvan GÜLEÇ
|
Üye
Recai AKYEL
|
Üye
Yusuf Şevki HAKYEMEZ
|
Üye
Yıldız SEFERİNOĞLU
|
Üye
Selahaddin MENTEŞ
|
Üye
İrfan FİDAN
|
Üye
Kenan YAŞAR
|
Üye
Muhterem İNCE
|
Üye
Yılmaz AKÇİL
|
Üye
Ömer ÇINAR
|
|
|
|
|